Category Archives: Dost Sevgisi

Kalbim Kilitli, Ancak Kalbimin Kapısını Çalan Biri Var

Soru: Kişinin algıladığı dünyevi realite, manevi realiteye ne zaman dönüşür?

Cevap: Kişi, başkalarına kendisine davrandığı gibi davrandığında, aralarındaki mesafe silindiğinde dönüşür.

Aslına bakarsan, ihsan etme niteliğini edindiğimiz bile söylenemez; bu geçiş, bu şekilde betimlenmiştir sadece. Aslında yeni nitelikler edinmemiz mümkün değil. Özümüz, tıpkı bir bilgisayarın donanımı gibi, değişmez ve aynı şekilde kalır.

Olay, tamamen başkalarını ne kadar “içime alabildiğime”, onları sanki benmişim gibi görebildiğime bağlıdır. Çalışmamı, büyüyen egoizmimin üstünde yaparım. Aksi takdirde, aramızda doğal bir yakınlık olurdu sadece; tıpkı, ortak çıkarları olan veya birbirlerine duydukları bağımlılıktan dolayı yakınlıklarını sürdüren sevgililer veya çiftler gibi olurdum. Bu sebepten dolayı, egonun direnci büyümelidir ve ben, büyüyen egonun üstünde diğerlerini kendime yakınlaştırmalıyım. Bunu, ta ki bu diğer kişileri “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma” ve “dostunu kendin gibi sev” prensipleri doğrultusunda kendim gibi algılayana kadar sürdürmeliyim.

Yani, aslında kendi dışıma çıktığım söylenemez; daha ziyade, benim dışımdaymış gibi görünen bir diğer kişinin niteliklerini “yutarım”… ve bunu başardığımda, tüm dünya benim olur.

Soru: Ancak şöyle bir sorun var: On kişilik gruba baktığımda, kimseyi “yutmak” istemiyorum ki…

Cevap: Bu istek zamanla gelecek; dostlarının sana en yakın insanlar olduğunu, sana başka hiçbir kimsenin onlar kadar yakın olmadığını hissedeceksin. Akrabaların, hatta ailen bile sana dostlarından daha uzak görünecek. Sonuçta aile, bedenine daha yakındır; dostlar ise, ruhuna daha yakındır. Aile, sadık kalmamız gereken bir sözleşme gibidir; ancak dostlar arasındaki karşılıklı sorumluluk, son derece dinamik bir yapıya sahiptir, sürekli olarak değişir ve hiç durmadan sana yakınlaşır.

Tekrar ediyorum: Nihayetinde, sen kendi dışına çıkmayacaksın; tüm dostlarının içine girmesine izin vereceksin.

Soru: Peki bu süreci nasıl hızlandırabilirim? Şu anki tutumum sürekli bana geri dönüyor; her seferinde tokat üstüne tokat yiyorum…

Cevap: Doğru söylüyorsun. Gelecek kapına vuruyor, ancak sen kapıyı açmıyorsun ve bu durum, sana sıkıntı olara geri dönüyor. Kapıyı, kapı henüz çalınmadan açmalısın; aksi takdirde geç kalmış olursun.

“Şarkıların Şarkısı”nda şöyle der: “Sevgilim, kapını aç bana.” Ancak sevgili, dışarıdaki sevgilisini karşılamaya hazır değildir; onu karşılamak istemez ve kapısını açmaz… kapısı kilitlidir. Ancak yine de kalkıp kapıyı açtığında, sevgilisinin çoktan gitmiş olduğunu görür; sevgilisi gizlenmiştir: “Onu aradım, ancak onu bulamadım; ona seslendim, ancak bana yanıt vermedi.”

Dostlarınla beraber Yaradan’a açacağın kapıyı, kapı henüz çalınmadan önce açmalısın.

6/03/13 tarihli Günlük Kabala Dersi, Bölüm 4, Baal HaSulam’ın Yazıları

Şavaşmak Yerine Hassasiyet

Bizler birleşmek için ve birbirimize kişisel sevgimizi aşabilmek konusunda yardım etmek için bir araya geliriz. Herkesin kendi bencilliğini iptal etmek konusunda düşünmesi, kendi menfaati yerine mümkünse dostunu sevmek konusunda çabalaması  gerekir. Başka bir deyişle, bütün kongre esnasında, bu andan itibaren, bizlerin kendimiz üzerine yükselerek, bencilliğimizden çıkmayı düşünmeliyiz. Bu yeni  bir özelliği, ihsan etme özelliğine erişme ihtiyacı ve arzusunu hissetmek için tek yöntemdir.

Bizler gibi egoistler bağ kurdukları zaman ve ben diğerlerine baktığımda, benim bencilliğimin çok bilgece olduğu fark ederim. Bunun dışına çıkabilmeme uygun, yardımcı olacak şekilde yapılmıştır. Gerçekte benim kişisel yaşamımdaki hiçbir şey maneviyata tesir etmez. Kendi tabiatıma doğru oluşan doğru davranış ile ben, bunun içindeki özellikleri ifşa ederek, bunun bana manevi dünyayı edinmemde yardımcı olmasını sağlarım.

Diğerlerini reddeden hissiyatım bana manevi özelliklerden ne kadar uzakta olduğumu göstermek için verilmiştir. Buna ek olarak, benim içimde kıskançlık vardır. Ben diğerlerinin nasıl bağ kurduğunu ve her birinin kendini nasıl aştığını, diğerleri ile nasıl yakınlaştığını gördüğüm zaman, onları kıskanırım. Kıskançlık büyük, bencil bir kuvvettir. Fakat benim yararıma çalışmaya başlar ve bencilliğim üzerine yükselmem konusunda bana yardımcı olur.

Hırs da- diğerlerinden daha yüksek ve daha başarılı olma arzum-benim yararıma uygun şekilde çalışır. Ben diğerlerinin başarılarını görür ve utanç duyarım. Onlarda olanın bende de olmasını ister, arkada kalmak istemem ama onları geçerim. Bencilliğimizden kendimizi kurtaracak şekilde kullanamayacağımız tek bir özelliğin bile olmadığı ortaya çıkar. Bu  içsel çalışmaya ”ona karşı yardım” denir.

Bu çalışmayı dostlarımız ile birlikte araştırmamız gerekir. Fakat gerçekte yaşamımızda savaşmamız gereken bir şeyin olmadığını keşfederiz. Bazı şeyleri aşmak, doğru yöne doğru odaklanma konusunda her anı hassas olabilmek için harcamak anlamına gelir. Daha sonra bütün doğal özelliklerimizin,  amaca erişmek için dolaylı veya dolaysız şekilde nasıl bize yardım ettiğini görürüz.

Meyillerimizin herhangi birisi için savaşmaya gerek yoktur. Bunun yerine bizim, doğanın bizimle nasıl oynadığına dair çalışma yapmamız gerekir. Dürtülerimizi bilgece kullanabilirsek eğer, manevi dünyanın içini yarıp geçmemiz mümkün olur.

10.5.2013 tarihli, Buluşmanın Önemi konusundaki bir konuşmadan 

Nasıl İstemeliyim ki İsteğim Gerçekleşsin?

Soru: Dua ne demektir?

Cevap : Duadan, kalpte çalışmak diye bahsedilir. Peki duaya neden çalışmak denir? Ne istediğimi bilmiyor muyum? Hayır, kendimi doğru şekilde dengelemek için ne istediğimi ve istemenin ne olduğunu bilmiyorum ki işte tüm çalışma alanımız da tam burasıdır.

Pekala bu bir eksiklikse, bu konuda ne yapabilirim? Bir bebek sebebini bilmeden ağlar; zira sadece kötü hissetmektedir. Farklı Reşimotları (anımsamaları) açığa çıkaran bir kişi, ihsan etmeyi ve almayı deneyimlemektedir ve artık kendisini neyin iyi ya da neyin kötü hissettirdiğini bilmektedir. Böylece özel bir eksikliğe işaret etmektedir. Bu sadece bir eksiklik değildir; bir şekil içermez fakat aynı zamanda değişik tasvirlerin ve sezgilerin yer aldığı bir eksiklik halidir.

O halde ne yapmamız gerekiyor? Sadece bir bebek gibi yakarmak yetmez fakat aynı zamanda istediğinin tam olarak ne olduğunu öğrenmen gerekiyor. Farz edelim ki hiç sevmediğim bir dostumu sevmek istiyorum. İlk önce bunun için bir eksiklik hissetmek zorundayım. Şöyle denir: “Arzunu O’nunki gibi yap” tamam ama bunun için hiçbir arzuya sahip değilsem bunu nasıl yapabilirim?

Değişik eylemler uygula ve bu eylemler vasıtasıyla onu ne derecede istemediğini anlayacaksın. Ancak bu eylemleri hayata geçirdiğinde güçlerine yatırım yapmış olursun ve bu güçler sana gerçekten istemen gereken şeylerden dolayı istemediğin acıyı getirir.

Örneğin bir ev satın almak istiyorum ama bunu yapmak için kendimi yıpratmak zorunda kalıyorum; bunun için işe gitmek, kendime zahmet vermek zorundayım. Bunun için hiçbir gücüm ve arzum yok ancak bir ev satın almak istiyorum. Bu hatadır. Kişi, arzusunu yönlendirmelidir ki arzu amaçla bağlantıya geçebilsin.

O halde dua nedir? Dua, sadece şu an sahip olduğum bir istek değildir; daha sonra yaşayacağım isteklerimi dengelediğim eylemlerin sırasıdır. Eksikliğimi her an daha üst bir aşamaya yönlendiririm ve düzeltirim öyle ki duam doğru ve mümkün olarak daha kesin ve daha keskin şekilde yönlendirilecektir.

Dua, Malhut, bir eksiklik diye tanımlanır ve bunun hakkında devamlı endişe etmem gerekir. Doğru eksikliğin keşfi dışında endişe etmem gereken başka hiçbir şey yoktur. Ve denir ki: “O sadece tüm gün boyunca dua etmiş olsaydı.” Bu dibe düşmüş veya Siddur’dan  (dua kitabından) okuyan kişinin duasıyla aynı değildir. Hayır. Bir dua, Malhut hakkında “Ben bir duayım” denmesi olarak içsel bir arınma gerçekleştiği esnada olandır. Bu, kişinin şunu söylemesi anlamına gelmektedir: “Bu benim duam, bu benim eksikliğim” Ve bu herhangi bir yerde yazılmış ya da duyduğum veya bana öğretilen bir şey değildir.

Yani “Ben bir duayım” demek değişik dışsal izlenimlerden arınmam ve “kendimin” doğru içsel temizliği demektir. Bu Malhut’tur. Bu şekilde bir duada olan kişiye, arınmış bir eksiklik içerdiğinden dolayı Yukarı’dan cevap gelir.

(19 Kasım 2012 günlü günlük Kabala Dersi’nin ikinci bölümünden, Zohar)

Bağ Kurmamızı Önleyen Şey Nedir?

Soru: Şayet haftada birkaç kez toplanmak, okumak ve bazı şeyleri konuşmak için hazırsak, o halde bizi bağ kurmaktan alıkoyan nedir?

Cevap: Egoizminiz. Ego her geçen gün büyüyecek ve dostlarınızın içinde gittikçe artan daha büyük akımlar bulacak; öyle ki onlara her geçen gün daha büyük bir öfkeyle bakacaksınız.

Soru: Bunun sebebini anlamayacak mıyım?

Cevap: Birçok sebep olabilir. Bana inanmıyor musunuz? Şu andan itibaren bir yıl içinde size soracağız ve siz de bize bunun nasıl olduğunu söyleyeceksiniz.

Bazen insanların basit şekilde ilgisiz olduğu zamanlar vardır. Gelirsiniz, çalışırsınız, yardımsever olmaya ihtiyaç duyduğunuzu görürsünüz ve o zaman buna alıştıktan sonra bir süre için dostları önemsemeyi bırakırsınız.

İşte o zaman onlarla çalışırsınız, onlara yönelik olan eleştirinizi hissedersiniz; bu, güncel fiili bir antipati ve araları açma koşuluna gelinceye kadar herkeste kötü yönler olduğunu bulursunuz.

Ancak gerçek nefret insanlar bağ üzerinde ciddi şekilde çalıştıkları zaman ortaya çıkar. İşte o zaman gerçek ego ortaya çıkar ve çok güçlü şekilde ifşa olur. Bu durum asıl güncel önemli işin başladığı yerdir.

(Gürcistan Kongresi, 6 Kasım 2012, 2. Dersten)

Prens ve Yoksul Fare

Soru: Ben zaten herkesten alçak olduğumu hissedersem, dostlarıma kendimi nasıl iptal edebilirim?

Cevap: Herkesten daha düşük olduğunu hissetmek kusurlu olduğunu hissetmek anlamına gelmez, daha ziyade, bu herkesin dâhil edilmesi ve en büyük Nefeş Işığını onlardan almak için fırsattır.

Eğer küçüksem, küçük ya da büyük bir sistemin içine dâhil olabilirim. Bu görünüşte basit bir eylem olan benim kendi iptal seviyeme bağlıdır. Eğer kendimi küçük bir sistemin önünde iptal edersem, ben bir fare ailesinde doğan küçük bir fare gibiyimdir; fakat kendimi büyük bir sistemin içinde büyük egom ile iptal edersem, kralın sarayında küçük bir prens gibiyimdir. Bu benim hangi egonun üstünde kendimi iptal ettiğime bağlıdır.

Sonuç olarak, küçük olmak küçük bir şey değildir. Bununla beraber sadece küçük olan ilk seviyeden Işığı alır-Nefeş Işığını, Nefeş Işığı sınırsızdır.

Küçük olmak iyidir! Bu ilerlemek için en iyi zamandır. Küçük olan ilerler.

12/10/12 Tarihli Günlük Kabala Dersi 1.Kısım, Rabaş’ın Yazıları

İfşa’nın Basit Kanunu

Her şey çok basit: Yaradan aramızdaki bağda ifşa olur. Bu yüzden tüm gün boyunca aramızdaki bağın neresinde çalışabileceğimi aramalıyım. Onlar, kimin arasında, hangi arzuların arasında gergin olmalıdır? Herkesle nasıl ve ne ile bağ kurmalıyım? Yapmam gereken çalışma nedir?

Denir ki Yaradan aramızdaki bağda ifşa olur. Eğer on kişi varsa bu yeterlidir. Bizler sadece bağ kurmalıyız ve O, ifşa olacaktır. Ancak bağa yönelik pratik adım atmalı mıyım? Bizler sadece bağ hakkında konuşuyoruz ve Yaradan ifşa olmuyor. Öyleyse ne yapmalıyız? Yaradan ifşa olana dek devam etmeliyiz.

Bu bir kanundur! Bağ için O’na olan uyumlu doğru ihtiyaç yükselir yükselmez O kesinlikle ifşa olacaktır ve ifşanın ilk seviyesi için yeterlidir yani Nefeş de Nefeş. Veya zıt ilişkiden görüşmeyi açacağız, zıt Nefeş de Nefeş, öyleyse zıttan ifşa olmuş ve bağ kurmak için meydana gelmiş bir arzunun göstergesine sahip oluruz ve işte o zaman Yaradan’ın bizi düzelteceği haykırışı yaparız.

Bu haykırış otomatik olarak gelir zira bir aksiyon diğer aksiyonun önünü açar. Öyleyse haykırdığımız zaman, Yaradan, aramızdaki bağı düzeltecek ve ifşa olacaktır. Kırık kısım, on kişinin ayrılığının en bayağı formunun içerisinde bize ifşa olacaktır. Daha sonra gitgide daha ince kırıklığı keşfedeceğiz.

İlk önce kırıklığı kendi içindeki en ilkel formunda keşfederiz: Birbirlerine bağlanmak ve dişli çarklar gibi olmak yerine birbirlerini dişleriyle parçalara ayırmaya çalışan zıt formda, egoizmin on büyük kısmı. O zaman ıslah ve daha bayağı şekilde bağlanmak için talepte bulunuruz ve böylece Nefeş de Nefeş Işığı ifşa olur. Bu bile Yaradan’ın yaratılana ifşasıdır.

Bu durum, bağlanmanın 1/125’nin anının yeterliğinde olacağımız bağlanmanın çok bayağı bir formudur. Daha sonra aynı süreç tekrarlanır ancak çözünürlüğü daha yüksektir. Yine aynı on Sefirot ancak daha ve daha fazla bireysel parçaları keşfederek onların daha derinine ineriz.

Asıl önemli olan şey ilk on Sefirot’u keşfetmektir, ilk seviyeyi çünkü manevi formu aldığın ve doğduğun durum budur. Daha sonra bu formun içerisinde gelişmeye başlarsın. En zor kısım ilk seviyenin üzerine yükselmektir.

05.10.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 4. Bölümünden, Zohar Kitabına Önsöz

Egoizmin Denizinde Boğulanlar İçin Can Yeleği

Soru: Son zamanlarda maneviyat için arzu ve ilgimin hepsini kaybettim. Gruptan çok uzaklaştım ancak grup beni unutmadı ve sürekli bir sevgi ile benim için endişelenmeyi sürdürdü. İşte bu yüzden, her şey bir yana, Roma’daki kongreye gelme kararı aldım ve muazzam bir çaba burada sarf ettim. Ve şimdi burada, bir kez daha beni kollarımdan tutan dostlarımın önünde utanç hissediyorum ve dostlarımın arasında deneyimlediğim sevginin yeni gücü ile bu iki günün üstesinden gelebildim. Ancak kongre sonrası tekrar gruptan bu kadar uzak kalmamak için ne yapmam gerekir? Bundan çok korkuyorum.

Cevap: Tecrübe ettiğin durumlar için üzüldüm. Ancak her şeyin tek bir kaynaktan geldiğini kabul etmek için başka yol yok ve bizler iyi ve kötü şeylere de şükür etmeliyiz. Seni tekrar geri getirebilen arkadaşlarının bu yoğun çabasına şükür ediyorum. Umarım bu günden itibaren hepiniz sadece iyilik ve merhamet, sevgi ve içtenlik görürsünüz.

Ancak halen ne olduğu önemli değil; tüm gücünüzle gruba tutunmalısınız çünkü grup boğulmakta olanlara doğru, denize atılan can yeleği gibidir. Bu can yeleğini kapmaktan başka şansımız yok.

Ve inanın bana, yine de siz tüm ülkenin gruba sanki can yeleği gibi tutunduğunu göreceksiniz. Böylelikle güçleneceksiniz, birbirinize yardım edin ve devam edin. İnşallah başarırsınız!

30.09.2012 Tarihli İtalya Kongresinin 5. Yemeğindeki Konuşmadan

Mesafeyi kısaltmak

Yaratan ve benim aramdaki mesafe ile benim ve dostum arasındaki mesafenin ne kadar aynı  olduğunu tahmin edemeyiz. Bizler kendimize yakın olana ”dost” deriz nitekim o, Yaratan gibi aynı mesafedeki uzaklıktadır. Aynı mesafede !

Dostuna fiziksel değil fakat içsel olarak ulaşmaya çalış ve aynı derinliği keşfedersin. İşte bu sebeple bize verilmiş olanı bu kadar değerinin altında varsayarız. ”Peki, neden dosta ihtiyacımız vardır? Her çeşit şahıs buralarda dolanıyor…” Bizler tabiat içinde saklı olan davranışlarımızın, kesinlikle doğru göstergesinin, bu olduğunu tahmin edemeyiz. Yaratan nasıl benden saklı ise, aynı şekilde dostum da benden saklıdır.

Aramızdaki bu boşluğun ne kadarının hala ifşa edilmediğini tahmin ediniz. Bizler hep bunu sahte bir şekilde gizler ve bunu üstünkörü bir şekilde doldurmaya çalışırız, fakat bu kocaman siyah uçurumu bile görmeyiz.

Bununla beraber, eğer grup içinde ciddi bir şekilde çalışma yaparsanız, tabii ki çalışma derecenize göre, bu noktada buna dikkatle ulaşmalısınız; burada herşeyi ifşa edersiniz. Unutmamanız gereken, yalnızca dostlarınız arasındaki ilişkileri düzeltmeye çalışmanız ile Yaratan ile olan ilişkinizi düzelteceğinizdir. Yapılan faaliyetin sonu O’nun içinde olmalıdır; sonra bizler yüksek Işık’a kavuşuruz.

Bu ise işte Kabala metodu ile başka bir metodun arasındaki farktır çünkü faaliyetin sonuna ulaştığımızda, üst kuvveti işaret ederek, bizleri değiştiren üst Işık’a ulaşırız. Unutulmaması gereken, tüm hareketlerimizin O’na yakınlaşabilmek, bu üst kuvvete doğru, O’na benzeyebilmek amacıyla olduğudur.  O’nunla bütünleşebilmek, O’nun gibi davranmak, O’nun seviyesine erişmek ve tüm içsel yanımızın O’na tamamıyla eşit olacağı şekilde bağ kurabilmek ve O’nu anlamaktır.

25.3.2012 tarihli Vilna Kongresi’nden,  5. Ders

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 24 Nisan 2012 tarihinde saat 09:31’de yayınlanmıştır.

Öfke ve Nefret Benim Yardımcılarımdır

Soru: Olumsuz düşünceler, öfke veya nefret bizler bağ kurmaya başladığımızda içimizde belirir. Bunlar ile beraber doğru şekilde çalışmak nasıl olur?

Cevap: Bizler dünyayı iki parçaya bölmeliyiz: Bana göründüğü şekilde, bencilliğime göre ve gerçekte aslında nasıl olduğu şeklinde. Gerçekte dünya neye benzer?

Bizler ortak arzumuza göre bunu ifşa edersek, bizler dünyanın Işık ile dolu olduğunu ve tamamıyla mükemmel olduğunu görürüz. İçinde düzeltmemiz gereken bir şey yoktur. Başka bir deyişle, bizler sadece kendimizi ıslah etmeliyiz, sadece dünyaya karşı kişisel bakış açımızı, davranış açımızı, kişisel algılamamızı düzeltmeliyiz.

İşte bu nedenle, dünyayı dikkatle bencillik prizması içinden hem bize göründüğü şekil ile ayırmalıyız ve hem de aslında dışımızda var olan bir dünya şeklinde de ayırabilmeliyiz. Basitçe, üstteki Işık tam istirahat durumundadır ve tümüyle ihsan etme ve sevgi şeklinde bir özelliği vardır.

Bu nedenledir ki, bizlerin içimizdeki bu iki hissiyatı ayırt etmeye ihtiyacımız vardır. Bir hissiyat gerçek öfke hissiyatı ve itirazlardır, bunlar bir amaç sebebiyle belirir ve öyle ki bizler onların üzerine yükselelim ve grubu tam ve mükemmel bir şekilde algılayalım; bu grup yani dünyadaki tüm muhteşem dostların içinde bulunduğu ve tamamıyla ıslah edilmiş olan dostlar şeklinde. Ben, yalnız, kendimi bu dostlara dahil etmeliyim ve annenin içerisindeki embriyo misali gibi olmalıyım.

Gerçekte ne söyledikleri ve bana olan etkileri de benim için fark etmez. Bir sebepten dolayı bana bu zorluklar verilmiştir ve böylece ben bu zorlukların içinden geçmeyi başararak ve dostlarımın içinde var olarak onların tamamıyla mükemmel olduklarını zihnimde canlandırır, benimle birlikte tam istirahat halinde, ben de onların içinde var olduğumu hissederim.

23.3.2012 tarihli Vilna Kongresi’nden, 2. Ders

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 16 Nisan 2012 tarihinde, saat 12:51’de yayınlanmıştır.

Kimsenin Haberdar Olmayacağı Yardım

Soru: Kendini sıfırlamak nedir? Kendini dostların karşısında sıfırlamak, ne anlama geliyor?

Cevap: Dostlarıma hizmet ettiğim anlamına geliyor: Onlar Yaratan’ı tamamen ifşa etsinler, ben ise onlara yalnızca yardım edeyim. Onlar, bu yaptığımdan haberdar olmayacaklar. Aynı şekilde, bir anne de bebeğine bakarken, ona sevgi ve ilgi gösterirken, bebeğinin bundan haberdar olup olmadığını umursamaz. O, kendisini herhangi bir koşul olmaksızın bebeğe adamıştır. Ben de, benzer bir şekilde, tüm dostlarıma istediklerine ulaşmalarında yardım etmek isterim, ki bu sayede onlar ve Yaratan birbirlerinden haz alabilsinler.

Peki, ya ben? Ben buradaki gizli saklı ögeyimdir. Tıpkı Yaratan kendisini bu dünyada nasıl gizliyorsa, ben de tüm insanlığı O’nun iyiliğine gizli bir şekilde yönlendirmek isterim.

Ancak dikkatli olun: Bu yaklaşımda büyük ölçüde gurur bulunur.

21.03.2012 tarihli Günlük Kabala Dersi‘nin 4. bölümünden, “TES’e Giriş