Category Archives: Global Kriz

Twitter’da Düşüncelerim / 13 Mart 2020

Coronavirüs durumumuzun tüm ciddiyetini açığa çıkarıyor.

Coronavirüs, insan toplumunda insanlar arasındaki ilişkileri güçlü bir şekilde değiştirdi ve bazı ciddi sorularla yüzleşmemizi sağladı:                                                                                                                                                                           1. Biz birbirimize çok bağlı ve bağımlıyız.

2. Bağımız iyi bir bağ değil ve onu nasıl değiştireceğimizi öğrenmek zorundayız.

Coronavirüs herkes tarafından paylaşılan bir sorundur. İnsanlığın doğru bir şekilde birleşmesini ve karşılıklı güvenceyi kurmasını ister. Doğa bizi karşılıklı garantinin bir gereklilik olduğu bilincine getirmeye çalışıyor bu yüzden bir kez daha tek bir adam, bir sistem olacağız

Dünyadaki her birey anlamalıdır: coronavirüs bir kaza değildir. Doğa güçleri, bizi tek bir sistemde birleştirmek isteyerek insan toplumunu yönlendirir. Bu sistemde, doğanın yerine getirmemizi zorunlu kılacağı yasalar var – iyi niyetimiz ve anlayışımızla olmazsa, zorla olacak.

Virüs kitlesel işten çıkarmayla sonuçlandı. Bu dalga insanlığı kökünden sökecek – biz “kırmızı çizgideyiz” – doğa bu şekilde var olmamıza izin vermeyecektir. İnsanlık tarihinde ilk kez, bunun yukarıdan bir darbe olduğunun farkındayız.

İnsanlığa ifşa olan sorunlar, bizi birleştirmeye iten ilaç işlevi görür. Birbirimize iyiyi dilemiyoruz. Virüs, kişiden kişiye, kötü amaçlı bir bakıştan ve virüs şeklinde gerçekleşen kınama sözlerinden geçer.

Virüs bir bağ ihlalini gösteriyor! Covid-19

Kuzey ve Güney Amerika ve Avrupa ülkeleri sınırları kapatırsa, insanlık sınır engellerine geri dönecektir. Tek çözüm, aramızdaki doğru bağın ne olması gerektiğini ve nasıl iyi ilişkilerin kurulacağını incelemektir, böylece hiçbir virüs sızamaz.

Ölüm, ıslahı gerçekleştirme fırsatının kaybından başka bir şeye yol açmaz.

Bir Kabalist, bir gömlekten diğerine geçmeye benzer şekilde bedenin yaşamını hisseder. Eğer en önemli şey gömlek (beden) yerine ben (ruh) isem, o zaman gömleğimi her değiştirdiğimde, daha güzel kıyafetler alırım.

İnsanlık uzun bir gelişim yolundan geçti ve tek bir beden olarak hissetmeye başladı. Coronavirüs’e teşekkür etmeliyiz – tüm dünyayı böyle bir birliğe getirdi. Eğer epidemi devam ederse, insanlık kendisinin gerçekten herkesin birbirine bağlı olduğu yerde tek bir sisteme ait olduğunu ifşa edecek.

 

“Coronavirüs: Karşılıklı Sorumlulukta Bir Ders”

Thrive Global yeni makalemi yayınladı: “Corona Virüs: Karşılıklı Sorumlulukta Bir Ders”

Üç aydan daha az bir sürede, COVID-19, namı diğer Coronavirus hastalığı, yüzyılı aşkın bir süredir öğrenmeyi reddettiğimiz doğa güçlerinden önce alçakgönüllülük dersi verdi.

Kim, bir virüsün, özellikle de ölümcül olmayan bir virüsün, dünyanın öldürme düğmesine basacağını düşünürdü? Bu yılın başında, bir bira markası adıyla yavaşça grip benzeri bir mikrobun dünyadaki havacılığı felç edeceğine, küresel çapta hisse senedi piyasalarını çarpacağına, OPEC ve Rusya arasında petrol fiyatı savaşı başlatacağına, tüm ülkeleri karantina altına alıp, dünyadaki okulları ve üniversiteleri kapatacağına, önemli spor etkinliklerini iptal ettireceğine inanırdı, hem de on hafta içinde?

Üç aydan daha az bir sürede, COVID-19, namı diğer Coronavirus hastalığı, yüzyılı aşkın bir süredir öğrenmeyi reddettiğimiz doğa güçlerinden önce alçakgönüllülük dersi verdi. Bize, korumalarımızın, güvenlik ağlarımızın ve güç ve hakimiyet için verdiğimiz mücadelelerin, doğanın,  bize oyun oynamaya karar verdiğinde işe yaramaz olduklarını öğretti.

Ama hepsinden önemlisi, Coronavirus bize karşılıklı sorumluluk konusunda bir ders veriyor. Bizi, dünya üzerinde birbirimize bağlı ve bağımlı olduğumuz acı verici gerçeği fark etmeye zorluyor. Çünkü Çin, Wuhan’da başlayan bir virüs Chicago, Illinois’de sevdiklerinizi öldürebildiğinde, ülkelerinizin bir ticaret savaşına bulaşmamasını istemez misiniz? Ülkelerin yalnızca bir kez işbirliği yapması ve virüsün yayılmasını durdurmak için kolektif eylemde bulunabilmesi hoş olmaz mıydı? Dünyanın dört bir yanındayken bile ve bunu duymak istemesek de, birbirimizden sorumlu olduğumuzu fark etmemiz daha yararlı olmaz mıydı?

Dünya İçin Harika Bir İlaç

İronik olarak, bu hastalık mikrobu Dünya için harika bir ilaç gibidir. Onlarca yıldır aşırı tüketimin, gezegenimize verdiği zararlar konusunda uyarıldık. Onlarca yıldır açgözlülüğümüzü,  doğal kaynakları aşırı tüketmemizi ve en sevdiğimiz eğlence haline gelen alışveriş çılgınlığını kısıtlamamız gerektiği söylendi. Onlarca yıldır uyarıları görmezden geldik. Şimdi, doğa bizi basitçe durmaya zorluyor: uçuş yok, alışveriş yok, eğlence yok. Kendinizi evde karantinaya alın ve eylemleriniz, başkalarına olan bağlılığınız ve onların size karşı olan bağlılığı üzerine düşünün.

Gerçekte, doğa naziktir; bize aynı dersi çok daha agresif ölçülerde öğretebilirdi. Çernobil’deki gibi bir nükleer felakete veya Japonya’nın Fukushima’daki nükleer santralini harap eden bir depreme neden olabilirdi. Ebola’yı daha bulaşıcı hale getirebilir ve insanlığın yarısını yok edebilirdi. İnsanlığın tamamen yok olacağı, bizim hayal bile edemeyeceğimiz milyonlarca şey yapabilirdi. Ama öyle yapmadı; bize, nasıl yaşadığımızı ve ortak evimiz olan gezegene karşı nasıl daha sorumlu bir şekilde yaşamaya başlamamızı düşünme fırsatı veriyor.

Şimdi, birbirimizi önemsemeyi öğrenmek için, birbirimize yardım etme vakti. Yalnız denersek gerçekleşemez, ama hepimiz zaten tek bir teknede sıkışıp kaldığımız için, tıpkı Japonya’daki virüslü Diamond Princess ve California’daki Grand Princess’deki yolcular gibi, hepimiz karşılıklı sorumluluğu benimsemeli ve daha dengeli ve düşünceli/saygılı bir yaşam tarzı inşa etmeye başlamalıyız. Açıkçası, doğa karşı koyabileceğimizden çok daha fazla cezai önlemlere sahiptir. Şimdiye kadar, insanlık için merhametli ve nazikti; sopayı eline almasını istemeyiz.

Şu anda içinde yaşadığımız dünya, bizim benmerkezci zihniyetimizin parlak fikridir. Düşüncemizi değiştirmezsek dünya daha iyiye doğru değişmeyecektir, hâlbuki fosil yakıtları yenilenebilir enerji ile değiştirmeye ve ormansızlaşmayı azaltmaya çalışabiliriz. Ancak, mevcut tutumumuz yerine, karşılıklı düşünceyi ve sorumluluğu beslemeye başlarsak, dünyamız bunu yansıtacak ve yeni zihin durumumuzla senkronize olarak değişecektir.

“Rüzgar eken, fırtına biçer” (Hoşea 8: 7) diye yazılıdır. Egoizm ekersek, onun sonuçlarını birçok kez biçeceğiz. Mevcut kriz, neler olabileceğinin bir örneğidir. Ama aynı şekilde, Eğer hepimiz Dünya Gezegeni denilen gemide, karşılıklı önemseme ve karşılıklı sorumluluk ekseydik, ne biçerdik? Faydalarını hayal etmeye bile başlayabilir miyiz?

Belki şimdi, her şey beklemeye alındığında, zihniyetlerimiz üzerinde düşünmeli ve hayatlarımızdaki ilişkileri yeniden biçimlendirmek için biraz zaman ayırmalıyız. Belki de şuan,  tersine çevirmek, hayatlarımız için farklı dersler hayal etmeye başlamak için bizim fırsatımızdır. Belki şimdi ben ve benim ile ilgili daha az, topluluk, toplum ve insanlık ile ilgili daha fazla düşünmeye başlamalıyız.   Sonuçta, doğanın bize daha ne kadar şans tanıyacağını kim bilebilir?

 

Coronavirüs İçin En İyi Çözüm

Coronavirüs, insanlık için küresel ölçekte bir sorun haline gelmiştir. Çin’den kaynaklanan ve dünyaya yayılan virüsten ölenlerin sayısı şimdiden 3.000 kişiyi aştı. Bu sorunla nasıl ilişki kurmalıyız?

Gelişim yolumuzda birçok sorunla karşılaşırız. Yeni virüsler ve yeni hastalıklar her zaman ortaya çıkar. Küresel ısınma nedeniyle, yeryüzü buharlaşıyor ve her gün yeni bir şey keşfediyoruz. Yaklaşık 50.000 ila 100.000 yıl önce, uzak geçmişte var olan hastalıkların geri dönüşüne tanık olabiliriz.

Yeni virüslerin nereden geldiğini bilmiyoruz, o zamanları yaşamadık çünkü insanlık bu gezegende bilinçli olarak sadece birkaç bin yıldır var olmakta. Bu yüzden giderek artan sayıda yeni virüs ve bakterilerin ortaya çıkmasını bekleyebiliriz.

Kabala bilgeliği basit bir koruma aracı sağlar: eğer birbirimizle birleşirsek korkacak hiçbir şeyimiz olmaz. Birliğimiz sayesinde, tüm virüsleri öldüren bir yer ve güç yaratırız. Deneyin ve göreceksiniz.

Örneğin yakınlarda Tel Aviv’in kalbinde Dünya Kabala Kongresi düzenledik. 78 ülkeden 5.000’den fazla kişi katıldı. Ana kongrenin üç günü boyunca, ondan önce ve sonra, toplam 10 gün boyunca birlikteydik. Ve hiç kimse hastalanmadı, nezle bile olmadı.

Mesele şu ki bizler bir aşıya sahibiz: tüm mikropları ortadan kaldıran özel bir dezenfektan etken – bu bizim birleşmemizdir. Bu, tüm kötü güçlere karşı hareket eden doğanın gücüdür. Eğer insanlar bir araya gelmek isterse, hiçbir virüsten korkmazlar, hem manevi hem de maddi tüm virüsleri öldüren bir aşı elde ederler.

Bu nedenle bu kongreyi yapma konusunda hiç şüphem yoktu. Bazıları kongreyi iptal etmeyi ya da en azından enfeksiyonlardan korunmak için büyük toplantılardan kaçınmak zorunda olan insanlara, yani emziren annelere veya kronik hastalıkları olan insanlara girişi kısıtlamayı önerdi.

Ancak, böyle bir kongrenin herhangi bir sağlık riski taşımadığından eminim. Tüm virüsler için çaremiz var, sadece onu nasıl kullanacağımızı öğrenmemiz gerekiyor ve bu basit değildir.

İnsanların, tüm enfeksiyonları ortadan kaldıran ve dezenfekte edebilen, biyolojik ve hatta manevi derecelerde var olan virüsleri öldürebilen, aralarındaki bağı nasıl kullanacaklarını öğrenmeleri gerekir. Bu mistik ve gerçek dışı gelebilir ancak kesin olarak insanlar arasındaki bağ, tüm hastalıklar ve problemler için çaredir. Çünkü birliğimiz bu dünyada mümkün olan en üst seviyede gerçekleşir.

Doğanın dört seviyesi vardır: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan. Cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerde doğa, yaratıldığı şekilde, değişmeden var olur. Ancak insan seviyesinde, bizler olanları etkileyebiliriz. Eğer aramızda iyi ilişkiler kurarsak, enerjiyi ve gücü birbirimize geçiririz, böylece sanki bizi kötü düşüncelerden, problemlerden ve kötü ilişkilerden aşılar gibi.

Ancak insanlar arasındaki ilişkileri düzeltmezsek, çeşitli virüslerin ve doğal afetlerin: volkanik patlamalar, tsunamiler, tayfunlar vb. nin çoğalmasını ve tezahürünü teşvik ederiz. Her şey insanlar arasındaki ilişkilere bağlıdır, çünkü biz doğanın en üst seviyesinde var olmaktayız. Bu yüzden tutumumuz ya doğayı öldürür ya da tam tersine, daha iyi olmasını emreder.

 

Twitter’da Düşüncelerim / 8 Mart 2020

İşte Korona Virüsü sorununun çözümü veya daha net olarak söylemek gerekirse, Kabala bilgeliğine göre insan doğasının ıslahı: https://laitman.info.tr/2020/03/korona-virusunun-faydalari/

Kadınlar günü kutlamaları adına herkese en içten dileklerimi iletiyorum! “Dünyamızda erkek gücü kadın gücünü kontrol ettiği için, gelecekte kadın gücü erkek gücünü kontrol edecek” Midrash Tehilim, 73:3

Erdemli kadınların faziletleri sayesinde İsrail ulusu Mısır köleliğinden çıktı. Rabbi Akiva, Yalkut Shimoni, Tehilim

Nesiller ancak erdemli kadınların faziletleriyle kurtarılır . Midrash Zuta, Rut 4:11

 

Korona Virüsü Döneminde Ölümle İlgili Sorulara Nasıl Yanıt Verilir?

Korona Virüsü dünya turuna devam ederken ve panik insan popülasyonuna nüfuz ederken, bazıları ölümle ilgili nihai soru ile karşı karşıyadır.

Ölüme nasıl karşılık vermeliyiz? Ölüm nedir? Öldükten sonra ne olur?

Bizi çevreleyen doğa, akıllı ve mükemmeldir. Bizler, doğanın içinde doğarız ve doğada gelişiriz. Birçok sistem, 70, 80 ve hatta 100+ yıldan daha uzun bir süre bedenlerimizi desteklemek/sürdürmek için an be an çalışır.

“Ve küresel ölçekte sorunlarımızın temel unsuru, yaşamın daha derin sorularının küresel bir uyanışıdır”

Ama neden? Sadece doğmamız, yaşamamız ve ölmemiz mi gerekiyor?

Doğum ve ölümümüz arasında zor ve acı verici yıllara katlanıyoruz. Onlardan gerçekten ne kadar haz alıyoruz? Bedenlerimize nafile özen gösteriyoruz ve devam etmek için gittikçe daha az enerji hissediyoruz.

Sanki yaşayan ve nefes alan organizmalardan biyolojik olarak parçalanabilen bir aşamaya geçiyoruz, daha sonra tamamen parçalara ayrılıp dağılıyoruz.

Böyle bir varoluşun herhangi bir faydası var mıdır?  Ya da eninde sonunda yok olana kadar, hayatta olabildiğince elimizden gelenin en iyisini yapmak için mücadele etmemiz mi gerekiyor? 

Hayatın Amacını Doğanın Dört Seviyesi İle Değerlendirmek

Doğanın her ince ayrıntısı, fayda ve sürekliliğe dayanmaktadır.

Doğada üç farklı seviye vardır: cansız, bitkisel ve hayvansal. Kişi, şu anki gelişim aşamasında, hayvansal dünyaya aittir. Ancak insanlık, kendisini hayvansal seviyeden daha yüksek olan “konuşan” seviye olarak farklılaştırır.

O halde insanları hayvanlardan farklı kılan nedir?

Bizler esasen yeme, içme, uyku ve üremek için temel hayvansal ihtiyaçlarını karşılayan iki bacaklı, nefes alan memelileriz. Bununla birlikte bilgi ve bilgeliği anlamamıza izin veren ek zihinsel ve duygusal kapasiteye sahibiz. Çocuklar yetiştiriyoruz, bilgiyi bir nesilden diğerine aktarıyoruz ve kendimizi daha iyi ve daha rahat hissetmemizi sağlamak amacıyla araçlar ve toplumumuzu geliştiriyoruz.

Başka bir deyişle, yeme, barınma, cinsellik ve aile gibi temel hayatta kalma gereksinimlerimiz var ve sonra kendimizi başkalarıyla kıyasladığımızda sosyal ihtiyaçlarımız var ve bu nedenle kendimizi birbirimizden uzaklaştırıyoruz, kendimizi giydiriyoruz, kendimizi barındırıyoruz ve evlerimizi, bedenlerimizi birbirimize reklamını yaptığımız sayısız ürünlerle dolduruyoruz.

Öyleyse bizler, sadece kendimizi dünyada daha rahat hale getireceğini çözmüş  “akıllı hayvanlar” mıyız?

İnsanlar ve Hayvanlar Arasındaki Temel Fark

İnsanlar ve hayvanlar arasındaki temel fark, bizlerin geçici protein bedenlerimizin sınırlarını aşan, içimizde tohumlanan daha derin bir arzuya sahip olmamızdır.

Ayrıca bu arzuyu saptama yeteneğine de sahibiz. Hayvanlar gibi biz de ölümden korkuyoruz ve yaşamak istiyoruz. Fakat hayvanlara ek olarak, sadece biz insanlar neden yaşadığımızı soruyoruz.

Bütün insanlar yaşamın anlamını sormaz. Yetişkin nüfusun yaklaşık onda biri yaşamın anlamını soruyor ve tüm çocuklar bunu soruyor ama hemen unutuyorlar.

Bu nedenle Korona Virüsü, farklı ülkeler ve gruplar arasındaki çatışmalar, piyasaların düşmesi ve şiddetli toplumsal bölünme: toplumun hücrelerinin kendilerine verdiği zarar, insanlığın tüm bedenine bir hastalık gibi yayılır.

Küresel ölçekte sorunlarımızın temel kısmı, yaşamın daha derin sorularının küresel bir uyanışıdır.

Ortak Kökümüzün Nihai Hissine Yolculuk

Umarım bu tür soruları olan insanlar, cevaplarını arayacaklar, milyarlarca materyalist etkinin ortak kökümüzün yüce algısına ve hissine olan yolculuğumuzun dikkatini dağıtmasına izin vermeyecek ve yolda, bu mükemmel realitenin yasalarını öğrenecek ve uygulayacaklar.

Bir soğanın katmanlarını soymak gibi, sorularımızın yanıtlarını aktif olarak ortaya çıkarmaya çalışan bizler, başkalarına olumlu bir şekilde bağlanma ihtiyacını anlamak için daha derinlemesine araştırıyoruz. Olumlu bağımız sayesinde, gerçekliğin kontrol odasına gireriz, tutumumuzu, doğanın   birbirine bağlı ve birbirine bağımlı bir bütünlük içinde karşılıklı sevgi ve ihsan etme tutumuyla dengeleriz.

Doğayla böyle bir form eşitliğine ulaştığımızda, varoluş sistemimizde sağlıklı ve faydalı parçalar haline geliriz, doğanın temel niteliğiyle (sevgi ve ihsan etme) doğrudan bağlantıya girer ve korkular, hatalar ve problemlerden arınmış yeni ve mükemmel bir yaşam süreriz.

 

Avrupa: Karanlıktan Işığa

Baal HaSulam, “Ulus”;  Bu nedenle, her ulusun, kendi içinde güçlü bir şekilde birleşmesi şarttır. Böylece ulusun içindeki her birey, bir diğerine içgüdüsel bir sevgiyle bağlanacaktır. …

Bu demek değildir ki, ulustaki her birey, istisnasız böyle yapacak. Bu, bu uyumu hisseden insanların, ulusu var etmeleri demektir. Ulusun mutluluğunun ölçüsü ve devamlılığı, onların niteliğiyle, kalitesiyle ölçülür.

Ulusu destekleyen gücün ölçüsü, ulusu birleştirebilecek olan Üst güce benzemesine bağlıdır. Böyle bir ulus tüm zorlukların üstesinden gelebilecektir; çünkü ıslahlar gerektiren kırılma ve parçalanmaları kendi içlerinde ortaya çıkarırlar.

Bu nedenle, daha çok güçlenerek ve daha fazla birleşerek tüm günahları sevgi ile örtmek için, yolda birçok sorunla karşılaşmamız gerekecek. Sadece bu şekilde mükemmellik ortaya çıkar.

Her seferinde daha daha fazla günah ifşa olur ve zıt koşulu, yani sevgiyi, onların üzerine inşa etmek gerekir; umutsuzluğa kapılmadan ve pes etmeden. Dünya böyle inşa edilir ve bu şekilde ıslaha gelmesi gerekir.

Sorun şu ki, Avrupa ülkeleri bu kadar çok sayıda mülteci varken nasıl birliğe ulaşabilir? Aslında tüm bu mülteciler, Avrupalı ülkelerin tüm farklılıkların üzerinde bağlı olmaları gerektiğini anlamalarına yardımcı olmaktadır. Mülteci dalgasının, Üst güç tarafından gönderilen ve yıkıcı olmayan bir dalga olarak görülmesi gerekir. Bu yıkımdır, ama ıslah amacıyladır.

Elli yıl önce, Avrupa’da böyle bir mülteci durumunu hayal etmek imkansızdı. Avrupalılar kendilerini çok fazla korudular; her milletin, Almanların, Fransızların, İtalyanların bireyselliğini korudular. Uluslar arasındaki sınırlar çok net ve keskindi.

Sonra aniden her şey büyük bir hızla değişmeye başladı. Üst programa göre, herkes içinde bulunduğu kırılmayı ifşa etmelidir. Yabancı güçleri içeri sokmadan, ıslahın gerekli olduğunu keşfetmek nasıl mümkün olabilir? Bu yüzden birkaç milyon insan Avrupa’ya girdi; kültürlerinde, eğitimlerinde, dinlerinde ve davranışlarında yabancı olan insanlar.  Artık belirgin bir zıtlık yoktur.

Sonuç olarak, Avrupalılar yavaş yavaş bir seçenek olmadığını anlamaya başladılar, yapabilecekleri tek şey bağ kurmaktır. Bu bağın nasıl sağlanabileceğini henüz keşfetmekteler. En akut ve uzlaşılamaz olan dini farklılıklar nedeniyle, ne kadar gerçek dışı olabileceği önemli değil; başka bir yol yok.

Avrupalılar, birlik ve bağa ulaşmanın anahtarını bulmanın gerekli olduğunu anlıyor. Ve anahtar, her şeyden önce, Kabala’nın sunduğu ‘tüm günahları sevgiyle örten’ integral (bütüncül) bağ yöntemindedir.

Bu, Üst gücün yardımı ile yerine getirilir. Kendi başımıza birleşemeyiz; yalnızca koşullarımızı yaratırız; böylece bizlerin, yani İsrail’in aracılığıyla, bir bağlantı kanalında olduğu gibi, Üst güç tüm halk kitlelerini etkilemeye başlayacaktır.

Bu onların rızasını gerektirmez; aniden farklı bir şekilde konuşmaya ve davranmaya başlayacaklar. Dün kökten dinci olmaları, hangi dine inandıkları, nasıl düşündükleri ve dünyanın yetmiş milletinden hangisine ait oldukları önemli değildir. Hepsi tek bir ulus gibi olacaklar.

Asıl mesele, Avrupa’nın sorunlar yaşadığı ve bir çözüm bulmamız gerektiğidir. Bu nedenle, özellikle Bulgaristan’daki Avrupa Kongresi öncesinde, Avrupa’daki ve dünyadaki bütün Kabalistik grupları birleştirmek çok önemlidir. Bu şekilde, Avrupa’ya bağ ve birliğin ışığını getirebiliriz.

Avrupa, karanlıkla, çaresizlik duygusuyla, ümitsizlikle ve bir çıkış yolunun yokluğuyla giderek daha fazla etkilenmektedir. Ancak, aniden çelişkilerin nasıl yumuşadığını, fikirlerin, düşüncelerin ve arzuların nasıl değiştiğini göreceğiz. Sonuçta, her şey düşüncede kararlaştırılır ve düşünceler aniden yenilenir.

Bu kadar kökten dinci ve milliyetçilerin, onlardan biraz farklı olan biriyle konuşmak istememiş olanların bile, aniden bu kadar değişmesi nasıl mümkün olabilir? Ancak, Üst ışık her şeyi değiştirebilir. Şimdi karanlığı koyulaştırdığı için onu ıslah edecek. Bizim için en önemli şey bunun için iletken bir kanal olmaktır, bizim işimiz budur.

Europe: From Darkness To Light

 

Twitter’da düşüncelerim, 11/16/17

Bin yıllık Amerikalıların yaklaşık yarısı Kapitalizmden bıkmış durumdalar ve sosyalist bir ülkede yaşamayı tercih ederlerdi. Neden? Patlayan öğrenci borçlarını; yüksek kiraları; durgun ücretleri; güvensiz işleri düşün.

https://www.newsmax.com/

My Thoughts On Twitter, 11/16/17

 

 

 

Büyük Avrupa Uygarlığının Gün Batımı, Bölüm 3

Soru: Avrupa medeniyeti her zaman dünyanın efendisi olan insanın gücüne, yüksek ideallere, özgür düşünceye, eşitliğe, bilimsel yaklaşıma ve bilgeliğe duyulan inanca örnek oluşturmuştur. Öyleyse neden bugün bu ideolojinin bizim için zararlı olduğunu görüyoruz?

Yanıt: Bu dünyadaki her şey doğum, gelişme, refah ve sonra gelen gerileme dönemlerinden geçerek ölüyor. Her şeyin kişinin kendi ellerinde olduğunu iddia eden Avrupa materyalist yaklaşımı, çok yararlı ve akılcı idi. Esasen, bu koşullarda mistik güçlere de ihtiyaç yoktur, yalnızca karşımızda gördüğümüz şeylere inanır, güveniriz.Avrupalı bu yaklaşım, Hindistan ve Arap ülkeleri gibi dünyanın başka bölgelerindeki, odak noktası insan, eğitim ve gelişim üzerinde durmayan diğer felsefelerle karşılaştırıldığında, insanın gelişimine ve insanın kendi hayatına yaklaşımına, büyük katkı sağlamıştır.Etik değerleri, kadınlara erkelerle aynı hakları tanınması, konuşma özgürlüğü ve eşitlik, eğitimin Avrupa’ya getirdiği değerlerdir. Ancak bugün, onlara uzak geçmişte olduğum kadar hayran değilim.Sonuçta, Avrupa’da bugün dahi dini nüfuzun ne kadar güçlü olduğunu, ‘hür irade ve eşitlik’ hakkındaki sloganlarından biliyoruz. Özgürlüğe duyduğu bütün o entelektüel özleme karşın her Avrupalı içinde inançlını korur, inançlıdır ve bu ruh onun içinde yaşar.Tüm Avrupa ideallerinin sembolü olan Fransız Devrimi’nin ev sahibi Fransa’ya gelecek olursak; banliyölere, küçük kasaba ve köylere gittiğinizde, aynı Orta Çağ’da olduğu gibi yaşadıklarını göreceksiniz… Yaşama yaklaşımları aynıdır, kilise aynıdır.Avrupalıların Yahudilerden aldığı ruh onları iki açıdan etkiledi. Bir yandan konuşma ve din özgürlüğü, eğitim ve Avrupa’nın eşitlik ideallerini getirdi, öte yandan Hıristiyan inancını bugüne kadar tüm Orta Çağ öğretileri ve kısıtlamaları ile halk arasında yaşayan gücünü.Aynı kaynaktan çıkan bu iki kuvvet Avrupalılar harekete geçtiklerinde uzlaşmalarına müsaade etmiyor ve anlaşamaya varamıyorlar. Avrupa ruhunu tanımlayan işte budur.Soru: Eğitim ve eşitliğe ilişkin bu muhteşem fikirler neden Avrupa’yı bugün gördüğümüz feci duruma getirdi?Yanıt: Gerçek şu ki bunlar sadece güzel sloganlar, realitede insan içsel olarak hiç değişmedi. Antik çağlardan beri kişi aynı insan olarak hayat sürmekte. Eğer biraz daha eşeler, derine inersek; aynı daha önce de olduğu gibi, orada duran bir barbar ile karşılaşacağız.İnsanlar kazanılmış özgürlüklerini nasıl kullanacaklarını anlayamıyorlar. Bunun anlaşılması için insanlığın geliştirilmesi gerekirdi, böylece eşitlik nedir, ona ulaşmak için hangi kuvvetler gerekir ve insanın kendi egoist doğasına nasıl direnebileceğini bilirlerdi.Olan, bilimsel ve teknolojik bir devrimdi, ancak biri barbar olarak kalabilir ve aynı zamanda atom bombasına da sahip olabilir. Gerçek anlamda gelişme, ehlileşmemiş bir kişinin, insanın vahşiliğinin gelişimini içerir ve Avrupa’da gerçekleşmiş olan bu değildi. İnsanlar sadece güzel konuşmakla değişmezler. Bir insanı içsel olarak değiştirmek için, içimizde var olan doğal egoisttik güce ek olarak, üst kuvvet gerekir.Durum böyle olmadığından, Avrupalılar aynı eskisi gibi kaldı. Hayatlarını iyileştirmek için yaptıkları sadece, güzel felsefeler, edebiyat ve kültürle oynanan oyunlar; başka da hiçbir şey yoktur. Biraz daha derine inersek, 2000 yıl önce ki insanın aynı kaldığını göreceğiz.http://laitman.com/2016/09/sunset-of-the-great-european-civilization-part-3/

Büyük Avrupa Uygarlığının Gün Batımı, Bölüm 2

Tapınağın yıkılmasından sonra İsrail halkı tarafından kaybedilen manevi bilgi Avrupa uygarlığının gelişimine özel bir ivme kazandırdı. Avrupalılara istisnai güçte bir şevk ve arzu ile yeni topraklar keşfetme ve geliştirme isteği kazandırdı.

Hristiyan inancını her yere yaymak için yola düşen hacılar insanlara dua etmeyi öğrettiler. O zamanlar tam manasıyla barbar olan Avrupa sakinlerine bilim, bilgi ve inanç götürdüler. Bu din bugüne kadar insanları destekledi. Eski Yunanlılar tüm bilgeliklerini Yahudilerden aldılar. Öncesinde, eski Yunan’da çok tanrılı ilkel inançlar vardı. Antik Yunan efsaneleri ancak küçük çocukları cezp edebilecek kadar naif tir. Bilim ve insan ruhunun gûya derin bir nefesten geliştiği anlayışı da ilkeldir. Antik Yunan, İsrail halkında yaşayan Kabala bilgeliğinden ödünç aldığı fikirler sayesinde yükseldi. Her ne kadar Yunanlılar bundan yalnızca çarpıtılmış, dışsal bozuk fikirler edinmiş olsalar dahi, tam da Avrupa medeniyetini geliştiren ve bugünkü Avrupa’ya biçimini veren şey bu olmuştur aslında.

Bu etki sayesinde, Avrupa bütün dünyaya geçirmeye uğraşacağı bu özel bir ruhu edindi. Avrupalılar yeni arazileri ve kıtaları keşfetmeye gittiler, ancak esas amaçları bu nedenle misyonerlikti ve dini idi.

Dinden bilimin gelişti, simya ve coğrafya Hıristiyan inancının dünyayı fetheden en gerçekçi inanç olduğunu herkese ispat etmek için gerekliydi. Bu Avrupalılar için çok önemliydi. Sömürge savaşları ve fetihlerin başlangıçta elbette sadece dini amaçları vardı. Daha sonradan bu işten ekonomik fayda da sağlayabileceklerini fark ettiler.

Günümüze yakın zamanlarda, deniz yolu ile Çin ve Hindistan’dan İngiltere’ye mallar getirilmeye başlandı ve Süveyş Kanalı’na gereksinim ortaya çıktı.

Burada Hıristiyan dininin bilime geçiş vardı. Avrupa, odak noktasını Tanrı’dan insana, insan ruhuna ve insanlık değerlerine kaydırdı. Bu dönüşümün diğer ülkelerde gerçekleşen devrimler tarafından takip edilecek Fransız Devrimi ile başladığını söylemek mümkündür. Dine ek olarak bilim de hızla gelişmeye başlamıştır.

Pek çok farklı ulus bir birine bu denli yakın yaşamakta olduğu, Roma ve Yunanistan’dan gelen ortak bir inanca ve felsefeye sahip olan başka bir kıta yoktur. Ayrıca, sürgündeki İsrail halkı da Avrupa ulusları arasında yaşmakta idi. Bir ülkeden diğerine göç ederken aralarında yaşayan bu ruhu diğer uluslarla temas kurarak onlara aktarıyorlardı. Bu nedenle, Avrupa hiçbir ülkenin gelişmediği kadar gelişti.

İsrail halkının geldiği yerin gelişmeye başladığını söylemek mümkündür. Ve oradan ihraç edildiklerinde derhal bu ülkeler düşe geçer. Bu da Avrupa’da gelişimin iki yoldan gerçekleştiğini düşünebileceğimiz anlamına geliyor. Birincisi Hıristiyanlığın, ikincisi ise Yahudi ruhunun gelişimidir. Gelişimin birbirlerini etkileşim içinde ilerleyen bu iki yön, Avrupa uygarlığını inşa etti.

Sunset Of The Great European Civilization, Part 2

Büyük Avrupa Uygarlığının Gün Batımı, Bölüm 1

Soru: Avrupa zor zamanlardan geçiyor: bir ekonomik kriz, mülteciler sorunu, İslam’ın yayılması, faşizmin yeniden canlanması ve Nazizm; bütün bu problemler yuvarlanan kartopu gibi (cığ gibi) hızla büyüyor. Oysa insanlığın gelişimine Avrupa belki diğer kıtaların tamamından da daha fazla katkıda bulunmuştur. Böyle yüksek bir medeniyetin Avrupa’da gelişmiş olmasının sebebi nedir?

Cevap:Eski uygarlık Orta Doğu’da Persler’de, (yani) antik Babil’de ortaya çıktı. Ve daha sonra tamamıyla Avrupa’ya, Avrupa uygarlığını inşa eden eski Yunanistan ve Roma’ya taşındı.

Yunanistan üzerinden Avrupa’ya bilim ve felsefe Yunanlı bilim adamları, Birinci Tapınak’tan İkinci Tapınağı yıkıma kadar olan dönemde Yahudilerden aldıklarıdır ki bu dönem zamanımızın bin yıl öncesindeki cağdır. Avrupalı ​​bilim adamları ve filozofların kendileri de bunu yazarlar.

Romalılar, Avrupa’yı geliştiren toplumsal sistemi ona verdi. Sonuçta, Roma İmparatorluğu refah ve iktidarının en üst noktasına geldiğinde Avrupa tamamen barbardı. Eğer Romalılar Avrupa’yı fethedip kuzey sınırlarına kadar inmeselerdi, Avrupa uygarlığının ne halde olacağını söylemek zor.

Romalılar Avrupa’ya bir devlet sistemi verdi; yollar açıp, imar ettiler (yollarla donattılar). Talmud’da Yahuda düştüğü zaman, Roma İmparatorluğu’nun iktidar ve bilgeliği ele geçirdiği ve bunların üzerinde yükseldiği yazar. Sonunda her şey İsrail’den çıktı, Yahudi halkının yaşadığı yıkımdan. İsrail halkının manevi bilgisi, manevi kazanımı ve gücü tükendi, bunlardan geriye acınası kırıntılar kaldı sadece.

İsrail halkı onları nasıl kullanacaklarını bilmezdi çünkü bu maddi dünyada bir şeyler inşa etmek için yaratılmamışlardı, yalnızca manevi çalışma için yaratıldılar. Romalılar edindikleri bilgiyi uyarlayarak, Avrupa ülkelerinde maddi hayat inşa etmek için kullandılar.

Büyük İskender bu modern, bilimsel ve gelişmiş varlıklı varoluş yöntemini tüm dünyaya iletmeye çalıştığını söylemekte idi ve Büyük İskender’in başlattığı seferlerin gerçekten de bu mesajın bütün dünyaya yayılmasına katkısı oldu. Fetihlerinin amacı da buydu.

Ek olarak, Hıristiyanlık’ın Roma etkisinin Avrupa’da yayılmasına yardımı büyüktü. Yahudilerden uyarlana ​​ve İkinci Tapınak’ın yıkılışından kalan bu kalıntılar temelinde gelişti. İlk Hıristiyanlar, İkinci Tapınak’ın yıkılmasından sonra onu yeni bir din haline getiren Yahudilerdi.

Hıristiyanlık, takipçilerini bu dini geliştirmeye, daha da yaymaya ve ona yeni ruhlar katmaya zorladı. Bu da Antik Roma’ya, Avrupa’yı fethetme yolunda bu yerlere bilim, felsefe ve dini götürmek için ilham kaynağı oldu.

Öncesinde, Avrupa’da yerleşik, ruhlara tapınan barbarlara Hıristiyanlık ile bir sistem ve kitaplar verdi. İnsanlar okuryazar olmadığından ve bu düşüncenin onlara açıklanabilmesi için çizimlere ihtiyaç duyulduğundan, sanat gelişmeye başladı.

Yahudi Tapınağı kalıntıları üzerinde, düşüp parçalanan bu manevi düşüncenin devam ettirilememesi nedeniyle çeşitli inançlar ve felsefeler çiçeklendi. Tüm Avrupa medeniyeti, Yahudilerin sahip olduğu gizli bilgeliğin bıraktığı birkaç kırıntıdan gelişti.

Sunset Of The Great European Civilization, Part 1