Category Archives: Global Kriz

Umutsuzluğun Eşiğinde (Linkedin)

Yavaş yavaş farkındalığa varılıyor: hiçbir şey, işleri daha iyi hale getirmiyor gibi görünüyor: ne yeni yıl, ne yeni yönetim, ne de aşılar. Hızlı yaşamak artık işe yaramıyor. Geçtiğimiz yıl işe yaramıyordu, yakın bir zamanda da çalışmaya başlamayacak gibi görünüyor. Ve bizler bunu fark ettikçe, daha çok umutsuzluğa kapılıyoruz.

Dünyanın gazının neden bitiyor gibi görünmesinin iyi bir nedeni var. Çok eski zamanlardan beri, bizim yakıtımız bir sonraki zevki, kazanılacak bir sonraki şeyi veya diğerlerine göre bir sonraki avantajı aramak olmuştur. Egoyu güçlendiren bir yakıtla koşuyorduk; egonun çıkar görmediği yerde, çalışacak yakıtımız yoktu.

Geçtiğimiz yıl boyunca, egolarımız o kadar çok hayal kırıklığına uğradı ki, birçoğu egonun gerçekten hizmet etmemiz gereken kral olup olmadığından şüphe etmeye başlıyor. Belki de, onlara sahip olduktan hemen sonra istemeyi bıraktığımız nafile haz arayışı, onun kaçınılmaz anlamsızlığını ortaya çıkardı. Sonuçta, bir kere istediğinizi aldığınızda, sonrasında ondan bıkacağınızı zaten biliyorsanız, ilk etapta onu elde etmenin anlamı nedir?

Bizim zamanımız, motivasyonlarımız, medeniyetimiz, değerlerimiz ve nihayetinde insan olarak kim olduğumuz hakkındaki gerçeğin farkına varılması zamanıdır. Bu farkındalığın ortaya çıkardığı tablo hoş değildir ama çok samimidir ve samimiyet noktasından sağlıklı büyüme başlar. Bu yüzden, tüm zorluklarına rağmen bizim zamanımızın harika olduğunu düşünüyorum.

Büyük bir değişim dönemindeyiz; dünyayı bireysel olarak algılamaktan, hepimizin parçası olduğu ve içinde hepimizin bir olduğu, bütünsel bir sistem olarak algılamaya geçiyoruz. Dünyayı bireysel olarak algılamak, bizi yalnızca kendi çıkarımızı aramaya mecbur bıraktı. Ancak bu bizi doğanın gelişiminin yönü ile karşıtlığa düşürdü. Doğa, çoğalan zorluğa, birbirine bağımlılığa ve karşılıklı olmaya doğru gelişiyor. Tüm gerçekliğin tersi yönünde gitmeye çalıştığınızda, kötü şeylerin olması kaçınılmazdır. Doğanın yörüngesi ve bizim yörüngemiz arasındaki bu çatışma, özellikle 20. yüzyılın başlarında bireyselliğimizin üzerinde durmaya başladığımızdan beri, tüm talihsizliklerimizin temel nedeni olmuştur, ama yüzyılın başından bu yana bu muazzam bir hız kazanmıştır.

Doğanın yörüngesine karşı gitmeye devam ettiğimiz sürece, inşa ettiğimiz her şey çökecek. Bu yüzden bugünlerde hiçbir şey işe yaramıyor gibi görünüyor: Aşılar burada ama virüs de öyle; seçim bitti ama kimse sakin değil; ve en önemlisi, kimse gelecek hakkında güven hissetmiyor ve kimse bu konuda ne yapacağını bilmiyor.

Yine de cevap apaçık ortada: Doğaya karşı gitmeye devam edersek ve bireysel olarak düşünmeye devam edersek, bir geleceğimiz olmayacak ve hiçbir çözüm işe yaramayacak. Eğer bütünsel bir gezegenin bir parçası olan, bütünsel bir insanlık gibi düşünürsek, başarılı olacağız ve planlarımız işe yarayacak.

Aslında ben çok umutluyum. Doğanın nasıl bize, her şeyi yeniden düşünmekten başka seçenek bırakmadığını görüyorum. Birlik, bizim hareketimizin net yönüdür, çünkü burası tüm doğanın geliştiği yerdir ve biz dışında değiliz. Tek soru, bizim devam etmeden önce acı çekmeye ne kadar razı olacağımızdır. Son kesinlikle iyidir; beni endişelendiren şey oraya giden yoldur.

“Birçok İsyan, Tek Suçlu” (Linkedin)

 

ABD Başkanı Joe Biden, seçim kampanyası sırasında söz Koronavirüse geldiğinde, “Herhangi bir yerdeki enfeksiyon, her yerde enfeksiyondur” dedi. Bu sadece Koronavirüs için geçerli değil. Yakın zamana kadar Amerika’da yaşanan isyanlara bakın; Rusya’ya geçmiş görünüyorlar. Fransa’da başlayan diğer isyanlar da Hollanda’ya kaydı. Myanmar’da bir darbe oldu; Avrupa’daki diğer ülkelerde ve başka yerlerde hükümetler sallanıyor; ve küresel istikrarsızlık dünyayı ele geçirmiş gibi görünüyor.

Bunda bir rastlantı yok. Küreselleşmenin öncelikle ülkeler arasında ekonomik ve ticari bağlar demek olduğunu düşündük ama yanılıyorduk. Tüm dünya aynı düşüncelerden, aynı eğilimlerden ve aynı zihniyetlerden etkilenir. Herhangi bir yerde sorun olduğunda, her yerde sorun vardır! Yeni normal budur.

Bizler kendimizi hala ayrı bireyler, ayrı toplumlar ve ayrı ülkeler olarak düşünüyoruz, ancak biz bunların hiçbiri değiliz. Hepimiz bağlıyız. Avustralya’da bir kişinin ne düşündüğü, Alaska’da yaşasalar bile dünyadaki tüm diğer insanları etkiliyor. İnternetin fikirleri yaymanın ve insanları isyana kışkırtmanın bir yolu olduğunu düşünüyoruz, ancak bundan çok daha derin: En temel arzularımız ortak bir kaynaktan, bizim egomuzdan çıkar ve şimdi bu arzular birbirleriyle olan bağlarını göstermeye başlıyor. Bundan sonra, hiçbir münferit sıkıntılar, münferit zaferler olmayacak; biz istesek de istemesek de her şey tüm insanlık tarafından paylaşılmış olacak. Kelimenin tam anlamıyla hep birlikte yükseleceğimiz ya da hep birlikte düşeceğimiz, önümüzdeki aylarda ve yıllarda giderek daha net hale gelecektir. Tüm isyanların ve tüm sorunların tek bir suçlusu var – bizim egomuz. Bu bağlı, ortak kök ortaya çıktı ve artık onu daha fazla gizleyemeyeceğiz veya görmezden gelemeyeceğiz. Bu nedenle, bugün, kişinin kendi çıkarını düşünmesi sadece katlanabileceğimiz bir lüks değil, gerçeklikten kopmak ve düpedüz aptallıktır.

Bu arzuların birleşmesi çok ciddi ve derin bir sebepten dolayı gerçekleşiyor. Aynı arzuya sahip olmak, dünyanın her yerindeki insanların davranış ve ifadelerinde gördüğümüz gibi, aynı düşüncelere sahip olmak demektir. Başka bir deyişle, bu insanları bir araya getirir. Onlar bu yakınlığı benimserlerse mutlu olurlar ve toplum zenginleşir. Reddederlerse acı çekerler, çünkü bu bağ herhangi bir şekilde ortaya çıkar ve bizi istenmeyen bir gerçekliğe getirir.

Dünya bize ihtiyacımız olandan çok daha fazlasını sağlar. Kendimizi tek, küresel bir aile olarak düşünürsek, sadece temel düzeyde değil, barınmadan sağlık hizmetlerine ve eğitime kadar, eğlence ve dinlence için bile, hayatımızın her alanında herhangi bir eksikliğin olmadığını görebiliriz.

Değişimlerin hızı sadece artacak ve bizim buna uyum sağlamamızı talep ediyor. Topluma karşı tavrımızı değiştirmezsek ve dünyanın her yerinde ortaya çıkan yakınlık ve karşılıklılığı kucaklamazsak, bir nehirde hızlanan akıntıya karşı yüzdüğümüzü hissedeceğiz. Bir seçeneğimiz var – aşağıya doğru yüzmek ve yolculuğun tadını çıkarmak ya da akıntıya karşı yüzmek, kendimizi tüketmek, nehir tarafından uzaklaştırılmak ve sonunda boğulmak.

2021’in Başlıca Riskleri

Soru: 2021’in birçok önemli riski dile getirildi. Ve bu Koronavirüs değildi. 2021’in ana riskinin Amerika’nın bölünmesi olduğu ilan edildi; ABD nüfusunun yarısı, ülkenin herhangi bir yeni liderini gayri meşru olarak görüyor.

Siz 2021’in ana riskinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Cevap: Tüm dünya için, tüm insan topluluğu için görüşlerimizle, düşüncelerimizle, tutumlarımızla ve anlayışımızla uyuşmayan hiçbir şeyi dikkate almadığımızı görüyoruz. Başka hiçbir şeyi fark etmiyoruz.

Hiçbir şekilde ve hiçbir yolla! yabancı her hangi bir şeye tahammül edemeyeceğimizi fark etmeye başladık. Ve Amerika’nın bize gösterdiği budur. Amerikalılar çok ciddi bir yoldan geçtiler. Bu çok büyük bir ilerleme.

Amerika kendi içinde nedir? İnsanın yalnızca kendini düşündüğü ve kesinlikle hiçbir şeyi umursamadığı, oldukça gelişmiş egoist bir toplumdu. Diğerleri sadece onlardan para kazanmak için vardı.

Toplum pratik olarak iki eşit parçaya bölündüğü noktaya gelene kadar gelişiyorlardı. Amerika bize gösteriyor ki, eğer tüm dünya onların gitmiş olduğu yoldan gitseydi, aynı sonuca gelecekti. Ve sonra ne olacaktı?

Yani artık egoist olarak ilerlemenin mümkün olmadığı açıktır.

Ve bu nedenle, doğa tarafından çok ilginç bir alıştırma geliyor. Bu, okulda sınıftaki bir kişiden alıştırma yapması istenmesi gibidir, böylece daha sonra kişi belki de hayatta aynı hataları yapmayacaktır.

Yani, burada sorunu çözmemiz gerekiyor. Bütünsel bir toplumu nasıl yaratabiliriz? Neredeyse tüm uluslardan ve etnik gruplardan inşa edilen Amerika’da olduğu gibi, herkesin kendileri için en iyi koşul olduğunu anlayacağı bir toplumu nasıl inşa edebiliriz? Yalnızca mümkün olanın en iyisini değil, genel olarak en iyisini.

Soru: Görev daha da küresel mi? Bu toplumdan az çok daha birleşik bir şeyi, böylesine tek bir milleti nasıl yapabiliriz?

Cevap: Evet, doğal olarak. Amerika’nın bize gösterdiği bu. Ondan öğreneceğiz.

Yorum: 2021 riskleri listesinde ikinci sırada, uzun süreli bir salgın var. Aşılamanın arka planında, toplumun zengin ve fakir olarak daha da büyük bir bölünmesine, işten çıkarmalara, yetkililere güven kaybı vb. olacağına inanılıyor.

Cevabım: Bunun toplumumuzu iyileştirdiğine ve tüm tehlikeli atmosferi ortaya çıkardığına inanıyorum. Bu salgın eninde sonunda bizi arındıracak.

Cehennem, araf ve cennet vardır. Hepsinden geçmemiz gerekiyor.

Cehennem diye düşündüğümüz, henüz farkına varamadığımız ve içinde olmak ve bu ateşten kendimizi ısıtmak istediğimiz bu dünyadaki varoluşumuzdur.

Araf, kendimizi egoizmimizden arındırmaya çalışacağımız zamandır, bu da bu korkunç nefret ateşini, muhalefeti vb. alevlendirir. Ve sonra, tüm bunları hepimizin iyiliğine çevirdiğimizde cennete ulaşacağız.

Soru: Prensip olarak, tüm bunlar hasas bir noktanın tanımı mı? “Bu hassas bir noktadır. Ben, virüs, size bunu göstermeye geldim ve gitmenize izin vermeyeceğim.” Öyle mi?

Cevap: Evet. Ve bu nedenle, yaşadığımız gelişimin tüm anlarına olumlu bakmalıyız ve her şeyden sonra nasıl davranmamız gerektiğini öğrenmeliyiz, sadece onları düzeltmek için yani bir tehlikeden veya bir darbeden kaçmak için değil, ancak böylelikle bizi döven sopayı öpecek kadar gerekliliklerinin farkına varabiliriz. Buna yaklaşmaya başladığımızda, o zaman zaten gelişimimizin gerçekten bilinçli unsurları haline geleceğiz.

Yani, gelen şeyin iyi olduğunu anlarsam,  buna karşı mücadele de aşı yardımı ile değil, başka bir şekilde mi olur? Hangisi?

Cevap: Toplumun doğru bir üyesi olmak için sadece kendimle mücadele edeceğim. Eğer birbirimize karşı insani, evrensel nefret virüslerini ortadan kaldırırsak o zaman geri kalanı tamamen ortadan kaybolacaktır.

Yorum: 2021’in üçüncü riski, uluslararası rekabete yol açacak olan iklim değişikliğiyle mücadeledir.

Cevabım: İklim değişikliği bize, bizlerin doğaya, kendimize ve insan toplumuna karşı tutumumuza bağlıdır. Bunun nedeni maalesef insan toplumunun hiyerarşide en üst seviyede olmasıdır: cansız, bitkisel, hayvansal ve sonra insan doğası.

Bu nedenle, tüm Kabala biliminin bir insanın insanla nasıl ilişki kurması gerektiğini ele aldığı, uygulamada kendi aramızdaki doğru etkileşimleri keşfedersek, o zaman tüm bunları düzeltiriz. Bunda karmaşık bir şey yok, her şey bize bağlıdır. Her şey aramızdaki ilişkinin durumuna bağlıdır.

Her şeye sadece insanlar arasındaki ilişkiler düzeyinde karar verilir.

Soru: Gerçekten, bu “altın anahtarı” bulursanız ne olur? Tüm bu riskleri tek seferde çözer miyiz?

Cevap: Bu insanlara bağlıdır.

Soru: İnsan neden sağırdır ve bunu duyamaz? Bilim adamları değil, politikacılar, hiç kimse.

Cevap: Çünkü bu, egoizme karşı egoizmden bir çağrısıdır.

Yorum: Ve kulaklarını kapatır, her şeyi kapatır.

Cevabım: Bu çok fazla ıstırap ve sorun gerektirir, kişi bunun olduğunu düşündüğünde, yapabileceğim başka bir şey olmaz, o zaman dinlemeye hazır olurum.

Umarım virüsle savaşmayı bırakıp, aramızdaki virüsün çoğalabileceği ve bize bulaşabileceği durumları ortaya çıkaran kötü ilişkilerle savaşmaya başlayacağız.

“COVID 19 Pandemisinden Sonra Dünya Nasıl Değişecek?” (Quora)

Bizler, birbirine bağlılığımızın ve karşılıklı bağımlılığımızın muazzam boyutunu anlamaya başladığımız büyük bir geçiş döneminin ortasındayız.

Ayrıca, kendimizi de dünyamızı yok ederken buluyoruz. Bunun nedeni ise birbirine bağlı ve birbirine bağımlı sistemlerin önemli bir yönü, tüm parçalarının sistemin yararına hareket etmesi durumunda, sistemin uyumlu bir şekilde çalışması ve parçalarının tüm sistemin sağlığını ve canlılığını deneyimlemesidir. Aksine, eğer parçaları bütüne fayda sağlamaktan ziyade kendi yararına öncelik veriyorsa, o zaman sistemin çöküşüne neden olurlar.

Son egoist eğilim, 2021’de insan toplumunun genel tutumunu ve davranışını tanımladığından, bildiğimiz şekliyle dünyanın parçalanmasını bekleyebiliriz. Bir yandan, finansal ve endüstriyel mekanizmalarımızın artan zayıflığını göreceğiz ve öte yandan, doğal afetlerin bizi gittikçe daha fazla sarsmasını bekleyebiliriz çünkü doğa, temelde bize birbirimizle olan ilişkimize göre tepki verir.

Olumlu, sağlıklı ve dengeli bir hayat yaşamak için, çaresizliğimize uyanana kadar olumsuz bir sarmaldan aşağı doğru ilerlemeye devam edeceğiz. Bu noktada, yaşama şeklimizi değiştirmek için büyük bir ihtiyaç geliştireceğiz. O zaman, nasıl birbirine bağlı ve birbirine bağımlı sistemin işlevinin bir parçası olduğumuza, onun amacının ne olduğuna, sistemdeki rolümüzün ne olduğuna, sistemin doğasının ve insan doğasının ne olduğuna, bunlar arasında nasıl denge kurabileceğine, bu sistemde neden ve nasıl ayrıldığımıza ve daha yakın olmak için birbirimize karşı tavırlarımızda ne yapabileceğimize dair güncellenmiş açıklamalara artan bir ihtiyaç duyacağız.  Başka bir deyişle, birbirimizle olan bağlarımızda bir iyileştirme yapmamız gerekecek ve bu iyileşme kendi başına gerçekleşemeyecek. Bu, bizleri  birbiriyle bağlı ve birbirine bağımlı bir gerçeklikte olumlu bağa, uyuma ve mutluluğa yönlendirebilecek yeni bir metod gerektirecektir.

“Pandemi, Eğitim Sistemini Nasıl Etkiledi?” (Quora)

Pandemi, eğitim sistemlerimizin çirkin yüzünü gösterdi.

Bu sistemler çocuklarımızı, öğrenmelerinde bağımsız ve sorumluluk sahibi olmaları ve kendi aralarında ve öğretmenleriyle olumlu bir şekilde nasıl bağ kuracaklarını bilmenin yanı sıra, çalışmalarına çeşitli medyalar aracılığıyla gönüllü ve sorumluluk sahibi olarak katılım için eğitmiş olmalıdır.

Ne yazık ki bunun yerine tam tersini görüyoruz: bu sistemler çocukları bağımsız ve sorumluluk sahibi olmaya hazırlayamıyor. Bu nedenle, pandemi boyunca, çok sayıda çocuğun birbirleri ve öğretmenleri ile olan bağlarını görmezden geldiklerini gördük ve birçoğu okuduklarını anlamsız ve yararsız buluyor. Böyle bir yaklaşım, sistemlerin genel olarak parçalanmasına katkıda bulunmuştur.

Pandeminin ortaya çıkardığı bu eğitim krizini, eğitim sistemlerimizi revize etmek için ele almalıyız. Bugün çocukları, artık ihtiyaç duymayacağımız iş pozisyonlarını doldurmaları için yetiştirmemize gerek yok. Bunun yerine, eğitim sistemlerimiz çocukları tam anlamıyla mutlu, başarılı ve kendine güvenen insanlar olarak yetiştirmek için hedeflerini ayarlamalıdırlar.

Gerçekten mutlu, başarılı ve kendinden emin olmak için, sayısız bölücü dürtülerimizin ötesinde birbirimiz arasında olumlu bağlar kurmaya aktif olarak katıldığımız bir toplumda yaşamalıyız. Buna göre, sosyal katılım ve destek hızla mutlu, başarılı ve kendine güvenen bireylerden oluşan bir toplum inşa etmenin en önemli bileşenleri haline geldiğinden, çocukları topluma daha fazla katılmaya teşvik etmeliyiz.

“Fizikselden Sanala, Manevi Bağlara Doğru” (Linkedin)

Dünya zaten yaklaşık bir yıldır sanal veya yarı sanal bir durumun içindedir ve insanlar arasındaki bağlantılar büyük ölçüde sanal hale gelmiştir. Şimdi, Covid’in yeni türleri “sayesinde”, sınırlar kapanıyor ve havaalanları bir kez daha faaliyetlerini durduruyor. Görünüşe göre fiziksel bağlar giderek daha az “yer kaplıyor” ve insanlık yeni bir iletişim biçimine doğru itiliyor.

Bunu hafife almamalıyız. Bu geçici bir olay değil, insani gelişimde yeni başladığımız derin ve kalıcı bir aşamadır. Bu, doğanın bize daha yüksek, daha içsel bir bağ seviyesine yükselmemiz için verdiği bir fırsattır.

Hala görmekte olduğumuz fiziksel bağlar çok gergin, olumsuz ve hatta çoğu zaman agresiftir. Son dokuz ayda gördüğümüz tüm protestoları bir düşünün: mağazaların yağmalanması, mülklerin yakılması, her yerde isyanlar ve gösteriler ve son olarak Kongre Binası saldırısı. Ve bu sadece Amerika’da değil: İsrail’de de ayaklanmalar ve protestolar, Avrupa’da ve son zamanlarda Rusya’da olduğu gibi giderek şiddetli ve saldırgan hale gelmektedir.

Tersine, İnternet üzerinden iletişim çok pasif, tarafsız ve neredeyse öfkeden yoksundur. Bu açıkça ideal bir iletişim yolu değildir, ancak fiziksel düzeyde olumlu iletişim kurma becerisinin yokluğunda, sanal seçenek bir sonraki en iyi şeydir.

Ancak sanal bağlantı nihai amaç değildir; daha içsel bir bağlantı için bir ara aşamadır. Bir kez fiziksel saldırganlığı ortadan kaldırdıktan sonra, duygu düzeyinde bağlantı kurmaya başlayabiliriz. Ve sadece akrabalarla veya arkadaşlarla değil, herkesle! Bugün, çalışan bir toplum inşa etmek için, toplumun tüm üyeleriyle en azından belli bir seviyede yakınlık yaratmalısınız. Aksi takdirde o, geçen yıl tüm dünyada gördüğümüz gibi, dağılacaktır.

Koronavirüsün üstesinden gelebileceğimizi, virüsü ortadan kaldıracak aşı bulabileceğimizi düşünebiliriz, ancak aşıları geliştiren ilaç firmaları bile mutlak başarı vaat etmiyor; onlar, bunun çok daha zor olduğunu biliyorlar. Virüsün yeni çıkan mevcut aşıları kısmen alt ettiğini ve sürekli olarak mutasyona uğradığını, onu öldürme girişimlerimize kendini adapte ettiğini şimdiden görebiliyoruz. Sonuç olarak, “Buna karşı hiç şansımız yok.”

Ancak, sorunu aşabilir ve bize zarar veremeyeceği yerde virüsle mücadele edebiliriz. Eğer sanal kalırsak ama bedenlerimiz yerine duygularımızla içsel olarak bağ kurmaya başlarsak, tek seferde hem virüsü yeneceğiz hem de çağımızın sosyal hastalıklarını iyileştireceğiz. Bunu başardığımızda, virüsün bizi daha ilk günden buraya yönlendirdiğini de göreceğiz.

Covid-19 ortaya çıkana kadar, zihnimiz bağ kurmanın tek bir şekline sabitlenmişti. Yani, sanal olarak da iletişim kurduk, ancak fiziksel temas her zaman daha sağlam ve anlamlı olarak görüldü. En iyi ihtimalle, sanal bağlantı, fiziksel bağlantı için hazırlık niteliğinde bir bağlantıydı.

Fiziksel seçeneğin yokluğunda, sanal bağlantı, sahip olduğumuz tüm bağlantı haline geldi ve bu yeterli olmaktan uzaktır. Bu eksiklik, bizleri arzumuza karşı, daha anlamlı bir bağı aramaya, fiziksel bağın derinliğini ancak fiziksel yönü olmadan yeniden inşa etmeye yönlendiriyor. Bu bizi duygularımızın içinde bağ kurmanın yollarını aramaya zorlayacaktır ve tüm düşünce budur.

Bu yeni bağ üzerinde yeterince uzun ve sıkı çalışırsak, başaracağız. Bunu yaptığımızda, bunun yeni bir bağ formu olmadığını, tüm gerçekliğin başından beri bu seviyede bağlı olduğunu ve “buldum!” duygusunun sadece bizim bakış açımızdan olduğunu keşfedeceğiz. Gerçekliğin en derin, en zengin boyutuna, her şeyin kaynaklandığı köke (tüm parçalar arasındaki bağa) karşı kör olduğumuzu göreceğiz.

Bu yeni yolla bağımızın içinde, fiziksel bağlarımızın başkalarıyla olan bağlarımız aracılığıyla kendimize fayda sağlama arzusu tarafından yönlendirildiği gibi, duygusal bağlarımızın da onlarla bağlarımız yoluyla başkalarına fayda sağlama arzusu tarafından yönlendirildiğini keşfedeceğiz. Başkalarına fayda sağlamaya yönelik bu arzular o kadar güçlü karşılıklı bağlar yaratır ki oluşturdukları ağ gerçekten parçalanamaz.

Buna bir kez eriştiğimizde, istismar ve sefaletin eski, yüzeysel ve yozlaşmış bağlarına asla geri dönmek istemeyeceğiz. Çevremizdeki dünyanın uyumlu, dengeli olduğunu ve herkesin bol miktarda ihtiyacını karşıladığını keşfedeceğiz. Herhangi bir şey öğrenmek için ihtiyacımız olan tek şeyin, bizi ayakta tutan bu görünmez dünya çapında ağdan yararlanmak olduğunu ve tüm bilgilerin kolayca elde edilebileceğini keşfedeceğiz.

Fiziksel seviyeden sanal seviyeye itilmemizin nedeni budur, böylece nihayet yaşamın ve tüm gerçekliğin manevi seviyesine varmaktır.

Twitter’da Düşüncelerim / 5 Şubat 2021

Sağlık Bakanlığı:”İsrail’deki salgınla mücadele tam bir başarısızlık”. Biz (BB organizasyonu) bunu uzun zaman önce söyledik, çünkü pandemi ve gelecek sorunları sadece bu vesileyle rekabetten birliğe geçelim diye ortaya çıkıyor ve herkesin tek hedefi sadece birlik olacak.

O zaman pandemi ortadan kalkacak!

Şu anda olan her şey sorunun kökeninin EGO olduğunu göstermeyi hedefliyor…

ABD Hazine Bakanı J. Yellen: “% 100 istihdam oranına geri dönmemiz uzun yıllar alacak” Ben: Dünya% 100 istihdam hedefleyen önceki sisteme geri dönmeyecek. Asgari istihdam ve kaynak tüketimi çağı ensemizde. Nüfusun tamamı sosyal eğitimle meşgul olacak.

Yaratan sadece bir grup insanın birlikte yarattığı isteği, duayı – O’na benzer olma isteğini duyar. Başka hiçbir istek kabul edilmez!

2020 Bize Ne Söylemek İstedi?

Yorum: Tanınmış ve saygın Time dergisi 2020’ye bir kapak ayırdı ve bunu “Şimdiye Kadarki En Kötü Yıl” olarak adlandırdı.

Kapakta, “Şimdiye Kadarki En Kötü Yıl” başlıklı uzun makaleyi resmetmek için “2020” sayısı siyah renkte ve üzerinde kırmızı işaret kalemiyle çizilmiş büyük bir “X” ile gösterildi.  Yazar, makalesinde şunları yazdı: “Geri kalanımız, doğaya ne kadar ihanet ettiğimizi doğrulayan doğal afetlerin tekrarlanmasına, fanteziler temelinde çekişmeli geçen seçimlere, neredeyse gezegendeki herkesin hayatını altüst eden, 1.5 milyon insanın hayatını sona erdiren ve muhtemelen bir yarasayla ortaya çıkan bir virüs için hazırlıklı değildik.”

Diğer bir deyişle, bu yılın üstünü çizelim, şimdiye kadarki en kötü yıl olan bu yılı insanlık tarihinden çıkaralım.

Cevabım: İnsanlar anlamıyor. Doğa insan ile oynuyor, ama insan trompet çalıyor.

Yorum: Bu yıl ağır bir şekilde üzerimize düştü… virüs!

Cevabım: Koronavirüs, doğa, bizim artık kabul edilemez müdahalemize tepki veriyor.

Soru: Yani o kadar berbat ettik, ya şimdi…?

Cevap: Elbette! Bizler büyük, kapalı bir doğa sisteminin içindeyiz. Bilim adamları bunun hakkında konuşuyor. Time dergisi bu yılın çok kötü geçtiğini bildirdi. Dergi satmak zorunda, anlıyorum. Ama aslında insanlığa bu şekilde sunulması gerekmiyor.

İnsanlara nerede olduğumuzu, nasıl bir sistem içinde olduğumuzu, kapalı doğa sistemini ciddi bir şekilde açıklamalıyız! Bunlar kanunlar! Onları bir nebze bile kırarsak tepki veriyorlar.

Yorum: Ama kimse bana bunun bir kanun olduğunu söylemedi.

Cevabım: Okula geri dönün ve öğrenin. Okulda başka dersler oluşturun, böylece size herhangi bir “izm” öğretilmeyip, ciddi bir şekilde biyoloji, zooloji, botanik, doğa bilimleri, fizik, kimya vb. öğretilir, böylece her şeyin çok net ve katı bir şekilde birbirine bağlı olduğu bir sistemde var olduğumuz açıklanmış olur.

Time dergisinin öfkeli olması, sadece orada oturan aptalların olduğunu gösteriyor. Ben tamamen ciddiyim. Neden bu dergiyi eğitim amaçlı yayınlamıyorlar: “Arkadaşlar, biz buradayız… biliyorsunuz, kaybolduk.”

Yorum: Şimdi bu yıla bakalım. Üstünü çizmeyelim. Bunun sizin için insanlık tarihindeki en iyi yıl olduğuna dair bir hissiyata sahibim.

Cevabım: Harika bir yıl! Bu değişim yılı! Bu, doğanın bizlere, onun sisteminde daha fazla tahammül edilmesi imkânsız çarpıklıklara nasıl tepki verdiğini öncekinden daha açık birnşekilde gösterdiği ilk yıldır.

Soru: Oraya başka bir makale yazar mıydınız?

Cevap: Elbette! Onlar görevlerinin insanlara nasıl doğru tepki vereceklerini ve insanlığı nasıl değiştireceklerini öğretmek olduğunu anlayamıyorlar.

Bu yılın sonucu hakkında şunu söyleyebilirim: Evrenin tüm milyarlarca yılında ve milyonlarca insanlık yılında, bitip giden bu yıldan daha iyi bir yıl olmamıştı.

Bu, Yaradan’ın Kendisini bize daha net gösterdiği ilk yıldır. Yaradan, doğa, doğanın sistemi demektir.  Kendini daha net gösterirken şöyle söyler: “Çocuklarım, eğer böyle davranmaya devam ederseniz, size başka seçeneği olmayan sevgi dolu bir anne gibi öğretmek zorunda kalacağım. Sizi cezalandıracağım, döveceğim ve aynı zamanda size yardım edeceğim, size ne yapacağınızı ve nasıl yapılacağını göstereceğim.

Ancak başka seçeneğim yok çünkü onu iyi bir şekilde algılamıyorsunuz. Neden? Bana ne yazdığına bir bakın. Temsilciniz, medya, onların yaptıkları şeye, benim tavrımı-doğanın tavrını nasıl ifade ettiklerine bakın!” (Doğa adına konuşuyorum.)

İnsanlığa, sana, herkese karşı tavrım. Bakın, doğadan memnun olmadığımızı, son zamanlarda bize yaptığı şeyin başımıza gelebilecek en kötü şey olduğunu söylemekteler. Buna sevgi dolu bir anne mi deniyor? Bu, bir çocuğun ayaklarını yere vurup “Kötü anne!” diye bağırmasına benzemekte.

Ve doğanın başka seçeneği yok. Bunun tek bir koşulu var: bizi en iyi sonuca götürmek. Bir anne gibi.  Çocuğunun hayatında başarılı olmasını ister. Bir şekilde onu zorlamalı, ona yardım etmeli ve aynı zamanda onu eğmeli ve onu bu sisteme, en iyi sonucu alacağı bu formata sokmaya çalışmalıdır.

Doğaya, Yaradan’a sempati duymalıyız, O’nun böyle çocuklarla ne kadar zor bir işi var!

“Covid’de Bir Yıl Ve Hiçbir Şey Değişmedi” (Linkedin)

Covid-19 yüzünden, tüm dünyada kapatmaları sıkılaştırmaya başladığımızdan bu yana bir yıl geçti. İlk başta ekonomiyi durdurup insanları birkaç aylığına eve göndereceğimizi, yaz gelip Covid’in de grip gibi gideceğini düşündük. Yanıldık. Covid gitmedi, gitmiyor ve bizler pandeminin ilk gününden bu yana hiçbir şey öğrenemedik.

Kapatmalar, uygulamaya konulduğunda, halk sağlığı kuruluşları yerine siyasiler tarafından harekete geçirilir. Karar vericiler, kapatmanın siyasi rakiplerine olumsuz yansıyacağına inandıklarında, bunu desteklerler. Rakiplerine yardımcı olacağını düşündüklerinde ise buna karşı çıkarlar. Ancak her iki durumda da kamu yararı, kararlarında bir faktör değildir.

Ve virüs, tüm virüsler gibi, mutasyona uğramaya ve etkisini artırmaya devam ediyor. Şimdi dünya, İngiltere, Güney Afrika, Brezilya ve Kaliforniya’dan gelen mutasyonların ortaya çıkmasıyla alarma geçti. Ancak resmi bir mutasyon olmasa bile, bugün virüs, ilk ortaya çıktığı zamankinden çok daha şiddetli. Başlangıçta, doktorlar çocukları neredeyse hiç etkilemediğini düşünüyorlardı. Şimdi, hastaların üçte birinden fazlası çocuklar, en azından İsrail’de bazıları ciddi şekilde hasta ve diğerleri, kalplerini ve beyinlerini etkileyen Kawasaki sendromu gibi semptomlara benzeyen, virüssüz hale geldikten sonra akut ve yaşamı tehdit eden, yan etkilerden muzdariptir. Ve bu süre boyunca bizler, salgının gerçek kaynağını aramaya isteksizdik.

Pandemi, bizi varoluşumuzu yeniden düşünmeye, burada varlığımızın amacını yeniden değerlendirmeye zorlayacak. Bunu düşünmeye başlamak için böyle bir ızdıraptan geçmek zorunda olmamız, utanç verici ama doğa acımasızdır; sırf onun nereye gittiğini beğenmediğimiz için, yön değiştirmeyecektir.

Sonunda, insan doğası ile tüm doğa arasındaki bağlantıyı ve insan doğasındaki hastalıkların, bize tüm doğadan gelen hastalıkları nasıl verdiğini göreceğiz. Gerçekte hasta olan tek unsurun insanlar olduğunu görmek, çok az bir sağduyu gerektirir. Herhangi bir haber yayınına bir kez bakmak, birbirimize olan nefretimizin yoğunluğunu gösterecektir. Doğanın başka hiçbir parçası, başka hiçbir parçasına karşı bu tür duyguları taşımaz; nefret dolu tek kısım insanlıktır. Doğanın diğer tüm parçaları sorunsuz bir şekilde geçinir ve tüm türlerin gelişmesini destekleyen bir denge sağlar. Sadece biz insanlar, doğanın tüm parçalarını ve birbirimizi yok ediyoruz. Bu nedenle, doğanın hasta olan tek parçası insan doğasıdır ve dünyada gördüğümüz tüm bozukluklar, tek bir hastalığın belirtileridir – birbirimize duyduğumuz hastalıklı nefret! Yani insan doğasını iyileştirirsek, tüm doğayı iyileştireceğiz.

Nefret sadece insanları yok etmez; doğanın geri kalanını yok etmemize neden olur. Nefretimiz, doğanın diğer tüm seviyelerine nüfuz eder ve tıpkı kanserin metastaz yapması gibi birbirlerini yok etmelerine neden olur.

Kendimizi nefretten kurtarabiliriz ama ilaç şirketlerine veya politikacılara bunu bizim için yapacaklarına güvenemeyiz. Sadece bizler kendimizi, her birimizi iyileştirebiliriz. Gerçek aşı, karşılıklı desteğimizdir, birbirimiz için karşılıklı sorumluluktur çünkü içimizden biri düşerse, hepimiz düşeceğiz.

Şu an için, insanlığın, karşılıklı sorumluluk kavramını ve onun hayatlarımızı yaklaşan insan yapımı ve doğal afetlerden (nefretimizin kötüleşen semptomlarından) kurtarmadaki rolünü kavradığını görmüyorum. Her birimiz, henüz bunu anlamadığımız için sorumluluk hissetmeliyiz. Hepimiz nefretin üzerine çıkmayı taahhüt ettiğimizde, dertlerimiz için başkalarını suçlamayı bıraktığımızda ve bizi yok eden şeyin aramızdaki farklılıklar değil, birbirimize duyduğumuz nefret olduğunu fark ettiğimizde, olumlu değişimler görmeye başlayacağız, bir gün bile geçmeden. Kimin başbakan ya da başkan olduğu önemli değil; bölünmüş bir millet, ölüme mahkûm bir millettir. Eğer kulak asarsak kendimizi ve tüm dünyayı kurtaracağız. Yapmazsak kendimizi ve tüm dünyayı yok edeceğiz.

“Hayatı Garanti Eden Üstün İlkeler” (Medium)

Parçalanan sadece Amerika değil. Hollanda hükümeti bütünüyle istifa etti, Almanya Başbakanı Angela Merkel seçimlerden çekiliyor, İtalyan hükümeti çöküşün eşiğinde ve Koronavirüs tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Aşılar geliştirildi bile, ancak yeni ve daha bulaşıcı türlerin, aşıların öncesine göre daha hızlı ve daha yüksek bir ölüm oranıyla yayıldığı ortaya çıktı. Ve en kötüsü, eski dünyanın çöküşünde yeni bir aşamaya geçiyoruz: iş eksikliğinden yiyecek eksikliğine. Çok geçmeden uyanmazsak, açlık felaketine uyanacağız ve insanlar çocukları için bir parça ekmek nedeniyle her şeyi parçalayacaklar.

Yaklaşan iflası önlemenin tek yolu, toplumu yeni, egoist olmayan ilkeler altında yeniden inşa etmektir. Bu, özgecil olmamız gerektiği anlamına gelmez, fakat birbirimize karşı bencilce davranmaya devam edersek öleceğimizi anlamalıyız; bu kadar basit.

Yeni toplumun temeli olması gereken yeni ilke, bağ kurmak ya da daha doğrusu karşılıklılıktır. Kısaca, karşılıklılık, her kim olursa olsun herkese eşit davranmamız gerektiği anlamına gelir. Her bir kişinin, makul bir geçim sağlamaya izin veren temel gereksinimleri aldığından emin olmalıyız. Bu ilke, insanlar arasındaki herhangi bir sınırı, görüşü, ırkı, cinsel kimliğini, inancı veya diğer herhangi bir farklılığı geçersiz kılmalıdır.

Dünyanın karşı karşıya kalacağı sorun temel besinlerin eksikliği olacağından, bağımızın ilk ve en önemli ifadesi, herkese yeterli beslenmesinin sağlanması olmalıdır. İnsanlar ister Komünist ister Nazi, ya da hayal edebileceğiniz başka bir aşırı uçta olsun, yine de istisnasız herkese yaşamın temel ihtiyaçlarını sağlamalıyız.

Bunu başarmaya çalışırken, her ülkedeki herkesin bu temel ürünleri almasını garanti edecek küresel, kapsayıcı bir organizasyona ihtiyacımız olduğunu göreceğiz. Açıktır ki, böyle bir çatı örgüt, aşırı güç kullanımına ilişkin tüm haklı endişelerle küresel bir hükümet imajını akla getiriyor. Bununla birlikte, gıda üretimi ve dağıtımının küresel koordinasyonu olmadan, her yerde kaos ortaya çıkacaktır.

Kendi kendine yeten ulus devletler dönemi sona erdi. Korona virüsün tüm dünyaya bir çalı ateşinden daha hızlı yayılması gibi, herhangi bir kriz de ilerleyecektir. Gerçekten herkesin iyiliğini isteyen küresel iş birliği olmadan, hayatta kalamayacağız. Ve küresel iş birliğimizi başlatmak için, gezegendeki her bir kişiye gıda tedarikini garanti etmekten daha uygun bir şey olamaz. Bu sadece şimdiye kadarki en büyük sınavımız olmayacak, aynı zamanda insanlığın, tüm insanlığın refahına hizmet edecek yeni kurumlarını inşa etmek için uygun bir temel olacaktır.

Görünüşte bitmeyen kriz akışının hepsinin, birbirimize ve doğaya karşı tutumumuza bağlı olduğu zaten belli olmuştur- ve ben de bunun hakkında defalarca yazdım. Sayısız bilim adamı ve bilimsel kurum, diğer insanlara ve tüm doğaya yönelik kötü tutumumuzu küresel ekosistemimizin çöküşüne bağlayan çalışmalar yayınladı. Mevcut küresel kurumlar güçsüzdür; onlar gerçek bir güce sahip olmayan kuklalardır ve belki de bu sadece en iyisidir, çünkü aslında kendi ülkelerinin çıkarlarını temsil ederler ve insanlığın refahı için gerçek bir endişeleri yoktur.

Bu yazının başında da söylediğim gibi, gıda tedarik projesini denetleyecek küresel kurumun özgecil kişilerden oluşması gerekmez. Ayrıca, bildiğimiz gibi bu günlerde özgecilleri bulmak çok zor. Bunun yerine, bu projeyi yönetecek kişiler, herkesin refahını garanti altına almanın egoist çıkarımıza olduğunu veya küresel sistemin çökeceğini anlayan kişiler olacaktır. Bu anlayış zorunludur ve böyle insanları bulmak gerçeğe uygundur.

Anlaşılır bir şekilde, hükümetler böyle bir kuruma herhangi bir güç sağlamaktan mutlu olmayacaklardır ama doğaya işini yapması için güvenebilir ve onları hepimizin pahasına zor yoldan uymaya zorlayabiliriz. Önümüzde zorlu zamanlar var, ancak hayatımızın tehlikede olduğunu ve onları nasıl kurtarabileceğimizi anlarsak, belki başarabiliriz.