Category Archives: Dünya

Kabalistler İki Dünya Savaşı’nın Gerçekleşmesine Nasıl İzin Verdi?

Soru: Kabalistler iki dünya savaşı yaşanmasına nasıl izin verdiler?

Cevap: Bir Kabalistin tüm dünyayı küçük parmağının etrafında oynatabileceğini düşünmeyin. Eğer bu mümkün olsaydı, zaten yorulmadan yapardım. Maalesef bu imkânsız.

İnsanlar dünyayı birlikte, egoizmlerinin üstünde, birbirine yaklaştıkları derecede etkileyebilirler.

Birinci Dünya Savaşı sırasında henüz Kabalistik bir grup yoktu. İkinci Dünya Savaşı’na doğru ortaya çıktılar, ancak çok azlardı. Baal HaSulam’ın öğrencilerinin grupları, kısmen dünyanın büyük sorunlarını önlemeyi başaranlardandı, ancak İkinci Dünya Savaşı’ndaki faşizme karşı büyük zaferlere katkıda bulunmuş olsalar da, soykırıma ve asıl savaşı ifade eden büyük problemlere değil.

Kabalist, ıslahları ile dünyayı kısmen etkileyebilir, ancak yalnızca olumlu ıslahlarla, yani egoistik hesaplamalara göre değil, insanlık için neyin iyi olduğuna göre.

How Did Kabbalists Allow Two World Wars To Happen?

Bütün Dünya İçimdedir

Soru: İçimde manevi bir görüntü inşa ediyor muyum ve aslında içsel görüntüm ile mi ilgili?

Cevap: Zohar Kitabı, bütün dünyanın bizim içimizde olduğunu ve bunu da sonunda insanın keşfettiğini söylüyor. Kişi kendisinin dışındaki şeylerden bahsedemez, çünkü her şey onun duyuları içindedir.

Görüntüleri önümdeymiş gibi tasvir ediyor olmama rağmen, onlar aslında içimde, hayal gücümde, bilincimde varlar. Kişi kendi içinde bir imge kurar ve onunla ilişkilendirir; başka bir deyişle, kendi kurduğu modelde var olmaktadır. Farklı duyuları varsa, tamamen farklı bir görüntü oluşturacaktır.

The Whole World Is Inside Me

Birleşmiş Milletler Kararından Etkilenmeler Olacak Mı?

Soru: Geçen yıl sizinle konuştuğumda, dünyadaki iki büyük anlaşmazlığın daha ciddi hale geldiğini varsaydım: Rusya ile Batı arasındaki anlaşmazlık ve Şii Müslümanlar ile Sünniler arasındaki anlaşmazlık. Siz, zamanında birleşmeye başlamazsak, tüm bu çatışmalar er ya da geç bizim aleyhimize dönecek ve bu konuda hiçbir şey yapamayacağımızı vurgulamıştınız.

BM üyelerinin belirli bir anlamda birleştiklerini ve bize karşı oy kullandıklarını söyleyebilir miyiz?

Cevap: Belli bir anlamda, evet. Ne de olsa, oybirliğiyle İsrail’e oy verdiler. Nasıl düzenlendiği ilginç, ama önemli değil. Herkes, Birleşmiş Milletlerin istedikleri gibi bükülebilen bir kukla olduğunun farkında.

Soru: Bu kararın sonuçları İsrail’deki hayatımızı etkiler mi?

Cevap: Hiçbir sonuç doğurmayacaktır. Buna hiç aldırış etmemeliyiz. Dünya uluslarına bağımlı değiliz. Aslında onlar bize bağımlıdırlar. Eğer cidden birleşmeye başlarsak, bize yakın olmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.

Will There Be Ramifications From The UN Resolution?

Kapitalizmin Bir Geleceği Var Mı?

Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde, aşırı sağcı akımlar gittikçe güçleniyor, Asya’da köktenci İslam büyüyor, Rusya’ya nazizim nüfuz ediyor. Bunun yanı sıra, milyonlarca insan işsiz kaldı, bu eğilim gün geçtikçe güçlenmeye devam ediyor ve dünya savaşa doğru ilerliyor. Dünya daha ne kadar kötüye gidecek? Rav Laitman Kabala bilgeliğinin bakış açısından cevap veriyor.

Sonunda bugünün kapitalizmi, ölümünden önceki son bir çırpınış olarak gelişiyor ve zenginleşiyor, ancak yüzeyde görünenin gerisinde ölüyor. Veriler ortada (yazı duvarda): Satın alma gücü, satış kapasitesi azalıyor, sosyal hareketlilik durgunlaşıyor, teknoloji robotikleşiyor; nano teknoloji ve üç boyutlu yazıcılar tarafından yönetiliyor ve iş pazarını ele geçiriyor, en belirgin işaret olarak işsizlik artıyor. Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Çalışma Örgütü, dünya işsizliğinin önümüzdeki üç yıl içinde en az 11 milyon kişiye ulaşacağını tahmin ediyor, ancak bunun içerisine gizli işsizlik, gençlerin dünya genelindeki işsizliği ile ilgili veriler dâhil değil. Bozuk ölçüm yönteminin kayda geçtiği bu yeni kayıtlarda veriler çarpıtılıyor, gerçek veriler dikkate alınmıyor.

Düşük ücretlere eşlik edilen işsizlik oranının, pek çok kişinin bir aile birimi kurma, ev satın alma ve çocuk yetiştirme konularında zor duruma getiren eşitsizliği artıracağı açıktır; bu da gelişmiş ülkelere göçü teşvik edecektir. Ekonomik kriz, mutlaka depresyon salgınının ve uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasına neden olacak ve sosyal adalet talep eden yüz binlerce kişinin sokaklara çıkmasına sebep olabilir – bu bizim önümüzde büyüyen küresel bir eğilim.

Ekonomik belirsizlik içinde olan ve değişmeye devam eden bir dünyada şu soru sorulabilir: Yoğun kitlesel göçün, şiddetli protesto gösterilerine yol açmasını önlemek mümkün müdür? Milyonlarca işsize iş olanağı sağlayacak olan kim? Ve dünya ekonomisinin bozulması ne yönde ilerliyor?

Kapitalizmin Son Şarkısı

Ekonominin temel varsayımı; insanların egoist motivasyonlarla minimum yatırım (rasyonel beklentiler varsayımı) ile maksimum fayda peşinde olduğudur. Ancak hayatlarını birbirlerinden uzakta kuran insanlar, toplumdaki diğer bireylerden ayrı varlıklarını sürdüremezler.

Tarih boyunca insan gelişimi, insanlar arasındaki bağlantıların ve karşılıklı bağımlılığın gelişimini yansıtıyor. Demek ki ekonomi, aramızdaki bağlantı ve ilişkilerin bir kopyasıdır.

İnsanlar arasındaki ilişkiler Kabala’nın bilgeliğine göre, insanlığın egoist doğasının daha derin bir ifadesidir – alma arzusu başkaları pahasına olsa dahi maksimum mutluluk ve zevk almak istemektedir. Yaklaşık 3,500 yıl önce eski Babil krallığının günlerinde bile bu Egoist doğa, büyümeye başlamıştı. Böylece, ticaret yöntemlerinin temelleri, para ve vergilendirme ve modern tarım ilk kez şekillenmeye başladı; bunların yanı sıra yönetişim, kontrol, klasik düzen ve yönetim süreçleri için metotlar oluşturuldu. Tek bir aile olarak idare edilen uygarlık, bir anda devrildi. Babil’lileri geliştirmeye iten ego, onları daha öz merkezli olacak şekilde dönüştürdü ve onları ayırdı. Toplumsal değişimler halk arasında sınıf farklılığını doğurdu ve başkalarının sömürülmesi olgusu ortaya çıktı.

Yaratılan bu süreçler çiftçilik üzerinden birbiri ardına kölelik ve feodalizmi kurdu ve Ortaçağ’da toplum, asilzadeler ve toprakla birlikte alınıp satılan köleler olarak iki sınıfa ayırdı. Egoistik doğanın, daha da kazançlı kestirme yol arayışı yoğunlaştırıldı ve insanlar Sanayi Devrimi olarak bilinen geniş kapsamlı değişiklikleri getiren yeni önlemler geliştirmeye başladı.

Tam devrim arifesinde, İngiltere’de 18. yüzyılın sonunda buhar motoru icat edildi. Endüstri için bu, modern dünyaya bir sıçrama tahtasıydı. Mekanizasyon ve sanayileşme baş döndürücü bir hızla gelişmeye devam etti ve kitlelerin pastoral köylerini terk etmesine ve İngiltere’deki, Fransa’daki daha sonra da ABD’deki, modern sanayinin etrafında gelişen büyük şehirlere taşınmasına neden oldu.

Marks’ın Hatası

Sanayi Devrimi yavaş yavaş toplumun doğasını değiştirdi. İki yeni kentsel sınıfın gelişmesine yol açtı: Burjuvalar – işletmelerin, bankaların ve ticaretin liderleri olan finansçılar ve Proletarya – işçi sınıfı, şehre herhangi bir eğitim almadan gelen basit köylüler; acı veren, yabancılaştırıcı ve sömürücü istihdam koşullarında zenginler için çok çalıştılar.

Bu fenomene ilk elden maruz kalan Sosyalizm Doktrininin babası Karl Marks, onu şu şekilde tanımladı: “Şimdiye dek var olan toplumun tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir.”

Özgür adam ve köle, asilzadeler ve avam tabaka, derebeyleri ve toprak işçileri, lonca başları ve meslek erbapları bir deyişle baskı kuran ve baskı altında olan, diğerinin karşısında sabit duran, dayanmaya devam eden, şimdi gizli olan. Şimdi savaş aç, öyle ki birer birer bitene kadar savaş aç, ya toplum devrimci esaslarla tekrar yapılansın ya da değişime direnen sınıflar tamamen yıkılsın (Komünist Manifesto).

Egoizmin gelişim süreci durmadı, 19. yüzyılın ortalarında refah zirveye ulaşmıştı ve kapitalizm ‘sosyo-ekonomik’ adı altında yeni bir kıyafet giyiniyordu. Kapitalistler kendi mülklerinin ve yanı sıra serbest pazar ticaretini de talep etti. Bireyi merkeze yerleştirdiler ve yüksek statülerini haklı çıkarmak için liberal bir pozisyon oluşturdular. Gelirleri arttıkça vergileri düştü ve azalmış varlık yerleşik olmayan tabakalar için fayda sağlar savı, bir kurmaca haline geldi. Marks, çalışan sınıfı oluşturan yığınlar jenerasyonunun durumunun çok kötü olduğunu anlayacak, burjuva rejimine karşı şiddetli bir devrim yapacaktı, bir araya gelip birleşmeliydiler; böylelikle yeni, eşitlikçi bir toplum meydana getireceklerine inanıyordu. Fakat bu dönüm noktası hakkında yanılıyordu.

Baal HaSulam, yüz yıl önce şunları yazdı: “Bununla birlikte, vardığımız bu son noktada yıkılan burjuva hükümetinin yıkılmasından sonra bir proletarya hükümeti derhal kurulacaktır. Onun yöntemindeki kusur ise şu: Önümüzdeki yeni gerçekliği inkâr ediyor.

Burjuva hükümeti, devrilerek hemen kurulacak bir proletarya rejiminin burjuva yönetiminin bir sonraki adımı olacağını düşünüyordu. Oysa gerçeklik, mevcut hükümetin yıkılmasından sonraki adımın Nazizm ya da Faşistlik olduğunu göstermektedir. Açıkçası, biz hala insan gelişiminin orta safhalarındayız. İnsanlık henüz evrim merdivenlerinin en üst düzeyine ulaşmamıştır. İnsanlık istenilen seviyeye gelene kadar daha kaç kere nehir gibi kan dökülmeyeceğini kim tahmin edebilir? “(Baal HaSulam, Ulus Gazetesi).

Bu Egoist doğanın olumsuz gücü her zamanki gibi çalışıyor ve eğer ona el koymazsak, bu güç Neo-Nazizm ve Faşistik hareketlerin bir araya getirilmesine yol açacaktır. Bu akımlar bugünlerde Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde cereyan etmeye başladı. Ekonominin desteklediği yaşam hayatın kendisi değil. İnsanlık hareket halinde, toplum değişiyor, ekonomi değişiyor bu gelişme sürecine göre yeni bir toplumun nasıl kurulabileceğini görebilmeliyiz.

Ekonomistler ve politikacılar (politika yapıcılar) döngüyü tersine çevireceklerini ve kapitalizmi altın çağına geri döndüreceklerini düşünürken, Kabala bilgeliğinden böyle bir şeyin imkânsız olduğunu öğrendik. Kapitalizm kendi yasalarını yaptı, doğa yasaları bizi yeni bir sosyo-ekonomik modele doğru ilerletiyor ve bunun böyle olması güzel.

Yeni Bir İnsan Endüstrisi

Bir ülkenin, her vatandaşa istihdam statüsünden bağımsız, temel bir geçim yardımı ödemesini içeren evrensel gelir modeline artan bir ilgi var; bu ödemenin emekten ayrılması tesadüfî değildir. İşin kalmayacağı bir çağa yapılan hazırlığı yansıtan gevelemeleri, girişimleri yansıtıyor. Hiç iş kalmayacak, fakat gelişmiş robotikleşme sayesinde refah bolluğu olacaktır. Ancak, yılın başında İsviçre’de yapılan ulusal referandumun gelir sağlama konusundaki başarısızlığı, yeni modelin dünya çapındaki muhalefeti ve olgunluk eksikliği ya da tüm işgücü piyasasının dramatik bir halde durduğu için reddedildi. Tüm sosyo-politik ve ekonomik düzenin altını oymakla yükümlü olan değişikliklerin, şokların ve sebep olacağı insani konulardaki acılarından kaçınmak için önceden hazırlığını yapma zorunluluğumuz vardır.

Bunu nasıl yapacağız? Tıpkı bugün olduğu gibi, resmi ve gayri resmi bir eğitim sisteminin ürünüyüz, dersler ve ilkelerin ezberlenmesi yoluyla kapitalist bir sistem içinde yaşamak için hazırlanıyoruz, o kadar ki bizim için bu doğal görünüyor. Bu nedenle aramızdaki ilişkileri, her ekonomik sistemin temelini oluşturan, yeni gerçekliğe ve 21. yüzyılın zorluklarına göre düzeltmek zorundayız. Bu tür ayarlamalar sadece kitlesel eğitim yoluyla yapılabilir. Kamu-okul sistemi, işçileri fabrika montaj hatlarında çalışmaya hazırlamak için 19. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin yükselişi ile kurulmuştu. Dolayısıyla 21. yüzyılda yeni toplumun oluşumuna eşi benzeri görülmemiş bir eğitim devrimi üretmek de tamamen bize kalmıştır.

Geçmişte her sabah çalıştığımız işyerine gittiğimiz gibi evlerimize yakın bir topluluk merkezine gideceğimizi ve tüm gün boyunca küresel dünya ve insan doğası hakkında yuvarlak masa toplantısında öğrenip, etrafımızda aramızdaki olumlu ilişkilerle nasıl güçlendireceğimizi tartışacağımızı düşünün… Aramızda yaratacağımız istikrarlı bağlantının olumlu gücü, egoizmin olumsuz gücünü dengeleyecek; her insana mutluluk, sevinç, huzur ve barış formunda duygusal ve psikolojik bir yaşam sağlayacaktır. Baal HaSulam’ın yazdığı “Özgürlük” yazısında “toplumsal birlik… Her sevinç ve başarının kaynağı olabilir” yazılıdır.

Birlik çağrısında bulunan bir ideolojinin, teşvik edilmesi sayesinde, artan işsizlik sorununa bir son veriyoruz: Burada da belirttiğim gibi, tüm amacı pozitif bağlantının gücünü üretmek olan, birçok yeni iş alanı yaratılacaktır. Vatandaşların yiyecek, giyecek, sağlık, eğitim, konut, araba, eğlence ya da ek sosyal hizmetler konusunda hiç endişeleri olmayacaktır. Ulus büyük bir aile topluluğu haline gelecek; Milliyetçilik ve mahremiyet sorunları giderek çözülecek ve insanlar arasındaki bağlantının gücünün amacı ölmekte olan insan toplumunu iyileştirmek olacaktır. Yeni sosyal ekonomi sonunda bizi aşırı materyalizmle uğraşmaktan, onunla yaşamaktan duyduğumuz endişeden kurtararak kişisel, sosyal ve ruhsal gelişim için ayıracak zamanımız (boşa çıkaracaktır) kalmasını sağlayacaktır.

Ynet: “Is There A Future For Capitalism?”

Mutluluk Arayışı

Günümüzde Psikoloji’nin Haberinden: ‘İstediğimiz şeyleri elde etmek bizi mutlu ediyor, değil mi? Yanlış! Buna inanırız, sanki bulunabilir veya elde edilebilecek bir şeymişçesine mutluluk aranmaya başlarız, ancak aslında yapabileceğimiz; Dâhili olarak onu imal etmektir ve aslında içsel olarak mutluluk üretmek bu konuda yapabildiğimiz tek şeydir.’‘Harvard psikologlarından Dan Gilbert, bize her ne olursa olsun, ‘mutluluğun’ dışımızda bulduğumuz bir şey değil de sentezleme, yani üretme yeteneğine sahip olduğumuz bir şey olduğu fikrini ortaya çıkaran bir dizi atölye çalışması gerçekleştirdi.’‘

Bir dereceye kadar hepimiz kendi mutluluğumuzu kendimiz imal ediyoruz, eğer mutlu olup olmamamız konusunu takıntı haline getirirsek; neye rağmen ve nasıl mutlu olamadığımızı… Başkaları ile ilgili yaşam deneyimlerini, aynen onlara getirdiği gibi, bize de zevk ve tamamlanmışlık duygusunu, getirebilecek deneyimleri gözden kaçırabiliriz. Mutluluk bir nihai hedef değildir. Başkalarına sevgi ile bağlanan, iyi yaşanan bir hayatın yan ürünüdür.

Gökkuşağının sonundaki altın dolu testiyi aramak yerine, gökkuşağının tadını çıkarmaya başlayın.’Benim Yorumum: Bu yanlış; Katkısız Harvard Üniversitesi psikolojisi budur. Gerçek şu ki, insanlar mükemmelliğin bir üst aşamasını hissetmeye başladıklarında gösterdikleri çabadadır mutluluk.Örnek vermek gerekirse; Bir ay içinde evlenecek kişiyi düşünün, güzel bir nişanlısı var, her şey harika. Sadece evlenmeyi hayal etmekle kalmayıp, planlarını hayata geçiriyorlar, düğün gününe hazırlanıyorlar. Nikâhtan önceki ay, sonraki aydan hiç daha az mutluluk verici olabilir mi? Hayır. Mutluluk beklentisi daha da büyüktür, çünkü sınırsızdır. Sonuçta, bir kişi mutluluk beklediğinde, bu beklenti kişiye büyük bir çerçeve verir, onu edindiğinde ise çerçeve keskin bir şekilde daralır.Mutluluk beklentisi yalnızca bizim kendimize bağlıdır, ona gelecekteki mutluluğu kapsamını sadece biz dikte ederiz!

Kişi onu büyütüp, genişleterek, her zaman zevk alabilir, böylece içinde bulunduğu durumun sınırları ortadan kalkar. Böylelikle sonsuz mutluluk yaratmak ve onun içinde yaşamak mümkündür.Ama onu aldığım zaman bir kutuya girmiş olur ve onu içimde hissetmeye başlarım. Dışarıda olup beni çevreleyen (Makif), içsel (Pinimi) hale gelir. Ben kendi duygularımla kendimi sınırlayarak onu bozarım.Hissettiğim kadarıyla burada bu biraz daha fazla, orada ise biraz daha az ortaya çıktı; ayrılık, ilgisiz duruş ve bağlanamamak ve benzeri şeyler onun sonuna kadar getirdi. Arzuyla, istenilene doğru gerçekleşen her harekette, mutluluk mevcuttur.

The Pursuit Of Happiness

Günümüzde Felaketler Neden Daha Sık Oluyor?

Soru: Günümüzde insan hayatının kaybolmasına neden olan trajediler niçin dünyamızda daha sık görülüyor?

Cevap: Aslında felaket, bir ıslahtır da. Kişi sahip olduğu egoizmin belirli bir türünü düzeltir ve bu egoizm kendisine verildiği ölçüde ortadan kaybolur. Egosunu belli bir derece ıslah ederek ve dünyevi misyonunda, görevini belirli bir ömür içinde tamamladıktan sonra,  doğal bir ölüm veya kazara bir ölüm sonucunda yok olur.

http://laitman.com/2016/11/why-do-tragedies-occur-more-often-today/

Doğanın Sırlarına Ulaşmak

Soru: İnsanlık, Kabala bilgeliği dışındaki bir yöntemle, örneğin din ya da başkalarını sevmek gibi, krizlerin üstesinden gelebilir mi? Ve bu Kabala bilgeliği neden gerekli?

Cevap: Kabala bilgeliği bir bilimdir ve onun yasaları bizlere doğayla ilgili şeyleri öğrendiğimiz gibi ifşa olur, fizik, kimya vb. yasaları gibi. Doğanın incelenmesi ve araştırılması onları açığa çıkarır.

Veri topluyoruz ve özetliyor ve dolayısıyla çevremizdeki dünyanın sırlarını inceliyoruz ve bu Kabalistlerin de doğanın sırlarının içyüzünü böyle anlarlar.  Kabala bilgeliği bize bunu nasıl yapabileceğimizi söyler ve bunu kullanarak her hangi bir kişi bilim adamı ve araştırmacı olabilir ve doğanın derinliklerine erişebilir ve hatta insan evriminin bir sonraki safhasını görebilir. Bir kişi tüm bunları başarabilir. Bu belirli bir yapay uygulama sistemi değildir.

Yapmamız gereken tek şey var, bir araya gelmeli ve tüm insanlığı bir bütün olarak bir araya getirmeliyiz. Doğanın  bunun nasıl yerine getirileceğini gösterdiği, bize öncülük ettiği yer burasıdır.

Attaining The Secrets Of Nature

Yeni Başkan, Yeni Dünya, Yeni Değerler

Soru: Bir kabalist olarak dünyadaki güncel durum size nasıl gözüküyor? Siz devamlı olarak bizi bekleyen büyük değişikliklerden bahsediyorsunuz. Nelerdir bu değişiklikler?Cevap: Gerçekten de benzersiz bir durumda; bir dönüşümün yaklaşmakta olduğu açıktır. Anlaşılıyor ki, bunun Trump ile de bir bağlantısı yok, o sadece bu rol için seçilen iplerine bağlı bir kukla gibi… Sisteme önemli ve çok güçlü bir güncelleme gelecek. İlke olarak, dünyanın yeni değerlere geçiş sürecinde olduğunu söylemek mümkündür. Kademeli olarak gerçekleşiyor, insanlar bunu henüz anlamıyor. Dünya kapitalizmin ana direği olan paranın gücünden daha “manevi” değerlere doğru ilerliyor.  Bu aynı zamanda İslam’ın dünyaya yayılmasını etkileyen ideolojik etkiyle de bağlantılıdır. Müslümanlar para için savaşıyor değiller ama ideolojileri için savaşıyorlar.Umuyorum ki, dünyada büyük değişiklikler göreceğiz ve tüm bu süreç,  dünya genelinde çok moda olan liberalizmi gömmeyecektir. Sonuçta, gerçek bir dayanağı veya sürdürülebilirlik ihtimali yoktu; Varlığı tamamen yapaydır. Bizi insanların bunu artık hoş görmediği bir duruma getirdi.  Bir yandan, bazıları, gerçek emek yoluyla değil de ancak borsa dolandırıcılığı yoluyla elde edilebilecek muazzam, haksız kazançlara sahip olmuştur. Ve öte yanda da, yaşayacak hiçbir şeyi olmayan insanlar var. Anlaşılıyor ki, Amerika’daki endüstriyel üretimi geri getirmek imkânsız. Gelişmiş ülkelerin tümü, üretimi Çin’e veya emeğin ucuz olduğu diğer yerlere transfer etti bile. Endüstriyel üretimi geri getirmek imkânsız hale geldi ve buna gerek yok. Amerikalı işçiler, Çin’deki işçilerin aldığı maaşın aynısını alamazlar. Bu nedenle, kısaca yeni, manevi, insani bir endüstriye geçmek mecburidir. Biz insandan başka bir şey üretmek zorunda değiliz! Sonuçta, yiyecek veya giyecek kıtlığı yok. Dünyada yaşayan her insanın yaşamını idame ettirebilmesi için gereken her şeyden yeterince var. Dünyada tüketici malları fazlası var, bu sayede herkesin ihtiyacının sağlanması konusunda bir sorun yok. Ayrıca, bu ürünlerin maliyeti, hemen hemen hiçbir şey…Farkına varmaya mecburuz ki, dünyanın başarmak için ihtiyaç duyduğu şey daha yüksek bir enerji, bizleri doğaya benzer kılan aramızdaki bağın gücüdür. En çok, kurdukları birlik ile insanlığa yardımcı olacaklarını düşünen insanlara talep olacak. Bu geleceğin mesleği olacak, insanların bunu öğrenmesi gerekecek. Bunu öğrenmek uzun yıllar alır ve dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca, milyarlarca insan tarafından yapılması gerekir. Birlik olmak üzere insanları eğitmek bunu yapabilenler için yeni bir iştir. Tüm medyayı da içermelidir çünkü bu bütün bir sistemdir.İnsanlar öğrenmeye çalışacak ve bu çaba iş olarak algılanacaktır — ruhsal işçilik, Yaradan’ı Çalışmak, ihtiyacımız olan her şeyi almamız için gereken Yaradan’ın hizmetini göremek budur. Dünya nüfusunun %90’ı üretimde iş bulamayacak. Geri kalan %10’luk teknik işler dünya üzerinde bir yerlere dağıtılacak.Trump, bu değişikliği hayata geçirmek için ona izin verilecek olursa, bunu somutlaştırır. Ancak, bankacılık ve finans sisteminin elinden alacağı gücü endüstriye geri vermek istemesi bile, ayırt edici bir göstergedir zaten. Fakat sanayi onun sandığı gibi olmayacak, Amerika’da tekrar otomobil üretmeye başlayamayacak, ağır ve hafif sanayi yeniden üretime başlayamayacak. Başarısız olacak.  Aksine, yeni bir endüstri doğacak: insanlığın üretimi.Dünyadaki yeni eğilim bu olacaktır.  Benzer şekilde,  Avrupa’da yaratılan durum tarafından belirlenen bir eğilim bu; Avrupa Birliği dağılacak. Herkes Avrupa’nın ayrılmaz bağlarına ihanet edildiği için ağlıyor,  fakat Avrupa Birliği hiçbir zaman gerçek manada bir araya gelmemişti ve ayrılmaz olmadığı da kesin. Bankaların mümkün olduğu kadar fazla kazanç sağlamak ve herkesi kontrol altında tutmak için kurmuş oldukları bir ittifaktı.Dolayısıyla eğer bu birlik düşerse, daha iyi olacak. Bu parçalanmayı Avrupa’nın parçalanmasıyla ilişkilendirmek zorunda değiliz. Avrupa’da birlik yoktu; Bu nedenle, üzülecek bir şey de yok. AB düştükten sonra, hiç şüphe yok ki, gerçek birlik hakkında konuşmak mümkün olacaktır. Sonuçta, zorunlu olan bu birliğe duyulan gereksinimin olgunlaştığı açıktır. Bir noktada Avrupa’daki birlik ve bağ hakkında başka bir biçimde konuşmak mümkün olacaktır. Ancak bu entegral bir eğitim gerektirir.http://laitman.com/2016/12/a-new-president-a-new-world-new-values/

Büyük Avrupa Uygarlığının Gün Batımı, Bölüm 3

Soru: Avrupa medeniyeti her zaman dünyanın efendisi olan insanın gücüne, yüksek ideallere, özgür düşünceye, eşitliğe, bilimsel yaklaşıma ve bilgeliğe duyulan inanca örnek oluşturmuştur. Öyleyse neden bugün bu ideolojinin bizim için zararlı olduğunu görüyoruz?

Yanıt: Bu dünyadaki her şey doğum, gelişme, refah ve sonra gelen gerileme dönemlerinden geçerek ölüyor. Her şeyin kişinin kendi ellerinde olduğunu iddia eden Avrupa materyalist yaklaşımı, çok yararlı ve akılcı idi. Esasen, bu koşullarda mistik güçlere de ihtiyaç yoktur, yalnızca karşımızda gördüğümüz şeylere inanır, güveniriz.Avrupalı bu yaklaşım, Hindistan ve Arap ülkeleri gibi dünyanın başka bölgelerindeki, odak noktası insan, eğitim ve gelişim üzerinde durmayan diğer felsefelerle karşılaştırıldığında, insanın gelişimine ve insanın kendi hayatına yaklaşımına, büyük katkı sağlamıştır.Etik değerleri, kadınlara erkelerle aynı hakları tanınması, konuşma özgürlüğü ve eşitlik, eğitimin Avrupa’ya getirdiği değerlerdir. Ancak bugün, onlara uzak geçmişte olduğum kadar hayran değilim.Sonuçta, Avrupa’da bugün dahi dini nüfuzun ne kadar güçlü olduğunu, ‘hür irade ve eşitlik’ hakkındaki sloganlarından biliyoruz. Özgürlüğe duyduğu bütün o entelektüel özleme karşın her Avrupalı içinde inançlını korur, inançlıdır ve bu ruh onun içinde yaşar.Tüm Avrupa ideallerinin sembolü olan Fransız Devrimi’nin ev sahibi Fransa’ya gelecek olursak; banliyölere, küçük kasaba ve köylere gittiğinizde, aynı Orta Çağ’da olduğu gibi yaşadıklarını göreceksiniz… Yaşama yaklaşımları aynıdır, kilise aynıdır.Avrupalıların Yahudilerden aldığı ruh onları iki açıdan etkiledi. Bir yandan konuşma ve din özgürlüğü, eğitim ve Avrupa’nın eşitlik ideallerini getirdi, öte yandan Hıristiyan inancını bugüne kadar tüm Orta Çağ öğretileri ve kısıtlamaları ile halk arasında yaşayan gücünü.Aynı kaynaktan çıkan bu iki kuvvet Avrupalılar harekete geçtiklerinde uzlaşmalarına müsaade etmiyor ve anlaşamaya varamıyorlar. Avrupa ruhunu tanımlayan işte budur.Soru: Eğitim ve eşitliğe ilişkin bu muhteşem fikirler neden Avrupa’yı bugün gördüğümüz feci duruma getirdi?Yanıt: Gerçek şu ki bunlar sadece güzel sloganlar, realitede insan içsel olarak hiç değişmedi. Antik çağlardan beri kişi aynı insan olarak hayat sürmekte. Eğer biraz daha eşeler, derine inersek; aynı daha önce de olduğu gibi, orada duran bir barbar ile karşılaşacağız.İnsanlar kazanılmış özgürlüklerini nasıl kullanacaklarını anlayamıyorlar. Bunun anlaşılması için insanlığın geliştirilmesi gerekirdi, böylece eşitlik nedir, ona ulaşmak için hangi kuvvetler gerekir ve insanın kendi egoist doğasına nasıl direnebileceğini bilirlerdi.Olan, bilimsel ve teknolojik bir devrimdi, ancak biri barbar olarak kalabilir ve aynı zamanda atom bombasına da sahip olabilir. Gerçek anlamda gelişme, ehlileşmemiş bir kişinin, insanın vahşiliğinin gelişimini içerir ve Avrupa’da gerçekleşmiş olan bu değildi. İnsanlar sadece güzel konuşmakla değişmezler. Bir insanı içsel olarak değiştirmek için, içimizde var olan doğal egoisttik güce ek olarak, üst kuvvet gerekir.Durum böyle olmadığından, Avrupalılar aynı eskisi gibi kaldı. Hayatlarını iyileştirmek için yaptıkları sadece, güzel felsefeler, edebiyat ve kültürle oynanan oyunlar; başka da hiçbir şey yoktur. Biraz daha derine inersek, 2000 yıl önce ki insanın aynı kaldığını göreceğiz.http://laitman.com/2016/09/sunset-of-the-great-european-civilization-part-3/

Büyük Avrupa Uygarlığının Gün Batımı, Bölüm 2

Tapınağın yıkılmasından sonra İsrail halkı tarafından kaybedilen manevi bilgi Avrupa uygarlığının gelişimine özel bir ivme kazandırdı. Avrupalılara istisnai güçte bir şevk ve arzu ile yeni topraklar keşfetme ve geliştirme isteği kazandırdı.

Hristiyan inancını her yere yaymak için yola düşen hacılar insanlara dua etmeyi öğrettiler. O zamanlar tam manasıyla barbar olan Avrupa sakinlerine bilim, bilgi ve inanç götürdüler. Bu din bugüne kadar insanları destekledi. Eski Yunanlılar tüm bilgeliklerini Yahudilerden aldılar. Öncesinde, eski Yunan’da çok tanrılı ilkel inançlar vardı. Antik Yunan efsaneleri ancak küçük çocukları cezp edebilecek kadar naif tir. Bilim ve insan ruhunun gûya derin bir nefesten geliştiği anlayışı da ilkeldir. Antik Yunan, İsrail halkında yaşayan Kabala bilgeliğinden ödünç aldığı fikirler sayesinde yükseldi. Her ne kadar Yunanlılar bundan yalnızca çarpıtılmış, dışsal bozuk fikirler edinmiş olsalar dahi, tam da Avrupa medeniyetini geliştiren ve bugünkü Avrupa’ya biçimini veren şey bu olmuştur aslında.

Bu etki sayesinde, Avrupa bütün dünyaya geçirmeye uğraşacağı bu özel bir ruhu edindi. Avrupalılar yeni arazileri ve kıtaları keşfetmeye gittiler, ancak esas amaçları bu nedenle misyonerlikti ve dini idi.

Dinden bilimin gelişti, simya ve coğrafya Hıristiyan inancının dünyayı fetheden en gerçekçi inanç olduğunu herkese ispat etmek için gerekliydi. Bu Avrupalılar için çok önemliydi. Sömürge savaşları ve fetihlerin başlangıçta elbette sadece dini amaçları vardı. Daha sonradan bu işten ekonomik fayda da sağlayabileceklerini fark ettiler.

Günümüze yakın zamanlarda, deniz yolu ile Çin ve Hindistan’dan İngiltere’ye mallar getirilmeye başlandı ve Süveyş Kanalı’na gereksinim ortaya çıktı.

Burada Hıristiyan dininin bilime geçiş vardı. Avrupa, odak noktasını Tanrı’dan insana, insan ruhuna ve insanlık değerlerine kaydırdı. Bu dönüşümün diğer ülkelerde gerçekleşen devrimler tarafından takip edilecek Fransız Devrimi ile başladığını söylemek mümkündür. Dine ek olarak bilim de hızla gelişmeye başlamıştır.

Pek çok farklı ulus bir birine bu denli yakın yaşamakta olduğu, Roma ve Yunanistan’dan gelen ortak bir inanca ve felsefeye sahip olan başka bir kıta yoktur. Ayrıca, sürgündeki İsrail halkı da Avrupa ulusları arasında yaşmakta idi. Bir ülkeden diğerine göç ederken aralarında yaşayan bu ruhu diğer uluslarla temas kurarak onlara aktarıyorlardı. Bu nedenle, Avrupa hiçbir ülkenin gelişmediği kadar gelişti.

İsrail halkının geldiği yerin gelişmeye başladığını söylemek mümkündür. Ve oradan ihraç edildiklerinde derhal bu ülkeler düşe geçer. Bu da Avrupa’da gelişimin iki yoldan gerçekleştiğini düşünebileceğimiz anlamına geliyor. Birincisi Hıristiyanlığın, ikincisi ise Yahudi ruhunun gelişimidir. Gelişimin birbirlerini etkileşim içinde ilerleyen bu iki yön, Avrupa uygarlığını inşa etti.

Sunset Of The Great European Civilization, Part 2