Category Archives: Eğitim

“Çocuklara Hangi Yararlı Şeyler Öğretilmelidir?” (Quora)

Çocuklara öğretilmesi gereken en faydalı şey, bir insandan insan yapmak için hayata karşı bir tutum ve yaklaşımdır.

Çocukların bir hayat felsefeleri, hayata karşı net bir tavırları yoktur ve kendilerini toplumda, birbirlerine karşı nasıl konumlandıracakları, kısacası nasıl insan olacakları hakkında hiçbir fikirleri yoktur. Çocuklar büyüdükçe çok şey değişecektir, ancak değişimler boyunca kendilerine, topluma, ülkelerine ve dünyaya karşı sağlıklı bir tutum geliştirmelidirler.

Tüm insanlarda geliştirmemiz gereken ve küçük yaşlardan itibaren öğrenilmesi arzu edilen temel tutum “Komşunu kendin gibi sev”dir.

Biz, birlikte kendimizi şekillendirmeyi ve başkalarını sevmeyi umut ediyoruz. Bu kişinin bireysel hayatında, toplum hayatında başarının şifresidir ve her zaman için geçerlidir. Ancak bugün, tüm insanlar arasında ortak bir sevgiyi gerçekleştiremezsek, geleceğimizin olmayacağı bir aşamaya geldik.  Birbirimizle karşılıklı olarak düşünceli ve sevgi dolu bir ilişki kurmadan, gelişmiş teknolojiler ve endüstriler kurduk, haliyle inşa ettiğimiz her şey bizim zararımıza çalışmaktadır.

Bu nedenle, çocuklarımızın uyumlu ve barışçıl bir dünyada yaşayabilmeleri, yaşamlarında nasıl mutlu ve başarılı olabileceklerini bilmeleri için öncelikle çocuklarımızdan nasıl insan yapacağımıza odaklanmalıyız.

“Çocuklarımıza Hayatlarının Erken Dönemlerinde Öğretmemiz Gereken En Önemli Şeyler Nelerdir?” (Quora)

Çocuklarımızı yetiştirdiğimiz, günümüzün küresel olarak birbirine bağlı ve bağımlı dünyası, bizim içinde büyüdüğümüz dünyadan çok farklı.

Günümüz dünyasında çocukların refah ve mutlu bir şekilde yetişmeleri için, bizim ne kadar birbirimize bağlı olduğumuzun bilincine varmaları gerekiyor ve bunu ne kadar erken öğrenirlerse o kadar iyi.

Onlara üzerinde yaşadığımız gezegeni öğretmeliyiz, böylece doğanın cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyeleri boyunca devam eden sayısız etkileşimle tek bir ekosistemde nasıl var olduğumuzu anlasınlar.

Onlara ayrıca güneş sistemini, güneşin ve ayın Dünya üzerindeki etkisini, mevsimlerin nasıl değiştiğini ve doğal güçlerin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini öğretmeliyiz.

İnsani gelişim açısından, birlik içindekiler refah içindeyken, bölünmüş medeniyetlerin ve ulusların birbirine düşman haline geldiklerini ve sorunlarla dolu olduklarını çocuklara göstermeliyiz.

En önemlisi, onlara doğanın güçlerinin tek bir sistem olarak birbirine olan bağını ve bağımlılığını ve onların üzerimizdeki etkilerini öğretmeliyiz. Günümüz teknolojileri aracılığıyla bağ kursalar bile, kendi bağlarının teknolojinin ötesinde diğer insanlara ve doğaya her düzeyde uzandığını anlamalılar.

Çocukların eğitiminde insanlığın ve doğanın birbirine bağını vurgulamanın amacı, onların çevreleriyle yani diğer insanlarla ve doğayla olan olumlu bağlarını beslemektir. Başkalarını ve doğayı önemsemenin kendilerini olumlu, diğer insanları ve doğayı önemsememenin ise kendilerini olumsuz etkilediği duygusuyla büyürlerse, pek çok acıyı atlatıp keyifli, huzurlu ve uyumlu bir yaşam süreceklerdir.

Bu bağı zenginleştiren eğitimdeki kilit nokta, diğer insanlara ve doğaya karşı tutumumuzun sürekli devam eden bir ilişki olduğunu anlamaktır. O zaman doğadaki karşılıklı olma durumunu anlayabiliriz. Ailelerde, arkadaşlıklarda, eşlerde, iş ilişkilerinde veya genel olarak toplumda gelişen ilişkiler, karşılıklı değerlendirmeyi gerektirir. Bir ilişkide gerçek arkadaşlığa ve hatta sevgiye ulaşmanın faydaları, oraya ulaşmak için gösterdiğimiz çabalara her zaman üstün gelir. Bu nedenle, birbirimize bağımızın ve karşılıklı bağımlılığımızın farkındalığını kazanmak, bizi karşılıklı bağımızı olumlu bir şekilde gerçekleştirmek için, bağlarımıza yatırım yapmamız gerektiği sonucuna götürmelidir.

Hayvanlar, diğer hayvanlara zarar vermek için içgüdüsel bir dürtüye sahip değildir. Diğer hayvanları öldürmeleri, diğer hayvanların acılarından zevk almak için kötücül bir niyetten değil, hayatta kalmaları için bunun gerekli olduğundandır. Bununla birlikte, insanlar ek bir egoist niteliğe sahiptir, yazıldığı gibi, “Bir adamın kalbinin eğilimi gençliğinden beri kötüdür.” Bu nedenle çocuklarımızı, herkesin ve her şeyin birbirine bağlı ve karşılıklı bağımlı olduğunu öğrenecekleri, buna göre düşünecekleri ve hareket edecekleri kaygısıyla yetiştirmeliyiz.

“Evde Eğitim Neden Artıyor” (Linkedin)

Evde eğitim, ABD’de ve Batı’nın her yerinde birkaç on yıldır yükselişte, ancak 2020-2021 yılları, evde eğitim gören çocukların sayısında bir sıçramayı beraberinde getirdi. Mart 2021 itibariyle, 2019’dakinin iki katı ve ABD’deki okul çağındaki çocukların neredeyse yüzde 9’u olan yaklaşık 5 milyon K-12 çocuğu evde öğreniyordu. Eğitim sisteminin iç karartıcı durumu göz önüne alındığında, bu şaşırtıcı değil. Çocukların okula gittiklerinde mutlu olmalarını istiyorsak, tüm eğitim paradigmasını yeniden gözden geçirmeliyiz.

01 Temmuz 2021’de yayınlanan “Evde Eğitim: Araştırma” başlıklı bir makale, bu olgunun belirli bir inanç, ırk, etnik köken, gelir düzeyi ve hatta eğitim düzeyine özgü olmadığını kanıtlıyor. Makaleye göre, “Demografik olarak çok geniş ölçekte insanlar evde eğitim veriyorlar– bunlar ateistler, Hıristiyanlar ve Mormonlar; muhafazakarlar, özgürlükçüler ve liberaller; düşük, orta ve yüksek gelirli aileler; siyah, Hispanik ve beyaz; Doktoraları, GED’leri olan ve lise diploması olmayan ebeveynler.”

Evde eğitim, insanlar çocuklarına kendi başlarına öğretmeye çok hevesli oldukları için popülerlik kazanmıyor. Onun yaygınlaşması, her şeyden önce mevcut paradigmanın çöküşünün bir kanıtıdır. Bu şaşırtıcı değil. Sanayi Devrimi sırasında tasarlanan ve ilk amacı temel okuryazarlık ve torna tezgahı çalıştırmayı öğretmek olan bir eğitim sistemini zorlarsanız, bu bir felaket reçetesidir.

Dahası, eğitim sistemi gerçekten eğitmez. Biraz bilgi sağlar, ancak çocukların sosyal becerilerini ve insan ilişkilerini geliştirmek açısından hiçbir şey yapmaz. Her yaştan okul çocuğu, korunmaları ve bakılmaları gereken bir yerde, yani okulda zorbalığa, uyuşturucu ve madde bağımlılığına, şiddete ve cinsel istismara karşı kolay hedeflerdir. Böyle bir ortamda düzgün öğrenemezler ve eğitim becerilerinden çok hayatta kalma becerileri geliştirirler. Duygusal sorunlarının çoğu ev ortamından veya kendi kişiliklerinden değil, okulda maruz kaldıkları stresli ve korkutucu atmosferden kaynaklanmaktadır.

Birçok ebeveyn için çocukları üzerinde bu tür bir stres kabul edilemez ve gelirlerinin bir kısmından vazgeçmeyi ve çocuklarının eğitimini kendi ellerine almayı tercih ederler. Araştırmanın gösterdiği gibi, öğretmenlik deneyimi eksikliğine rağmen, çocuklarını evde eğiten ebeveynlerin çabalarının sonuçları, profesyonel ve üstün olması amaçlanan sistemin sonuçlarını aşıyor.

Çocuklar okulda kendilerini hapsedilmiş hissettiklerinde gelişemezler. Kendilerini özgür hissettikleri evlerinde, daha az profesyonel yardımla bile çok daha iyisini yapabilirler.

Yine de evde eğitimin ideal bir eğitim yöntemi olduğuna inanmıyorum. Çocukların kendi yaş grubundaki yaşıtları arasında olması gerekir. Ayrıca, bütün insanların her uzmanlığa uygun olmadığı gibi, tüm ebeveynler de uygun öğretmenler değildir. Eğitimde, yetkin olan ve doğal olarak buna yatkın olan insanlar onunla meşgul olmalı. Ancak sistem, çocukların ihtiyaçlarını karşılayan bir sistem olmalı, onları yüzyıllar önce yaratılmış ve onların düşünme, hissetme, dünyayı algılama ya da özlemlerine uymayan şablonlara zorlayan bir sistem değil.

Asgari eğitim gereksinimleri ve insan ilişkileri becerileri sağlayan bir sistemin yokluğunda, evde eğitim iki kötüden daha az kötü olan. Ancak dediğim gibi bu gelecekte çocuk yetiştirmek için doğru bir yol değil.

Karma eğitim ortamları kesinlikle birçok sorunun nedeni olduğundan, çocuk yetiştirme, kız ve erkek çocuklar ayrı olacak şekilde küçük gruplar halinde yapılmalıdır. Ek olarak, okullar ve ebeveynler arasında daha fazla bağlantı olmalı, çocukların ne istediği, neye ihtiyaç duyduğu ve nerede öğrendikleri hakkında daha fazla tartışma olmalıdır. Daha sonra, çocuklar kendilerine uygun olanı tercih ettikleri öğrenme programına göre öğrenmelidir.

İbranice bir söz vardır: “Çocuğa, çocuğun yoluna göre öğretin.” Bu, her çocuğun kendine özgü özellikleri ve nitelikleri olduğu için, her çocuğun bu özelliklere göre öğrenmesi gerektiği anlamına gelir. Bu şekilde, çocuklar tatmin olmuş ve tamamlanmış hissederek büyürler.

Son olarak ama kesinlikle önemsiz olmayan sosyal öğrenme meselesidir. Zamanımızın çoğunu başkalarıyla iletişim kurarak geçirdiğimiz ve her zaman birbirimizden öğrendiğimiz için, okullar zaman ve eğitim programlarının çoğunu insan ilişkileri becerilerini öğretmeye ayırmalı. Üretken ve kendine güvenen yetişkinler olmak için çocukların birbirleriyle nasıl olumlu ve üretken iletişim kuracaklarını öğrenmeleri gerekir. Bu onlara işte, evde, ebeveyn olduklarında kendi çocuklarıyla ve insanlarla nerede iletişim kurarlarsa kursunlar yardımcı olacaktır.

“Küresel Farkındalık İçin Eğitim” (Linkedin)

Bugün çocuk yetiştirdiğimiz bütünsel gerçeklik, büyüdüğümüz yerden çok farklı. Birbirine bağlı bir dünyada gelişebilmeleri için, bizim ne kadar birbirimize bağlı olduğumuzun bilincinde olmalılar ve onlara bunu ne kadar erken öğretmeye başlarsak o kadar iyi.

Onlara Dünya gezegeninde yaşadığımızı açıklamalı ve onlara Dünya’nın nasıl olduğunu göstermeliyiz. Onun sadece yuvarlak şeklini değil, aynı zamanda toprak, bitkiler, hayvanlar ve insanlar ve hepimizin tek bir sistemde nasıl bağlı olduğumuzu göstermeliyiz.

Daha sonra onlara güneş sistemimizi, güneşin ve ayın Dünya’yı nasıl etkilediğini, mevsimlerin nasıl değiştiğini ve doğal güçlerin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini anlatmalıyız. Ayrıca, medeniyetlerin ve milletlerin birbirinden koptuğunda düşman olduklarını, kendilerini yakın hissettiklerinde de birbirlerine yardım ettiklerini göstermeliyiz.

Göstermemiz gereken asıl nokta, doğanın tüm güçlerinin tek bir bütünsel mekanizmadaki birlikteliği ve bunun bizi nasıl etkilediğidir. Bir mobil cihaz veya bilgisayar aracılığıyla bağlı olsak ve sanal alemde yaşıyor olsak bile, fiziksel dünyada sadece diğer insanlarla değil, her şeyle bağlı olduğumuzu görmemiz gerekiyor.

Sonuç olarak, çocuklar çevreleriyle – çevrelerindeki insanlarla ve tüm doğayla, iyi ilişkiler geliştirmenin ne kadar önemli olduğunu bilerek büyüyecekler. Hem sosyal hem de doğal olarak çevreyi önemsemezlerse, onun da kendilerine kötü davranacağını hissedecekler. Bu şekilde, bugün bizim başımıza geldiği gibi, cehaletin sonuçlarına katlanmak zorunda kalmayacaklar.

Başkalarına ve Dünya’ya yönelik davranışlarımızı daha çok bir ilişki açısından düşündüğümüzde, karşılıklılığın gerekli olduğunu görmek kolaydır. Başarılı bir ilişkinin her yönden dikkate alınması gerektiği ve arkadaşlara ve sevdiklerinize sahip olmanın faydalarının, çabalardan çok daha ağır bastığı açıktır. Hepimizin birbirine bağlı olduğunu göremediğimizde, düşünceli olmak için bir dürtümüz olmaz.

Başkalarına kasten zarar vermek istemeyen hayvanlardan farklı olarak, insanlar “insanın kalbinin eğilimi gençliğinden beri kötüdür” örneğinde olduğu gibi doğasında olan kötü niyetle doğarlar. Bu nedenle, şu anda olduğu gibi karşılıklılığı ve karşılıklı önemsemeyi geliştirmeden çocukların büyümesine izin veremeyiz. Her şeyin birbirine bağlı ve iki taraftan bağımlı olduğunu görmek için, onları ve kendimizi eğitmeli ve buna göre davranmalıyız.

Onlular- Kabalistik Bir Organizasyonun Yapısı

Soru: Öğretim yönteminizde ki yaklaşım, kuruluşunuzun mevcut yapısının onlulara bölünmesine yol açmıştır. Kullanılan formun, insanlar olarak kendisini düzenlenmesinin etkisi burada işe yaradı mı ve oldukça net bir yapı mı ortaya çıkardı?

Cevap: Kabala’da kişinin onlularda çalışması gerektiği yazılmıştır. Bir grupta on kişinin olması arzu edilir. Daha sonra onlular, yüzlülerde, binlilerde vb. toplanacak.  Ben kişisel olarak bunun içinde değilim, ben sadece insanlara öğretiyorum. Ama hepsi açıkça birliklerini hissediyorlar.

Soru: Yani onlar zaten kendilerini organize ediyorlar ve siz buna katılmıyor musunuz?

Cevap: Evet. Onlar kontrol ediyor ve kesinlikle buna uyuyorlar. Onlar için onlu bir grupta bulunmak kutsal bir görevdir. Çünkü birbirlerini desteklemelerinin tek yolu budur.

Kısıtlama Gelişim İçin Bir Koşuldur

Soru: Kısıtlama, insani gelişim için bir koşul mudur? Hızla ilerleyebilmek için kısıtlamanın nedeninin ve amacının farkında olmak zorunda mıyım?

Cevap: Kısıtlamalar, dünyayı ve çevremizdeki alanı keşfetmemiz için bize büyük fırsatlar sunar. Kısıtlamalar olmasaydı hiçbir şey hissedemezdik.

Kısıtlayıcı güçler nedeniyle herhangi bir sistemi, eylemi veya niteliği hissediyoruz: neden, ne için, nasıl?

Bir engelle karşılaşmazsam ve elim hiçbir şeye değmezse, sanki düşüyormuşum, kaybolmuşum gibi gelir ve hiçbir şey hissetmem. Ve bir şeyle karşılaştığımda, engelle etkileşim benim içimde bilgi üretir.

Bu nedenle eğitim kısıtlamadır.

“İnsanların Kan Dökülmeyen Bir Dünya Yaratmayı Düşünmeleri Mümkün Mü?” (Quora)

İnsan toplumunda, siyasette, ekonomide ve diğer alanlarda kan dökülmeden değişiklikler, yalnızca bir ilke aracılığıyla mümkündür: Modern bencil siyaseti dengelemek için, insanların bakış açısını, kamuoyunu yavaş yavaş değiştirmeliyiz. Başkalarına fayda sağlamayı kişisel çıkardan üstün tuttuğumuz özgecil bir kamuoyu oluşumu sayesinde, gücün bize karşı davranış biçimini egoistten özgeciliğe çevireceğiz.

Başkalarına fayda sağlamayı kişisel çıkardan daha öncelikli hale getirme ihtiyacına ilişkin bilginin yayılmasının bir sonucu olarak, yetkililer görüşlerini ve yönlerini değiştireceklerdir.Zor olacak ama kamuoyu böyle harikalar yapabilecek kapasitededir.Sonunda, her şey kitlelerin bilgisine bağlıdır.Bu nedenle bir yönetim değişikliğinden önce dünyada böylesi bir tutumun yaygınlaştırılması, hazırlanması ve eğitimi olmalıdır.

Yetkililerin değişmesini beklemenin ya da bir şeyleri değiştirmeleri için onlara yönelmenin bir anlamı yoktur. Onlar sadece güçleriyle ilgilenirler. Onların değişimi ancak kamuoyunun değişmesiyle gerçekleşecektir.

“İnsanlığın İhtiyaç Duyduğu Gelişimsel Sıçrama” (Linkedin)

İnsanlık, son on yılda şimdiye kadarki en hızlı temposunda gelişti. Bir zamanlar sadece yürümekle mutluyduk; ne zaman ki bu yeterince hızlı olmadı, arabayla seyahat etmeye başladık. Şimdi bu yetersiz ve uzaya seyahat etmek istiyoruz. Önümüzdeki bu yarışlardan herhangi biri gerçekten hayatımızı daha iyi hale getirdi mi? Muhtemelen getirmedi. Tecrübe gösteriyor ki, teknolojik gelişmeler yatırımcılar tarafından her zaman insan aleyhine kullanılmıştır. Akıllı varlıklar olarak insan evriminin bir sonraki aşamasında, gerçekten tatmin edici bir gelişmenin, insanlar arasındaki iletişim kodunda bir değişiklik gerektireceğini anlamak zorundayız.

Doğada sürpriz yoktur, hiçbir şey tesadüfen olmaz; her şey mutlak yasalara tabidir. İnsan ırkının gelişiminde bile, biz onları tanısak da tanımasak da, evrim yasaları ve güçleri iş başındadır. Bu evrimin bir sonucu olarak, duygusal ve zihinsel algılarımız zaman içinde değişir.

20. yüzyılda uzun bir yol kat ettik. Bilim ve teknolojide devrimler, savaşlar ve atılımlar yaşadık. Ardından internet devrimi geldi ve sosyal ağlar büyük bir sesle yayıldı. İnsanlık muazzam şekilde değişti. Fakat birkaç yıl içinde, kurduğumuz yeni sosyal ilişkilerin bize büyük zarar verme potansiyeli olduğu ortaya çıktı.

Sahte haber olgusu günlük hayatımızı işgal etti ve artık kişi dünyanın herhangi bir yerindeki insanlarla anında kavga edilebilir. Herkes her yerde sorun çıkarabilir, öfkeyi kamçılayabilir ve başkalarını gezegeni yakmaya teşvik edebilir.

Geçmişte, ülkelerin nükleer kapasiteleri var ise statükoyu ve sükuneti korumanın herkesin çıkarına olduğu açıktı. Bugün, yanlış bilgilerin yayılması gibi faktörler bir nükleer savaşa yol açabilir ve dünyayı bir anda yok edebilir. Ayrıca, tüm dünya bir ağ, çevrimiçi bağlantılı, bağlı olduğu için yalnızca belirli sınırlı ülkeleri etkileyecek kararlar almak artık mümkün değil.

Bu birbirine bağlı olma, kişisel düzeyde de mevcut. İftira, zorbalık, reddetme, yok etme ve utandırma insanları perişan eder ve insanları uç noktalara iter. Dedelerimiz, altında yaşadığımız strese tanık olup değerlendirebilselerdi, ne yazık ki şimdiki hayatımızın, daha az gelişmiş olduğumuz zamandan daha kötü olduğunu söylerlerdi.

Önümüzde, insani egoist gelişimimizin maksimuma ulaştığının farkına varma görevimiz var ve var olmaya devam etmek için bizi ileriye götürecek yeni bir itici güç geliştirmemiz gerekiyor. İçinde bulunduğumuz durumu ve insanlar arasında uygun bir bağ kurma ihtiyacını hesaba katacak bir genel-toplumsal eğitim sürecine birlikte girmek zorundayız.

Daha sonra insanlığın, toplumun ve doğanın gelişimini tanımlayan yeni bir paradigma belirleyeceğiz. İçimizde yepyeni bir arzuyu, başkalarına iyilik yapma arzusunu uyandıran bir gücü keşfetmek için dar egoizmin (başkalarının zararına bencil yaklaşımın) üzerine nasıl çıkılacağı konusunda yeni rehberlik alacağız.

Gelişim sürecimizdeki bir sonraki durak, tüm sorunlarımızın kökünün, bugün gelişiminin zirvesine ulaşmış olan egoist doğamızda yattığını anlamak olacaktır. Başkalarıyla iyi geçinmemize izin vermeyen, bir anda patlamamıza ve dokunduğumuz her şeyi yok etmemize neden olan, egoizmimizdir.

Ancak egoizmi aşmayı öğrendiğimizde, tüm insan ırkına tek bir beden gibi davranmaya başlayacağız. Ancak o zaman, teknolojik gelişmelerimizin ve yeniliklerimizin avantajlarından yararlanırken, herkes için nasıl iyi bir yaşam kuracağımızı anlamaya başlayabiliriz. Sonunda, insani gelişimin bir sonraki seviyesi, her birimiz arasındaki tamamlayıcı bağların gelişimine ve beslenmesine dayanmalıdır.

“Şiddet, Öfke ve Nefretle Nasıl Mücadele Edersiniz?” (Quora)

Her ülkede, her ülkenin kültürüne uygun, bağları zenginleştiren eğitimlerle hareket etmeliyiz. Böyle bir eğitim, doğanın ve gerçekliğin yapısını, dünyayı saran genel doğa yasasını ve bu yasaya uymak için geliştirmemiz gereken ilişki türlerini öğretir. Böyle bir eğitimin yaygın olarak uygulanmasıyla, doğa ile dengede, uyumlu bir duruma ulaşacağız.

Çağımız giderek artan bir şekilde insan bilincinde bir yükseltme çağrısı yapıyor: İnsanlığa dışarıdan etki eden bir yasanın olduğunun farkına varılması ve bu yasaya göre insan toplumunun karşılıklı bağımlılığını ve birbirine bağlılığını olumlu bir şekilde gerçekleştirmesi ve bunu yaparak sağlıklı çalışan bir organizmaya benzer hale gelmesi gerekiyor. Bizler, insanlık genelinde böyle bir formu gerçekleştirene kadar, doğanın özgecil gücüne zıt kalacağız, bu nedenle doğaya karşı zıt kaldığımız sürece, sorun ve krizlerin sayısının artmasını da bekleyebiliriz.

Yaşadığımız sorunlar ve krizler doğayla olan dengesizliğimizi yansıtmaktadır. Bağları zenginleştiren eğitim insanlara ulaşana kadar, bu eğitim biçimini geliştirmedikçe ve insan bilincini yükseltmedikçe, kendimizi dünyaya giderek daha fazla acı getirirken bulacağız.  Aksine, bağları zenginleştiren eğitimi başarılı bir şekilde uygularsak, dünyayı daha iyiye doğru değiştirebileceğiz. Özünde, ancak dünyayı doğru bir şekilde eğiterek şiddet ve nefretin gücüne karşı koyabiliriz.

İnsanları İyi Bir İlişkiye Nasıl Getirirsiniz?

Soru: İnsanları iyi ilişkilere sokmak için, günümüzde modern şehirlerde maneviyata benzer bir bağ kurmak mümkün müdür?

Cevap: Bunu nasıl yapacağımızı bilmiyorum. Ne de olsa insanları eğitmek gerekiyor; onlara modern şehirlerde sahip olduklarını göstermek gerekiyor. Herkes kendi hücresine girer, kapıyı arkasından birkaç kilitle kapatır, kapalı olup olmadığını, komşularının rahatsız edip etmeyeceğini kontrol eder. Ne yazık ki, bir şekilde güvende hissetmemizin tek yolu budur.

Kişi, her şeyden önce, bilinçaltında bunu düşünür. Kıyafetlerimize, evlerimize ve apartmanlarımıza, nasıl davrandığımıza, kişisel araçlarımıza vs. dikkat ederiz. Bütün bunlar, kendimizi koruma ihtiyacımızdan kaynaklanır. Belki bir insan bunu çok fazla hissetmez ama bu böyle! Hırsızlık, şiddet ve herhangi bir şeyin sorunlarının kökü budur.

Ancak, herhangi bir dış koşula bakılmaksızın kişiye güvenlik sağlarsak ve kendini başkalarından soyutlama eğilimi olmazsa, buna karşılık kişi her zaman iletişime, daha da büyük bir yakınlaşmaya hazır olduğunu hissedecektir, o zaman tamamen farklı bir yapıya, mimariye, uzay dağıtım bilimine sahip olacağız.  O zaman her şey farklı olacak.

Bunun yerine, günümüzde nerede olursak olalım kendimiz için minimum bir ortamı güvenli hale getirme eğilimindeyiz: takside, metroda, nerede olduğu önemli değil, ama yine de diğerlerinin arasında olduğumu hissediyorum. Burası benim yerim, burası benim güvenliğim, bu benim hayatım, benim hücrem.

Bu nedenle, insanları daha dostça bağlar için eğitmemiz gerekiyor ve buna dayanarak, kendilerini güvende hissettikleri ölçüde sınırlarını genişletecekler ve şehirlerin, apartmanların ve diğer her şeyin görünümünü değiştirecekler.