Category Archives: Eğitim

Genç Yeteneklerin Trajedisi

Soru:  Erken çocukluktan itibaren, “En iyisi kim?” gibi sorular dikkatimizi çekmeye başlar. Yetişkin bir ünlünün, ne kadar zeki olduğunu, ne kadar iyi çaldığını veya ne kadar güzel konuştuğunu göstermesi gereken üç yaşındaki küçük bir çocukla konuştuğu birçok TV programı var. Çocuklar şarkı söylüyor ve perde arkasında duran anne babalar gözyaşlarına boğuluyor.

Rekabet etme ve kazanma felsefesine uyuyorlar, hayatı tam, canlı ve anlamlı hale getiriyorlar; bu genç yaşta başlıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Buna şiddetle karşıyım. Sonuçta, hiçbir şey aramızdaki bağa yönelik doğru tutum dışında mutlu geleceğimizi garanti edemez. Keşke bu yarışmalar, birbirine yakınlaşmanın insanları nasıl yücelttiğini, daha iyi ve saf hale getirdiğini ve ne kadar mutluluk getirdiğini göstermek için yapılsaydı!

Ne söylerseniz söyleyin, Sovyetler Birliği’nde bazı iyi karakter oluşturma örnekleri vardı. İnsanlarda karşılıklı yardım, bağ ve destek geliştirmek iyidir. İnsanın egosuna, doğamıza tamamen zıt olsa da, bir çocuğu sürekli olarak yönlendirmemiz gereken yer burasıdır.

Hala çeteler, tecavüzcüler, katiller vb. olmasına rağmen, Rusya, nezaket, karşılıklı yardımlaşma, sevgi ve özveriliğin erdemlerini yaymada bu yönlerden tüm gezegenin önündeydi.

Yorum: Bununla birlikte, genç yaşta gruba liderlik eden Robertino Loretti gibi şarkı söyleyen bu genç yeteneklerin hayatlarının sadece Sovyetler Birliği’nde değil, tüm dünyada çok zor kaderleri olduğunu söylemeliyim.

Cevabım: Pekala, onlara çok şey vaat edildi! Geleceklerini hayal ettikleri şey! Onlar sadece çocuk, tüm bunların nasıl sona ereceğini ve sonrasında nasıl olacağını anlamıyorlar. Sesleri kaybolduğunda ve artık popüler olmadıklarında, dinleyici artık onlara bir tür idol olarak tapmaz, hepsi bu!

Yorum: Sadece birkaçının iyi bir kaderi var. Bu genç yeteneklerin geri kalanı bu yangında tüketilmektedir.

Cevabım: Aynen. Ve daha kötüsü, çocuğun egosunu güçlendirmeyi bitirirsiniz. Bu, onun yeteneğiyle hayatının ilerleyen dönemlerinde başarılı olup olamayacağıyla ilgili değildir. Sorun, eskiden başkalarından aldığı karşılığı artık almamasıdır.

O, her seferinde milyonlarca kez daha fazlasını alacağına inandığı noktaya kadar geldi. Aniden her şey azalmaya başlar ve zavallı çocuk nereye döneceğini veya ne yapacağını bilemez.

Yorum: Tüm bunları, çocuklarını büyük bir sevinçle bu sahnelere çıkaran ebeveynlere iletmeyi çok isterim.

Cevabım: Artık popüler olmadıklarında, yetenekleri gereken karşılığı almadığında, alkışsız bırakıldığında bu çocukların her birini bekleyen trajediyi bilmiyorsunuz.

Soru: Tüm bunlardan ne gibi sonuçlar çıkarabiliriz? Bu şovların farklı bir türle değiştirilmesi mi gerekir?

Cevap: Elbette. Onları başkalarına verme konusunda var olmaya dönüştürün. Kişi, herhangi bir olası geri dönüş olmadan kendisinden giderek daha fazlasını talep ederken, bizler yalnızca ihsan etme yoluyla daha yüksek koşullar bulabiliriz.

Yorum: Bu harika olurdu!

Cevabım: Bunu göstermek mümkündür. Bizler bunu daha fazla geliştirebiliriz. Onu yükseltebiliriz. Kişinin ondan çıkaracağı şey daha az önemlidir. En azından bu örnekler kalacaktır. Yoksa  kişi hiçbir şey bırakmayacaktı.

Soru: Öyleyse böyle bir sinematik illüzyonun devam etmesini destekliyor musunuz?

Cevap: Evet, tabii ki.

Yorum: Ama şimdi “realite televizyonu” var. Hayat ve gerçek hakkında!

Cevabım: Bu egoistik gerçektir. Hâlâ yalandır. Sınırlıdır. Trajedilere yol açar. Ama burada değil. Size gerçek gösterilir ve doğanızla bu gerçeği tam olarak uygulayamayacağınızı anlamaya başlıyorsınız. Gördüğünüz şey ideallerdir. Ve bu idealler gereklidir.

Yorum: Yani gerçeğin çirkin tarafının gösterilmesine, çöpü “realite TV” bayrağı altında dışarı atmaya karşı mısınız?

Cevabım: Hayır. Bu, asla kişiyi doğru yöne hedeflemez. Sonuçta, kişi egoisttir.  Aksine, onunla çocuklarımıza yaptığımız gibi oynamalıyız.

Soru: Böylece o kişi, bu idealist, güzel örneklerle oynayarak mı büyür?

Cevap: Evet. Bu tıpkı çocuklu bir oyun gibidir, tüm insanlığın içinden yetişkinler nasıl yapılır! Tüm insanlık çocuktur! Öyleyse neden onlarla kendi çocuklarınıza yaptığınız gibi davranmıyorsunuz?

“Pandemi, Eğitim Sistemini Nasıl Etkiledi?” (Quora)

Pandemi, eğitim sistemlerimizin çirkin yüzünü gösterdi.

Bu sistemler çocuklarımızı, öğrenmelerinde bağımsız ve sorumluluk sahibi olmaları ve kendi aralarında ve öğretmenleriyle olumlu bir şekilde nasıl bağ kuracaklarını bilmenin yanı sıra, çalışmalarına çeşitli medyalar aracılığıyla gönüllü ve sorumluluk sahibi olarak katılım için eğitmiş olmalıdır.

Ne yazık ki bunun yerine tam tersini görüyoruz: bu sistemler çocukları bağımsız ve sorumluluk sahibi olmaya hazırlayamıyor. Bu nedenle, pandemi boyunca, çok sayıda çocuğun birbirleri ve öğretmenleri ile olan bağlarını görmezden geldiklerini gördük ve birçoğu okuduklarını anlamsız ve yararsız buluyor. Böyle bir yaklaşım, sistemlerin genel olarak parçalanmasına katkıda bulunmuştur.

Pandeminin ortaya çıkardığı bu eğitim krizini, eğitim sistemlerimizi revize etmek için ele almalıyız. Bugün çocukları, artık ihtiyaç duymayacağımız iş pozisyonlarını doldurmaları için yetiştirmemize gerek yok. Bunun yerine, eğitim sistemlerimiz çocukları tam anlamıyla mutlu, başarılı ve kendine güvenen insanlar olarak yetiştirmek için hedeflerini ayarlamalıdırlar.

Gerçekten mutlu, başarılı ve kendinden emin olmak için, sayısız bölücü dürtülerimizin ötesinde birbirimiz arasında olumlu bağlar kurmaya aktif olarak katıldığımız bir toplumda yaşamalıyız. Buna göre, sosyal katılım ve destek hızla mutlu, başarılı ve kendine güvenen bireylerden oluşan bir toplum inşa etmenin en önemli bileşenleri haline geldiğinden, çocukları topluma daha fazla katılmaya teşvik etmeliyiz.

“Bal Arısının Uçuşu” (Linkedin)

Habersiz olabiliriz ve kesinlikle kayıtsızız da, ancak bal arıları endişe verici bir hızla yok oluyor; nüfusları dünyanın her yerinde azalıyor ve kimse bunun neden olduğunu veya nasıl durdurulacağını kesin olarak bilmiyor. Popülasyonları azalan ve bazıları yok olma eşiğinde olan sayısız tür olduğu için, bu çok önemli bir şey gibi gelmeyebilir veya bizi ilgilendiren bir şey gibi görünmeyebilir, peki arılar hakkında özel olan nedir? Örneğin, arılar,  kutup ayısı kadar iyi PR unsurlarına sahip olmayabilir, ancak onların insanlık için önemi, muhtemelen gezegendeki herhangi bir türden çok daha büyüktür. Arılar, temel polen taşıyıcılar olma işlevleriyle, dünyadaki besinlerin üçte birinden fazlasının üretiminden sorumludur. Arılar olmadan insanları ve hayvanları besleyen sayısız bitkide polenleşme olmaz. Diğer bir deyişle, arılar olmazsa hiç bilmediğimiz ölçekte açlık olur.

Arıların neden kaybolduğunu bilmiyor olabiliriz, ancak bunun olmasına şaşırmamalıyız. Bizler, doğanın her seviyesinde, gezegenimiz olan ekosistemi birbirine bağlayan ipleri kopartıyoruz. Doğal kaynakları tüketiyor, her yıl ülke büyüklüğünde ormanları kesiyor, havayı ve suyu kirletiyor ve gezegendeki hemen hemen her canlının yaşam alanlarını yok ediyoruz. Böyle bir durumda, Dünya’nın yaşam döngülerindeki en hayati halkalardan birinin bozulmamasını nasıl bekleyebiliriz ki? Her gün, daha fazla ipi kopartıyoruz, aynı zamanda da doğanın çöküşünden daha fazla korkar hale geliyoruz. Belki boş mağaza raflarıyla karşılaştığımızda, yiyecek alacak paramız oldup ancak satın alacak yiyecek olmaması durumundan başka aptallığımızı/duygusuzluğumuzu sona erdirmenin bir yolu yokmuş gibi görünüyor. Belki o zaman uyanacağız, ama çoğumuz için çok geç olacak.

Arı popülasyonunu eski haline getirmek ve kendi varlığımızı sürdürmeyi garanti altına almak istiyorsak, doğaya kötü muamelemizin nedenini çözmeliyiz, bu da birbirimizle olan bağlarımız, insanlığımız, toplumsal bağlarımızdır. Tüm doğa ile nasıl çalışılacağını öğrenmek için, pozitif bağları olan bir ağ kurmalıyız. Yani düzelme, bize en yakın insanlarla evde başlamalı ve oradan dünyanın geri kalanına doğru büyümelidir. Kendimizi toplumumuza olumlu bir şekilde nasıl entegre edeceğimizi öğrenirsek, kendimizi tüm doğaya olumlu bir şekilde nasıl entegre edeceğimizi de bileceğiz.

Başka bir deyişle, sorun eylemlerimizde veya zihnimizde değildir. Bilmediğimiz bazı temel bilgiler olduğu için de değildir. Sorun kalplerimizde ya da daha doğrusu, kalplerimiz arasındaki bağlardadır. Bizim bencil eğilimimiz aramızdaki ve sonuç olarak doğa ile aramızdaki bağları koparır. Doğayı hissetmediğimizde, onu kötüye kullandığımız için pişmanlık duymayız ve bunu yaparken de bize hizmet etmesini talep etmekten çekinmeyiz.

Bu nedenle, CO2 emisyonları veya benzeri herhangi şeyler değil sadece kendiyle ilgilenme ve kendi çıkarına kullanma, yarattığımız en büyük kirleticilerdir. Kendimizi, sadece kendimizle ilgilenmekten ve kendi çıkarımıza kullanmaktan arındırırsak, doğa kendini yarattığımız diğer kirleticilerden temizleyecektir. İnsanlardan başka hiçbir varlığın sahip olmadığı bu iki narsistik özelliği düzeltmemiz gerekiyor. Bunu bizim için kimse yapamaz ve egoist doğamızı ıslah edene kadar hiç kimse herhangi bir ıslah yapamayacaktır. Ama onu ıslah ettiğimiz an, diğer tüm ıslahlar çocuk oyuncağı olacak.

Arılar birbirini hisseder ve destekler. Aynı şekilde birbirimizi hissetme sanatını da öğrenmemiz gerekecek. Ancak, arıların içgüdüsel olarak yaptıklarını, bilinçli olarak yapmak zorunda kalacağız ve ödülümüz, yaratılışı içgüdüsel düzeyde değil, bilinçli bir düzeyde anlayacak olmamız olacak.

Aslında, aşırı şişmiş egolarımızın tüm amacı, bizi, arıların ve diğer hayvanların yaptığı gibi birbirimizi hissetmeye zorlamaktır. Bu, bizlere sadece şu andaki bozuk eğilimimizle yok ettiğimiz karmaşık ağı öğretmekle kalmayacak, aynı zamanda ağı tasarlayan “aklın” nasıl çalıştığını da öğretecektir. Bu yaratılış sırlarını öğrenmenin, hangi kısmın nereye gittiğini adım adım öğrenme vasıtasıyla, kendi çabalarımızla bağlar kurmaktan başka yolu yoktur. Bunu yaparken, belirli parçaların neden bir araya getirildiğini, bireysel olarak ne yaptıklarını ve sistemde nasıl işlediklerini de anlayacağız. Ama tüm bunları öğrenmek için, dünyanın, onu düzelterek nasıl inşa edildiğini öğreneceğimiz noktaya kadar parçalanması gerekiyordu.

Şimdi buna geldik. Dünya çekirdeğinden parçalandı. Şimdi bağ kurarak düzeltmeye başlamanın, parçalara değil birlikte nasıl çalıştıklarına odaklanmanın zamanıdır. Bu, bizlerin, toplumu iyileştirme, doğayı canlandırma ve çok ihtiyaç duyulan bal arısı popülasyonumuz dahil, gezegeni iyileştirme yolumuzdur.

 

Gelecek, Birbirine Bağlı Olmaktır

Soru: Kişinin herhangi bir sorunun çözümü ile yüzleşmeye hazır olması ve çözümün nelerden oluştuğunu görmesi mi gerekir?

Cevap: Kişi problemden kaçmamalı, ne pahasına olursa olsun çalışmalı ve onu çözmelidir. Ama eğer bütün insanlar bir şeyi birlikte çözmek isterlerse, bunu yapabilirler, çünkü problem genel olarak onların doğru bağlarına indirgenir. O zaman kendi içlerinden, herhangi bir soruna bir çözüm bulacaklardır.

Buna, birbirleriyle nasıl etkileşime gireceğini, neyi hedefleyeceğini, birbiriyle bağ içinde geleceğin doğru koşulunu nasıl bulacağını anlayacak şekilde kendini eğiterek yavaş yavaş yaklaşılmalıdır. Ve bu yalnızca tek – küresel olarak birbirine bağlı olmaktadır. Bunun içinde herkese her şeyi sağlayacağız ve herkes mutlu olacaktır.

Düşüncelerdeki, duygulardaki, eğitimdeki, görüşlerdeki ve hesaplamalardaki niyet bu olmalıdır.

Yakınlaşmanın Tek Yolu

Soru: Kültürlerarası ideoloji, her bireyin kişisel manevi gelişimine nasıl yardımcı olur?

Cevap: Tüm farklılıkların üzerine yükselmemize yardımcı olur. Los Angeles’taki öğrencilerle dersler düzenledim ve birbirleriyle nasıl iletişim kurduklarını merak ettim. Onlardan biri siyah, diğeri sarı, üçüncüsü beyazdı, birisi Müslüman başörtüsüne sarılı ve diğeri Davut Yıldızı ile dolaşıyordu. Sorularıma “Biliyorsunuz, bunu önemsemiyoruz” diyerek cevapladılar.

Bugün artık durum bu olmayabilir. Ancak o yıllarda, “Birbirimize o kadar alıştık ve birbirimizle o kadar yakın iletişim kuruyoruz ki, tüm bu dışsal özellikler bizi rahatsız etmiyor” dediler.

Yorum: Bu tür bir toplumun avantajlarından biri, göçmenlerin bir bilgi kaynağı ve nitelikli bir işgücü olmasıdır. Yeni tatlar, tarzlar, müzik, kültür ve farklı dilleri ve dinleri öğrenme fırsatı getiriyorlar.

Ancak farklı ülkelerdeki tüm bu kültürel ve bilimsel meraklar, çatışma ortaya çıkar çıkmaz ortadan kalkar. Onlara ne engel olmaktadır? Görünüşe göre milyarlarca doların yatırıldığı bir çocuk bakımı ve eğitim dönemi var ve yine de şu anda örneğin Amerika’da neler olduğunu görebiliriz.

Cevabım: Bu yetiştirme tarzı yanlıştır. Hiçbir şey yardımcı olmayacak. Hata, birbirlerine doğru bir şekilde nasıl yakınlaşacaklarının öğretilmemiş olmasıdır. Herkese, her bakımdan özgürlük verilir ve bu yolla birbirlerine yaklaşmanın doğru yolunu bulduklarına inanırlar. Bu yanlıştır.

Doğanın, yakınlaşma ile ilgili tek bir yolu vardır, bu da kişinin doğasının üzerine çıkması ve egoizminin üzerinde, komşusuyla bağ içinde olmayı tercih etmesidir. Bu öğretilmelidir. Bu aşamalı olarak gösterilmelidir.

İnsan doğasını değiştirmeden, her hangi bir şeyi çözmek imkânsızdır. Günümüzde bu olasılığa yaklaşıyoruz. Bizler, insan doğasını anlamalıyız, yoksa hayatta kalamayız.

Kabalist Bir Öğretmenin Çok Yönlü Çalışması

Soru: Bir Kabala öğretmeni, öğrencilerinin maneviyatı doğru hissetmeyi ve ona doğru cevap vermeyi öğrenmesi için ne yapar?

Cevap: Bir öğrencinin bunu bilmesi önemli değildir. Öğrenci, öğretmeninin her gün ders verdiğini, öğrencileri sorularıyla uyandırdığını ve Kabalistik kaynakların söylediklerini gerçekleştirebilmeleri için aralarında karşılıklı bağ kurmaya, onları yaratılış amacına doğru yönlendirmeye çalıştığını görür.

Öğretmen, öğrencilere kaynaklarla çalışmayı ve onlardan soru ve cevap çıkarmayı öğretir. O, öğrencileri şekillendirir, böylece bağımsız olarak çalışabilirler. Yani öğretmenin öğrenciler üzerindeki çalışması çok yönlüdür ki eğitim budur.

Çocuklara Mutlu Olmayı Nasıl Öğretebiliriz?

Soru: Çocuklara mutlu olmayı nasıl öğretebiliriz? Ve onlara Kabala ile ilgili bir şeyler öğretmeye değer mi?

Cevap: Doğal olarak çocuklara mutlu olmayı öğretmek istiyoruz ve onlara öğretebiliriz. Bir çocuğa: “Zorba olma, başkalarına vurma, kibar ol, terbiyeli ol,” vb. şeyler deriz çünkü bu şekilde onun daha iyi koşulları garanti altına alındığını biliriz.

Çocuklarımızı, onlara bağ kurma yöntemini öğretebileceğimiz yaşa gelene kadar, bu şekilde eğitmeliyiz. Ve sonra kesinlikle iyi bir yaşam için garantileri olacaktır.

Hızlı Kabala İpuçları – 10/7/20

Soru: Sanal bir topluluk ile manevi bir topluluk arasındaki fark nedir?

Cevap: Sanal bir topluluğun birçok farklı hedefi vardır. Manevi topluluk ise çok net, farklı ve büyük öğretmenleri tarafından belirlenen tek bir hedefin peşindedir. Ve biz öğrenciler olarak bu hedefe doğru ilerliyoruz.

Soru: Twitter, Facebook ve YouTube gibi sosyal ağların sahiplerine ne önerirsiniz?

Cevap: İnsanlara, birbirleriyle en açık iletişim içinde olma fırsatı vermek için, sosyal ağların gelişimini doğru yöne yönlendirmelerini tavsiye ederim ve insanlık bunu çabucak anlayacaktır.

Ama günümüzde bu ağlar, insanların doğru şekilde bağlanmasını engelleyecek şekilde çalışıyor. Doğanın güçlerinin, insanları doğru hedefe yönlendirmesine izin vermelidirler. Ama müdahale ederler ve bu onların en büyük kötülüğüdür.

Soru: İnsanlar arasındaki iletişimi geliştirmek için ne tür bir teknoloji önerebilirsiniz? Hiç fikriniz var mı?

Cevap: Hayır. Bence tüm fikirler ihtiyaç duyulur duyulmaz ortaya çıkacaktır.

Neden İhsan Etme Niteliğini Edinmek, Sadece Bir Grupta Mümkündür?

Soru: Neden bu dünyada sadece bir gruba dahil olarak çalışabiliriz? Sonuçta, diğer insanlara karşı tutumumuz da ıslah edilmemiştir.

Cevap: Manevi dünya ihsan etme niteliğidir, kişinin kendisinden, egoizminden ihsan etme eylemidir. Eğer bir grupta değilseniz ve bu niteliği kendi içinizde aranızdaki bağ yoluyla yaratmazsanız, ihsan edemezsiniz.

Gruba ihsan etmenin yanı sıra, bunu yapabilmenizi sağlayacak olan üst ışığa da bağlanmanız gerekir. Bunu yapmak için, kendi üzerinde gerçekten ve ciddi bir şekilde çalışmanız gerekiyor ve bunu yapmak istemezseniz, çok karmaşık durumlarla karşılaşacaksınız.

Uygulamada kullanmadan, sadece Kabala bilgeliğini çalışmakla meşgul olabilirsiniz. Bu tür bir çalışma, dünya hakkında çok şey açıklayacak ve size belirli bir barış, bağımsızlık duygusu ve yaşamdaki farklı olaylara karşı doğru tutumu kazandıracaktır. Üst ışığı edinmeden bile çok şey ifşa edecek ve bileceksiniz ve hayatınız ilginç olacak.

Fakat, Üst dünya sisteminde aktif katılımcılar olmak istiyorsanız, dostlar arasında olmalısınız ve ihsan etme niteliğini edinmek için tüm gücünüzle çalışmalısınız.

Yolu Gören Öğretmeni Takip Etmek

Maimonides bu konuda zaten gerçek bir alegori vermiştir: “Yol boyunca bin kör insan bir sırada yürürse ve aralarında görebilen en az bir lider varsa,  doğru yolu seçecekleri ve çukurlara ve engellere düşmeyecekleri kesindir çünkü kendilerine önderlik eden gören kişiyi takip ediyorlardır.

Ancak o kişi yoksa yollarındaki her engele takılıp, çukura düşecekleri kesindir.” (Baal HaSulam, “Zohar Kitabına Giriş” , Madde 57)

Soru: Hâlihazırda bir öğretmen bulmuş ve doğru yolu izlemeye başlamış bir kişinin daha sonra yoldan çıkması mümkün müdür?

Cevap: Bu, öğretmenle bağın eksikliğini gösterir. Bir öğrenci bu bağı sürekli canlı tutmalıdır. Eğer onu yenilemezse, öğretmen ilerlemeye devam ederken, öğrenci aralarındaki bağ tamamen kaybolana kadar, bir teğet üzerinde yavaş yavaş yana doğru hareket eder.

Bu süreci, bir öğrencinin nasıl gittikçe daha az işittiğini, derslere gittikçe daha az geldiğini ve sonra nasıl kaybolduğunu gözlemlemek çok ilginçtir.

Önemli olan, öğretmenin öğrenciye bu konuda hiçbir şey söyleyememesidir. Öğrenci bunu kendisi incelemeli ve öğretmenle karşılıklı işbirliği içinde nasıl çalışacağını anlamalıdır.

Ama kişi için, öğretmene tutunmadığı an, bir yetişkine tutunan, nerede olduğunu bilmeyen bir çocuğa benzediği açık olmalıdır. Ne de olsa kalabalıkta kaybolan ve kime tutunacağını ve nereye gideceğini bilmeyen küçük bir çocuk gibi olduğu birçok durum vardır. Kişi, öğretmenden bu yakınlık veya kopukluk hissini edinmelidir.