Category Archives: Global Kriz

Yeni Dünyaya Doğru Akılcı Bir Yol

SORU : İnsanlık sadece tembel tembel oturursa ne olacak?

YANIT : Elimiz kolumuz bağlı şekilde oturursak üçüncü dünya savaşı başlayacak. Dünya nüfusunun çok azı geride kalacak ve hayatta kalabilen insanların küçük bir yüzdesi, tüm insanlığın yükseleceği yeni gelişim seviyesine ulaşmalarını sağlayacak, aralarında karşılıklı ve doğru işbirliğini kurma metodunu kabul etmeye zorlanacak.

Biz zaten Dünya üzerinde bize cansız, bitkisel ve hayvansal doğada verilenlerden yorulmuş haldeyiz ve şimdi ADAM (İnsan) seviyesine yükselmeye ihtiyaç duyuyoruz.  Adam denen üst dünyaya benzer güç (Domeh) bir sonraki var oluş seviyemizdir.

Görüyoruz ki, bilimde, kültürde, ilişkilerde, ailede ve aramızdaki karşılıklı işbirliğinde bir çıkmazdayız. Dünya boşluk hissi ve var oluşun anlamsızlığı duygusuyla ilaçların içine düşmüş halde. Geçerli paradigma takatsiz halde ve yeni bir değerler dizisi ile yer değiştirmek zorunda.

SORU: Üçüncü dünya savaşı gerçekten “yeniden başlatma sürecini” gerçekleştirmek için gerekli olabilir mi?

YANIT: Neden? Sonuçta bu savaşsız da yapılabilir. Örneğin yaramaz bir çocuk darbeler yoluyla öğrenir. Oysa iyi bir çocuk her şeyi yapmanın en iyi , en hızlı  ve tercih edilebilir yollarını anlar.

Kabala Bilgeliği bu iki olasılık hakkında konuşur. Çünkü bizim için bir sonraki seviyeye ulaşmak, binlerce yıldır sürdüğü gibi otomatik olarak evrimin parçası olan darbelerle  değil, doğru bir idrakin  mantıklı yoluyla da olabilir.

İŞİD’İN HAZİNESİNİ BOMBALAMAK

thumbs_laitman_552_03YORUM: U.S.A. savunma görevlileri; CNN’e Amerika’nın Musul’da İŞİD’e ait milyonlarca doların stoklandığı binayı bombaladığını açıkladılar ve bunun terörizmle savaşta bir dönüm noktası olduğunu söylediler.

CEVAP:  Tabi ki her şey parayla ilgilidir. Savaş ekonomisi hakkındaki bütün kitaplar bir savaşın maliyetinin ne kadar olduğunu ve bir savaş başlatmanın mümkün olup olmadığını tartışır. Bu nedenle bu hamleden kurtulmak zordur. Yeni bağlantılar ve para akışları kurulmak zorundadır, sonuçta milyonlarca dolardan bahsediliyor!

Bu olayın savaşta bir dönüm noktası olması mümkündür ama bu dönüm noktası, Şiiler ve Sünniler arasında, İran’a karşı Suudi Arabistan’da ve tüm geri kalan alanda  geniş ölçekli kargaşanın başlamasıdır. Sonuçta bu hamle sessiz olmayacak.

SORU: İŞİD’in bu şekilde bertaraf edilebileceğini düşünüyor musunuz?

YANIT : Prensipte herhangi bir şekilde kazanmak mümkün değil. Eski Roma’dan başlayarak tarih bunu kanıtlıyor. Roma ateş ve kılıçla, Yunanistan ise felsefesiyle hareket etti. Bütün bunlar yenilemez.

Tarih boyunca gördüğümüz gibi yapabileceğimiz tek şey, o zamandan beri birleşmektir aksi halde yenilen, daha sonra sizi yener… Buradaki problem basittir, ihtiyaç duydukları parayı elde ettikleri an tekrar savaşmaya başlayacaklar ve savaşı Avrupa’ya götürecekler. Bu tabi ki çok para tutacaktır ama bu ideoloji arkasında çok güçlü insanlar var ve para İŞİD’e hizmet edecektir.

Amerika’nın bu ve benzeri eylemlerinin herhangi bir şeye nokta koyacağını düşünmüyorum. Problemin manevi kökeni dikkate alınmazsa, sorun şimdiki formunda olmasa da başka bir formda devam edecektir.

İŞİD’in manevi kökleri; fetih ve yıkım uğruna birliktir. Bunun karşısına MANEVİYAT UĞRUNA GELİŞİM dikilmelidir. Çünkü egoistik olarak gelişebileceğimiz başka hiç bir yer  yoktur.

Tüm İnsanoğlu İçin Izdırap

thumbs_laitman_538“Son Nesil” makalesi ilgi çekicidir, çünkü bu makalede Baal HaSulam öğrencilerine ya da çağdaşı olan Kabalistlere değil, sıradan halka hitap eder. Pragmatik bir görüş açısı ile onlara döner ve tüm insanlığı bir köprüye doğru hızlanan bir trende bulunan yolcularla karşılaştırır, ancak ileride köprü yerine kaygan bir yokuş onları bekler ve Baal HaSulam bize bu kaygan yokuşa düşmememiz için ne yapmamız gerektiği konusunda öğütler verir.

Aynı zamanda Baal HaSulam’ın insanlık için ne kadar endişeli olduğunu da hissederiz, çünkü o ileride insanlığın yok olabileceğini görür. Bize yaradılışın ne pahasına olursa olsun yerine getirmesi gereken bir planı olduğunu anlatır. İnsanlığı mümkün olan en iyi duruma getirmeden önce korkunç ızdıraplı bir yoldan geçirecektir. Baal HaSulam bize insanlığın bu acılardan nasıl sakınacağını anlatır.

“Son Nesil” makalesi onun yazmaya niyetlendiği birkaç çok önemli metinden oluşmuştu, ancak sonra bu görevin onun nesli için olmadığını fark etti. Şüphesiz ki, bu onun için hiç de kolay olmadı. Dünyadaki tüm insanları kendi çocuğuymuş gibi, hatta daha da yakın hisseden, çünkü onları manevi sevgiyle seven ve onların başlarına gelecekleri gören bir insanın içsel dünyasını bizim hayal etmemiz imkânsız. Dünyevi sevgi bencildir, manevi sevgi bencil sevginin tutsağı değildir ve bu nedenle de milyarlarca defa daha güçlüdür.

KabTV, “Hayatımıza Dair”, 18.05.15

Bu Savaş Teröristlere mi yoksa Yaradan’ın Gizliliğine mi?

Soru: Eğer şu anki savaş farklı ideolojiler arasındaki bir mücadele ise, İsrail’deki farklı ideolojiler arasındaki savaş nedir?

Cevap: İlk olarak şunu anlamalıyız ki, bizler üst güç, yaradılışın düşüncesi tarafından yönetiliyoruz ve bu sayede de Islah eden Işığı bizleri kurtarması ve kazanmamız için kullanabiliriz. Ancak nasıl kazanmalıyız?

Tüm bu savaş bir düşman terörist organizasyonu yenmek için değil, tüm dünya üzerinden var olan Yaradan’ın gizliliğini yenmek içindir.

Bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor, en azından bir dereceye kadar ve sonrasında hangi dünya içerisinde yaşamakta olduğumuzu, bizlere, tüm yaratılan canlılara neler olduğunu, Üst Gücün bizlerden ne istediğini görebileceğiz. Bu arada, bu da, İslam perspektifine karşıt bir görüş hiç değildir. Bu sadece bir açıklama gerektirmektedir, başka da bir şey değil.

Savaş, iki görüş arasındaki çatışmadır. Bu savaşın özü, her iki tarafın da kendi egosunu kullanarak kazanmak istiyor oluşudur. Fakat şunu anlamalıyız ki, günümüzde bu tarz bir savaşa yer yoktur. Bu savaşın başka bir şey olması gereklidir: bizlerden Yaradan’ın gizliliğini ortadan kaldırmamız istenmektedir. Bizlere gönderilen engeller ile sanki belli bir bölgede belli bir hâkimiyet sürmekte ya da belli bir politik ideolojide olan teröristler ile savaşmakta olduğumuzu düşünmeye zorlanmamız istenmiştir.

Aslında, gerçekte olan, tamamen farklı bir savaştır ve sadece bu yaşanan durum ile bizleri bu şiddetli ani koşullara sokanın Üst Güç olduğunun farkına varabilecek ve bu sayede O’nu ifşa edebileceğiz.

Bizler O’nu sadece, bu güçten gelen her şeyin aslında O’nu ifşa etmek için olduğu ve O’nunla form eşitliğine ulaşmamız için olduğu mesajının toplu dağıtımı ile ifşa edebiliriz. Çünkü bu form eşitliği O’nu ifşa etmek için gerekli olan araçtır.

Üst Güç ile form eşitliği, bizlerin “Dostunu kendin gibi sev” ve kişinin düşmanını, sevdiği kişiye dönüştürmesi koşulunu yerine getirmesini gerektirir. Bu da düşmanları, dosta ve dışsal düşmanları, içsel düşmanlara dönüştürmemizi gerektirir.

20 Temmuz 2014 tarihinde yayımlandı.

Avrupa’da Babil’in Yıkıcı Etkisi

Soru: Neden bağın (bağlantı) gücü bazen güçlü ve bazen güçlü değil? Örnek olarak, Amerika Birleşik devletlerinde, birçok eyaletin birleşimi çok güçlü bir ulus yarattı, oysa Avrupa’daki birlik böyle bir başarı getirmedi.

Cevap: Avrupa’da Babil’in yıkıcı gücü, çeşitli dillerin karışımı ve karışıklılığı etkin.

Soru: Yarattığımız bağlantı gücünün durumu, daha kötü yapmayacağından nasıl emin olabiliriz?

Cevap: Bu dünyanın düzeltilmesi ile ilgili Kabala bilgeliğinin ve bilgisinin serbestçe yaymanın mümkün olduğu bir süre içinde olup olmadığımıza bağlıdır. Bu zamana ulaştık mı, ulaşmadık mı? Bizim için böyle bir soru yok çünkü bu büyük bir Kabalist tarafından yazılmıştır.

Soru: Tüm dünya, bütün kendi katmanlarında, formlarının tümünde, zaten bu yöntemi kabul etmek için olgun hale geldi mi ve etkili bir şekilde idrak etti mi?

Cevap: Dünya bu krizi hissettiği ölçüde hazırdır: ya çocukların eğitiminde, aile içinde, işsizlik ve işte, sosyal ilişkilerin içinde ya da genel ekonomik krizde.

Soru: Avrupa’da kriz hissedilir hale gelmiştir ve bunu durdurmaya çalışıyorlar. Bu çabalar bir kaç yıldır herhangi bir başarı elde edilmeden zaten devam etmektedir.

Cevap: Bu işi kendi başlarına yapmaya asla hazır olmayacaklardır. Her nasılsa, bize öyle geliyor ki, beklersek insanlar hayatları için doğru bilgiyi almaları ve birdenbire bilgeleşmeleri ve arzuyu almaları ve kendi kendilerine anlamaları mümkün olacaktır. Fakat bu asla mümkün olmayacaktır. Kendi kendilerine bir şey anlamayacaklar.

Birden fazla darbe almaları, onları daha iyi ve akıllı hale getirmez, aksine onları daha inatçı ve daha fena yapacaktır. Sadece onlarla birlikte yapacağımız ortak etkinlikler yoluyla ve yöntemlerimiz ile durumu düzeltmek mümkün olacaktır.

Dünyanın Kuantum Algılanışı

Tüm ihtiyaçları ve arzuları ile bütün dünyayı, Sonsuzluk Dünyasının tüm Malhut’unu kendimize bağlamamız gereklidir. İlk önce, kendimize yakın olan tarafları çekeriz, örnek olarak, benzer görüşleri olan ve diğerleri ile bağ kurmak isteyen kişileri: “Herkes, kendi komşusuna yardım etsin.”

Ve sonrasında, bizden daha uzak olan taraflara geçiş yaparız, örnek olarak, kendi dış görünüşümüzü paylaşmayanlar ya da birbirleri ile bağ kurmak için çabalamayanlar ya da yaradılışın amacını ifşa etmek istemeyenler.

Dağıtım, genel toplumun arzularını toplamakla başlar. Küçük, ilkel ve dünyevi görünürler ancak sadece buna benzerler. Üst Partzuf ve altındaki bağlantıda, ikincisi daha küçük bir arzu taşır. Hâlbuki Üst Partzuf, altta olanın isteğine, üstün alttakine karşı hissetmiş olduğu büyük sevgiden dolayı çok önemli ve gerçek bir şey olarak bakar. Bu yüzden, üst, altta olanın ihtiyaçlarını karşılayacak büyük işi yerine getirebilecek hale gelir.

İşte bu şekilde tüm dünyayı kendime iliştirmiş olurum. Denilmiştir ki, tüm dünya bana hizmet etmek üzere yapılmıştır. İnsanlar, ne bu gerçeği anlarlar, ne de bu şekilde düşünürler. Bunun tam aksine, beni reddeder hatta benden nefret ederler. Ancak, bu benim için hiç önemli olmamalıdır. Onların arzularını kabul ederim ve bilirim ki, ben onlara, onların bana davrandıkları gibi davranamam.

Onlar yaşamış oldukları problemler ve savaşlar yüzünden ıstırap çekerken ben de oturup daha bilge olmayı bekleyemem. Bu hatalı bir yoldur ve komşularımızı sevmek ile uyumlu bir davranış değildir. Eğer bu şekilde düşünüyorsanız, bu hala kendi üzerinizde çalışmanız gerektiği anlamına gelir. Bu, ne olursa olsun, çabalarımızı neden diğerleri ile bağ kurmak için devam ettirmemiz gerektiğini açıklamaktadır.

Dik başlı, işe yaramaz, ailesinin sözünü hiç dinlemeyen ve kasıtlı olarak her şeyi yanlış yapan oğulları olan bir aile düşünün. Ne olursa olsun, o hala onların oğullarıdır ve yine ne olursa olsun aile, oğullarını korumak zorundadır. Bu, bizlerin, daha sonra başına ne geleceğini bilmediğinden, hayata küsmüş ve umudunu yitirmiş dünya üzerinde çalışmamız gereken modeldir.

Bu, kendilerini iyi, olağandışı, akıllı, zeki olarak saymayıp, kendilerini zayıf, aptal olarak hisseden ve etraflarındaki dünyada ne olup bittiğinin farkında olmayan, insanlığın gerçek doğasının ifşasıdır. Dünya, gittikçe gerilemekte, daha da alçaklara düşmekte, yiyecek, seks gibi temel birkaç ihtiyaç dışında hiçbir şey insanların ilgisini çekmemektedir.

Eski kültürümüz, uzay programımız, o yüce isteklerimiz, bilim adamlarına, bilgelere, sanatçılara, iyi eğitimli kişilere olan saygımız nereye gitti? 50 yıl kadar önce bunların hepsine sahiptik. Her şey bir anda gitti! İnsanoğlu, sanki bir hayvan topluluğuna benziyor.

İnsanlar, en küçük ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumdalar ve ıstırap çekiyorlar. İstatistiklere göre, şu anki refah seviyesi, 100 yıl öncekinden 10 kat fazla ancak aynı zamanda, depresyon, umutsuzluk ve birine ihtiyaç duyma duygusu sürekli olarak büyümekte. Nihayetinde, bunlar doğrudan maddi refah ile ilgili konular değiller.

Sorunlar bizler üzerlerinde çalışalım diye bizlere verilmektedir. Bunu çok açık bir şekilde anlamamız gerekmektedir. Bizlerin dünyayı algılaması tamamen “kuantumdur”. Hepimizin sahip olduğu görev ile arasında büyük bir çelişki vardır: özgür seçimi olan tek kişilerin biz olduğumuzu ve diğerlerinin buna sahip olmadıklarını kabul etmek. Bu kural, istisnasız olarak herkes için geçerlidir. Bu bizleri, tüm dünyanın her birimize bağlı olduğuna ve hepimizin de bu amaca hizmet etmesi gerektiğine yönlendirir.

28 Mayıs 2014 dersine hazırlık kısmından.

6 Haziran 2014’de yayımlandı

Nereye Gidiyoruz?

Soru: Dünyanın durumunu değiştirmemiz için gerçekten bir şansımız var mı? Yine de her gün her şeyin kötüye gittiğini görüyoruz.

Cevap: Hayır, dünya her geçen gün kötülüğün daha büyük bir farkındalığına doğru ilerlemektedir. İnsanlar herhangi bir istikameti olmayan bir yolda ilerlediklerini, nereye gideceklerini bilmeden, dünyanın gelişimine etki etmenin mümkün olmadığını veya hayatı garantilemek için dünyanın sürdürülebilirliğini sağlayamayacaklarını anlıyorlar.

Bütün baskıları kaybediyoruz ve dizginler elimizde değil. Dünyayı idare edebilmemizin bir yolu yok ve aslında bu iyi bir şey. İnsanlar ana babalarını kaybetmiş çocuklar gibi hissediyorlar.

Yavaş yavaş bizi kimin unuttuğunu, kimden uzaklaştırıldığımızı ve kime yaklaşmamamız gerektiğini anlamaya başlıyoruz. Bu kişiye doğa ve gerçeklik ile denge içinde üst güçlere ihtiyacı olduğunu hissettiriyor. Bu mistik bir güç değil aslında bu sistemin nasıl inşa edildiğini, yasayı, dünyanın hangi formüle göre yaratıldığını anlamak istiyoruz.

Gittiğimiz yolu bilmemiz gereklidir! Sonuçta, tamamen bir karanlığın içinde bizi nereye götürdüğünü bilmediğimiz hızlı bir trenin içindeyiz.

Soyutlama Başarısızlıktır

Nikolay Kashcheev’ün görüşleri (Promsvyazbank’da Kurumsal Bölüm Başkanı, Kıdemli Direktör, Rusya):“Dünya bugün sistemin lehinde olmayan geleneksel yasaların altında yaşamaya devam eden bir kırılma noktasında bulunmaktadır. İstikamet ve eğilim değişiyor. Artık, ilerleme sadece tüm dünyadaki insanların ortak çabaları ile elde edilebilecektir.

Bu ilerlemenin meyveleri sadece teknoloji ve bilgi akışı sayesinde bir laboratuardan diğerine, bir ülkeden diğerine aktığı için başarılı bir şeklide kullanılmaktadır. Bu eğilimler yatay küresel ekonominin oluşturulması üzerinde çalışmaya devam eder.

Bu savunma veya bilimsel laboratuarlarının sisteminin günlük yaşantımız içine etkili bir şekilde geçebilmesi için aşağıdakiler gereklidir: a) kâra dayalı bir kapitalist sistem ve b) küreselleşme, dağıtım yapılırken girişimler konsantre hale getirilebilir.

Bu işlerin finansmanı fonla-beni ve kitle kaynak yolu ile çalışır. Kapalı olmak yolu bizi başarısız kılacaktır, bu zaten bir uyarı sistemi olarak hizmet eden bir kaç modası geçmiş ekonomilerde meydana gelmiştir.”

Benim Yorumum: Önemli olan sadece birliğin gelişimimizin bir sonraki aşamasına yol gösterdiğini anlamaktır. Ve birlik kapitalist değil, özgecil olmalıdır. Ama bu anlayış yavaş yavaş gelecektir.

Mevcut Gerçekliğin Sembolü: Soru İşareti

İnsanlık ilk önce, kendini cansız, bitkisel seviyesinde ve ardından doğanın hayvansal seviyesinde kendini tanımalıdır. Dolayısı ile, ilk önce hayvan olarak var olmak zorunda ve sonrasında bu dünyada insan olarak sanayi, ticaret, teknoloji ve bilim dallarında gelişmeye başlayarak, böylece sonunda tüm bunların işe yaramadığını anlayarak ve hayatın anlamını bu şekilde deşifre edebilecektir.

Bu dünya üzerinde bir şeylerle ilgileniriz: yetişkinler, çocuklar ve hayvanlar. Yani biz bu şekilde yaşarız, fakat bu hayat ne için var? Bu hayatın ötesinde bir şey var mı? Büyümeye başlayınca bu soruları sormaya başlıyor ve çeşitli aşamalardan ve evrim çağlarından geçerek ve sonunda bu sorulara hiç bir cevap bulamıyoruz.

Sonunda sıkıntılar ve sorunlar üzerinden bize baskıda bulunan bir krize ulaşırız. Bu sadece insanlar ve toplumları etkilemez, aynı zamanda cansız seviyeyi, çevreyi, bitkileri ve hayvanları etkiler. Tüm sorunlar bunlar aracılığı ile bize ulaşır.

Hayatın anlamını sorguladığımız bir duruma ulaşırız, meraktan veya üst kaynağı keşfetme arzusu ile değil -biz nereden geldik ve niçin- ama sadece çaresizlikten ve bize hiç bir neşe getirmeyen bu boş hayatta zevk alma arzusuna ulaşma isteği ile.

İnsanlık gelişmekte ve bize baskı yapan ve soru sormaya zorlayan genel bir krize ulaşmaktadır. Bu hayat neye dairdir? Neden bu şekilde yaşıyoruz? Hepimizin bildiği gibi hayatta sorunlar ve endişeler olmadan, bu gibi soruları sormaya başlamayız. Fakat sorunlarla karşılaştığımız an, aniden sormaya başlarız.

Böylece Kabala bilgeliğinin bize söylediği gibi, hiç bir seçeneğimiz olmadığını ve hayatın anlamını bilmek için bağlantıya geçmek zorunda olduğumuzu fark ederiz. Eğer bulmacanın parçalarını bir araya getirirsek, resimde ve arkasında ne olup bittiğini, onu yöneten ve destekleyenin kim olduğunu ve bunları O’nun neden yaptığını anlayacağız.

Kabalistler bu resme nüfuz eder ve zamanın üzerine çıkar. Bize her şeyin Yaradan’ı edinmeye bağlı olduğunu söylerler. Bu hayattaki tek sorun Yaradan’a ulaşma, O’nu arayarak, O’nunla irtibata geçerek, O’nu keşfederek, O’nu anlayarak, O’nunla doğrudan diyalog içinde olabilmek için. Ben Yaradan’a dönerim, O cevap verir, bana döner ve ben de benden ne istediğini anlarım.

Eğer bu durumu elde edersek, bütün sorunlarımız çözülecektir. Neler olduğunu ve her şeyi nasıl idare edebileceğimizi anlayabileceğiz. Bu yaşam üzerindeki bir üst seviyeye nasıl yükselebileceğimizi bilmek asıl konudur. Ama bunu yapabilmek için Yaradan’ı ifşa etmek zorundayız. Yani mevcut kriz bizi bu duruma getirmek içindir.

Biz bir kriz olduğunu düşünürüz fakat “kriz” Yunancada yeniden doğuş anlamına gelir. Bu yüzden krizleri bu kadar dramatik şekilde ele almak yerine anladığımız ve nasıl bağlantı kurabileceğimizi bildiğimiz kadarı ile bize yeni başlangıçları getirmesini beklemeliyiz.

Uygarlığın Felaket Yörüngesi

​​David Dubrovsky’in görüşleri (Felsefe Bilimleri Enstitüsünün Rus Akademisi Biliş Teorisi Bölümünde baş bilim adamı, yapay zeka metodolojisi üzerinde Rus Akademisi Bilimsel kurulu eş başkanı): “Ekonomik krizin sabit bir şekilde kötüleşmesi tüketim toplumumuzun bir çıkmaza yaklaştığını ve diğer küresel sorunları göstermektedir. Birçok insan bunun hakkında konuşuyor ve yazıyor. Ama belirleyici bir takım eylemler görülememektedir. Dünya uygarlığının gelişiminin tehlikeli yörüngesini değiştirmek için genel bilinç düzeyimizi değiştirmemiz gerekmektedir.

İnsan doğası kavramı sosyal bireyin niteliklerinin istikrarlı bir kompleks olduğunu ve bütün çağlarda ve tüm halklar arasında olduğu gibi çoğaltılabileceğini ifade etmektedir ve bu da açıkça biyolojik doğamızın koşuluna bağlı olduğunu göstermektedir.

Ana konu insan doğasının olumsuz niteliklerini nasıl değiştirebileceğimizdir: dizginlenemeyen tüketicilik, kişinin diğer insanlara karşı saldırganlığı, aşırı egoist uğraşılar. Küresel sorunların kaynağı bunlara aittir.

​Kesin bir cevabımız yok, muhtemelen olası iki seçenek var:

· İnsan ruhu ve hayatı fonksiyonlarını değiştirmek için insan genomunu yeniden yapılandırarak insan biyolojik yapısını değiştirmeliyiz;

· Ya da bireyin zihnini ve kişiliğini biyolojik olmayan sibernetik bir sisteme aktarma yolunu seçmeliyiz, diğer bir deyişle evrimsel Transhümanizm yolu olan, Antropo teknoloji dönüşümleri ile.

Benim yorumum: Bilim adamları kendi çaplarında doğru düşünüyorlar. Sonuçta, bir insan kendi doğasını kendi kendine değiştiremez, bu sadece onu yaratan aynı kuvveti çekerek mümkündür. Ama bu güç genlerimizde bulunmamaktadır. Her fırsatta kendinden çok diğerlerini göz önüne alacak şekilde, insan eylemlerini yeniden programlayabiliriz. Fakat bir robot (melek) meydana getirmiş oluruz. Şimdi biz her şeyi kendisi için isteyerek hareket eden robotlarız (melekleriz).

Ama gelişim hedefimiz, ihsan ve alma güçlerinin ustaları haline gelebilecek bir duruma gelmek ve bunu toplumun yararına kullanarak, Yaratıcı gibi olabilmektir. Bu değişiklik sadece kendimize (bizde var olmayan) bizden gizlenmiş olan eksiksiz ihsan etme özelliği olan üst ışığı çekerek sağlanabilir. Bu da Kabala’nın bilgelik özü, yöntemidir.