Category Archives: Kabala

Hanukkah— Menorah Neden Sekiz Mum İçermektedir?

Soru: Menorah nedir? Neden sekiz mum içermektedir?

Cevap: En yüksek nitelikten (Keter) en düşük niteliğe (Malkut), Yaradan’ın niteliğinden yaratılanların niteliğine kadar, en yüksek ve en düşük hariç sekiz safha, sekiz Sefirot vardır.

Bu nedenle Menorah sekiz gün boyunca yanar, yeni doğan sekizinci günde sünnet edilir (Brit Mila) vb.

Soru: Kabalistler,  Menorah’ın bu formda olması gerektiğini nasıl bildiler?

Cevap: Kabalistler, kendi içsel görüşlerine göre hareket ederler. Bunu, içsel niteliklerinin korelasyonundan hissederler. Bu niteliklerin bağlantısı onlara bu formda görünür. Dahası, bu, arzularımıza göre dünyamızın görünme şeklidir. Aslında o mevcut değildir: basitçe, somutlaşmış arzularımız önümüzde kendilerini gösterir.

Soru: Kabala’ya göre, yağ egoist arzudur, fitil perdeyi sembolize eder ve ne zaman bir perde, anti-egoist bir nitelik, egoist arzuyu örten bir güç olduğunda, o zaman ateş belirir. Ateş nedir?

Cevap: Ateş hayatın, bilginin ışığını temsil eder.

Hanukkah — Manevi Tapınak

Soru: Kabala açısından Manevi Tapınak nedir?

Cevap: Manevi Tapınak, bizim ruhumuzdur (her birimizin ve hepimizin birlikte), Yaradan ile form eşitliği için çabalayan, tüm arzularımızın bütünleşmesidir.

Arzularımızı öyle bir şekilde birleştirmeliyiz ki, bağımız içinde, birbirimize ihsan ederek, aramızda dengelenmiş bir duruma ulaşabiliriz. Ve o zaman onun içinde, çabalarımıza göre, Yaradan denen üst gücü, ihsan etme niteliğini ve sevgiyi bulacağız.

Hanukkah – İçimizdeki Yunanlılar ve Romalılar

Soru: İçimizdeki Yunanlılarla Romalılar arasındaki fark nedir?

Cevap: Yunanlılar, bilgi ve felsefeye yönelik egoist düşüncelerdir. Romalılar da bayağı arzularla çalışmaya yönelik egoist eylemlerdir.

Soru: Diyelim ki ünlü olmak, kendimi idolleştirmek istiyorum. Buna, içimdeki Yunanlılar mı deniyor? Islah edilmesi gereken arzular bunlar mı?

Cevap: Hayır. Bizler, manevi seviyede ıslahtan bahsediyoruz. Hem Yunanlılar hem de Romalılar, kişiye gerçekten ihsan etme niteliğini ifşa etmek istediğinde gelen koşullardır. O zaman, egoist arzularıyla savaşmaya ve onları içsel olarak Yunanlılar ve Romalılar olarak ayırmaya başlar.

Başka bir deyişle, birini kendi iyiliğiniz için kullanmak istediğinizde dünyamızın arzuları vardır, ve Yaradan ile ilgili arzular vardır. Yaradan Kendisini insana ifşa ederse ve kişi,  üst güçle olan bağı kendi iyiliği için kullanmak istiyor, o zaman bu arzulara egoist denir: Yunanlılar, Romalılar ve Mısırlılar. Onların ıslah olması gerekir.

Sevginin İşleyişini Başlatmak

Haberler (Oxford Üniversitesi, News and Events): “Oxford Üniversitesi’ndeki antropologlar, yedi evrensel ahlaki kural olduğuna inandıkları şeyi keşfettiler.”

“Kurallar: Ailenize yardım edin, grubunuza yardım edin, iyilik yapın, cesur olun, üstlerinize saygı gösterin, kaynakları adil bir şekilde paylaşın ve başkalarının niteliklerine saygı gösterin; dünyanın her yerinden 60 kültürün katılımından oluşan bir ankette bulundu. …”

Bilişsel ve Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nün başyazarı ve kıdemli araştırmacısı Dr. Oliver Scott Curry şunları söyledi: “Evrensel ahlakçılar ve ahlaki görecelilikçiler arasındaki tartışma yüzyıllardır devam ediyor, ancak şimdi bazı cevaplarımız var. Her yerde insanlar benzer bir dizi sosyal problemle karşı karşıyadır ve bunları çözmek için benzer ahlaki kurallar kullanırlar. Tahmin edildiği gibi, bu yedi ahlaki kural kültürler arasında evrensel görünüyor. Her yerde, herkes ortak bir ahlak kuralı paylaşır. İşbirliği yapmanın, ortak iyiliği teşvik etmenin yapılacak doğru şey olduğu konusunda herkes hemfikirdir. ”

Soru: Kabala ahlak kuralı hakkında ne diyor?

Cevap: Kabala, yukarıdaki tüm hususların, egoist insan etkileşiminin kuralları olduğunu söyler. Elbette bunlara uyulması gerekir, ancak üst yasalarla hiçbir ilgisi yoktur.

Hayvan seviyesinde, otomatik olarak riayet edilirler. Ve kişi, egoist olduğu ve başkalarına herhangi bir hayvandan çok daha fazla zarar verebileceği için, bu ilkelere ihtiyaç duyar. Eğer uyulsaydı iyi olurdu.

Ancak bu, ne Kabala’nın görevi ne de onun ilgi alanıdır. Kabala, başka ilkelere uymaya davet eder: bize bir şekilde hareket etmemizin ve başka bir şekilde hareket etmememizin söylenmesine gerek olmadığı, sevginin ilkeleridir.

Komşusu için kendi içinde sevgi hisseden bir kişi için, tüm bu kurallar doğaldır ve kişi daha farklı bir şekilde davranamaz. Bir anne için, bebekle nasıl başa çıkılacağına dair bir kanun kitabı yazamazsınız. Buna ihtiyacı yoktur; o hisseder, anlar ve her şeyi sadece çocuğunun yararı için yapar.

Soru: Annenin çocuğuna olduğu gibi, bir insanda sevginin işleyişini tetikleyecek böyle bir doğa gücünü çağırmanın mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Evet. Yapmamız gereken budur. Ve o zaman herhangi bir ahlaki kurala gerek yoktur. Kişi, bir şeyi doğru mu yanlış mı yaptığını, mahkûm edilebileceğini veya cezalandırılabileceğini görmek için sürekli olarak bir kanun kitabına başvurmak zorunda kalmamalıdır.

Soru: Ahlaki eğitimin kriterini insanların eylemleri ve motivasyonları olarak görüyoruz. Başka ahlaki kriterler olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Ahlak için gerçek kriterin, Üst Gücün varlığı ve O’nun en yüksek ilkesi olan herkese sevgi olduğunu söyleyebilirim.

Orijinal Arzuya Göre

Kabala bilgeliği yavaş yavaş insanlığa ifşa olmaktadır. Bunu edinen ilk Kabalist, 5.579 yıl önce yaşamış bir Kabalist olan Adem’di. Ancak yaklaşık 3.600 yıl önce, İbrahim aracılığıyla daha bariz bir şekilde ortaya çıktı.

Bugün Kabala bilgeliği, insanlığa aşina olma konusunda çok ilginç bir aşamadan geçiyor.

Kabala bilgeliği geçmişte, inzivaya çekilmiş ve toplumun geri kalanından ayrı olan sadece birkaç Kabalist tarafından biliniyordu, ancak bugün yavaş yavaş tüm dünyaya yayılmaya başlıyor. İçinde yaşadığımız dünyanın özünün, varoluşumuzun neden ve sonucunun ve insanın evrim planının yavaş yavaş insanlığa ifşa olduğu, eşsiz bir fenomene katılmamızın ve tanık olmamızın nedeni budur.

İnsanlar gelişim düzeylerine ve hayata katılım düzeylerine göre (tıpkı genel alma arzusu gibi) beş seviyeye ayrılır.

Kendilerinden başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar vardır. Ailelerine, içinde yaşadıkları topluma vb. önem verenler vardır. Bir sonraki seviyedekiler Dünya, gezegenler ve uzay ile ilgilenirler. Ancak, bu dünyanın yapılarını kırmakla ilgilenmezler. Ve geçmişte ne olduğunu ve gelecekte ne olacağını ortaya çıkarmak ve bilmek isteyenler vardır.

Bununla birlikte, genel yaratılış sistemi, bizim ona ne ölçüde katıldığımız ve yaratılışın kendi kendine nasıl oluştuğu, nereden kaynaklandığı ve ona ne olduğu ve nasıl olduğu ile ilgilenen insanlar vardır. Onlar, yaradılışın tüm parçaları arasındaki karşılıklı iş birliğinin genel resmini anlamayı amaçlarlar.

Aslında en ilginç buldukları, tüm doğanın küresel, bütünsel bağlantısı ilkesidir. Her şeyin nasıl bağlantılı olduğunu, neden, hangi amaçla ve bir bileşenin diğerine nasıl tepki verdiğini ve yönettiğini ve diğer tüm parçaları etkilediğini bilmek isterler. O kadar büyük bir arzuya sahiptirler ki, sadece bizim dünyamızda değil, bu dünyanın ötesinde de var olan her şeyin genel sistemini, genel şemasını, genel yapısını bilmek ve edinmek isterler ve sıradan yaşamda huzuru bulamazlar.

Başkalarına benzemeye çalışarak, her türlü bedensel problemlerle uğraşmaya çalışırlar, ancak bu uzun sürmez. Kaderin bir fırsat getirmesinin ilk şansı ile hemen bir yere uçarlar, bu da günlük sorunlarla uğraşamayacakları anlamına gelir.

Onlar daha çok kozmik ölçekte bile olmayan, ancak bunun üzerinde olan (“her şey” kelimesinin içerdiği sorunlarla ilgili) problemlerle ilgilenirler. Bu, uzay değil, dünyamız değil, ama bütün bir şeydir. Genel bir fikre razı olmayan bu tür insanlar- bunu rahatsız edici bulurlar ve bu onları içeriden kemirir- Kabala bilgeliğine ulaşırlar.

Bu soru her birinde maksimum seviyesine ulaşmak zorunda değildir, ancak yine de dünyamızdan biraz daha yüksektedir. İnsanların, sağlıkları ve kaderleri gibi şeyleri neyin belirlediğini bilmekle ilgilendikleri, daha düşük bir seviyenin soruları vardır. Mistisizm’den hoşlanırlar veya halk hekimliği vb. şeyler uygulamaya başlarlar.

Böylece, aşağıdan, en düşük hayvan seviyesinden, kişinin tüm yaratılışı, tüm sistemi ve onun liderliğini hissetme ve edinme ihtiyacını hissettiği, en yüksek seviyeye kadar Kabala bilgeliğinin etrafında dönmeye başlarlar.

Arzuların farklı gelişimleri vardır ve bu nedenle çoğu Kabala bilgeliğine ulaşır, ancak bunun en yüksek seviyelerle ilgili olduğunu bir kez duyduklarında, bunun onlara göre olmadığını anlarlar çünkü hem insanlığın hem de Kabala bilgeliğinin bedensel uygulamasıyla daha çok ilgilenirler. Biraz bilgi toplarlar ve kendi seviyelerine göre hareket ederler.

Aslında böyle olması gerekiyor. Bu onların özel işi olduğu için, hiç kimseyi, gelenleri ya da gidenleri asla kalmaya zorlamamamızın sebebidir. Herkes bu sistemde, yaratılışın tüm seviyelerinde ve kişinin içsel, orijinal, kişisel arzusu anlamına gelen, ruhunun talebine göre dengesini bulmalıdır.

Bizler bu şekilde var oluruz.

Sosyal Mesafeyi Azaltmak

Soru: “Sosyal mesafe” terimi [ pandemi öncesi tanım, Covid ile ilgili “sosyal mesafe” değil] sosyal grupların konumunu, ilişkilerinin derecesini karakterize eder. Sosyal mesafe, insanlar arasındaki ekonomik, politik, etnik ve ulusal farklılığı yansıtır.

Bu mesafenin gelecekte azalacağını veya tam tersine genişleyeceğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Kabala bilimine göre sosyal mesafe azalmaya başlayacak. Yakınlaşma ihtiyacını hissedeceğiz çünkü hayatlarımızın rahatlığı, insanların güvenliği ve sağlığı, çocuklarla, ailelerle ilgili sorunlardan, büyük, küresel sorunlara kadar, her türlü salgın ve sorunun önlenmesi buna bağlıdır. Kuşkusuz, bu daha iyiye doğru bir değişiklik olacak.

Şimdi sosyal mesafeyi azaltmaya yönelik bir tür hareket içindeyiz. Dünya zaten küçülüyor. Ama yine de ulaşmak istediğimiz mesafe bu değil. Yine de, bu, hali hazırda insanların birbirlerine daha yakın olmalarına, birbirlerini daha iyi anlamalarına, diğer ülkeler, halklar ve geleneklerle tanışmalarına imkân vermekte.

Kişi, kendisinin üzerine yükselir. Birçoğumuz sürekli olarak ülkeden ülkeye uçarak yaşıyoruz. Yani özellikle internet ve medyanın gelişmesiyle, mesafe fiziksel olarak küçülüyor.

Ama en önemli şey, yavaş yavaş birbirimizi daha fazla anlamaya başlamamızdır.  Yakınlaşmasak bile en azından karşımızda insanların olduğunu anlarız. En sonunda nefret,  kinci veya nefret eden tarafından da anlaşılmış olmalıdır.

Doğru Bir Şekilde İlerlemek

Soru: Kişinin bilinci ve hassasiyeti, onu tatsızlık ve acılardan nasıl koruyabilir?

Cevap: Acılardan nasıl kaçacağımızla ve onu nasıl hissetmeyeceğimizle çok fazla meşgul olmamalıyız.

Doğru bir şekilde ilerlememiz gerekiyor ve küçük acılar bile doğru yol gösterici güçler olarak hissedilecektir. İnsan, sadece sağ güçle hareket edemez. Sadece hazla hareket edersek de hiçbir yere varamayız.

İki çizgi boyunca hareket etmemiz gerekiyor: sağ ve sol. Küçük bir çocuğu iki elinden tutup, ona yürümeyi öğretiyorsunuz.

Hanuka — Birleşmeye Çabalamak

Soru:  IV. Antiochus liderliğindeki Yunanlılar, MÖ 2. yüz yılda Tapınağı ele geçirdiler. Yahudiler arasında, Seleukos Rumlarını destekleyen Yunanlaşmış Yahudiler ve Makabiler önderliğindeki Ortodoks Yahudiler olarak bir bölünme vardı. Makabiler, ayaklanmaya önderlik ettiler ve yakalanan ve saygısızlık eden Selevkosları Tapınak’tan kovdu. Makabiler, Tapınağa girdiklerinde Menorah mumlarının saf yağının ancak bir gün dayanabileceğini gördüler. Ama bir mucize oldu, yağ sekiz gün boyunca yandı.

Bunlar, 2000 yıldan daha önce meydana gelen tarihi olaylardır. Kabala açısından ne anlama geliyorlar?

Cevap: Mısır’dan ayrıldıktan sonra, İsrail  halkı çölde 40 yıllık yolculuk boyunca gelişen bağ kurma yöntemini ( karşılıklı garanti, Arvut ) aldı. Musa’nın karısının babası Jethro’dan alınan yönteme göre giderek daha fazla birleştiler. Jethro bir Yahudi değildi, kızı da değildi, ama Tora’nın dediği gibi, onlara tamamen katıldı.

Tora terimi “ışık” ( Ohr ) kelimesinden gelir. Bir insanın yukarıdan aldığı Tora’nın ışığı, insanları bir araya getirmek ve onları tek bir bütün haline getirmek için gereklidir.

Egoist olarak birbirlerine uzak, zıt olmalarına ve her biri diğerine hükmetmek istemesine rağmen, doğru çevre ve üst ışığın yardımıyla, herkes kendini topluma boyun eğdirebilir ve tüm insanların birbirleriyle birleşmek için toplumun merkezine yönlendirdiğinden emin olabilir.

Yahudilerin çölde 40 yıl boyunca yaptığı şey buydu. Birlik koşuluna geldikten sonra çöl, onlar için İsrail Ülkesi denilen güzel kokulu bir ülkeye dönüştü. “Land – Eretz “, “arzu – Ratzon ” kelimesinden gelir. Yani arzuları çiçek açmaya ve meyve vermeye başladı.

Aralarındaki bağdan gelen çabalarının sonucunu temsil eden Tapınağı inşa ettiler. Tapınak, maddeselleitirilmiş bir şey, taş ve tahta değil, arzularının bağı anlamına gelir.

Böylece yaşadılar, savaştılar, uzlaştılar ve sürekli olarak yeni bağ koşullarını seçtiler. Değişiyorlardı çünkü içlerinde sürekli yeni egoist arzular ortaya çıkıyordu. Bu nedenle birleşmek ve böylece ilerlemek için, Tora denen üst ışığı giderek daha fazla çekmek zorunda kaldılar.

Ama buna tutunamadılar ve bir süre Nebukadnetsar zamanının, Babil sürgünü denen egoizmin köleliğine düştüler. Ve sonra, Kraliçe Ester’in yardımıyla sürgünden çıktılar ve yeniden İsrail Toprağında yaşamaya başladılar yani Yaradan’la birleşme ve bağ kurma arzusunda.

Böylece, Yaradan’a ulaştıkları ortak bir kapta birleşerek İkinci Tapınağı inşa etme koşuluna ulaşana kadar, ilerlediler. Ama bu da uzun sürmedi çünkü bir kez daha aralarında kocaman, yırtıcı bir egoizm vardı.  Ortak kap, Yaradan’ı ifşa etmemize izin veren birbirimizi sevme niyetleri ve karşılıklı arzular kırıldı, İkinci Tapınak bu şekilde yıkıldı.

O sırada Rabbi Akiva, Yahudileri birleşmeye çağırdı ve “kişi komşusunu kendisi gibi sevmeli” diye haykırdı ama artık onu duyamıyorlardı. Bu, İsrail halkının şu an içinde bulunduğu durumdur, bir yandan birleşmenin gerekli olduğunu anlayan, diğer yandan kendilerini birleşmeye zorlayamayan insanlar.

Bazı Hanuka Sembolleri ve Anlamları Nelerdir?

Mum, Yağ ve Fitil

Mumların, üç koşul sağlanana kadar yanamayacağı bilinmelidir 1) yağın yerleştirildiği kap olan mum; 2) yağ; 3) fitil (yağı aleve çeken dokuma bir ip (mum veya kandil içinde)). Bu üçü bir araya geldiğinde onların ışıklarının tadını çıkarabiliriz. – Rav Baruch Shalom HaLevi Ashlag (Rabaş), Çeşitli Notlar. 5. Madde, “Erdemler Gibi Olan Günahların Anlamı”

Geleneksel olarak yağı ve fitili içeren bir kase veya kap olan, ve ışığı yaratmak için yağ ve fitil ile tam bir yapı oluşturan mumun manevi önemi nedir?

Manevi önemi, bu yapıyı, fiziksel nesnelerin kendi manevi olgularına ve süreçlerine işaret ettiği, dalların dili aracılığıyla algıladığımızda anlaşılabilir.

Hal böyle olunca, bu yapı -mum, yağ ve fitil- ıslah edilmiş bir manevi kabın, üç izlenimini yani ihsan etme niyetiyle ıslah edilmiş bir haz alma arzusunu temsil eder. Bu yapıdan ortaya çıkan ışık, manevi kabın neticesidir: alma arzusunun üzerinde ihsan etme niyeti.

Manevi kabın yaratılmasında mum, yağ ve fitil eşit derecede gereklidir. Yani, yağ kendi başına yanamaz ve fitil de kendi başına aydınlatamaz. Ancak fitili yukarı kaldıran yağı emen fitil yanabilir.

Bu mum-yağ-fitil yapısının manevi önemi, bunların birbirine zıt olarak konumlandırılmış üç nitelik olmasıdır: alma, ihsan etme ve aralarındaki bağ. Kendi içimizde ve dışımızda herhangi bir niteliği yakamayız, ancak bir nitelik diğerini yani fitil yağı emdiğinde, o zaman yakılabilir.

Manevi olarak fitil, başkalarıyla olumlu bir şekilde bağ kurmanın manevi çalışmasını reddeden, egoist muhakememizi temsil eder.

Yağ, kendi içinde kullanamayacağımız veya aydınlatamayacağımız, ihsan etmenin (Kabala bilgeliğinde “Or Hohma”, “Bilgeliğin Işığı” olarak adlandırılır) manevi niteliğidir.

Bununla birlikte, fitilimizdeki (alma arzusu) yağı (ihsan etme niteliğini) emdiğimizde, onu aydınlatabiliriz, yani bu alma arzusu dünyası ile manevi ihsan etme dünyası arasında bir bağ kurabiliriz.

İbranice’de, ” ‘Petilla’ (fitil) kelimesi “Petaltol” (sarma) kelimesinden ve “Pesulah” (kusurlu) kelimesinden gelir, çünkü bu tür düşünceleri düşünmek kusurludur ” (Rabaş, “Erdemler Gibi Olan Günahların Anlamı”). Başka bir deyişle, yalnızca kişisel çıkar için olan egoist düşüncelerimiz- bizi ebedi manevi tatmin duygusundan ayırdığı için “kusurlu” olarak kabul edilirler- onları öncelikle manevi ihsan etme niteliklerine ve yağın temsil ettiği pozitif bağa değer veren bir çevreye soktuğumuzda, bir fitil formunu alır.

Daha sonra, öncelikle ihsan etme ve pozitif bağa değer veren bir ortama katılarak egoist doğamızdaki kusurlara karşı çıkarak, manevi ışıkla aydınlanabilen bir yapı       – manevi bir kap- yaratırız.

Tamamlanmamış ve kusurlu egoist doğamızın üzerinde, birbirimize olan pozitif bağımız mucizevî bir alev yaratır- bu, ihsan etmenin manevi ışığının egoist doğamız üzerinde az da olsa açığa çıkarabileceği koşulları belirler.

Kabala bilgeliğinde bu eyleme “Yaradan’ın ifşası” denir. Kusurlu egoist muhakememizin (karşılığında kişisel fayda görmeden herhangi bir hareket yapmayı reddeden) üstünde ihsan etme niyetiyle, olumlu bağ kurma çabalarımız, nihayetinde Yaradan tarafından yakılan yani içinde Yaradan’ı-saf ihsan etme niteliğini keşfettiğimiz mum (manevi kap) haline gelir.

Sevgiye, vermeye ve pozitif bağa egoist arayışlardan daha çok öncelik veren bir ortama ne kadar çok katılırsak, fitilin biçimi kusurlu olsa da yani doğamız gereği her birimiz kişisel çıkarımızı için egoist olarak hesaplar yapsak bile, fitilin içindeki yağı o kadar emeriz.

Bu yüzden manevi bir çevreye gireriz çünkü evrenin sırlarını keşfetmek, mutlak bilgi düzeyine ve gerçekliğin farkındalığına ulaşmak ve ruhumuzun ebedi uyumundan daha azını hissetmek istemiyoruz. Başka bir deyişle, egomuz bizi, manevi iyiliğin ne olduğuna dair kendi vizyonlarıyla manevi bir arayışa götürür, bu da yolculuğumuzun başlangıcında sadece egoist bir resim olabilir.

Fakat kendimizi gerçekten manevi bir çevrenin içinde bulursak -birbirini pozitif bağlı, sevgi, ihsan etme, ilgi, destek ve cesaretlendirmeye değer veren insanlar, kitaplar ve öğretmenler arasında- o zaman egomuz kendini bir ikilemde bulur: çevre, maneviyatın yalnızca başkalarına ihsan edildiğine dair sürekli bir örnek sunarken, o kendisi için maneviyat almak ister.

Egonun şikâyetlerine rağmen bağımızda ne kadar ilerlersek, fitilimiz yağı o kadar çok emer ve bu süreç, alevin ortaya çıkması için gerekli tüm koşulları yerine getirerek içimizde yeterli yağı emene kadar devam eder: bu, Yaradan’ın yaratılanların içinde ifşa olmasıdır, “Hanukkah” adı verilen yeni bir manevi koşuldur, sevginin, ihsan etmenin ve pozitif bağın giderek daha uyumlu koşullarına doğru manevi yolculuğumuzdaki ilk duraktır.

Ahlaki İlkeler Üzerine Bakış Açıları: Bilim Adamları Ve Kabala

Soru: Bazı ahlaki ilkelerin, insanın biyolojik doğasının bir parçası olduğunu öne süren bir bakış açısı var. Araştırmacılar, farklı cinsiyet, yaş ve kültürden insanlar arasında ahlaki yargıların oluşumunun önemli ölçüde farklılık gösterebileceğini savunuyorlar. Bu parametrelerin ahlaki ilkeleri etkilediğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Elbette. Biyoloji, karar vermeyi etkiler.

Yorum: Araştırmacılar, kabul edilen ahlaki normlara uygun hareket etmenin, insanların strese karşı direncini artırdığını ve fiziksel durumlarını güçlendirdiğini keşfettiler.

Cevabım:  Şüphesiz, eylemlerimin ahlaki temeller, ilkeler ve toplumun anlaşmalarıyla desteklendiğinden emin olsaydım, kendimi çok daha güvenli hissederdim.

Soru: Nörofizyologlar, insanların ahlaki yargılarının, beyindeki belirli alanların aktivitesini değiştirerek etkilenebileceğini savunuyorlar. Öyle görünüyor ki, tüm ahlak konuşmaları yakında kendiliğinden duracak ve bunun yerine iki elektrot yardımıyla toplumun ahlakı oluşacaktır.

Dış etkilerle, kişinin ahlak ilkelerini değiştirmenin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Hayır. Görünüşe göre elektrotların yardımıyla bazı kuvvetleri kontrol edebiliyorsunuz. Onları gerçekten kim kontrol ediyor? Bu cevaba ulaşamazsınız. Orada tüm insan ahlakının temeli vardır.

Soru: Harvard Üniversitesi’ndeki uzmanlar, kişinin ahlak ilkelerinin gün içinde değiştiği ve akşamları zayıfladığı sonucuna varan bir dizi deney yaptılar. Bu nedenle, sabahları, önemli olan, ahlaki açıdan zor kararlar vermeyi tavsiye ediyorlar. Sizi görüşünüz nedir?

Cevap: Kişinin fizyolojisine bağlıdır. Sabahları hiç düşünmeyenler vardır; onlar akşamları ve hatta geceleri daha iyi düşünürler.