Category Archives: Kabala

“Neden Her Şeyi Bilerek Doğmuyoruz?” (Quora)

Genel olarak kendimiz, dünya ve gerçeklik hakkında tam bilgiyle doğmuş olsaydık, o zaman makinelerden veya robotlardan başka bir şey olmayacaktık.

Kabala bilgeliğinde “Yaradan” olarak adlandırılan, bizi yaratan gücün arzusu, bizleri tamamen ona benzerliğe ulaşacak şekilde yaratmaktır. Bu nedenle, özgür irade, seçim, karar verme ve eylem için bize alan verilir.

Eğer hiç problem, iniş ve çıkışlar yaşamazsak ve gerçeklik anlayışımız içinde gelişirsek, Yaradan ile benzerliğe ulaşmak imkânsızdır.

Bu nedenle, gerçekliğin tam edinimi için oldukça zorlu bir yoldayız. Ancak bu yol, sürekli olarak içsel bilincimizi şekillendirir.

Sonuçta, hayatımızın kaynağına, yaratma düşüncesine yani Yaradan’ın düşüncesine ve bizim için tasarlanan amacına ulaşacağız ve uygulayacağız. Bunu yaptığımızda, neden her şeyin hayatımızda olduğu gibi gerçekleştiğini ve Yaradan ile yeni bir benzerlik düzeyine yükselmemiz için bunun ne kadar gerekli olduğunu anlayacağız.

Birlikte Tek Bir Sistem İçinde

Soru: Yeterince çok sayıda insanın Kabala çalıştığı gerçeğiyle geri kalan insanları etkiliyor muyuz?

Cevap: Elbette! Bizler tek bir sistem içindeyiz, sanki tek bir manevi bedendeymiş gibi, karşılıklı olarak bağlıyız ve bu nedenle birbirimizi doğrudan etkiliyoruz.

Birden bire Japonya, Çin, İran, Şili ve benzeri ülkelerden mesajlar alıyorum yani insanların günümüz hayatının boşluğunu hissetmeye ve Kabala’da onu değiştirmek için tek fırsatı, tek yolu görmeye başladığı, dünyanın tamamen farklı, zıt noktalarından.

Umarım bizi okuyan ve dinleyenler Kabala’nın onlara inanılmaz, şaşırtıcı bir şey sunduğunu anlayacaklardır. Üstelik onları hiçbir şekilde herhangi bir şeye mecbur bırakmamaktadır.

Mesleğinizde, hayatınızda, dininizde, çalışmalarınızda, boş zamanlarınızda, alışkanlıklarınızda kalabilirsiniz, ne olduğu önemli değildir. Bunun hiçbir şeyle ilgisi yoktur. Sadece, sizi sonsuz mükemmel bir varlık yapan, ek bir parçaya sahip olduğunuz gerçeğini anlamaya, farkına varmaya ve aşina olmaya başlayın.

“Manevi Uyanış Deneyiminizi Açıklayabilir Misiniz?” (Quora)

Manevi yükselişimize, sadece kişisel çıkar için almak isteyen, tamamen egoist bir arzuya sahip olmaktan başlıyoruz ve sonra içimizde küçük bir manevi arzu kıvılcımı beliriyor.

Manevi arzu, sevgi, verme ve herkesle olumlu bağ kurmaktır. Ancak, başlangıçta bu arzuyu böyle hissetmeyiz, bunun yerine egoist arzularımız arasında içsel bir boşluk hissederiz. Gerçek kimliğimiz, yaşamdaki anlamımız ve amacımız hakkında derin sorular ortaya çıkarır.

“Hayatın anlamı nedir?”, “Ben kimim?” ve “Neden buradayım?” gibi varoluşsal sorular, bizi bunların cevaplarını aramaya teşvik eder. Bu sorular bizi yeterince rahatsız ederse, bizi büyüten yeni ve farklı ortamlarda bir yolculuğa çıkar, her türlü metni okur ve çeşitli öğretmen ve gruplara ulaşırız.

Hayatımızın anlamını içtenlikle sorarsak, sonunda bu soruyu cevaplamak için özel olarak yaratılmış Kabala bilgeliğine ulaşırız. Kabala bilgeliğine, birbirimizle ve tek bir ruh olarak doğayla, bizi bir arada tutan doğada yaşayan sevgi ve ihsan etme gücüyle nihai birleşmemizi keşfetmek için nasıl pozitif bir bağ kurulacağına yönelik bir sürece metodik olarak rehberlik ettiği için “bağ kurma bilgeliği” de denir.

İçinde yaşadığımız gerçekliğin temel ilkelerini öğreniriz: Bir zamanlar “Adam HaRishon’un ruhu” olarak adlandırılan ve paramparça olan, tek bir ruh olarak var olduk. Adam HaRishon’un parçalanması, birbirimizi ayrı varlıklar olarak algıladığımız ve aynı zamanda doğadan kopuk hissettiğimiz bu dünyada bildiğimiz halimizi doğurdu.

Bununla birlikte, bizler bu ayrılık algısında var olurken, Kabala bilgeliğinde “kalpteki nokta” olarak adlandırılan, parçalanmadan önceki tam bir ruh olarak bağlanmış olma durumumuza ait küçük bir kıvılcıma sahibiz. Kalpteki bu nokta, içimizdeki varoluşsal soruları uyandırır ve bizi mükemmel bir şekilde bağlı, uyumlu ve ebedi ruhumuzu nihayetinde nasıl keşfedebileceğimizi aramaya teşvik eder.

Kabala çalışmalarımızın başlangıcında, insanlar ve hayvanlar arasındaki farkı, insanların kendini sevmeye yönelik ek bir egoist eğilime sahip olduğunu, bunun hayvan dünyasında bulunmadığını öğreniyoruz. Bu egoist kendini sevmeyi, bir benzersizlik duygusunu hisseden kişi, bunun kötü bir eğilim olduğu hissine de ulaşabilir ve maneviyatı keşfetmek için, “iyi eğilimi” keşfetmek için, bu kötü eğilimin üzerine çıkması gerekir.

İyi eğilim, başkalarıyla bağ kurmak ve bütünleşmektir. Kendimizi böyle bir bağa yatırım yaparak, Adam HaRishon’un ruhunun paramparça olduğu noktanın üzerinde var olan manevi güçleri davet eder ve bu manevi güçlerin etkisiyle nihayetinde tek bir ruh olarak gerçek bağımızın keşfine ulaşırız. Bu ifşa bize gerçekliğin tam bir resmini, mutlak, uyumlu, mükemmel ve ebedi bir bağ hissiyatı açar.

Her Şey Nasıl Bitecek?

Soru: Kabala bilgeliği, egoist doğamızın dengesini bozmakta. Bu, insan doğası için nasıl bitebilir, bunu bilmek ilginç olurdu?

Cevap: Bu oldukça öngörülebilir bir şekilde sonuçlanabilir ve umarım çözüm yakındır.

Doğanın olumsuz bir parçası olan egoizmin, doğanın olumlu parçası olan özgecilikle dengeleneceği ve her iki parçanın da birbiriyle uyum içinde çalışacağı gerçeğiyle sona erecektir. Ve bizler, onların arasında olacağız.

Hem egoizmi hem de özgeciliği kullanmalıyız. Her şey ölçülü ve dengeli olmalıdır. Ve kişi bu güçlerin ikisine de sahip olacaktır.

Hayatın Anlamı Nedir ve Ne İçin Yaşamalıyım?

Yorum: Hayatın anlamı nedir ve ne için yaşamam gerektiğiyle ilgili sorularla meşgulüm.

Cevabım: Yaşamın anlamı, kökünüzü edinmektir. İndiğimiz kök Yaradan’dadır.

Kabala bilgeliğine göre, direkt ışığın dört safhasının, bizi bu dünyada aşağıda yaratana kadar yukarıdan aşağıya nasıl yayıldığını ve geliştiğini çalışırız.

Şimdi kaynağımıza ulaşana kadar bu merdiveni aşağıdan yukarıya tırmanmalıyız. Bu bizim görevimizdir. Ancak o zaman, ebedi bir huzur içinde, ebedi bir durumda tamamen rahat hissedeceğiz.

 

Bizler Öncüleriz

Soru: Fiziksel bir grup ile sanal bir grup arasındaki fark nedir?

Cevap: Dostlar aralarında doğru bir şekilde çalışırlarsa, muhtemelen bir fark yoktur.

Neden muhtemelen? Bunu yapabilmek için gelişimin belirli aşamalarından geçmemiz, bir şeyi başarmamız, onu anlamaya ve algılamaya başlamamız, bu aşamaları işlememiz ve sonra ilerlememiz gerekir. Bu anlamda öncüyüz çünkü tarihte hiç yapılmamış bir şey yapıyoruz.

Sonuçta, İbrahim’in eski Babil’de toplayıp, İsrail adını verdiği grup, farklı koşullarda çalıştı. Onlar parçalanmadılar ve İlk Tapınak seviyesine yükseldiler, bu da tam ıslahın bir seviye altı anlamına gelmektedir.

Sonrasında, Birinci Tapınak seviyesinde, kısmen parçalandılar ve İkinci Tapınak seviyesinde tamamen parçalandılar. Manevi durumdan, başka bir 2.000 yıllık ayrılık yaşadılar. Bugün yeniden bağ kurmaya başlamamızın nedeni budur.

Babilliler o sırada tüm dünyaya dağıldığından ve İbrahim’in grubu da dünyaya dağıldığından ve diğer uluslarla karıştığından, şimdi nerede ve nasıl olduğunu bilmeden yavaş yavaş yeniden bir araya gelmeye başlıyoruz. Yine de bunlar kendi bağımsız eylemlerimiz değildir, Yaradan’ın etkisinin sonucudur, genel ışığın üzerimizdeki etkisidir.

Dolayısıyla yeniden bir araya geldiğimizde, nasıl hareket edeceğimizi bilmiyoruz. Tek ruhun, kırık Kli’sinin (kırık kabının) ıslahının genel şemaları, genel kuralları vardır. Ama ne sorarsanız sorun, cevabından kesinlikle emin olsam bile, size böyle olması gerektiğini söylemeyeceğim, çünkü manevi dünyada “Tecrübeliden daha bilgesi yoktur” kuralı vardır.

Bilge bir adam, her şeye maruz kalan ve bunun hakkında yalnızca kendi deneyimlerinden bahsedendir, ama şu anda yaşadığımız seviyeleri kim bilir? Bizim neslimizde böyle insanlar yoktur. Yine de bu sonraki nesil için daha kolay olacaktır. Onlara öğretmenlerimizi, izlenimlerimizi bırakacağız, onlara yeniden inşa etmeye başladığımız kırık Kli’yi (kırık kabı) bırakacağız ve elbette böylece yapmaları daha kolay olacaktır.

Grubun edinim seviyelerini nasıl geçeceğinden tam olarak emin değilim. Küçük adımlar atarak ilerliyoruz ve oldukça hızlı ilerliyor olsak da, her küçük adım hala yeni, yani zaman gösterecek. Yoğun bir şekilde ilerleyeceğiz ve nasıl çalıştığını kendimiz göreceğiz.

Genel olarak, eylemimiz Kabalistlerin önceki nesillerde yaşadıkları durumlara benzemekte, ancak grup çalışmasının ilk kez uygulanmasından bu yana değişiklikler de olabilir. Bu yenidir, çünkü tarih boyunca genel ruhun kabının, kırık Kelim’in (kırık kaplar) birleşmesi asla tamamlanmamıştır.

“Fiziksel Sevgi ile Manevi Sevgi Arasındaki Fark Nedir?” (Quora)

Fiziksel veya bedensel sevgi, birinden veya bir şeyden haz almaktan gelir.

Aksine, manevi sevgi ise, başkalarından nefret ve reddedilme hissettiğimiz anlamına gelir ve bu olumsuz hislerin ötesinde, sevgi dolu bir tutum inşa ederiz.

Manevi sevgi hakkında “Sevgi tüm günahları örtecek” diye yazılmıştır (Özdeyişler 10:12). Manevi sevgi, nefretin yerini almaz, ancak onun üzerinde ortaya çıkar.

Böylesi bir nefretten ıstırap duyduğumuz yani başkalarını sevmek istediğimiz ancak kendimizi, istediğimiz sevgiyle çelişen zıt duygular içinde bulduğumuz ölçüde, bu tür olumsuz hislerin üzerinde pozitif bağ kurmamız manevi sevgiyi uyandırır.

Böylece, manevi sevgi, sevmek istediğimiz kişiye olan mesafemize göre ölçülür. Bu nedenle manevi sevgiyi edinmek, aynı zamanda, tüm yaratılış için ulaşmamız gereken bir tutum olduğu anlayışıyla, büyük miktarda öğrenme ve hazırlık gerektirir.

Kabala bilgeliğine göre yaratılış, haz alma arzusudur. Gerçekte algıladığımız her şeyin arkasında, tek bir haz alma arzusu yerleştirilmiştir.

Özünde haz alma arzusu, sadece madde olduğu için sorun teşkil etmez. Haz alma arzusu, başkalarının pahasına, bireysel olarak fayda sağlanmak istendiğinde sorunlar ortaya çıkar. Bir organizmadaki hücreler arasında böyle bir eğilim, kanser olarak kabul edilir. Biz insanlar arasında, hayatta yaşadığımız her sorunun temelini başkaları pahasına bireysel olarak fayda sağlama arzusu oluşturur.

Ne kadar çok gelişirsek, haz alma arzusu da o kadar büyür ve kendimizi o kadar çok sorunun ve krizin bataklığında buluruz. Böyle bir süreç, bizi, Kabala bilgeliğinin “kötülüğün farkındalığı” olarak adlandırdığı bir duruma götürür, burada, tüm sorunların kökü olarak başkalarının pahasına kendi kendine fayda sağlamak isteyen egoist doğamızın farkına varırız. Bu noktada, içimizdeki egoist doğadan nefret ettiğimizi ortaya çıkaracağız ve sonra ona karşı sevgi dolu bir tavır sergilemeyi gerçekten özleyeceğiz.

Haz alma arzusu bizim doğamızdır. Ondan kurtulamayız, onu yok edemeyiz, buna ihtiyacımız da yok. Diğer insanlardan ve doğadan haz alma arzusu üzerine olumlu ve sevgi dolu bir tavırla inşa edilmek zorunda olduğumuz, ikinci kat ve üst katın inşa edildiği bir binada, doğamıza yalnızca zemin katı olarak bakmamız gerekir.

Böyle bir manevi sevgiye nasıl ulaşabiliriz?

Bu, daha yüksek bir dereceden isteyerek yapılır. Haz alma arzusu yaratılışın doğasıdır ve onu yaratan doğanın tam tersidir: ihsan etme, sevme ve verme arzusu. Kabala bilgeliğinde, ihsan etme ve sevme arzusunun “Yaradan”, “üst güç”, “ışık” ve ayrıca “doğa” dahil olmak üzere birkaç adı vardır. Bunlar, doğuştan gelen arzularımızdan gizlenmiş, gerçekte var olan vermenin ve sevginin niteliğini tanımlar. Başkalarını manevi olarak sevmek için samimi bir arzuya ulaştığımızda yani bu sevgiye bağlı kişisel bir fayda sağlamak istemediğimizde, o zaman Yaradan’a bu kendini dönüştürmeyi gerçekleştirmesi için gerçek bir talebe – bir duaya – ulaşırız.

Neden böyle bir duruma ulaşmak isteyelim ki?

Çünkü böyle yaparak kendimizi hayatımızın kaynağına yakınlaştırıyoruz, hayvansal varoluş derecesinden, terimin tam anlamıyla insan olmak için yükseliyoruz. İbranice’deki “İnsan” (“Adam”), “en yüksek olana benzeyen” (“Adameh le Elyon”) ifadesini ifade eder. Bu nedenle, manevi sevgiye ulaşmak, Kabala tarafından yaşamın amacı olarak tanımlanan – dünyamızda yaşarken elde edebileceğimiz en yüksek, en uyumlu ve dengeli algılama ve hissiyat hali – Yaradan’a benzerlik elde etmek anlamına gelir.

Zohar Kitabına Neden İhtiyacımız Var?

Soru: Zohar Kitabına neden ihtiyaç vardı? Sonuçta, ilk kısmı Musa tarafından yazılmış olan Tora var. Temel kabul edilir.

Cevap: Tora’nın içinde ne var? Onunla ilgili hiçbir şey anlamıyoruz. Ve Zohar’ı açarsanız, bunun Tora üzerine Kabalistik bir yorum olduğunu söyler.

Kabalistik yorum ne demektir? Musa gerçekten temel bir kitap yazdı, ama o şifrelenmiştir. İçinde tek ama çok derin bir kod vardır. Dalların dili denilen durumda yazılmıştır.

Kabala bunun ne olduğunu açıklar ve Musa’nın kitabında tam olarak neyin ima edildiğini anlamamıza yardımcı olur. Sonuçta, Tora herkes tarafından eski bir kabilenin tarihini anlatan tamamen sanatsal bir eser olarak algılanır. Anlatı dili ile yazılmıştır.

Kabala bize bunun aracılığıyla üst kökleri görmeyi öğretir – dünyamızda karşılık gelen eylemlere neden olan güçleri, bu güçlerin seviyesine yükselmeyi, dünyamızı yöneten sistemi anlamayı ve bu sisteme dahil olmayı öğretir, böylece dünyamızı onun aracılığıyla aktif olarak yönetebilir ve kendimizi ve tüm dünyayı düzeltebiliriz.

Yedi Yıl Bolluk ve Yedi Yıl Kıtlık

Soru: Mısır’da olmak (egoizm içinde), insanların geçirdiği “yedi yıl bolluk”tur. Bu koşul nedir?

Cevap: Onlar, Mısır’dan önce hiç olmayan, birlikte çalışmanın kendilerine yarar sağladığını anlamaya başlıyorlar.

Aslında yararı; daha çok anlamalarında, daha çok bilmelerinde ve kendi birliklerindeki bazı dünyevi başarılarında görürler. Ve buna “yedi yıl bolluk” denir.

Yorum: Bilim, bugün bile insanlar karşılıklı etkileşime girdiğinde bunun birçok fayda sağladığını kanıtlıyor.

Benim Yanıtım: Evet. Ama bu kesinlikle Yaradan’ı anlamaya doğru bir hareket değildir.

Soru: Ve sonra yedi yıllık kıtlık başlar. Bunun anlamı nedir?

Cevap: İçinde bulundukları şeyin onları doğru sonuca götürmediğini, onlara Yaradan’la, ulaşmak, ifşa etmek ve anlamak istedikleri şey ile bir bağ kurmadığını anlamaya başlarlar.

O zaman, Yaradan’a: Ne yapmalıyız? diye haykırmaya başlarlar. Sonuçta bu bizim arzumuzdur. Sonuçta, biz Yakup’un oğullarıyız. Yaradan’ı ifşa etmek, onu anlamak istiyoruz. Biz bunun için varız. Ve birdenbire her şeyin bize egoizm içinde verildiğini, Yaradan’ın niteliklerinde hiçbir şey verilmediğini anlarız. Hiçbir şekilde O’na yakınlaştığımızı hissetmiyoruz.

Onlar tarafından algılanan bu duruma “Pithom and Ramses” denir.

Soru: Neden bu yedi yıl devam eder? Yedi rakamı nereden geliyor?

Cevap: Ruh, on Sefirot’tan, on kısımdan oluşur; üçü baş kısım (Keter, Hochma ve Bina) ve baş kısımların yansıtıldığı yani onları doldurduğu, içinde hareket ettiği, yedi alt kısım.

Bu nedenle, yedi alt Sefirot (Hesed, Gevura, Tifferet, Netzah, Hod ve Yesod) ruhun başından alır. Ve böyle devam eder; yolun değersizliğini, boşluğunu ve çıkmazını fark etmeden önce yedi yıl bolluk ve ardından yedi yıl kıtlık. Bolluk egoizmde, kıtlık ondan kurtulma arzusundadır.

Kabalanın Düşüncesi

Soru: İbrahim’in çevresindekileri toplayıp onlara birliği öğretmeye başladığı söylenir. On binlerce insan onu takip etti. Peki, kişi kendi içinde ne toplamaya başlar? Biraz destek ya da arzu mu arar?

Cevap: Kişi, tüm arzularını, düşüncelerini ve dürtülerini içinde toplamalı ve onları Yaradan’a, yani tek bir güce, tek bir amaca ve tek bir niteliğe – ihsan etme niteliğine – yönlendirmelidir. Kişi, kendi içinde değil, kendi dışında çalışır.

Soru: Eğer dünyamızın tüm nesnelerinin ve olaylarının arkasında tek bir gücü değil de, başka bir güç görürse, o zaman bu onun farklı tanrılara hizmet ettiği anlamına mı gelir?

Cevap: Evet. Bu dünyada her birimiz bazı özel, küçük bir hedef için çabalıyor ve ona ulaşmaya çalışıyoruz. Dünyamızda insanın böyle çalışması, egoistçe, önemsiz ve boştur.

Kabala düşüncesi, tüm güçleri ayrı olarak bütünsel bir algıda görürken, kişinin benmerkezci dünya algısını değiştirmektir.