Category Archives: Eğitim

Doğaya Benzer Olmanın Etkisi

Soru: Bütünsel eğitimin, daha sonra diğer insanlardan gelecek üst ışığı bünyesine alacak bir ağ yaratmak olduğunu anlıyorum, doğru mudur?

Cevap: Elbette! Kesinlikle. İçinizde doğaya karşı bir form eşitliği durumu ortaya çıkarsa, o zaman zaten yukarıdan bir doluma sahip olursunuz ve tüm devasa bütünsel doğa sizinle uyum içinde hareket eder ve sizi tutar.

Onu hissetmeye, onunla birlikte nefes almaya ve ondan düşünce ve hisler almaya başlarsınız. Onunla uyum içinde çalıştığınızda, bunu yapmanın yolunun bu olduğunu hissedersiniz, bu şekilde yapmaya değer olmasa da; burada arttırmanız gerekiyor ve burada bir şeyi azaltmanız gerekiyor. Genel olarak, doğanın bizden istediğini hissetmeye başlarsınız.

Bunu topluma kendi dünyamızın sözleriyle açıklıyoruz ve onların bunun fiziksel dünyanın gizli yasalarından geldiğini bilmelerine gerek yok. Elektronik cihazları kullanan sıradan bir insan için bunların nasıl çalıştığı ne fark eder? Bundan bir şey anlar mı? Belirli düğmelere basıyor ve hepsi bu! Bugün bir çocuk cep telefonlarıyla veya herhangi bir cihazla çalışmaktan mutlu. Ama aynı zamanda ne biliyor ki?!

Elektrik akımının ne olduğunu veya alanların etkileşimi hakkında bilgimiz yok. Ama nasıl kullanılacağını biliyoruz. “Bu, bu şekilde! Ve şu, şu şekilde.” İyi, diyerek öğrendik. Ve böyle devam ediyor. Yani, kullandığımız şeyle ilgili olanı biliyoruz. Ve bu doğa hakkında hiçbir şey bilmiyoruz; konu öteki dünyada, yabancı bir bölgede bir yerlere gidiyor.

Bugüne kadar Einstein’ın izafiyet teorisi bilgisine dayanan bazı çalışmalar ve etkiler var. Peki ya ışık hızının üzerinde veya ışık hızında nasıl çalıştığını net bir şekilde anlamıyorsak?! Bizim dünyamızda her şey ışık hızının altındadır. Işık hızının üstünde bir sonraki dünya, bir sonraki derece vardır. 

Bu nedenle basit bir insanın, kendi içimizde birleşerek doğayla birlikte ortak bir gücü, kalabalığın bilgeliğini uyandırdığımızı bilmesi yeterlidir. Bu kanıtlanabilir ve bu bizim için yeterlidir. Bu çalışır ve hepsi bu! Bu bir fizik kanunu olarak kabul edilir.

Ve bizler yasanın içsel gücünü veya temelini pek de anlamıyoruz. Biz sadece sonuçları çalışıyoruz. Belirli bir kütle, Dünya tarafından belirli bir kuvvetle çekilir; formülü hesaplıyoruz ve her şey hazır! Ve onu kullanıyoruz. Buna, bizim bilgimiz denir.

Bilgimizi ne kadar araştırırsak araştıralım, her zaman sınırlıdır, her zaman madde içindedir. Başka bir deyişle, her zaman sadece kendi kendine hissedilmeyen bazı etkilerin sonuçlarını inceliyoruz. Yalnızca etkileri hissediyoruz, ancak gücün kendisini, örneğin elektrik akımını, manyetik dalgaları veya yerçekimi alanını hissetmiyoruz.

Bu nedenle, insanların yalnızca bir kuralı bilmesi gerekiyor. Bir insan topluluğu, toplanıp örgütlendiğinde, onda belirli etkiler ortaya çıkar; artan bilgelik etkisi, artan etkilenebilirlik, artan güç ve artan zihinsel yetenek, görme ve hissetme yeteneği. Aynı zamanda, karşılıklı yardımlaşma bu grubun potansiyel gücünü artırır, vb. Kendimizi bir sonraki dereceye bu şekilde yükseltiyoruz.

Manevi Gelişim Sorunları

Yorum: Bazı zamanlar, dün söyledikleriniz bizim için en önemli şeymiş gibi görünüyordu. Ama kısa bir süre sonra, başka bir sürecin önemine değiniyorsunuz, daha sonra bir sonrakine, durmaksızın. O zaman bu şöyle görünüyor: “Nereye gidiyoruz?”

Cevabım: Çünkü yolun başında olan bir kişinin bundan dolayı kafası karışır.

Diyelim ki seninle yolda yürüyoruz ve sana her türlü yönlendirmeyi veriyorum: “Hedefi düşün, daha geniş bir adım at, daha derin bir nefes al, kollarını daha geniş salla.” Sana göre bunlar birbirlerini iptal ediyorlar gibi görünür ama benim zihnimde öyle değildir.

Kişi, tüm bilgilerden algılayabildiğini hisseder ve duyar. Biz bu şekilde düzenlendik, aksi takdirde basitçe hiçbir şey yapamazdık. Bu şekilde en azından duyduklarımızı yapıyoruz.

Yorum: Kabala’ya gelenlerin çoğu, standart bir şekilde düşünüyor. Diyelim ki iş dünyasında olduğu gibi bir yön seçtik ve hedefe doğru gidiyoruz, sonra önemli olanın nihai kazanç değil, sürecin kendisi olduğu bir süreçle karşı karşıya kalıyoruz. Kişinin kafası karışmaya başlıyor ve ne yaptığını anlamadığını düşünüyor yani net bir maddesel çerçevesi olmuyor.

Cevabım: Evet. Bu nedenle insan, kendisi için dar bir şey seçer ve ona tutunur, tıpkı küçük bir çocuğun oyuncağına ya da bebeğine tutunması gibi ve böylece yoluna devam eder. Bu yeni başlayanlar için doğaldır.

Bunu görürüm ve kişinin gelişmesini beklerim. Yapacak bir şey yok, çünkü biz böyle büyüyoruz.

Eski Düzene Göre

Yorum: Bir keresinde, dünyanın felaketlerden ve çevre kirliliğinden değil, işsizlikten korkması gerektiğini; Dünya işsizlerle dolup taşacak, çevresel bir felaketten daha kötü bir kaos ve felaket olacak demiştiniz.

Cevabım: Gerçek şu ki ülkeler, işsizleri desteklemek zorunda kalacaklar. Belki de bu çok da büyük bir sorun olmayacak, tabii ki yine de büyük bir yük. Toplum, malların yeniden dağıtımına ve muhtaçları bir şekilde tatmin etmeye adapte olabilmiş değil. Her şey eski düzene, paraya ve sosyal yardımlara göre çalışıyor.

Sorun, sadece işsizlerin geçimini sağlayacak hiçbir şeyleri olmayan insanlar olması da değil.  Bu kimseler, herkesin gözünde gereksiz göründüklerini hisseden ve boşluk, değersizlik ve önemsizlik hislerini kendi içlerinde doldurmaları gereken insanlar. Çok kötü sorunlara sahipler.

İnsan, bir tür işe katılım sağlayabilmek için yaratılmıştır. Hayvanların sürekli yiyecek arayışı içinde olduklarını, birbirleriyle bir nevi iletişim içinde olduklarını, bir nevi açılım içinde, bir yerden bir yere hareket halinde olduklarını görüyoruz. Sürekli içsel ve dışsal hareket halindedirler. Aralarında kavga olsa da kasten birbirlerine zarar vermezler. Bütün bunlar gerekliliktir ve tüm canlıların yaşam döngüsünde yerleşiktir.

Çalışmadan ayrılan insan, bir nevi ölüdür. Twitter, Facebook ve diğer sitelerde ne kadar süre kalabilirim ki? Bugün televizyonda öyle programlar var ki izlenecek hiçbir şey yok. Yani insanlar o kadar çok bozuluyor ki, kesinlikle içlerindeki insani olan özellikler yok oluyor. Herhangi bir gelişim ile ilgilenmiyorlar.

Neden okula gidiyoruz? Biraz okuyup yazmayı, hatta kalemle yazmayı bile değil, bilgisayarda yazmayı öğreniyoruz,  işte bu kadar.

Başka neye ihtiyacım var? Bir yazışmada sadece “ha-ha” ve “ho-ho” gönderiyorum ve bunlar yeterli oluyor. TV şovlarını izliyorum ve bu da yeterli.  Ne okulu? Ne için?

Bir zamanlar okul, insanı işçi olmaya hazırlamak için tasarlanmıştı ve eğer üniversitede eğitimine devam ederseniz, o zaman bir memur veya bir çalışan olurdunuz, vb. Ama şimdi neden artık rahatsız ediyor? Yani okul ölüyor. Bütün kültür ölüyor. Bu televizyon ekranında kapanıyor ve bu da dedikleri gibi, “süpürgeliğin altına” atılıyor. İnsanlar işte böyle bir durumda. Onlara bundan sonra ne olacak?

Her şeyi şansa bırakabiliriz, ancak doğanın kendi yasaları, kendi planları ve kendi amacı vardır. Bu nedenle, sadece hayatın tadını çıkarmak çok zordur. O bizi her zaman sarsacaktır. Dünyada savaşlar, isyanlar ve vahşice şeyler olacaktır.

Hiçbir devlet bununla başa çıkamayacak çünkü tüm ülkelerde insanların %90’ı işsiz kalacaktır. Onlarla ne yapacaksınız?

Geriye kalan tek şey, küçükten büyüğe herkes için integral bir yetiştirme ve eğitim metodudur. Sadece bu metot, insanı bir üst seviyeye yükseltebilir ve o zaman doğa ile uyum içinde olur, çelişkiler yaşamazsınız. Bu harekette kesinlikle iyi işaretler bulacaksınız.

Öğretmen-Öğrenci İlişkisi

Soru: Öğrencilerinizin, sizi bir arkadaş olarak görebilecekleri bir zamanın geleceğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Bunu isterdim ama pek olası değil. Bunu henüz görmüyorum ve benim hakkımda öğrencilere özel bir fikir veren o enerjiyi bozmaktan korkuyorum.

Gerçek şu ki, bir öğretmen, öğrencinin gözünde, öğrencinin kendisi ile aynı olduğunda, sorun ortaya çıkar. Hareket enerjisini kaybeder; öğretmenden aldığı bilgilerle ilgili her türlü şüphe ortaya çıkar; onu önemsemez. Öğrencinin kendini öğretmene yakın hissetmesi için, öğretmenini tanrılaştırdığı duruma hazır olması gerekir. Bu kolay değil.

Bunu kendi deneyimlerimden biliyorum – öğretmen için yemek pişirdiğinizde, onunla denize, saunaya gittiğinizde, hastanede onunla ilgilendiğinizde ve o hasta ve çaresiz olduğunda sizin onu beslemeniz, yıkamanız ve temizlemeniz gerekir. Rabaş’ın iki eli ve yüzü yanmıştı ve ben birkaç hafta onunla birlikteydim.

Bunların hepsi, öğrenci ve öğretmen için yukarıdan gelen karmaşık süreçlerdir ve birbirleriyle bu şekilde çalışmalı ve kendilerine bunun neden verildiğini anlamalıdırlar. Öğretmen anlar. Ancak bir öğrenci için bu korkunç bir sorundur! Bu sırada ne olduğunu, öğrenciye hangi düşüncelerin, ipuçlarının ve korumaların verildiğini anlamamız gerekir.

Yorum: Tüm dünyamız, örneğin başkan ve çevresi gibi, hiyerarşi üzerine kuruludur. Ama onların ilişkisi, kesinlikle sizin öğretmenle tanımladığınızdan farklıdır.

Cevabım: Bir öğretmen ile size öyle düşünceler, arzular ve koşullar verilir ki, onu göz ardı etmek için bolca fırsatınız olur. İyi bir şeye uyum sağlamak sizin için çok zor. Çok zor. Çalışma budur ve bu bir mücadeledir.

Grupta dostlarınızı, onluyu ve Yaradan’ı gözünüzde yükseltmeniz gerektiğini söylüyoruz, amacın öneminin, ona doğru ilerlemek için harcayabileceğiniz enerjiyi belirlediğini söylüyoruz. Ama bir öğretmenle bu daha da zor. Bunun nedeni, grupta dostlarınızın desteğine sahip olmanızdır. Yaradan ile ilgili olarak, ayrıca grubun desteğine de sahipsiniz. Öğretmene gelince, dostlarının öğretmeni yücelttiğini görmek yeterli değildir.

Dahası, bu öğretmenin nasıl davrandığına bağlıdır. Bazıları, onu putlaştıracak, ona saygı duyacak ve ona bağlı olacak insanları çekmek için her şeyi yapar; bu bir kişiyi işlemede tamamen Doğu’ya özgü bir kurnazlık tekniğidir. Bu anti-Kabalistik bir varoluştur.

Ben onu yapmam. Şehrin sokaklarında hızlı adımlarla özgürce dolaşan, tamamen sade bir insan olan Rabaş ile çalıştım; dedikleri gibi hiçbir durumda insanlardan kopmadı.

Onun yanında, bir insanın tam olarak böyle olması gerektiğini hissettim. Hepimiz Yaradan’ın altında eşitsek bunun başka yolu yoktur. Ve bunun için ona saygı duydum.

Ancak şöyle söyleyenler oldu, “Peki, bu nedir? Bu bir öğretmen mi? Bu saygın bir manevi lider mi?” Nerede bu yüz elli kilo ağırlık, nerede bu iletişimdeki bu önem ve yavaşlık? Soru sorduğunuzda beş dakika sonra yavaşça size dönüyor, birkaç kelimeyi yanıtlıyor ve ondan bir tür yanıt duyduğunuzdan zaten memnun oluyorsunuz, konuşmadaki ihtişamı nerede? Bunun hiçbir şeyi yok! Çünkü her şey eylemlere dayalıdır.

Baal HaSulam için de durum aynıydı çünkü biz doğayla, bilimle, bir insanı değiştirme metodolojisiyle uğraşıyoruz. Bunun din ile alakası yok, manipülasyon yok; size bir yöntem verilir ve onu nasıl kullanacağınız öğretilir. Bu kadar.

Yorum: Yine de, birçok insan size büyük saygı duyuyor.

Cevabım: Tüm bunları, kişinin kendi üzerinde yaptığı çalışmada, kişiyi değiştirmenin açıkça pratik yollarına dönüştürmeye çalışıyorum. Bana sadece söylediklerimi dinlemesi gerektiği ölçüde saygı duymasına izin veririm. Hepsi bu. Ondan daha fazla bir şeye ihtiyacım yok!

“Silah Sahiplerinin Hürriyetlerine Ve Özgürlüklerine Zarar Vermeden, Silahlı Şiddetin Çözümü Nedir?” (Quora)

İlk olarak, yüz milyonlarca insanı silahsızlandırmanın gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Silahlı şiddetin çözümü eğitimdedir. Birisi herkesin silahlarına zorla el koyma yetkisine sahip olsa bile, silah şiddeti bir sorun olmaya devam edecektir. Silah isteyen insanlar onları almanın yollarını mutlaka bulurdu.

Bizi en başta şiddete yönelten şeylerle ilgili olarak toplumun kademeli ve sistematik eğitimi dışında, silahlı şiddete karşı bir çözüm yoktur. Bir toplum olarak, başkalarını öldürmenin kötü olduğu bilincine ulaşmamız gerekiyor. Bu mesaj zaten geniş çapta anlaşılmış olsa da, örneğin genel olarak büyük dinlerin ve manevi uygulamaların merkezinde yer alsa da ve çeşitli şekillerde tekrar tekrar dile getirilse de, yine de silah şiddetinin günden güne daha büyük bir sorun haline geldiğini görüyoruz. Silah şiddetinin kötüleşmesinin nedeni, başkaları pahasına kendine hizmet etme arzusunun, toplumda birçok şekilde çoğalmasından ve daha sonra bazı insanların, bu görünüşte aşağılık egoistlerin topluma ateş açmak için silahlarına sarıldığı, insan egoizminin sürekli büyümesinden kaynaklanmaktadır.

Bu nedenle küçük yaşlardan itibaren başlayan ve tüm hayatımız boyunca devam eden ciddi evrensel eğitimden başka bir çözüm görmüyorum. Böyle bir eğitim bizi şiddete yer olmayan bir duruma götürmelidir. Bir başkasına el kaldıran herkesin, cezalandırılması ve başkalarının hayatı üzerinde güç kullanmaya hakları olmadığını anlaması gerekir. Başkalarıyla yalnızca düşünceli ve sorumlu bir şekilde ilişki kurmayı ve örnek olarak liderlik etmeyi tercih etmeliyiz. Hiç kimsenin şiddete başvurma hakkı yoktur. Bu hiç bir şekilde bizim haklarımız dahilinde değildir. Yani, başkalarının iradesine karşı hareket etme hakkımız yoktur. Birçoğunun tarih boyunca bu tür ilkeleri öğrettiği doğrudur, ancak konuşmanın ve eylemin olduğunu görüyoruz ve sonra tam tersini yapan birkaç insan örneği görüyoruz.

Bu ilkelerin toplum bilincine yerleşmesine yönelik eğitim çabalarında eksik olan, doğanın pozitif gücüdür yani varlığımızı önceliklendiren ve doğuran sevgi, verme ve bağ kurma gücüdür. Bu gücü hayatımıza çekerek, başkalarına zarar vermeme ilkesini gerçekten içselleştirebiliriz. Bu nedenle, küçük yaşlardan itibaren istisnasız herkese karşılıklı saygı, özen, destek ve teşvik, diğer bir deyişle “Komşunu kendin gibi sev” ilkelerini öğretmemiz gerekiyor. Ayrıca, bu tür eğitim sürekli olmalı, günlük bazda olmalı ve tüm eğitim sistemlerinin ve etkin medyanın bu tür ilkelerin öğretilmesi ve tanıtılmasına dahil olduğu ülke çapında olmalıdır. O zaman, böyle bir eğitimin kalıcı bir olumlu etkisi olacağından, silahlı şiddette çarpıcı bir düşüşe tanık olacağız.

Böyle bir eğitim süreci toplumda başlarsa, o zaman doğada bulunan pozitif gücü hayatımıza çeker ve gerçekte kim olduğumuza, etrafımızda olup bitenlere, acı çekmemize ve sorunlarımıza neyin sebep olduğuna ve nereye doğru gittiğimize dair daha net bir algı ve his kazanırız.

Tekrar ediyorum, böyle bir eğitim, normalde eğitim hakkında düşündüklerimizin ötesindedir. Yani okullar, kolejler ve üniversiteler gibi yaygın olarak bilinen eğitim kurumlarımızda bu tür ilkelerin öğretilmesini içerir, ancak buna ek olarak her türlü etkili medya yapımcılarının, film yapımcılarının, radyo programı sunucularının, TV dizisi yapımcılarının, gazetecilerin ve tüm yazarların buna dahil olmasını gerektirir. Tüm sosyal ve çevresel etkileyenler, öncelikle bizi mutluluğa, barışa ve uyuma götüren mesajları iletmeye odaklanmalıdır. Aksi takdirde, egoizmimiz -başkaları ve doğa pahasına haz alma arzusu- kendine uygun formlar yaratmaya devam edecek ve böyle bir yaklaşımın yol açtığı trajedileri ve çıkmazları göreceğiz.

Bu nedenle, eğitimimizi – içiçe geçmiş sosyal ve medya etkileşim ağımızı – karşılıklı olarak saygılı, sorumlu, destekleyici ve teşvik edici üyelerden oluşan bir toplum yaratmak için düzenlersek, o zaman konuşma, iletişim kurma ve düşünme şeklimiz olumlu bir değişime uğrayacaktır. En azından, silahlı şiddetin aşırı trajedileri sona erecektir çünkü olumlu bir şekilde bağ kurmak için, temel insan egoist dürtülerinin üzerine çıkmanın neden bu kadar önemli olduğuna dair farkındalığı artan bir toplumda, bu tür eylemlere yer kalmayacaktır. Öyle ki, böyle bir toplumda silahla şiddet uygulama arzusu insanlarda ortaya çıkmaz. Eğitimin kendisi, insanlarda, değer verdikleri ve bildikleri her şeye aykırı olacağı için, silah şiddetini kullanmaktan kendilerini isteyerek kısıtlayacaklarına dair ortak bir anlayış ve duyguyu geliştirecektir.

“Eğitim Ne Kadar Önemli?” (Quora)

Öncelikle eğitim nedir? Eğitim, üzerimizde olan her çeşit çevresel etki anlamına gelir – herhangi birimiz ve herhangi bir tür etki, özümsediğimiz her şey. Doğal olaylar, hayvanlar, yaşadığımız bir orman veya okyanus olabilir. Gün boyunca kaynaştığımız bir toplum veya birkaç topluluk olabilir. Dışımızdan özümsediğimiz her şey bizi etkiler ve değiştirir. “Eğitim” teriminin genel anlamı budur.

Sürekli eğitim alıyoruz. Bilerek veya bilmeyerek, her gün yeni olan ve bizi eğiten bir atmosfer ve çevre ile sarılmış durumdayız. Bu nedenle, eğitimi tartışıyorsak, aldığımız etkilerin kasıtlı olarak bize mi, her bir kişiye mi yönlendirildiğini – onları belirli bir yönde şekillendirdiğimizden dolayı – veya etkinin kasıtsız ve görünüşte rastgele olup olmadığını kesin olarak ayırt etmeliyiz.

Daha sonra, günlük olarak aldığımız çevresel ve sosyal etki türlerini ve ait olduğumuz toplum türlerini de incelememiz gerekir. Çevresel ve sosyal etkilenmelerimizin incelenmesi ve seçimi, yaşamlarımızda nasıl ilerlediğimiz açısından çok önemlidir, ancak aynı zamanda toplumun bizi nasıl etkilediğini de bilmek zorundayız, çünkü aksi takdirde şu anda nerede olduğumuzu ve nereye varacağımızı bilemeyiz.

Geleceğimizi ve insanlığın veya belirli bir ülkedeki tüm toplumun geleceğini, hayattaki izlenimlerimizin sonucu olarak görmeliyiz. Bu tür izlenimler amaçlı olarak bize yönelikse ve düşüncelerimizi, değerlerimizi ve davranışlarımızı etkiliyorsa, bunu dikkate almalıyız. Bu, çocuklarının suç, uyuşturucu ve diğer olumsuz unsurların etkilerinden kurtulmasını isteyen ebeveynlere benzer. Ebeveynlerin çocuklarına karşı net olması gibi, yetişkinler için de bu böyledir. Ayrıca, sosyal etkilenmelerimiz, internet, televizyon, filmler, radyo ve benzeri diğer medya aracılığıyla özümsediğimiz şeyleri de içerir. Her şey bizi etkiler, bu nedenle içinde bulduğumuz çevreyi ve değerleri yeniden gözden geçirmeli ve etkilenmelerimizin olumlu mu olumsuz mu olduğunu ve gelişmemizi uyumlu ve barışçıl bir duruma yönlendirmek için ne tür çevresel ve sosyal etkilere (yani ne tür bir eğitime) ihtiyacımız olduğunu kontrol etmeliyiz.

Böyle bir eğitim yöntemini bazı yerlerde tartışıyorum ve ilgileniyorsanız, daha fazla bilgi için Quora biyografimdeki bağlantıları takip etmenizi tavsiye ederim.

Sizce Eğitimin Gerçek Amacı Nedir? (Quora)

Eğitimin gerçek amacı, Bu modelin özünün arzumuz olduğu, birlikte olmak için bizde olmayan bir içsel model inşa etmektir. Bu arzuda, “İyi bir insan” olarak düşündüğümüz şeyin imajını, içimizde iyi bir insanın, iyi bir insanın ne olduğuna dair bir imajın olacağına dair şekillendirmek isteriz, böylece karşılaştığımız dışsal her şeyi o görüntüyle karşılaştırabilir ve karşılaştığımız şeyin bizim için doğru, iyi ve değerli olup olmadığını veya tam tersini kontrol edebiliriz.

Örneğin, çocuğumla ya da küçük torunumla konuştuğumda, ona iyi ve doğru bir yaşam biçimi vermek istiyorum ama gerçek ve hayali olmayan bir yaşam biçimi. Onun içinde tam olarak kendini gerçekleştirmiş bir insanın ne olduğuna dair küçük bir imge yaratmak istiyorum, böylece hayatı her zaman bu küçük imgeyle bağlantılı olarak görebilir ve karşılaştığı şeyin doğru, iyi ve değerli olup olmadığını ve bir şeyleri düzeltmesi mi yoksa onlardan uzaklaşması mı gerektiğini anlayabilir. Bu imaj, onun hayatını yön veren bir pusula gibi olmalı. Genel olarak eğitimin amacı budur. Bu süreç içinde, çeşitli kilometre taşlarından geçerek gelişiyoruz; örnekler, çeşitli oyunlar ve alıştırmalar yoluyla, tam olarak kendini gerçekleştirmiş bir insanın bu imajını ve şeklini oluşturuyoruz.

Öfkeyle Başa Çıkmanın Doğru Yolu

Soru: İsrail’deki insanlar arzuların çatışmasına sebebiyet veren ve kızgınlığı arttıran bir asabiyete sahipler. Öfkeye karşılık vermenin doğru yolu nedir?

Cevap: Bunun nedeni eğitim eksikliğidir. İnsanların sabrı yoktur ve kendilerini kontrol edemezler. Onlar şımarık çünkü çocuklarımıza her istediklerini yapmalarına izin veriyoruz ki bu yasaklanmıştır. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren hayattaki farklı zorluklarla nasıl başa çıkacaklarını öğretmeli ve onları eğitmeliyiz.

Soru: Gençlerimizi öfkeye doğru bir şekilde karşılık verecek şekilde eğitmek istiyoruz. Onlara ne öğretmemiz gerekiyor?

Cevap: Onlara öfkelerini nasıl durduracaklarını öğretmemiz gerekiyor.

Soru: Karşımdaki kişiye karşılık vermektense kaçıp gitmek daha mı iyi?

Cevap: Tabii ki daha iyidir ama bunun ne kadar zor olduğunu biliyoruz.

Soru: Birçok evlilik danışmanı, nasıl kavga edileceğini bilmenin önemli olduğunu söylüyor. Nasıl doğru bir şekilde kavga edilir?

Cevap: Bu doğru. Kavgalar olmadan yakınlaşma ve barış olmaz, ancak birlikte gitmeleri gerekir. Birbirimize örnek olmayı öğrenmeliyiz.

Kendimi aşmak için çaba sarf ederek ben bir örnek ortaya koyuyorum ve öfkeli olsam da, diğeriyle sevgiyle ilişki kurarım: “Sevgi tüm günahları örter.”

Soru: Kavga ettiğimizde, partnerimizle sevgi ile ilişki kurmak mümkün müdür?

Cevap: Bu bir uygulama meselesidir.

Soru: Birisi size kızgınken ve sizden nefret ettiğinde sevgiyi nereden alıyorsunuz?

Cevap: Bu basit, biz öfke ve kızgınlığı sevgi ile örteriz ama sevgi içimizdedir yani bu, ikisi arasındaki denge meselesidir.

İkisinden biriyle ne kadar çok oynayabilirsem, onlarla sürekli olarak o kadar fazla oynamam gerekir. Öfke ya da sevgi duygusuyla tam olarak özdeşleşmemeliyim, bu iki ucu birlikte kontrol edebilmem için yalnızca iki duygunun bende işlemesini sağlamalıyım.

“Çocuklarımızı Başkasına Bıraktığımızda” (Medium)

Birkaç haftadır İsrail’in Qiryat Shemona kasabasındaki polis, beş anaokulu öğretmeninin bakımları altındaki on üç çocuğu istismar ettiği, bir çocuk istismarı vakasını araştırıyor. Web kameralarıyla belgelenen olaylar, öğretmenlerin çocukları bir elinden tutup havaya kaldırdıkları, yataklara fırlattıkları, başlarına battaniye örttükleri, üzerlerine yaslandıkları ve başlarının üzerindeki örtüyü kaldırmalarını engelledikleri fiziksel ve duygusal istismardan oluşuyordu. Kameralar, hükümetin birkaç yıl önce başka bir çocuk istismarı vakasının ardından, anaokullarında olan her şeyi belgelemeyi yasalaştırmasından sonra anaokuluna yerleştirilmişti.

Çocukların kimliğini doğrulamak için kaydedilen videoları izlemek zorunda kalan dehşete düşmüş ebeveynler, tamamı eğitimli ve sertifikalı öğretmenler olan kadınların çocuklarına karşı nasıl böylesi canavarlara dönüştüklerini anlamıyorlar. Annelik içgüdüleri neredeydi?

Burada dikkat etmemiz gereken iki şey var: 1. Daha önce de söyledim ve burada tekrar edeceğim, bir anaokuluna veya okula ne kadar çok kamera yerleştirsek de bu istismarı engelleyemeyecek. Birkaç yıl önce ilk söylediğimde insanlar bana inanmadı; her anaokuluna kameralar yerleştirme fikri onlara harika geldi. Kameraların tacizci öğretmenleri dizginleyeceğini düşündüler. O zaman bile bunun olmayacağını biliyordum çünkü insan doğası her türlü nasihatten daha güçlüdür ve kameraların varlığı tacizci öğretmenleri caydırmayacaktır.

2. Hiçbir kültürde ve hiçbir doğal ailede, anne her gün saatlerce evden ayrılırken, bebekleri bakıcıların ellerine bırakmak kabul edilebilir değildir. Bebekler en az iki yaşına gelene kadar her zaman evde annelerinin yanında tutulmalıdır. Doğal olan yol budur ve bundan vazgeçmiş olmamız, daha da ilerlediğimiz anlamına gelmez, doğadan koptuğumuz anlamına gelir. Suçlanacak ilk annelik içgüdüsü, öğretmenlerin değil çocuklarını onlara emanet eden annelerindir.

Bir annenin bebeği olduktan birkaç hafta veya birkaç ay sonra işe dönmesi gerektiği fikri temelde kusurludur. Kariyer ve refahı çocuklardan daha yüksek önceliğe koyuyoruz, bu yüzden çocuklarımızın incinmesine şaşırmamalıyız. İnsanlığın doğuşundan bu yana ve tüm doğada anneler çocuklarını bir başkasının bakımına teslim etmeyi hayal dahi edemezler. Sadece biz, ilerleme sayesinde, doğadan daha akıllı olduğumuzu düşünmeye başladık. Şimdi aptallığımızın bedelini ödüyoruz.

Dahası, insanlar giderek daha fazla narsisist hale geldiğinden, birçok sosyoloğun “narsisizm salgını” dediği şeyi deneyimlediğinden, çocuklarımızın istismar edilme riski şimdi eskisinden daha da büyük ve zamanla artmaya devam edecek. Büyüyen egoyu hiçbir şey durduramaz. Bu nedenle, öğretmenlerin savunmasız çocukları istismar etmesini hiçbir şey engelleyemez.

Kadınların çalışmasına karşı değilim ama bence bunu her çocuğun hayatının ilk birkaç yılında en azından evden yapmaları gerekiyor. Kadınların çocukları için orada olmaları gerekir ve ne kadar profesyonel ve şefkatli olursa olsun hiçbir yardımcı onların yerini alamaz. Okuyucular görüşlerimi geri kalmış veya modası geçmiş bularak alay edebilirler; onları oldukları gibi adlandırmayı tercih ederim: doğal.

Aile, ebeveynlik, çocuklar ve çocuk yetiştirme kavramlarının tamamını yeniden düşünmemiz gerekiyor. Sürekli kariyer işleri ve uzun saatler peşinde koşmamak için, hayatımızı nasıl yeniden düzenleyebileceğimizi anlamamız gerekiyor.

Artık evden çalışmaya alışırız sanıyordum ama görüyorum ki pek çok kişi ofislerine geri dönüyor. Bunun nedenini anlayamıyorum. Bundan kim kazançlı çıkıyor?

Kadınların yapmayı sevdikleri şeyi yapmaları gerektiğini düşünüyorum; geçimleri buna bağlı olduğu için değil, işlerini sevdikleri için çalışmalılar. İşleri onlara tatmin ve doyum vermeli ve onları daha mutlu etmeli, çocukları için daha fazla stresli ve endişeli değil.

Elbette kendi çocuklarını istismar eden anneler ve babalar da var. Bu, hepimizin geçmesi gereken eğitim sürecinin bir parçası. Bununla birlikte, bir bütün olarak, çocuk istismarını önlemenin tek yolu, çocukları annelerinin bakımına bırakmaktır. Düşüncemizi yeniden düzenlememiz gerekebilir, ancak bu anneler dahil herkesi daha mutlu edecek ve benim için önemli olan tek şey bu.

“Teknolojik İşsizlik İçin Bazı Çözümler Nelerdir?” (Quora)

Kitlesel işsizliğin çözümü, insanların bağlarını zenginleştiren eğitimle meşgul olurken, temel ihtiyaçlarının karşılandığı bir sistem kurmaktır.

Doğamızın ne olduğunu, genel olarak doğanın ne olduğunu, doğanın nasıl çalıştığını, böyle bir doğada nasıl evrimleştiğimizi ve olumlu bir şekilde bağ kurmak için neler yapabileceğimizi öğrenmeye, dinlemeye ve kitlesel ölçekte tartışmaya başladığımızda, bunu yaparak doğa ile dengeye ulaşırız, o zaman hayatımızın her alanında muazzam bir gelişme göreceğiz. Kitlesel işsizlik, bize böyle bir eğitim biçimini kitlesel ölçekte uygulama fırsatı sunuyor.

Sekiz milyar insanın günde 8-12 saat çalışmasına ihtiyacımız yok. Yarım milyar insan temel ihtiyaçlarımızı karşılamaya yeterli.

Makul bir geçinme düzeyine ulaşmak için, sorumlulukları eşit olarak dağıtırsak, o zaman herkesin en uygun yaşam koşullarını ve yaşamın temellerini almasını sağlarız. Hayatın gereklilikleriyle günde yaklaşık beş ya da altı saat uğraşmanın dışında, ideal şekilde medya kanallarımızı dolduracak olan bağları zenginleştirici eğitim ve faaliyetler yoluyla içsel gelişimimizle meşgul olmak için özgür olacağız.

Pozitif bir şekilde bağ kurduğumuz ve bağımızın içinde yaşayan doğanın pozitif gücünü keşfettiğimiz yeni bir varoluş derecesine öyle ya da böyle yükselmemiz gerekecek. Olumlu yollarla yani bağları zenginleştiren eğitim yoluyla böyle bir yükselmede başarısız olursak, özgür seçimimizi kullanmayı kabul edene ve kendi isteğimizle yeni bir varoluş düzeyindeki hayata yükselene kadar, her alanda -kişisel, sosyal ve ekolojik ölçeklerde- ıstırap çekeceğiz. Başka bir deyişle, yeni bir varoluş düzeyine yükselmek bizim en gerçek işimizdir ve bugün bu kadar çok insanın uğraştığı iş büyük ölçüde gereksizdir. Yeni bir varoluş düzeyine yükselmek için, kendimizi olumlu bir şekilde bağ kurmaya adarsak, o zaman doğayla denge içinde yepyeni, uyumlu, huzurlu, sonsuz ve mükemmel bir yaşam elde eder ve bunu yaparak hayatlarımızın nihai amacımızı gerçekleştiririz.

Üstelik bu tür çalışma herkes içindir. Kitlesel işsizlik, toplu ölçekte bize boş zaman vermek amacıyla gelen ve bu boş zamanı bilincimizde ve birbirimizle olan bağlarımızda bir yükseltme yapmak için kullanacağımız bir olgudur. Bunu yapmak, genellikle düşündüğümüz şekliyle, kitlesel ölçekte bir eğitim sistemi kurmayı gerektirir, örneğin okullar ve üniversiteler gibi sadece eğitim değil, fakat toplumdan aldığımız tüm etkiler açısından eğitim: okuldan düzenli olarak karşılaştığımız kitle ve sosyal medyaya kadar.