Category Archives: Dua

Tek Silah Duadır

Tek silahımız duadır. Yalnızca Yaradan’a yakarış bize yardımcı olabilir – başka hiçbir şey işe yaramaz. Dünyada herhangi bir şeyi belirleyen başka bir güç var mı? Ve Yaradan’ın yardımına kendinizden ne ekleyeceğinizi gerçekten biliyor musunuz?

Bu nedenle, var olan tek şey, ihsan etme gücünü almaktan başka bir şey istemediğimde Yaradan’a en saf biçimde yapılan yakarıştır. Bu benim tek koşulumdur.  Ve bu duruma bir şey eklersem, o zaman sanki bir şeye kendim karar veriyormuşum gibi olur ve bu iyi değildir. Bu yanlıştır. Sonuçta, ihsan etmenin bu bilinmeyen niteliğinde ne olduğunu bilmiyorum.

Dolayısıyla, Yaradan’a dönmekten ve sadece ihsan etme gücünü, sadece Onlu’nun içinden istemekten başka bir şey yoktur. Buna “İsrail, Tora ve Yaradan birdir” denir. İsrail onlu içindeki kişidir. Tora, kişinin, Yaradan’ın verebileceği ihsan etme gücünü alma arzusudur. Ve bizler,  her üç bileşenin bir araya gelmesini isteriz.

Gerçekten birleştiklerinde, bu, ıslahın sonuna ulaştığımız anlamına gelir yani tüm arzularımız kaynakla, Yaradan’ın güçleriyle bir bütün halinde birleşir.

Ve burada umutsuzluğa gelmeliyiz çünkü egoizmim içinde her şeyi kontrol ettiğimi ve her şeyi kendim yapacağımı düşünürüm. Ama esasında, her şeyi yalnızca Yaradan belirlerken tam tersi duruma gelmek ve O’na boyun eğmek zorundayım.

Yaradan çok kıskançtır. Başka bir güce yönelmene dayanamaz – sanki gerçekte O’nun yanında başka bir şey varmış gibi. Sadece senin başka bir güce yönelmiş olduğun gerçeğinden değil, O’nun yanında dönebileceğin başka biri olduğunu düşündüğün için bile kıskanır.

Grubun Duası

Soru: Grubun duası nedir? Bir masa etrafında oturup, bir çalıştayda olduğu gibi birlikte mi çalışmalıyız yoksa Siddur’u veya kaynaklardan bir şeyler mi okumalıyız?

Cevap: Grubun duası, herkesin aynı şeyi hissettiği zamandır. Tüm dostların kalbinde tek bir duygu olduğu zaman.

Aylardır Yaradan ile temas halinde olmanın önemini, O’nu bize nasıl bağlayacağınızı, O’nun grup üzerindeki etkisini nasıl uyandıracağınızı ve O’nun dikkatini nasıl çekeceğinizi konuşuyorsunuz. Düşüncelerinizi sürekli olarak tek bir fikre odaklayarak, görünüşte O’na hitap ediyorsunuz. O’nunla temas içinde olmak istiyorsunuz ve bunu O’ndan talep ediyorsunuz. Dua budur.

Elbette Siddur’u okuyabilirsiniz. O, 2,500 yıl önce, büyük Kabalistler olan Büyük Knesset üyeleri tarafından yazılmış ve düzenlenmiştir.

Onlar hissettikleri ve gördükleri hakkında yazdılar. Bu dualar, bu nedenle mutlaktır ve herkes içindir. Bunları okuyan herkes en azından bazı eylemlerde bulunur, ancak O’na daha çok kalbimizden, grubun kalbinden dönmeliyiz.

Yaradan Tarafından Verilen Görev

Tüm insanlık küresel ıslah yolunda ilerliyor ve evrensel bağlantıyı, tek bir sisteme ait olduğunu ve karşılıklı etkiyi yararlı ya da zararlı olarak hissetmeye başlıyor. Tüm insanlık, Yaradan’a benzemesi gereken tek bir kişidir, Adem’dir.

Bu nedenle, onluda çalışırken, bizimle birlikte çekmek zorunda olduğumuz tüm insanlığı unutmamalıyız. Yaradan’dan, O’nunla bağ kurma arzusunu aldık, böylece tüm dünyayı peşimizden çekebiliriz. Bu, Yaradan’ın başkalarına değil, bize manevi özlem olarak verdiği görevimizdir.

Yaradan’ın verdiği bu görev dışında bizde istisnai hiçbir şey yoktur. Başkalarına da verebilirdi ama O bize emanet ettiği için bunu mümkün olduğu kadar yerine getirmek, bu dünyanın tüm insanlarını ona bağlamak zorundayız. Genel sistemdeki her parça, diğer tüm parçalar kadar önemlidir çünkü bu sistem mükemmeldir.

Maneviyat mükemmelliktir ve ortak kapta bir hücre bile yoksa artık tamamlanmış olmayacaktır. Bu nedenle, hedefe ıslahın sonu (Gimar Tikkun) denir ve bizler tüm dünya için ve sadece en sonunda kendimiz için dua etmeliyiz. Tüm insanlığı, tüm insanları duanıza dahil ettikten sonra, kendinizi ekleme ve yardım için Yaradan’a dönme hakkına sahipsiniz. Aksi takdirde, duanız mükemmel olmayacak ve Yaradan’a ulaşamayacaktır.

 

Duanın Sonsuz Gücü

Her şeye dua gücüyle ulaşılır. Tüm geleceğimiz, durumumuz, genel olarak her şey üst güce dönmeye bağlıdır.

İnsan, bir hayvan olarak doğar çünkü dünyamızda cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerden başka bir şey yoktur. Ve hepimiz aynı düzlemde gelişmeye devam edersek, “Hepimiz ölümlü hayvanlarız” dendiği gibi, hayvansal seviyeyi asla terk edemeyeceğiz.

İnsan, varoluşunun yolunu değiştirirse, hayvansal seviyeden insan seviyesine yükselebilir. Yani insanlığın, onun tarihi boyunca yaptığı gibi, doğanın kendisine verdiği hayvansal gücün yardımıyla dünyayı değiştirerek, yaşamın efendisi olarak hareket etmeyi bırakacaktır.

Devrim, insanın, mümkün olan her şekilde geliştirdiği, doğumdan itibaren kendisine verilen egoist gücü kullanmayı bırakması ve başka bir güce, özgecil olana geçmesinden ibarettir. Kişi artık egoizmde kalmanın mümkün olmadığını görüyor. Yaşam deneyimi, insanların doğup öldüğünü ve kişinin yaşamı ve ölümü üzerinde hiçbir gücü olmadığını gösterir.

Ve en önemlisi, kişi ne için yaşadığını ve tüm çabaların boşa gittiğini anlamıyor. Yavaş yavaş kişi, üst güce olan bağımlılığını yani yaşamımızda bizi kontrol eden, belirli daha yüksek bir güç olduğunu hissetmeye ve fark etmeye başlar.

Kişi, hayatını kontrol edemediğini ve daha yüksek güçle temas kurmaya zorlandığını hisseder. Ve bu, modern insanların bilim, teknoloji, felsefe konusunda son derece eğitimli olmaları gerçeğine rağmen, hayatlarını bazı somut olmayan güçlerin yönettiğini kabul etmeleri onlar için zordur.

Bir dine ait olmak bile, Kabala biliminin bahsettiği şey olan Yaradan ile gerçek bir bağa yol açmayan kültürel bir gelenektir.

Kişi yaşamın kaynağını bulma ihtiyacı hisseder. Maddi düzlemde burada aramızda değildir ve onu doğal duyularımızı geliştirerek ifşa etmek imkansızdır. Bu bizi doğuran gücün doğasında var olan, daha yüksek nitelikler gerektirir. Bu nedenle onlar bizden önce bile varlardı ve bizden üstündüler.

Ve yıllarca süren bu tür aramalardan sonra, kişi onlardan umutsuzluğa kapılır ve hayatını yönetme konusunda tam bir güçsüzlüğünün ve yetersizliğinin farkına varır. Kişi her şeyin onlu aracılığıyla üst kuvvete başvurmasına bağlı olduğunu anlar. Ve Yaradan ona yardım etmezse, o zaman yaşamın kaynağını bulma şansı yoktur, bu da onun bir hayvan olarak doğduğu ve aynı şekilde öleceği anlamına gelir.

Bir kişinin doğduğu egoist arzudan zıt ihsan etme arzusuna geçmek yani Yaradan’ın gücünü elde etmek ancak gerçekten Yaradan’a dönmek istiyorsa, bunu yapıyorsa ve Yaradan’ı ona yardım etmekten ve O’nun güçlerinden ona ihsan etme gücünü vermekten başka yol bırakmıyorsa mümkündür.

Doğru MAN (Dua) Neye Dayanır?

Soru: Doğru MAN (dua) neye dayanır? Onun temellerini nasıl hissedebiliriz?

Cevap: Çok basit, MAN kendiniz için olamaz. Bir dost için olabilir ve tüm grup için olması daha da iyidir. Arzum yerine, sizin arzunuzu alırım ve sizin için talep etmeye başlarım, hepsi bu.

Tüm grup bunu yaparsa iyi bir şeydir. Kişinin kendisini hapisten kurtaramayacağı, ancak sadece dostlarının onu özgürleştirebileceği söylenir. Her birimiz diğer herkesi hapishaneden çıkardığımız için, bu her birimiz için aynıdır. Egoist hapishaneden ancak dostlarımız bizim için dua ederse kurtulabiliriz.

Dua etmek, Yaradan’dan, dostlarımı ıslah etmesini istemek demektir ve herkes bunu yapmalıdır. Onlu içinde, dokuz dostum için istersem, ben mutlaka onuncu olacağım. Kendim için istememe gerek yoktur çünkü dokuz Sefirot her şeyi belirler ve Malhut onlardan türetilmiştir.

Bu nedenle, kişiye verilen her şey, istemesi için değil, istemesin diye verilir. Buna “kendi üzerine yükselme”, kendini kısıtlama (tzimtzum) denir. İlk dokuz Sefirot’u yani dostlarımın tüm arzularını almalıyım. Kendimi bu şekilde yeniden inşa edersem, kendimden Yaradan’a dönebilecek bir birlik yaratırım. Bu, Partzuf olarak adlandırılır.

Kendin İçin Dua

Yorum: Kabala, bir kişi kendisi için (prensipte, bu sıradan bir insan için doğaldır) dua ettiğinde, bunun bir günah olduğunu söyler.

Cevabım: Kişi kendisi hakkında düşünürse, kendini diğerlerinden ayırır ve onlara yaklaşmaz. Doğal olarak bu, onu Yaradan’dan uzaklaştırır çünkü Yaradan hepimizi, ayrı bireylere bölünmeden önce olduğumuz gibi, tek bir ortak bütünde birleşmiş olarak görür.

Soru: Yaradan Kendisini düşünmez mi? Böyle düşünceleri yok mu?

Cevap: Birincisi, O, Kendisi hakkında düşünmez. İkincisi, her bir kişiyi düşünmez çünkü bizi bir bütün olarak hisseder.

Soru: Diyelim ki bir kişiye bakıyorum. O milyarlarca hücreden oluşmaktadır. Bir hücreye hitap etmiyorum, bir surete hitap ediyorum. Bunun gibi, Yaradan bizi bireysel olarak görmüyor mu?

Cevap: Hiçbir şekilde! Tek bir kişi ile en ufak bir hesap bile yapmaz. O, bizleri, kendimizi birbirimizden ayrı, Kendisine zıt olarak var olduğumuzu hissettiğimiz egoist bir nitelik içinde yarattı.

Soru: Peki, bundan ne anlamalıyım? Yaradan’ın beni hiç dikkate almadığını mı? Varlığımı bile bilmiyor mu?

Cevap: O’nun bilip bilmemesi tamamen başka bir konudur. O, diğerlerine yakınlaşarak O’na yakınlaşma eylemi dışında, kişisel eylemlerinizi hesaba katmaz.

“Dua Nedir? “

Hayatımızda biriken problemlere yol açan ben merkezli bir dünya algısı ve hissi içinde doğup büyüyoruz. Her türlü problemle karşılaşmamız, bize mevcut algımızın ve hissiyatımızın üzerine çıkma arzusu vermek ve herkes arasında sevgi, ilgi ve olumlu bağdan oluşan yeni bir dünya keşfetmek içindir.

Doğuştan gelen egoist algımız ve hissiyatımızdan, yeni bir özgecil algıya dönüşüm, “dua” adı verilen bir eylemle gerçekleştirilir.

Dua nedir?

Dua, kitap ne kadar kutsal olursa olsun, bir kitaptan sözler okumak anlamına gelmediği gibi, daha yüksek bir güçten dünyada bir şeyleri değiştirmesini istemek veya bireysel olarak kendine fayda sağlamak anlamına da gelmez. Daha ziyade, tüm gerçeklik algımız ben merkezli olduğundan, an be an kendi içimizde doyumu elde etmeyi hedeflediğimiz için, o zaman dua, ben merkezli yaklaşımımızı gerçeğe dönüştürmek ve herkese ve çevremizdeki her şeye faydalı olmak için samimi bir taleptir.

Başka bir deyişle, dua, olağan bir şekilde yaptığımız gibi, kişisel kazanç için başkalarını egoist olarak özümsemek, almak ve sömürmek yerine kendi kendini dönüştürme talebidir, bunun karşılığında ters yönde düşünmek ve arzulamak için gerçek bir irade geliştiririz: başkalarının yararı için vermek, ihsan etmek ve kendi kendimizi kullanmak.

Kalplerimizin derinliklerinden, kendi kendine dönüşüm için dürüst bir duanın sonucu, bilgelerimiz tarafından “Dostunu kendi gibi sev” emrinde yazılmıştır (Leviticus 19:18). Yani duamız bizi, kendimizi hissettiğimiz gibi başkalarını da hissettiğimiz bir duruma götürmeli, böylece egomuzun niyetini, verme niyetine çevirip ıslah ederiz.

Bu nedenle dua, başkalarını kendimizi sevdiğimiz gibi sevmek için gerçek bir arzuya ulaşmanın yanı sıra, kendimizi gerçekten ne kadar sevdiğimizin tam olarak açığa çıkması anlamına gelir. Eğer arzumuz doğruysa, kalbimizin derinliklerindense, egomuzu ıslah eden ve bize kendi öz sevgimiz ölçüsünde başkalarını sevme yeteneği veren daha yüksek bir gücün yardımıyla ödüllendiriliriz.

Başarı = Çalışma + Dua

Grup içinde, aramızda mümkün olduğunca çok doğru bağ, doğru nitelik, Hasadim inşa etmeye çalışmalı ve bu konuda beklememeliyiz. Genellikle içsel Klipa kişiyi ikna eder: “Bekle ve her şeyi alacaksın. Yaradan sana merhamet edecek ve sana yardım edecek. ”

Ancak talebimiz olmadan, aşağıdan uyanmadan yani çalışmaya başlamadan yukarıdan yardım alamayız. Bunu bilmelisiniz.

İnsanlar yıllardır tek bir noktada duruyorlar ve Yaradan’ın onlara maneviyat vermesini bekliyorlar. Ama çalışmaya başlamadınız! Başlamalısınız ve her şey çökmek üzere olduğunda ve dayanılmaz bir yükün sırtınıza düşmek üzere olduğunda yalvardığınızda, o zaman Yaradan size yardım edecektir. Bu anın, tutulması ve akılda bulundurulması gerekir. Manevi çalışmanın sırrı budur: bizler başlarız ve Yaradan bitirir; bu her eylemde böyledir.

Her şey bana bağlıymış gibi davranmalıyım. Ve yolun ortasında birdenbire kendi başıma baş edemediğimi fark edersem, o zaman eylemlerime bir dua ekleyeceğim. Böylece çalışmam ve duam, birlikte bunun gerçekleşmesi için gerekli koşulları yaratır. Bunu hatırlayın, uygulamaya başlayın ve bunun sizin için yolu nasıl açtığını göreceksiniz. Adım adım kesinlikle ilerleyeceksiniz.

Kişi uzun yıllar bekler ve çalışmaya kendisi başlamak istemez, yukarıdan bir mucize bekler. Egoizmimiz bizi ikna eder: “Bekle, Yaradan sana merhamet edecek, gelecek, her şeyi yapacak ve kendini sana gösterecek.” Ama bu olmayacak! Çalışmaya başlayıp başa çıkamayacağımızı görene ve sonra yardım isteyene kadar, Yaradan gelip bunu yapmayacak.

“Rab benim için bitirecek” denir. Ama bu tam olarak şudur: “O bitirecek.”  Başlamak benim sorumluluğumdur. Bu nedenle, uzun yıllardır çalıştığından ve başarı görmediğinden şikâyet eden biri, doğru çalışmamıştır. Çalışmaya başlamak, ondan hiçbir şey gelmediğini öğrenmek, dua yükseltmek ve Yaradan’ın işin içinde yer almasını talep etmek zorundaydı. O zaman O’nun yardım edeceğini göreceksiniz.

Yaradan, çalışmalarınıza katılmak ister, ancak yalnızca sizinle birlikte, çocuklarla yaptığımız gibi. Bir çocuk bir şeye kendi başına başlarsa ve sonra bir yetişkin ona yardım ederse, o zaman çocuk bunun nasıl yapılması gerektiğini anlar ve öğrenir. Bu çalışmaya insanın değil, Yaradan’ın çalışması denir. Sonuçta, Yaradan bunu yapmaktadır! Ama yalnızca kişinin gerçekten yardıma ihtiyacı olduğunda.

Kabalistik Meditasyon

Soru: Kabala’da meditasyon var mı? Bazen içsel bir arzuya, bazen de dışsal bir nesneye odaklanmaya dayalı bir dizi uygulama olduğunu söylüyorlar.

Cevap: Meditasyon, duadır.

Soru: Kabala’da meditasyon ve dua aynı mıdır?

Cevap: Elbette. Meditasyon nedir? Dikkatin, derinlemesine odaklanmasıdır, kendinizi kontrol etmektir, belli bir nitelikle ilgili nerede olduğunuzu belirlemek vb.dir. Bu dua ile aynıdır.

Uygulamada duadan başka bir şey yoktur. Dua için doğru hazırlık,koşulunuzu kesinlikle hissettiğinizde, daha yüksek gücü hissettiğinizde, aranızdaki ilişkinin ne olduğunu ve ona yakınlaşmak için ne yapmanız gerektiğini anlamanızdır.

Nefreti Sevgiye Dönüştürün

Soru: Sevgiden nefrete ve nefretten sevgiye geçerken duanın yeri nerededir?

Cevap: Şimdi size sevgi veya nefret durumunda olmak ve birinden diğerine geçmek çok basit gibi geliyor. Realitede, bunu yapamayacağınızı keşfedeceksiniz.

Birini sevmediğinizi, hatta ondan nefret ettiğinizi ve onu reddettiğinizi hayal edin. Şimdi durumunuzu, tersi duruma getirmeye çalışın. Bunu yapabilir misiniz? Hayır yapamazsınız.

Ancak, bunu istiyorsunuz ve kendinizi değiştirmeniz gerekiyor. Sahip olduğunuz bu nefretin sizi maneviyattan uzaklaştırdığını ve üst dünyayı hissetmeye başlayamayacağınızı anlıyorsunuz. Ne yapabilirsiniz? Sonra nefretinizi sevgiye dönüştürmeyi istemeye başlarsınız.

Bu nasıl mümkün olabilir? Bunun için endişelenmemelisin. Yukarıdan size küçük bir ışık demeti gönderilir ve siz farklı bir insan olursunuz – genç, güzel, seven ve sevilen. Her şey çiçek açar/canlanır. Bu duadır.