Category Archives: Egoizm

“Kendi Arzularımın Üzerine Çıkar Ve Başkalarının Arzularını Yerine Getirirsem, O Zaman Bu İnsanları Nasıl Hissederim?” (Quora)

Kendinizi ve diğerlerini bir bütün olarak hissedersiniz yani onların sizin en yakınınız, en sevdiğiniz insanlar olduğunu hissedersiniz.

Daha önce düşündüğünüz “benlik”, kişisel “Ben”iniz duyularınızdan kaybolur. Benliğiniz yanınızda yaşayan bir hayvana daha çok benzedikçe, onun ilişki düzeyi önemli ölçüde azalır.

Ancak arzularınız sürekli olarak büyür, peki bu büyüme onların üzerine çıkma hareketi ile nasıl bağdaşır?

Siz büyüyen bu arzuları başkalarıyla daha fazla bağ kurmak için kullanın diye, bu böyledir.

Arzularınız, size birbirinizden ne kadar çok ayrı ve uzak olduğunuzu gösterirse, doğada var olan olumlu bağ kurma gücüyle, bu tür arzuların üstesinden gelme, başkalarıyla bağ kurma ve onlar aracılığıyla tamamlanmayı hissetme fırsatınız o kadar artar.

Bu süreci, sevilen birinin mutlu edilmesine benzetebiliriz. Onları yerine getirdiğinizden daha çok kendinizi tatmin edersiniz çünkü bunu kendi arzularınıza rağmen yaparsınız. Böylelikle doyumun tüm gücünü kendi üzerinizde hissedersiniz. Bu, elektriğin bir dirençten geçmesine benzer: direnç ne kadar güçlü olursa voltaj da o kadar büyük olur.

O gerilim, hissettiğiniz hazdır. Bu acı verici değildir. Bu bir zevktir. Eksinin  yani kendinize yönelttiğiniz arzuların, nefret ve reddedilmenin yerini sevgi ve bağ kurma ile değiştirerek artıya dönüşür.

“Çevreyi Nasıl Koruyabiliriz?” (Quora)

Her sorunumuz, kendimizi doğadan ayrı olarak algılamamızdan, “ben”i “benim dışımdaki herkes ve her şeyden” farklılaştırmamızdan kaynaklanıyor.

Böyle bir algı, çevremizi bize tabi olarak görmemize neden oluyor. Çevreyle ilgilendiğimizde bile, bunu doğanın tüm sistemini göz önünde bulundurmadan, yalnızca kendi yararımızı düşünerek yapıyoruz.

Aşırı kişisel çıkarımız, doğanın bütünsel olarak birbirine bağlı sistemindeki dengeyi bozuyor ve doğadan olumsuz geri bildirim alınmasına neden oluyor. Bunun sonucunda da ekolojik felaketler, salgın hastalıklar ve sayısız başka olgularla karşı karşıya kalıyoruz.

Bu nedenle yaklaşımımızı “çevreyi nasıl koruyabiliriz?”den, kendimizi doğanın ayrılmaz bir parçası olduğumuz algısına doğru değiştirmemiz gerekiyor.

Genel olarak, düşüncelerimizin ve arzularımızın gücünü hafife alıyoruz. Onlar doğadaki en kuvvetli güçlerdir ve doğada büyük değişimlere etki etme potansiyeline sahiptirler.

Sorun şu ki, düşüncelerimizin doğa üzerindeki etkisi bizden gizleniyor.

Buna bağlı olarak, doğa üzerindeki en güçlü etkimiz bunların nedeni olan noktada tedavi edilmeyi beklerken, bizler sadece doğa üzerindeki gaz emisyonları ve atık kirliliği gibi dışsal etkilerimizle ilgileniyoruz.

“Neden Doğal Afetler Yaşamak Zorundayız?” (Quora)

Doğadan aldığımız büyük darbeler, eninde sonunda bizleri egoist bir paradigmaya göre yaşadığımız (sömürü, manipülasyon ve nefretin bağlarımızda bulunduğu) durumdan, “tek kalp tek adam” sözleriyle tanımlandığı gibi, yani sorunsuz işleyen, birbirine bağlı ve birbirine bağımlı tek bir sistem olarak, olumlu bir şekilde bağ kurduğumuz belirli bir duruma getirmek içindir.

Diğer bir deyişle, eğer insan seviyesinde birbirimizle uyumlu ve dengeli bir bağı paylaşsaydık, o zaman bizim seviyemizdeki denge, doğa boyunca dalgalanırdı ve doğayı uyumlu ve huzurlu bir şekilde yaşardık ve doğal afetler diye adlandırdıklarımız geçmişteki bir şey haline gelirdi.

Bu tür darbelerden elde edebileceklerimizle, gelecek durumlara dikkat etmemiz akıllıca olacaktır: darbeler bizi birbirimize karşı egoist tavırlarımızın içindeki rüya benzeri mevcut durumdan sarsmak ve bizi tam tersi, uyumlu ve huzurlu bir dünyaya uyandırmak için gelir.

Aslında her şeyin iyi olduğu bir dünyada yaşıyoruz ve sadece biz insanlar, birbirimize karşı egoist tutumlarımızla dünyaya olumsuz bir şekil veriyoruz. Birbirimizle egoist -her birimizin başkalarının pahasına kendi çıkarımıza öncelik verdiği- bakış açılarıyla ilişki kurmayı bırakıp, bunun yerine birbirimizle olumlu, nazik ve şefkatli tutumlarla sabırla ilişki kuracağımız zaman yaklaşıyor.

Eğer böyle bir değişim yaparsak, daha önce hiç yaşamadığımız güzel bir yaşama tanıklık etmiş oluruz. Bu nedenle, bu tür ilişkilere mümkün olduğunca çabuk ulaşmaya çalışmalıyız.

Dünyayı İyileştirmek Mi Kendinizi Değiştirmek Mi?

Yorum: Bir kişinin asıl sorunu, daha yüksek koordinatlara bağlı olmamasıdır. Dünyamızın var olmadığını, bunun sadece bir ilüzyon olduğunu söylediğinizde, şu soru ortaya çıkıyor: “Ben neredeyim?”

Cevabım: Hiçbir şey yapılamaz. Bunun için bir metodoloji var. Bu nedenle, kişiyi yavaş yavaş buna sokmak, bunu açıklamak ve ona niteliklerini nasıl yöneteceğini keşfetme fırsatı vermek gerekir. Bütün bunlar başlangıçta bize verilir. Herkes gerçeğe ulaşabilir ve ulaşmak zorundadır. Bu öğrenilmelidir.

Dünyadaki tüm acılar, bizi tam da bunu yapmaya iter. Bizi içinde bulunduğumuz bu küçük küre olan dünyamızı iyileştirmeye zorlamaz. Buna gerek yoktur.

Kendimizi değiştirmeliyiz ki dış küreye, sonra daha dış bir küreye ve daha da dış bir küreye çıkabilelim. Ancak bunun yerine kendi küçük küremizi geliştirmeye başlarsak ve onun içinde kalmak istersek, bizi kiraz çekirdeği gibi sadece dışarı itmeye çalışan doğanın darbeleriyle karşılaşırız. Bugün dünyadaki tüm eylemlerimizde hissettiğimiz şey budur.

Bu nedenle, dünyayı değiştirmemize ve hatta toplumu iyileştirmemize gerek yok, bunun yerine, kişinin başka bir boyutta, başka bir dünyada tamamen farklı bir görüntüyle bir sonraki varoluş derecesine ulaşmasına yardımcı olmamız gerekiyor.

Başka bir şey yapmanıza gerek yok, sadece bu. Geri kalan her şey yalnızca daha fazla acıya ve sonun ertelenmesine yol açacaktır; iyi yükselişi uzaklaştıracaktır.

Dünyamız sadece bunu arzuluyor ve mutlaka buna geleceğiz. Ama her şey, çekilen ızdırabın miktarına ve nihayetinde mantıklı bir şeyler yapmamız gerektiğini – doğanın bizim için neyi planladığını kavramak gibi, anlamamız için geçen süreye bağlıdır.

 

Başkalarının Arzularını Sahiplenme

Kişi sadece kendi başına yaşasaydı, sadece kendini fark etseydi ve daha fazlasını yapmasaydı yani egoizmimiz başkalarını taklit etmeye çalışmasaydı ve kendisine tamamen yabancı yeni görevler icat etmeseydi, o zaman mutlu olurduk ve bizim için her şey basit olurdu. Bütün sorun, kıskançlık, şöhret ve güç arzusunun yardımıyla sahiplendiğim başkalarının arzularını fark etmekte yatıyor ve bu arzular benim arzularım haline geliyor.

Bu bizim ileriye doğru ilerlememiz! Başkalarının istediğini istediğim gerçeğiyle (birden bire ben de onu istiyorum) gelişiyorum. Ancak bu arzular bana başkalarını hissedip onlarla bağ kurabilmem, onların arzularını yerine getirebilmem ve bundan haz alabilmem için veriliyor, onların arzularını kendime mal edip onları yerine getirmeye çalışmam için değil. Bu şekilde asla haz alamam ve asla tatmin bulamam.

Başkalarının arzularını sahiplendiğimizde ve “istiyorum!” diye kendi içimizde onları yerine getirmeye çalışmaya başladığımız zaman, kendimizi yerin dibine batırmaya başladığımız zamandır.

Eğer tersini yapsaydım, bu arzuları kendimde değil de başkalarının içinde, sahip oldukları biçimde, bulundukları yerde yerine getirseydim, o zaman sonsuz mutlu olurdum! Herkesle bağ kurardım. Bu yüzden, kıskançlık, haset, itibar, onur ve diğer tüm nitelikler bana verildi ki, böylece başkalarının niteliklerini hissedeyim ve onların içindeki bu arzuları yerine getireyim. Her şeyin ne kadar basit olduğunu görüyor musunuz?

Ama biz tam tersini yapıyoruz. Bu “zıt” yani başkalarının niteliklerini (kıskançlık, haset vb.) içimizde benimsemek, “Başkalarında ne var? Peki ya ben? Neden?” demektir. Bu, egoizmin gerçek bir ifadesidir. Bu bizleri yaratılış amacının aksi istikametine çevirir.

 

Kadınların Bağ Kurması

Yorum: Daha öncesinde sadece erkeklerin bağ kurabileceğini vurgulamıştınız. Ve şimdi bu durum hem erkekler hem de kadınlar için aynı hale geliyor.

Cevabım: Evet, kadınlar öne çıkıyor ve hayatın her alanında giderek daha aktif rol almaya başlıyor.

Önceleri kadın doğum yapar, yemek pişirir, temizlik yapar, herkese ve her şeye hizmet ederdi. Ve ona büyük bir saygıyla davranılmasına rağmen, herhangi bir manevi çalışma söz konusu değildi. Hatta ibadet yerlerinde bile onlara yer yoktu. Bu durum sadece 100 ila 200 yıl önce ortaya çıkmıştı.

Ama bugün her şey eşit düzeyde. Dünya, tüm toplumlarda kadınların eşit hale gelmesi gerçeğine doğru ilerliyor. Ve bu yalnızca biz çok iyi olduğumuz için değil, küresel ıslaha doğru bir hareket olduğu için böyle. Hiç şüphe yok ki, kadın tarafı ortak çalışmalarımızda giderek daha etkili ve gerekli hale geliyor.

Bu nedenle onlara çok önem veriyorum. Bunlar ciddi arzular, ciddi güçler ve tüm erkekler ve tüm dünya üzerindeki baskılardır.

200 yıl önce bir kadının siyasete girmesi mümkün müydü? Ama bugün, ülkelerin üst düzey pozisyonlarda birçok kadın var.

Yani bu küresel bir eğilim çünkü dünya büyüyor. Egoizm öne çıkıyor. Kadın, egoizmi, alma arzusunu temsil eder. Bu nedenle o, daha talepkâr ve daha bağımsız hale geliyor.

Kadınlara saygı duyulması gereken çok şey var. Çok tutarlı, çok ciddi ve çok titizler. Onların ıslahlarında belli bir sınırlama var ama bu onların sınırlaması değil, doğanın iki parçaya bölünmesidir.

Bu nedenle kadınların bağ kurmasını, çok büyük ve ciddi bir mesele olarak görüyorum.

“Bir Felaket Olduğunda Doğa Bize Ne Öğretir?” (Quora)

Doğal afetler bize doğayla uyumsuz yaşadığımızı gösterir.

Bizler doğanın bütünsel sisteminin parçalarıyız ve doğada cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelere sahibiz.

Doğa cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeler arasında karşılıklı bağ ve bağımlılık ile tek bir organizma gibi hareket eder. Bizler de doğanın birbirine olan bu karşılıklı bağlılığının ve bağımlılığının parçalarıyız, ancak bunu algılamaktan ve hissetmekten yoksunuz. Bu nedenle, insan seviyesi iyi düzeyde olduğu sürece her şeyi yok etmeye hazırız.

Doğal afetler, bize bu şekilde yaşamaya devam edemeyeceğimizi, birbirimize karşı tutumumuzu değiştirmemiz gerektiğini göstermek için gelir: insanlığı hepimizin birbirine bağımlı olduğu tek bir bütünsel sistem olarak kabul etmek, birbirimize bakmak zorunda olduğumuzu ve bunu yapmazsak hayatlarımızın giderek daha acımasız hale geleceğini göstermek için.

Sağlıklı Egoizm

Yorum: Yaratılış planına aykırı olduğu için Kabala ile meşgul olmayan dış insanlara tüm sistemin tam bir resmini aktaramayacağınızı söylediniz.

Cevap: Onlar hiçbir şey anlamayacaklar! Mevcut nitelikleri göz önüne alındığında, onlara ne söylediğimi nasıl anlayabilirler? Ya da tamamen teorik olarak bile olsa, onunla nasıl bir şekilde aynı fikirde olabilirler? Peki o zaman ne olacak? Bu onların egoizmini yok edecek, bildikleri ve yaptıkları her şeyi yok edecektir.

Onların gözünde Einstein aniden küçük bir çocuğa dönüşecek, tıpkı farklı disiplinlerdeki diğer bilim insanlarının tamamen yüzeysel ve sığ görünmesi gibi. Sonra sırada ne var?

İnsanları küçük düşürmek neden? Ciddi katkıları, bağlılıkları için onlara saygı duyuyorum. Onlar sağlıklı egoizmlerinin farkına varırlar ve mümkün olduğunca çok şey bilmek ve elde etmek için çabalarlar. Bu, yine de Yaradan’a giden çeşitli yollar geliştirir. Bilim, üst gücün bir önsezisine giderek daha fazla yaklaşıyor.

Bu nedenle hiçbir şekilde müdahale etmek istemiyorum. Çünkü Kabala’yı öğrenirlerse hiçbir şey yapamayacaklar! Onlar bunu anında unutacaklar! Egoist kendini-savunma sistemi anında devreye girecek ve “Bilimsel alanıma geri döndüm, hiçbir şey bilmek istemiyorum!” diyecekler, hepsi bu.

Engellerin Özünü Nasıl Anlayabiliriz?

Soru: Karşılaşılan tüm engellerde Yaradan’ı nasıl görebilirsiniz?

Cevap: Sizi sürekli bu koşulda tutması gereken bir grup ancak size bu konuda yardımcı olabilir.

Fakat size gelenleri nasıl deşifre edebilirsiniz? Bir engelle nasıl çalışabilirsiniz? Önce bu engeli inceliyoruz ve sonrasında kişi kendi içine doğru giriyor.

Neden çalıştaylar, söyleşiler, soru-cevaplar yapıyoruz ve makaleleri neden okuyoruz? Sonuçta, bütün bunlar bizim tüm çalışmamızı tanımlamaktadır. Elbette insan çeşitli koşullardan geçtiği zaman, bunun daha önce hayal bile etmediği bir şey olduğunu anlamaya başlar.

Ancak daha sonra, her yeni koşuldaki birincil kaynakları okuyarak, bunun ne hakkında olduğunu anlamaya başlar. Bu hep daha sonradır, bunu önceden hissetmez ve sonra onlarda yazılanların gerçekten olduğunu görür.

Bu en yüksek psikolojidir, bir sonraki seviyeye, bir sonraki boyuta kademeli, yumuşak bir geçiştir. Yoksa doğanın genellikle yaptığı şeyi mi yapmasını istersiniz? Yani bir tür ölür ve yerine başka bir tür gelir. Bu böyle de olabilir. Bugün biz bir seçimle karşı karşıyayız.

Soru: Neden her şeyi hemen değil de daha sonra anlamaya ve fark etmeye başlıyoruz?

Cevap: Eğer önceden bilseydiniz, egoistçe onun peşine düşmek isterdiniz. Bu nasıl mümkün olabilir?! Ve şimdi, yeni düşünceleriniz ve zihninizle anlıyorsunuz. Eskiden de aynı şeyi okuyordunuz ama şimdi onu yeni bir şekilde hissediyorsunuz çünkü içinizde yeni özellikler, yeni algılayıcılar, yeni duyumlar, değerlendirmeler ve içsel boyutlar doğdu. Kendinizi yeni bir seviyeden incelemeye başlıyorsunuz.

“İnsanlığın Neye İhtiyacı Olduğunu Nasıl Bilebilirim?” (Quora)

İnsanlığın bilmesi gereken şey, doğanın bizi ilerlettiği şeyin bir sonraki tam birlik seviyesi olduğudur ve doğanın isteğimiz dışında bizi birbirimize bağlaması, katlandığımız her türlü ıstırabın nedenidir. Diğer bir deyişle, bizi giderek daha fazla birbirine bağlayan doğa güçleri vardır ve pozitif bağ kurma eğilimini reddederek acı çekiyoruz ve bunun tam tersine bizi birbirimize bağlayan bu güçlerle uyum içinde hareket edersek, hayatı mutlulukla deneyimleriz.

İşte bu yüzden bugün, üzerimizde işleyen doğanın bu güçlerini ve pozitif bağlarımızı fark ederek, bu güçlerle nasıl eşitlenebileceğimizi bize öğreten yepyeni bir eğitim şekline ihtiyacımız var. Daha sonra, doğanın bize rehberlik ettiği, uyumlu bir şekilde birbirine bağlı bir yaşamın bir sonraki aşamasına huzurlu bir şekilde yükselebiliriz.

Küresel bir insanlık haline geldiğimizi görüyoruz. Bu küresel karşılıklı bağımlılığımızdan ve karşılıklı bağlarımızdan kaçacak hiçbir yer yok. Dolayısıyla doğa ile uyum içine girmek demek, kendimizi içinde bulduğumuz bu daralan küresel bağımlılık ve birbirine bağlı olma duruma karşı tutumumuzu yükseltmemiz – hepimizin tek bir teknede olduğumuzu, tüm dünyada tek bir aile olduğumuzu fark etmemiz – ve buna göre birbirimizle ilişki kurmaya başlamamız demektir. Bu, doğanın duymamızı istediği mesajdır ve karşılıklı etkimizi ve bağımlılığımızı düşünmeden, her birimiz için bireysel olarak tatlı ve iyi görünenin peşinden koşmak isteyen aptal çocuklar olarak kalırsak, o zaman doğa ne yapacak? Bize iletmek istediği şeyi dinlemeye başlayana kadar bizi cezalandıracaktır. Doğanın birleştirici eğilimiyle uyumsuzluğumuz bugün çektiğimiz acıların sebebidir ve geleceğe doğru ilerledikçe daha fazla acı çekmemizin de sebebidir.

Bu nedenle, doğanın bize göstermeye başladığı şeyi, küresel olarak birbirine bağlı ve bağımlı tek bir insanlık olduğumuz ve karşılıklı bağımlılığımızı uyumlu ve barışçıl bir şekilde gerçekleştirmek istiyorsak, doğanın kendisi her şeyi kendi içinde barındırdığı gibi, bizim de birbirimize karşı tutumları tersine çevirmemiz gerektiğini dikkate almalıyız.

Yalnızca egoist doğamızla (başkaları ve doğa pahasına kendi çıkarımızla) doğup büyüdüğümüz için bu oldukça karmaşıktır, ancak kendimizi, tüm dünyada bağ kurmayı zenginleştiren yeni bir öğrenmeyi uygulama yoluna sokarsak, başımıza gelecek her türlü kargaşaya olan ihtiyacı azaltarak olumlu bir geçiş yapabileceğiz.