Category Archives: Kabala

İhsan Etme ve Sevginin Niteliklerini Anlayın

Soru: “Yapacağız ve duyacağız” koşulu ne anlama geliyor?

Cevap: İhsan etme ve sevginin niteliğini kendi içimizde anlamaya çalışarak, aramızdaki bu koşulu yerine getirmeyi taahhüt ederiz. Ve sonra, bunu kendi içimizde ve aramızda fark ettiğimiz ölçüde, bize ne verdiğini, bizi nasıl değiştirdiğini fark edebiliriz.

Soru: Bir kişinin önce yapıp sonra duyması gerektiği ne anlama gelir?

Cevap: İlişkilerimizde, ihsan etme ve sevginin niteliğini mümkün olduğunca idrak etmektir. Ve sonra manevi niteliğin gerçekte ne anlama geldiğini anlamaya başlarız.

Soru: Bir hissiyatı “Duymak”, algılamak anlamına mı gelir?

Cevap: Evet.

Bir Kadın Kabala’da Ne Bulur?

Soru: Kadınlar neden Kabala çalışmaya gelir ve neden bu kadar çoklar? Kabala’da ne bulurlar?

Cevap: Kadınlar bize çalışmaya gelirler, çünkü bu dünyada güvenebilecekleri hiçbir şeye sahip olmadıklarını, güvenebilecekleri bir yaşam partnerine sahip olmadıklarını hissederler; eğitilmesi, yetiştirilmesi, desteklenmesi gereken çocuklar hakkında tüm kadınsı, anne bakımı konusunda, eve bakma ve doğru aileyi kurma konusunda, bunları nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Ve erkekler de bilmiyor.

Dolayısıyla kadınlar bu şekilde her şeyin nasıl çalıştığına, her şeyin nasıl düzenlenebileceğine dair bazı cevaplar almaya başladıklarını ve bu nedenle Kabala’ya geldiklerini görürler. Her şeyden önce, evde, ailede, işte, yaşadıkları şehirde ve dünyada doğru atmosferi yaratabilmeleri için onlara bir tür güven, bir tür temel sağlar.

Soru: Manevi arzuları neden bu kadar büyüktür?

Cevap: Kadınların her şeyden önce maneviyat için değil, mücadele ettikleri için olduğunu düşünüyorum. Kabala’ya gelirler, çünkü materyalde kesinlikle karşılıksız bir varoluş görürler.

Neden ve ne için varız? Burada neler oluyor? Bu dünya nasıl düzenlenmeli? Çocuklarla doğru bir şeyler nasıl yapılır? Bunlara cevap yoktur ve kadın ne yapacağını bilemez haldedir. Varoluşla ilgili en önemli soruların cevaplarına sahipse, o zaman zaten sakindir.

Ve en önemli şey: “Çocuklarıma, bize ne olacak?” sorusudur. Hayatta, dünyada bu soru çok, çok canlıdır.

Kadın, her şeyden önce bunu cevaplamaya gelir. Ve burada söylenenlerin evrensel psikoloji, evrensel gelişim, evrensel ıslah vb. hakkında olduğunu anlamaya başladığında, ortaya çıkan tüm bu muazzam Kabala ölçeklerine rağmen – evrensel ve bunun ötesinde – kadınlar hala çalışmaya devam ederler ve bu gereklidir.

Bu, bilgi ve merak açısından değildir. Bir kadın için bu zorunlu olarak çok daha derindir. Üzerinde var olabileceği bir temel, bir kesinlik arar.

Islah Metodunun Faydaları

Soru: Kabalistik ıslah metodunun özelliği nedir?

Cevap: Bize gerçek doğayı, onun bizden ne istediğini ve onunla yüzleşip onun gerçek yasalarını öğrenirsek nasıl mutlu olabileceğimizi ifşa eder.

Elimizi ateşe sokmayacağız, düz zeminde tökezlemeyeceğiz, birkaç yıl içinde ondan bir darbe alıp, susuz, yiyeceksiz ve temiz havasız kalacak şekilde hareket etmeyeceğiz. O bize yasalarını gösterecektir.

Kabala bilimi, Yaradan’ı ifşa etmenin bir metodudur. Ve Yaradan tamamen doğadır. “Elokim” (Yaradan) kelimesinin gematriası (sayısal değeri),  “Teva” ya (doğa) eşittir. Yaradan ve doğa bir ve aynıdır.

Kabala bizlere dünyamızda ve onun ötesinde işleyen tüm genel yasaları gösterir. Onları tanırsak, kaçınılmaz olarak doğru olanı yapacağız. Doğanın kanunlarını net bir şekilde anlamamız gerekir ve o zaman hata yapmayacağız. Kabala bize bu fırsatı verir.

“Çalışmaya Kim Gelir” (Linkedin)

İnsanlar sık sık bana, Kabala öğrencisi olma olasılığı en yüksek kişinin kim olduğunu ve neden bazılarının onunla ilgilendiğini ve bazılarının istemediğini, hatta reddettiğini soruyorlar. İlk bahsettiğim şey, Kabala’nın, hayatın anlamını soran herkes için olduğunu yazan, Zohar Kitabı üzerine Sulam [Merdiven] yorumunun yazarı Baal HaSulam’ın bilinen sözleridir. Bununla birlikte, birçok insan hayatın anlamını sorar ama sonunda Kabala çalışmaz, bu yüzden Kabala çalışmaya gelen çoğu kişi sık sık hayatın anlamını sormuşken, hayatın anlamını soran herkes sonunda Kabala çalışmaz.

Covid, insanların kaygı düzeyini önemli ölçüde artırdı. Birçoğu hayatın anlamını sormaya başladı bile. Ancak, bu başlı başına ciddi bir Kabala öğrencisi olmak için yeterli değildir. İnsanlar salgın sırasında her türlü durumdan geçtiler: Görünürde hiçbir sebep olmaksızın darbelere maruz kaldılar, onlarla başa çıkamayacaklarını hissettiler, sonsuz bir hayatta kalma mücadelesine zorlandılar ve çoğu zaman arkadaşları, aileleri veya yetkililerden çok az destek aldılar. Bu tür koşullar, kişiyi neden cezayı hak ettiğini, bu hayatta neyin yanlış olduğunu ve başkalarının nasıl mutlu olurken kendilerinin olmadığını sormaya kolaylıkla teşvik edebilir.

Bununla birlikte, bir krizin ortasında dolaşan insanlar (genellikle) Kabala çalışmak için en iyi adaylar değildir. Kabala, öğrenci adına bağlılık gerektiren uzun bir süreçtir. Bu nedenle, Kabala çalışmaları için en iyi adayların, bir krizin ortasında olmayan, ancak daha önce birini (veya daha fazlasını) deneyimlemiş ve o zamandan beri hayatlarını istikrara kavuşturmuş olanlar olduğunu söyleyebilirim. Yine de, hayatın anlamı hakkındaki soru pes etmez. Bu olduğu zaman, bu, sorunun kişiyi ciddi ve kararlı bir öğrenci yapacak kadar derin olduğunun bir işaretidir.

Kişi Kabala çalışmaya başladığında yeni ufuklar açılır. Genişletilmiş gerçeklik algısı, öğrencinin alıştığı veya üzerinde büyüdüğü tanıdık normları ve sınırları aşar. Bu, hayatın yüklerinin çoğunu ve hepimizin sahip olduğu birçok “derin suçluluk duygusunu” alır çünkü işlerin nasıl yürüdüğünün farkına varılması, hepimizin ego odaklı olduğumuzu ve bu nedenle bencil olmanın değiştirilemeyeceğini ortaya çıkarır.

Bu bir öğrenciyi pervasız yapmaz çünkü Kabala bilgeliği, aynı zamanda egolarımızın efendisi olabileceğimizi de öğretir. Onu yok etmiyoruz veya bastırmıyoruz, daha ziyade gücünü olumlu amaçlar için kullanıyor ve ortak fayda için çalışmasını sağlıyoruz. Bu nedenle Kabala öğrencileri bir yandan çok bireyseldir, ancak diğer yandan topluma son derece bağlıdır ve herkesin başarısı için coşkulu bir şekilde işbirliği yapar.

Özellikle günümüzde, ego insan toplumunun her parçasını ve her bir kişiyi bireysel olarak yok ederken, egoyu nasıl dizginleyebileceğimizi ve onu yapıcı bir şekilde nasıl kullanabileceğimizi bilmek özellikle önemlidir. Bu nedenle, Kabala öğrenmeye hazır ve istekli olanların çalışmalarından ciddi anlamda kazanacakları çok şey vardır ve toplum, onların öğrenmelerinden kendilerinin kazanacağından daha fazlasını kazanacaktır.

Çevrenin Gücü Altında

Soru: Vücudumuzun ihtiyacından fazlasını tüketmememiz gerektiğini söylüyorsunuz. İnsanlık belli bir noktaya kadar bu yolu izledi. Sonra ne oldu?

Cevap: Sonra insan, yanlış sosyal gelişim nedeniyle yanlış şekilde ilerlemeye başladı. Gerçek şu ki, eğer kişi toplumdan bağımsız olarak kendi başına var olsaydı, o zaman sadece vücudunu korumak, gerekli beslenmeyi sağlamak ve üremesini sağlamak için bir şeyler yapardı.

Yani, tüm bedensel ihtiyaçlarımız yiyecek, cinsellik ve aileye indirgenmiştir. Onlar için doğal içsel ihtiyaçlarımız var ve onların bu çerçevede gerçekleştirilmeleri gerekiyor.

Ama insan aynı zamanda çevrenin de kontrolü altındadır. Hayvanlarda, onların çevre ile arasındaki ilişki, içgüdüleriyle açıkça düzenlenir. Ve biz insanlar, içgüdülerimizin ötesine geçen zenginlik, güç, şöhret ve bilgi için devasa sosyal arzular geliştiririz.

Bu dört tür arzu ancak toplum pahasına tatmin edilebilir. Kendine yetebilme zenginlik olarak adlandırılmaz. Zenginlik, diğer şeylerle ilişkili olarak ölçülür, güç ve şöhret gibi. Ve bilgi doğanın tümü ile ilişkilidir.

Başka bir deyişle, egoist arzularım bedenim için gerekli olanın ötesine geçtiğinde ve belli birkaç yıl var olması için, gereken normal doyumu aştığında, çevreleyen doğaya ve topluma boyun eğmeye başlarım. İşte o zaman en sonunda bizi yok eden egoizm kendini gösterir.

Soru: Bir Kabalist hangi temelde insanın özünün haz alma arzusu olduğunu iddia eder?

Cevap: Bu soru bir Kabaliste yöneltilmemelidir. Bunu herkes bilir: biyologlar, zoologlar, fizyologlar ve psikologlar. İnsan sadece haz ister. Dünyayı sadece en fazla hazzı nereden alabileceğiniz veya neyden kaçmanız gerektiği perspektifinden görüyoruz ki, böylece bize zarar vermesin.

Sadece hazlara doğru ve sadece acı çekmekten çok uzağa, biz böyle yönlendiriliriz, bu şekilde davranırız, istekli olsak da olmasak da.

“Zohar Kitabının Sırrı” (Linkedin)

Bu Perşembe akşamı, Pesah Bayramı’nın ertesi günü başlayıp kırk dokuz gün sonra sona eren Omar sayımının 33. günü olan LAG ba Omar’ı, Sukot bayramının arifesinde kutlayacağız. 33. gün birçok nedenden ötürü çok anlamlıdır, ancak özellikle birisi dünya çapında milyonları büyüler: O gün, on dokuz yüzyıl önce, Kabala bilgeliğinin ufuk açıcı kitabı olan Zohar Kitabı’nın yazımının sona ermesiydi.

Bugünün insanlık için büyük bir gün olarak kutlanmasının iyi bir nedeni var: Zohar Kitabı özel bir şekilde ve özel bir amaç için yazılmıştır. Bir sebepten dolayı gizlenmiş ve daha sonra sadece bu nedenle ortaya çıkmıştır. Ve bu günleri bu nedenle yaşıyoruz.

Rabbi Şimon Bar Yohay (Raşbi) büyük bir Kabalistti. En yüksek maneviyat derecelerine erişmiştir ve adı Yahudiliğin temel kitapları olan Mishnah ve Gemarah’ta defalarca anılmaktadır. Bununla birlikte, Raşbi’nin benzersizliği, üstün manevi başarısında değil, onu insanlıkla paylaşma konusundaki amansız çabalarında yatmaktadır. Manevi dünya bizimkinin tam tersidir. Dünyamız egoizme ve yıkıcı rekabete dayanırken, manevi dünya saf sevgi ve vermekten oluşan bizim zıt imajımızdır. Bu nedenle Zohar Kitabı “Her şey sevginin karşısında duruyor” diye vurgular. (VaEtchanan, Madde 146).

Manevi dünyadaki temel birim, on alt birimden oluşur. Bu alt birimler, Partzuf adı verilen güçlü ve istikrarlı bir yapı oluşturmak için birbirini tamamlayan, benzersiz ve çoğu zaman birbiriyle çelişen sevgi ve verme ifadeleridir. Sevginin bu alt birimlerine, Partzuf adı verilen temel manevi birimde birleşen İbranice sapir [sapphire] kelimesin gelen Sefirot denir. Daha sonra Partzufim [Partzuf için] bir araya gelir ve tüm manevi dünyayı inşa eder. Sefirot, sevgi ve vermenin ifadeleri olduğundan ve maneviyatta var olan her şeyi oluşturdukları için, tüm manevi dünya tek bir sevgidir.

Dünyamız saf egoizmden oluştuğundan ya da Yaratılış kitabının bize, “Bir insanın kalbinin eğilimi gençliğinden kötüdür” (Yaratılış 8:21) diye bahsettiği gibi, bizler manevi dünyadan tamamen kopuğuz. Aslında, biz O’na o kadar zıt durumdayız ki duyularımızla kavrayamıyoruz.

Ancak hayatını, insanlığı bu sevgi dünyasıyla birleştirmeye adayan Raşbi, uçurumu kapatmanın bir yolunu bulmuştu. Oğluyla birlikte, onun gibi kendilerini bu asil göreve adamaya istekli olan, sekiz hevesli öğrenciyi bir araya getirdi ve bunlardan on tanesi, az önce de söylendiği gibi, on Sefirot’tan oluşan manevi bir Partzuf’un bir görünümünü oluşturdu.

Ancak süreç kolay olmadı. Raşbi ve öğrencileri insandı ve bu nedenle doğaları gereği bencildiler. Bir onlu oluşturmak, onları manevi bir Partzuf yapmadı. Uzun ve kademeli bir süreç olan manevi bir Partzuf’a benzemek için, egoizmlerinin üstesinden gelmeleri gerekiyordu. Ve daha manevi, sevgi dolu olmayı öğrendikçe, deneyimlerini yazıya döktüler ve böylece Zohar Kitabı’nı yazdılar.

Bunu onlardan önce kimse yapmamıştı ve o zamandan beri de kimse yapmadı. Yavaş yavaş kendi egoizmlerini aştılar, galip geldiler ve bunu alegorilerle ve Kabala dilinde yazdılar. Manevi yolculuklarının sonunda, doğalarını tamamen nefretten sevgiye dönüştürmüşler ve hepsini bu muhteşem kitapta bizlerle paylaşmışlardı. Zohar Kitabı’nın insanlık için çok önemli olmasının nedeni budur, özellikle de nefretin hayatımızın her yönünü ele geçirdiği bugünlerde.

Aharei Mot bölümünde, Raşbi’nin onlusu bize nefreti hissetme ve sevgiye dönüştürme sürecinde deneyimledikleriyle ilgili fikir verir. Onlar, “‘Kardeşlerin birlikte oturması ne kadar iyi ve ne kadar hoş’. Bunlar birlikte otururken arkadaşlar ve birbirlerinden ayrı değillerdir. İlk başta, birbirlerini öldürmek isteyen, savaş halindeki insanlar gibi görünürler. Sonrasında kardeş sevgisine geri dönerler.” diye yazmışlardır.

Ancak Raşbi’nin onlusu burada bitirmemiş; neden bu kadar çabayı gösterdiklerini de paylaşmışlar. Onların sözleriyle, “Ve siz, burada olan dostlar, daha önce şefkat ve sevgi içinde olduğunuz gibi, bundan sonra da ayrılmayacaksınız… ve sizin erdeminizle dünyada barış olacak, yazıldığı gibi, ‘Çünkü kardeşlerimin ve dostlarımın hatırına, ‘Barış içinizde olsun’ dememe izin verin.’” Gerçekten de onlar, Zohar Kitabı’nı kendileri için değil, dünyanın geri kalanının barış ve sevgiyi bulması için yazdılar.

Ancak Raşbi ve onlusu kitabı yazmayı tamamladığında, insanlığın buna hazır olmadığını anladılar. Bu sevgi kitabını doğru bir şekilde kullanmak için, insanlığın, nefretin içine ne kadar derinden batmış olduğunu hissetmesi gerekiyordu. O zamanlar, kendilerini öldürmek isteyen Romalılardan sürekli kaçıyor olsalar da bir bütün olarak dünyanın insan doğasının gerçekte ne kadar nefret dolu olduğunu ifşa etmediğini biliyorlardı. Sonuç olarak, yine bir başka özverili eylemde, çok çetin bir şekilde yazdıkları kitabı gizlediler.

Yüzyıllar boyunca insanlık, doğasının daha daha derin katmanlarını ifşa etti, bu gerçekten de tamamen kötüydü. Yeterince kötülük ifşa olduğunda, Zohar Kitabı bir kez daha ortaya çıktı. Ancak yine de herkesin onu bilmesinin ve onu amacı için: nefreti sevgiye dönüştürmek için kullanabilmesinin zamanı değildi.

Ancak şimdi, 20. yüzyılın sonundan bu yana, doğamızı kabul etmemiz, bu sevgi ve vermenin kitabına gerçekten ihtiyaç duymamız için yeterlidir. Bu nedenle modern zamanların en büyük kabalisti Rav Yehuda Aşlag, Zohar Kitabı üzerine Sulam [merdiven] yorumunun tamamını yazdı, bu kitaptaki her kelimeyi açıkladı, böylece hepimiz ondan faydalanabilir ve kendimizi, Raşbi’nin öğrencilerinin yazdıklarında yaptıkları gibi dönüştürebiliriz.

Gerçekten LAG ba Omer, insanlık tarihinde onu nefret bataklığından çıkarmak ve manevi dünya olan sevgi havuzuna çekmek için bir ip atılan çok önemli bir güne işaret ediyor.

 

Başkasının Yararı İçin Kendini Yenilemek

Soru: Kabala çalıştığımızda ne olur? Erkekler ve kadınlar doğalarını hissetmeye başlar mı?

Cevap: Önce anlamaya başlarlar ve sonra birbirlerine tamamen zıt olduklarını hissederler: beden, zihin, farkındalık ve dünya görüşünde. Bizler bu ayrımı o kadar bulanıklaştırdık ki, dikkat bile etmiyoruz ve sanki yok gibi geliyor.

Bu şekilde bir tür karşılıklı anlayışa, cinsiyet eşitliğine vb.ne ulaşabileceğimizi düşünüyoruz. Bu doğru değildir. Bir erkek ve bir kadın arasındaki farkı açıkça anlamalıyız, çünkü her birimiz doğru konumda olduğumuzda, diğerinin yararına kendimizi ekleyebilir ve yenileyebiliriz.

Kabala, çelişkilerimizi korurken ve hatta onları daha belirgin hale getirirken, birbirimizle nasıl birleşmemiz gerektiğinden bahseder. Bir kadına, benim gözümde onun bir kadın olduğunu gösterdiğimde ve ona kendimi bir erkek olarak gösterdiğimde, hemen kendimizi bir tür samimi ilişkiye sokmayız.

Zihinsel, duygusal seviyede, yetiştirilme ve etkileşim seviyesinde konuşuruz. Bununla ne kadar zıt olduğumuzu ama aynı zamanda birbirimizi nasıl tamamlayabileceğimizi gösteririz. Kabala, erkeğin ve kadının nasıl birbirine bağlanması gerektiğini açıklar.

Bize öyle geliyor ki, doğada, örneğin bir erkek ve bir dişi arasında böyle bir bağlantı çok daha basittir. Aslında o kadar basit değildir. İçsel farklılıklarını, birbirleriyle nasıl etkileşim kurduklarını anlamıyoruz.  Farklılıklarımızı doğru bir şekilde kabul etseydik, bu bizi tamamen farklı bir kültüre, iletişim alanına ve diğer sosyal kurumların inşasına götürürdü.

İş yerinde, tatilde ve aileler arasındaki etkileşimlerde tamamen farklı bir şekilde iletişim kurardık. Başka televizyon ve radyo programlarımız olurdu. Oyunlar, sporlar, her şey farklı görünürdü.

Bütün Doğayı Hissedin

Soru: Dünyanın bütünlüğünün edinilmesinin, kişinin manevi seviyelere yükselişi ile bağlantılı olduğu bilim dilinde nasıl açıklanabilir, bütünsel evrenin yapısına manevi dünyalar nasıl dahil edilir ve onların varoluş gerçeği nasıl açıklanır?

Cevap: Kabala ilmi, dünyamızda yaşayan bir insana, kendisini ifşa eden bir bilimdir, o zaman tabii ki tüm bunlar mümkündür. Sadece bunu doğru bir şekilde anlamaya çalışmalı ve başkalarına açıklamalıyız.

Egomuzun büyüdüğü, şekillendiği ve geliştiği ölçüde dünyamızı ediniriz. Bu nedenle, Kabala, egoizmin doğru biçimde gelişmesiyle ilgilenir yani alma arzusunu, doğamızın temel arzusu olarak anladığımızda ve onun üzerinde, kendimizin üzerinde gerçekleştirmemiz gereken yapay bir tepki olarak başka bir yapı, ihsan etme arzusu oluştururuz.

Bu iki eylemin, yönün ve niyetlerin yardımıyla, tüm doğayı tüm tezahürlerinde kesinlikle hissedebilir ve kavrayabilir, onu fark edebilir ve başkalarına aktarabiliriz. Kabala bilimi bunu yapmamızı sağlar.

“Kalpteki Noktayı Anlamak” (Linkedin)

İnsanların Kabala çalışmaya ilk geldiklerinde öğrendikleri ilk şeylerden biri, “kalpteki nokta” adı verilen bir kavramdır.  Kabala çalışmaya gelenlerin, özellikle zorluklara ve engellere rağmen bunda ısrarcı olanların, gelişmiş ya da güçlü bir kalpteki noktaya sahip insanlar olduğu söylenir.  Kabalistlerin bize söylediği, buna sahip olanların, öğrenmelerinde başarılı olma ve manevi derecelerde ilerleme olasılığının daha yüksek olduğudur.

Ama gerçek bu nedir?  Rav Yehuda Ashlag, diğer adıyla Baal HaSulam, Zohar Kitabı hakkındaki Sulam [merdiven] yorumunda, kalpteki noktanın gerçekten bir soru olduğunu yazar.  On Sefirot’un Çalışılması’na girişinin başlangıcında, kalpteki noktanın “Tüm dünyanın sorduğu kızgın bir soru yani ‘Hayatımın anlamı nedir?’” diye yazar. Baal HaSulam ayrıca sorar, “Hayatımızın bize çok pahalıya mal olan bu sayılı yılları ve onlar için çektiğimiz sayısız acı ve eziyet …Bunları kim sever?”

Bugünlerde pek çok kişi bu soruyu soruyor, ancak pek çok kişi yanıt aramaya itilmiyor.  Pek çoğu umutsuzluk ve her türden kaçışa yöneliyor.  Birinin kalbindeki noktası yeterince güçlü olduğunda, o kişi pes edip kenarda oturmak yerine arayışa başlar.

Öğrencilerim arasında her ırktan, inançtan, yaştan ve milletten insanlar var.  Bazıları yüksek eğitimlidir ve bazıları ise sıradan insanlardır;  bazıları sofistike ve anlamlı, bazıları ise bir düşünceyi güçlükle ifade edebilmekte.  Yine de, hepsinin ortak noktası kalpteki nokta, hayatın anlamı hakkındaki o yakıcı soru.  Ve bu nokta onları tüm farklılıkların üzerinde birleştirir.

Kalpteki noktası olan insanların aralarında birleşmelerinin iyi bir nedeni vardır.  Kişi otantik Kabala’yı çalışırken, hayatın anlamını yalnızca başkalarıyla kalpten kalbe bağlandığında bulduğunu keşfeder.  Başka bir deyişle, kişisel alanımızla sınırlı kalırsak ve yalnızca kendimizle ilgilenirsek, hiçbir şey keşfedemezdik.  Bu, bizim ilk varoluş durumumuzdur ve eğer bunun ötesinde gelişmezsek, herhangi bir şeyi nasıl keşfedebiliriz ki?  Bu nedenle hayatın anlamını bulanlar, onu başkalarıyla olan bağlarında bulurlar.  Kendi ihtiyaçlarıyla meşgul olmanın ötesine geçip başkalarını düşünmeye başladıklarında, orada olduğunu bilmedikleri yeni dünyalar, yeni varoluş alemlerini keşfederler.  Bu gerçekleştiğinde, hayatın anlamı sorusu, cevabını alır.  İnsanların başardıkları bağ, onları bilge, duyarlı ve tüm yaşamın bilincinde kılar.  Bunu başardıklarında, neden doğduklarını, neden yaşadıklarını, neden bir gün öleceklerini ve hatta sonrasında ne olacağını anlarlar.

Ek olarak, vermekle meşgul olan kişi asla üzülmez, asla moralini yitirmez ve hayata dair her zaman umutlu ve heyecanlıdır.  Böyle bir insan, her zaman başkalarıyla kalpten kalbe bağ kurarak hayatlarının anlamını bulacaklarını paylaşacakları, kalpteki noktaları olan daha fazla insan arar.

Her insanın kalpteki noktaya sahiptir.  Çoğu insanda bu uyku halindedir.  Ancak günümüzde, giderek daha fazla insan hayatın sınavlarına ve sıkıntılarına cevap arıyor.  Bu yüzden Kabalistler, bu bilgeliği herkese açtılar, böylece Baal HaSulam gibi “Hayatımın anlamı nedir?” diye soran herkes cevabı bulacak, huzur ve mutluluğu bulacaktır.

Farklı Arzulardan Bir Sistem Kurmak

Soru: İnsanlarda üst ışığı, Yaradan’ı edinme ve keşfetme arzusunu uyandırmak dünyamızda neden bu kadar zordur?

Cevap: Çok sayıda arzunun yoğunlaştığı bir sistem vardır. Başlangıç durumunda, tüm parçalar birbirine bağlıydı ve sistem kesinlikle dengeli bir sonsuzluk ve bütünlük durumundaydı.

Bundan sonra, bir kırılma meydana geldi yani sistemdeki parçalar arasındaki bağlantı ortadan kalktı. Sistemin bağlanmasını mümkün kılmayan bu kırık parçalara “egoizm” denir.

Bu neden iyidir? Bunun nedeni, yaratılanın Yaradan’dan uzaklaşması ve dolayısıyla içinde bağımsızlığın ortaya çıkmasıdır. Tamamen Yaradan’a benzeyen bir sistem O’na aykırı hale geldi.

Kırılmanın ardından, sistem dünyamıza doğru egoist gelişimini sürdürdü. Egoist güçlerin tüm sistem üzerinde tam kontrol sahibi olduğu bir duruma ulaştık. Ama Or Makif (Saran Işık), Yaradan, hala onun üzerinde işlemeye devam etmektedir.

Küçük bir egoizmden daha büyük ve daha büyük bir egoizme ve en büyük egoizme kadar, önce en dıştaki çemberi, sonra bir sonraki çemberi çıkararak ve izole ederek sistemi şekillendirmeye başlamaktadır.

Işığın etkisi altında, sistem ilk olarak doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerinde toparlanmaya başladı. Ancak insan seviyesine ulaştığında, burada bir sorun ortaya çıktı çünkü burada, bulunduğumuz yerde bilinçli bir anlayış gerekliydi ve bunu bir araya getirmek ve yönetmek bize kalmıştı. Bu şekilde misyonumuz tamamlandı.

Bizim zamanımızdan başlayarak, sistem gelişmeyi durdurdu; cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerdeki bir önceki formlardaki gelişimini tamamladı ve insan seviyesine ulaştık. Bilinçli bir tutum, ne yaptığımıza dair bir anlayış, burada gereklidir. Yani basit olmayan bir zamanda yaşıyoruz.

Aramızdaki tüm çeşitli parçaları eski haline getirmeli ve yeniden inşa etmeliyiz, tüm sistemi tek bir bütün halinde toplamalı ve bir araya getirmeliyiz.

Bunu yapmak için birleşmeli ve onun sistemine katılmalıyız. Bunu nasıl yapabiliriz? İnsanlık sürekli kendini bir araya getirmeye çalışıyor çünkü doğa ve toplum onu buna doğru itiyor, ama hiçbir şey başarılı olamadı. Çünkü bunu yapmak için, bizi etkilemesi için daha yüksek bir gücü uyandırmalıyız.

Kabala Bilgeliği bize bu amaçla verilmiştir. Bizi şekillendirecek gücün nasıl çekileceğini açıklar. Sadece doğru bir şekilde sormamız, talep etmemiz gerekir. Sormadan önce soruyu, ihtiyacı formüle etmeliyiz. Tam da bu amaç için çalışıyoruz. Neredeyiz, ne sormalıyız, nasıl sormalıyız? Yani, ıslah edilmeye hazır bir arzuyu nasıl geliştirebiliriz? Tüm Kabala bilgeliği bizi sadece buna hazırlar.