Category Archives: Dost Sevgisi

Komşunuza Giden Yolu Açın

Soru: Başkalarını sevmek için, önce kendimi nasıl sevdiğimi mi anlamalıyım?

Cevap: Bu, manevi yolda çalışırken fark edilir. Başkalarını sevmeye çalışırken, onlardan ne kadar nefret ettiğinizi ve kendinizi ne kadar sevdiğinizi anlayacaksınız.

Soru: Kişinin komşusunu sevmesi gerektiği söyleniyor. “Komşu” kimdir?

Cevap: Komşu kim olursa olsun, dünyadaki herkestir. Hemen hemen tüm insanlar benim parçamdır. Dünyadaki tüm insanları içeren ortak bir organizmayım. Bu nedenle hepsini sevmeliyim.

Soru: Bu sevmede, kolaydan zora gidebilir miyim?

Cevap: Elbette. Öncelikle sevdiklerinize, akrabalarınıza, arkadaşlarınıza ve diğer grup üyesi arkadaşlarınıza bu şekilde davranın ve sonra diğer herkese.

Komşunuzu istediği şeyle doldurmalı ve onu memnun etmelisiniz. Onun için en iyi olduğunu düşündüğünüz şeyle değil, onun istediği şeyle.

Soru: Ya istediği şeye sahip değilsem?

Cevap: O zaman, onun için hoş çabalamanız dışınd,a onu hiçbir şeyle dolduramazsınız.

Soru: En azından istediği şeye sahip olmasam bile, onu doldurmaya her zaman hazır olduğumu bilmeli mi?

Cevap: Evet. Bunu yaparak, siz sadece ona giden yolu açarsınız ve Yaradan zaten sizin aracılığınızla bu kişiye parlar.

Soru: Karşılığında, ondan bir tür geri hareket beklememeli miyim?

Cevap: Hayır. Komşunu sevmek dendiğinde, bu onu sevmen gerektiği anlamına gelir. Onun size karşı tutumu önemli değildir. Ondan hiçbir şey beklemezsiniz.

İnsanlığın Ana Ahlaki İlkesi

Soru: Ahlaki normlar sürekli değişiyor. Örneğin Şovenizm ve Nazizm’in yerini hoşgörü almıştır; cinsel ve ulusal azınlıklara karşı hoşgörülü bir tutum. Ya da daha önceden, boşanma utanç verici bir şey olarak kabul edilmiş olmasına rağmen, günümüzde kişinin bağımsızlık kazanabileceğine vb. inanıldığı için,  onurlu bile olabilir.

Toplumun kültürüne ve geçen zamana bakılmaksızın sabit kalması gereken ilkeler var mı?

Cevap: Evet. Bunlar, herkesin genel etkileşimin ayrılmaz bir parçası gibi hissettiği, tek bir topluluk oluşturduklarında, insanlar arasındaki doğru etkileşim ilkeleridir. Onun içinde mükemmel, ebedi koşullarını keşfederler. Bu duygu içinde yaşamalılar.  Gelişimlerinin amacı budur.

Soru: İnsani gelişime, kültüre ve geçen zamana bakmaksızın değiştirilmemesi gereken birkaç ilkeyi sıralayabilir misiniz?

Cevap: Böyle yalnızca tek bir ilke vardır: “komşunu kendin gibi sev”. Başka hiçbir şey yok. Uygulamada, yalnızca bu ilke bizi, içinde sonsuz ve mükemmel yaşamı ifşa ettiğimiz, birbirimize bağlı sistemimizin yaratılmasına ve sürdürülmesine götürür.

Bu nedenle, onlularda ve küçük gruplar halinde bir araya gelerek, aramızda bu prensibi gerçekleştirmeliyiz. Bu hali hazırda pratik Kabala uygulamasıdır, bizi birbirimize yakınlaştıran, neden birbirimize zıt olduğumuzu açıklayan ve bu zıtlığın nasıl üstesinden geleceğimizi öğrenmemize yardımcı olan, üst ışık denen özel enerjiyi nasıl çekeceğimizdir.

Başlangıçta, parçalanma yaşadığımız için bağımız koptu. Şimdi, birbirimizle yakınlaşmayı başarmalıyız. Bağ ve kopukluk arasındaki farkta, kendimizi, hayatın ebedi akışı içinde var olduğumuzu hissetmeye başlayacağız.

Yorum: Bir paradoks olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi dışarı çıkıp insanlara “komşunu sev” ilkesine uyup uymadıklarını soracak olsaydınız, hemen hemen herkes uyduğunu söylerdi.

Cevabım: Öyleyse, “komşunu kendin gibi sev” sözleriyle neyi kastettiğimizi ve bu prensibin bize neden Tora’da verildiğini ve ayrıca herkesin bunu yerine getirebileceği konusunda böbürlendiğini ama gerçekte hiç kimsenin bunu yerine getirmediğini, vb. açılamamız gerekir.

Soru: Diğer tüm ahlaki ilkelerin bu ilkeye dayandığını mı düşünüyorsunuz?

Cevap: Onların hepsi,  sadece “komşunu sev” in belirli bir durumudur.

Soru: Bundan anlaşılan, eğer bu prensibe uyarsam koltuğumu toplu taşımada başkalarına vereceğim ve insanlara karşılıksız olarak yardım edeceğim midir?

Cevap: Bundan hareketle, her zaman başkalarına karşı nazik olacaksınız ve komşunuza asla zarar veremeyeceksiniz. Sonuçta, bir kişiyi seviyorsanız, ona nasıl zarar verebilirsiniz ki?

“Ters Bir Dünya Gördüm”

Soru: Birbirimizden nefret ettiğimizi hissettiğimizde, nefreti ortadan kaldıramazsak hangi pratik eylemleri gerçekleştirmeliyiz?

Cevap: Kabalist bilgelerimizin söylediklerine göre değerlendirirsek, gerçekleştirebileceğimiz sadece iki eylem olduğunu görürüz.

Birincisi; dostlar aralarında konuşmayı bırakmamalı ve en azından sözlü bağlantı düzeyinde kalmalıdırlar. Birbirlerini anlamaya ve desteklemeye çalışmalılar ve aldıkları tüm rehberliğin Yaradan’dan kaynaklandığını bilmelidirler. Manevi eylemden dışarı atıldığımız seviyeye batmamalıyız ve gördüğümüz her şeyin gerçekte doğru olduğuna ve ıslah uğruna işleri bu şekilde düzenleyenin sadece Yaradan olduğuna inanmalıyız.

İkincisi, nasıl ve ne şekilde olursa olsun, her birimiz dostuna yardım etmeye çalışırken kendimizin üzerinde, birlikte çalışmalıyız. Çünkü bu bataklıktan, kendi saçımdan çekerek, kendimi dışarı çıkaramam.

Prensip olarak, onlu Yaradan’a dönerek bu şekilde çalışır. Kabalistlerin 2.000 yıl önce yaptığı şeyin aynısını yapmalıyız.

Bununla ciddi bir şekilde ilgilenmeye başlarsak, yakında bunun bizi nasıl olumlu etkilediğini hissedeceğiz ve üst ışığın işleyişini yavaş yavaş anlayıp üzerimizde hissedeceğiz, mevcut hislerimizde değil, mevcut anlayışımızda. Hem bütünsel hem de küresel olarak, bizim içimizde ek duygular ve içsel görüler ortaya çıkacaktır. Yaradan’dan ve onludan gelen hisler içimizde kalacak ve dünyayı farklı şekilde görmeye başlayacağız.

Dendiği gibi: “Ters bir dünya gördüm”, zıtların birbirini desteklediği farklı yasalara ve kurallara göre işleyen bir dünya, nefretin, aslında nefret tarafından desteklenen ve sürdürülen sevgiyi ürettiği bir dünya.

Baal HaSulam makalelerinde bize, aslında hepimizin farklı olması gerçeği sayesinde, yüksek gelişim seviyelerine ulaşabileceğimizi, ama aynı zamanda hiçbir şeyi öldürmememiz veya iptal etmememiz gerektiğini, çünkü toplumdaki görüşlerin çeşitliliği ne kadar fazlaysa, o kadar yüksek gelişim düzeylerine ulaşabilineceğinden bahseder.

Mutlak Sevgiye Yükselmek

Egoist arzunun (Aviut) bayağılığının, onluda aramızda nasıl ortaya çıktığını hissediyoruz. Bu, aramızda gerçekten var olan reddetmenin, nefretin ve uzaklığın sadece küçük bir kısmı.

Bize bu nefretin sadece küçük bir kısmı, üstesinden gelebileceğimiz bir kısım ifşa olur. Doğal olarak birbirimize karşı ne kadar uzak hissedersek ve buna rağmen birbirimize yakınlaşıp,  tek bir kalpte birleşirsek, manevi Kli’miz o kadar büyük olacaktır.

Mesafemiz, Partzuf’un temeli olan Yesod’umuzdur. Ve bazı arzularda, dirence rağmen bağ kurmak, Yaradan’la ilgili olarak ihsan etme uğruna alma konusunda birlikte çalışabileceğimiz yer olan Partzuf’un iç kısmıdır. Manevi Partzuf’un başını ve bedenini böyle inşa ederiz.

Her şey, bizi bölen büyük bir haz alma arzusu, büyük bir nefret olduğu gerçeği üzerine inşa edilir, nefretin her geçen gün daha da alevlendiği Kabalist Şimon’un öğrencilerinde olduğu gibi. Ama onlar, bunun üstesinden geldiler, bu nefretin üzerinde birleştiler ve böylece Partzuf’un bedenini inşa ettiler ve Yaradan’a yani başa yakardılar.

Bu formda,  onlar manevi Partzuf’larını inşa ederek ve merdiven basamaklarını tırmanarak, Yaradan’ın niteliklerini uygulamalı olarak ifşa etmeye başladılar.

Her basamakta, mesafe ve nefret, birlik ve sevgi ve bunun yanı sıra sevginin ortak gücü olan Yaradan’a benzerlik büyür. Kendimizi mükemmel, mutlak sevgiye doğru ıslah edene kadar bu şekilde yükseliriz.

“Kendine Güven Nedir?” (Quora)

Sevgi dolu, destekleyici ve cesaretlendirici değerleri koruyan, üyelerinin olumlu bir şekilde bağ kurduğu ve ortak bir uyumlu hedefe ulaşmak için birbirlerini desteklemeyi amaçlayan bir çevrenin parçası olarak, gerçek bir kendine güven elde edebilirsiniz.

Aksine, rekabetçi, bireysel ve materyalist değerlere değer veren ortamlarda yer aldığımızda, diğerlerinden daha küçük olma korkusunu hissederiz, bu da sonuçta egoist gururumuzun bir darbe almasından korkmaktır.

İnsan egosu, başkalarının pahasına memnuniyet alma ile ilgi sürekli endişe duyar. Bu nedenle, başkalarını kişisel çıkar için kullanma arzusundan kaynaklanan gurur, olumsuz, boş ve utanç verici bir niteliktir.

Sosyal çevremize göre saygı duyan ve saygısızlık eden sosyal yaratıklar olduğumuzdan, bu nedenle, bu egonun üzerinde birlikte ortak yüce bir amacı hedefleyen insan toplumlarında gerçek özgüvene ulaşabiliriz.

Bu tür toplumlarda gurur olumlu bir biçim alır: üyelerini incinmekten korur ve insan egosunun üzerinde olumlu bir şekilde bağ kurmalarına izin verir, bu da genel olarak insanlık üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir.

Kısacası, “Nefret ettiğinizi başkalarına yapmayın” kuralına uyan ve bu kurala bağlı kalarak, “Dostunu kendin gibi sev” e ulaşmayı hedefleyen bir toplumda yer aldığımızda, gerçek bir özgüven geliştiririz.

Duygularınızı Nasıl Doğru Bir Şekilde İfade Edersiniz?

Soru: Yüz ifadelerinin eşlik ettiği yedi temel duygu vardır: üzüntü, öfke, aşağılama, nefret, korku, şaşkınlık ve neşe. Charles Darwin, yüz ifadesi olmamasına rağmen sevgiyi de temel bir duygu olarak görüyordu.

Sevgi dâhil,  duygularınızı nasıl doğru bir şekilde ifade edebilirsiniz?

Cevap: Bu, kişinin karakterine bağlıdır. Herkes duygularını kendine göre ifade eder. Belirli ifadeler belirli insan tiplerine karşılık gelir.

Ama prensip olarak, onları nasıl ifade edeceğinizi düşünmek zorunda değilsiniz. Sadece başkalarına karşı daha dürüst olmalısın, onların, yanınızda kendilerini iyi hissetmelerini sağlamaya çalışın ve o zaman yüz ifadelerinizden her biri doğru bir şekilde okunacaktır.

Günah Nedir?

Günah, yaşam amacımızın: doğa ile denge içinde uyumlu bağımızın tadını çıkarmanın, gerçekleştirilmesinden sapmadır.

Çoğu insan günahı, ilahi bir yasayla ilgili olarak bir tür yanlışlık olarak görür. Bu görüş kendi içinde doğruluğa sahiptir, yine de asıl endişe kaynağı olan şey, hepimizi uyumlu bir şekilde birbirine bağlayan ve bizi doğa ile dengeleyen yaşamın nihai hedefine doğru ilerleyip ilerlemeyeceğimizdir.

Bu nedenle, tüm davranışlarımızın – günahkar ya da olumlu – hayatımızın amacına yönelik hareketle ilgili olarak nasıl ölçüldüğü konusunda farkındalık yaratmak önemlidir.

Doğanın bizim için belirlediği hedefi net bir şekilde resmedebildiğimizde, o zaman bizi bu hedefe en uygun şekilde yönlendirebilecek davranışları tartışabiliriz; bilgelik ve farkındalıkla hızlı ve zevkli bir şekilde ona nasıl ilerleyebiliriz.

Bu tür davranışlara “emirler” denir çünkü doğanın bakış açısından, nihai hedefimize doğru belirli bir yoldan gitmemiz emredilmiştir.

Aksine, yaşamın amacına doğru olan hareketimizi saptıran ya da geri döndüren davranışlar, günah kabul edilir.

Hayatımızın amacı, doğanın mükemmel bağlantılı formuyla tam bir dengeye ulaşmaktır. Doğadaki olumlu güçler, doğa ile artan denge ölçümüze göre kendilerini bize daha fazla ifşa eder. Dolayısıyla, doğa ile bu tür bir dengeyi hedefleyen her türlü davranışlar “emirler” olarak kabul edilir ve gelişimimiz üzerinde olumlu ve uyumlu bir etkiye sahiplerdir.

Hayatlarımızın amacına ulaşmak, doğanın sevgi, ihsan etme ve bağ niteliklerinin tam olarak edinilmesine eşittir. Bu nedenle bilgeler, “Dostunu kendin gibi sev”in, hayatımızın ana emri olduğunu belirtmişlerdir.

İnsanlara Sevgi İle Başlamalısınız

Yaratılan sevgisinden Yaradan sevgisine doğru ilerliyoruz. Yaradan’a olan sevgi, ışık ve kabın birlikte ortaya çıktığı, karşılıklı olarak birbirini destekleyen, tüm bu sistemdeki mükemmel sevgidir.

Ama yaratılan sevgisiyle başlamalıyız yani arzularımız ve hislerimiz tek bir ortak duyguda birleşsin diye, artık aramızdaki farkı hissetmeyene kadar onlularda birbirimize yakınlaşmalıyız.  Herkes bu konuda diğerlerini tamamlamalıdır. Hayvan seviyesine ait olan fiziksel bağdan değil, insanlıktan yani fiziksel seviye değil, duyusal seviyeden bahsediyoruz.

Bu bağ, Yaradan tarafından yaratıldığından hiçbir açıklaması olmayan, temelsiz nefret ile başlar. Ve buradan, tek kalp tek adam olarak kardeş sevgisine ulaşmalıyız.

Mücadelenin olduğu ve kavgacı çocuklar gibi herkesin gücünü birleştirdiği bir dünya örneğini almayın. Bizler, Kabalistlerin tavsiyelerine uymalı ve kendimizi ıslah sürecinin son aşamasında görmeliyiz. Binlerce yıl boyunca bu dünyada birçok yaşam döngüsünden geçtik. Ve şimdi Kabala bilimini keşfetmiş olmamız tesadüf değildir. Bu dünyada hiçbir şey rastgele değildir, her şey ortak ruh sisteminden hesaplanır.

Bu yüzden birlikte çalışmalı ve birliği sağlamalıyız. Biri düşerse ne yapmalıyız? Görünüşe göre bu onun kaderidir. Ama biz, sistemimizi bir araya getirmeye, eşitlik ve sevgiye dayalı karşılıklı bir bağ kurmaya çalışacağız. Sonuçta sevgi, mümkün olan en güçlü bağdır.

“Yaratılan sevgisinden Yaradan sevgisine” çünkü Yaradan, bize ifşa olan küresel bir sistemdir. Yaradan, bir genellemedir, tüm ruhların toplamı ve yaratılmalarının nedeni, kaynağıdır.

Sevgi, her birimizin yalnızca diğerlerini nasıl tamamlayacağını aradığı tam bir karşılıklı bağdır. Bu, ortak ruhun varoluş şeklidir.

Kendinizi Nasıl Seversiniz?

Soru: Yaygın bir şekilde inanılmaktadır ki eğer kendinizi sevmezseniz, kimse sizi sevmeyecektir. Biraz daha az tartışılan bir fikir ise başkalarını sevmek için, kendinizi sevmeniz gerekir. Ve daha az tartışılan ama belki daha değerli olan: kendini sevmek için önce başkalarını sevmelisin.

Kendinizi nasıl seversiniz?

Cevap: Tek bir çıkış yolu var: insanlara istediklerini veya onlar için gerçekten önemli olanı yapmaya çalışmak. İnsanlara mutluluğu nasıl bulacaklarını gösterin. Bu sizin mutluluğunuz olacak ve herkesin mutluluğu olacaktır; kişi kendini başkalarından ayıramaz. İnsanlara mutluluğu göstererek veya çekerek, mutluluğunuzu onun içinde gördüğünüzden emin olmak gerekir.

Soru: Yani, kendinizden bağımsız olarak başkalarını gerçekten sevmek mi?

Cevap: Evet. Bundan, bunun bir öz sevgi olduğunu anlayacaksın.

İbrahim’in Başarısının Sırrı

Merhamet niteliği, Hesed, İbrahim’in Yaradan hakkındaki bilgiyi başarılı bir şekilde yaymasının sırrıydı çünkü insanı tüm dünyaya açan şey sevgidir.

Bu nedenle İbrahim, Babillilere, Yaradan’ın seviyesine çıkmak için bu hayatta ne yapılması gerektiğini açıklamayı başardı. Onu işitenler peşinden gitti ama İbrahim herkesi kurtarmak istedi. Aynı şekilde, bugün bizler İbrahim’in işine devam etmeliyiz.

İbrahim’in yaptığı gibi kendimizi herkese açmak ve herkese, yaşamın amacını, yaratılışın amacını, insanın yapması gereken ıslahı anlatmak zorundayız. Bu, İbrahim’in başardığı, her insanın, tüm dünyanın ıslahının başlangıcıydı. Ve aynı şekilde devam etmemiz gerekiyor.

Bu merhamet olacaktır çünkü bizler herkese sonsuza dek yaşama, mükemmelliğe, sağlık ve bilgiye ulaşma, kişinin dileyebileceği her şeyi, tüm nimetlerle doldurma fırsatı olduğunu açıklayacağız. Ve her şey Hesed, merhamet niteliğiyle başlar. Bu, haz alma arzusunun ilk ıslahıdır.

Herkes, neden var olduğumuzu, hangi forma gelmemiz gerektiğini ve tüm bunları nasıl uygulayacağımızı öğrenmeli ki şimdi hissettiğimiz tüm darbeler bizi geçip gitsin.