Category Archives: Kabala

Twitter’da Düşüncelerim / 8 Ağustos 2020

Tüm doğayla – içgüdüsel olarak, parçası olarak değil, bilinçli olarak, çabalarla bağ kurmak …

Her geçen gün daha fazla insan, yaşadıklarının tesadüfi şoklar olmadığını, doğanın amacının insanları tüm doğa ile bilinçli bir benzerliğe getirmek olduğunu, toplumun doğası gereği gelişiminin planlanmış bir programı olduğunu fark ediyor.

Yaradan’ın ifşası için bir alan, ortak bir arzu yaratırsak, “O’ndan Başka Yok” kavramı gerçekten gerçek olur. Sonuçta, haz alma arzularımızı iptal ederek ve onların üzerinde hep birlikte bağ kurmayı dileyerek, şimdiye kadar var olmayan bir şey inşa ediyoruz.

Bu konuda  “Beni siz yarattınız” diye yazılmıştır.

Kimse başkalarına karşı nefret ile ilgili düşünmemeli ve onları iptal etmemelidir. Aksine, karşılıklı tavizler yoluyla, Yaradan’ın yaşayabileceği bir alan yaratabilmemiz için, her birine yer verilmelidir. Sadece karşıt görüşlerin doğru karşılıklı kullanımı, karşılıklı tavizlerimizin üzerine Yaradan’ın ifşaları için bir yer inşa etmemize izin verecektir.

Yeni bir varoluş şekline giriyoruz. Eğitim, insanlığı buna hazırlamalıdır. Sonuçta, eğitimin özü, insanlara doğada ve toplumda yaşamayı öğretmektir. Ve doğa bizden herkesin herkesle daha bütünsel bir işbirliğini talep etmektedir.

Evrensel eğitimimizdeki ana değişiklik budur.

Bizler daima doğanın etkisi altında geliştik. Ama bizim neslimizi özel kılan, bilinçli olarak gelişmeye başlamamız gerektiğidir. Doğa bizi hayvanlar gibi gelişmeye zorlamadan önce, bugün baskısının ardındaki amacı anlamamızı istiyor- egonun üzerinde birleşmek.

Olanları kriz olarak algılamayı bırakmalıyız. Doğa kendi yasalarına göre işliyor. Ama onları anlamıyoruz, bu yüzden onlara uymuyoruz. Bu nedenle, kriz doğada değil, bizim doğayı anlama eksikliğimizdedir.

600.000 Ruh Nereden Geliyor?

Soru: 600.000 ruh, bu rastgele bir sayı mıdır?

Cevap: Hayır. Kabala bilgeliği en kesin bilimdir.

600.000 sayısı, manevi sistemin yapısından kaynaklanmaktadır. Yaratılan varlık-Malhut,  Zeir Anpin-Yaradan ile bağ kurarak, O’nun altı Sefirot’unu edinir ve aralarındaki farklılığın yüksekliği ile çarpılır. Sonuç 600.000’dir.

Ancak gerçek şu ki, gerekli miktara ulaşmak için daha fazla bölünme vardır çünkü her şey duygularımızın çözümüne, farkındalığımıza, bağımıza ve birbirimizle karşılıklı bütünleşmeye bağlıdır.

Yeni Çağın İlk Kongresi

İki hafta içinde sanal bir kongreye gidiyoruz. Bu kolay bir bağ değil çünkü bizler, onun için hazırlanmaya milyarlarca yıl önce, yaratılışın başında başladık. Ve bu sadece bizim maddi dünyamızda, ondan önce manevi dünyalarda birçok eylem vardı.

Ve nihayet, bunu başarmak için kırıklığı, bağın zıt formunu hissetmeye başladığımız noktaya geliyoruz.

Şu anda, hepimizin birlikte ve Yaradan ile birleştiğimiz, yaratılışın programına, amacına doğru sürekli bir yükselişin başladığı, en düşük başlangıç noktasındayız diyebiliriz.

Bu hedefe giden yoldaki ilk durak, iki hafta içinde düzenleyeceğimiz sanal bir kongre. Bu o kadar önemli değil gibi gelebilir ama önemi, ıslah olmamış bencil arzularımıza göre değerlendirdiğimizi anlamalıyız,  aslında kongreye katılan binlerce kişinin bu özel zamanda bir araya gelme arzusu çok önemlidir.

Bu, Koronavirüs döneminde düzenlenen ilk kongre. Şubat ayında, karantina başlamadan hemen önce büyük bir kongre düzenlemeyi başardık. Sanki son arabaya atlamıştık: Bir kongre düzenledik ve kapı hemen arkamızdan hızla çarptı.

Ve şimdi de Koronavirüs döneminde sistemimizi düzenlemeye başlıyoruz. Zaten ilk dalgasından geçtik ve bunun ne ile ilgili olduğunu anlayabiliyoruz. İnsanlık henüz ne olduğunu anlamıyor. Salgın gerilemeyecek;  bir gelişim silindiri gibi ilerleyecek ve insanlıktan yeni bir form oluşturacak.

Eğer sadece bu şekilde birbirimizle bağ kurabiliyorsak, bu devasa asfalt silindiri tam üzerimizden yuvarlanacak ve bizi yere yapıştıracak. Gelişim alanını beklemeyelim, ama kendi çalışmamız nedeniyle bunu yapalım. İyi davranmaları için, annelerinin cezalandırdığı yaramaz çocuklar olmamalısınız. Ve çocuğun çıkış yolu yoktur, şimdi bizlerin olduğu gibi, umutsuzluktan itaat etmek zorundayız, Koronavirüs ve bizim için sıradaki diğer virüsler bizden ne istiyorsa onu yapmak zorundayız.

Annenin yani doğanın, Yaradan’ın, neden bizi zorunlu tuttuğunu anladığımız ve onun taleplerini kendi rızamız ve iyi niyetimizle yerine getirmeyi isteyeceğimiz bir koşula yükselmemiz gerekiyor.

Yeni bir dönemin bu ilk kongresini, yeni bir duruma getirmek istiyoruz: eskisi gibi birlikte oturduğumuz, konuştuğumuz ve sarıldığımız zamanki gibi değil. Aynı odada oturmadığımız için üzüntü duymamalıyız; geçmişe üzülmemeliyiz. O zaten geçti. Yeni olan her şey, anlayış ve onay ile kabul edilmelidir.

Yeni koşullar, bizden daha fazla bağ talep etmekte. Ve maddesel değişikliklerin gerçekleştiğini görürsek, o zaman onlar bizleri daha da büyük bir içsel bağa uyandırmalılar, böylece dışsal formlar bizim kafamızı karıştırmaz, bir salonda birkaç bin kişinin oturması gerçeğiyle,  zaten bağlı olduğumuz yanılsamasını vermezler.

Şimdi böyle bir şey yok; aynı odada değiliz ve fiziksel olarak birlikte olmak için bile çabalamıyoruz. Tek kalp tek adam gibi manevi olarak birlikte olmak istiyoruz! Ve dolayısıyla bu, yeni bir çağda tamamen yeni bir kongredir. İçinde, geçmiş kongrelerden hiçbir şey yok: yeni bir seviye, yeni bir yaklaşım, yeni bir tutum. Ve buna, yükselmemiz gereken manevi bir seviye olarak bakıyoruz.

Herkesle bağlantıda olmak istiyorum ama nerede ve nasıl? Manevi seviyeye, kongremizin yapıldığı manevi yere, Yaradan’ın içindeki alana yükselerek. Hepimiz bu alana gireceğiz ve orada var olmak, O’nun içinde birbirimizle birleşmek isteyeceğiz. Yaradan,  “alan” olarak adlandırılır ve bizi bekleyen bu ilk manevi adımda, Yaradan’la birlikte birbirimize destek olmak için, kongremizi, herkesi bir araya topladığımız bu alanda yapıyoruz.

Size kalbimdeki duyguları iletemem. Ancak, yeni bir çağın ilk kongresinde bu durumu birlikte keşfedeceğimizi ve Yaradan’ın içinde, birlikte aramızdaki bağı hissedeceğimizi umalım.

Nazar Düşüncenin Gücüdür

Soru: Nazar nedir? Etki mekanizması nedir? Kişi buna nasıl karşı koyar?

Cevap: Nazar, düşüncenin gücüdür. Her birimizin içsel güçleri vardır ve birisi hakkında kötü düşündüğümüzde, sonuç olarak, onun hakkında bir sürü kötü düşünce, onun üzerinde etkiye sahip olur. Bu, bir kişinin başka bir kişi üzerindeki ve hatta tüm toplum üzerindeki etkisidir.

Birisine bakabilen ve diyelim ki ateşleri yükselen insanlar var. Bu tür olayları defalarca gördüm.

Birbirimizi etkiliyoruz çünkü hepimiz aynı sistemde, aynı arzu içindeyiz. Tüm insanlık, bir kabul edilir. Bu nedenle, birbirimiz üzerindeki etkimiz o kadar olasılık dışı değildir.  Birleşik sistemde olmak zaten böyle bir etkinin olasılığını gösteriyor.

Soru: Yani doğaüstü bir şey değil mi?

Cevap: Hayır, sadece şu anda insanların bu kadar özel yetenekleri yok. Bir zamanlar daha belirgindiler, ancak insanlar bunları kullanmadı.

Soru: Bunları kendi içinizde geliştirebilir misiniz?

Cevap: Tabii. Ancak bunun için keşiflere, belirli çevrelere gitmelisiniz.

Soru: Nazar karşı koyabilir misiniz?

Cevap: Bu da orada öğretilir.

Maneviyata Girmemizden Öncesi Kaç Yıl Alır?

Soru: İlk manevi seviyeye yolculuğun, yaklaşık 25-30 yıl sürdüğünü söylediniz. Rabaş ile sadece 11 yıl sonra maneviyatı edinmeyi nasıl başardınız?

Cevap: İlk manevi seviyeye ulaşmak en az 10 yıl alır. Kişi ciddi bir şekilde çalışırsa, yaklaşık yedi, sekiz yıl alır, 10 yıla kadar sürebilir.

Ancak günümüzde, 10-20 yıldır eğitim gören insanların bulunduğu grubumuza girenler, 5 yılda onlara yetişebilirler. Kişi dostlarıyla bütünleşir ve her şeyi onlarla birlikte yaparsa, onların kabına girecek ve birlikte manevi ıslahla ilgileneceklerdir.

Bireysellik ve Birbirine Bağlılık

Soru: Biyologlar birçok canlı organizmanın kolektif kararlar alabileceğini keşfettiler. Örneğin, bazı bakteriyel ortamlarda, tekdüzelik, belirli bir kimyasalın salınmasıyla elde edilir. Birbirleriyle bu şekilde iletişim kurmaları bir tehlike işareti olabilir.

Balık sürüsü, bir yırtıcı balığı bireysel balıklardan daha hızlı ve daha kesin olarak tanır. Tek başına insanlar, hatta yüksek zeka seviyesine sahip en akıllı olanlar bile, bir ekibin çözdüğü sorunları çözemezler. Yani, kolektif aklın açık belirtileri vardır.

Fakat burada bir çelişki var: Bir yandan doğa tarih boyunca bireyselliğimizi geliştiriyor. Öte yandan da, hayatta kalanların en güçlüler değil, işbirliğine daha fazla adapte olan kişiler olduğunu gözlemliyoruz. Bu paradoks nasıl çözülebilir?

Cevap: Bireysellik, bütünlüğe, karşılılığa veya birbirleriyle doğru bağa aykırı olmamalıdır.

Her sistemde ayrı elemanlar vardır. Her biri kendi yolunda çok önemli ve mükemmeldir. Ancak aralarındaki etkileşim kalibre edilmelidir, böylece duygularında, etkilerinde ve birbirleriyle kombinasyonlarında, ortak bağlarından dolayı yönlendirildiklerini hissederler. Bu nedenle, biri diğeriyle çelişmez.

Bir yandan, dahi ve sıra dışı insanlardan oluşan bir takım toplamak istiyoruz. Öte yandan, bunlar arasında mutlak etkileşim, bağ ve entegrasyon olmalı. Aksi halde bu bireyler ne işe yarar ki?

Soru: Öyleyse doğal seleksiyon ve birlikte gelişim, beraber mi var olmakta?

Cevap: Gerçek şu ki, gelişim bize doğa tarafından verilmektedir. Ancak gelişim ile birlikte, ya da belki de bazı yönlerden ona karşıt olarak, doğa her bir nesneyle birleşmemizi ve birbirimizle daha bağ içinde olmamızı ister. Bunu birçok nesil boyunca yapmadık ve bu nedenle çok acı çekiyoruz.

“Tisha B’AV’ın Anlamı” (Kabbalah)

Tisha B’Av (Av’ın 9’u) insanın gelişiminde çok önemli bir koşuldur.

Tisha B’Av, Kutsal Tapınak’ın yıkımının bir anıtı olarak hizmet eder. Kabala bilgeliğine göre, bu yıkım, Kutsal Tapınak’ın temsil ettiği tek bir ruh olarak birleşmemizin farkındalığının kaybını simgeler. Bu, Kabala’nın kapların “kırılması” veya “parçalanması” olarak da adlandırdığı bir durumdur.

Kapların kırılmasının büyük önemi, bozulma ve kırılmadan geçmeden tam bir ıslah ve birleşme yapılamamasıdır.

Böylece Tisha B’Av iki kutupsal zıt durumu temsil eder:

Buna direnebilmek için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerektiği anlayışıyla birlikte, yaklaşan kırılmanın tahmininden üzüntü ve ağlayış, yani birliğimizi parçalara ayırmak için artan basınca karşı birliğimize tutunmaktır.

Birliği kaybetmemiz daha büyük ve daha bütün bir birlik biçimine ulaşma şansı olduğu için kırılmanın bize getirdiği koşullardaki muazzam sevinçtir.

Bu nedenle, geçmiş yıkımlarla ilgili üzüntünün, bu yıkımların daha yüksek ve daha bütün bir bağ biçimine yükselmek için getirdiği şansın sevinciyle dengelenmesi gerekir.

Dolayısıyla Tisha B’Av, Yahudi takviminde sadece tarih boyunca olan bir dizi felaketin hatırlandığı ve yas tutulduğu yıllık oruç günü değildir. Bu daha ziyade, mevcut ıslah sürecine – bir zamanlar kırılmış olan, yeni bir Kutsal Tapınak’ın inşası olarak kabul edilen ilişkilerin ıslahına aktif olarak katılmadığımızı kabul ettiğimizde her an yüzeye çıkabilen bir durumdur.

Bu nasıl çalışıyor?

Büyük Kabalist Isaac Luria’nın (Ari) dönemi olan 16. yüzyıl, ıslah sürecinin bilgisinin kapılarının insanlığa açılacağı zamanı belirledi. O zamana kadar, ıslah metodunu tutan Kabalistler zamanın henüz olgunlaşmamış olduğunu çok iyi bildikleri için, o kapılar kilitliydi.

16. yüzyıldan beri ve daha çok bizim zamanımızda, ıslah sürecine aktif olarak katılma bilgisi ve becerisi gittikçe artmaktadır, Kabala’nın otantik bilgeliği daha çok yayılmıştır.

Bu nedenle, binlerce yıl önce yıkılmış olan Kutsal Tapınaklarla ilgili üzüntü duymamıza gerek yok. Bunun yerine, üzüntümüz her an mevcut olan ıslah sürecine isteyerek katılmaya olan ihmalkârlığımıza yönelik olmalıdır.

Başka bir deyişle, her an, ıslah sürecine katılımımızı eklemekte, yani dünyaya birliği getirmek ve geçmişte olduğundan daha yüksek bir düzeyde yeniden birleşmek için birbirimizle olumlu bağ kurmayı hedeflemekte başarısız oluyoruz. Ya da başka bir deyişle, her an yeni Kutsal Tapınak’ın inşasına başka bir “tuğla” eklemekte başarısız oluyoruz – o zaman bizim ve insanlığın üzgün olması gereken olumlu geleceğimizle ilgili farkındalık, önem ve endişemiz eksik.

2.000 yıl önce ne olduğunu tam olarak anlayamayız. Bugün arzularımız çok daha büyük ve çağımız, yeni Kutsal Tapınağın yaklaşan inşası, yani tüm insanlığın ulaşması gereken tüm bölünmelerin üzerinde bir birlik durumu ile tanımlanıyor. Bu nedenle, geçmişte neler olup bittiğine ağlamak, o zamanların yetersiz ve talihsiz insanlarına dönüp bakan, belirli bir düzenin gelişmesi için bu yıkımın gerekliliğini hesaba katmayan bir yaklaşım bizim erdemli bireyler gibi görünmemizi sağlar.

16. yüzyıldan beri, Ari’nin zamanından, ıslah sürecine katılma becerisi insanlığa açıldı ve Tisha B’Av’ın anlamı bu sürece göre anlaşılabilir: Tapınakların yıkımı insan ilişkilerinin yıkılması, insanlık arasında dünyaya yayılan bölünme ve bizlere düzeltme becerisi verilen kırılmış koşuldur.

Dolayısıyla, kırık ilişkilerimizi ıslah etmeye ve önceleri hiç bir zaman tecrübe etmediğimiz kadar çok daha yüksek ve daha bütün bir birleşmeye yöneldiğimiz için, Tisha B’Av ile tarih olarak değil, her an karşılaşabileceğimiz bir durum olarak ilişki kurmalıyız.

Twitter’da Düşüncelerim / 3 Ağustos 2020

Yeniden doğuş sürecini ancak birliğe yönelik arzuyla hafifletebiliriz!

Şu anda bizler doğum sancılarından geçmek, yeni bir nitelikte, alma niteliğinin dışında, ihsan etme niteliğinde doğmak zorundayız. Yani başka seçeneğimiz yok. Bu, doğa tarafından önceden programlanmıştır. Süreç devam ediyor! Ve bundan kaçamayız.

Bizleri bekleyen manevi doğumumuza doğru, birlikte çaba gösterelim.

Doğa, fetusu baş aşağı çevirir ve onu anneden dışarı iter. Yani bizler, dünyaya karşı tutumumuzu egoistten özgecile değiştirmeliyiz. Çevre bize yardım eder, ancak fetüsün kendisi doğum sırasında muazzam çaba gösterir.

Doğumdan önce baş aşağı dönmek, değerlerin kişiselden kolektife dönmesi demektir. Doğmak istediğim yeni dünyada, eski değerler (yemek, cinsiyet, aile, para, güç, bilgi) önemini yitiriyor.

Bağ, içinde yeni realitenin ifşa olduğu, en yüksek öncelik haline gelmekte.

Yaradan’ın darbeler gönderdiğinde, bununla O’nun iyileştirdiği yazılıdır. Bizim için egomuza darbeler göndererek, birlikte yakınlaşmaya özlemi sağlamak ve ona alan yaratmak için bizi zorlar. Ve bizler sadece darbelerin baskısı altında birbirimize yakınlaşabiliriz!

Ancak onları oldukları gibi kabul ederek ve anlayarak, zamanı hızlandırıyoruz ve acıyı hafifletiyoruz. Virüs iyileştirir!

Bu günlerde bir ıslah yapmak çok önemlidir. Dünya, yarın ne olacağını anlamadan, koşuldan koşula, kafa karıştırıcı durumlardan geçmekte. Bu, yüksek bir ilerleme hızına ve dünyanın nereye gittiğine veya nerede bitmesi gerektiğine dair anlayışımızın eksikliğine işaret ediyor.

Sadece Kabala, aydınlatılmış yolu gösterecektir.

Koronavirüs’ün yol açtığı kriz yeni bir dünyanın doğuşudur. Yeni dünyada doğuma hazırlanma sürecine, bir embriyo olarak girdik. Yaradan, Doğa hamile ve bizi doğurmalı. Bizler O’na yardım etmeli, bu sürece katılmalı, daha fazla birleşmeli ve doğum için hazırlanmalıyız.

Birleşerek, yeni doğan insanlığın bedenini inşa ediyoruz, sağlıklı bir şekilde doğmamız için birleşmeliyiz. Koronavirüs, manevi doğuma doğru ilerlememize ve sadece zorunlulukları bırakmamıza yardımcı oluyor. O, kriz için bir tedavidir, bir ceza değil. Yaradan’ın darbeleri, O’nun şifa vermesidir!

Manevi embriyo, -doğduğu Hasadim ışığında- annenin sularında yüzer. Sağlıklı bir embriyoda birleşirsek, merhamet denizinde, Hasadim ışığında olduğumuzu hissedeceğiz. Biz, ruh, embriyo büyüyecek ve yeni dünyayı anlamayı öğreneceğiz. Orada doğmadan önce!

Kabala bilimi doğanın iki zıt gücünün doğru kullanımını öğretir: alma ve ihsan etme, nefret ve sevgi. Hiçbir şey yok edilmemeli! Onları doğru bir şekilde birleştirir ve dengelersek, Yaradan’a benzerliğe ulaşacağız.

Dünyada gereksiz bir şey yoktur, sadece bu güçleri dengelememiz gerekir.

İbrahim (3500 yıl önce) öğrencilerine doğanın en yüksek yasasına göre yaşamayı öğretti, “Dostunu kendin gibi sev”, “Sevgi tüm günahları örter.” Bu yasalara uyulması, İbrahim’in grubunu, daha sonra bütün dünyaya yayılmış olan dünyanın diğer tüm uluslarından ayırdı. Ancak İbrahim’in grubu da 2000 yıl önce egonun içine geri düştü.

Doğal olarak bir çelişki içeriyoruz çünkü iki zıt niteliğe sahibiz: tüm egoizm, Yaradan’a zıt bir formdayken, kökümüz Yaradan’dan gelir. Bu iki zıt arasındayız ve onları birleştirmeye çalışıyoruz, ancak bu bağlantı çarpışma yoluyla gerçekleşir.

Yaradan’ın kıvılcımının yardımıyla bir Sözleşme yaparız. En düşük, en korkunç durumdan, mükemmel, ıslah olmuş Kli’yi inşa ederiz. Av’ın 9’u bütünüyle kırılmanın günüdür ve aynı koşul, insanın, ıslahın yeridir .“Karanlık ışık gibi parlayacak” ve böylece kendimizi yeniden hayata döndüreceğiz.

Koronavirüs egoist gelişimimizi durdurdu çünkü biz kendimizi durduramadık. Her şeyde Yaradan’ın yol gösteren elini görmeli ve olan her şeyin bir ıslah olduğunu ve dünyada kötülük olmadığını anlamalıyız.

Egom, onun yalnız faydalarını aradığım sürece, geleceği görmeme izin vermez.

Sevgi, korku ve inanç, bizi birbirine bağlayan ağın nitelikleridir. Gezegenin üzerinde, tek bir ağla bağlıyız. Hayal edelim ve onun gerçekten var olduğunu ve güce sahip olduğunu hissetmeye başlayalım. Bizi bu bağa uyandıran, bize güç veren ve bizi destekleyen Yaradan’dır.

Koronavirüs’ten alınan darbeler, nihayetinde tüm insanlığın boyun eğmesine, bastırılmasına ve sakinleşmesine, burada çalışan, istediğimizi yapmamıza: ne sağda ne de solda, izin vermeyecek bir Üst gücün olduğunun fark edilmesine neden olacaktır.

Üçüncü gücün – Yaradan’ın etkisine boyun eğmek zorunda kalacağız.

Dünya kötülükten kaçmaya çalışıyor, ama sadece kaçmamalıyız – iyiliğe ulaşmalı, Yaradan’ın ifşa olduğu ilişkiler inşa etmeliyiz. Günümüzün krizi, yeniden inşa etmek için, Yaradan’ın ifşa olduğu bir kab olacak, bağların ağını düzenlememiz için bir fırsattır.

Birliğe Karşıtlık, Bölüm 4

Yahudi Halkının Gelişiminde Üç Eğilim

Soru: Tarih boyunca, Yahudi halkında sürekli olarak üç ana eğilim ortaya çıkmıştır.

İlk eğilim, Tora’nın diasporadaki emirlerinin korunması ve sıkı bir şekilde yerine getirilmesidir. İkincisi, Yahudilerin asimilasyonu, etraflarını saran uluslara benzemeleridir. Üçüncüsü, küçük peygamber grupları, bilgeler veya Kabalistler (farklı dönemlerde farklı şekilde adlandırıldılar) kendi aralarında birliği sürdürmeye ve manevi metodolojiyi başkalarına aktarmaya çalışarak birliğin korunmasıdır. Bu eğilimler bugüne kadar var oldu. Bu tür farklı ideolojilerin temsilcileri birlikte var olabilir mi?

Cevap: Günümüzde, Yahudi halkı içindeki herhangi net bir bölünme hakkında konuşmak çok zor. Tabii ki, farklı eğilimlere ayrılan dindar Yahudiler de var.

Tüm bunlarla hiçbir ilgisi olmayan laik insanlar var, özellikle de zamanımızda, herkesin herkesle çok güçlü bir şekilde karıştığı bir zamanda. Onlar sadece sözde Yahudiler olarak doğdular ve bu temelde İsrail halkına aitler. Bundan geriye ne kalacağı söylenemez bile.

Dini ve laik insanlar arasında hala başka küçük gruplar da var.

Ancak genel olarak, bu sorun görünüşünü çok hızlı bir şekilde değiştiriyor. Kimse Amerikan Yahudilerinin bu kadar absorbe olunacağını, Amerikan halkıyla bu kadar karışacağını hayal etmiyordu. Bugün, dindar olmayan Amerikan Yahudilerin neredeyse % 70-80’i farklı dinden/ırktan olan kimselerle evli.

Soru: Bu sorunun Kabala açısından anlamı nedir?

Cevap: Kabala açısından böyle bir sorun yoktur.

Soru: Ancak tüm yaratılışın amacının birbirine karışmak olduğunu söyledik. Asimilasyon nedir?

Cevap: Manevi açıdan asimilasyon, gerçek, manevi Yahudilik fikrinin dünyanın diğer uluslarına nüfuz etmesidir. Ve onlar, Yahudiliğin, kendilerini ve tüm doğayı farklı bir şekilde, ihsan etme niteliğinde, bağ ve sevgi niteliğinde hissetmek için, insanın egoist doğasının üzerine, bu dünyanın doğasının üzerine yükselmekten ibaret olduğunu anlamaya başlarlar. Sonrasında tamamen farklı olaylar meydana gelir.

Soru: Yani birbiriyle karışma, kişinin, halkının herhangi bir dışsal geleneğini reddetmesi değil mi?

Cevap: Hayır. Bu sadece herkesin herkesle karışmasıdır. Burada özel bir şey yoktur, çünkü hem dindar, hem de dindar olmayan ailelerde ulusun birliğine, dayanışmasına dair hiçbir fikir yoktur. Karışma, sadece bir ulus içinde gerçekleşen çok ciddi içsel süreçleri göstermek için vurguladığımız bir gerçektir.

Yaradan Her Şeydir

Soru: Yaradan kavramı çok belirsiz. Yaradan doğanın gücü mü, O üst ışık mı, O biz miyiz, bunların hepsi mi Yaradan?

Cevap: Yaradan, her şeyden önce meydana gelen her şeyin kaynağıdır. O, içinde var olduğumuz şeydir.

Yaradan, beni dolduran ve özgür irade denilen,  Yaradan’dan başkası olup olmadığını veya O’nun dışında başka bir şey olup olmadığını belirlememizi sağlan, tek nokta dışında, içimde işleyen her şeydir.

Soru: O, bir güç mü yoksa yasa mı?

Cevap: Yaradan hem bir güç hem de bir yasadır ve var olan her şeydir, bu da gücün ifşa edilmesinin birlik olarak hissedilebileceği anlamına gelir. Birlik, birleşmiş birçok güç olduğu anlamına gelir. Bütün bunlar kişi ile ilgili olarak ifşa olur.