Category Archives: Çocuk

“Amaçsız Bir Hayat Artık Hayat Değildir” (Medium)

“Life Overtakes Me” ile En İyi Kısa Belgesel Konusu dalında Oscar’a aday gösterilen John Haptas ve Kristine Samuelson,  4 Şubat 2020, Beverly Hills, California, ABD’deki Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nde bir resepsiyonda poz veriyor.  REUTERS/ Mario Anzuon

 

Bir öğrencim, İsveç’te yasal statülerindeki belirsizlikler nedeniyle “teslimiyet/vazgeçme sendromu” adı verilen, komaya benzeyen bir hastalığa yakalanan mülteci çocukların hikayesini anlatan “Life Overtakes Me” (Hayatın Tutsakları-Türkçe versiyon adı) filmini izlemiş. Öğrenci, ölüm korkusunun en derin, en ilkel duygu olduğu iddia edilse de, çocukların nasıl olup da yaşam yerine ölümü “seçtiklerini” merak etmiş.

Sanırım öğrencimin yanlış anladığı yer burası: En temel korku ölüm korkusu değil, yaşam korkusu ya da daha doğrusu amaçsız yaşam korkusudur!

Yaşamın kendisinden daha yüksek bir yaşama sebebi olmadan yaşadığımız o dakika, yaşamın altında bir duruma ineriz. Hayvanların böyle soruları yoktur; onlar sadece içgüdülerini takip ettikleri için var olurlar. Dolayısıyla onlar için varoluş yaşamdır.

Öte yandan insanlar, yaptıklarını neden yaptıklarını bilmeye ihtiyaç duyarlar. Aksi takdirde harekete geçme motivasyonları kalmaz ve madde bağımlılığından depresyona, teslimiyet/vazgeçme sendromundan intihara kadar her türlü gerileme olgusu ortaya çıkar. İntihar ve diğer kendine zarar verme davranışlarının insanlarda bu kadar yaygın ve hayvanlarda bu kadar ender olmasının nedeni, insanların bir hedefe, hayatta bir amaca ihtiyacı varken hayvanların buna ihtiyacı olmamasıdır. Amaçsız bir yaşam ölümden daha kötüdür, bu yüzden insanlar ölümü amaçsızlığa tercih ederler.

Bununla birlikte, hayatta hiçbir amacımızın olmadığı duygusu güçlü bir motordur. Her şeyi sorgulamamıza neden olur. İnsanlığın en büyük keşifleri, insanlar hayata cevaplar aradığında yapılmıştır.

Bugün insanlar harika bir hayat sürmek için ihtiyaç duydukları her şeye sahip görünüyorlar, ancak yaşamak için hiçbir nedenleri yok. Bu nedenle hayatın ne için olduğunu merak ediyorlar.

Bu soru, insanın sorabileceği en temel sorudur çünkü cevap içimizde değil, aramızdadır. Varlığımızın sebebi, insanlığı kapsayan ağdaki değerimizdir. Her birimiz bu ağın eşsiz birer parçasıyız ve birimiz eksik olduğunda oluşan boşluğu kimse dolduramaz. Bu ağın gücüne katkımız ne kadar büyük olursa, birey olarak değerimiz de o kadar büyük olur.

Bu nedenle bugün sosyologlar ve psikologlar mutluluğun anahtarının sosyal bağlarımızın niteliği olduğunu keşfediyorlar. Yalnızca olumlu sosyal bağlara sahip olduğumuzda, her birimiz tüm insan ekosisteminin yararına kendi potansiyelini fark ettiğinde, ancak o zaman gerçekten mutlu oluruz ve aynı zamanda topluluklarımıza, ülkelerimize ve dünyaya katkıda bulunuruz.

Ancak her birimiz başkalarını önemsediğinde, üyelerinin halinden memnun ve mutlu olduğu, diğer insanları veya çevreyi sömürmeyen dengeli bir toplum kurabiliriz ve mutluluğumuzu, toplumun ve tüm dünyanın yararına kişisel potansiyelimizi gerçekleştirebileceğimiz yer olan, başkalarıyla aramızdaki bağda buluruz.

Modern Okullaşmanın Sorunu

Yorum: Mevcut eğitim sistemine göre öğretmen bir ders kitabında yazılı olan gerçekleri çocuklara anlatır ve tüm öğrenciler bu gerçekleri tartışılmaz gerçekler olarak kabul etmelidir, fikirlerini açıklamadan, onlar hakkında hiçbir şey tartışmadan, sadece kabul etmeli, hepsi bu.

Cevabım: Modern okulun, bir insandan bir Adam yapmak gibi bir amacı yoktur. İbranice’deki “Adam/İnsan”, “Domeh”-“Yaradan’a benzer” kelimesinden gelen “Adem”dir. Yani, okulların, çocuğu içsel gelişiminde özel bir seviyeye yükseltmek, ruh adı verilen içsel potansiyelinin tam ve mükemmel bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak gibi bir amacı yoktur.

Bu kesinlikle söz konusu değil çünkü ne öğrenciler ne de öğretmenleri bu seviye hakkında hiçbir şey bilmiyorlar.

Burada tüm eğitim sistemini ve en önemlisi yetiştirme sistemini yeniden yapılandırmamız gerektiği gerçeğiyle karşı karşıyayız.

 

Çocukları Doyumu Hissetmek İçin Eğitmek

Soru: Okuldaki çocuklar herkesin yeni şeyler aldığını görüyor ve onlar da yeni şeyler almak istiyorlar. Çocukları nasıl eğitebiliriz ve onları tüketim dünyası seviyesinden nasıl yükseltebiliriz?

Cevap: Bu tamamen bizim bir şeye verdiğimiz öneme bağlıdır. Çocukları önceden eğitmeliyiz ve onlarla birlikte çalışmalıyız ki böylelikle hayattaki önemli şeyin içsel nitelikleri olduğunu bileceklerdir. Sonuç olarak, yeni bir bulaşık makinesi almaktan haz almam çünkü onu normalleştiririm ve onu almaktan aldığım hazzı yutarım. Böylece Okuduğum kitaplar veya gördüğüm şeyler gibi para ödemem gerekmeyen şeylerden zevk alabilirim.

Soru: İçsel niteliği nasıl tanımlarsınız, o ne içerir?

Cevap: Genel olarak oyunlar, sporlar ve arkadaşlıklar, parayla satın almayla ilgili olmayan her şey. Bütün bu şeyler insanı alışveriş yapmaktan daha çok tatmin eder.

Soru: Kişinin içsel nitelikleri, o kişinin içsel olarak yeni bir şey satın alma veya alma içsel ihtiyacını tatmin eder mi?

Cevap: Biz izlenimlerden, doyum hissinden yaşıyoruz. Eğer biriyle karşılıklı ilişki içindeysem ve biz birbirimizi sohbet aracılığıyla doldurursak, bir bilgi, bir akıl ediniriz. Biz, birlikte film izleyerek, müzik dinleyerek doyuma geliyoruz. Haz almak için bir objeye para vermek zorunda değilim.

“Çocuklara Hangi Yararlı Şeyler Öğretilmelidir?” (Quora)

Çocuklara öğretilmesi gereken en faydalı şey, bir insandan insan yapmak için hayata karşı bir tutum ve yaklaşımdır.

Çocukların bir hayat felsefeleri, hayata karşı net bir tavırları yoktur ve kendilerini toplumda, birbirlerine karşı nasıl konumlandıracakları, kısacası nasıl insan olacakları hakkında hiçbir fikirleri yoktur. Çocuklar büyüdükçe çok şey değişecektir, ancak değişimler boyunca kendilerine, topluma, ülkelerine ve dünyaya karşı sağlıklı bir tutum geliştirmelidirler.

Tüm insanlarda geliştirmemiz gereken ve küçük yaşlardan itibaren öğrenilmesi arzu edilen temel tutum “Komşunu kendin gibi sev”dir.

Biz, birlikte kendimizi şekillendirmeyi ve başkalarını sevmeyi umut ediyoruz. Bu kişinin bireysel hayatında, toplum hayatında başarının şifresidir ve her zaman için geçerlidir. Ancak bugün, tüm insanlar arasında ortak bir sevgiyi gerçekleştiremezsek, geleceğimizin olmayacağı bir aşamaya geldik.  Birbirimizle karşılıklı olarak düşünceli ve sevgi dolu bir ilişki kurmadan, gelişmiş teknolojiler ve endüstriler kurduk, haliyle inşa ettiğimiz her şey bizim zararımıza çalışmaktadır.

Bu nedenle, çocuklarımızın uyumlu ve barışçıl bir dünyada yaşayabilmeleri, yaşamlarında nasıl mutlu ve başarılı olabileceklerini bilmeleri için öncelikle çocuklarımızdan nasıl insan yapacağımıza odaklanmalıyız.

“Çocuklarımıza Hayatlarının Erken Dönemlerinde Öğretmemiz Gereken En Önemli Şeyler Nelerdir?” (Quora)

Çocuklarımızı yetiştirdiğimiz, günümüzün küresel olarak birbirine bağlı ve bağımlı dünyası, bizim içinde büyüdüğümüz dünyadan çok farklı.

Günümüz dünyasında çocukların refah ve mutlu bir şekilde yetişmeleri için, bizim ne kadar birbirimize bağlı olduğumuzun bilincine varmaları gerekiyor ve bunu ne kadar erken öğrenirlerse o kadar iyi.

Onlara üzerinde yaşadığımız gezegeni öğretmeliyiz, böylece doğanın cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyeleri boyunca devam eden sayısız etkileşimle tek bir ekosistemde nasıl var olduğumuzu anlasınlar.

Onlara ayrıca güneş sistemini, güneşin ve ayın Dünya üzerindeki etkisini, mevsimlerin nasıl değiştiğini ve doğal güçlerin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini öğretmeliyiz.

İnsani gelişim açısından, birlik içindekiler refah içindeyken, bölünmüş medeniyetlerin ve ulusların birbirine düşman haline geldiklerini ve sorunlarla dolu olduklarını çocuklara göstermeliyiz.

En önemlisi, onlara doğanın güçlerinin tek bir sistem olarak birbirine olan bağını ve bağımlılığını ve onların üzerimizdeki etkilerini öğretmeliyiz. Günümüz teknolojileri aracılığıyla bağ kursalar bile, kendi bağlarının teknolojinin ötesinde diğer insanlara ve doğaya her düzeyde uzandığını anlamalılar.

Çocukların eğitiminde insanlığın ve doğanın birbirine bağını vurgulamanın amacı, onların çevreleriyle yani diğer insanlarla ve doğayla olan olumlu bağlarını beslemektir. Başkalarını ve doğayı önemsemenin kendilerini olumlu, diğer insanları ve doğayı önemsememenin ise kendilerini olumsuz etkilediği duygusuyla büyürlerse, pek çok acıyı atlatıp keyifli, huzurlu ve uyumlu bir yaşam süreceklerdir.

Bu bağı zenginleştiren eğitimdeki kilit nokta, diğer insanlara ve doğaya karşı tutumumuzun sürekli devam eden bir ilişki olduğunu anlamaktır. O zaman doğadaki karşılıklı olma durumunu anlayabiliriz. Ailelerde, arkadaşlıklarda, eşlerde, iş ilişkilerinde veya genel olarak toplumda gelişen ilişkiler, karşılıklı değerlendirmeyi gerektirir. Bir ilişkide gerçek arkadaşlığa ve hatta sevgiye ulaşmanın faydaları, oraya ulaşmak için gösterdiğimiz çabalara her zaman üstün gelir. Bu nedenle, birbirimize bağımızın ve karşılıklı bağımlılığımızın farkındalığını kazanmak, bizi karşılıklı bağımızı olumlu bir şekilde gerçekleştirmek için, bağlarımıza yatırım yapmamız gerektiği sonucuna götürmelidir.

Hayvanlar, diğer hayvanlara zarar vermek için içgüdüsel bir dürtüye sahip değildir. Diğer hayvanları öldürmeleri, diğer hayvanların acılarından zevk almak için kötücül bir niyetten değil, hayatta kalmaları için bunun gerekli olduğundandır. Bununla birlikte, insanlar ek bir egoist niteliğe sahiptir, yazıldığı gibi, “Bir adamın kalbinin eğilimi gençliğinden beri kötüdür.” Bu nedenle çocuklarımızı, herkesin ve her şeyin birbirine bağlı ve karşılıklı bağımlı olduğunu öğrenecekleri, buna göre düşünecekleri ve hareket edecekleri kaygısıyla yetiştirmeliyiz.

“Evde Eğitim Neden Artıyor” (Linkedin)

Evde eğitim, ABD’de ve Batı’nın her yerinde birkaç on yıldır yükselişte, ancak 2020-2021 yılları, evde eğitim gören çocukların sayısında bir sıçramayı beraberinde getirdi. Mart 2021 itibariyle, 2019’dakinin iki katı ve ABD’deki okul çağındaki çocukların neredeyse yüzde 9’u olan yaklaşık 5 milyon K-12 çocuğu evde öğreniyordu. Eğitim sisteminin iç karartıcı durumu göz önüne alındığında, bu şaşırtıcı değil. Çocukların okula gittiklerinde mutlu olmalarını istiyorsak, tüm eğitim paradigmasını yeniden gözden geçirmeliyiz.

01 Temmuz 2021’de yayınlanan “Evde Eğitim: Araştırma” başlıklı bir makale, bu olgunun belirli bir inanç, ırk, etnik köken, gelir düzeyi ve hatta eğitim düzeyine özgü olmadığını kanıtlıyor. Makaleye göre, “Demografik olarak çok geniş ölçekte insanlar evde eğitim veriyorlar– bunlar ateistler, Hıristiyanlar ve Mormonlar; muhafazakarlar, özgürlükçüler ve liberaller; düşük, orta ve yüksek gelirli aileler; siyah, Hispanik ve beyaz; Doktoraları, GED’leri olan ve lise diploması olmayan ebeveynler.”

Evde eğitim, insanlar çocuklarına kendi başlarına öğretmeye çok hevesli oldukları için popülerlik kazanmıyor. Onun yaygınlaşması, her şeyden önce mevcut paradigmanın çöküşünün bir kanıtıdır. Bu şaşırtıcı değil. Sanayi Devrimi sırasında tasarlanan ve ilk amacı temel okuryazarlık ve torna tezgahı çalıştırmayı öğretmek olan bir eğitim sistemini zorlarsanız, bu bir felaket reçetesidir.

Dahası, eğitim sistemi gerçekten eğitmez. Biraz bilgi sağlar, ancak çocukların sosyal becerilerini ve insan ilişkilerini geliştirmek açısından hiçbir şey yapmaz. Her yaştan okul çocuğu, korunmaları ve bakılmaları gereken bir yerde, yani okulda zorbalığa, uyuşturucu ve madde bağımlılığına, şiddete ve cinsel istismara karşı kolay hedeflerdir. Böyle bir ortamda düzgün öğrenemezler ve eğitim becerilerinden çok hayatta kalma becerileri geliştirirler. Duygusal sorunlarının çoğu ev ortamından veya kendi kişiliklerinden değil, okulda maruz kaldıkları stresli ve korkutucu atmosferden kaynaklanmaktadır.

Birçok ebeveyn için çocukları üzerinde bu tür bir stres kabul edilemez ve gelirlerinin bir kısmından vazgeçmeyi ve çocuklarının eğitimini kendi ellerine almayı tercih ederler. Araştırmanın gösterdiği gibi, öğretmenlik deneyimi eksikliğine rağmen, çocuklarını evde eğiten ebeveynlerin çabalarının sonuçları, profesyonel ve üstün olması amaçlanan sistemin sonuçlarını aşıyor.

Çocuklar okulda kendilerini hapsedilmiş hissettiklerinde gelişemezler. Kendilerini özgür hissettikleri evlerinde, daha az profesyonel yardımla bile çok daha iyisini yapabilirler.

Yine de evde eğitimin ideal bir eğitim yöntemi olduğuna inanmıyorum. Çocukların kendi yaş grubundaki yaşıtları arasında olması gerekir. Ayrıca, bütün insanların her uzmanlığa uygun olmadığı gibi, tüm ebeveynler de uygun öğretmenler değildir. Eğitimde, yetkin olan ve doğal olarak buna yatkın olan insanlar onunla meşgul olmalı. Ancak sistem, çocukların ihtiyaçlarını karşılayan bir sistem olmalı, onları yüzyıllar önce yaratılmış ve onların düşünme, hissetme, dünyayı algılama ya da özlemlerine uymayan şablonlara zorlayan bir sistem değil.

Asgari eğitim gereksinimleri ve insan ilişkileri becerileri sağlayan bir sistemin yokluğunda, evde eğitim iki kötüden daha az kötü olan. Ancak dediğim gibi bu gelecekte çocuk yetiştirmek için doğru bir yol değil.

Karma eğitim ortamları kesinlikle birçok sorunun nedeni olduğundan, çocuk yetiştirme, kız ve erkek çocuklar ayrı olacak şekilde küçük gruplar halinde yapılmalıdır. Ek olarak, okullar ve ebeveynler arasında daha fazla bağlantı olmalı, çocukların ne istediği, neye ihtiyaç duyduğu ve nerede öğrendikleri hakkında daha fazla tartışma olmalıdır. Daha sonra, çocuklar kendilerine uygun olanı tercih ettikleri öğrenme programına göre öğrenmelidir.

İbranice bir söz vardır: “Çocuğa, çocuğun yoluna göre öğretin.” Bu, her çocuğun kendine özgü özellikleri ve nitelikleri olduğu için, her çocuğun bu özelliklere göre öğrenmesi gerektiği anlamına gelir. Bu şekilde, çocuklar tatmin olmuş ve tamamlanmış hissederek büyürler.

Son olarak ama kesinlikle önemsiz olmayan sosyal öğrenme meselesidir. Zamanımızın çoğunu başkalarıyla iletişim kurarak geçirdiğimiz ve her zaman birbirimizden öğrendiğimiz için, okullar zaman ve eğitim programlarının çoğunu insan ilişkileri becerilerini öğretmeye ayırmalı. Üretken ve kendine güvenen yetişkinler olmak için çocukların birbirleriyle nasıl olumlu ve üretken iletişim kuracaklarını öğrenmeleri gerekir. Bu onlara işte, evde, ebeveyn olduklarında kendi çocuklarıyla ve insanlarla nerede iletişim kurarlarsa kursunlar yardımcı olacaktır.

“Küresel Farkındalık İçin Eğitim” (Linkedin)

Bugün çocuk yetiştirdiğimiz bütünsel gerçeklik, büyüdüğümüz yerden çok farklı. Birbirine bağlı bir dünyada gelişebilmeleri için, bizim ne kadar birbirimize bağlı olduğumuzun bilincinde olmalılar ve onlara bunu ne kadar erken öğretmeye başlarsak o kadar iyi.

Onlara Dünya gezegeninde yaşadığımızı açıklamalı ve onlara Dünya’nın nasıl olduğunu göstermeliyiz. Onun sadece yuvarlak şeklini değil, aynı zamanda toprak, bitkiler, hayvanlar ve insanlar ve hepimizin tek bir sistemde nasıl bağlı olduğumuzu göstermeliyiz.

Daha sonra onlara güneş sistemimizi, güneşin ve ayın Dünya’yı nasıl etkilediğini, mevsimlerin nasıl değiştiğini ve doğal güçlerin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini anlatmalıyız. Ayrıca, medeniyetlerin ve milletlerin birbirinden koptuğunda düşman olduklarını, kendilerini yakın hissettiklerinde de birbirlerine yardım ettiklerini göstermeliyiz.

Göstermemiz gereken asıl nokta, doğanın tüm güçlerinin tek bir bütünsel mekanizmadaki birlikteliği ve bunun bizi nasıl etkilediğidir. Bir mobil cihaz veya bilgisayar aracılığıyla bağlı olsak ve sanal alemde yaşıyor olsak bile, fiziksel dünyada sadece diğer insanlarla değil, her şeyle bağlı olduğumuzu görmemiz gerekiyor.

Sonuç olarak, çocuklar çevreleriyle – çevrelerindeki insanlarla ve tüm doğayla, iyi ilişkiler geliştirmenin ne kadar önemli olduğunu bilerek büyüyecekler. Hem sosyal hem de doğal olarak çevreyi önemsemezlerse, onun da kendilerine kötü davranacağını hissedecekler. Bu şekilde, bugün bizim başımıza geldiği gibi, cehaletin sonuçlarına katlanmak zorunda kalmayacaklar.

Başkalarına ve Dünya’ya yönelik davranışlarımızı daha çok bir ilişki açısından düşündüğümüzde, karşılıklılığın gerekli olduğunu görmek kolaydır. Başarılı bir ilişkinin her yönden dikkate alınması gerektiği ve arkadaşlara ve sevdiklerinize sahip olmanın faydalarının, çabalardan çok daha ağır bastığı açıktır. Hepimizin birbirine bağlı olduğunu göremediğimizde, düşünceli olmak için bir dürtümüz olmaz.

Başkalarına kasten zarar vermek istemeyen hayvanlardan farklı olarak, insanlar “insanın kalbinin eğilimi gençliğinden beri kötüdür” örneğinde olduğu gibi doğasında olan kötü niyetle doğarlar. Bu nedenle, şu anda olduğu gibi karşılıklılığı ve karşılıklı önemsemeyi geliştirmeden çocukların büyümesine izin veremeyiz. Her şeyin birbirine bağlı ve iki taraftan bağımlı olduğunu görmek için, onları ve kendimizi eğitmeli ve buna göre davranmalıyız.

“Çocuklarımızla İletişim Labirentinde Gezinmek” (Linkedin)

Çocuklarımızla özellikle küçükken iletişim kurarken yaklaşımımız ne olmalıdır? Onları hayata en iyi şekilde hazırlamak için onlarla ne tür ilişkiler kurmalıyız? Görünüşe göre “yetişkin-eşit-genç” diye doğru kullanırsak çocuklarımızı hayata hazırlamada çok işe yarayan bir formül var.

Ebeveynler olarak, ana hedefimiz, çocuğumuzun kişiliğini hayata hazır, kendine güvenen ve çocuğumuzun üstlenmeyi seçebileceği her türlü görevi yerine getirme becerisine sahip ve başarısızlıkları yapıcı ve olumlu bir şekilde ele alabilecek şekilde “inşa etmektir”.  Bunu başarmak için çocuklarımızla üç farklı bakış açısıyla ilişki kurmayı öğrenmeliyiz: yetişkin olarak, eşit olarak, genç olarak. Her bakış açısının rolü ve onu kullanmak için doğru zamanı vardır. İşin püf noktası, hangilerinin ne zaman kullanılacağını ve nasıl doğru kullanılacağını bilmektir.

“Yetişkin” bakış açısıyla başlayalım. Burada baskın ebeveyn figürü olarak kendimizi çocuğun üzerine yerleştiririz. Kuralları koyar, gerektiğinde baskı uygularız. “Eşit” bakış açısıyla, tepeden inme bir tonla değil, eşit olarak konuştuğumuzda çocuğun bizi çok daha dikkatli dinlediğini keşfedeceğiz. İşte bu çocuklara arkadaş, oyun arkadaşı ve hatta sırdaş olarak davrandığımız zamandır. “Genç” bakış açısını ele aldığımızda, çocuğun bizi yönlendirmesi ve rehberlik etmesi için “olgun yetişkin” olma pratiği yapmasına izin veririz.

Üçünü birleştirmek, çocukların insan ilişkilerinin karmaşıklığını daha iyi anlamalarına yardımcı olur. Değişen koşullara uyum sağlama ve kendilerini uyarlama becerilerini geliştirmelerine, öğretmenleri, arkadaşları ve daha sonraki yaşamlarında, ortakları ve iş arkadaşlarıyla nasıl ilişki kuracaklarını bilmelerine yardımcı olur.

Şimdi üç bakış açısını ana hatlarıyla belirttiğimize göre, her biri hakkında bazı bilgiler ekleyelim. “Genç” bakış açısını ele alırken, ebeveyn otoritemizi kaybetmeden bunu nasıl yapacağımızı bilmemiz gerekir. Bunu yapmak için, çocuğa her insanın güçlü ve zayıf yönleri olduğunu, her şeyi bilemeyeceğimizi ve her şeyi yapabileceğimizi kelimelerle ve örneklerle açıklamamız gerekir. Örneğin olimpiyat şampiyonu olsanız bile tüm spor dallarında olimpiyat şampiyonu olamazsınız. Çocuklar her şeyde mükemmel olmamanın sorun olmadığını öğrendiğinde, bu onların genç omuzlarından büyük bir yükü kaldırır ve bulundukları yerde mutlu olmalarına, gerçekten ilgilerini çeken şeylerin peşinden gitmelerine ve sonunda bu konularda başarılı olmalarına olanak tanır. Aynı zamanda, her şeyi bilmedikleri veya her şeyi anlamadıkları için güvensiz olmayacaklardır.

“Eşit” bakış açısıyla ilgili olarak, çocuğun bizim her zaman onun yararına çalıştığımızı hissetmesi önemlidir. Çocuklar ne olursa olsun, onlara kızsak ya da talepkar olsak bile, onların çıkarları için çalıştığımız için, bizim baskımız onların başarması imkansız olmasa bile daha zor olanı başarmalarına yardımcı olduğunu bilmelidir. Onları kınamak ve onlara baskı yapmak zorunda olmamızın bize acı verdiğini açıkça söylemek ve bunun neden onların iyiliği için olduğunu açıklamak iyi bir fikirdir.

Eğer çocuk açıklamamızı kabul etmezse, bu şekilde olmak zorunda olduğumuz için ne kadar üzgün olduğumuzu, çocukla birlikte canımızı yaktığımızı göstermeliyiz. fakat yine de yapmalıyız çünkü bu çocuk için en iyi şeydir ve ebeveynler olarak, çocuklarımızın başarılı yetişkinler olmalarına en çok yardımcı olacak en iyi eğitimi aldıklarını görmeliyiz. Hatta bazen talebimizin çok zor olduğunu, halledebileceklerinden emin olmadığımızı, ancak yaparlarsa çok büyük fayda sağlayacaklarını ve onlara yeni kapılar açacağını bile kabul edebiliriz. Bu durumda, çocuğa kendini bağımsız olarak inşa etmesi için alan bırakmalıyız.

“Yetişkin” bakış açısıyla ilgili olarak, burada kararları ebeveyn(ler) verir. Onlar bazen bazı şeyleri kabul etmemiz gerektiğini açıklamak zorundalar. Bu çocuk için kolay olmayabilir ama harika bir örnektir çünkü büyüdüğümüzde yasalara uymak, bulunduğumuz okul veya üniversitenin, işyerinin, patronların vb. kurallarına uymak zorundayız. Çocuklar, bazen anlamasalar veya kabul etmeseler de kurallara uymaya alışkın değillerse, içinde yaşadıkları toplumla baş etmede sorun yaşayabilirler.

İşte gerçek hayattan ve günlük bir durumu bir çileden bir büyüme deneyimine dönüştürmek için üç bakış açısını nasıl kullanabileceğimiz bir örnek. Küçük çocukların sabahları giyinmeleri, yıkanmaları ve okula hazırlanmaları genellikle uzun zaman alır. Bu, çok fazla stres ve baskı yaratabilir ve hoş olmayan durumlara yol açabilir. Bununla başa çıkmanın ilk yolu, çocukla birlikte sabah rutininin tüm aşamalarını gerçek zamanlı olarak değil, boş zamanınızda, tamamen rahatlamışken gözden geçirmektir. Her sabah adım adım ne yaptığınızı hayal ediyorsunuz ve çocukla birlikte her aşamanın (banyo, kahvaltı, giyinme vb.) ne anlama geldiğini öğreniyorsunuz. Çocukla işbirliği içinde her eylem için gerçekçi bir zaman sınırı belirlersiniz ve çocuk artık pasif olmak ve kalkmak zorunda kalmak yerine zamanı tutma “pratiği” yapacaktır. Bu şekilde, tüm süreç biraz oyun haline gelir.

Bir veya iki gün sonra, çocuk rutini ezbere öğrendiğinde, “genç” bakış açısını alırsınız ve çocuk yetişkin olur. Şimdi, zamanında geldiğini görme, onu bekletmediğinizden emin olma sırası çocuktadır.

Bu şekilde, hayattaki her durum, özellikle daha zorlu olanlar, kişisel gelişime ve çocuklarımızı mutlu, kendine güvenen ve çevrelerindeki insanlarla başarılı iletişim kurabilen yeni beceriler öğrenmeye götüren bir öğrenme deneyimi haline gelebilir.

Çocuklarımızı Nasıl Koruruz?

Soru: Uluslararası Çocuk Koruma Günü, 1925’ten beri “yetişkinlerin dikkatini çocuk haklarına, eğitime, şiddetten korunmaya ve yaşam hakkına saygıya çekmek amacıyla” düzenleniyor.

Çocukları korumak sizin için ne ifade ediyor?

Cevap: Her şeyden önce, ebeveynlerden. Böylece ebeveynler onları nasıl yetiştireceklerini anlarlar. Hepsini bana aşılamaya çalışsalar da, çocuklar hakkında ben de çok az şey biliyordum. Ne kadar yetersiz olduğunu hissedebiliyorum. Hiçbir şey bilmeyen ve hiçbir şey anlamayan genç bir çifti, çocukları olduğunda her şeyi bilen ve anlayan insanlara nasıl dönüştürebilirsiniz?

Bu büyük bir problem. İşte tam da bu noktada kendimizle ilgili bir şeyler yapmalıyız. Aksi takdirde toplumumuz, insanlığımız şimdi göründüğü gibi perişan kalacaktır.

Ebeveynlerin bu bebekten nasıl bir insan ortaya çıkarılacağını bilmeleri gerekir. İlk olarak, daha ilk günden ona ne vermek istediğinizi, neye ihtiyacı olduğunu ve sizden ne istediğini anlamalısınız. Bu sözsüz bir bağlantıdır – zihinsel, ruhsal, sinirsel. Çift ve yeni doğan arasında olması gerekendir.

Ve sonra, ebeveynlere onları doğru bir şekilde yetiştirmeleri için gerekli eğitimi, beslemeyi vermeniz gerekir. Kucağında bebeği olan iki kişi için gerekli olan her şeyi.

Soru: Yani ebeveyn olmak aslında bütünüyle bir bilim midir?

Cevap: Elbette! Ve biz insanları buna hazırlamıyoruz. Dolayısıyla bebeklerimiz, çocuklarımız, gençlerimiz, kızlarımız ve erkek çocuklarımızın içinde büyüdükçe potansiyel olarak görebileceğimiz insanları gördüğümüzü söyleyemeyiz.

Hepsi bizim suçumuz. Sonra onları suçlamaya, azarlamaya, onlardan talepte bulunmaya, onları zorlamaya başlıyoruz. Bunu yapmanın yolu bu değil. O zaman artık çok geçtir.

Ayrıca aile içinde, okulda, sokakta, her yerde ilişkilerimizi biraz daha yakınlaştırmamız gerekiyor. Bir çocuk bunların tamamen zıt farklı toplumlar olduğunu hissetmemelidir. Hepsi homojen olmalıdır. Burada toplumu da değiştirmek gerekiyor.

Yorum: Bu zaten “Birleşmiş Toplum Günü”dür, “Çocukları Koruma Günü” değil.

Cevabım: Bu çocukların korunmasıdır. Toplumdan.

Bu aslında bizim işimiz, aksi takdirde eğitimimiz bizi felakete götürür. Yetişkinlerde gördüğünüz her şey, belki birkaç aylık ya da en fazla birkaç yaşında oldukları bir yaşta yapılan her şeydir.

Onlar için bir atmosfer, onları destekleyen ve doğru biçimlendiren, onları bir insana, iyi bir insana, kibar, sevecen ve yardımsever bir insana, yardım etmek isteyen ve başkalarından yardım kabul eden bir insana dönüştüren bir ortam yaratmayı kabul edersek iyi bir gün.

Herkese karşı nazik bir tutum olmalıdır.

Soru: Ve bu sadece ebeveynlerin ve toplumun erdemi midir?

Cevap: Evet. Ve sonra her şeyin gerçekten nasıl değiştiğini görebileceğiz.

“Çocuk İstismarını Sonlandırmanın Bazı Yolları Nelerdir?” (Quora)

Çocuk istismarını sona erdirmenin nihai çözümü, zamanımızdaki tüm sorunlarımızı sona erdirmekle aynı çözümdür: Olumlu hale gelmeleri için bağlarımız üzerinde çalışmak ve başkaları için endişe duymayı kişisel endişenin önünde tutmak.

Örneğin anneler, toplumu değiştirmek için bir araya gelip bağlanırsa, böylece çocuklar ve bebekler etrafında karşılıklı bir endişe yeşerir, o zaman bu endişe tüm mesafeleri ve sınırları aşar. Böyle bir endişe, bu annelerin günde birkaç kez bağ kurması ve konuyla ilgili internette, televizyonda ve radyoda yapacakları programların yaratılması ve tüketilmesiyle ifade edilir ve bu da çocukların okullarda ve evlerinde neler yaşadığına dair farkındalık yaratır.

Böyle bir endişe, sadece anneler arasında bile olsa topluma yayılırsa, çocuk istismarı ile ilgili tabloyu ve çocukların yaşadığı diğer birkaç sorunu değiştirecektir. Ancak, şu anda bu durumdan uzaklar. Bu şekilde bağ kurmaya gerek duymuyorlar. Her anne sadece kendi çocuklarıyla ilgilenmektedir ki bu da yetersizdir.

Nitekim çocuk istismarını sona erdirmek, aynı endişeyi paylaşarak destekleyici bir ortam oluşturmayı, hepimizin birlikte bu ortak problemle ilgileneceğini, kendi çocuklarımızın yanı sıra diğer çocuklarla ilgileneceğimizi ve başkalarının da aynısını yapmasını gerektirir. Toplumda birbirimizin çocukları için böylesine karşılıklı bir endişeye ulaşana kadar, giderek daha fazla talihsiz çocuk istismarı vakası görmeye devam edeceğiz.

Burada özel bir güce, toplumu etkileyecek birleştirici bir güce ihtiyacımız var ve anneler bir araya gelip birleşmedikçe bu güç bizi es geçecektir.