Category Archives: Kabala

Manevi Doğum İçin Kendine Yardım Etmek

Soru: Perdeyi açıp, insanların ilgisini çeken tüm gösterişli şeyleri ortadan kaldırsak, hayatları boyunca peşinden koştukları her şeyi tamamen ellerinden alsak, o zaman hayatlarında geriye ne kalır? İnsanların bir hedefe ihtiyacı var, değil mi?

Cevap: O zaman, tüm dünyayı temizlemeniz ve sadece cansız, bitkisel ve hayvansal doğayı ve insanı bırakmanız gerekir. Bu kişinin; sakin bir şekilde yaşamasına izin vermelisiniz, bedeninin varlığını sürdürürken, diğer her şeyi insanlar arasındaki bağa yönlendirmelisiniz ki bu bağdaki üst dünyayı, gerçek doğayı, gerçek güçleri hissetmeye başlayabilsin.

Kişi; üst dünyanın hissine girdiğinde, alt katmanların: cansız, bitkisel ve hayvansal katmanların hissini kaybeder. Bu dünya, bu kozmos, bütün bunlar sadece onun henüz olgunlaşmamış bilincinde var olduğu için, kişi için bunlar ortadan kalkacaktır.

Kişi, güçler seviyesine yükselecektir. Bazı görüntüler biçiminde: işte bir duvar, burada bir masa vb. gibi tasvir edilenden ziyade; bu, var olan tek şeydir. Kişi, güçler dünyasında bunlar olmadığı için, bütün bunların var olmadığını anlayacaktır.

Bunların hepsi, benim hayvani duyularımla ilişkili olan güçlerin dış görünüşleridir. Diğer duyuların düzeyine yükseldiğimde yani güçlerin duyularına, o zaman bunların hepsi yok olacak. Bu nedenle, “Olam” (dünya) kelimesi “Neelam (yok olan)” kelimesinden gelir.

Genel olarak, yapmamız gereken bu. Bir sonraki seviyeye yükselebilecekken, neden bu seviyede ot gibi yaşayalım ki? Sonuçta bu dünyadan daha kötü bir şey yok! Neden kalalım ki?

Olgunlaşmanız ve yükselişiniz için gereken zamandan daha fazla burada kaldığınızda, korkunç zamanlar yaşamaya başlarsınız. Ana rahmindeki süresini aşan bir cenin gibi, aşırı olgunlaşmış bir meyve haline geliriz. Bu bizim için çok tehlikeli.

Şimdi bu tür zorlukları deneyimlemeye başlayacağız – sadece bekleyin! Bizi; dışarıya doğru itmek için, bir sonraki seviyede doğurmak için bize baskı yapacaklar. Biz kendimiz onlara yardım etmeliyiz!

“Birini Desteklemek Ne Anlama Gelir?” (Quora)

Birini desteklemek, onun arzularında kıyafetlenmek demektir. İhtiyaç sahibi kişinin, gerçekten neye ihtiyacı olduğunu, onda tam olarak neyin eksik olduğunu anlamalı ve bunun bir yetenek, güç veya bilgi olup olmadığını hissetmeye çalışmalıyız, böylece o kişinin ihtiyaçlarını tam olarak anlayabiliriz. O zaman, ona ihtiyaç duyduğu desteği, reddetmeyeceği hatta seve seve kabul edeceği şekilde, minnet ve anlayışla sağlamaya çalışabiliriz.

Başlangıçta, ihtiyacı olan kişi ile destek veren arasında hiçbir bağ yoktur çünkü öncelikle destek verenin,  ihtiyacı olan kişinin sorunlarına entegre olması gerekir. Sonrasında destek veren, ihtiyacı olan kişinin sorununun bir iç şablonunu içeren bir model oluşturur ve bu model aracılığıyla destek veren,  ihtiyaç sahibi kişiye destek olabilir.

Başkalarını desteklemek için,  onların ihtiyaçları, sorunları ve eksiklikleri ile ilgili olarak kendi içimizde bir form oluşturmamız gerekir. Kabala dilinde, böyle bir eyleme “Partzuf” inşa etmek denir. Sadece içimizde diğer kişinin Partzuf’unu inşa ettikten ve böyle bir iç model oluşturduktan sonra bunun üzerinde çalışarak, insanları nasıl destekleyeceğimize dair bir planımız olur. Daha sonra onları desteklemek için, ihtiyacı olan kişilere yaklaşabiliriz.

Böyle bir süreçte, kişilerin eksikliğiyle gerçekten bütünleşmemiz ve onların eksikliklerini kendi içimizde yaşamamız konusunda kesin olunmalıdır.  Hassasiyet gereklidir, çünkü onları destekleyebileceğimiz model budur.

Daha genel olarak, hayatlarımızın amacı hepimizin bir araya gelmesi, insanlığın “tek kalp tek adam olarak” birleşmesidir ve bunu yaparak tam bir insan imajına ulaşacağız. Bu, şu anda algıladığımız gibi bir insanın fiziksel bir görüntüsü değil, mükemmel bir şekilde bağlanmış insanlığın içsel bir görüntüsüdür.  İşte bu insan imajını – mükemmel bir şekilde bağlanmış insanlık – oluşturmak, birbirimiz için dilememiz gereken desteğin özüdür çünkü böyle bir durum bizim nihai hedefimizdir.

Yaradan’la Buluştuğumuz Yer

Haz alma arzumuzu açıklığa kavuşturana kadar ve bütün bir bağ sistemini ve onun kurucu özelliklerini ifşa etmedikçe, bu sadece özel bir şeyi temsil etmeyen bir arzu gibi görünür.

Ancak onun derinliği ortaya çıkmaya başladığında, bu sistemin ne kadar karmaşık olduğunu görürüz.

Bu nedenle kuantum fiziğinde, bilim insanları maddenin daha da derinlerine inerler ve her seferinde önceden bölünemez olarak kabul edilen, daha küçük temel parçacıkların içindeki bütün bir dünyayı ortaya çıkarırlar.

Bu şekilde, bizler de haz alma arzumuzun daha da derinlerine ineriz. Ama içinde ne görürüz?  Haz alma arzusunu yaratan üst ışığın onu nasıl etkilediğini ve onda direkt ışığın dört safhasını nasıl yarattığını görürüz. Ve bu dört safha aracılığıyla, ışık, haz alma arzusuna girdiği için, kendi yapısını onun içinde inşa eder.

Haz alma arzusunun kendisinde, arzudan başka bir şey yoktur. Ancak ışık, arzunun Aviut’unun (kalınlığının) beş safhasına (Şoreş, Alef, Bet, Gimel, Dalet), Sefirot, Olamot, Partzufim ve Kavim’e göre, sonsuz sayıda bağ ve form farklılıklar yaratır. Her biri  kendine has özelliklere, sonsuz sayıda farklılığa sahiptir -ve hepsi ışıktan gelir.

Bu nedenle, haz alma arzumuzu ne kadar açarsak, ışığı, Yaradan’ı ve O’nun doğasını o kadar çok ifşa ederiz. Ama biz O’nu maddeden, haz alma arzusundan ifşa ederiz ve buna “maddede kıyafetlenmiş form” denir.

Bizler, Yaradan’ın kendisini değil maddede gerçekleştirdiği eylemleri ifşa ederiz ve eylemlerden O’nu ediniriz, yazıldığı gibi: “Biz, Seni yaptıklarından bileceğiz.”

Biz, maddenin kendisine gireriz. Yaradan Kendini maddenin içine koyar ve biz de kendimizi aynı maddede ifşa ederiz ve orada Yaradan ile buluşuruz. Bu nedenle, Atzmuto ulaşılamaz kalır.

Yürümemiz Gereken Yol

Maneviyatta her şey zihinde değil, duygularımızda, arzu denen duyu organında olur.

Yaratılan varlıkları yaratmak ve onlara Yaradan seviyesinde edinime ulaşma fırsatı vermek için, arzuyu öyle bir duruma getirmek ve yaratmak gerekir ki Yaradan’ı yani tüm evreni hissedebilsin. Sonuçta, Yaradan’la, bize ulaşmamız için verilen tüm evreni kastediyoruz.

Bu nasıl yapılır? Başlangıçta yaratılan arzu, yavaş yavaş Yaradan’a benzemek için büyür; O’na tamamen zıt olan egoist eğilimi kendi içinde keşfeder, paramparça olur ve Yaradan’a zıt bir durumdan O’na benzer bir duruma gelmek için, kendisini yeniden yaratmak zorundadır.

Bu, esas olarak yürümemiz gereken yoldur. Bu yolun bir kısmı hazırlık sırasında henüz kendimizi hissetmediğimizde gerçekleşir. Tıpkı iki güç, baba ve anne, çiftleşerek daha sonra onlardan gelecek ve zaten bağımsız olarak gelişecek bir çocuğun (yeni bir arzu)  gelişimi için tüm koşulları yarattığında, dünyamızda bir insan kavramının ortaya çıkması gibi.

Kendimizi, bir yandan Yaradan tarafından kontrol edilen ve diğer yandan O’ndan kesinlikle bağımsız olan, gerçekten bağımsız arzular olarak hayal etmeliyiz. Bu, özgürlüğümüzün ne olduğunu ve doğrudan bağımlılığımızın veya bağımsızlığımızın ne olduğunu belirlememiz gerektiği anlamına gelir.

Bu iki karşıt güç, içimizde aynı anda çalışmalıdır. Onları dengelemeli, birbirine bağlamalı ve birbirlerini tamamlamaları için yönlendirmeliyiz.

Böylece, bu iki güçten – alma gücü ve ihsan etme gücü – “Yaradan’a benzer” olarak adlandırılan, bir şey büyüyecektir. Bu gücün içinde, Yaradan’a olan karşıtlığımız ölçüsünde, O’na benzer olmak için çalışacaktır. Daha sonra oluşan varlığa Yaradan’a benzer anlamına gelen, Adem denilecektir.

İnsanın Manevi Özü

Yorum: Bir Rus bilim adamı, iddiaya göre doğada DNA hayaleti olarak bilinen bir fenomen keşfetti. Kalıtım aygıtı olan DNA üzerinde yapılan bir dizi deneyden sonra varılan sonuçlar, keşfi yapan biyokimyacıları bile şok etti.

Bilim adamı, ölümden sonra genlerin tamamen yok olmadığını, bunun yerine bazı bilgileri taşıyan bir tür hayalet bıraktığını öne sürüyor. Hücrelerden atılan bir bilgi pıhtısı olan bu hayalet, yaklaşık 40 gün boyunca varlığını sürdürüyor. Ondan sonra kaybolmaya başlıyor, ancak tamamen değil. İnsan genetik aygıtına gömülü bilgi asla iz bırakmadan kaybolmuyor.

Cevabım: Doğada hiçbir şey yok olmaz. Sadece bir kişiye biyolojik egoist formunda baktığımızda bir çeşit görüntüsünü görürüz. Sonrasında zamanla bu görüntü ölür çünkü bu biyolojik form içindeki kişinin özü olan egoist arzu tükenir. Artık kendini dolduracak gücü kalmaz.

Arzu, deyim yerindeyse, her şeyden vazgeçer, yorulur, artık bu formda çalışmak istemez ve kendisinin anlamsız bir şekilde var olduğunu hisseder ve bu nedenle kişi ölür. Tüm bu görüntü varlığını sona erdirir.

Ancak bu sadece bizim egoist algımızdadır çünkü bizler bir kişiye belirli bir egoist nesne olarak bakarız. Biz onu sadece böyle görürüz ama aslında o sonsuzdur, mükemmeldir ve her türlü sınırlamanın ötesindedir.

Yani, biz burada gözlemciyi değiştirme ihtiyacından bahsediyoruz ve o zaman ölmekte olan insanları ve hatta insanların kendilerini görmeyiz. Bu koşulda bir insan yerine, onun var olan içsel manevi özünü görürüz.

Şimdilik, bu içsel manevi özden yani kişinin ruhundan, sadece kendi inşa ettiğimiz dışsal egoist kabuğu algılıyoruz. Kendimiz dahil her şeye baktığımız egoist filtremiz, dünyanın bütün resmini çarpıtıp tersine çeviriyor.

Doğada hiçbir şey yol olmaz. Sadece dışsal formlardaki her türlü değişiklik algımız içerisinde meydana gelir. Bir şeye bakıyorum ve bana öyle geliyor ki etrafımdaki her şey değişiyor. Ama gerçekte çevremde hiçbir şey yok ve aslında hiçbir şey değişmiyor.

Algıladığım bütün resim benim içimdedir. O, benim içimde değişiyor çünkü bencilliğim sürekli değişiyor, gelişiyor ve her türlü gelişim aşamasından geçiyor; bu yüzden bana öyle geliyor ki dünya gelişiyor. Yani tüm nesnelere baktığımda onları hareket halinde görüyorum. Gerçekte ise hareket yok ve ben sadece kendi içimde hareket ediyorum.

Yorum: Ancak bilim adamları hala daha ince parçacıklardan gelen bir tür dalga çerçevesi hissediyorlar.

Cevabım:  Onlar dışsal bir egoist form hissediyorlar. Ama aslında, onun içinde zaten kişinin manevi özü var.

Bir Kabalistin Günlük Hayatı

Soru: Çok sayıda insanla tanışıyorsunuz. Konuştuğunuz kişiyle iletişim kurmak için ne kadar zamana ihtiyacınız var?

Cevap: Gerçekte kimseyle iletişim kurmuyorum.  Çoğunlukla, konuştuğum insanlar sadece ilgilendikleri konuları değil, aynı zamanda girişimimizin genel konularını, Kabala’nın dünyaya yayılması vb. konuları da tartıştığım öğrencilerimdir. Onlarla özel bir iletişim kurmama gerek yok, sadece neden bahsettiklerini anlamam gerekiyor.

İletişim kurduğum çok dar bir insan çevrem var. Ağırlıklı olarak iletişimimiz, fikrimi sormalarıdır. Ayrıca, bilimsel veya diğer sitelerden en ilginç materyallerden seçmeler alıyorum. Bu materyallerden alıntılar yapıyorum, üzerlerine yorumumu yazıyorum ve bloga ekliyorum.

Blog sayfam çok geniş okuyucu kitlesi için tasarlanmıştır. Tabii ki burada, Kabala ya da Kabala’ya neyin getirdiği ve buna neden ihtiyacımız olduğu ele alınmaktadır. Ancak, genel olarak, oldukça yalındır. Ekonomi, siyaset ve öğretim hakkında materyal sağlar, böylece giren bir kişi genel bilgi de edinir.

Çeşitli medya kanallarında, Kabala’nın dağıtımı veya bütünleyici eğitim metodolojisi ile meşgul öğrencilerim de oradan materyal alır veya ufuklarını genişletmek için okurlar. Blog yazmak gün içinde çok zamanımı almıyor ama yine de sistematik olarak bunu yapıyorum.

Kabalistik materyaller üzerinde çalışmak, onları işlemden geçirmek ve hazırlamak dışında kalan zamanımı çoğunlukla stüdyomuzda program çekimleriyle geçiriyorum. Derse ek olarak bu, günde üç saatimi alıyor. Zamanım böyle geçiyor.

Gerçekte kimseyle iletişim kurmuyorum, buna ihtiyaç duymuyorum. Ne için? Ne veriyor? Bir zamanlar ziyaretçi kabul etmekle meşguldüm. Her gün onlarca kişi sorunlarıyla bana geldi.

Çok nadiren evden çıkıyorum, bir yere gidiyorum ya da ofisimin dışında bir şeyler yapıyorum. Bu benim karakterim, buna ihtiyacım yok. Ayrıca, bu dünyanın prensipte bir tiyatro ve gösteriş olduğunu önceden bilerek, ona doğru çekilmiyorum, bu dikkatimi dağıtıyor. Ben her zaman kendi içimde yaşadım ve yaşıyorum; hatta Kabala’dan da önce, en başından beri ben böyle bir insanım.

Üst Işığın Enerjisi

Bilin ki, oluşumlar oluşmadan ve yaratılanlar yaratılmadan önce, üst, basit bir ışık tüm realiteyi doldurmuştu… Bu, Yaratıcı’ın Kendisinden genişleyen ışığa işaret eder. Kabala bilgeliğinde ortaya çıkan tüm isimlerin ve unvanların hiçbir şekilde Yaratıcı’nın Kendisinde değil, sadece O’nun Kendisinden genişleyen Işık’ta olduğunu bilin. (Baal HaSulam, 10 Sefirot Çalışması, Cilt-1, Kısım-1, Bölüm-1, “Kısıtlama ve Çizgi”).

Yaradan, var olan her şeyin kaynağıdır. O’ndan yayılana ışık denir.

Bu; bizim fiziksel ışıkla ilgili değil, Yaradan’dan gelen yayılım ile ilgilidir. Kişi, ışığın kendi üzerindeki etkisini hissetmeye başladığında, ona etki eden ışık yavaş yavaş onu Yaradan’a benzer yapar. Yani ışık; özel bir enerji, özel bir nitelik taşır ve ışığın etkilediği biri Yaradan’ın bir benzerine dönüşür.

Bu, bir insanın nitelikleri içinde ifade edilir, aniden nasıl değiştiğini ve kendisini saran alanı, dünyamızı, üst dünyayı vb. nasıl kendisine tasvir ettiğini aniden hissetmeye başlar.

Bunlar, kişinin üst ışığın etkisinden aldığı ihsan etme ve sevgi nitelikleridir.

Soru: Bu, kişinin yavaş yavaş herkesi sevmeye başladığı anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet. Etrafındaki tüm evreni kesinlikle hissetmeye başlar ve tüm bunları tek bir ışık yarattığı için, ona ait olduğunu hisseder. Üst ışığı edinen kişi, her şeyin tek bir ışığın çalışması olduğunu ifşa eder.

Onun sevgisi, ilk olarak ışığın kaynağına yani Yaradan’a yöneliktir.

Soru: O halde, bir kişi TES’i çalıştığında, Yaradan’a olan sevginin niteliği eninde sonunda kişide ifşa olacak mı?

Cevap: Muhtemelen. Olması gereken bu ama hemen değil.

Direkt Işık Ve Saran Işık Arasındaki Fark

Soru: Işık türleri nelerdir?

Cevap: Yaradan, yaratılışı birçok yönden etkiler. Direkt ışık, yansıyan ışık ve saran ışık vardır; yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru gelen ve birçok farklı ışık türüne ayrışan ışık vardır.

Soru: Direkt ve saran ışık arasındaki fark nedir?

Cevap: Yaratılış, direkt ışığı doğrudan Yaradan’dan geliyormuş olarak hisseder ve saran ışığı da Yaradan’ın, bazı olgular veya kişiler aracılığıyla yabancı yöntemlerle onun üzerindeki eylemi olarak hisseder.

Şehina’yı Tozdan Kaldırmaya Hazır

Parçalanma gerçekten de ıslah için bir fırsattır. Ve bu nedenle, Kabalistler 2000 yıl önce Kudüs’teki Tapınağın yıkımını gördüklerinde, herkes ağladı ve en büyük bilge Rabbi Akiva güldü. Artık Tapınağı yani aramızda Yaradan’ın ifşası için bir yer inşa etmeye başlamak için bir fırsat olduğundan emindi.

Dış parçalanma bize içimizde bir parçalanma olduğunu gösterir. Dışsal kırılmamızın ne kadar şiddetli olduğunu ortaya koyarsak, o zaman içsel olarak nasıl parçalandığımızı anlar ve Kutsallığı tozdan kaldırma fırsatına sahip oluruz.

Bu, kendimizi içinde bulduğumuz durumdur; ne gücümüz, ne anlayışımız ne de Tapınak olarak adlandırılan yani Yaradan’ın ifşa edilebileceği yer olan, bağımızı kurmaya nasıl başlayacağımıza dair hiçbir ipucumuz olmadığını ifşa ederiz. Bu nedenle, eksiklerimizi fark ettiğimiz için de sevinebiliriz.

Son zamanlarda pek çoğu, bağa ulaşmak için hiçbir şansımız, gücümüz, hiçbir yolumuz olmadığından şikayet ediyor. Yaradan’ın ifşası için uygun yer olan Tapınağın niteliklerine ne kadar zıt olduğumuzu anlamamız iyi oldu. Sonuçta bizim görevimiz, Yaradan’ın ifşa olabileceği bir kap (Kli) inşa etmektir.

Bunun bizim gücümüzde ve yeteneklerimizde olmadığını anlamamız güzel çünkü biz bunun tam tersiyiz. O halde sadece talep edebilir, dua edebilir ve isteyebiliriz.

Egoizmimize karşı mümkün olduğu kadar birbirimize yaklaşmaya çalışmalı ve sonra Yaradan’a bu eylemi tamamlayamayacağımızı haykırmalıyız ve O, bunu bizim için tamamlamalı, bizi O’nun ifşa olabileceği tek bir manevi Kli’de birleştirmelidir. Söylendiği gibi, “Yaradan bu işi bizim için bitirecek.”

İlk görev, Yaradan’ın ifşa edileceği yer olan Kutsallığın ifşasıdır. Burası aramızdaki bağ üzerine kurulmuştur. Onludaki bizler, tek kalp tek adam olarak bağ kuramıyorsak, o zaman parçalanma durumundayız demektir. Ama biz zaten bu durumun farkındaysak ve içinde kalmayı kabul etmiyorsak ve ilişkimizin doğasını düzeltmek istiyorsak, o zaman Kutsallığı tozdan kaldırmaya hazırız.

Manevi Yolun Gerçeği

Soru: Otuz yıldan fazla bir süredir Kabala’yı icra ediyorsunuz. Doğru yolda olduğunuzun ve hayatınızın amacının bu olduğunun teyidi nedir? Belki de bunun gerçek olduğuna dair onay aldığınız seviyede misiniz?

Cevap: İlk olarak, manevi edinimimden onay alıyorum. İkincisi, sadece şüphe içinde değilim, aynı zamanda en iyi uygulamayı, insanlık için daha yumuşak bir inişi arıyorum.

Baal HaSulam, zamanında Polonya’ya gitti, bir gazete yayınladı ve kişiyi ıslah etme ve bir sonraki dereceye girme metodu hakkında çok çeşitli insanlar için makaleler yazdı. Ama bunu, yüz yıl önce kabul edilen özel bir şekilde yazdı. Ve ben, genel olarak, tüm insanlar için az çok anlaşılır bir şekilde yazıyorum.

Eriştiğim dereceye göre ve anladığım şeylerden doğru hareket ettiğime eminim, bu birincisi. İkincisi, biri gelip bana ortak olarak yardım ederse inanılmaz mutlu olurum. Ama ne yazık ki, istekli veya edinmişleri görmüyorum. Ayrıca, büyük öğretmenlerimle içimde bir bağ hissediyorum ve elimden geldiğince bunu yapmaya çalışıyorum.

Yapmak istediğim her şeyi yüzde yüz uyguladığımı söyleyemem. Birçok şey için kendimle savaşmak zorundayım; sonuçta, ben de yükselmenin sonraki aşamalarından geçiyorum. Hayat orta çizgide ilerliyor. Yüzde yüz başarılı ve ışıkla dolu olan sağda değil, aynı zamanda solda, egoist olanda da değil.

Tüm sorunlarımı ve tüm kusurlarımı anlayarak, hala Yaradan’ın Rabaş’a geldiğimden beri ve hatta daha öncesinden beri beni bu şekilde yönlendirdiğini umuyorum. Ve ben bu şekilde gidiyorum. Bana emanet ettiği görevi kabul etmekte bir sakınca görmüyorum.

Herkesin bir görevi vardır, benimki de böyle. Ondan başka özel bir şey yapmıyorum. Sonuçta Yaradan her şeyi bizim için olması gerektiği gibi çevirir ve sonunda bizi gerekli olana yönlendirir.

O’nun eylemlerini içimde hissetme fırsatını bulduğum için memnunum: nasıl davrandığını, beni nasıl zorladığını ve içimden beni nasıl kontrol ettiğini. O’nun yaptıklarını içimde hissetmek ve O’nunla uyum içinde çalışmak benim için büyük bir zevk.

Kendi farkındalığınıza, kendi düşünce ve duygularınıza sahip olduğunuzda ve diğer yandan O’nun içinizde olduğunu hissettiğinizde ve O’nunla birlikte olmaya hazır olduğunuzda buna yapışma denir.

Bu kolay değil, bu egoizme, her türlü şüphe ve soruna karşı. Ama bunu aştığınızda ve düşünce ve duygularda aynı harekete, aynı hızda, aynı yöne ulaştığınızı hissettiğinizde – bu, elbette, nihai hazdır!

Ancak burada da sorunlarımız var: bunu böyle bir hazza ulaşmak için mi yoksa bundan daha yüksek bir şey için mi yapıyorsunuz? Ancak tüm bunlardan, kişi durumunun gerçeğini hisseder. Bu ona güç verir.