Category Archives: Kabala

Doğanın Kategorileri ve Onların Edinilmesi

Soru: “Yokluk” veya “hiçlik” bir şeyin yokluğunu ele alan bir kategoridir. Fizikte buna boşluk denir. Ancak boşluk, bazı nesnelerin yokluğu olsa da, içinde alanlar vardır. Ve Kabala bilgeliği “yokluk” ve “yokluktan varoluş” terimleriyle ne anlatır?

Cevap: Yokluk ve yokluktan varoluş farklı şeylerdir.

Yokluk, herhangi bir yerdeki, hacimdeki veya boşluktaki herhangi bir şeyin eksikliğidir. Bu nedenle, “yokluk”, “hiç” veya “hiçlik” dersek, söz konusu yerde, formatta veya kategoride basitçe hiçbir gücün bulunmadığını söyleriz.

Ve yokluktan varoluş, var olan bir şeydir. Bu nedenle “varlık” veya “öz” olarak adlandırılır.

Dolayısıyla yokluk vardır ve yokluktan ortaya çıkmış bir şey vardır. Ama bu nasıl ortaya çıkabilir? Ne ölçüde var olur? Bu şeyin hangi özellikleri vardır ve onu en azından kim hissedebilir ve doğrulayabilir? Kime ve neye göre var olur?

Bunların çok derin, ciddi, felsefi sorular denilebilir ancak Kabala’da bunlar basit, açık bir şekilde ele alınır ve her birinin kendi yeri vardır.

Önce en ciddi durumlardan birini hemen tartışmak zorundayız: bahsettiğimiz her şey, doğayı edinen ve onda yokluğu, varlığı, var olmayı, hiçliği, vb. bulan bir insanda gerçekleşir. Bu, belirli çabalar gösteren herhangi bir kişinin bu doğa kategorilerine ulaşabileceği anlamına gelir.

Soru: Öyleyse bunlar kişinin dışında kendi başlarına var olmazlar mı?

Cevap: İnsanın dışında olan hakkında, hatta Yaradan hakkında bile konuşamayız çünkü doğanın üst gücü yine içimizde hissedilir. Bu nedenle İbranice’de Yaradan’a “Boreh”, “Bo-reh“—”gel” ve “gör” denir. Yani gelip gördüğünde onu edinirsin ve onu tanımlarsın. Bu, sizinle ilgili olarak “Boreh” olarak adlandırılacaktır.

Soru: Ulaşılamayan ve görülemeyen bir güç anlamına gelen bir terim var mıdır?

Cevap: Şayet ona ulaşmak ve görmek mümkün değilse, onu nasıl tanımlayabilirsiniz? Hissetmediğimiz şeyi herhangi bir isimle adlandıramayız ve bu nedenle bunun hakkında konuşmayız.

Doğayla Dengeyi Yeniden Kurmak

Cansız, bitkisel ve hayvansal doğaya müdahale etmeme söz konusu olduğunda, “Pençelerinizi doğaya kaldıramazsınız, ormanları, kuşları, hayvanları vb. yok edemezsiniz; her şey itinayla ve dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.” deriz.

Ve konu insan doğasına gelince bu konuda zayıfız ve bu yüzden bir şekilde kendimiz ile çalışmalıyız. Ama kimse bunu istemez. Bütün sorun budur.

Kabala bilimi ekolojiden değil, genel, özellikle küresel homeostaziye zarar verdiğimiz için, bizim doğa ile dengemizi nasıl yeniden kuracağımızdan bahseder. Ve doğanın en zararlı nesnesi insandır.

Ama sadece kendini düşünen bir insan nasıl doğanın bütünsel bir parçası olabilir?

Cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerde, homeostaziyi, içsel kabullenmeyi ve tüm parçaların uyumunu sağlayan yasalar vardır. İnsan buna sahip değildir. Bir insanı doğa ile bilinçli bir dengeye getirmek için, onun ne olduğunu ve ona nasıl ulaşılacağını anlaması gerekir.

Başkalarıyla dengeye gelebilmek için, her insan başkalarının arzularını ve başkaları da onun arzusunu dikkate almalıdır. Buna karşılıklı garanti, karşılıklı kabullenme yasası denir.

Esasen insanlık bunu bir şekilde yapmak ister. Sonuçta, benimsediğimiz tüm yasalar, karşılıklı garanti yasasının bilgisizliğini telafi etmek istiyor gibi görünüyor, ancak bu telafi, çarpıtmalarla birlikte zayıf ve tek taraflıdır.

Gerçek şu ki, bu yasanın uygulanması, insanlığa ve doğanın diğer tüm alt katmanlarına -cansız, bitkisel ve hayvansal- tam bir denge sağlayacaktır. Bizler buna ulaşmalıyız.

Üstelik, bunu başarmaya başladığımızda, doğal değişim yasalarını keşfedeceğiz. Ve o zaman her şeyde büyük atılımlar yapabileceğiz çünkü her seviyedeki insanlar  (eşler, ebeveynler ve çocuklar, patronlar ve astlar, kendi aralarında astlar, kendi aralarında patronlar vb.) arasındaki ilişkiyi nasıl düzgün bir şekilde organize edeceğimizi anlayacağız.

Doğaya uygun olarak bu ilişkilerin nasıl kurulacağını net bir şekilde algılayabilir olacağız.

Işık İçin Hangi Kap Uygundur?

Yaradan her şeyi doldurur, O her yerdedir. Bizler iyi olan ve her şeyi dolduran üst ışığın, üst gücün okyanusundayız. Ancak, bunu sadece uygun bir Kli’ye, bir kaba sahip olduğumuz ölçüde hissedebiliriz. Sonuçta, un taşımaya uygun bir torba ile su almaya gelemeyiz. Üst kuvveti hissetmek ve hatta ölçmek için Yaradan’a ne tür bir Kli uygundur?

Bu manevi kap korkudur. Bunun yerine, Yaradan’ın ifşasına tamamen uygun olmayan bir Kli getiriyoruz ve bu nedenle karanlıkta yaşıyoruz. Tek sorun kaptır çünkü Yaradan tüm gerçekliği doldurur. Yaradan’dan başka hiçbir şey yoktur; doğanın ortak gücüdür.

Yaradan’ın tüm hazzı Kendini yaratılanlara ifşa etmektir çünkü bize ancak bu şekilde haz verebilir. Şimdilik O, üzerimizde gizlilik içerisinde çalışıyor ve bu O’na mutluluk vermiyor. Bu yüzden Yaradan’ı ifşa etmek ve O’na haz verebilmek için O’nunla tarafından doldurulmak istiyoruz. Yani içimizde üst ışığı almaya çok büyük bir istek yok, ancak Yaradan’a bizi doldurma fırsatı vermek istiyoruz.

Yaradan’a sevgimizi göstermek istiyoruz ki böylece O’da yaratılanlara sevgisini gösterebilsin. Bütün bunlar, karşılıklı ihsan etme gücüyle, yaratılan varlıklardan yansıyan ışıkta ve Yaradan’dan gelen doğrudan ışıkta gerçekleştirilir.

Bu nedenle, Yaradan’ın ifşası için “Yaradan korkusu” olarak adlandırılan bir kap inşa etmemiz gerekiyor. Yani Yaradan’a bizi doldurması için gerekli koşulları sağlayamayacağımızdan korkarız.

Kendimizi Yaradan’a teslim etmek istiyoruz, böylece bizi dolduracak ve bizden haz alacak, istediği her şeyi bizimle yapacak. Bu nedenle, öncelikle egoizmimizi, kendimiz için haz alma arzumuzu kısıtlıyoruz ve sonra kendimizi mantık ötesi inançla Yaradan’a teslim ediyoruz. Bu ölçüde Yaradan Kli’mizi düzeltip doldurabilecektir.

Yaradan bizi ışığına uygun bir kaba nasıl dönüştüreceğini bilir. Bu hiç de basit değildir çünkü su, un ve tahıl için farklı kaplara ihtiyacımız olduğu gibi, farklı kapların gerekli olduğu birçok farklı ışık vardır. Her doluma uygun bir kap vardır ve biz onu kendimiz yaratamayız; bunu ancak Yaradan yapabilir. Ama bunu kendimizi pasifize edebildiğimiz ölçüde yapacaktır.

Manevi Gelişimimizi Hızlandırmak

Soru: Zor manevi çalışmayı, arzu edilen çalışmaya nasıl dönüştürebiliriz?

Cevap: Bu, yavaş yavaş gerçekleşir. Saran ışığın ve ıslah eden ışığın etkisi altında uzun yıllar alır.

Rabaş ile çalışarak manevi yoluma yeni başladığımda, bana Baal HaSulam’ın Kabala bilgeliğini nasıl keşfettiğini anlattı.

Bir gün Baal HaSulam, Varşova yakınlarındaki küçük bir kasaba olan Porsov’da yaşayan öğretmenini ziyarete geldi ve öğretmeni evde yoktu, bu yüzden ofisindeki kitapları incelemeye başladı ve aşina olmadığı bir kitapla karşılaştı. İçine bakmaya başladı ve manevi dünya hakkında bir kitap olduğunu keşfetti. Bu, ARİ’nin yazdığı Hayat Ağacı olarak adlandırılan kitaptı. Baal HaSulam yazılanlara, hepsinin var olduğuna hayret etti.

Aniden öğretmeni odaya girdi ve “Kitabı geri koy, senin için değil” dedi. Baal HaSulam kitabı geri koydu ama ne arayacağını zaten biliyordu. Ertesi gün kitabı satın aldı ve okumaya başladı.

Sonra Rabaş beni şok eden bir cümle ekledi: “Fakat babam o kitapta yazılanlara ulaşmasının 30 yıl süreceğini bilmiyordu.” Kolunu tuttuğumu ve “30 yıl mı?” diye haykırdığımı hatırlıyorum. O zamanlar 33 veya 34 yaşındaydım.

Gerçi gelişimimizin hızlanması nedeniyle bugün çok uzun sürmese de, Kabala bilgeliğinin söylediklerini elde etmek ve resmin tamamını görmek için hala en az 20 yıla ihtiyacınız var. Bunun böyle olduğunu görmesem de 30 yıl oldukça gerçekçi görünüyor.

Bunun nedeni, insanı ıslah eden ve Yaradan’ı ifşa eden ışığın yavaş yavaş işlemesidir. Genel olarak, inanılmaz bir kozmik hızda çalışır ancak buna göre aynı kozmik mesafeleri aşmamız gerekir. Bu, dünyamızda milyarlarca kilometre ile ölçtüğümüz mesafelerle ilgili değil, çok daha fazlasıdır.

Işık sürekli içimizde çalışır ve arzumu bağladığım ölçüde ışığın üzerimdeki etkisini hızlandırırım. Yine de her saniye gerçekleşen çok sayıda küçük ıslahlar vardır ve bizim sabırlı olmaktan başka seçeneğimiz yok.

Kişinin maneviyatı elde etme arzusu varsa, onu geliştirmesi gerekir. Arzusu yoksa yine de bir şekilde katılabilmek için kaynaklara yaklaşması gerekir.

Bir öğrenci olarak, yatırım yapabileceğim uygun bir yer seçerdim. Herkes maksimum ihsan etmede Kabala bilgeliği ile meşgul olamaz, ancak dağıtımda, yazımda, materyalleri gözden geçirmede, arşivde çalışma vb. ile meşgul olabilir. Bu çok faydalıdır ve zamanı hızlandırır. Yoksa insanlık için uzun zaman alır tabi. Eğer bu bizler için olmasaydı ve içinde yaşadığımız zaman olmasaydı insanlık geçmişte olduğu gibi kalacaktı ve aslında hiçbir şey değişmeyecekti.

Eğer değişimler, tüm insanlığı ve tüm doğayı etkileyen ışık olmadan doğal bir hızda gerçekleşseydi, gelişimimiz çok yavaş olurdu. İnsanlar hiçbir değişiklik olmadan Orta Çağ’daki gibi yaşarlardı.

 

Dünyalar Birbirinden Nasıl Farklıdır?

Soru: Assiya dünyasının gerçekliği, Beria dünyasının gerçekliğinden ne şekilde farklıdır? Orada zaman farklı mı akıyor? Orada maddenin yoğunluğu farklı mı? Yoksa boyutların farklı bir miktarı mı var?

Cevap: Hayır! Ne madde yoğunluğu, ne zaman, ne mesafe, ne de bir yerden başka bir yere hareket değil, manevi dünyada hiçbiri olmadığı için sahip olduğunuz tüm tanımları unutun.

Dünyalar arasındaki tek fark, dünyaların her birinde veya dünyaların her seviyesinde belirli bir ihsan etme kuvvetinin bulunmasıdır. Dünyaların ve seviyelerin birbirinden farklı olmasının tek yolu budur.

Kişisel Arzulardan Ortak Arzulara

Bunlar, Kâhin Elazar’ın, Nuh’un oğlu Yeşu’nun ve İsrailoğulları kabilelerinin atalarının (evlerinin) başları tarafından Şilo’da Yaradan’ın önünde, buluşma çadırının kapısında kura ile veraset olarak bölüştürülen miraslardır. Ve onlar toprakları bölüştürme işini bitirdiler. (Yeşu 19:51).

Yaradan’ın O’na ulaşabilmesi için yarattığı ve Kendine çektiği ortak arzu, Yaradan ile aynı şekilde, ihsan etme ve sevgi niteliği üzerinde çalışmalı ve grup içinde yaptığımız gibi hareket etmelidir. Bir grupta birleştiğimizde, ortak arzumuz, niyetimiz, çalışmamız ve deneyimimizin yardımıyla Yaradan ile nasıl ilişki kurduğumuzu anlayabiliriz.

Bu bağı fark etmeden Yaradan’a dönemeyeceğimiz anlaşılmakta. Neye ve nasıl hitap edeceğimizi bile bilemeyiz. Bu nedenle her grup, tam olarak ortak kolektif  arzusundan Yaradan’a dönmek ve bir araya gelmek için kendi görevi üzerinde  çalışmalıdır. Ardından, hepsi ortak bir ulusta birleşeceklerdir.

Kişi tüm arzularını düzenlemeli ve onları öyle bir şekilde inşa etmelidir ki, önce küçük arzularla başlamalı ve sonra onların yardımıyla tüm büyük arzulara doğru hareket etmeli, böylece kendisiyle diğerleri arasındaki bağa yönlendirilmelidir. Ve o zaman bu koşula göre, bu eylemlerden, bu deneyimden Yaradan’a nasıl döneceğini zaten anlayabilir.

Soru: “Küçük arzular” ne anlama gelir?

Cevap: Bunlar üstesinden gelebileceğim küçük egoist arzulardır. Ve henüz çalışamadığım ve yapamayacağımı bildiklerim de vardır. Ama tam da küçük arzularla çalıştığım için büyük arzulara yakınlaşırım.

“Kişi Dengeye Nasıl Ulaşır?” (Quora)

Bizler doğada var oluruz ve sıcaklık, basınç, titreşimler, dalgalar, radyoaktivite gibi muazzam miktarda doğal olgu bizi etkilemekte ve onlarla denge içinde yaşamamız gerekir.

Denge ile ilgili fiziksel yasa, çevresiyle denge halinde yaşayan bir organizmanın en rahat durumda olmasıdır. Sıcaklık, basınç veya başka bir parametre biraz artar veya azalırsa, organizma kendini kötü hisseder.

Doğada bu şekilde yaratılırız: doğada belirli sınırlar içinde var olabiliriz ve bu sınırlar içinde kendimizi çevremizdeki doğaya eşit hale getirmemiz gerekir. Örneğin, kışın, doğa ile dengede olmak için sıkı giyinmemiz gerekir ve yaz aylarındaysa tam tersi.

Bu, duyularımızla gördüklerimiz ve hissettiklerimizle ilgili dengedir. Ancak, doğanın algılanamayan başka bir kısmı daha vardır. Onun yasaları arzular düzeyindedir – özgecilik ve bağ kurma yasaları – ve onlarla dengede olmak için bu yasalara uymamız gerekir.

Sorun şu ki, bu yasaları bilmiyoruz. Bağış yaparak, fakirlere yardım ederek, başkalarını rahatsız etmeden, vergilerimizi ödeyip, yaşlılara karşıdan karşıya geçmelerinde yardım ederek ve diğer bazı görünüşte özgecil eylemlerde bulunarak, bu dünyada iyi insanlar olduğumuzu düşünüyoruz. Peki, özgecilik ve bağ kurma yasaları ile denge kurmak için bu tür eylemleri yapmak yeterli değil mi?

Sadece yetersiz değil, aynı zamanda bu tür eylemleri yapmak, özgecilik ve bağ kurma yasasını yerine getirmek ilgili hiçbir şey ifade etmez çünkü bizler yalnızca her daim özgeciliğe zıt hesaplamalarda bulunan egoist aklımızla anladığımız şeyleri yapıyoruz. Doğa ile bütünüyle dengeye ulaşmak için doğayı incelememiz ve ona benzemeye çalışmamız gerekir.

Bu form eşitliği yasası, uymamız gereken tek yasadır. Her gün değişiyoruz, büyüyoruz ve başka biri oluyoruz. Bu yüzden, her gün ve hatta anbean, doğayla olan dengemizi düzeltmemiz ve ayarlamamız gerekir.

Bu bakımdan, doğa ile dengeye girebilmek için önce doğanın bizden ne talep ettiğini öğrenmemiz, sonra bu talepleri karşılayıp karşılamadığımızı kontrol etmemiz gerekiyor. Kabala bilgeliği bunun içindir. Kabala, doğanın ne olduğunu, nasıl çalıştığını, doğanın içinde ne olduğumuzu ve nerede olduğumuzu, doğayla uyum sağlama konusunda eksikliğini duyduğumuz duyu ve parametreleri ve onlarla nasıl dengeyi sağlayabileceğimizi ele alır. Kabala metoduna dahil olarak, kendimizi derece derece değiştirir ve doğayla dengeye geliriz.

Tek Kökü Keşfetmek

Soru: Kabala bilgeliğinin kişiye en üst hedefe nasıl ulaşacağını öğrettiği söylendi. Bunu yapmanın yolu nedir?

Cevap: Yaradan’a giden yol herkes için aynıdır, ancak her birinin kendi kişisel yolu vardır. Bu ne anlama geliyor? Bir yandan Yaradan’ı edinmenin yolu içsel bir kişisel deneyimdir, bu da onun yalnızca sizin deneyimleyebileceğiniz bir şey olduğu anlamına gelir. Baal HaSulam’ın dediği gibi, “Gözleriniz görecek, bir yabancı da değil.” Yaradan çok özenli, kişisel bir tutumla edinilir. Öte yandan Yaradan, aramızdaki iyi, açık, karşılıklı bir bağ vasıtasıyla edinilir.

Burada aslında bir paradoks vardır. Aramızdaki ortak bağı ifşa ettiğimizde, her birimiz bu bağda yalnızca kendi üst, tek ve bireysel kökümüzü keşfederiz.

Ardından, genel (son) ıslah adı verilen bir sonraki aşama gelir. Hiçbir Kabalist henüz bunu edinmediği için onun hakkında bir şey söyleyemem çünkü bunun için tüm insanlığın ıslahı gereklidir. Hepimiz ıslah olmak istediğimizde ve her kişi kendi köküne ulaştığında, tüm bireysel kökler tek bir büyük köke bağlanacak ve bu ıslahın sonu olacak. O zaman hepimiz kaynağımızı, tek ve eşsiz Yaradan’ı edineceğiz.

Birleşik Toplumsal Sistem

“Son Nesil” makalesinde Baal HaSulam,  sosyal eşitlik – “komün” kelimesinden türetilen komünizm olarak adlandırabileceğiniz, devletlerin olmayacağı, yalnızca tek bir toplumsal sistemin olacağı gelecekteki bir dünya hakkında yazar.

Orada her şeyi birbirine eşitleme, baskılama veya yapay olarak dayatılan ilişkiler mevcut olmayacak.  İnsanlar her şeyi anlayacak ve hissedecekler çünkü üst dünya onlara ifşa edilmiş olacak. Kabala’nın yardımıyla bunu kendileri keşfedecekler ve iyi ilişkiler içinde yaşarlarsa bunun kendileri için de iyi olacağını görecekler.

Örneğin, beş metre yükseklikten atlayarak veya ateşe elimi sokarak kendime zarar vermem çünkü kendime vereceğim zararı açıkça görebilirim. Benzer şekilde, insanların birbiri ile bağlantılı olduğu küresel sistem bize ifşa edilirse, o zaman tabii ki başkalarına zarar vermeyeceğim çünkü bana nasıl geri döneceğini göreceğim.

Sadece insanlığın tüm içsel bağlantısının sistemini anlamam gerekiyor ve o zaman hiçbir durumda birine zarar vermek istemem veya başkalarının pahasına daha iyi bir servet kazanmaya çalışmam çünkü bunu yaparak kendime kazandığımdan çok daha fazla zarar vereceğimi anlarım. Bağımızın sistemi bu şekilde çalışır ancak bu bize görünmez. Onu ortaya çıkarmamız gerekir.

Kabala bilimi bunu yapmamıza izin verir. O zaman hiçbir öğretiye, felsefeye, siyaset bilimine, oluşuma, karmaşık şeylere ihtiyacımız olmayacak. Sadece doğada var olan aramızdaki bağ sistemini ortaya çıkarmamız gerekiyor. İşte o zaman iyi çocuklar gibi kendi aramızdaki bağımızda doğru bir şekilde davranacağız.

Hayatı En İyi Hale Getirmek

İnsan her zaman minimum yatırımla maksimum getiriyi elde etmek ister. Doğa her şeyde böyle çalışır. Bu onun genel yasasıdır. Eğer alma arzusu, ihsan etme arzusu, gelişim yasaları, birleşme vb. ile ilgileniyorsak, doğanın her zaman en iyi hale getirmek için çabaladığını görürüz.

Kabala bizlere onun bütünlüğünü dikkate alan daha evrensel bir doğa yasasını açıklar. Prensip olarak, egoizm kalır, ancak etrafındaki her şeyi dikkate almaya başlar. Ve o zaman istesem de istemesem de başkalarını, onlarla doğru etkileşimi düşünmek zorundayım çünkü aksi halde her şey bana bir bumerang gibi geri dönecektir.

Bu nedenle, egoizm ister istemez özgecil hale gelir ve başkalarını dikkate alır çünkü başka türlü var olamam.

Bütünlüğümüzü görmeye başladığımızda ve ortak bir hedef üzerinde, yaşamımızı her düzeyde en iyi hale getirmeye başladığımızda, bu karşılıklı eylem biçimi, bizi birleşmeye, diğerini kendim olarak ve kendimi de öteki olarak anlamam gereken birbirimize karşılıklı olarak dahil olmaya götürür.

Böylece hepimizi ve doğanın cansız, bitkisel ve canlı formlarını içeren, tek bir topluluğa dönüşürüz.

Sonuç olarak, düşüncelerimizin değiştiği bir duruma geliriz. Her şeyi dar, basit bir egoist formda değil, tüm dünyayı kendimiz olarak gördüğümüz genişletilmiş, bütünleyici bir formda görürüz.