Category Archives: Dünya

Küresel Yükseliş İçin

Soru: Çalışmamızdan elde edilen bilgiler, inancın ölçüsünü nasıl etkiler?

Cevap: Kabalistlerin tavsiyelerini takip ederek pratik yaptığınız ölçüde, egoist niteliklerinizi algılamaya başlarsınız ve bunların sizi sürekli olarak dünyaya, Yaradan’a ve dostlarınıza karşı eleştirel olmaya ve kendinizi tamamen haklı çıkarmaya ittiğini fark edersiniz. Bu, sıradan bir çalışmanın sonucudur.

Öte yandan, kişi egoizminin ne kadar çirkin olduğunu gördüğünde, kendini eleştirmeye başlar ve Yaradan’dan onu düzeltmesini ister. Islahın yolu buradan başlar.

Soru: Bu durumda mantık ötesi inanç, ödüle olan inançtan nasıl farklıdır?

Cevap: Ödüle olan inanç, gösterdiğim çabalar için ödüllendirilmeye çabaladığımda egoist bir inanç olur. Ve mantık ötesi inanç ise, egoizmin üzerine çıkma ve tam olarak karşılıklı ihsan etmede Yaradan ile birleşme arzusudur.

Soru: İnanç ölçüsünü nasıl güçlendirebilir ve Yaradan’dan uzak olduğumuzun farkına varıp ümitsizliğe düşmeyebiliriz?

Cevap: Eğer dostlarınızla birleşirseniz ve kolektif yükselişinizin başarısı için, Yaradan ile aranızdaki bağlantı için birlikte çalışırsanız, o zaman başarılı olursunuz. Yaradan bize ne kadar küçük ve güçsüz egoistler olduğumuzu tam olarak gösterir ki doğru yolu seçelim.

 

Bütünsel Dünyanın Sorunları

Bugün tüm insanlara ulaşıp, nasıl bir dünyada olduğumuzu anlatacak kendi eğitim sistemimizi hızla oluşturmamız gereken bir durumdayız. Çünkü bunu başka kimse yapamaz. Bu yalnızca, dünya ve kendi yapıları hakkında bütünsel bir anlayışa sahip olan insanlara bağlıdır.

Ben eğer bağ içinde değilsem, egoist bir dünyadaysam ve şimdi oluşmaya başlayan yeni bütünsel dünyayı anlamıyorsam, o zaman hiçbir şeyi açıklayamayacağım.

Fakat ben zaten başkalarıyla bütünleşme içindeysem ve üst dünya beni zaten bu dünyadaki herkesle bütünleşmiş bir duruma getirmişse, o zaman onlara bu metodolojiyi ve yakın geleceğe dair bir açıklamayı anlatabileceğim.

Sonuçta kriz, egoist bir dünyada bölünmüş olmamız ve bütünsel dünyanın matrisinin yukarıdan üzerimize inmeye ve içimize girmeye başlaması yüzünden çıkıyor. Ve bu iki dünya örtüşmüyor. Biri diğerine girdiği zaman, sonucunda yaşamın tüm alanlarını etkileyen çok sayıda kriz ortaya çıkıyor.

Üzerimize çöken, doğanın baskısı altında nasıl yeniden inşa etmemiz gerektiğini yani doğada yavaş yavaş görünür olan şeyin bizim için hayırlı olmasını sağlayacak şekilde, kendimizi nasıl bütünleyici hale getireceğimizi dünyaya hızla göstermeliyiz.

 

En Büyük Tüketici Pazarı

Soru: Sürekli olarak her türlü ilacı üretmemize rağmen neden sürekli yeni hastalıklar ortaya çıkıyor? Bunun herhangi bir çözümü var mı?

Cevap: Tüm insanlık ıslah oluncaya kadar bu durum düzelmeyecektir.

Sonuçta her şey daha fazla kazanma üzerine kurulu. Ne için? Bu soru sorulmuyor. Bu, toplumun hiçbir zaman yargılanmayan bir hedefidir. Daha fazla kazanmak! Böylece diğerlerinden daha üstün, diğerlerinden daha önemli ve diğerlerinden daha güçlü olacağım! Peki neden, ne için ve hangi amaçla? Bütün bunlar artık önemli değil. Önemli olan, zenginliğe toplum tarafından saygı duyulması ve bu nedenle insanların zenginliğin peşinden koşmasıdır.

Bu amaçla milyonlarca ilaç üretiliyor. Üstelik bu muhtemelen dünyanın en büyük tüketici pazarı. Bizi sürekli olarak her türlü ilaçla doldurmaya çalışan kocaman bir doktor, üretici ve reklamcı ordusu var. Genel olarak bu şekilde sürekli kendimizi zehirliyoruz.

Kendimizi gerçekten insanı ıslah etmeye adamamız dışında, bu soruna hızlı bir çözüm düşünemiyorum. Ancak o zaman geri kalan her şeyi düzeltmek istediğimiz noktaya gelebiliriz. Bizim ıslahımız, çevremizdeki doğa üzerinde öyle bir etki yaratacak ki, sebze, meyve yetiştirebilecek, et üretebilecek ve ihtiyacımız olan her şeyi değiştirilmemiş bir biçimde üretebileceğiz. Bunlar çürümeyecekler; herkese yetecek kadar mevcut olacaklar. Ama bu, sadece kimyasallar yerine kendimizle ilgilendiğimizde gerçekleşecek.

Yorum: Ama aynı zamanda “Doktora iyileştirme hakkı verilmiştir” diye yazılmıştır.

Cevabım: Günümüzde gerçek doktor yok ki! Uygulamada bu kişiler, aslında, bize yardım ettiklerini düşünen mutsuz insanlar topluluğudur.

Ancak gerçek şu ki onlar tamamen zehirlenmiş ve artık hiçbir şey yapmanın mümkün olamayacağı insanlarla uğraşıyorlar. Onlara bir şeyler yapacak ve onları bir şekilde bir arada tutacak ilave zehir türleri satmaya çalışıyorlar. Biz şu anda böyle yaşıyoruz. Elbette bir kişi itiraz edebilir ve 500 yıl önce insanların 30 ila 40 yıl yaşadığını, bugün ise 60, 70, 80 yıl ve hatta daha fazla yaşadıklarını söyleyebilir. Bu doğru. Ama gerçek şu ki burada şu soruyla karşı karşıyayız: “Ne için?!”

 

Dünyanın Birlik Yoluyla Islaha İhtiyacı Var

Dünya milletleri, aramızda dostluk, işbirliği ve yakınlaşma içinde yaşamamız gerektiği konusunda yavaş yavaş hemfikir olacaklar. Sonuçta, başka şekilde insanlığı ileri götürme konusunda bir ilerleme sağlanamaz.

Dolayısıyla, insanlığın bir kısmının, ulusların arasındaki yakınlaşmanın sadece savaşları önlemek için değil; doğanın kendisinden, onun kaynağından yani Yaradan’dan gelen bir zorunluluk olduğunu anladığı bir duruma yaklaşıyoruz.

Ülkedeki bu zor durum, insanları Kabala bilgeliğine ilgi duymaya itecek. Her ne kadar Kabala’yı bir tür mucize, mistisizm veya ritüellerle ilişkilendirmeye alışık olsalar da, aslında Kabala tüm evreni, tüm insanları, tüm cansız maddeleri, bitkileri ve hayvanları, istisnasız evrenin tüm doğasını yani evreni kapsayan gerçekliğin yapısını öğretir.

Birlik yoluyla ıslah edilmesi gereken bir dünyada yaşadığımızı anlamalıyız. Önümüzde dünyanın tüm sakinlerini bu konuda düşünmeye mecbur edecek çok iş var. Realitenin en alt noktasına düşen bu dünyada reenkarnasyon yaşamamak için, tek kalpte tek adam olarak bağlanmadığımız sürece, dünyanın ıslahına, huzura, sükûnete, iyi bir hayata ulaşmanın başka yolu yok.

Kişinin bunu net bir şekilde idrak etmesi gerekir ki, bu hayatın karmaşası içinde, her gün etrafındaki milyarlarca insan karşısında ne kadar kafası karışsa da, zenginlik, güç, bilgi arzuları ile başkalarının kontrolüne düşmesin ya da tek kaygısı yemek, cinsellik ve aile olduğunda yine de hayatın amacından kopmasın.

 

Dünya Bizi İleriye İtiyor

Soru: Son zamanlarda kalbi ağırlaştıran bir eğilim var. Her zaman aktif olan insanların bir şeyler yapması çok daha zor hale geldi. Bu süreç nedir?

Cevap: Bugün Kabala çalışan insanlar, yeni bir sisteme girmeye ve onu anlamaya ve tanımaya başlıyorlar. Onlara o kadar çok bilgi verdim ki, kelimenin tam anlamıyla onun içinde yaşıyorlar. Bizim var olduğumuzu, birbirimiz arasında, bizimle Yaradan arasında ve bizimle dünyanın geri kalanı arasında bir karşılıklı etkileşim sistemimizin olduğunu anlıyorlar.

Bizler, Yaradan ile tüm dünya arasında bir ara bağlantıyız ve tüm bunları tek bir ortak sisteme bağlamalıyız. Bu süreci uygulamakta olduklarının farkına varmaya başlıyorlar.

Dış dünyaya erişimi kabul etmek onlar için zordu. Bizler her zaman, her yerden, daha fazla dostu çekmek için çalışıyoruz ki, onlar da manevi edinimi, Yaradan’ın ifşasını arzulasınlar.

Ancak burada biz, rahat yaşam koşulları dışında hayatta hiçbir şeye ihtiyacı olmayan insanlara hitap ediyoruz. Elbette bu çok zayıflatıcı bir şey ve sizi yoldan çıkarır.

Ama bu tam olarak, insanların artık normal bir şekilde var olmak için gerekli ihtiyaçlara sahip olduğu gerçeğidir ve bu ancak karşılıklı sorumluluk temelinde, evrensel bir insan topluluğu yaratılarak çözülebilir, bu da bize en sonunda üst ışığı alabilmemiz, onu kendimizden tüm insanlığa aktarmamız ve tüm dünyanın ıslahı için büyük bir ilerleme sağlar. Bunun için, biz şimdi pratik Kabala çalışmaya başlıyoruz.

 

“İnsanlık Tarihi Nedir?” (Quora)

İnsanlık tarihine iki şekilde bakabiliriz: ya dünyevi bir gelişim yolu olarak ya da büyüyen arzularımız tarafından yönlendirilen bir evrim olarak.  Önümüzde, “bu dünya” olarak bilinen bir tür üç boyutlu küresel ekranda sergilenen tarihe tanıklık ediyoruz. İçimizde ve tüm çevremizde, aktif olarak katıldığımız canlı bir film gibi, bu gözler önüne seriliyor.

Yine de, bu içimizde yaşar.

Tüm dünyamız bizim arzularımızın merceğinden yansıtılır. Biz bunu kendi içimizde değil, yalnızca dışsal bir bakış açısından gözlemleriz. Dışarısı ile içerisi arasındaki ayrım önemsiz hale gelir; hepsi kişinin kendisinin bir uzantısıdır.

Bununla birlikte, algımızın yanılgısını bir kenara bırakmamız gerekir, zira evreni içgüdüsel olarak içimizde ve dışımızda olmak üzere ikiye ayırıyoruz. Bu bizim egoizmimizin, başkaları ve doğa pahasına kendi kendimizi tatmin etmeye yönelik içsel arzumuzun sonucudur. Bu algı dünya görüşümüzü bugüne kadar şekillendirdi. Egomuzun üzerine çıktığımız zaman, herkesle ortak bir “benlik” paylaştığımızın farkına varacak ve her şeyi dışımızda değil içimizde deneyimleyeceğiz.

Egoist arzularımız, Büyük Patlama’dan itibaren doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeleri boyunca evrimleşti.

Doğanın insan seviyesi MÖ 50.000 civarında ortaya çıktı ve o zamandan MÖ 5.000’e kadar, eşitlik ve ortak mülkiyetle karakterize edilen ilkel bir komünal toplum ortaya çıktı.

Başlangıçta arzular cansız bir düzeyde işliyordu, ancak zenginlik arayışı MS 5. yüzyılda gelişti. Sonraki dönem, öncü teknolojilerin ortaya çıkışıyla belirginleşen hızlı bir insanlık gelişimine tanık oldu.

MÖ 5. yüzyıldan MS 15. Yüzyıla, Orta Çağ’ın sonuna kadar amansız bir güç arayışı vardı. Eş zamanlı olarak Rönesans, önemli keşifler, matbaanın icadı ve diğer dönüm noktaları, 20. yüzyılın sonuna kadar devam edecek olan bilimsel ilerleme ve aydınlanma çağını başlattı.

21. Yüzyılda kendimizi, doğanın sınırlarını aşmak isteyen, doğanın kanunlarıyla uyum içinde olduğumuz daha yüksek bir varoluş düzeyini hedefleyen, yeni bir arzunun içimizde doğduğu, yepyeni bir çağda buluyoruz. Elbette bu yeni arzunun amacını, ilk ortaya çıktığında ifade edildiği kadar net bir şekilde tanımlayamayız ve daha üst bir gelişim seviyesine geçiş sırasında, mevcut evrim sürecimizin talepleri konusunda kendimizi tamamen cahil buluyoruz.

Hayatımızı nasıl ve neden sürdürmemiz gerektiğine dair çeşitli teori ve görüşler var, ancak hiçbiri herkesi tam olarak tatmin etmiyor. Bununla birlikte, doğanın bizi dünya çapında görünür-düzeyindeki, teknolojik ve ekonomik olarak birbirine olan bağlılığımızı sürekli artırmaya nasıl zorladığını gözlemleyerek, doğanın bizden birbirimizle olan bağlarımızda yeni bir birlik, karşılıklı bağımlılık ve bağlılık seviyesine ulaşmamızı talep ettiğini tahmin edebiliriz. Bu kavram Kutsal Kitabın “komşunu kendin gibi sev” ilkesiyle de uyumludur.

Kötü Bir Dünyayı Nasıl Islah Ederiz?

Soru: Manevi dünyadan, bir uyum dünyası olarak ve bizim dünyamızdan da uyumsuzluk olarak bahsediyorsunuz. Hayvansal ya da bitkisel doğadan, dışarıdan bakıldığında onun bir kâbus olduğu ve ıslah edilmesi gerektiğinin hemen anlaşıldığı herhangi bir örnek var mı?

Cevap: Bu dünyada kendimizden başka ıslah edecek hiçbir şeyimiz yok çünkü sadece arzularımızı ıslah edebiliriz. Cansız, bitkisel ve hayvansal doğadaki nesnelerin arzuları yukarıdan verilir ve hepsi içgüdüsel olarak kendi içlerinde var olan yasalara ve kurallara uyarlar. Hiçbir özgür iradeleri yoktur.

Bu yüzden, bir sürüngenin bir insanı yediğini ve bu nedenle bu timsahın kötü olduğunu ve öldürülmesi gerektiğini söyleyemeyiz. Neden öldürelim ki? Böyle bir programa sahip olduğu gerçeği için mi? O zaman, bu talihsiz timsaha değil, Yaradan’a dönmelisiniz.

Bir keresinde Miami’de bir arkadaşımı ziyaret ettiğimizde şöyle dediğini hatırlıyorum: “Bu, köpeğimi görmediğim ikinci gün.” Evinin çevresinde timsahların yaşadığı küçük göller vardı ve timsahlar serbestçe karaya çıkıyorlardı. Köpeğin sahibi, köpeğinin çitten atladığını ve timsahlar tarafından yenildiğini düşünüyordu. Peki, şimdi bu timsahları vurmak zorunda mıyız? Onların suçu ne?

Bu, büyük bir hayvansal arzu küçük bir hayvansal arzuyu tükettiğinde, bir hayvanın, hayvansal arzuya verdiği doğal tepkidir. Aynı zamanda, onlar karşılıklı olarak tüketilirler, birbirlerinin var oluşunu sağlarlar ve böylece doğanın hareketi devam eder.

Her bir arzu, daima cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelerinden oluşur. Arzu, sadece insan seviyesinde ıslah edilebilir. Eğer onu ıslah ederseniz, o zaman tüm arzular birbirine bağlanır ve hepsi ıslah olmuş kabul edilir, zira insan seviyesi, deyim yerindeyse, tüm arzuların başıdır.

Bu nedenle, şöyle söylenmektedir;  tam bir ıslaha ulaştığımızda, kurt ile kuzu yeşil çimenler üzerinde dostça birlikte yürüyecek ve küçük bir çocuk onlara rehberlik edecektir.

Bu gerçekten böyledir çünkü tüm bu arzular birbiriyle doğru kombinasyona gelecektir. Yani doğru insan arzusu, cansız, bitkisel ve hayvansal arzuları birbirine bağlayacak ve bu ortak yaşamda beraber çalışmaları için, onlara doğru yönü verecektir.

İnsanlığa Yakışan Bir Hayat

Soru: Günümüzde insanların bilinçleri yavaş yavaş değişmeye başlıyor. İnsanların yakında Kabala’nın söylediklerine inanıp, eylemlerini değiştirmeye başlamaları ne kadar gerçekçi?

Cevap: Bu ihtiyaca bağlıdır. Günümüzde insanların her türlü teknik oyuncakları geliştirmeye, savaşlar çıkarmaya ve tabiri caizse birbirlerini toplarından çekmeye devam ettiklerini görüyoruz. Onlar bu tür bir yaşamdan hala memnunlar.

Kendilerine zarar veren ve dolayısıyla onları gerçek Kabalistik kaynaklarından daha da uzaklaştıran geçici, önemsiz ve değersiz bir şeyle uğraşıyorlar. Ve onlara geri dönmek giderek daha zor olacak.

Başkalarına karşı bencilliğini en iyi şekilde kullanan kişi, bizim dünyamızda başarılı görünebilir. Ama aslında bu onu gerçek kaynağına geri dönmek için çok zor bir yolla ve manevi ıslah yolunda çok acı hislerle tehdit eder.

Dünyamız bu şekilde işliyor ve bu konuda yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Biz, Kabala’yı yayarak bir şeyler başarmaya çalışıyoruz ama prensipte bunların hepsi dünyanın programında var.

“İçinde Yaşadığımız Sistem Hakkında Ne Biliyorsunuz?” (Quora)

Bizler tek bir küresel-bütünsel sistem içinde yaşıyoruz ve bu sistemin bizden özel bir talebi var.

Talebi nedir?

Onun küresel-bütünsel yasalarına uyum sağlamamızdır.

İçinde yaşadığımız sistem bizi, analog bir sistemin parçaları gibi, uyumlu ve birbirine bağımlı bir şekilde kendisine bağlanmaya teşvik ediyor.

Biz ise tam tersine birbirimize karşı olumsuz davranıyoruz. Kendi çıkarımızı başkalarının ve tüm sistemin yararından üstün tutuyoruz.

Böyle bir tutum yıkıcıdır.

Bu, aramızdaki bağlarda sömürünün, manipülasyonun ve istismarın çoğalmasına ve gezegenimizin kaynaklarının tükenmesine yol açıyor. Başka bir değişle, şu anda içinde var olduğumuz küresel-bütünsel sistemin yasalarına aykırı olarak, istiyor, düşünüyor ve hareket ediyoruz.

Buna bağlı olarak da, sistemden kişisel, sosyal, ekonomik ve ekolojik ölçekte her türlü sorun ve kriz alıyoruz; artan depresyon, stres, kaygı ve yalnızlıktan, çeşitli savaş ve çatışmalara ve ekolojik felaketler ve salgınlara kadar uzanan, sayısız olumsuz tepkiler alıyoruz.

İçinde yaşadığımız küresel-bütünsel sistem, ona karşı tutumlarımıza yani birbirimize ve genel olarak doğaya karşı tutumlarımıza yanıt verir.

Ne istersek onu yapabiliriz, ancak eninde sonunda bu sistemin parçaları arasında tam bir bağ ve karşılıklı bağımlılıkla nasıl işlediğini, ayrılmaz yasalarını öğrenmemiz ve içinde yaşarken nasıl uyumlu ve huzurlu bir hayat sürebileceğimizin anlayışına ulaşmamız gerekecek.

Sistemin yasalarını öğrenmezsek, sistemden gelen olumsuz geri bildirimlerin giderek arttığını hissederiz, zira sistemdeki koruma gücü her zaman üstün gelecektir.

Dünyayı İyileştirmek Mi Kendinizi Değiştirmek Mi?

Yorum: Bir kişinin asıl sorunu, daha yüksek koordinatlara bağlı olmamasıdır. Dünyamızın var olmadığını, bunun sadece bir ilüzyon olduğunu söylediğinizde, şu soru ortaya çıkıyor: “Ben neredeyim?”

Cevabım: Hiçbir şey yapılamaz. Bunun için bir metodoloji var. Bu nedenle, kişiyi yavaş yavaş buna sokmak, bunu açıklamak ve ona niteliklerini nasıl yöneteceğini keşfetme fırsatı vermek gerekir. Bütün bunlar başlangıçta bize verilir. Herkes gerçeğe ulaşabilir ve ulaşmak zorundadır. Bu öğrenilmelidir.

Dünyadaki tüm acılar, bizi tam da bunu yapmaya iter. Bizi içinde bulunduğumuz bu küçük küre olan dünyamızı iyileştirmeye zorlamaz. Buna gerek yoktur.

Kendimizi değiştirmeliyiz ki dış küreye, sonra daha dış bir küreye ve daha da dış bir küreye çıkabilelim. Ancak bunun yerine kendi küçük küremizi geliştirmeye başlarsak ve onun içinde kalmak istersek, bizi kiraz çekirdeği gibi sadece dışarı itmeye çalışan doğanın darbeleriyle karşılaşırız. Bugün dünyadaki tüm eylemlerimizde hissettiğimiz şey budur.

Bu nedenle, dünyayı değiştirmemize ve hatta toplumu iyileştirmemize gerek yok, bunun yerine, kişinin başka bir boyutta, başka bir dünyada tamamen farklı bir görüntüyle bir sonraki varoluş derecesine ulaşmasına yardımcı olmamız gerekiyor.

Başka bir şey yapmanıza gerek yok, sadece bu. Geri kalan her şey yalnızca daha fazla acıya ve sonun ertelenmesine yol açacaktır; iyi yükselişi uzaklaştıracaktır.

Dünyamız sadece bunu arzuluyor ve mutlaka buna geleceğiz. Ama her şey, çekilen ızdırabın miktarına ve nihayetinde mantıklı bir şeyler yapmamız gerektiğini – doğanın bizim için neyi planladığını kavramak gibi, anlamamız için geçen süreye bağlıdır.