Category Archives: Eğitim

Rabaş: Manevi Devrim

Rabaş, Polonyalı Yahudilerin bir köşede, küçük bir toplulukta ayrı ayrı oturup çalışma zihniyetine sahip olmayan, inançsız, ruhen kesinlikle yabancı insanlara öğretmeyi kabul ederek bir devrim yaptı.

Aniden Tel Aviv’den tamamen inançsız olan kırk öğrenci size gelir ve siz onları kabul eder ve onlara kalbinizi verirsiniz. Bütün bunlar Bnei Brak’ta kapalı [Ortodoks] bir toplulukta olmaktaydı.

Anlaşılmaz bir şeydi: “Ne? Aşlag dindar olmayanlara ders vermeye mi başladı?! Ve onlar genç ve evli değiller mi?! Bu nasıl olabilir?!”

Kabala’nın, sadece kırk yaş üstü insanlar için olduğuna inanılıyordu. Ona yirmi beş yaşındakileri getirdim! Kabala’nın sadece Talmud’u zaten bilen dindarlar için olduğuna inanılıyordu. Bu kitapları hiç açmayan, tanımayan ve onları hor gören adamlar getirdim! Kipayı sadece cenazelerde veya bir şey olduğunda takarlardı.

Bu tür insanları, tüm adetlere rağmen Kabala çalışmasına kabul etti – kırk yaşın altında, evli değil, kendilerini Tora ile doldurmamış! Bu nasıl olabilir? Ama bunun için çabaladı. Farklı bir zaman gelmişti.

 

İntegral Eğitim Sistemi

İntegral eğitim, dünyamızda bir ağ gibi gelişmeye başlayan, üst yönetim yapısına uygun olarak insanlar arasında bağlantılar oluşturan bir bilgi, beceri ve alıştırmalar sistemidir. Bu ağ ile uyumsuzluğumuz, küçük, özelden, evrensele, küresele, her şeyi kendi içinde kapsayan her türden kriz olarak bizim içimizde kendini gösterir.

İntegral eğitim, yaşlılardan başlayarak çocuklara kadar toplumun tüm kesimlerini, alt ve üst kesimlerini kapsamalıdır.

Bu eğitim, insanlara her şeyi anlayabilmeleri için basit bir seviyede dünyanın nasıl çalıştığını anlatmaktan ibaret olmalıdır; yani, dünyamız küreseldir, entegredir ve kendisini giderek daha açık bir şekilde bağlantılı tek bir sistem olarak gösterir. Aramızdaki bağ, buna uymuyorsa, o zaman doğası gereği kendini gösteren bu yanlış bağlantının üzerine ne inşa edersek edelim, her zaman başarısızlığa, iflasa veya krize mahkûm olacağız.

Bu, kişiye açıkça gösterilmelidir. Ev halkı, iş arkadaşları ve toplumla ilişkileri ve tüm toplumun, insanların, uluslar arasındaki ilişkileri ve tüm insan sisteminin çevre ile bağlantısı, tüm bunlar küresel, kapalı, bütünsel, birleşik ve integral olmalıdır. Bu, şimdi bu formda tezahür eden ve gelişimimizin son aşaması, bir sonraki dereceye yükseliş olan doğamız gereği bizden isteniyor.

Fizikçiler, psikologlar, sosyologlar ve birçok bilim adamı bundan bahsediyor yani bu zaten çok açık. Bu nedenle, integral bir eğitim sistemi geliştirmeli ve bunu mümkün olan her yerde uygulamaya çalışmalı ve insanlara bunun ne kadar yararlı olduğunu, kaynakları, zamanı, sağlığı koruduğunu ve insanlar arasındaki ilişkileri, yaşam tarzımızı vb. iyileştirdiğini göstermeliyiz.

İntegral eğitim, her yerde tanıtılması gereken pratik bir yöntemdir. Kim girerse sadece kazanır.

Ne yazık ki buna alışmamız çok zor çünkü bizim egoist toplumumuz kişisel çıkar toplumudur.

İktidardaki yetkililer mümkün olduğu kadar orada kalmak, mümkün olduğunca fazlasını almak ister ve “bizden sonrası tufan” diye düşünürler. Bu nedenle, süreci yukarıdan yavaşlatırlar. Bu arada aşağıdan da, parasızlık ve cehalet onu yavaşlatır.

Oturup hiçbir şeyi araştırmak istemeyen görevlilerle Milli Eğitim Bakanlığı’nın himayesinde oldukları için, çocuklara yaklaşmak mümkün değil. Aynı şey, BM ve UNESCO da dâhil olmak üzere tüm uluslararası kuruluşlar için geçerlidir ve bu, her yerde yalnızca “yaşama, geçinme ve iyilik yapma” gereksinimleriyle ilgilenen insanların olduğunu kanıtlar.

Dünya böyle işliyor ve oradaki insanları suçlamıyorum. Bu, yüz binlerce yıldır gelişmekte olan bir egoist sistemdir. Yani insanlar ışığı görmeden önce, ciddi ayaklanmalar olacaktır.

Gerçek, Gelecekte Kendini Gösterecektir

Soru: Bir yandan dağıtım yaparken sorun yaşamamak, bir yandan da bunun içinde Yaradan olduğunu anlamak için ne yapmalıyız?

Cevap: Bizim işimiz bu.

Sorun yaşamamak ile ne demek istiyorsun? Ben sorun yaşamıyorum; ben özellikle kimsenin aleyhine konuşmuyorum. Doğru doğal bakış açısını, gerçeği ifade ediyorum. Ve aynı çizgide olmayan biriyle bir yere gitmiyorsa, bunu düşünmüyorum çünkü birisinin benimle aynı fikirde olmayacağını dikkate almıyorum bile. Kimseyle çatışmaya girmiyorum.

Bloğumda genellikle birinin görüşünü yayınlarım ve sonrasında neden benim açımdan bunun böyle olmadığını yazarım. Ama aynı zamanda yazarla alay etmem, bunun yerine kendimi bir Kabalist olarak konumlandırırım ve sözümün Kabalist bakış açısından kendi değerlendirmem olduğunu ifade ederim.

İnsanları aşağılamıyorum, aksine onlara saygı duyuyorum. Benim bakış açıma göre onlar yanılıyor ve onların bakış açısına göre de ben tamamen yanılıyorum. Ne olmuş? Gerçek nerede?

Bu konularda gerçek, gelecekte kendini gösterecektir. Kimseyi ikna etmeye çalışmıyorum. Birini benim gibi düşündürmek için, o içsel dürtüye bile sahip değilim. Bu zaten imkânsızdır.

Kişi buna kendi kendine, farkındalıkla, deneyimlerle, içsel mücadeleyle, arayışlarla gelmeli, ben ona baskı yapacağım ve o fikrini değiştirecek gerçeğiyle değil. Bunu yaparak dünyayı düzeltmek mümkün mü?

Dünyanın Temel Sorunu Eğitimdir

İnsanlık, gelişme sürecinde çeşitli toplumsal oluşumlardan çoktan geçti; kapitalizm, sosyalizm vb. Daha gelişmiş bir toplum formuna ihtiyaç olduğunun herkes için net olduğu modern bir dünya seviyesine henüz gelinmedi, ancak daha ileri nereye ve nasıl gidileceği belirsiz.

Tüm teknolojik ilerlemelere rağmen daha iyi yaşayamayacağımız bir noktada durduk, çünkü egoist ilişkilerimiz bütün hayatımızı zehir edecek. Toplumda mevcut olan kişilerarası iletişim tarzının, yüksek teknoloji, kültür ve eğitim düzeyine pek de denk gelmediğinin açıkça ortaya çıktığı kırmızı çizgiye ulaştık.

Bu nedenle, toplumun kendi içindeki iç baskı büyüyor ve bu da değişim gerektiriyor. Dünyanın tüm ülkelerinde, farklı derecelerde, yaşam biçimimiz ve iletişimimiz, teknolojik gelişim seviyemiz ile çeliştiği için, insanlar arasındaki ilişkileri acilen değiştirmeye ihtiyaç duyulduğunu görüyoruz.

Bir sonraki değişimin savaşlar pahasına olmayacağını anlamalısınız; savaşlar yardım etmeyecekler. Bunu zaten son savaş örneğinde gördük. Etraflarındaki bazı dış çerçeveleri değil, insanları değiştirmek gerekiyor. Kişinin kendisini değiştirmezsek, huzurlu ve mutlu bir yaşam için hiçbir umudumuz kalmaz.

Bir kişi egoist olarak kalırsa, yalnızca zorlama altında çalışabilecektir. Bu nedenle, tek çıkış yolu, her insana toplumun amacı ile olan bağına ve ait olduğuna dair bir duygu vermektir ve böylece kendisini, ülkesinin ve halkının ayrılmaz bir parçası gibi hissetmesini sağlamaktır.

Kişi, çalışmasından içsel, manevi bir doyum almalıdır, öyle ki herkesle olan bağından ve yukarıdan bir ödül aldığı gerçeğinden alınan bir tatmin, ama kendi egoizminde maddi bir ödül değil. Bunun kendisini Yaradan’a yaklaştırdığını ve ona manevi doyum verdiğini hissedecektir.

Bu da ancak doğru eğitimle mümkündür. Dünyanın temel sorunu budur. Herkes sıralarına oturup tekrar çalışmak zorunda kalacak, sadece öğretmeni dinlemekle kalmayacak, aynı zamanda bu bağ kurma bilimini kendi aralarında pratik olarak uygulayacaklardır.

Doğaya Benzer Olmanın Etkisi

Soru: Bütünsel eğitimin, daha sonra diğer insanlardan gelecek üst ışığı bünyesine alacak bir ağ yaratmak olduğunu anlıyorum, doğru mudur?

Cevap: Elbette! Kesinlikle. İçinizde doğaya karşı bir form eşitliği durumu ortaya çıkarsa, o zaman zaten yukarıdan bir doluma sahip olursunuz ve tüm devasa bütünsel doğa sizinle uyum içinde hareket eder ve sizi tutar.

Onu hissetmeye, onunla birlikte nefes almaya ve ondan düşünce ve hisler almaya başlarsınız. Onunla uyum içinde çalıştığınızda, bunu yapmanın yolunun bu olduğunu hissedersiniz, bu şekilde yapmaya değer olmasa da; burada arttırmanız gerekiyor ve burada bir şeyi azaltmanız gerekiyor. Genel olarak, doğanın bizden istediğini hissetmeye başlarsınız.

Bunu topluma kendi dünyamızın sözleriyle açıklıyoruz ve onların bunun fiziksel dünyanın gizli yasalarından geldiğini bilmelerine gerek yok. Elektronik cihazları kullanan sıradan bir insan için bunların nasıl çalıştığı ne fark eder? Bundan bir şey anlar mı? Belirli düğmelere basıyor ve hepsi bu! Bugün bir çocuk cep telefonlarıyla veya herhangi bir cihazla çalışmaktan mutlu. Ama aynı zamanda ne biliyor ki?!

Elektrik akımının ne olduğunu veya alanların etkileşimi hakkında bilgimiz yok. Ama nasıl kullanılacağını biliyoruz. “Bu, bu şekilde! Ve şu, şu şekilde.” İyi, diyerek öğrendik. Ve böyle devam ediyor. Yani, kullandığımız şeyle ilgili olanı biliyoruz. Ve bu doğa hakkında hiçbir şey bilmiyoruz; konu öteki dünyada, yabancı bir bölgede bir yerlere gidiyor.

Bugüne kadar Einstein’ın izafiyet teorisi bilgisine dayanan bazı çalışmalar ve etkiler var. Peki ya ışık hızının üzerinde veya ışık hızında nasıl çalıştığını net bir şekilde anlamıyorsak?! Bizim dünyamızda her şey ışık hızının altındadır. Işık hızının üstünde bir sonraki dünya, bir sonraki derece vardır. 

Bu nedenle basit bir insanın, kendi içimizde birleşerek doğayla birlikte ortak bir gücü, kalabalığın bilgeliğini uyandırdığımızı bilmesi yeterlidir. Bu kanıtlanabilir ve bu bizim için yeterlidir. Bu çalışır ve hepsi bu! Bu bir fizik kanunu olarak kabul edilir.

Ve bizler yasanın içsel gücünü veya temelini pek de anlamıyoruz. Biz sadece sonuçları çalışıyoruz. Belirli bir kütle, Dünya tarafından belirli bir kuvvetle çekilir; formülü hesaplıyoruz ve her şey hazır! Ve onu kullanıyoruz. Buna, bizim bilgimiz denir.

Bilgimizi ne kadar araştırırsak araştıralım, her zaman sınırlıdır, her zaman madde içindedir. Başka bir deyişle, her zaman sadece kendi kendine hissedilmeyen bazı etkilerin sonuçlarını inceliyoruz. Yalnızca etkileri hissediyoruz, ancak gücün kendisini, örneğin elektrik akımını, manyetik dalgaları veya yerçekimi alanını hissetmiyoruz.

Bu nedenle, insanların yalnızca bir kuralı bilmesi gerekiyor. Bir insan topluluğu, toplanıp örgütlendiğinde, onda belirli etkiler ortaya çıkar; artan bilgelik etkisi, artan etkilenebilirlik, artan güç ve artan zihinsel yetenek, görme ve hissetme yeteneği. Aynı zamanda, karşılıklı yardımlaşma bu grubun potansiyel gücünü artırır, vb. Kendimizi bir sonraki dereceye bu şekilde yükseltiyoruz.

Manevi Gelişim Sorunları

Yorum: Bazı zamanlar, dün söyledikleriniz bizim için en önemli şeymiş gibi görünüyordu. Ama kısa bir süre sonra, başka bir sürecin önemine değiniyorsunuz, daha sonra bir sonrakine, durmaksızın. O zaman bu şöyle görünüyor: “Nereye gidiyoruz?”

Cevabım: Çünkü yolun başında olan bir kişinin bundan dolayı kafası karışır.

Diyelim ki seninle yolda yürüyoruz ve sana her türlü yönlendirmeyi veriyorum: “Hedefi düşün, daha geniş bir adım at, daha derin bir nefes al, kollarını daha geniş salla.” Sana göre bunlar birbirlerini iptal ediyorlar gibi görünür ama benim zihnimde öyle değildir.

Kişi, tüm bilgilerden algılayabildiğini hisseder ve duyar. Biz bu şekilde düzenlendik, aksi takdirde basitçe hiçbir şey yapamazdık. Bu şekilde en azından duyduklarımızı yapıyoruz.

Yorum: Kabala’ya gelenlerin çoğu, standart bir şekilde düşünüyor. Diyelim ki iş dünyasında olduğu gibi bir yön seçtik ve hedefe doğru gidiyoruz, sonra önemli olanın nihai kazanç değil, sürecin kendisi olduğu bir süreçle karşı karşıya kalıyoruz. Kişinin kafası karışmaya başlıyor ve ne yaptığını anlamadığını düşünüyor yani net bir maddesel çerçevesi olmuyor.

Cevabım: Evet. Bu nedenle insan, kendisi için dar bir şey seçer ve ona tutunur, tıpkı küçük bir çocuğun oyuncağına ya da bebeğine tutunması gibi ve böylece yoluna devam eder. Bu yeni başlayanlar için doğaldır.

Bunu görürüm ve kişinin gelişmesini beklerim. Yapacak bir şey yok, çünkü biz böyle büyüyoruz.

Eski Düzene Göre

Yorum: Bir keresinde, dünyanın felaketlerden ve çevre kirliliğinden değil, işsizlikten korkması gerektiğini; Dünya işsizlerle dolup taşacak, çevresel bir felaketten daha kötü bir kaos ve felaket olacak demiştiniz.

Cevabım: Gerçek şu ki ülkeler, işsizleri desteklemek zorunda kalacaklar. Belki de bu çok da büyük bir sorun olmayacak, tabii ki yine de büyük bir yük. Toplum, malların yeniden dağıtımına ve muhtaçları bir şekilde tatmin etmeye adapte olabilmiş değil. Her şey eski düzene, paraya ve sosyal yardımlara göre çalışıyor.

Sorun, sadece işsizlerin geçimini sağlayacak hiçbir şeyleri olmayan insanlar olması da değil.  Bu kimseler, herkesin gözünde gereksiz göründüklerini hisseden ve boşluk, değersizlik ve önemsizlik hislerini kendi içlerinde doldurmaları gereken insanlar. Çok kötü sorunlara sahipler.

İnsan, bir tür işe katılım sağlayabilmek için yaratılmıştır. Hayvanların sürekli yiyecek arayışı içinde olduklarını, birbirleriyle bir nevi iletişim içinde olduklarını, bir nevi açılım içinde, bir yerden bir yere hareket halinde olduklarını görüyoruz. Sürekli içsel ve dışsal hareket halindedirler. Aralarında kavga olsa da kasten birbirlerine zarar vermezler. Bütün bunlar gerekliliktir ve tüm canlıların yaşam döngüsünde yerleşiktir.

Çalışmadan ayrılan insan, bir nevi ölüdür. Twitter, Facebook ve diğer sitelerde ne kadar süre kalabilirim ki? Bugün televizyonda öyle programlar var ki izlenecek hiçbir şey yok. Yani insanlar o kadar çok bozuluyor ki, kesinlikle içlerindeki insani olan özellikler yok oluyor. Herhangi bir gelişim ile ilgilenmiyorlar.

Neden okula gidiyoruz? Biraz okuyup yazmayı, hatta kalemle yazmayı bile değil, bilgisayarda yazmayı öğreniyoruz,  işte bu kadar.

Başka neye ihtiyacım var? Bir yazışmada sadece “ha-ha” ve “ho-ho” gönderiyorum ve bunlar yeterli oluyor. TV şovlarını izliyorum ve bu da yeterli.  Ne okulu? Ne için?

Bir zamanlar okul, insanı işçi olmaya hazırlamak için tasarlanmıştı ve eğer üniversitede eğitimine devam ederseniz, o zaman bir memur veya bir çalışan olurdunuz, vb. Ama şimdi neden artık rahatsız ediyor? Yani okul ölüyor. Bütün kültür ölüyor. Bu televizyon ekranında kapanıyor ve bu da dedikleri gibi, “süpürgeliğin altına” atılıyor. İnsanlar işte böyle bir durumda. Onlara bundan sonra ne olacak?

Her şeyi şansa bırakabiliriz, ancak doğanın kendi yasaları, kendi planları ve kendi amacı vardır. Bu nedenle, sadece hayatın tadını çıkarmak çok zordur. O bizi her zaman sarsacaktır. Dünyada savaşlar, isyanlar ve vahşice şeyler olacaktır.

Hiçbir devlet bununla başa çıkamayacak çünkü tüm ülkelerde insanların %90’ı işsiz kalacaktır. Onlarla ne yapacaksınız?

Geriye kalan tek şey, küçükten büyüğe herkes için integral bir yetiştirme ve eğitim metodudur. Sadece bu metot, insanı bir üst seviyeye yükseltebilir ve o zaman doğa ile uyum içinde olur, çelişkiler yaşamazsınız. Bu harekette kesinlikle iyi işaretler bulacaksınız.

Öğretmen-Öğrenci İlişkisi

Soru: Öğrencilerinizin, sizi bir arkadaş olarak görebilecekleri bir zamanın geleceğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Bunu isterdim ama pek olası değil. Bunu henüz görmüyorum ve benim hakkımda öğrencilere özel bir fikir veren o enerjiyi bozmaktan korkuyorum.

Gerçek şu ki, bir öğretmen, öğrencinin gözünde, öğrencinin kendisi ile aynı olduğunda, sorun ortaya çıkar. Hareket enerjisini kaybeder; öğretmenden aldığı bilgilerle ilgili her türlü şüphe ortaya çıkar; onu önemsemez. Öğrencinin kendini öğretmene yakın hissetmesi için, öğretmenini tanrılaştırdığı duruma hazır olması gerekir. Bu kolay değil.

Bunu kendi deneyimlerimden biliyorum – öğretmen için yemek pişirdiğinizde, onunla denize, saunaya gittiğinizde, hastanede onunla ilgilendiğinizde ve o hasta ve çaresiz olduğunda sizin onu beslemeniz, yıkamanız ve temizlemeniz gerekir. Rabaş’ın iki eli ve yüzü yanmıştı ve ben birkaç hafta onunla birlikteydim.

Bunların hepsi, öğrenci ve öğretmen için yukarıdan gelen karmaşık süreçlerdir ve birbirleriyle bu şekilde çalışmalı ve kendilerine bunun neden verildiğini anlamalıdırlar. Öğretmen anlar. Ancak bir öğrenci için bu korkunç bir sorundur! Bu sırada ne olduğunu, öğrenciye hangi düşüncelerin, ipuçlarının ve korumaların verildiğini anlamamız gerekir.

Yorum: Tüm dünyamız, örneğin başkan ve çevresi gibi, hiyerarşi üzerine kuruludur. Ama onların ilişkisi, kesinlikle sizin öğretmenle tanımladığınızdan farklıdır.

Cevabım: Bir öğretmen ile size öyle düşünceler, arzular ve koşullar verilir ki, onu göz ardı etmek için bolca fırsatınız olur. İyi bir şeye uyum sağlamak sizin için çok zor. Çok zor. Çalışma budur ve bu bir mücadeledir.

Grupta dostlarınızı, onluyu ve Yaradan’ı gözünüzde yükseltmeniz gerektiğini söylüyoruz, amacın öneminin, ona doğru ilerlemek için harcayabileceğiniz enerjiyi belirlediğini söylüyoruz. Ama bir öğretmenle bu daha da zor. Bunun nedeni, grupta dostlarınızın desteğine sahip olmanızdır. Yaradan ile ilgili olarak, ayrıca grubun desteğine de sahipsiniz. Öğretmene gelince, dostlarının öğretmeni yücelttiğini görmek yeterli değildir.

Dahası, bu öğretmenin nasıl davrandığına bağlıdır. Bazıları, onu putlaştıracak, ona saygı duyacak ve ona bağlı olacak insanları çekmek için her şeyi yapar; bu bir kişiyi işlemede tamamen Doğu’ya özgü bir kurnazlık tekniğidir. Bu anti-Kabalistik bir varoluştur.

Ben onu yapmam. Şehrin sokaklarında hızlı adımlarla özgürce dolaşan, tamamen sade bir insan olan Rabaş ile çalıştım; dedikleri gibi hiçbir durumda insanlardan kopmadı.

Onun yanında, bir insanın tam olarak böyle olması gerektiğini hissettim. Hepimiz Yaradan’ın altında eşitsek bunun başka yolu yoktur. Ve bunun için ona saygı duydum.

Ancak şöyle söyleyenler oldu, “Peki, bu nedir? Bu bir öğretmen mi? Bu saygın bir manevi lider mi?” Nerede bu yüz elli kilo ağırlık, nerede bu iletişimdeki bu önem ve yavaşlık? Soru sorduğunuzda beş dakika sonra yavaşça size dönüyor, birkaç kelimeyi yanıtlıyor ve ondan bir tür yanıt duyduğunuzdan zaten memnun oluyorsunuz, konuşmadaki ihtişamı nerede? Bunun hiçbir şeyi yok! Çünkü her şey eylemlere dayalıdır.

Baal HaSulam için de durum aynıydı çünkü biz doğayla, bilimle, bir insanı değiştirme metodolojisiyle uğraşıyoruz. Bunun din ile alakası yok, manipülasyon yok; size bir yöntem verilir ve onu nasıl kullanacağınız öğretilir. Bu kadar.

Yorum: Yine de, birçok insan size büyük saygı duyuyor.

Cevabım: Tüm bunları, kişinin kendi üzerinde yaptığı çalışmada, kişiyi değiştirmenin açıkça pratik yollarına dönüştürmeye çalışıyorum. Bana sadece söylediklerimi dinlemesi gerektiği ölçüde saygı duymasına izin veririm. Hepsi bu. Ondan daha fazla bir şeye ihtiyacım yok!

“Silah Sahiplerinin Hürriyetlerine Ve Özgürlüklerine Zarar Vermeden, Silahlı Şiddetin Çözümü Nedir?” (Quora)

İlk olarak, yüz milyonlarca insanı silahsızlandırmanın gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Silahlı şiddetin çözümü eğitimdedir. Birisi herkesin silahlarına zorla el koyma yetkisine sahip olsa bile, silah şiddeti bir sorun olmaya devam edecektir. Silah isteyen insanlar onları almanın yollarını mutlaka bulurdu.

Bizi en başta şiddete yönelten şeylerle ilgili olarak toplumun kademeli ve sistematik eğitimi dışında, silahlı şiddete karşı bir çözüm yoktur. Bir toplum olarak, başkalarını öldürmenin kötü olduğu bilincine ulaşmamız gerekiyor. Bu mesaj zaten geniş çapta anlaşılmış olsa da, örneğin genel olarak büyük dinlerin ve manevi uygulamaların merkezinde yer alsa da ve çeşitli şekillerde tekrar tekrar dile getirilse de, yine de silah şiddetinin günden güne daha büyük bir sorun haline geldiğini görüyoruz. Silah şiddetinin kötüleşmesinin nedeni, başkaları pahasına kendine hizmet etme arzusunun, toplumda birçok şekilde çoğalmasından ve daha sonra bazı insanların, bu görünüşte aşağılık egoistlerin topluma ateş açmak için silahlarına sarıldığı, insan egoizminin sürekli büyümesinden kaynaklanmaktadır.

Bu nedenle küçük yaşlardan itibaren başlayan ve tüm hayatımız boyunca devam eden ciddi evrensel eğitimden başka bir çözüm görmüyorum. Böyle bir eğitim bizi şiddete yer olmayan bir duruma götürmelidir. Bir başkasına el kaldıran herkesin, cezalandırılması ve başkalarının hayatı üzerinde güç kullanmaya hakları olmadığını anlaması gerekir. Başkalarıyla yalnızca düşünceli ve sorumlu bir şekilde ilişki kurmayı ve örnek olarak liderlik etmeyi tercih etmeliyiz. Hiç kimsenin şiddete başvurma hakkı yoktur. Bu hiç bir şekilde bizim haklarımız dahilinde değildir. Yani, başkalarının iradesine karşı hareket etme hakkımız yoktur. Birçoğunun tarih boyunca bu tür ilkeleri öğrettiği doğrudur, ancak konuşmanın ve eylemin olduğunu görüyoruz ve sonra tam tersini yapan birkaç insan örneği görüyoruz.

Bu ilkelerin toplum bilincine yerleşmesine yönelik eğitim çabalarında eksik olan, doğanın pozitif gücüdür yani varlığımızı önceliklendiren ve doğuran sevgi, verme ve bağ kurma gücüdür. Bu gücü hayatımıza çekerek, başkalarına zarar vermeme ilkesini gerçekten içselleştirebiliriz. Bu nedenle, küçük yaşlardan itibaren istisnasız herkese karşılıklı saygı, özen, destek ve teşvik, diğer bir deyişle “Komşunu kendin gibi sev” ilkelerini öğretmemiz gerekiyor. Ayrıca, bu tür eğitim sürekli olmalı, günlük bazda olmalı ve tüm eğitim sistemlerinin ve etkin medyanın bu tür ilkelerin öğretilmesi ve tanıtılmasına dahil olduğu ülke çapında olmalıdır. O zaman, böyle bir eğitimin kalıcı bir olumlu etkisi olacağından, silahlı şiddette çarpıcı bir düşüşe tanık olacağız.

Böyle bir eğitim süreci toplumda başlarsa, o zaman doğada bulunan pozitif gücü hayatımıza çeker ve gerçekte kim olduğumuza, etrafımızda olup bitenlere, acı çekmemize ve sorunlarımıza neyin sebep olduğuna ve nereye doğru gittiğimize dair daha net bir algı ve his kazanırız.

Tekrar ediyorum, böyle bir eğitim, normalde eğitim hakkında düşündüklerimizin ötesindedir. Yani okullar, kolejler ve üniversiteler gibi yaygın olarak bilinen eğitim kurumlarımızda bu tür ilkelerin öğretilmesini içerir, ancak buna ek olarak her türlü etkili medya yapımcılarının, film yapımcılarının, radyo programı sunucularının, TV dizisi yapımcılarının, gazetecilerin ve tüm yazarların buna dahil olmasını gerektirir. Tüm sosyal ve çevresel etkileyenler, öncelikle bizi mutluluğa, barışa ve uyuma götüren mesajları iletmeye odaklanmalıdır. Aksi takdirde, egoizmimiz -başkaları ve doğa pahasına haz alma arzusu- kendine uygun formlar yaratmaya devam edecek ve böyle bir yaklaşımın yol açtığı trajedileri ve çıkmazları göreceğiz.

Bu nedenle, eğitimimizi – içiçe geçmiş sosyal ve medya etkileşim ağımızı – karşılıklı olarak saygılı, sorumlu, destekleyici ve teşvik edici üyelerden oluşan bir toplum yaratmak için düzenlersek, o zaman konuşma, iletişim kurma ve düşünme şeklimiz olumlu bir değişime uğrayacaktır. En azından, silahlı şiddetin aşırı trajedileri sona erecektir çünkü olumlu bir şekilde bağ kurmak için, temel insan egoist dürtülerinin üzerine çıkmanın neden bu kadar önemli olduğuna dair farkındalığı artan bir toplumda, bu tür eylemlere yer kalmayacaktır. Öyle ki, böyle bir toplumda silahla şiddet uygulama arzusu insanlarda ortaya çıkmaz. Eğitimin kendisi, insanlarda, değer verdikleri ve bildikleri her şeye aykırı olacağı için, silah şiddetini kullanmaktan kendilerini isteyerek kısıtlayacaklarına dair ortak bir anlayış ve duyguyu geliştirecektir.

“Eğitim Ne Kadar Önemli?” (Quora)

Öncelikle eğitim nedir? Eğitim, üzerimizde olan her çeşit çevresel etki anlamına gelir – herhangi birimiz ve herhangi bir tür etki, özümsediğimiz her şey. Doğal olaylar, hayvanlar, yaşadığımız bir orman veya okyanus olabilir. Gün boyunca kaynaştığımız bir toplum veya birkaç topluluk olabilir. Dışımızdan özümsediğimiz her şey bizi etkiler ve değiştirir. “Eğitim” teriminin genel anlamı budur.

Sürekli eğitim alıyoruz. Bilerek veya bilmeyerek, her gün yeni olan ve bizi eğiten bir atmosfer ve çevre ile sarılmış durumdayız. Bu nedenle, eğitimi tartışıyorsak, aldığımız etkilerin kasıtlı olarak bize mi, her bir kişiye mi yönlendirildiğini – onları belirli bir yönde şekillendirdiğimizden dolayı – veya etkinin kasıtsız ve görünüşte rastgele olup olmadığını kesin olarak ayırt etmeliyiz.

Daha sonra, günlük olarak aldığımız çevresel ve sosyal etki türlerini ve ait olduğumuz toplum türlerini de incelememiz gerekir. Çevresel ve sosyal etkilenmelerimizin incelenmesi ve seçimi, yaşamlarımızda nasıl ilerlediğimiz açısından çok önemlidir, ancak aynı zamanda toplumun bizi nasıl etkilediğini de bilmek zorundayız, çünkü aksi takdirde şu anda nerede olduğumuzu ve nereye varacağımızı bilemeyiz.

Geleceğimizi ve insanlığın veya belirli bir ülkedeki tüm toplumun geleceğini, hayattaki izlenimlerimizin sonucu olarak görmeliyiz. Bu tür izlenimler amaçlı olarak bize yönelikse ve düşüncelerimizi, değerlerimizi ve davranışlarımızı etkiliyorsa, bunu dikkate almalıyız. Bu, çocuklarının suç, uyuşturucu ve diğer olumsuz unsurların etkilerinden kurtulmasını isteyen ebeveynlere benzer. Ebeveynlerin çocuklarına karşı net olması gibi, yetişkinler için de bu böyledir. Ayrıca, sosyal etkilenmelerimiz, internet, televizyon, filmler, radyo ve benzeri diğer medya aracılığıyla özümsediğimiz şeyleri de içerir. Her şey bizi etkiler, bu nedenle içinde bulduğumuz çevreyi ve değerleri yeniden gözden geçirmeli ve etkilenmelerimizin olumlu mu olumsuz mu olduğunu ve gelişmemizi uyumlu ve barışçıl bir duruma yönlendirmek için ne tür çevresel ve sosyal etkilere (yani ne tür bir eğitime) ihtiyacımız olduğunu kontrol etmeliyiz.

Böyle bir eğitim yöntemini bazı yerlerde tartışıyorum ve ilgileniyorsanız, daha fazla bilgi için Quora biyografimdeki bağlantıları takip etmenizi tavsiye ederim.