Category Archives: Kabala

En Önemli Şey Birbirine Bağlı Kalmaktır

Yaradan için özlem duyarsak, bizi düzelten, yakınlaştıran ve organize eden ıslah eden ışığı çekeriz. Gün geçtikçe bize yeni düşünceler ve yeni arzular geldiğini hissederiz. Onlar tesadüfen hiç yoktan ortaya çıkmazlar; tüm bunlar, içinde var olduğumuz tek sistemin unsurları gibi, bilinçli olarak gerçekleşir.

Tesadüfî hiçbir şey yoktur. Bu yüzden dünkü kadar keskin olmadığım için kendimi suçlamamalıyım. Dün daha ciddi düşünüyordum ve daha derin hissediyordum ama bugün birdenbire bunu yapamıyorum. Oysa tüm bunlar benim koşuldan koşula doğru ilerlemem için yukarıdan organize edilmiştir.

İhtiyacımız olan en önemli şey birbirine bağlı kalmaktır. Yapmamız gereken tek çaba budur. Ve diğer her şey yukarıdan ayarlanacaktır.

Sonsuzluk Dünyasında

Sonsuzluk dünyasında herhangi bir edinime sahip değiliz, çünkü tüm edinimimiz yalnızca bir sona sahip olan yerde mümkündür. Hissiyat yalnızca her şeyin bittiği sınırda gelir. Bu nedenle sonsuzluk koşulu içindeki hiçbir şeyi algılayamayız veya anlayamayız.

Bu sanki açık kozmosa atılmış ve karanlıktan başka bir şey yokmuş, tek bir ışık huzmesi yokmuş ve üst, alt, sağ veya solun nerede olduğu belli değilmiş gibidir. Hiçbir şey anlamıyorum, sıfır yerçekiminde dönüyorum ve nerede olduğumu ya da bana ne olduğunu hissetmiyorum. Buna sonsuzluk dünyası denir.

Sonsuzluk dünyasının merkezi noktası, her şeyin bittiği noktadır: hem arzu hem de ışık. Kara bir delik gibidir.

Kıskançlık Bilgeliği Artırır

Soru: Bilgelerin “Kıskançlık bilgeliği artırır” ifadesi ne anlama geliyor? Neyle ilgili?

Cevap: Bilgelere baktığımda, onlara olan kıskançlığım beni onlar gibi olmak için çalışmaya ve öğrenmeye itiyor demektir.

“Kıskançlık, arzu ve onur, bir kişiyi bu dünyadan çıkarır” diye yazılmıştır yani onu şu anda bulunduğu yerden daha yüksek bir dereceye yükseltir.

Yorum: Aristoteles, insanların zaman, yer, yaş ve şöhret açısından kendilerine yakın olanları çoğunlukla kıskandığını belirtmiştir.

Benim Yorumum: Elbette sonuç olarak birkaç bin yıl önce yaşamış olanları kıskanamam.

Kıskandığım bir kişiyle bazı ortak anlayış ve duygu seviyelerine sahip olmalıyım. Julius Caesar veya Tamerlane çok uzakta ve benim için anlaşılmaz. Kıskançlığın nesnesini hayal etmeliyim, onun yerinde ne hissedeceğimi anlamalıyım ve sonra kıskanabilirim.

Twitter’da Düşüncelerim / 19 Kasım 2020

Bir atlet ne kadar antrenman yaparsa, o kadar güçlenir, egoyu güçlendirir. Başarılarından her zaman memnundur. Bir Kabalist, egonun üzerine çıkmak için çalışmalar yoluyla egoyu zayıflatmaya çalışır. Egoizm için safha talihsiz görünür, ancak Kabalist için arzu edilen bir safhadır

Bir Kabalist, iyiye olduğu kadar kötüye de sevinir. Ancak bu onun bir mazoşist olduğu anlamına gelmez çünkü bir Kabalist acıyı kendine değil, sadece Yaradan tarafından yaratılan egoizme atfeder. Egoizmi haz alma arzusu olarak değil, Yaradan’dan gelen bir güç olarak algılar.

Doğada birinin diğerini nasıl yediğini görüyoruz – çünkü birbirimize egoist davranıyoruz. Egomuzla, doğanın diğer tüm derecelerini etkiliyoruz – duran, bitkisel ve hayvan. Ego arzusunu düzelttiğimizde, kurt kuzuyla barış içinde yaşayacak, kimse kimseye saldırmayacak.

Birlik, virüse karşı kesin bir çaredir. Ortak, küresel, integral doğaya benzediğimiz için, tüm sorunlara karşı sağlıklı bir araçtır. Bu şekilde birleşerek, yaşamımızın tüm sistemlerini doğru bir şekilde düzenleyecek olan doğanın genel gücüne daha fazla bağlanıyoruz.

Bir Kabalist, hayvan bedenine bir araştırmacı olarak bakar. Hayvanda alma kuvveti, egoizm ifşa olur, ancak bir Kabalist ihsan etme gücünün kendisinde ifşa olmasını ister. Kendini tamamen tarafsız bir araştırmacı olarak hisseder, almaya ya da ihsan etmeye ait değil.

Twitter’da Düşüncelerim / 18 Kasım 2020

Yaradan’ın ifşasına ulaşan bir onluda olacak kadar şanslı olan bir kişi, O’na haz verir. Onlu Yaradan’ın ifşasını herkese ileten bir kanaldır. Onludaki dostlar Yaradan’a bağlanmak ve O’nun ifşasını tüm yaradılışa aktarmak ister.

Kişi kendi başına bir düşüşten çıkamaz – ancak başkaları bir örnek oluşturup onu uyandırırsa çıkar. Bu doğru yükseliş olacaktır, egoizm dolayısıyla değil. Bir dost yükselmeme yardım ediyor ve ben de dosta ediyorum, yani birliğin kuvvetlerinin işlediği grupta çalışıyorum. Bu manevi bir eylem olacaktır.

Ben aşağıdayım ve dostlar yukarıda. Bir iple birbirine bağlanmış dağcılar gibi birbirimizi böyle yukarı kaldırıyoruz. Onlunun önünde kendimi iptal ediyorum, herkesten daha küçük olduğumu hissetmeye çalışıyorum ve bu sayede ondan kuvvetler alıyorum. Dostlardan aldığım bu kuvvetlerle onlara yardım ediyorum.

Derse bilgi biriktirmek için değil, yeni, ek birliği edinmek için geliyoruz. Ders, “Şiur”; “ölçü” anlamına gelir – birbirimizle daha da güçlü bir şekilde bağ kurabileceğimiz ölçüde.

Kendimi gruba iptal ederek, ondan beni etkileyen ve uyandıran üst gücü alırım.. Ben herkesin altındaydım, ama şimdi gruptan aldığım güçle diğer herkesi etkiliyor, onlar için Yaradan gibi oluyorum. Önce Malhut olarak dostlarımdan aldım ve şimdi onlara Keter olarak ihsan ediyorum.

Egoda hoş olarak hissedilmeyen safha, ne kadar zor olursa o kadar iyidir. Bu, eylemde herhangi bir ego motivasyonum olmadığı ve egoizme karşı çalıştığım anlamına gelir. Ardından, egoizmimin direnişine rağmen Yaradan’ın O’na yaklaşma talimatını gerçekten yerine getiririm.

Yaradan’ın ifşası, en alt safhadan “toz” dan gelir, yazıldığı gibi: “Sen tozdan geldin ve toza döneceksin.” Maneviyata olan tüm ilgimizi, tüm arzu ve tatlarımızı kaybederek daima toz safhasına düşeriz. Ve bu tozdan yükselmeliyiz “Bir kişi dostuna yardım edecek”

Haz alma arzusuna karşı bir eylemde bulunabildiğimde, bir emrin sevinci daha büyüktür. Küçük bir başarı olabilir ama en önemlisi, birlik açısından yapılacak olmasıdır. Tek ihtiyacım olan dostlarla birlik ve ders: bunlar Yaradan’a yaklaşmanın iki aracı.

Pistonun ilk yuvarlanmasında, onluda boğulurum ve oradan arkadaşların arzularını çekerim. İkinci yuvarlamada bu arzuları Yaradan’a yükseltirim. Bu yükseliş MAN’dır, herkes için talep ederim ve yukarıdan bir güç alırım. Bu güçle aşağı inerim ve dostlara iletirim – onlardan yeni bir arzu alırım ve MAN’ı yükseltirim.

Her insan onlunun en küçüğü ve en büyüğü olmalıdır. Ondaki herkes bu şekilde çalışırsa, on silindirli bir motor alacağız – bunun ne kadar güçlü olduğunu bir düşünün! Tüm pistonlar, biz ölçüyü aşırı doldurana ve Yaradan içeride ifşa olana kadar ortak hacmimizi pompalar.

Ben her zaman yükseliyorum ve düşüyorum: MAN – MAD. Grupta her biri, silindirimizin her onlusu böyle çalışıyor. Dostların arzularını absorbe ederek onları Yaradan’a yaklaştırmak istiyorum. O’ndan güçler, dolumlar, ifşalar alıyorum ve bunu dostlara iletiyorum.

 

Bir Dünya Devriminin Eşiğinde

Kişi özünde sadece haz veya acıya çok duyarlı bir alma arzusudurBu nedenle, Yaradan bir anda tüm insanlığı mutlak erdemli olmaya mecbur edebilirdi.

Ancak O, buna anlayış ve farkındalık yoluyla gelmemizi istedi, böylelikle kendimiz O’ndan bizi ihsan etmeve bağa getirmesini talep edebilirdik, biz kendimiz karşılıklı garanti ister ve kendimiz Yaradan’a benzer olmaya çalışırdık.

Bu yüzden bu, çok zaman alır ve çok farklı koşullar gerektirir. Tüm insanlığı yetmiş parçaya, dünyanın yetmiş ulusuna, farklı zamanlara ve her türlü koşula bölmek gerekiyordu. Her şey, her arzu üzerine onun üstünde olan bir his inşa etmek içindir, yani ihsan etme uğruna, alma arzusunun ve ihsan etme arzusunun ne zaman ve ne ölçüde kullanılabileceğini hesaplayabilen bir zihin.

Bu şekilde, kişi, Yaradan’dan ne kadar almanın mümkün olduğunu ayarlayabilir, öyle ki bu sadece ihsan etmek için olan arzuyu ıslah etmek için yeterlidir, bir damla daha fazlasını değil.

Görünen o ki bizler alma arzusunu programlamalıyız böylelikle doğasına aykırı çalışmasına izin veren tüm bu bilgeliği, bilgiyi ve yetenekleri emer ve Yaradan’ın doğasını üst nitelik olarak takdir etmeyi, onu kendi üzerine koymayı, etkilenmeyi ve O’nun gibi davranmayı öğretir.

Yaratılış, ancak çok karmaşık bir süreç yoluyla Yaradan ile denkliğe getirilebilir. Sonuçta, başlangıçta bundan son derece uzaktır, ona tamamen tersidir. Yaradan, alma arzusunu, ihsan etme arzusuna zıt olsun diye yarattı, sonra onu kırdı ve bu arzunun içine minik ihsan kıvılcımları serpiştirdi.

Bu kıvılcımlar da egoizmin kontrolü altındadır. Bu nedenle, kişi tüm egoist arzusunu ve tüm ihsan etme kıvılcımlarını kullanır ve bu sayede başkalarıyla bağ kurar, farklı toplumlar, işler kurar ve birbirinden kar elde etmek ister. Tüm bunlar alma arzusunun içine düşen kıvılcımlar sayesindedir; aksi takdirde arzular izole kalır ve birbirleriyle bağlantı kuramazdı.

Bağlanmaya ve birbirimizden kazanmaya başladığımızda, bunun ne kadar karlı olduğunu anlarız ve daha fazla bağlantı ekleriz. Sonra birdenbire her şey bozulur çünkü böyle devam etmek imkansızdır ve feci bir düşüş yaşanır. Bu kriz yirminci yüzyıl boyunca büyümektedir ve bugün öyle bir noktaya ulaştı ki ekonomik bir düşüşten evrensel bir düşüşe dönüştü.

Bugün, ışığın kıvılcımlarından gelmesi gerçeğine rağmen, bağın kötü olabileceğini anlamaya başlıyoruz. Şimdi işimiz bu bağı iyi bir bağa dönüştürmek. Bu özel bir süreçtir çünkü sadece komşumuzun yararına bağ kurmamızı gerektirir. Bunu yapmak için, üst ışığın kıvılcımlarını alma arzumuzun üzerine çıkarmamız gerekir.

Ortak ruhun parçalanmasından sonra, bugüne kadar, bu kıvılcımlar daha da egoist bir şekilde alma arzusunu oluşturmamıza yardımcı oldu. Ancak şimdi, ışığı çekmek ve alma arzusu yerine ihsan etme arzusunu büyütmek için, bu alma arzusunu alıp kıvılcımların hizmetine sunmalıyız. İhsan etme niyeti, alma olanın üzerinde yükselmelidir bu da mantığın üzerinde inançla çalışmak anlamına gelir. İhsan etme gücü, Bina, bizim tarafımızdan alma gücünün üzerinde değerlenecektir.

Bu, ihsan etme niyetinin egoizmin gücünden daha büyük olması için gerçekleştirmemiz gereken büyük devrimdir ve kırılma sırasında arzuya düşen kıvılcımlar, onlardan kar elde etmek için kıvılcımların başkalarıyla bağ kurmak için kullanıldığı, gelişimi kontrol eden egoizm yerine, gelişimimizi belirlemeye başlayacaktır.

Twitter’da Düşüncelerim / 16 Kasım 2020

Sanki bizler Yaradan’ın yanlış yaptığı şeyi düzeltmek istiyoruz. Yaradan, dünyada adaletsizliği kurmuş gibi görünüyor – dünyanın en başından beri yozlaştığını görüyoruz. İçeriden düzeltmek yerine ıslahı dışarıdan, insanın dışından gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bütün mesele bu.

Yaradan ile aramızdaki birliğe ulaşmalıyız, birliğin gücünü ifşa etmeliyiz ki böylece her bir kişi tüm kalbiyle ve ruhuyla ihsan etmeye hazır olsun. Hakikat derecesine bu şekilde ulaşacağız. Kimin daha çok yaptığını ve kimin daha azını yaptığını saymayacağız- her biri% 100 ihsan edecek ve sonra hakikat hüküm sürecek.

İki koşul vardır: her biri sahip olduğu her şeyi, tüm yeteneklerini ortak birlik için kullanarak ihsan eder. Bir karınca tepesindeki karıncalar gibi birbirimizi tamamlarız. Hakikatin ifşa olması, evreni bir küreye dönüştürür: herkes birbirine dahil olur – ve ihsan etme gücü içlerinde mükemmellik ifşa olur.

Islahla ilgili safhamızın bir sonucu olarak neler olduğunu hepimiz değerlendirmek zorundayız. Koronavirüs, doğanın talepleriyle bağlantılı ıslah olmamış safhamızın bir sonucudur.

Doğruya yaklaşır yaklaşmaz, birbirimizle aşırı çatışmaya gireriz. Kimse kendi doğrusundan, egosundan, fikirlerinden vazgeçmek istemez …

Hiç kimse gerçek doğrunun nerede olduğunu hissetmiyor. Her biri haklı olduğunu düşünüyor, ancak bunun gerçek olduğuna dair hiçbir kanıt yok, bu herkes için aynı.

İnsanlar hakikat yerine şunları kullanır: merhamet, adalet ve barış. Hakikat gizlidir, biz onu saklarız. Hiç kimse hakikati, ortak ruh Adam HaRishon’un integral sistemini sağlamak için herkese ne kadar borçlu olduğumu görmek istemiyor.

Bu, beni sadece başkalarının yararına çalışmaya zorlayacak

Hakikat tam ıslah ile tespit edilebilir. Bu arada, mantık üstü inanca hala ulaşmadık. Dünyada hiçbir anlaşma olmayacak, çünkü sadece hakikat ilkesi doğru dengeye ulaşmamıza izin veriyor …

Dünyamızda Yaradan’ı ifşa etmeden barış duygusuna ulaşamayacağız. Birbirinden nefret eden iki karşıt yarıya bölünmüş bir bölünme, bir dünya savaşına dönüşene kadar daha da kötüleşecek …Sonra dünya, ıslahı edinmek için tarihe yeniden başlayacak.

Hakikate sahip olmadığımızı fakat bunun hayati derecede gerekli olduğunu asıl hakikate ulaştığımız zaman anlayacağız. Hiçbir uzlaşmanın mümkün olmadığını anladığımızda, o zaman toplumdaki bölünmenin, doğanın iki gücünün üzerine, üçüncü güce, mantık üstü inanca yükselmekten başka yapacak hiçbir şeyimiz kalmayacaktır. Bu her iki gücü de birleştirir ve Yaradan budur.

Bedende her parça bir başkasıyla ilgilenir – buna sevgi denir. Bizim için sevgi, kendimizi tatmin etmekten haz almaktır.

Birbirimizi Duymuyoruz

Soru: Herkesin dinleyebilmesi gerekiyor. Ebeveynler çocuklarını dinlemeli. Çocuklar, kendilerine ödev veren öğretmenlerini dinlemeli. Bir yöneticinin astlarını dinlemesi gerekir, vb.

Çoğu insan kendisini çok iyi dinleyici olarak görür. İnsanların yalnızca% 10’unun başkalarını dinleme yeteneğine sahip olduğunu gösteren bir araştırma okudum. Nedeni nedir? İnsanlar neden dinleyebileceklerini sanıyorlar ama biz tam tersini görüyoruz?

Cevap: Çünkü kişi egosuyla birlikte hareket eder, herkesin onun ne kadar arkadaş canlısı, özenli ve duyarlı olduğunu görmesini ister. Aslında sadece kendini dinlemek, sadece kendini görmek ve sadece kendini haklı çıkarmak ister. Bu nedenle birbirimizle iyi iletişim kurmamız çok zordur. Birbirimizi duyamıyoruz.

Bugün her türlü video ve ses bağlantısı yöntemi olması gerçeğine rağmen, sadece birbirimize ne kadar bağlı olduğumuzu kontrol etmeliyiz. Bundan sonra sosyalleşmeyeceğiz. Oturup bizi birbirimize bağlayan çeşitli programları dinleyebiliriz, ancak kendimizden başka kimseyi duyamayız veya göremeyiz.

Soru: Bir mesajın anlamının net bir şekilde anlaşılamayacağını söyleyen kişilerarası ilişkilerin temel bir kuralı vardır. Fizyolojik seviyede, bizler bu mesajı anlayamıyoruz.

Okuduğum bir araştırmada, ses algımızın sadece % 25 etkili olduğu tespit edilmiş. Arkadaşlarla yapılan,  resmi olmayan görüşmelerde bile bilgilerin yalnızca % 60 ila % 70’i absorbe edilmekte.

Bu boşluğun sebebi nedir? Egoizmin açık olduğu şeyler vardır.

Cevap: Egonun neye açık olduğu ya da olmadığı önemli değildir. Herkes kendini sevgiye kaptırdığından ve sadece kendini hissetmek istediğinden, bize ulaşan her şey hala yanlış yorumlanır ve bu nedenle havada bir yerlerde kalır.

Ölümden Sonra Hayat Var!

Koronavirüs salgını, tüm insanlık için ortak bir komplikasyona neden oluyor: amacı, umudu ve çabanın ödülünü kaybetmekten kaynaklanan tükenmişlik. Bir kişi bilinçaltında uğruna yaşayacak hiçbir şey olmadığını hisseder ve ilgisizlik, depresyon ve umutsuzluğa gömülür. Tüm dünya uykuya dalıyor gibi görünüyor.

Bundan önce hepimiz bir yarışın içinde oynuyorduk, inşa ediyor, yıkıyorduk, çocuklar gibi sürekli hareket ediyorduk. Bugün bu oyunlara devam etmek zaten imkansız ve insanlar ne yapacaklarını ve ne için yapacaklarını anlamıyorlar. Çok fazla kısıtlamalar var. Bu nedenle, herkes ilgisizlik ve umutsuzluk tarafından ele geçirilir; hareket edecek güç yok, enerji yok, hedef yok.

Yaradan, daha önce denediğimiz gibi kendimiz için yaşamanın bir anlamı olmadığını göstermek istiyor olabilir mi? Aslında, bu kendini kandırmaktı çünkü kimse gerçekten kendisi için yaşamıyordu, ona öyle geliyordu. Şimdi umutsuzluğun dışında, birbirimizi düşünmeye başlarsak, bu konuda birbirimize destek olacağız ve Yaradan da bizi destekleyecektir.

Bu yolla, egoizmimizin ölümünden sonra hayat olduğunu göreceğiz! Bize memnuniyet, yaşama motivasyonu ve büyük enerji verebilecek başka, sonsuz ve mükemmel, güzel bir hayat.

Tüm Dünyadan Sorumlu

Soru: Bütün dünyanın insan için yaratıldığı söylenir. Öyleyse neden kişi bunu hissetmiyor?

Cevap: Tüm dünyanın bizim için yaratıldığını hissetmiyoruz çünkü bizi zorunlu kıldığı için hissetmek istemiyoruz.

Bir insan, sürekli dünyada olup biten her şeyden kendisinin sorumlu olduğu gerçeğini düşünürse, kendini çok kötü hissedecektir. Öyleyse neden bu baş ağrısına ihtiyacınız olsun ki? Kişi, doğal olarak sessiz bir yer arar.

Ama yavaş yavaş, kişinin çalışmasının bir sonucu olarak, kişi tüm dünyanın sizin içsel özelliklerinizin bir yansıması olduğunu hissetmeye başlar. Kişi, beyaz bir perde üzerinde gibi, onu önünde görür ve buna bağlı olarak dünyadan sorumlu olduğunu hissetmeye başlar.