Category Archives: Kabala

Mantık Ötesi İnanç Nedir?

Mantık ötesi inanç nedir? Manevi dünyaya girmek için neden aklımızı ve duygularımızı iptal etmemiz gerekiyor ve bunun yerine ne alacağız? Bu mantıklı bir soru çünkü kişi kendisini değiştirmesi ve başka bir şeye dönüşmesi gerektiğini hissetmeye başlıyor.

Maddesel aklımızı ve hatta egoist kalbimizi, manevi dünyada kullanamazsak, geriye neyimiz kalır? Üst dünyayı hissetmek, Yaradan’ı hissetmek için bir Kli’yi nasıl inşa edebiliriz, yeni bir aklı ve daha üst derecede hisleri nasıl oluşturabiliriz?

Bu dünyada bile insan, hayvan, bitki ve cansız maddelerin ne kadar değişik seviyelerde birbirlerinden farklılaştığını görüyoruz. Gelişimin her seviyesi kendi aklı, duyguları, formu, davranışı ve hareket özgürlüğü ile tanımlanır. Bir varlık ne kadar gelişmişse, aklı, duyguları ve çevresiyle bağ kurma yeteneği o kadar büyük olur. Ve maneviyata girdiğimizde, yeni bir çevreye, ihsan etme güçlerinin alanına giriyoruz; almanın değil.

Dünyamızda ifşa olan dört tür alma gücü vardır. Cansız, bitkisel ve hayvansal üç seviye vardır ve  ayrıca manevi dünyanın cansız, bitkisel ve hayvansal derecesine, bir sonraki seviyeye geçiş aşaması olan insan. Üst dünyanın insanı olan Adem, zaten Yaradan ile bir bağ halindedir.

Anlaşılan o ki bir dünyadan diğerine geçiyoruz ve bunu başarmak için önceki aklımızdan ve hislerimizden çıkmalıyız. Bu, aklımız ve kalbimiz olmadan kaldığımız anlamına gelmez – biz ihsan etme güçlerinin, Bina’nın üzerine inşa edilmiş manevi olan yeni akıl ve yeni hisler ediniriz. Bina, aşağıdan gelen alma arzusu ile yukarıdan gelen üst ışığın birleşimidir. Onlar birlikte, Keter ve Malkut arasında, ortada bulunan Bina adında yeni bir form oluştururlar.

Bu şekilde, mantığımızın, egoizmimizin, alma arzumuzun üzerinde, inanç (Bina derecesi) adı verilen yeni bir algı oluştururuz. Bu yeni aklı ve hisleri, aramızdaki her türlü bağ yoluyla inşa ederiz. Buna da “Her biri dostuna yarım etti.” denir.  Birbirimize yönelik egoizmimizden çıktığımızda, bu inanç derecesini ifşa ederiz yani kendi egoistik “Ben” hissimizin üzerinde, diğerine mantık ötesi ihsan ederek.

Sonunda, bu özlemde kendim dışındaki herkesi hissetmeliyim. Sanki kendi “Ben”im yokmuş; daha ziyade benden başka herkes varmış gibi. O zaman bu diğerlerinin içinde üst gücü, Yaradan’ı hissederim.

Bu tek üst güç, yalnızca bağda, tek Kli’de ifşa edilir. Bu çalışma, sanal iletişimle, görünüşte basit mekanik eylemlerle başlar. Yine de bunu yaparak, Yaradan’ın içimizde ifşa olması için mevcut aklımızın ve duygularımızın üzerine yükselme ve ortak bir akıl ve his edinme arzumuzu ifade ederiz, yazdığı gibi: “Kendi halkım arasında yaşarım.” O’na tek bir özlemle birleşenler arasında…

Rosh HaŞanah — Af Dileme Zamanı

Rosh HaŞanah, Yaradan’dan kişinin suçları için af dileme zamanıdır. Yani, Yaradan’ın önemini ve büyüklüğünü hissetmediğimi hissederim ve bunun için af dilerim. Sonuçta, Yaradan’ı büyük ve önemli hissetseydim, o zaman elbette farklı davranırdım. Anlaşılan o ki sadece Yaradan hissinden yoksunumdur.

Bu yüzden: “Seni hissetmeme izin ver ve ben farklı olacağım!” diye talep ederim. Bir insanın Yaradan’a söylemesi gereken budur; bu doğru bir talep ve doğru bir özürdür. Neden suç işlerim? Çünkü inanç denen Yaradan hissinden yoksunum. Yaradan’a dair hiçbir his yok, inanç yok ve bu yüzden beni durduracak kimse yok. Başka türlü davranamam çünkü Yaradan bana hükmetmezse, o zaman kötü eğilim, egoizm hükmeder.

Bu nedenle Yaradan’dan, bana hükmetmesini talep ederim.  Bu benim ana talebimdir ki sonrasında Roş HaShanah’ya, krala yani O’nun bizim üzerimizde hükümmetmesini istemeye geliriz.

Tüm günahlarım için tövbe etmek, yani ıslahımı engelleyen her şeyi bilmek ve hissetmek isterim.  Yaradan’dan gözlerimi açmasını ve suçun nerede olduğunu ve emrin nerede olduğunu hissetmeme izin vermesini talep ediyorum, böylece O’nun emirlerini – ihsan etmek, sevmek, birlik olmak ve tam tersini yaptığımda- nerede yerine getirdiğimi anlayabileyim.

Ne de olsa şimdi hayatımın her anında bunu hissetmiyorum. Ve eğer hissetseydim, kesinlikle kendimi ıslah ederdim.  Sorun şu ki, karşısında kendimi kontrol edebileceğim, ihsan etme gücü olan Yaradan’ı hissetmiyorum. Bununla Yaradan’a dönerim ve O’nun, bana kendimi ihsan etme gücü karşısında kontrol etme fırsatı vermesini talep ederim ve o zaman asla suç işlemem.

Geçmişi hatırlamıyoruz ve onun için af dilemiyoruz. Olanlarla ilgili değil, ıslah için çabalamadığım ve Yaradan’dan bu konuda bana yardım etmesini istemediğim gerçeği için ağlamalıyım. İlerlemek isterim, geçmişi didikleyip, yaptığım şey üzerine gözyaşı dökmek değil.

Gerçekten bir şey yaptım mı? Bir şey yapmadım. Her şeyi Yaradan yaptı. Ve O, bunu bilerek yaptı, böylece şimdi neyi düzeltmem gerektiğini biliyorum. Yeni ifşa olmuş bu kötülüğü, bu suçu alırım ve ıslah etmeye başlarım. Bütün çabalarım ileriye yöneliktir, geriye değil. Aradaki fark budur!

Hayattaki Önemli Dokuz Kural

Yorum: İnsanlar toplum için bir takım evrensel kural geliştirdiler. Onlar, Kabalistik bakış açısından mı kaynaklanıyor? Kendimizi ayarlamız ve onları takip etmemiz mi gerekiyor?

İlk kural şudur ki: “Hayatınızı ve sevdiklerinizin hayatlarını sevgiyle doldurmaya çalışın. Bu şekilde uygun koşulları ve refahı çekersiniz. Bununla birlikte, herhangi bir biçimde saldırganlık sergilemek, yaşam kalitesinde sürekli bir bozulma ve genel olarak başarısızlıkla kendini gösterecektir.”

Cevabım: Bu kısmen doğrudur. Ancak şunu söylemek daha iyidir: sadece sevdiklerinize değil, hayatınız boyunca başkalarına da sevgi gösterin. O zaman hayatınız, tamamen yeni bir üst anlamla dolacaktır.

Yorum: “Hayatta kesinlikle tesadüfi hiçbir şey yoktur. Düşüncelerinizle, sözlerinizle, eylemlerinizle ve davranışlarınızla mevcut gerçekliğinizi ve geleceğinizi şekillendiriyorsunuz. ”

Cevabım: Bu doğru.  Ama sadece doğru şeyi nasıl yapacağımızı anlarsak. Aksi takdirde, doğru şeyi yaptığımızı düşünebiliriz ve hayat aniden hata yapmamıza neden olur.

Doğru şeyi yapmak demek, arzuladığımız ya da düşündüğümüz gibi değil, aslında doğanın programına karşılık geldiği şekilde, yaratılışın amacına açıkça ilerlemek demektir.

Yorum: Sıradaki kural, bir öncekiyle bağlantılı: “Düşüncelerimiz, her birimizin aksiyonlarını ve gerçekliğini şekillendirir. Olumlu düşünmeyi öğrenin, o zaman sizi tatmin edecek bir gerçeklik yaratırsınız. Ve bunun tersi de geçerlidir: hırs, öfke, nefret, kıskançlık ve gurur başarısızlıkları ve kötü şansı çeker. ”

Cevabım: Hayallerimle hayatımı yaratamam. Bunu, başkalarına doğru bir şekilde bağlanarak, başkalarıyla doğru bağ kurarak yapmak zorundayım: Ben onlarlayım, onlar da benimle. Hayatımı bu iyi bağdan yaratırsam, o zaman gerçekten iyi olur.

Soru: Birçok insan Tanrı’ya inanıyor. Bugünlerde ateistler bile bizi kontrol eden bir şey olduğu sonucuna varıyorlar. Kişi üst evrene bağlı olabilir mi? Nasıl doğru bir şekilde bağlanabiliriz?

Cevap: Bizi kontrol eden kimse yok. Tanrı yok.

Uymamız gereken tek bir doğa kanunu vardır. O zaman, ona erişmeye başlayacağız ve onunla iyi bir bağ kurarak gerçekten kendi kaderimizin efendisi olacağız. Bu üst güce, ihsan etme ve sevginin niteliğine tamamen benzemek koşuluyla, Tanrılar haline geleceğiz.

Yorum: Başka bir kural: “Suçlarınız ne kadar ciddi olursa olsun, evren hala her birinizi seviyor. Bununla birlikte, bize tam da şu anda ihtiyacımız olanı verdiğini unutmayın, ki bu sadece onun bildiğidir. ”

Cevabım: Evet, bu doğru. Öyle diyebilirsiniz.

Yorum: Ana evrensel yasalardan biri, form eşitliği yasasıdır. Kendinizi sevmezseniz, başkaları sizi sevmeyecek veya ilgi göstermeyecektir.

Cevabım: Başkalarını, sadece başkalarını sevmem gerekiyor. Sadece onların iyiliği için ve sadece onlar için. Bu tek doğru kuraldır.

Soru: Bunun bir örneğini nerede bulabilirim?

Cevap: Aslında, şimdi kendinizi egoist olarak seviyorsunuz. Başkalarını da aynı şekilde sevmeniz gerektiğini hayal edin.

Yorum: “Bir insanın içinde kesinlikle her şey vardır: güç, ün, onur, para ve güzellik. İş, tüm bolluğu çevrenizdeki gerçekliğe yaymaktır. ”

Cevap: Gerçekten, kişi sahip olduğu her şeyi başkalarına verirse, en mutlu, en bilge, en ıslah olmuş kişi olacaktır ve her şey onun için iyi olacaktır.

Soru: “Sahip olduğu her şeyi başkalarına vermek” ne anlama geliyor?

Cevap: Onları, kendi arzuladıklarına göre değil, en rahat, en iyi, en mükemmel duruma, doğanın üstünde gerçekte var olana getmiş olacak. Tıpkı bir çocuğu eğitmek isteyen bir anne gibi: O çocuğun istediği her şeyi yapmaz ama en mükemmel duruma ulaşması için, onun için mümkün olanın en iyisini yapar.

Yorum: “Çevrenizdeki insanları iyi ve kötü olarak sınıflandırmayın.” İnsanların değerlendirilebileceği doğru bir ölçüt var mı?

Cevabım: Elbette. Her şeyi toplumun yararı için yapan bir insan iyidir ve bunun tam tersi.

Yorum: “Evren için günah ya da ceza vb. kavramlar yoktur. “Tüm bunlara ne için ihtiyacım var?” diye sormamak önemlidir. Ancak, “Tüm bunlara neden ihtiyacım var?”

Cevabım: Bu ıslahtır.

Soru: Evrende günah ya da ceza gibi kavramlar var mı?

Cevap: İyileşme. Islah. Bu, kişiyi herkese tamamen ihsan etme ihtiyacına yönlendirmektir.

Soru: Evrenin en önemli kuralı nedir?

Cevap: Sevgi.

Soru: İnsan sevmeyi nasıl öğrenebilir?

Cevap: Bunu öğrenemezsiniz. Bunu kendinize öğretmek zorundasınız. Kabala yöntemine göre, sürekli olarak, bir grup içinde, kendi cinsinizle bağ kurarak. Bu tam olarak Kabala yönteminin doğru uygulanmasının sonucudur.

Bir Annenin Kalbi

Bir annenin kalbi, hem fiziksel hem demanevil olarak tüm evrenin merkezi noktasında yer alır. Sonuçta, manevi ve bedensel doğum tam da bu noktadan meydana gelmektedir.  Bir annenin kalbinden daha güçlü hiçbir şey yoktur; gerçekliğin en hassas, en önemli noktasıdır. Yaradan, bir annenin kalbinin temeli olan, bir arzu yarattı.

Dolayısıyla kadınlar birlik hakkında en azından biraz düşünmeye başlarlarsa, tüm insanlığın, ortak ruhun doğumunun başladığı yerden, tüm evrenin bu merkezi noktasına zaten dokunacaklar. Dünya ancak bir kadın sayesinde ıslaha gelecektir.

Bir kadın, doğuran, gelişen ve organize eden muazzam bir güce sahiptir. Ve tam tersi, bir kadın bu ıslaha katılmazsa o zaman o, bir çekişme nedenine, yabancılaşma ve kötülük alanına dönüşür. Bu nedenle gerçekten  kadınların birleşip insanlığa barış, huzur ve birlik getirmesini umuyorum.

“Öğretmenim ve Ben”

Facebook Sayfamdan Michael Laitman 22.09.2020

Şubat 1979’da soğuk ve yağmurlu bir akşam, arkadaşım Chaim Malka ile her zamanki gibi Kabala kitaplarını araştırırken, bunun umutsuz olduğunu anladım. “Chaim,” dedim, “hemen şimdi bir öğretmen bulacağız.” Arabaya bindik ve insanların Kabala çalıştığını duyduğum, Ortodoks bir şehir olan Bnei Brak’a gittik. Ön cama sanki yağmur boşalırken; arabayı sıfır görüş mesafesiyle neredeyse kör bir şekilde sürdüm. Ama içsel olarak sürüyordum; devam etmek zorundaydım.

Şehre girdikten sonra nereye gideceğimiz konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Birden, kaldırımda karşıdan karşıya geçmek için bekleyen bir adam gördüm. Yağan yağmurda etraftaki tek kişi oydu. Pencereyi açtım ve selin içinden bağırdım: “Kabala’yı buralarda nerede çalışıyorlar ?!”

Adam ilgisizce bana baktı ve “Sola dönün ve meyve bahçesine doğru sürün. Caddenin sonunda karşıda bir ev göreceksiniz; Kabala’yı çalıştıkları yer orası.”

Meyve bahçesinin yanındaki evde, öğretmenimle tanıştım, Rav Yehuda Leib HaLevi Ashlag’ın ilk oğlu ve halefi Rav Baruch Shalom HaLevi Ashlag (RABAŞ), Zohar Kitabı üzerine yaptığı Sulam (Merdiven) yorumundan sonra Baal HaSulam (Sulam’ın yazarı) olarak bilinen 20. yüzyılın en büyük kabalisti.

Sonraki on iki yıl boyunca, RABAŞ’ın kişisel asistanı olarak hizmet ettim ve baş öğrencisi oldum. O’nunla sabah üç saat, akşam iki saat herkesle birlikte çalıştım. O’nu yalnız başımıza günlük gezilerine, sahile ya da parka götürürken dahi çalıştım. İkimiz hafta sonlarını birbirimizin şirketinde geçirdiğimiz her hafta sonu O’nunla çalışıyordum ve bir ay hastanede kaldığında uygun zamanlarda O’nunla çalıştım. İster ders sırasında ister araba sürerken veya başka bir fırsatta olsun, maneviyatla ilgili sorabileceğim tüm soruları sordum. O’na sordum çünkü bilmem gerekiyordu. O’nun,  bin yıl öncesine dayanan bir soyun son halkası, son Mohikan olduğunu biliyordum ve bu öğretiyi devam ettirmem gerektiğini de biliyordum.  Her dersi kaydettim ve sözlerini not aldım. O’ndan elimden gelen her şeyi, kelimelerin dışsal ve içsel anlamlarını özümsedim, böylece zamanı geldiğinde onları aktarabilirdim.

Birkaç yıl sonra, RABAŞ bana manevi çalışma yapacağım arkadaşlara ihtiyacım olduğunu söylediğinde O’na kırk öğrenci getirdim. Onlar için, kişinin sıradan bir insandan bir Kabaliste – insan doğasının en içsel inceliklerini ve Yaradan’la olan ilişkisini bilen – ilerlemesi hakkında paha biçilmez denemelerini yazmaya başladı.

RABAŞ’ın denemeleri sadece öğrencilerinin değil, hepimizin, her birimizin yolunu açtı. Şimdi bu denemeler, maneviyata ulaşmak isteyen herkese yolu gösteren bir deniz feneridir. Bize birbirimizle nasıl ilişki kuracağımızı ve yol boyunca içimizde keşfettiğimiz duygu ve durumlarla nasıl ilişki kuracağımızı öğretirler. RABAŞ, babasına çok benzer şekilde, bir öncüydü, sonsuz cesaret, şefkat ve insanlık sevgisinin öncüsüydü.

1991’de ölümünden sonra, insanlar benden öğretmenliğe başlamamı istediler. RABAŞ beni hala onunla birlikteyken öğretmeye teşvik etmişti, bu yüzden insanlar bana başvurduklarında kabul ettim ve Bnei Baruch (Baruch’un oğulları) adını verdiğimiz bir çalışma grubu kurdum. Gerçekten bizler o zaman çok arzu ettik, adı hak etmeyi ve öğretmenimin manevi çocukları olmayı arzuladık.

Bugün, O’nu vefatının 29. yıl dönümününde anarken, Bnei Baruch adını hak etmeye, O’nun sevgi ve birlik yolunda yürümeye ve dünyadaki tüm susamış ruhlara otantik Kabala bilgeliğini yaymaya devam edeceğimizi umuyorum.

“Ve bir kez bu giysiyi talep ettiğimde sevginin kıvılcımları içimde ışıldamaya başlar. Kalbim dostlarla birleşmeye özlem duyar ve bana öyle gelir ki, gözlerim dostlarımı görüyor, kulaklarım onların sesini duyuyor, ağzım sevgi ve neşe içinde onlarla konuşuyor, eller kavuşuyor, ayaklar daireler çiziyor ve dünyasal sınırlarımın ötesine geçiyorum. Dostlarım ve benim aramdaki geniş uzaklığı unutuyorum… ve bana öyle geliyor ki dostlarım ve benim haricimde dünyada başka bir gerçeklik yok. Bundan sonra, “ben” iptal oluyor ve onlarla kaynaşıyorum ta ki dostlarımın haricinde dünyada hiçbir gerçekliğin olmadığını hissedene kadar” (RABASH, Mektup No. 8).

Twitter’da Düşüncelerim / 24 Eylül 2020

Bir öğretmen NE düşüneceğini değil, NASIL düşüneceğini öğretir. Başkalarından ve kendinden nasıl bağımsız olunacağını öğretir, yalnızca hedefe işaret ederek: Yaradan’ın ifşası

Bugün bir Partzuf oluşturmaya çalışacağız: bireysel egomuzdan ortak bir şey yaratmak, bir ruhu şekillendirmek için. Sadece kili suya (Hasadim) batırmamız gerekir, o zaman her şey 10 Sefirot’un tek bedeninde birleşecek ve ondan Yaradan uğruna ortak eylemler yapabileceğiz.

Doğa (Yaratan) bize, birbirimize doğru davranmayı öğrenene kadar, pratikte birbirimizden izole edilmemiz gerektiğini göstermek istiyor. Ve bir duaya da protestoya katılıp katılmamamız önemli değil. Bizim iyi tavrımız karantinayı kaldıracak!

Hayatın Anlamı Hakkındaki Ebedi Soru

İnsanlar neden intihar ederler?  Melankoli ve boşluk hissine dayanamazlar. Ne de olsa kendilerini doldurmak istediler ama televizyon ve radyomuz, binlerce farklı kanal ve programımız olmasına rağmen kendimi dolduramıyorum. İçimde ortaya çıkan noksanlık, içsel tatminsizlik ve boşluk, çevremdeki tüm kaynaklardan alabileceğimden çok daha fazlasıdır.

Hayatın anlamına ihtiyacım var! Hayatımın bir anlamı, yaşamaya değer bir amacı var mı? Bu soruya cevap bulamıyorum. Hayatın beni doğru hedefe, kendim ve diğerleri için daha iyi olacağı iyi bir sonuca götürdüğünü ve sonsuza dek devam eden yaşam akışının özel bir sürecinde olduğumu bilmem gerekiyor.

Büyük olasılıkla, kişi gerçekliğin nasıl düzenlendiğini, hangi doğa programı içinde var olduğumuzu ve doğanın bizi nasıl kontrol ettiğini öğrenirse intiharı düşünmeyi bırakacaktır. Sürekli olarak bir programdan diğerine geçiyoruz, yeni bir “yükseltme” alıyoruz ve bu nedenle yaratılışı hem bu hayatta hem de onun üzerinde bütünüyle anlıyoruz.

Gelişim süreci bizi çok değerli ve yüce bir hedefe götürür. Kişi, sonsuzluktan sonsuzluğa akan yaşam akışını hissetmelidir. Ben bu sonsuz akıntı içindeyim ve ben de sonsuzum.  Kendimi etrafımdaki yaşamın gücünün algısına açmam ve böylece daha da gelişmem gerekiyor.

Bu okulda, üniversitede, evde ya da ailede öğretilmiyor. Bu nedenle, şimdi, umutsuzluk bu kadar büyüdüğünde ve büyümeye devam ettiğinde, kişi sonunda bu yaşamın anlamı sorusunu çözmeye zorlanacaktır.

Herkesi,  bunun ne kadar iyi ve samimi olduğunu görmeleri için, Kabalistik topluluğumuza  davet ediyorum; o yaşamın anlamını ve bu dünyasal varoluşla bitmeyen amacını bulmaya yardımcı olur. İnsan, her an yaşamaya değer olan huzur, sonsuz ve harika bir yaşam duygusu kazanır.

Neden İyiye Kötü Vasıtasıyla Ulaşmalıyız?

Soru: Her şeyin Yaradan tarafından dengelendiğini biliyoruz, öyleyse neden iyiye ulaşabilmemiz için kötülük hüküm sürmeli?

Cevap: Birincisi, Yaradan’ın bizi böyle harekete geçirmesidir.  İkincisi, insanın doğası kötüdür.  Dolayısıyla kötülüğü uyandırarak, Yaradan bizi çok güçlü bir şekilde sarsar ve uyandırır.  Polisten bir mektup aldığınızı veya bankadan bir şey kazandığınıza dair bir mesaj aldığınızı varsayalım.  Sizin üzerinde hangisinin daha büyük bir etkisi olurdu?  Elbette olumsuz mesajın daha büyük bir etkisi olurdu.

Soru: Ama olumsuz ve olumlu nasıl eşit olabilir?  Sonuçta, kişi duyarsız bir robot değildir.

Cevap: Her şey  Yaradan’ın bana ihsan etmesine karşı, benim tutumuma bağlıdır.  Anne babasının tüm eylemlerinin gerekli ve arzu edilir olduğunu doğru bir şekilde anlayan bir çocuk gibi, O’nun ihsanının her şekline değer verirsem, O’ndan ne aldığım benim için hiç fark etmez.

Egomun üzerine çıkabilir ve tamamen farklı koşullar altında O’na tam ve karşılıklı olarak bağlanabilirim.  Başlangıç koşullarım, kendimden çoktan koptuğum ve halihazırda kendi üzerimde yüzdüğüm sıfır durumundadır.

Arzuları Yerine Getirme Yöntemi

Yorum: Yakın zamanda bir anket yapıldı: “”Bir şeyi çok güçlü bir şekilde dilerseniz, gerçekleşeceğine inanıyor musunuz?” Birçoğu “Elbette hayır” yanıtını verdi. Aklın ve bilincimizin sonsuz gücüne inananlar “Elbette.” diye iddia ediyorlar. Onlar,  arzularını yerine getirmelerine yardımcı olacak bir yöntem olduğunu söylüyorlar: onlara yardım etmek için evrene seslenmek. Buna görselleştirme yoluyla tezahür eden arzular diyorlar. Görselleştirme ilkesi, doğru bir şekilde talep eden herkese hediyeler vermeye hazır olan evren ile düşüncelerimizin sınırsız gücü arasındaki bağlantıdır.

Cevabım: Evrene bağlanmak çok faydalıdır. İnsanlarla bağ kurmaktan daha faydalıdır. Eğer bunun sizin yansımanız olduğuna inanıyorsanız, evrene bağlanmak faydalıdır. Kendinizi ona empoze etmek istiyorsanız ve kendinizi onun içinde ifade etmek istiyorsanız, ki bu mümkündür, bunu yaparak kendinizi tamamen feshedersiniz ve onunla birleşirsiniz.

O zaman dünyayla, evrenle gerçek bir birleşme meydana gelir ve bir insan çevresindeki her şeyin kişinin içinde var olduğu ve görünüşe göre onu destekleyen bir sistem olduğunu hisseder ve kendini buna yansıtabilir.

Tüm evreni, tüm yaratılışı, tüm dünyayı aynen kendisi gibi algılamaya başlar. Her şeyin kendisi olduğunu, tüm iç dünyasının tüm evren, yıldızlar, uzay ve gezegenler aracılığıyla ifade edilmediğini, ancak her şeyin kendi içsel özelliklerinin ifadesi olduğunu ve bu yüzden ıslah olmuş benliğinin ifadesi olarak hepsini tek bir birleşik, bütünsel, ebedi, tam olarak, hissetmek ister.

Kişi kendini uyarlarsa ve evrenle birleşirse, alanı dolduran ruhu, tüm evren olan düşüncenin durumunu hissetmeye başlar çünkü tüm evren, gezegenler, uzay, yıldızlar sadece bir düşüncedir. Bu, bize göre yaratılış düşüncesinin ispatı veya ifadesidir. Onunla özdeşleşmeye, ona bağlanmaya, bütün evrenle birleşmeye çalışırsam, onun içsel anlamını algılamaya başlarım ve sonra ona bağlanabilirim.

Yorum: Kişi görünüşte sarınıp sarmalandığı düşünceler, sorunlar paketinden oluşur.

Cevabım: Bunu özel bir koşulda, aşamalı olarak yapmamız gerektiğini söylememizin nedeni budur. Kabala ilmi bize nasıl evrenin önünde soyunmamız ve yavaş yavaş egoist kıyafetlerimizi çıkarmamız gerektiğini öğretir. Bunu, kişinin kendini başkalarının yerine koyduğu ve böylece tüm evrenle özdeşleşmeye hazır olduğu bir grupta eğitim alarak başarabiliriz.  Bu mümkündür. Bunu yapabilmek için gerçekten ciddi bir şekilde çalışmamız ve dostlarımızla birlikte uygulamamız gerekiyor.

İnsanlarla karşılıklı bağ kurarak, evreni iyice anlayabileceğimiz seviyeye ulaşabiliriz. Ne kadar tuhaf görünse de, aslında evrenin ifşa olmasının anahtarı “dostunu kendin gibi sev” ilkesidir.

Bu zor bir iştir ama ilginç ve heyecan verici, büyüleyici ve özeldir.  Adamın işi budur!

Twitter’da Düşüncelerim / 22 Eylül 2020

Dünyamızın üzerine yükselmeden, yaşamı tek hücre içinde hissederim. Başkalarıyla birleşirsem, her şeyin içinden akan ortak yaşam akımını hissederim. Buna manevi yaşam denir. Ortak bir yaşam bir hissine ulaşırız ve onun 125 seviyesini ediniriz. Ve onların tümü sonsuz yaşama aittir

Maneviyat, Mısır’dan (ego) kaçış, Pesah ile başlar. Ama haz alma arzusundan (Malhut) ihsan etme arzusuna (Bina) kadar 7 ay boyunca gelişmesi gerekir. Pesah’tan sonraki yedinci ayda Roş Haşana (Yeni Yıl) gelir, yeni bir manevi derece oluşturmaya başladığımızda yeni bir başlangıç.

Ama ne inşa etmeliyim? Neden uzaklaşıp neye yaklaşmalı? Bu yüzden egoist niteliklerimi incelediğim Selihot (pişmanlıklar) dönemi yeni yıldan önce gelir. Ben almadan ihsan etmeye, hayvan zihninden Yaradan’ın aklına, mantık üstü inanca gitmek istiyorum.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Koronavirüs salgını kontrolden çıkıyor” dedi. COVID-19 salgını, başka hiçbir şeye benzemeyen bir krizdir. Bu doğru: İnsanlığın iyilik ya da kötülük yoluyla ıslahının bir dönemine girdik. Islahın yöntemi Kabala’dır. Gecikmemek iyi olur!

Bu Yeni Yıl öncekilerden farklıdır, çünkü Yaradan dünyayı bir bütün olarak açıkça ele almaya başlıyor. Ve biz O’na aynı şekilde davranmalıyız, tüm dünya olarak Yaradan’a dönmeli, tüm dünyayı Yaradan’ın bizim için belirlediği bu hedefe çekmeliyiz.

Bu Yeni Yılda, yeni bir gerçeklik hali ortaya çıkıyor. 5780 yıllık gelişimden sonra, insanlık ilk manevi dereceye yükselebilir. İlk onlular kapıyı açıp giriyor, bütün dünyayı onlarla birlikte çekerek. Haydi sorumluluğun ağırlığı, güveni ve karşılıklı garanti ile hazırlanalım.

Bireysel onlulardan tüm insanlığı içeren tek bir onluya. Bu, Yaradan’a bağımızın ölçüsüdür!

Bizim günahımız başkalarıyla bağ kurma arzusunu ihmal etmek ve bu konuda yardım için Yaradan’a dönmemek. Yaratılışın amacı, sadece yaratılanları tek bir arzu içinde birleştirerek, Yaradan’da birleşmektir.

Yaradılışın amacına bu şekilde ulaşırız- Yaratan’ın nitelikleriyle benzerlik, sevgi ve O’na bağlılıkla

Yaradılışın ıslahı, Adem’in ruhu, yaratılanların birliğinde, karşılıklı garantide, “Komşunu sev” emrinin gerçekleşmesinde ve ötesindedir, yaratılan sevgisinden Yaradan’ın sevgisine, gelişimimizin amacı.

Roş Haşana (Yeni Yıl) – Günahlarımız için Yaradan’dan af dileme zamanı. Yaradan’ın bir önemi veya büyüklüğü hissine sahip olmadığımı hissediyorum, bunun için tövbe ediyorum. Sonuçta, Yaradan’ı büyük ve önemli hissetseydim, farklı davranırdım. Tek eksikliğim Yaradan’ın hissidir.

“Bırak Seni hissedeyim ve ben değişeceğim!” – Yaradan’a söylenmesi gereken budur, bu doğru istek ve pişmanlıktır. Suç işlerim çünkü Yaradan’ın hissi yok, inanç yok ve beni durduracak kimse yok. Farklı davranamam çünkü Yaradan hükmetmiyorsa o zaman bu kötü eğilimdir!

Geçmişi gündeme getirmiyor ya da bunun için özür dilemiyoruz. Daha önce ne olduğunun değil, şimdi düzeltme istemediğimin ve bu konuda Yaradan’ın yardımını talep etmediğimin farkındalığına gelmeliyim. İlerlemek istiyorum, yaptığım şey hakkında gözyaşı dökerek geçmişe dalmak değil.

Ben bir şey yaptım mı ? Ben hiçbir şey yapmadım, hepsi Yaradan’dı. Ve bunu bilerek yaptı ki böylece neyi düzeltmem gerektiğini bileyim. Bu kötülüğü, şimdi ortaya çıkan suçu alıyorum ve düzeltmeye başlıyorum. Tüm amacım ileriye doğru, geriye değil …

“Bırak seni hissedeyim ve ben değişeceğim!” Yaradan’a tam olarak söylenmesi gereken şey budur, bu doğru istek ve gerçek pişmanlıktır. Suçu işlememin sebebi neydi? Çünkü Yaradan’ın İnanç denen bir hissi yoktu.

Yaradan hissi yok, inanç yok, bu yüzden beni durduracak kimse yok. Farklı davranamam çünkü Yaradan bana hükmetmezse, o zaman kötü eğilimin – egoizmin kontrolü altındayım! Bu nedenle, Yaradan’dan bana hükmetmesini istiyorum. Bu benim temel talebim!

Roş Haşana (Yeni Yıl) arifesinde, herkese en çok eksik olduğumuz şeyi diliyorum – bağı, aramızdaki yakınlığı, sevgiyi. Bu her zaman halkımızı kurtarır, kodekste, sicilde, milletin kendisinin kromozomlarında.

Bize Yaradan’a benzer, Adam olma ve tüm insanlığı ıslaha doğru çekme şansı veriliyor. Bu bizim işimiz, bu nedenle Yaradan’ın hizmetkarları olarak adlandırılıyoruz. Bu çok yüksek bir ayrıcalık, özel ve onurlu bir görev. Bir kişi bunu ihmal ederse, başkasıyla değiştirilir …

Şu anda, insanın ve tüm insanlığın ıslah metodunu yaymak bize ağır bir yük gibi görünebilir. Ama ilerledikçe, Yaradan’a zevk veren şeyin bu olduğunu anlayacağız ve eğer O’nu yüce olarak hissedersek, o zaman memnuniyetle bu yüke katlanacağız ve hiçbir ağırlık hissetmeyeceğiz.