Category Archives: İnternet

Hiç Birbirimizle Bağ Kurma Arzumuz Olacak Mı?

Yorum: Profesör Michio Kaku, The Times gazetesine verdiği bir röportajda, yakın ve uzak gelecekte dünyanın nasıl bir yer olacağını ele aldı. Profesör, 2030 yılına kadar dünyada internet erişimine sahip olacak ve kullanıcılara sanal bir gerçeklik gösterecek yeni bir kontakt lens türünün ortaya çıkacağına inanıyor.

Cevabım: Tabii ki! Bu oldukça kullanışlı ama başka gözlüklerimin olması ve tüm bunları istediğim zaman havada görebileceğim oldukça olasıdır. Tüm dalgalar burada havada olduğu için, önümdeki basılacak ekranı ve klavyeyi görebileceğim, her an, sanki önünüzde yeniden yaratılmış gibi.

Sonuçta, bir cihaz nedir ki? Mevcut bilginin birikimi. Havada dalgalar halinde kalıyor ve onu hemen herhangi bir biçimde hayal edebiliyor ve üzerinde çalışabiliyorum. Bunu yapmak için beyne herhangi bir şey yerleştirmenize bile gerek yok.

Ama önemli değil çünkü hepsi teknik. Ve anlamı nedir? O zaman hangi bilgiler iletilecek?! Hatta birbirimizle bağ kurmayı isteyecek miyiz?

Diyelim ki, şimdiki dönem geçecek, bu “iletişim” sitelerinin çılgınlığı: Youtube, Facebook, Twitter ve diğer her şey geçecek. Sıradaki ne?! İnsanlar sanal alandaki çöplerden bıkacak ve tüm bu çöplerin kaldırılmasını isteyecekler.

Hepsini yok edeceğiz, yine de doğada bir yerde kalacak ve içinde gerçekten hiçbir şey kaybolmayacak. Ve sırada ne var? Bomboş kalacağız. Birbirimizle bağ kurmak için büyük fırsatlarımız var ve biz bunu istemiyoruz.

Yorum: Şu anda iki eğilim açıkça görülüyor: küresel toplumdaki karşılıklı bağ ve bunun farkındalığı. Ancak bazıları teknolojinin yardımıyla, bazıları ise biyolojik evrimin yardımıyla onu arıyor.

Cevabım: Yani aynı teknoloji, sadece biyolojik. Bazıları yeni programlar yapar ve diğerleri programlar yerine erişimi doğrudan bir kişinin içine yerleştirmek ister. Fark ne?! Ben değiş tokuş edeceğimiz bilgilerin özünden bahsediyorum: buna ihtiyacımız var mı, yok mu?

Tıpkı şimdi önceki varoluş, yaşam ve bağ kurma formlarını terk ettiğimiz ve önceki yıllara artık tatmin olamayacağımız naif ve basit bir şey olarak baktığımız gibi, bu yeni teknolojilerle de tatmin olmayacağız.

Peki ya önümde dünyadaki tüm insanlarla bağ kurmak için büyük fırsatlar varsa?! Bunu istemiyorum, sadece yorgunum; işte insanlığın hissedeceği şey budur.

“Topluluğunuzu Geliştirmek İçin İnterneti Nasıl Kullanırdınız?” (Quora)

İnternet herkese eşittir ve eğer o herkese küresel bir sisteme ait olduğumuzu, özünde küçük bir köy olduğumuzu, tek bir sistem olduğumuzu açıklayacaksa, birbirimizle aynı doğrultuda ilişki kurmalı ve aynı zamanda gelecek nesli yetiştirmeliyiz. Bu ağda, tek bir organizmaya ait olduğumuz ve kendimizi değiştirmemiz gerektiği gerçeğinden bahsetmeliyiz. Bu konuyu internet üzerinde dile getirirsek, bu sayede tüm kıtaları ve herkesi sarmalayan bu devasa mekanizma nihai kaderini yerine getirecektir. O zaman bizi birleştirmeye hizmet edecektir. Tüm dillerde ve her seviyede, bizi birbirine bağlayacak ve bizlere adeta bu amaç için tasarlanmış olduğu hissini verecektir.

İnternet eşzamanlı olarak bizi birbirimize bağlamasıyla ve bizi gezegenin her yerinde birbirine bağlı bir grup insan haline getirebilmesi bakımından benzersizdir. Bunun yakın gelecekte gerçekleşeceğini umut ediyorum ve sıkı bağlılığımızı ve karşılıklı bağımlılığımızı (İnternet üzerinden hareket eden bilgi araçları dahil) öyle bir şekilde hissedeceğiz ki, bunun ne kadar bütünsel olduğunu keşfedeceğiz ve buna göre davranmaya başlayacağız. Bizler o zaman kültürümüzü, eğitimimizi, ekonomimizi ve hayata bakışımızı da değiştireceğiz.

“Kitle İletişim Araçları Neden Kötü?” (Quora)

Dünyada hiçbir şey kötü ya da iyi değildir. Her şey onun kullanımına bağlıdır. Bu nedenle bilgi ve iletişim araçlarımızın insan egosu tarafından geliştirildiğini ve bunları insanlığın yararına geliştirmemiz gerektiğini artık anladığımızı söyleyebiliriz.

Sorun, kitle iletişim araçlarının kötü ya da iyi olması değildir. Kitle iletişim araçlarının iyi veya kötü etkisi, nasıl kullanıldığına bağlıdır.

Kitle iletişim araçlarından kimler yararlanır? İnsanlık, genel doğa yasasına göre mi yarar sağlıyor yoksa öncelikle sahiplerinin çıkarlarını, reytinglerini yükseltmek ve kazançlarını artırmak için mi kullanıyor?

Bu, kitle iletişim araçlarının sorunudur. Özünde, insan toplumu arasında olumlu bağlar kurmaya yardımcı olma yeteneğine sahiptir, ancak bunun yerine insanları bölmek için kullanılır. Sonuç olarak günümüzde kitle iletişim araçları olabilecek en kötü şekilde kullanılmaktadır. Bu nedenle bir yandan kitle iletişim araçlarına tahammül edemiyoruz, diğer yandan onsuz hayatın imkansız olduğunu hissediyoruz.

Bazen kitle iletişim araçları, örneğin belirli davranışları ve olayları iyi eleştirdiğinde olumlu tesir eder. Ancak kural olarak, kitle iletişim araçları olumsuz sonuçlara yol açar, çünkü onun idarecisi olanların egosu tarafından hükmedilir.

Neslin İhtiyacı

Soru: Bir yandan, genç neslin bir hedefi var çünkü belirli bir küresel yönde gelişiyorlar. Öğrencilerden seçtikleri mesleğin amacını bildirmeleri istendiğinde, % 99’u insanlara yardım etmek istediğini söylemiş. Bunu yaparken farklı bir dünya yaratmak istiyorlar. Kendilerini sanal gerçekliğe kaptırıyorlar ve şöyle diyorlar: “Bu dünya benim için ilginç değil, acımasız ve kirli ve burada kendi dünyam var ve bu dünyada yalnız değilim.”

Böyle bir tavırları varsa bu hedefi nasıl gerçekleştirebilirler?

Cevap: Hiçbir şey yapamazsınız. Her şey, dünyamızla hayal kırıklığına uğramaları ve gerçekten farklı olması gerektiğini anlamaları için özel olarak düzenlenmiştir.

Bu bazı maddi nesnelere ve dünyevi ilişkilere değil, daha derin, içsel hislere ve ilişkilere dayanmalıdır. Bu, mevcut neslin ihtiyacı olan şeydir.

Bu nesil çok özel ve bir şekilde onlara hayran olmama neden oluyor.

Manevi yükselme metodunu öğrenmeye hazırlar, ancak metot onlar için henüz hazır olmayabilir. Metoda adapte olmaları ve metodun onlara adapte olması biraz zaman alır. Bu nedenle onların, bunun hakkında konuşmaya, göstermeye, önermeye ihtiyaçları var. Umarım bu bağ yakında gerçekleşir.

“Evim Güzel (Sanal) Evim” (Linkedin)

21 Mart’ta Fox Business, “Yeni bir dijital para birimi türü, görünüşe göre gayrimenkul dünyasına giriyor” dedi. “Sonuç” diye habere devam etti, “bir ev alıcısının içinde asla yaşayamayacağı bir mülk parçası satın almasıdır.” Non-Fungible Token (NFT) adı verilen yeni bir blok zinciri teknolojisi ile oluşturulan sanal ev, 500.000’den fazla gerçek ABD dolarına mal oluyor.

Daha da tuhafı, “İnsansı robot Sophia’nın dijital bir sanat eseri, açık artırmada 688.888 $ ‘a satıldı … NFT sanat dünyasındaki çılgınlığın en son işareti.” Gerçekten de sanal gerçeklik kontrolü ele alıyor.

Ama düşünürseniz, her şey sanaldır. İnsanların elli veya altmış yıl önce nasıl yaşadıklarına baktığınızda, eğlenceleri büyük ölçüde sanal değil miydi? İşten eve gelirler ve bir kitapla kanepede dinlenirler veya TV izlerlerdi. Sürüklendikleri dünya sanaldı, yazar ya da senaristler tarafından icat edildi.

Sinemaya gittilerse, film yalnızca film oynatıldığı sürece var olan sanal bir dünya sunuyordu ve o zaman bile sadece sinemadaki insanların hikayeyi “satın aldıkları” ölçüde gerçekti. Yine de insanların sinemaya gitmek veya kitap satın almak için ödedikleri para gerçek paraydı. Yani aslında, araçlardan başka hiçbir şey değişmedi; illüzyon aynıdır.

Eğlencemiz her zaman yanılsamaya dayansa da çok gerçek bir şey ortaya çıkardı: duygular. Algıladığımız şeyin, algıladığımız gibi doğru olup olmadığını asla bilemeyebiliriz ya da belki bir tür yanılsamadır, ancak her zaman ne hissettiğimizi söyleyebiliriz ve gerçekten tek umursadığımız budur (kabul etmesek bile). Duygular bizi yönetir; ne yapacağımıza onlar karar verir ve biz de hayatımızı iyi hissetmenin yollarını arayarak geçiririz. Kendimizi iyi hissedersek, hayat iyidir; kendimizi kötü hissedersek, hayat da kötüdür.

Bir şey bizi iyi hissettirdiğinde, onun fiziksel mi yoksa sanal mı olduğu umurumuzda değil; biz zevk aldığımız sürece, onu isteriz. Kendimi iyi hissetmek için harcayacak yarım milyon dolarım varsa ve sanal bir ev bana bu iyi hissi verecekse, harcamamak için hiçbir nedenim yok.

Bu nedenle, sanal sanata bir servet harcayan veya sanal oyunlarda saatler geçiren insanlara büyüklük taslamamalıyız. Sonuçta, biz de duygularımız tarafından yönetiliyoruz. İnsanların asla ayak basmayacakları bir ev satın alma istekliliğinden öğrenmemiz gereken gerçek ders budur.

 

Manevi Yaşama Hazırlık

Soru: Kişi Zohar Kitabı’nı orijinal dilde değil de çeviriden okuyabilir mi?

Cevap: Bu önemli değil. Herhangi bir dilde okuyabilirsiniz, ne kadar anladığınız da önemli değildir. Okuduklarınızı anlamadan bile hedef için çabalamanız sizi değiştiren güçleri uyandırır ve bu çok önemlidir. Ulaşmak için öğrenmeye çalışırsınız.

İnternet arşivimizde Kabala ile ilgili birçok kitap ve diğer bilgiler bulunmaktadır. Herkes tarafından erişilebilir, çünkü temel bilgiler olmadan, manevi dünyada var olamazsınız, tıpkı bir kişinin temel aritmetik, fizik ve diğer konular bilgisi olmadan yapamayacağı gibi.

Onları yaşamının ilk 10 ila 15 yılı boyunca inceledikten sonra, kişi zaten dünyamızda güvenle çalışabilir. Eğer insan, çocukken ormanda bir yere atılırsa ve 15 yıl sonra oradan çıkarsa bu dünyada yaşayamaz.

Bu nedenle, kişiyi manevi yaşama hazırlamamız gerekir. Bu, internette ve kitaplarda sahip olduğumuz büyük miktardaki bilginin amacıdır, böylece kişi onu en azından biraz tanıyabilir. Bu, üst gücün ifşasının içine çekilmeye başlamak için yeterlidir.

 

“Çevrimiçi Yaşam Rehberi” (Linkedin)

Beğenelim ya da beğenmeyelim, çevrimiçi yaşıyoruz. Evde kalmak, pandeminin bir yıldan fazla sürmesinden sonra küresel boyutlara ulaştı. Artık birbirimize bağımlı olduğumuz, çeşitli çevrimiçi iletişim araçları ve platformları aracılığıyla birbirimizi sürekli etkilediğimiz her zamankinden daha açıktır. Bu yeni gerçeklikten en iyi şekilde nasıl faydalanabiliriz? Yeni ilişkilerimizin doğasını incelemek için doğru “gözlükler” takarak nihai faydayı elde edeceğiz.

Uzayan COVID-19 krizinin bir sonucu olarak, iş yerlerinin ve işletmelerin uzun süre kapalı kalması, şu anda sanal olarak çalışan, okuyan, iletişim kuran ve sosyalleşen dünya çapında milyonlarca Amerikalı ve insan için istihdam ve yaşam tarzını değiştirdi. Çevrimiçi yaşamın, sağlık krizi sona erdikten sonra bile yaşam tarzımızın uzun süreli bir parçası olarak kalması bekleniyor. Yakın zamanda yapılan bir Pew Research araştırması, ankete katılan kişilerin tam zamanlı olarak evde çalışanların % 71’inin, kendilerine böyle bir seçenek sunulsa bile pandemi kontrol altına alındıktan sonra bile bunu yapmaya devam etmek isteyeceğini ortaya koydu.

“Normal” hayat dediğimiz şey asla tam olarak geri dönmeyeceğinden, yeni çevrede uygun ve anlamlı bir şekilde yaşamayı öğrenmemiz iyi olur. Tüm kalpleri, tüm zihinleri, tüm arzuları, tüm düşünceleri birbirine bağlayan – her şey ve herkes arasında bağlantı kuran görünmez iplikleri hayal edin. Bu bağlantı ağının iki olası durumu vardır: ilk doğal durum ve proaktif seçim ve farkındalık yoluyla ulaşmamız gereken daha gelişmiş bir durum.

İlk durumda, ağ içindeki bireyler yalnızca kendi çıkarlarını hissederler ve arzularını yerine getirmek için başkalarını kullanmaya çalışırlar. Böylesine kendine odaklı bir yaklaşım, ağ atmosferini olumsuz ve yıkıcı bir rekabetle, kontrol, bölünme ve nefret duygusuyla doldurur. Temel olarak, hiç kimse sakin bir biçimde uyumaz; herkes şu ya da bu şekilde acı çeker.

Daha gelişmiş durumda, bireyler ortak bir hedefe sahip bir kolektifin parçası olduklarını ve tamamen birbirlerine bağımlı olduklarını hissetmeye başlarlar. Kolektifin üyeleri arasındaki ilişki karşılıklılık, tamamlama, verme ve sevgiye dayanır. İkinci senaryodaki başarının tanımı, herkesin başkaları için en iyisini yapmaya çalıştığı toplumsaldır.

Bu iki durum birbirine tamamen zıttır. Birinci durumda hissedilen dünya zor bir dünya iken, ikinci durumda hissedilen dünya güzeldir. Nerede yaşayacağımı belirleyen kim? Başkalarına karşı tavrımla, ben belirlerim!

Herkesle egoist bir kendini tatmin etme bakış açısıyla ilişki kurarsam, ilişkilerimizin her geçen gün kötüleştiği bir dünyada her zamanki gibi yaşarım. Ama kişisel egoizmimin üzerinde, ben olmayanların endişelerini de içeren bir tavır geliştirmeyi başarırsam, ters bir dünya bana açılacaktır, daha yüksek ve daha olumlu bir dünya ifşa olacaktır. Bunu şimdi hissedemememin nedeni, onu anlamak için gerekli nitelikleri henüz geliştirmemiş olmamdır. Bu, radyo yayınlarının çalışma şekline biraz benzer: hangi istasyonu dinleyeceğimi belirleyen şey, alıcımın ayarlandığı dahili frekanstır.

İçinde yaşadığımız ağ, tek ve aynıdır, herkes arasındaki bağlantılar, onları hissetsek de hissetmesek de zaten vardır. Eğer  “Komşunu kendin gibi sev” şeklinde yeni bir doğa geliştirmeyi başarırsam ve başkalarına sevgi ve düşünceli davranırsam, bu ilişkiler ağında beni iyilikle dolduran sonsuz ve eksiksiz bir güç hattı olduğunu hissetmeye başlayacağım.

Bu güç kaynağı bizi mükemmel bir şekilde yönlendirir ve hayatın hiç kimse veya hiçbir şey tarafından engellenemeyen çok yüce bir amacı olduğunu ifşa etmek için, anlayışımıza ışık tutar. Bu tutum değişikliği, insan ilişkilerimizde uygulamaya konulursa, sanal çevremizi aydınlatacaktır ve hayatımızın her anının, bir parmak dokunuşuyla tüm yaratılışı dolduran sevginin gücüyle bağ kurmak için bir fırsat haline geleceğini anlayacağız.

“Fizikselden Sanala, Manevi Bağlara Doğru” (Linkedin)

Dünya zaten yaklaşık bir yıldır sanal veya yarı sanal bir durumun içindedir ve insanlar arasındaki bağlantılar büyük ölçüde sanal hale gelmiştir. Şimdi, Covid’in yeni türleri “sayesinde”, sınırlar kapanıyor ve havaalanları bir kez daha faaliyetlerini durduruyor. Görünüşe göre fiziksel bağlar giderek daha az “yer kaplıyor” ve insanlık yeni bir iletişim biçimine doğru itiliyor.

Bunu hafife almamalıyız. Bu geçici bir olay değil, insani gelişimde yeni başladığımız derin ve kalıcı bir aşamadır. Bu, doğanın bize daha yüksek, daha içsel bir bağ seviyesine yükselmemiz için verdiği bir fırsattır.

Hala görmekte olduğumuz fiziksel bağlar çok gergin, olumsuz ve hatta çoğu zaman agresiftir. Son dokuz ayda gördüğümüz tüm protestoları bir düşünün: mağazaların yağmalanması, mülklerin yakılması, her yerde isyanlar ve gösteriler ve son olarak Kongre Binası saldırısı. Ve bu sadece Amerika’da değil: İsrail’de de ayaklanmalar ve protestolar, Avrupa’da ve son zamanlarda Rusya’da olduğu gibi giderek şiddetli ve saldırgan hale gelmektedir.

Tersine, İnternet üzerinden iletişim çok pasif, tarafsız ve neredeyse öfkeden yoksundur. Bu açıkça ideal bir iletişim yolu değildir, ancak fiziksel düzeyde olumlu iletişim kurma becerisinin yokluğunda, sanal seçenek bir sonraki en iyi şeydir.

Ancak sanal bağlantı nihai amaç değildir; daha içsel bir bağlantı için bir ara aşamadır. Bir kez fiziksel saldırganlığı ortadan kaldırdıktan sonra, duygu düzeyinde bağlantı kurmaya başlayabiliriz. Ve sadece akrabalarla veya arkadaşlarla değil, herkesle! Bugün, çalışan bir toplum inşa etmek için, toplumun tüm üyeleriyle en azından belli bir seviyede yakınlık yaratmalısınız. Aksi takdirde o, geçen yıl tüm dünyada gördüğümüz gibi, dağılacaktır.

Koronavirüsün üstesinden gelebileceğimizi, virüsü ortadan kaldıracak aşı bulabileceğimizi düşünebiliriz, ancak aşıları geliştiren ilaç firmaları bile mutlak başarı vaat etmiyor; onlar, bunun çok daha zor olduğunu biliyorlar. Virüsün yeni çıkan mevcut aşıları kısmen alt ettiğini ve sürekli olarak mutasyona uğradığını, onu öldürme girişimlerimize kendini adapte ettiğini şimdiden görebiliyoruz. Sonuç olarak, “Buna karşı hiç şansımız yok.”

Ancak, sorunu aşabilir ve bize zarar veremeyeceği yerde virüsle mücadele edebiliriz. Eğer sanal kalırsak ama bedenlerimiz yerine duygularımızla içsel olarak bağ kurmaya başlarsak, tek seferde hem virüsü yeneceğiz hem de çağımızın sosyal hastalıklarını iyileştireceğiz. Bunu başardığımızda, virüsün bizi daha ilk günden buraya yönlendirdiğini de göreceğiz.

Covid-19 ortaya çıkana kadar, zihnimiz bağ kurmanın tek bir şekline sabitlenmişti. Yani, sanal olarak da iletişim kurduk, ancak fiziksel temas her zaman daha sağlam ve anlamlı olarak görüldü. En iyi ihtimalle, sanal bağlantı, fiziksel bağlantı için hazırlık niteliğinde bir bağlantıydı.

Fiziksel seçeneğin yokluğunda, sanal bağlantı, sahip olduğumuz tüm bağlantı haline geldi ve bu yeterli olmaktan uzaktır. Bu eksiklik, bizleri arzumuza karşı, daha anlamlı bir bağı aramaya, fiziksel bağın derinliğini ancak fiziksel yönü olmadan yeniden inşa etmeye yönlendiriyor. Bu bizi duygularımızın içinde bağ kurmanın yollarını aramaya zorlayacaktır ve tüm düşünce budur.

Bu yeni bağ üzerinde yeterince uzun ve sıkı çalışırsak, başaracağız. Bunu yaptığımızda, bunun yeni bir bağ formu olmadığını, tüm gerçekliğin başından beri bu seviyede bağlı olduğunu ve “buldum!” duygusunun sadece bizim bakış açımızdan olduğunu keşfedeceğiz. Gerçekliğin en derin, en zengin boyutuna, her şeyin kaynaklandığı köke (tüm parçalar arasındaki bağa) karşı kör olduğumuzu göreceğiz.

Bu yeni yolla bağımızın içinde, fiziksel bağlarımızın başkalarıyla olan bağlarımız aracılığıyla kendimize fayda sağlama arzusu tarafından yönlendirildiği gibi, duygusal bağlarımızın da onlarla bağlarımız yoluyla başkalarına fayda sağlama arzusu tarafından yönlendirildiğini keşfedeceğiz. Başkalarına fayda sağlamaya yönelik bu arzular o kadar güçlü karşılıklı bağlar yaratır ki oluşturdukları ağ gerçekten parçalanamaz.

Buna bir kez eriştiğimizde, istismar ve sefaletin eski, yüzeysel ve yozlaşmış bağlarına asla geri dönmek istemeyeceğiz. Çevremizdeki dünyanın uyumlu, dengeli olduğunu ve herkesin bol miktarda ihtiyacını karşıladığını keşfedeceğiz. Herhangi bir şey öğrenmek için ihtiyacımız olan tek şeyin, bizi ayakta tutan bu görünmez dünya çapında ağdan yararlanmak olduğunu ve tüm bilgilerin kolayca elde edilebileceğini keşfedeceğiz.

Fiziksel seviyeden sanal seviyeye itilmemizin nedeni budur, böylece nihayet yaşamın ve tüm gerçekliğin manevi seviyesine varmaktır.

Hızlı Kabala İpuçları – 10/7/20

Soru: Sanal bir topluluk ile manevi bir topluluk arasındaki fark nedir?

Cevap: Sanal bir topluluğun birçok farklı hedefi vardır. Manevi topluluk ise çok net, farklı ve büyük öğretmenleri tarafından belirlenen tek bir hedefin peşindedir. Ve biz öğrenciler olarak bu hedefe doğru ilerliyoruz.

Soru: Twitter, Facebook ve YouTube gibi sosyal ağların sahiplerine ne önerirsiniz?

Cevap: İnsanlara, birbirleriyle en açık iletişim içinde olma fırsatı vermek için, sosyal ağların gelişimini doğru yöne yönlendirmelerini tavsiye ederim ve insanlık bunu çabucak anlayacaktır.

Ama günümüzde bu ağlar, insanların doğru şekilde bağlanmasını engelleyecek şekilde çalışıyor. Doğanın güçlerinin, insanları doğru hedefe yönlendirmesine izin vermelidirler. Ama müdahale ederler ve bu onların en büyük kötülüğüdür.

Soru: İnsanlar arasındaki iletişimi geliştirmek için ne tür bir teknoloji önerebilirsiniz? Hiç fikriniz var mı?

Cevap: Hayır. Bence tüm fikirler ihtiyaç duyulur duyulmaz ortaya çıkacaktır.

Sanal İletişim Avantajları

Soru: Yüz yüze ve sanal öğretim yöntemleri arasındaki farklar nelerdir?

Cevap: Bugün benim öğretimim de eğitimdir. Prensip olarak her zaman böyle olmuştur. Çalışmamız, herkes arasındaki karşılıklı iletişime dayanmaktadır; ben öğrencilerle birlikte, öğrenciler benimle birlikte, sorular-cevaplar ve her türlü tartışmalar.

Bu nedenle, bize bu fırsatı veren interneti en başından beri sıcak bir şekilde karşıladım. 90’lı yıllarda bölgemizde, Kabala bilgeliği için ilk internet sitesini kurduk.

Soru: Kişisel olarak sanal iletişimin avantajları ve dezavantajlarının neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Cevap: Bunda sadece avantaj görüyorum. Sonuçta, bir öğretmen olarak, birçok öğrenciyle gerçek zamanlı olarak doğrudan iletişim kurabilirim ve böylece binlerce kişiye öğretme fırsatım olurken, vaktiyle tek bir noktada, sadece birkaç düzine insana öğretebiliyordum.