Category Archives: Global Kriz

“2021 Yılının (Çok) Kısa Özeti” (Medium)

2021’in sonuna yaklaşırken herkes geçtiğimiz yılla ilgili sonuçlar çıkarıyor ve 2022’nin neler getireceğini tahmin ediyor. Benim açımdan 2021 iyi bir yıldı, öğrenme yılı oldu ve öğrenmek kesinlikle iyidir. Hoş olmamış olabilir ama bu, insanlık olarak aldığımız şeyleri takdir etmediğim anlamına gelmez. Bu yıl öğrendiğimiz ana ders, doğanın egemen olduğu ve bizim ona bağımlı olduğumuz oldu. Bu paha biçilmez bir ders çünkü bunu hatırlarsak, sayısız cana ve korkunç felaketlere mal olabilecek gelecekteki hataları önleyebileceğiz.

2021’den alınan bir başka iyi ders de, dünya güçlerinin topyekun bir savaşa dönüşebilecek çatışmalardan kaçınmak istiyorlarsa karşılıklı ilişkilerini düzene koymaları gerektiğidir. Açıkçası, hükümetlerin istediği ile gerçeğin emrettiği arasında bir fark var ama bana göre dersi aldılar ve hatta Rus ve Çin hükümetlerinin dahi öğrendiğini görmek güzel.

Rusya ile Amerika, Rusya ile Avrupa ve özellikle NATO ile Rusya arasındaki çarpışmalar birçok şeyi açıklığa kavuşturuyor. En sonunda, onları barışa ya da en azından ateşkese yaklaştıracaklar.

Çin de Rusya’nın yanında yer alırsa gelişimini sürdürme şansının olmadığını anlayacak. Ekonomik olarak geleceğinin ABD’ye bağlı olduğuna dair hiçbir şüphe yok. ABD, Çin’deki alımlarını biraz bile sınırlasaydı, Çin’i tam anlamıyla sarsabilirdi. Amerika’dan başka satış yapacak yerleri yok.

İnsanların ne dediği ya da gazetelerin ne yazdığı umurumda değil; ben sadece sayılara önem veririm. Geçen yıl ve hatta daha öncesinde ABD, halkına Covid yoluyla yardım etmek için kurtarma paketleri olarak büyük meblağlarda para veriyordu. Çin’in kendi ekonomisini ayakta tutabilmesi açısından, bu parayı Çin mallarına harcaması için Amerikalılara ihtiyacı var. Amerikalılar Çin’den satın almayı bırakırsa doğudan gelen dev düşecek.

***

İsrail’e gelince, üzgünüm ki bu yılki deneyimlerden çok şey öğrendiğimizi düşünmüyorum. Gelişmek için bizim daha fazla derse ihtiyacımız olacak ve bunlar kolay olmayacak. Kimin dostumuz kimin düşmanımız olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok. Daha da kötüsü, kendimizi ıslah etmeyi öğrenemedik. Önümüzde daha çok iş var.

Bence İsrail’in en büyük sorunlarından biri, ülke içinde İsrail’in ortadan kaldırılmasını hayal eden ve bunun için canla başla çalışan oluşumların olması. Birinin, kendi düşmanlarına karşı olması gerektiği kadar kararlı değiliz ve bu konuların bize zarar vereceğini düşünüyorum.

Dünya, yukarıda yazdığım gibi ilişkileri düzene koymayı öğrenirken, İsrail hiçbir şey öğrenmiyor. Bir iç kaos yaratıyoruz.

Ancak, dünyanın geri kalanı iyi öğrenirken İsrail’in neden öğrenmediği açık. İsrail’in kendi yönünde gelişmesi gerekiyor. Dünyanın geri kalanı, insanların doğal bencilliğine göre nasıl çalışacağını öğreniyor.

İsrail ise tam tersi yönde gelişmeli. Herkes arasındaki bağa ve özene doğru gelişmeli ve insanların nasıl egoizmlerinin üzerine çıkıp, yabancılaşma ve rekabet yerine dayanışmaya dayalı birleşik, uyumlu bir toplum oluşturabileceklerine dair bir örnek oluşturmalıdır.

Ne yazık ki, İsrailliler onları yaşamak bir yana, bağ veya birlik hakkında tek kelime duymak istemiyorlar. Belki de ülkeyi parçalanmaktan kurtarmak için çok geç olana kadar, İsrailli kardeşlerimizle bağı elimizden geldiğince reddedeceğiz. Zaten sınıra yakınız.

***

Virüse gelince, en başından beri söylediğim gibi burada ve kalacak. Ancak, onunla nasıl başa çıkacağımızı, virüsle birlikte nasıl yaşayacağımızı öğreniyoruz gibi görünüyor.

Virüs bize hayatta ne yapmamız ve ne yapmamamız gerektiğini yavaş yavaş öğretecek. Bu yüzden umarım ortadan kalkmaz, en azından bize sadece ihtiyacımız olanı almayı ve çabalarımızı yıkıcı tüketime harcamak yerine, zamanımızı ve çabalarımızı destekleyici insan ilişkileri kurmaya ayırmayı öğretene kadar.

2022 İçin Tahmin: Nereye Gitmeli?

Yorum: Bazı siyaset bilimciler, bilim adamları ve çeşitli uzmanlar yakın zamanda gelecek yıl için aşağıdaki noktaları içeren ekonomik tahminler sağlamak için toplandılar. Avrupa’daki doğalgaz krizi daha da kötüleşecek; Avrupa, çelişkiler nedeniyle tamamen parçalanacak; AB’deki göçmen krizi şiddetlenecek; ABD’de hiperenflasyon artacak; Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki çatışma daha da kötüye gidecek; salgın devam edecek; Suriye, Libya, Donbass, Karabağ’daki askeri çatışmalar ve Tayvan etrafındaki durum çözülemeyecek; Çin ile Amerika çatışması yoğunlaşarak devam edecek. Daha birçok nokta var.

Bütün bunlara bakışınız nedir?

Cevabım: Dünya çapında bir anlaşmazlık var.

Soru: Nereye gitmeli? Neler olduğuna bir bakın!

Cevap: Hiçbir yere gitmeye gerek yok. Hiçbir yere. Başka gezegen yok, kimse sizi bir yerlerde beklemiyor.

Bir gezegeni mahvettiniz ve şimdi başka bir gezegene mi uçacaksınız? Eğer Dünya’yı uzaydan gözlemliyor olsaydınız, en hafif deyimiyle bu Dünya’nın etrafında ne kadar çöp döndüğünü görürdünüz. Dünyanın kendisi tamamen kaplıdır.

Soru: Peki tüm bu tahminler ne olacak? Uzmanlar, siyaset bilimciler, en azından bir şeyler önermeliler.

Cevap: Hiçbir şey teklif edemezler. Bu sonuna kadar devam edecek. Aksine, ellerinde hiçbir şey olmadığını fark etmeye başlıyorlar. akılda, ruhta ve kalpte hiçbir şey yok. Asıl kriz burada başlıyor.

Soru: Peki, onların kalplerinde ve ruhlarında ortaya çıkacağını düşünüyor musunuz?

Cevap: Hayır. Bu büyük karışıklıklar ve büyük acılar gerektirir. Bundan kurtulamazlardı. Atom bombasının altında yatmaya razı olurlardı, hepsi bu.

Yorum: Ama bir şey sunarlardı, daha önce bir şey inşa edilmişti.

Cevabım: O zaman daha saf oldukları içindi. Artık daha akıllılar. Sunacak hiçbir şeyleri olmadığının farkındalar.

Soru: Birdenbire insan aklının artık bütün bunları kavrayamayacağını mı hissediyorlar?

Cevap: İnsan zihni ancak mahvedebilir, bozabilir, kırabilir ve geleceği karanlık, kötü yapabilir.

Soru: Neden aklımıza böyle bir güven duygusu verildi?

Cevap: Böylece kafamız tamamen karışır ve aklımızın kesinlikle hiçbir değeri olmadığını fark ederiz. Sonuçta, insanı diğer tüm yaratılanlardan ayıran nedir? Akıl!

Kulağa çok saygın geliyor! Şimdi kim olduğunuzla gurur duyun. Kafanızda öyle bir mekanizma var ki, kalbinizde öyle büyük hisler var ki ama hepsi egoist, dar ve sıradan, küçük egoizmimize sabitlenmiş durumda. İşte bu yüzden hiçbir şey işe yaramıyor.

Soru: Gerçekten böyle mi? Kişinin fark etmesi gereken tek şey bu mu?

Cevap: Evet. Sadece bu, elinde hiçbir şey olmadığı, ya ölümdür, ya da… ama ölüm de bir seçenek değildir.

Soru: Elimizde ne var o zaman?

Cevap: Sadece aramızdaki ilişkilerde, komşunuzun sizin için kendinizden daha değerli olacağı, öylesine üst ilişkilere ulaşmak için birbirimize yakınlaşmaya doğru gitmek.

Soru: Öyle bir duruma gelelim ki aklımı bir kenara bırakıp sadece hislerle mi ilerleyeyim?

Cevap: Evet. Çünkü bugünkü aklımız bizi ancak daha derin bir egoizme sürükleyebilir ve daha büyük darbelere maruz bırakabilir.

Soru: Bunun akılla değil, kalple ilgili olduğunu mu söylüyorsunuz?

Cevap: Evet. Yazıldığı gibi ”Kalp anlar”. Akıl arzuları takip etmek zorundadır. İnsanın arzuları düzeltildiği ölçüde, bu ölçüye göre aklı onlarla çalışabilir. Ve doğru ortak yaşam bu olacaktır.

Soru: Demek üst akıl bizimle böyle oynuyor?

Cevap: Kesinlikle.

Soru: Aklımız bu üst aklın bir parçası mı değil mi?

Cevap: Bizim aklımız değil. Ama ona geleceğiz, zihnimizi ve duygularımızı üst akılla birleştirmeye geleceğiz.

İyi bir yıl olacak.

Soru: Bunun nasıl yapılacağı konusunda herhangi bir tavsiyeniz var mı?

Cevap: Bu yolu anlamaya çalışırsak rasyonel-maneviyatın veya rasyonel-kalbin olgunlaşmasını hızlandırabiliriz.

Kendimizi bir tür olarak koruyabilmek için karşıt özelliklere geçmekten başka bir yolumuzun olmadığını anlamalıyız. Fark etmemiz gereken şey bu — başka çıkış yolu yok.

“Bu gerçekçi değil, bu imkansız.” diyemeyiz. Neyin mümkün ya da imkansız olduğunun bir önemi yok! Basitçe tek çıkış yolu bu. Bu yüzden mutlak egoistler olduğumuz gerçeğinden mutlak özgeciler olmamız gerektiği gerçeğine, birbirimizden nefret etmekten birbirimizi sevmeye kadar uçurumun üzerinden atlayacağız. Başka hiçbir şeye gerek yok. Ve birbirimize olan bu sevgi niteliğinde, evrenin her şeye ve herkese, tüm maddeye, zamanın ve mekanın üstünde nüfuz eden büyük gücünü hissetmeye başlayacağız. Sonra bambaşka bir seviyeye, farklı bir boyuta gireceğiz.

Bizden tek istenen budur. Bu, kendi güçlerimizle mümkün değildir. Şimdi kendimizi düşündüğümüzde, herkes kendi gücünden bahseder. Oysa yalnızca kolektif güçlerle üstesinden gelebiliriz.

Soru: O zaman, bunu birlikte başaralım mı?

Cevap: Evet!

“2021’in Sıkıntılarının Arkasındaki Ortak Suçlu” (Linkedin)

Yangınlar, seller, salgın hastalıklar, depremler, tayfunlar, kasırgalar, kuraklık, enflasyon, savaş, istismar ve sömürü, hepsini bu yıl yaşadık ve ortak bir suçlu onların arkasında duruyor: insan. İnsan değişirse, dünya değişir. Görev kolay olmayabilir, ancak nedenini ve ne yapmamız gerektiğini bilmek, iyileşmeyi sağlamak adına uzun bir yol kat etmemizi sağlayacaktır.

Bu yıl olan tüm kötü şeyleri düşündüğünüzde, “Neyse kurtulduk!” demek neredeyse içgüdüseldir. Ama bundan daha akıllı olmalıyız. Açılış paragrafında bahsi geçen felaketler, krizlerin dibine inmeye ve kesin olarak çözmeye kararlı olmadıkça, gelecek yıl ve sonraki yıllarda olacaklara kıyasla hafif bir esinti gibi görünecekler.

İnsanlar geçen yılı düşündüklerinde, sadece olan şeyleri düşünürler. Bence bundan daha derine inmeliyiz; bunları neyin tetiklediğine ve diğer olumsuz gelişmelere bakmalıyız.

Dünya’nın ekosisteminde her elementin benzersiz ve yeri doldurulamaz olduğunu zaten biliyoruz. Tek bir öğeyi bile tükettiğinizde, sistemi dengeden çıkarırsınız. Yerel bir ekosistemin dengesini bozduğunuzda, tüm gezegen bozuluncaya kadar komşu sistemlerini etkiler. Tıpkı Kovid-19’un bize herhangi bir suşun hemen dünyaya yayıldığını öğrettiği gibi, yaptığımız, söylediğimiz, hatta düşündüğümüz her şeyde de durum böyledir. Hepimiz aynı sistemin parçalarıyız.

Birbirimize bağımlı olduğumuzu ve tüketici olarak davranış biçimlerimiz, yediklerimiz, seyahat alışkanlıklarımız ve hayatımızın diğer yönleriyle birbirimizi etkilediğimizi zaten kabul ediyoruz. Sorumsuz ve düşüncesiz davranışların ortak kaynakları tükettiğini ve bunun sonucunda herkesin acı çektiğini görüyoruz. BM ve diğer kuruluşlar, gece gündüz bu konuyu tartışan uluslararası paneller ve konferanslar düzenlemektedir.

Yine de değişen pek bir şey yok.  Aslında işler daha da kötüye gidiyor. Şimdiye kadar umursamaz davranışlarımızı gerçekten kontrol altına almayı başaran tek şey Koronavirüs. Bizi karantinaya girmeye zorladığında, hava temizlendi, su temizlendi, hayvanlar daha önce gezemedikleri yerleri gezdi ve insanlar ailelerini yeniden keşfettiler.

Ancak karantina bir yaşam biçimi değildir; acil bir önlemdir. Bu gezegende, tek evimizde, onu yok etmeden ve misilleme olarak o da bizi yok etmeden yaşamaya devam etmemizi sağlayacak sürdürülebilir bir çözüme ihtiyacımız var.

Bunu yapmak için, umursamaz davranışlarımıza neden olan temel unsuru değiştirmeliyiz: bencil insan doğamızı. Gezegenimizi rahatsız eden tüm konulara baktığınızda – doğal afetlerden insan kaynaklı krizlere kadar – hepsinin ortak bir suçlusu var: insan egoizmi. Bu nedenle, insan değişirse, dünya değişir.

En büyük sorunumuz burada yatıyor. Davranışlarımızı değiştirmemiz gerektiği konusunda hemfikiriz. Davranışlarımızın sorunlara neden olduğu da açıktır. Ancak düşüncesiz davranışlarımızın nedenini değiştirmenin çok daha az savunucusu var, çünkü hiç kimse dünyanın sorunları için suçluluk duymayı isteyerek kabul etmiyor. Yine de hepimiz sorumluyuz.

2022’ye girerken insanlığın karşılaştığı en büyük zorluk, gaz emisyonlarını engellemek, plastik kullanımını kısıtlamak veya fosil yakıt kullanımını azaltmak değildir. En büyük zorluğumuz, gezegeni temizleme çabalarımızdaki en inatçı aksaklık, kendi doğamızdır.

Kendi doğamızın en büyük sorunumuz olduğunu kendimize söyleyemiyoruz. Bununla birlikte, herkesin insanlık için yeni bir doğa inşa etmeye katıldığı, dayanışma ve nezaketin beğeni kazandığı, kibir ve narsisizmin uyarıya sebep olduğu bir atmosfer yaratabiliriz.

Eğer birlikte bunu yaparsak, kendimizi hiçbir şeyi inkar ediyormuşuz gibi hissetmeyeceğiz ya da içimizden bir şeyi söküyormuşuz gibi. Bunun yerine, hayatlarımıza iyi bir takviye eklediğimizi, yaşamlarımızı zenginleştiren, onlara yön ve anlam veren bir şey eklediğimizi hissedeceğiz. Yavaş yavaş, narsisizmden daha cömertçe ödüllendirdiği için sosyal zihniyet giderek daha baskın hale gelecektir. Birlikte yaparsak, kolay ve yumuşak bir geçiş olur.

Bu nedenle, nerede olduğumuzu, dünyamızın neden böyle olduğunu ve yollarımızı değiştirmediğimiz sürece karşılaşacağımız kesin olan sıkıntılardan nasıl kurtulacağımızı anlamak hayatta kalmamız için çok önemlidir. Bonus olarak, dayanışma zihniyetini benimseyip sıkıntılarımızın ortak suçlusu olan kendi egoizmimizin üzerine çıkabildiğimizde, olduğuna inanmadığımız harika bir hayat da kazanacağız.

2022 İçin Bir Öngörü

2021 yılı sona eriyor. 2022’nin eşiğindeyiz ve herkes Yeni Yıl’ın ne getireceğini bilmek istiyor. Son zamanlarda başımıza gelen sorunlardan nefes almak için bir aramız olacak mı?

2021 yılı birçok insanın hayatında büyük bir uçurum yarattı, doğada, ekonomide, sağlıkta ve hayatın her alanında korkular, belirsizlikler, felaket değişimler getirdi. Tüm bu değişiklikleri, yeni bir hayat getirecek noktaya nasıl çevirebilirsiniz?

Gelişimin gidişatını değiştirmek ve yeni bir rotaya yönlendirmek istiyorsak, olup biten her şeyi birbirimizle bağ kurma özlemi olarak algılamamız gerektiğini anlamalıyız. Hayatımıza yük olan tüm sorunların ve tüm sıkıntıların üstesinden gelmek, ancak daha fazla birlik olursak mümkündür. Ve sonrasında bunun olası tüm sorunlara evrensel bir çözüm olduğunu göreceğiz.

Kendimizi daha yakın hissedip birbirimize yardım edersek, nefreti ve savaşları durdurursak, tek kalp tek adam olmak için her şeyi yaparsak, o zaman tüm sıkıntılardan ve sorunlardan büyük bir zaferle çıkarız.

Sadece gitmeli ve yapmalısınız. Antik çağlardan günümüze başka bir şey gerektiren tek bir teknik, din ya da inanç bilmiyorum. İnsanlık tarihi boyunca pek çok insanın, peygamberlerin, büyük şahsiyetlerin ve manevi liderlerin neler konuştuğunu anlamamız gerekiyor. Şayet bunu yaparsak, kesinlikle iyi bir hayatımız olacak.

Dünyamızda bolluk var; hiçbir şeyin eksikliği yo, ama topraktan doğal kaynakları, suyu, havayı alıp zehire çeviriyoruz çünkü her şeyi sadece birilerinin çıkarı, silahı ve düşmanlığı için kullanıyoruz. Doğaya, topluma karşı tutumumuzu değiştirmeliyiz. Eğer bunu her birimiz istersek, dünya liderlerini buna mecbur bırakacağız – hatta buna karşı olanları bile.

Bugünün gerçekliği son derece karmaşık görünüyor. 2022’den ne bekleyebilirsiniz? Şayet biz bu durumu değiştirmezsek daha da kötü olacak. Ne yazık ki, henüz başka herhangi bir umut görmüyorum. İnsanoğlu, mühendislik, teknoloji ve modern tıpta her geçen yıl daha akıllı hale gelmesine rağmen, tüm bunları sıradan bir insanın yaşamı için doğru şekilde nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz. Sorun bu.

Ve tüm bunlar, insanlar arasındaki ilişkileri düzeltmememizden kaynaklanıyor. Herkesin kendini bireysel olarak hissettiği, diğerlerinden ayrılmış ve onlara borçlu olmadığı görünüyor. Ve dünya nüfusu birkaç milyar kişiye ulaşmış olsa da, herkes sadece bundan dolayı acı çekiyor.

İlaç şirketi Pfizer, 2024’e kadar Koronavirüs salgınıyla mücadele etmek zorunda kalacağımızı öngörüyor. İklim değişikliği, ekonominin ve dünyadaki yaşamın tüm alanlarının çöküşünden kaynaklanan ek sorunları da hesaba katarsak, 2022’de ne beklenebilir? Tüm bu sorunlar devam edecek: doğal afetler, volkanik patlamalar, depremler ve neden olduğumuz aşırı küresel ısınma.

Bu küresel ısınma, eğer yapabilirsek birçoğuyla savaşmamızın çok zor olacağı her türlü zararlı virüsü yeryüzünden serbest bırakıyor. Bütün bunlar ufukta, ancak tüm bunları geri alabilir ve bu sorunları önleyebiliriz. Ancak çözüm teknoloji, tıp veya ilaç alanında değil, sadece insan ilişkileri alanında yatıyor.

Genel halk ve ülkeler arasındaki ilişkileri düzelterek, hem bilinen hem de henüz bilinmeyen tüm zararlı virüsleri durdurma ve onları şimdi oldukları yerde bırakma, ortaya çıkmalarına, gelişmelerine, çoğalmalarına ve bize nüfuz etmelerine izin vermeme fırsatına sahibiz. Her şey sadece insanlar arasındaki ilişkilere bağlı.

Kişi şu soruyu sorabilir: “Ekonomi, iklim ve insan ilişkileri arasındaki bağ nedir?” Gerçek şu ki, insan doğada var olan her şeyin, tüm seviyelerin en üst seviyesindedir: cansız, bitkisel, hayvan ve insan. Ve insanlık 20. ve 21. yüzyılın sonunda olduğu gibi yüksek bir gelişim düzeyine ulaştığında, daha da yukarı seviyede olacak.

Her şeyi yapabiliriz! Yüksek teknolojilerimiz, güçlü silahlarımız ve modern tıbbımız var. Ama insanlar arası ilişkilerde binlerce yıl önce yaşamış en ilkel insanlardan çok daha kötü durumdayız. Ve bu alanı iyileştirmemiz gerekiyor.

Mevcut Yaklaşımdan Vazgeçin

Yorum: Baal HaSulam, her bir koşulun bizlere onun kötülüğünü, sonluluğunu fark etmek ve yeni bir koşula geçmek için verildiğini yazar. Kabala’nın, kişinin bir öncekini kötü olarak algılayarak bir koşuldan diğerine hızla geçmesine yardımcı olmak tasarlanmış olduğunu söyler.

Cevabım: Doğrudur. Hayal edin: Şimdi, deyim yerindeyse, üzerinde çalıştığımız mevcut aşamanın kötülüğünün farkına varmalı ve bir sonraki aşamaya geçmeliyiz. Bu da şu anda içinde bulunduğumuz yaklaşımı tamamen terk etmek anlamına gelir.

Bunu nasıl yapabiliriz? Bu adımdan kurtulmak için çok büyük ıstıraplardan geçmemiz gerekiyor. Başka bir deyişle, ne ailenin, ne sanatın, ne bilimin, ne mesleklerin ne de insanlar arasındaki ilişkilerin ve en önemlisi insanın doğayla ve kendi kendisiyle ilişkisinin artık bu biçimde işlemediğinden emin olmalıyım. Bunların hepsi krizdedir.

Ama bu kriz hala yetersizdir, onun durgun seyrini görebiliyoruz. “Aslında bunların hiçbiri yok” diyerek onu karartmaya, geciktirmeye, onun içinde oynamaya çalışıyoruz. Bu durumda daha kaç on yıl geçirebileceğimizi hayal edin.

Bu durum daha da kötüleşecek ve kendimizi her zaman bir çeşit ağrı kesici ile besleyeceğiz ve her şeyin o kadar korkutucu olmadığını söyleyeceğiz. Düşünün bir kere, insanlar boşanıyor, çocuklar aileden ayrılıyor ve biz birbirimizi canlı canlı yiyip bitirmek istiyoruz. Düşünsenize artık bilim ve kültür yok, insan korku içinde yaşıyor.

Yani bu koşuldan çıkmak ve sonrakini görebilmek için onu kötü olarak idrak etmemiz gerekir.

Egoizme Karşı Biyolojik Savaş

Pandemi dünyayı kargaşaya sürükledi çünkü insanlar neler olduğunu anlamıyorlar, bundan sonra ne olacağını bilmiyorlar ve kendilerini nasıl koruyacaklarını bilmiyorlar. Bu nedenle, insanlarda neşe yok ve şehirdeki yaşam artık hareketli ve eğlenceli değil. Kasvetli bir atmosfere dönüştü. Herkes sadece nasıl sağlıklı kalacağını ve enfekte olmayacağını düşünüyor.

Ancak bunun geçici bir dönem olduğunu varsaymak hata olur. Koronavirüs pandemisi uzun süre burada kalacak çünkü bu çok özel bir darbe. Virüs hayatımızın tüm alanlarını nasıl etkileyeceğini biliyor: aile, tüm toplum, çocuklar ve yetişkinler, gençlerden yaşlılara kadar. Toplumun her biçiminde ve onun her bağlantısında her türlü ıslahı yapabilir.

Eski olan her şeyi yok edecek ve aramızda yeni bağlar kuracak böyle Koronavirüs türleri de olacaktır. Bu virüs çok akıllı. Biyolojik bir parçacık ve egoizmimize karşı bizimle biyolojik bir savaş yürütüyor.

Bu nedenle bu virüs, tüm yeni küresel tezahür biçimleriyle ıslahın sonuna kadar bize eşlik edecektir. Egoizm, Koronavirüs denilen bu canavarın yanında yaşamaya uyum sağlamaya çalışacaktır. Ama bu işe yaramayacak çünkü bu, doğanın bize karşı yürüttüğü biyolojik bir savaştır. Bu savaşa, bizi egoizmin ıslahına yönlendiren bir şeye doğru bir şekilde tepki verirsek, başarılı olacağız.

Yaradan bize bu biyolojik virüsle saldırıyor ve bizi düzene sokmaya çalışıyor. Ancak insanlık henüz olanları tedavi etmesi gereken doğru formu kavramadı.

Virüs çok yüksek ve özel düzeyde bir faktördür çünkü biyolojik seviyede, doğru bağın eksikliğini etkilemektedir. Bu artık cansız veya bitkisel derece değil, canlı ve manevi seviyeye ait olan bir derecedir. Yani virüs, maneviyata atlamak istiyormuş gibi davranmaktadır. Bu sıçramayı biz yapmadığımız için, virüs bizi manevi dereceye yükselmeye itiyor. Ve o, işini yapacaktır.

Sonunda, hiçbir çözümümüzün olmadığını ve yalnızca hepimizin ortak çalışmasıyla Koronavirüsü ortadan kaldırabileceğimizi keşfedeceğiz. Bunun ancak ortak çabalarımızla yapılabileceği bizim için netleşecek. Virüs bizi birbirimizle bağ kurmaya zorlayacak ve hayatta kalabilmemizin tek yolu bu.

Virüs bizi maneviyata doğru ilerletiyor ama şimdiye kadar olumsuz bir biçimde. Birbirimize doğru bir şekilde bağda olsaydık, virüse karşı birlikte daha doğru hareket ederdik. Bizi nerede daha çok, nerede daha az bağ kurmamız gerektiğine yönlendirir, bize rehberlik ederdi.

Henüz bunu yapmadığımızdan ve doktorların tüm hastalıkların insan davranışlarına bağlı olduğunu, aramızda dengenin olmamasına bağlı olduğunu açıklamamasından dolayı, daha fazla acı çekmek zorunda kalacağız.

Yakında başkalarından virüs kapmamak için değil, virüsünüzün başkalarına bulaşmaması için kendimizi maskelerle kapatmanın gerekli olduğunu anlayacağız. Bu zaten insan seviyesinde bir faktördür çünkü sadece yüzümdeki maskeyle değil, bu korumaya karşı tavrımla da belirlenir: Kendi iyiliğim için mi yoksa başkaları için mi gayret ediyorum. Kim için yüzüme maske takmaktayım?

Salgın bitmeyecek, sadece büyüyecek. Doğa bizi rahat bırakmayacak. Doğada milyonlarca farklı virüs var. Virüs, doğanın genetik sisteminde neden olduğumuz genetik bir kusurdur. Tüm sistem, tüm seviyelerde, tüm formlarda, tüm alt sistemlerde birbirine bağlıdır.

İnsanlar arasında doğru bağı, komşunu kendin gibi sev yasasını oluşturmuyoruz, bunun yerine ondan gittikçe uzaklaşıyoruz. Bununla, virüslerin yayılmasını, biyolojik parçacıkların yanlış gelişimini, doğanın gelişiminin en yüksek derecesindeki bizler teşvik ediyoruz ki bu sadece manevi derecedir. Bu virüslere kendimiz sebep oluyoruz. Onlar bizim ıslah edilmemiş egoizmimizin bir sonucudur.

Dolayısıyla salgın o kadar kolay bitmeyecek. Her şekilde büyüyecek ve yayılacak. Doğa, bizi dizginleyecek ve bizi hedefe doğru bir şekilde yönlendirecek araçlara sahiptir.

“Hayatı Gerçekten Anlamlı Kılan Nedir?” (Linkedin)

Kalkıyoruz, güne başlıyoruz, çocukları okula hazırlıyoruz ya da bekârsak işe gidiyoruz. Gün telaş içinde geçiyor. Daha sonra, yorgun bir şekilde eve dönüyoruz ve bir sonraki güne yeniden başlamak için ertesi sabaha kadar yatıyoruz. Hayatı anlamlı kılan şey bu olabilir mi? Yakın zamanda yapılan küresel bir araştırmanın tam olarak incelediği şey buydu. Katılımcıların %39’u, anlamlarını inanç ve maneviyatta bulan %2’ye kıyasla, ailenin yaşamlarındaki birincil anlam kaynağı olduğunu söylemiş.

Pew Araştırma Merkezi tarafından, dünya çapında 17 gelişmiş ülkede 19.000 yetişkin arasında yapılan yakın zamandaki bir araştırmaya göre, kişinin hayatındaki en önemli faktörler ailesi, kariyeri ve finansal refahıdır.

Ailenin mutluluğun ana kaynağı olmasına şaşmamalı. Aile, en yakın ve en etkili çevre olduğu için kişinin gelişiminde doğrudan ve en önemli rolü oynar. Çemberlerin geri kalanı da zamanı niteliklerle doldurur ve etkiler, ancak bunlar daha uzaktır, daha az durağandır ve bir günden diğerine değişebilir. Bir kişi işini, arkadaşlarını veya bir eğlence yerini değiştirebilir ancak ailesini değiştiremez. Zaman zaman yaşanan zorluklara rağmen kişi aileye bağımlı ve bağlıdır. Bu yüzden çok önemlidir.

İki yıllık COVID-19’dan sonra, insanların hayatın anlamı hakkında daha fazla soru sormaları ve dolayısıyla maneviyata daha fazla ilgi duymaları beklenebilirdi. Ama nihayetinde, insanlık bu küresel salgın konusunda özellikle dikkatli veya düşünceli değil. Bunun yerine, yurt dışına özgürce seyahat edemedikleri, maske takmak zorunda kaldıkları ve virüsün yayılmasını önlemek için fazladan aşılara ihtiyaç duydukları için ve ayrıca bir dizi külfetli kısıtlamalar nedeniyle kendilerini baskı altında hissediyorlar.

Ancak genel olarak bu salgın ile yaşamayı öğrendik. Yakında insanlık, yaşamlarımızı işgal eden yeni varyantı da unutacak. Bizim insan doğamız, kendimiz için ve sadece kendimiz için gönüllü olarak haz ve neşe almaya isteklidir. Gün geçtikçe bu bencil doğa büyür, kabalaşır ve kalınlaşır, o kadar karmaşık ve kurnaz olur ki kişi artık hiçbir şeyden etkilenmez. Savaşlar, kitlesel kıtlık ve yeni virüs çeşitleri hakkında sürekli bilgi bombardımanına tutuluyoruz, ancak böyle bir gerçekliği tüm duyularımızla deneyimleyene kadar, bunun olduğuna inanmıyoruz ve değişim için harekete geçmiyoruz.

Yine de, Koronavirüs’ün bizleri etkilemediğini söyleyemem. Bize, küçük bir küresel köy olduğumuz için birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu gösterdi. Ama aramızdaki iletişim ağında, içsel duygularımızda birbirimize kayıtsız kalıyoruz ve birbirimizden kopuyoruz. Yani doğal olarak olacak olan şey, egoizm güçlenecektir; yalnızca karşılıklı garanti içinde bir aile gibi hissettiğimizde gelişebileceğimizi anlayana kadar, daha fazla küresel darbe ortaya çıkacaktır.

Yaşamlarımızı yalnızca yakın insan bağımız aracılığıyla anlamlı olarak algılayacağız. Toplumun çehresini ideal bir aile deseni ile şekillendirseydik, hayatımızı güzelleştirir, kendimize iyi, sıcak ve samimi bir ortam yaratırdık. Bizi sevgi dolu bir anne gibi kucaklayan iyi bir çevre inşa etmiş olurduk. Birbirimize duygusal olarak ne kadar çok bağlanırsak, bağın gücünü, doğanın yüce gücünü, verme ve sevme niteliğini, iyi ve yardımsever bir gücü o kadar çok hissedeceğiz. Sadece doğanın niteliklerine ve niyetlerine tutunursak, tam bir bütünlük için yaşamın anlamını hem bedensel hem de manevi olarak keşfedeceğiz.

“Önümüzdeki Zor Zamanlar” (Linkedin)

Geçiş dönemleri her zaman sıkıntıya eğilimdir. Ben merkezli bir zihniyetten, birbirimize bağımlı olduğumuz, birbirimize bağlı olduğumuz ve eylemlerimizde başkalarının iyiliğini göz önünde bulundurduğumuz daha bütünsel bir zihniyete yükselirken, insanlık tarihinin en değişken geçiş dönemlerinden birini yaşıyoruz. Ne yazık ki, geçiş döneminde, asi egolarımız bizi ve tüm toplumu riske atan giderek daha tehlikeli uç noktalara sürüklüyor. Geçişte olduğumuzun ne kadar erken farkına varırsak, değişimi barışçıl ve hızlı bir şekilde yaşama şansımız o kadar artar.

Geçiş sürecinde olduğumuzu, başkalarının ihtiyaçlarını görmezden gelemeyecek kadar birbirimize bağlı olduğumuzu kabul etmek için, onun farkındalığına bizleri ulaştıracak eğitim sistemleri kurmalıyız. Bu nedenle, insanlığın şu anda en büyük sorunu eğitimdir.

İdeal olarak, dünya liderleri,  geçişin liderleri olmalıydılar. Onlar süreci başlatmak ve yönetmek için doğal bir durumdalar. Ne yazıktır ki, günümüzün liderleri o kadar taş kalpli ki bu fikirleri duymayacaktırlar bile. Vazgeçtiğimden değil ki vazgeçmedim ama şu an nerede olduğumuzu da kabul etmemiz gerekiyor. Ama aynı zamanda devam etmemiz gerektiğini biliyorum.

Hepimiz haz arayan varlıklarız; bu bizim doğamızdır. Bu nedenle, şimdiki zamanda acı çekmedikçe ya da büyük bir ödül bizi çağırmadıkça ve onu alacağımızdan emin olmadıkça yaşam tarzımızı değiştirmeyeceğiz.

Sadece iki şeyi anlıyoruz: haz ya da acı. Bu yüzden insanlık ya mutlak bencillik durumu içinde acı çektiği için ya da karşılıklı sorumluluk ve başkalarını önemseme durumunda garantili bir ödül gördüğü için değişecektir. Şu anda insanlar, onları daha işbirlikçi bir eğilime geçmeye ikna etmek için daha fazla acıyı beklemeyi tercih ediyor.

İşte bu yüzden eğitim çok önemlidir. Eğer insanlar çektiğimiz tüm darbelerin bencilliğimizin bir sonucu olduğuna ikna olurlarsa, bundan kurtulmak isteyeceklerdir. Eğer, egonun bize başka hiçbir şeyin veremeyeceği faydalar sağlayabileceğine inanırsak, acı bizi onu terk etmeye ikna edene kadar egolarımızla birlikte kalacağız.

“Günümüzde Doğal Afetlerin Artmasının Arkasındaki Sebep Nedir?” (Quora)

Doğal afetleri gözlemlediğimizde, belirli jeolojik ve ekolojik faktörleri anlayabiliriz, ancak bu faktörlerin arkasında ne var? Başka bir deyişle, etrafımızda algıladığımız dünyanın arkasında ne var?

“Doğa kanunları” diyebiliriz ama bu tam bir cevap vermez.

O halde doğal afetler neden başlıyor ve son zamanlarda neden artıyor?

Doğal afetler, doğa ile olan dengesizliğimizden kaynaklanır. Dünya ve evrenimiz cansız madde ve fiziksel güçlerle doluyken, niteliksel olarak konuşursak, cansız varoluş seviyesi, doğadaki en düşük niteliksel seviyedir. En yüksek niteliksel seviye, insandır.

İnsan seviyesindeki denge veya dengesizlik, doğayla olan dengemizi veya dengesizliğimizi belirler. Bu nedenle, bağlarımız ne kadar dengesiz hale gelirse (başkalarına fayda sağlamak yerine kendi çıkarımıza giderek daha fazla öncelik vererek, yani giderek daha egoist hale gelerek birbirimizle ilişki kurduğumuzda), doğal afetler gibi krizleri o kadar çok yaşarız.

Hepimizin birbirimizi etkilediği, küresel olarak birbirine bağlı, birbirine bağımlı ve kapalı bir sistemde yaşıyoruz. Sorunlarımızdan biri, karşılıklı bağımlılığımızın engin boyutunu hissedememektir. Bu nedenle, önce karşılıklı bağımlılığımızı öğrenmemiz ve karşılıklı bağımlılığımızın artan anlayışı ve hissinden, aramızda yeni davranışlar oluşturmaya başlamamız gerekiyor: dünya çapında işbirliği, karşılıklılık ve karşılıklı taviz yasaları. Bağımlılığımızın ölçüsünde uyanana kadar, bağlarımızda bizi doğa ile dengeleyecek gerekli dengeye ulaşamayız. O zaman doğal afetlerin (birkaç başka krizle birlikte) olumlu bir bağlantı kurana kadar artmaya devam etmesini bekleyebiliriz.

Yaşlı Hillel, bu tür yasalara uymanın ilk adımını formüle etti: “Senin için nefret uyandıran şeyi, arkadaşına yapma.” Başka bir deyişle, en azından diğer insanlara zarar vermemeye büyük özen gösterin. Bu koşulu yerine getirmek, birbirleri arasında işbirliği ve karşılıklılık yasalarını yürürlüğe koymanın ilk adımıdır. Dolayısıyla bu durum bizi hala birbirimizle ve doğa ile dengeye getirmezken, birbirimizi ve doğayı kötü amaçlarla sömürmemize son verir.

Böyle bir koşul kulağa ne kadar hoş gelse de, bunu hemen yerine getirmemizin mümkün olduğunu düşünmek saflık olur. Böyle bir durumu yerine getirebilmek için öncelikle bizi doğa ile dengeye getirmeye odaklanan yeni bir eğitime ihtiyacımız var. Küresel karşılıklı bağımlılığımızın hissiyatına ulaşmamız gerekiyor ve şu anda bundan çok uzağız.

Böyle bir eğitimden ne kadar çok geçersek, karşılıklı bağımlılığımızın duygusuna (özgecilik ve işbirliğini egoizm ve sömürüye göre önceliklendirmemize rehberlik etmesi gereken bir hissiyata) o kadar çok ulaşmalıyız.  O zaman bugün dünyamızda var olan sayısız sömürü biçiminden vazgeçebilirdik. Bu ilk adımdır: Başkalarına zarar vermenin bumerang olarak bize geri döndüğü ve nihayetinde kendimize zarar verdiği anlayışı. Doğal afetler, doğa ile dengeyi kuramadığımız için birbirimize verdiğimiz bu türden dolaylı zararlara bir örnektir.

Koronavirüs Rutini

Soru: Korona virüs ile yaşamak ne anlama geliyor? Öyle gözüküyor ki egomuz her şeyle nasıl başa çıkacağını biliyor.

Cevap: Hayır, bize karşı işleyen bir biyolojik hastalık olduğundan Covid ile yaşamayı başarmak gibi bir şey söz konusu değil. Eğer bu savaşta doğru bir şekilde bağ kurarsak, bu bizi virüsün içindeki egonun ıslahına yönlendirecektir ve o zaman gerçekten başarılı olacağız.

Yaradan’ın bizi biyolojik bir virüsün saldırısı vasıtası ile nasıl düzelttiğini ve etkilediğini görmek çok ilginç.

İnsalık hala olanlarla nasıl ilişki kurması gerektiğini anlamıyor. Bizim açıklamamız gerekiyor ki, her şey doğadan geliyor ve virüs, biyolojik seviyede, cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerde doğru bağın eksikliğini simgeleyen olağanüstü büyük bir etkendir.  Hayvansal seviye, manevi seviye ile ilişkilidir. Manevi seviye, konuşan olarak adlandırılır ama biz manevi seviyeye bu sıçramayı hala yapmıyoruz,  bu yüzden de virüs işini yapıyor ve bizi buna itiyor.

Eninde başka seçeneğimiz olmadığını ve yalnızca hepimiz birlikte çalışarak Corona pandemisini ortadan kaldırabileceğimizi anlayacağız. Dahası, virüsle ancak karşılıklı çalışma yoluyla başa çıkabileceğimizi anlamalıyız; virüs bizi birbirimize karşı güzel, doğru bir şekilde bağ kurmaya zorlayacaktır.