Category Archives: Kabala

Dünya Kabala Kongresi, Ocak 2024

Dünyanın dört bir yanından katılan Kabala öğrencileriyle birlikte Dünya Kabala Kongremizi henüz tamamladık. Yaptığımız her şey – çalışma, yemekler, sosyal toplantılar ve şarkılar – bütün bir duaya ulaşmak için kalpten kalbe bir bağ kurmayı amaçlıyordu.

Bu, derin içselliği açısından gerçekten de türünün ilk örneği olan bir kongreydi. Bu gerçekten çok özel bir şeydi ve şimdi gelecek için bir örnek teşkil ediyor.

Dünyanın dört bir yanında öğrenciler, düzinelerce ülkeden sanal olarak bağlantı kurdular ve bazı durumlarda öğrenciler New York, Los Angeles, Chicago, Salt Lake City, San Francisco, Florida, Toronto, Guadalajara, Sao Paulo, Santiago, Togo, Barselona, Dordrecht, Vilnius, Minsk, Tiflis, Kiev, Moskova, St. Petersburg, Yekaterinburg, Krasnoyarsk, Novosibirsk, Kırım, Vladivostok, Bakü, Budišov, Astana ve Almatı’deki ayna kongrelerinde fiziksel olarak bir araya gelmek için, uzun mesafeler kat ettiler.

İsrail’de, kuzeyden ve güneyden tahliye edilenlerin yanı sıra, orduda görev yapan oğulları ve kızları olan birçok kişi de dahil olmak üzere, ülkenin dört bir yanından 1.600’den fazla öğrenci merkezimizde bir araya geldi. İsrail’de ve dünyanın dört bir yanında yaşadığımız zor durumların yanı sıra, bu kongrede kurduğumuz yürekten bağın Yaradan’a büyük bir memnuniyet ve sevinç getirdiğinden eminim. Umarım Yaradan’a dönmeye devam ederiz ve olumlu bir şekilde bağ kurmak ve Yaradan’a memnuniyet getirmeye devam etmek için birbirimizi desteklemeye ve teşvik etmeye devam ederiz.

Manevi ve Dünyevi Arzu Arasındaki Fark

Dolayısıyla, üst dünyalar ile bu dünya arasındaki tek fark, O’nun bolluğuna dahil olan alma arzusu tam olarak gerçekleşmediği sürece, onun hala bu dünyanın üzerindeki manevi dünyalarda olduğu kabul edilir (Baal HaSulam, ” Kabala Bilgeliğine Önsöz,” #2).

Soru: Arzu bir kez gerçekleştiğinde, bu dünyada zaten mevcuttur. Manevi dünyadaki bir arzu ile bizim dünyamızda gerçekleşen aynı arzu arasındaki fark nedir?

Cevap: Aradaki fark, arzunun kendisinde, niteliğinde ve seviyesindedir yani her şeyi neyle doldurmaya çalıştığındadır; bedensel, egoist arzular, hazlar, niyetler ve tatminler ya da manevi arzular. Arzuların arasındaki büyük fark, bunların derecelendirilmesi ve kademeli olarak ayrılmasıdır.

Soru: Bizim dünyamızda psikologlar, arzuları temel arzulardan, hayatın anlamını anlamaya yönelik arzulara kadar beş türe ayırıyor: “Ben kimim, neyim.” Bütün bunlar dünyevi arzular mıdır?

Cevap: Evet, hepsi dünyevi arzularla ilgilidir. Yani bunlar bizim dünyamızda doğmuş, bizim dünyamızda yaşayan ve onu var olduğu yer olarak hisseden bir insanın hissedebileceği arzulardır.

Soru: Fakat bu arzuların kökü, henüz gerçekleşmemiş olan manevi dünyadadır. Bir insan onları nasıl hisseder? Aynı arzu, mesela yemek için, maneviyatta da mevcut mu?

Cevap: Mesela bir kimyasal formül ya da fiziksel denklem çizersen, bu sizin maddedeki, hatta madde üzerindeki arzunun ifadesi olacaktır.

Soru: Ben sadece bu arzu manevi hale geldiğinde eklenen şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Maddi olan benim için açık, burada her şey net: Bir parça et alıyorsun, yutuyorsun ve reseptörler aracılığıyla bir tür haz alıyorsun. Maneviyatta bu nasıl oluyor?

Cevap: Maneviyatta da aynı şekilde oluyor. Doyumu alırsın, arzuyu onun içine çekersin ve arzunun doyuma ulaştığı hissini yaşarsın.

Soru: Yaradan bu formülün neresinde? O, bunun içinde nerede tezahür ediyor?

Cevap: O hiçbir yerde tezahür etmez. Sadece senin hislerinde.

Soru: Peki, O, bu haz ve bereket midir?

Cevap: Hazzın kaynağının hissiyatı Yaradan olarak tanımlanır.

Bir parça etin tadını çıkarırken, bu hazzın nereden geldiğini bilmiyorum. Sadece şunu biliyorum ki, eğer yiyecek reseptörlerimle temasa geçerse o zaman haz duyarım. Ben bu şekilde düzenlenmiş durumdayım. Maneviyatta bunun arkasında başka bir kaynak mı var yani bana bu ek hazzı veren birini hissediyor muyum?

 

Parsa – Dünyalar ve Arzular Arasındaki Sınır

Soru: Assiya dünyası ile BYA dünyaları arasında Parsa adı verilen bir tür sınır çizgisi var. İkinci kısıtlamanın gerçekleştiği yer burası mı?

Cevap: Evet, Parsa, üst ışığın aşağıya inemeyeceği kesin bir sınırdır. Dolayısıyla sonsuzluk dünyasından Parsa’ya ve Parsa’dan temele kadar, tüm dünyaları, tüm manevi alanı bölebiliriz.

Bizim çalışmamız, kırık, egoist arzularımızı aşağıdan yukarıya yükseltmek ve orada, Parsa’nın üstüne çıkarmak, onları birleştirmek ve üst ışıkla, Yaradan’ın varlığıyla doldurmaktır. Henüz yükseltemediğimiz tüm egoist arzular, Parsa’nın altında boş ve karanlık kalır.

Başka bir deyişle, çok fazla sayıda arzu vardır. Parsa’dan önce, bu arzular daha hafiftir ve onlara yalnızca ilk kısıtlama uygulanır (kişinin kendi iyiliği için alma yasağı). Ancak kendi iyiliğiniz için değilse, bunları kullanabilirsiniz.

Parsa, ötesinde karanlık arzularımızın var olduğu sınırdır ve onları Yaradan adına bile kullanamayız çünkü orada bu gibi niyetler olamaz.

Dolayısıyla, Kabala’nın bahsettiği ıslah yolunun tamamı, hem hafif hem de bayağı egoist arzuların ıslahıdır. Bayağı olanlar Parsa’nın üzerine çıkılarak ıslah edilir. Ve tüm bu arzular yalnızca Yaradan ile ilişkilendirilir. Yaradan ile olan bağı nasıl kullanabiliriz? – Yaradan rızası için ya da kendi iyiliğiniz için. Kişinin kendi iyiliği için olan, Parsa’nın altındadır ve Yaradan rızası için olan, Parsa’nın üstündedir.

 

Manevi Yasalar ve Dünyamız

Soru: Her manevi yasa, dünyamızda bir etkiye sahip midir?

Cevap: Hayır, her biri değil. Bizim dünyamızda manevi yasalar, en ilkel olan “vermek ve almak” dışında hiçbir şekilde ortaya çıkmaz.

Ancak dünyada, birlik olma eğilimi vardır. Örneğin, moleküller birleşerek daha karmaşık maddeler oluştururlar vb. gibi. Bu gücün mevcut olduğunu görüyoruz. Dünyamız da her ne olursa olsun yavaş yavaş birliğe doğru ilerliyor.

Soru: Eğer manevi yasalar dünyamızda tezahür etmiyorsa, bu, birinci ve ikinci kısıtlama yasalarının cansız, bitkisel ve hayvansal seviyede mevcut olmadığı anlamına mı geliyor? Bunlar sadece insan seviyesinde mi?

Cevap: Pratik olarak evet. İlk yasa, kişinin kendi iyiliği için alma yasağıdır. Biz bunu iptal edemiyoruz veya değiştiremiyoruz. Bu bizim dünyamızda mevcut değil. Bunun uygulamasını göremiyoruz.

Oysa ikinci kısıtlama yani ikinci yasa ise, Kabalistlerin bir aşamada egoist arzuların varlığını ortaya çıkardığından bahseder ki şimdilik perdeye sahip olmadığımız için Yaradan uğruna bile kullanamayız. Ancak, onları ıslah ettiğimizde, onların içine alabileceğiz.

 

O’nun Adı Yaradılışı Dolduran Işıktır

“O birdir” demek,  Eyn Sof ışığı anlamına gelir. “O’nun adı birdir” demek, hiç değişmeden oraya dâhil olan haz alma arzusu demektir. Bilgelerimizin ne ima ettiğini anlayın, “O’nun adı” Gematria’da arzudur yani “haz alma arzusu” anlamına gelir (Baal HaSulam, On Sefirot (TES) Çalışması, Cilt 1, Kısım 1, İç Gözlem).

O’nun adı, Yaradan’dan gelen ve yaradılışı dolduran ışıktır. İnsan aldığı şeyi nasıl hissettiğine göre, ona Yaradan’ın adı der. Yani ad; Yaradan’ın, yaratılışın kendi içinde hissetmesini istediği şeydir.

Arzu, her seferinde kendisini O’nun adına uygun hale getirmelidir. Bu şekilde Yaradan’ı farklı yönlerden tanırız çünkü O, farklı formlarda tezahür eder. Arzu da farklı şekillerde tezahür eder, böylelikle bu arzuyu taşıyan kişiyi her yönüyle tanıyabiliriz.

Soru: Bu arzu, kişide özlem ve hasretle birlikte büyür ve Reşimot’un ortaya çıkmasına neden olur. Onlu gruba geldiğimizde,  Reşimot orada da ortaya çıkıyor mu?

Cevap: Evet, buna benzer bir şeydir.

Soru: Bağ kurma esnasında ben nelere dikkat etmeliyim?

Cevap: Kalplerimizin birbirimize yaklaşmamızdan ne ölçüde etkilendiğine dikkat edin.

 

Partzuf— Manevi Bir Nesne

Soru: Partzuf nedir?

Cevap: Partzuf, Yaradan’a vermek adına ışığı alan manevi bir nesnedir ve üç bölümden oluşur: Roş, Toh ve Sof (baş, gövde ve bacaklar).

Baş (Roş), üst ışığı alma, onu hissetme ve ışığa benzeyerek, ihsan etme adına almak için onunla nasıl çalışılacağını anlama işlevini yerine getirir. Bundan sonra, ışığın hazzı baştan, Partzuf’un bedenine (Toh) geçer ve orada hissedilir.

Partzuf’un bedene kabul edemediği şey, onun kendisi tarafından almaktan engellenir ve Yaradan’ın rızası uğruna doldurulamayacak olan boş arzular, belden ve aşağısında (Sof)  kalır.

Soru: Prensip olarak, arzulardan bahsediyoruz. Partzuf, her insanda olan bir arzu mu, yoksa tüm insanlığın ortak arzusu mu?

Cevap: Her ikisi de. Genel olarak hepimiz, tüm insanlığı tek bir Partzuf olarak temsil ediyoruz. Öte yandan her birimiz ve her bir parçamız da Partzufim’e (Partzuf’un çoğulu) bölünmüş durumdadır.

Tıpkı bizim dünyamızda olduğu gibi, eğer bir tür haz görürsem, otomatik olarak kafamdaki seçenekler arasında gezinerek bundan en iyi şekilde nasıl keyif alacağımı araştırırım. Bunu onayladıkça, bu hazzı kendi içimde hissederim. Ancak hala bazı nedenlerden dolayı kabullenemediğim bir kısım var. Bu yalnızca maneviyatta böyledir, tüm hazlar Yaradan’la ilişkilendirilerek belirlenir.

 

Yaradan’dan Bir Armağan

Yaradan’dan Lişma’yı alması için kişinin çalışması için duyduğu ihtiyaç, sadece bir eksiklik ve Kli (kap) formundadır. Ancak, kişi bu doyumu asla kendi başına edinemez, bu daha ziyade Yaradan’dan bir armağandır. (Baal HaSulam, Şamati, Makale No 5, “Lişma Yukarıdan Bir Uyanıştır ve Neden Aşağıdan Bir Uyanışa İhtiyacımız Vardır?”).

Soru: Doyuma ulaşmadaki başarısızlığıma neden Yaradan’ın bir hediyesi deniyor?

Cevap: Çünkü bunu O’ndan aldınız ve Yaradan için çalışma arzusundan başka hiçbir şeye ihtiyacınız yoktur. Eğer buna sahipseniz yaratılışın sonuna kadar ilerleyebilirsiniz.

Bu nedenle Yaradan’dan aldığınız şey paha biçilemezdir. Bu armağandır.

 

Dünyanın Birlik Yoluyla Islaha İhtiyacı Var

Dünya milletleri, aramızda dostluk, işbirliği ve yakınlaşma içinde yaşamamız gerektiği konusunda yavaş yavaş hemfikir olacaklar. Sonuçta, başka şekilde insanlığı ileri götürme konusunda bir ilerleme sağlanamaz.

Dolayısıyla, insanlığın bir kısmının, ulusların arasındaki yakınlaşmanın sadece savaşları önlemek için değil; doğanın kendisinden, onun kaynağından yani Yaradan’dan gelen bir zorunluluk olduğunu anladığı bir duruma yaklaşıyoruz.

Ülkedeki bu zor durum, insanları Kabala bilgeliğine ilgi duymaya itecek. Her ne kadar Kabala’yı bir tür mucize, mistisizm veya ritüellerle ilişkilendirmeye alışık olsalar da, aslında Kabala tüm evreni, tüm insanları, tüm cansız maddeleri, bitkileri ve hayvanları, istisnasız evrenin tüm doğasını yani evreni kapsayan gerçekliğin yapısını öğretir.

Birlik yoluyla ıslah edilmesi gereken bir dünyada yaşadığımızı anlamalıyız. Önümüzde dünyanın tüm sakinlerini bu konuda düşünmeye mecbur edecek çok iş var. Realitenin en alt noktasına düşen bu dünyada reenkarnasyon yaşamamak için, tek kalpte tek adam olarak bağlanmadığımız sürece, dünyanın ıslahına, huzura, sükûnete, iyi bir hayata ulaşmanın başka yolu yok.

Kişinin bunu net bir şekilde idrak etmesi gerekir ki, bu hayatın karmaşası içinde, her gün etrafındaki milyarlarca insan karşısında ne kadar kafası karışsa da, zenginlik, güç, bilgi arzuları ile başkalarının kontrolüne düşmesin ya da tek kaygısı yemek, cinsellik ve aile olduğunda yine de hayatın amacından kopmasın.

 

Dünya Bizi İleriye İtiyor

Soru: Son zamanlarda kalbi ağırlaştıran bir eğilim var. Her zaman aktif olan insanların bir şeyler yapması çok daha zor hale geldi. Bu süreç nedir?

Cevap: Bugün Kabala çalışan insanlar, yeni bir sisteme girmeye ve onu anlamaya ve tanımaya başlıyorlar. Onlara o kadar çok bilgi verdim ki, kelimenin tam anlamıyla onun içinde yaşıyorlar. Bizim var olduğumuzu, birbirimiz arasında, bizimle Yaradan arasında ve bizimle dünyanın geri kalanı arasında bir karşılıklı etkileşim sistemimizin olduğunu anlıyorlar.

Bizler, Yaradan ile tüm dünya arasında bir ara bağlantıyız ve tüm bunları tek bir ortak sisteme bağlamalıyız. Bu süreci uygulamakta olduklarının farkına varmaya başlıyorlar.

Dış dünyaya erişimi kabul etmek onlar için zordu. Bizler her zaman, her yerden, daha fazla dostu çekmek için çalışıyoruz ki, onlar da manevi edinimi, Yaradan’ın ifşasını arzulasınlar.

Ancak burada biz, rahat yaşam koşulları dışında hayatta hiçbir şeye ihtiyacı olmayan insanlara hitap ediyoruz. Elbette bu çok zayıflatıcı bir şey ve sizi yoldan çıkarır.

Ama bu tam olarak, insanların artık normal bir şekilde var olmak için gerekli ihtiyaçlara sahip olduğu gerçeğidir ve bu ancak karşılıklı sorumluluk temelinde, evrensel bir insan topluluğu yaratılarak çözülebilir, bu da bize en sonunda üst ışığı alabilmemiz, onu kendimizden tüm insanlığa aktarmamız ve tüm dünyanın ıslahı için büyük bir ilerleme sağlar. Bunun için, biz şimdi pratik Kabala çalışmaya başlıyoruz.

 

Dostlar Değilse Kim Yardım Edecek?

Tek bir ana soru vardır: İnsan bir düşüşten kendisini nasıl kurtulabilir? Gerçekte, bizi en zor koşullarda kurtaran güvenilir çare, bir dostun yardımıdır. Benimle aynı derecede, aynı seviyede ve aynı doğadaki bir dost.

Ve eğer ben kendimi kurtaramıyor ve düşüş koşulundan yükselemiyorsam, o zaman bunu bir dostun yardımıyla yapabilirim. Bir dostum benimle bağ kurduğunda bana güç, enerji ve uyanış katabilir ve böylece beni kurtarabilir.

Bu nedenle, eğer ilerlemek ve manevi basamaklarda giderek daha yükseğe tırmanmak istiyorsak, o zaman tek yolumuz dostları bulmaya çalışmaktır, böylece onlarla birlikte birbirimize yardım ederek maneviyata yükselebiliriz.

Dostlar dışında yardım beklenecek kimse yoktur. Önemli olan birbirimizi desteklemek ve dostların yardım edeceğini ummaktır. Aslında bütün sistem öyle bir şekilde inşa edilmiştir ki, birlik olmak ve birlikte ilerlemek zorundayız. Bu nedenle birbirimize yardım etmekten başka seçeneğimiz yok. Hepimiz birleşeceğiz ve bağ ne kadar büyük olursa, yükseliş de o kadar büyük olur, yaratılış hedefine doğru o kadar yükseliriz.

Sonuç olarak, manevi merdiveni tırmanmak ancak birlik olup birbirimize yardım ettiğimiz ölçüde mümkündür.

Bir dostuma yardım ederek, aslında kendime yardım ettiğimi anlamak gerekiyor. Bir dostuma güç vererek, onun manevi derecelerinde yükseltmesine yardımcı olmayı isteyerek, ben kendimi yükseltirim. “Her biri dostuna yardım etti” desteğiyle, daha da yükselebiliriz.

Nihai hedefe ulaşıldığında, herkes herkesle bağ kurar ve herkes bir dostuna, bir dostu da ona dahil olur ve hepimiz ilk insan Adam HaRişon’a benzer bir sisteme dönüşürüz. Ama bu sistemin, bu Adem’in gücü, daha önce olduğundan 620 kat daha büyük hale gelir.

Yaradan bu sistemi yaratıp sonrasında bizi kırdığı için, bize egomuzun üstünde bağ kurma fırsatını verdi. Ve ayrılığımızın, egoizmimizin üstesinden geldiğimiz zaman, kendimizi, yaratılışın başlangıcında olduğundan 620 kat daha yüksek bir insan varoluşunun zirvesine yükseltiriz.

Bu nedenle, onlu ile başlayıp daha sonra daha da genişleyerek, birbirimizle ne kadar bağ kurar ve bağlanırsak, son ıslaha çok daha yaklaşırız ve sonunda bunu başaracağız.