Category Archives: Çiftler

Öfkeyle Başa Çıkmanın Doğru Yolu

Soru: İsrail’deki insanlar arzuların çatışmasına sebebiyet veren ve kızgınlığı arttıran bir asabiyete sahipler. Öfkeye karşılık vermenin doğru yolu nedir?

Cevap: Bunun nedeni eğitim eksikliğidir. İnsanların sabrı yoktur ve kendilerini kontrol edemezler. Onlar şımarık çünkü çocuklarımıza her istediklerini yapmalarına izin veriyoruz ki bu yasaklanmıştır. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren hayattaki farklı zorluklarla nasıl başa çıkacaklarını öğretmeli ve onları eğitmeliyiz.

Soru: Gençlerimizi öfkeye doğru bir şekilde karşılık verecek şekilde eğitmek istiyoruz. Onlara ne öğretmemiz gerekiyor?

Cevap: Onlara öfkelerini nasıl durduracaklarını öğretmemiz gerekiyor.

Soru: Karşımdaki kişiye karşılık vermektense kaçıp gitmek daha mı iyi?

Cevap: Tabii ki daha iyidir ama bunun ne kadar zor olduğunu biliyoruz.

Soru: Birçok evlilik danışmanı, nasıl kavga edileceğini bilmenin önemli olduğunu söylüyor. Nasıl doğru bir şekilde kavga edilir?

Cevap: Bu doğru. Kavgalar olmadan yakınlaşma ve barış olmaz, ancak birlikte gitmeleri gerekir. Birbirimize örnek olmayı öğrenmeliyiz.

Kendimi aşmak için çaba sarf ederek ben bir örnek ortaya koyuyorum ve öfkeli olsam da, diğeriyle sevgiyle ilişki kurarım: “Sevgi tüm günahları örter.”

Soru: Kavga ettiğimizde, partnerimizle sevgi ile ilişki kurmak mümkün müdür?

Cevap: Bu bir uygulama meselesidir.

Soru: Birisi size kızgınken ve sizden nefret ettiğinde sevgiyi nereden alıyorsunuz?

Cevap: Bu basit, biz öfke ve kızgınlığı sevgi ile örteriz ama sevgi içimizdedir yani bu, ikisi arasındaki denge meselesidir.

İkisinden biriyle ne kadar çok oynayabilirsem, onlarla sürekli olarak o kadar fazla oynamam gerekir. Öfke ya da sevgi duygusuyla tam olarak özdeşleşmemeliyim, bu iki ucu birlikte kontrol edebilmem için yalnızca iki duygunun bende işlemesini sağlamalıyım.

Her Başarılı Erkeğin Arkasında Bir Kadın Vardır

Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır (Atasözü).

Soru: Bir kadın ona yardım ederse, bir erkeğin kendini daha güvende hissetmesi olgusunun manevi bir kökü var mı?

Cevap: Bunun hayatın gerekli bir unsuru olduğunu düşünüyorum. Üstelik bunu kendi tecrübelerime ve hayatımda, mesleğimde hissettiklerime ve eşimin bana verdiği desteğe dayanarak söylüyorum. O olmasaydı, katlandıklarımın çoğuna dayanamazdım. Fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak çok büyük travma, kayıp ve zorluklarım oldu.

Bu bağlamda bir eş, yokluğunda erkek için çok zor olacak bir çeşit destektir. Annesinin yerine geçer. Gerçek şu ki, erkek çocuk doğurmaz ve bir kızdan kadın olma, anne olma gibi farklı evrelere girmez. Bir erkekte bu geçiş süreci yoktur. Bu nedenle, bir çocuğun annesinin desteğine ihtiyacı olduğu gibi, sürekli olarak kadın desteğine ihtiyaç duyar. Bu etkileşimleri anlarız.

Bir adam genelde siyaset, bilim gibi ciddi işlerle, karşılığında büyük bir iç enerji, fiziksel ve zihinsel güç gerektiren tehlikeli işlerle meşgul olduğunda, fizyolojik destekten daha fazla psikolojik desteğe ihtiyaç duyar.

Ve elbette hiçbir şeye karışmadan ona destek hissi vererek yardım eden eş, adam için içsel olarak gereklidir. Bunun yüksek bir manevi kökü vardır.

Bizler kökümüzde, eril ve dişil olanın iç içe geçtiği tek bir varlığız. Ve ben gücümü bu ortak kökten almalıyım. Ancak bana yardım eden, destekleyen, beni dinleyen, ilgi gösteren özverili bir kadını yanımda hissedersem, bu kökleri daha iyi hissedebilirim. Bu çok önemlidir. Ve bu nedenle, bir Kabalist için bu bir yasadır, erkek bekar olamaz.

Üstelik bunun vazgeçilmez bir koşul olduğunu başka hiçbir uygulamada görmedim. Kabala’da bekar birisi manevi olarak ilerleyemez. Bu manevi kök o kadar derindir ki bir Kabalistin evli olması gerekir.

Bu sadece bir eve sahip olmak ve bakılmak değil, “eş” denilen içsel, zihinsel ve işlevsel görevleri yerine getiren bir kadına sahip olmaktır. Bu tanım, kategori, görüntüdür. Bu çok zor bir şeydir. Öğrencilerimden bunun onları ne kadar etkilediğini görebiliyorum.

Aile İçinde Kalpteki Noktayı Uyandırmaya Değer Mi?

Soru: Aile içinde, etkin olmayan bir kalpteki noktayı uyandırmaya nasıl yardımcı olabiliriz?

Cevap: Öncelikle, partnerlerimizden Kabala bilgeliğini öğrenmelerini talep etmemeliyiz, hiçbir şekilde!

Bu konuda mutlak ve kesin bir yasak vardır. Maneviyatta zorlama yoktur. Bir partner öğrenmek isterse, o zaman memnuniyetle. Partner öğrenmek istemiyorsa buna gerek yoktur.

Bununla birlikte, mümkün olan her şekilde onları bu konuda teşvik etmek gerekir. Ve elbette, karı koca birlikte çalışırlarsa, bu onları çok yakınlaştıracak ve çok güzel bir bağ oluşturacaktır. Yani, bunu herkese tavsiye ederim.

Aşk Evlilikleri Neden Bitiyor?

Soru: Dünyada şu sorun var: İnsanlar güvenilir bir hayat arkadaşı bulamıyor. Yani birçok tanışma sitesi var, insanlar birbirlerini medyada arıyorlar. Yine de çoğu zaman kimseyi bulamıyorlar.

Japonya’da çiftleri karakter, genetik, duygular vb. göre eşleştirmek için yapay zeka bile geliştirdiler. Çöpçatanlık hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Olumlu. Bir erkeğin bir kızla aşk ilişkisine başlamasında iyi olan nedir? Orada ne olur? Çocukları var, zorla evlendiriliyorlar.

Önceden kimin kime uygun olduğuna baktıkları bir çöpçatanlık kaynağı varsa daha iyidir. İnsanlık, tüm kültürlerde sürekli ve binlerce yıldır bu şekilde var olmuştur. Bugün bunların hiçbirisi yok.

Yorum: İngiltere’de koku ile belirleme yöntemi var: içeri giriyorsunuz, bir şey kokluyorsunuz ve “Bu benim kokum” diyorsunuz. Ve diyorlar ki: “Bu koku bu kıza uyuyor. Ya da bu adama.”

Cevabım: Bu bizim için çok önemli. Kokuya tepki veren hücreler beynin büyük bir alanını kaplar.

Soru: Bu İngiliz yöntemi oldukça gelişmiş olabilir mi?

Cevap: Gelişmiş değil. Doğal ve eskidir.

Soru: Bu, eşimi büyük ölçüde koku ile belirlediğim anlamına mı geliyor?

Cevap: Şüphesiz!

Hiç şüphe yok ki, bununla birbirimizi çekiyoruz ya da bilinçsizce olsa bile birbirimizden uzaklaşıyoruz. Peki ya tüm o parfümlere ne dersiniz? Bu doğaldır.

Ancak bu kriter olmamalıdır. Bu da çok önemli olmasına rağmen koku düzeyinde ve diğer çeşitli tatlar düzeyinde değil, Yaratılış amacına yönelik doğru amacımızı anlama düzeyinde birbirimize yaklaşmalıyız. Hepimiz doğru yaratılış amacını hedefleseydik, bir eş bulmak bizim için çok daha kolay olurdu. Sonuçta, esas olarak birbirimizden ayrılmış olmazdık. Bölünmezdik. Bu amaç hepimizi birleştirirdi.

Yorum: Gençler için, yaratılışın amacı hakkında konuşmak fazlasıyla yücedir.

Cevap: Peki sonunda ne oluyor? Çok düşük seviyeye iniyor. Yeni bir şey icat etmeyecekler. Bir saatliğine aşk gibi bir şey yaşıyorlar, işte bu kadar.

Soru: Neyi anlamalılar?

Cevap: Neden evlendiklerini, neden hayatlarını belirli bir kişiyle bağlamaları gerektiğini anlamaları gerekir. Sonunda, hala evli çiftler oluşturamayacaksınız. Tanışacaklar, çocukları olacak ve birbirlerinden kaçacaklar.

Soru: Kişi nasıl ömür boyu sürecek bir eş bulabilir?

Cevap: Yalnızca nihai amaç bizi bir arada tutmalıdır.

Soru: Neden bir eş arıyorum? Neden evleniyorum?

Cevap: Eşimle birlikte, onunla doğru bağı kurarak nihai hedefe ulaşmak için. Bunun için dostlara da ihtiyacım var.

Yaratılışın amacı bizi yöneten üst gücü ifşa etmektir. Ne için var olduğumuzu, bize ne olduğunu, bizi kimin kontrol ettiğini ve nereye götürdüğünü, anlamak ve bunu elde etmek için. Gözlerimizi bulunduğumuz yerde açmamız için ifşa etmemiz gereken şey budur.

Soru: Bu ihtiyaç, onlarda, erkekte, kadında ve genel olarak tüm insanlarda olmalı mı?

Cevap: Evet. Bu ihtiyacı keşfetmeli ve eşinizle birlikte yavaş yavaş ona doğru ilerlemelisiniz.

Hayatlarımızın Ötesine Geçelim

Soru: Neden bugün erkekler ve kadınlar birbirlerine karşı herhangi bir sorumluluk almak istemiyorlar?

Cevap: Neden? Geçmiş yaşam döngülerinde, ben önceki döngülerden çok daha büyük olan yeni bir egoizmle doğdum. Bir insandaki bencillik her gün, her dakika büyür ve biz bu sebepten ötürü gelişiriz. Dünyada sürekli olarak yeni bir şeyler yaratıyoruz, bilimde, sanatta, kültürde ilerliyor, yeni ilişkiler kuruyor, devrimler yapıyoruz. Hayvanlarda bu yoktur; onların egoizmleri sabittir. Beş yüz yıl önceki bir hayvanı ele alalım ve bugün bunlar hemen hemen aynıdır.

Bir önceki kuşaktan ve bugünün kuşaktan birine bakarsanız, çok büyük bir fark vardır. Çocuklarımız artık bizi anlamıyor. Biz bile on yıl öncesini ve bugünü birbiriyle karşılaştırsak, kendimizi anlamayacağız.

İçimizde her zaman değişen ve bütünlük arayışı içinde kendimizi geliştirmeyi isteyen egoist temel, niteliksel olarak farklıdır. Örneğin, geçmiş nesillerde, hayvansal koşul denen bir durumda yaşıyorduk – doğduğumuz gibi, olmamız gerektiği gibi.

Diyelim ki ben bir çiftçi, demirci, terzi ya da kunduracı ailesinde doğdum. Bu, babamın mesleğini, aletlerini ve hatta kıyafetlerini bile miras alacağım, yakınlara bir ev inşa edeceğim, bir komşunun kızıyla evleneceğim anlamına gelir.

Her şey uyumludur. Bir adam buna ihtiyacı olduğunu hissetti, bu da ona yardımcı oldu. Bunu; bu benim yapım, bu benim için sağlandı ve bu beni korur diye hissetti. Kendini iyi hissetti.

Büyükbabamın bile evlilik kaydı olmadığını hatırlıyorum. Milli geleneğe göre evlendiler, bir huppah yaptılar ve hepsi bu kadardı. Sonra, büyükbabam öldüğünde ve medeni durumlarını yeniden yazmak gerektiğinde, aynı yaşta birkaç tanık aldılar ve onların karı koca olduklarına dair tanıklık ettiler.

Evlilik insani bir zorunluluk değildi. Onun için doğal bir iletişim ortamıydı. Kişi kendi etrafında evini, ailesini, avlusunu, bahçesini, ebeveynlerinin yanında, bir tür topluluk, şehir, hatta bir ülke, devlet yarattı.

Yani, o zamanlar kişi kendi etrafında var olabileceği bir tür kabuk yaratmak istedi. Bir hayvan da kendi etrafında koruyucu sistemler oluşturarak böyle davranır.  Ancak 20. yüzyılda birdenbire bu çerçeveyi kırdık ve ilerlemenin hayvansal seviyesinden,  insan seviyesine geçmeye başladık. Birkaç bin yıl önce Kabala’da böyle bir devrimin 20. yüzyılda gerçekleşeceği söylenmişti.

Kişi, herhangi bir çerçeveye tahammül etmeyendir, onlardan çıkması gerekir. Bu nedenle yeni bir kültür, bilim, ailede ve toplumda ilişkiler ortaya çıkar. Şimdi hepsi eşit, sınır yok, artık kimseyi dinlemiyorum. Adam her şeyden kurtulmaya çalışıyor. Uzaya gitmek bile, daha yüksek bir duruma, dış boyuta geçme arzumuzun göstergesidir.

Hâlâ hissetmesek bile, bu, içinde yaşadığımız yetmiş yıl olan insan yaşamımızın çerçevesinin ötesine geçme arzusunun yönüdür. Beni kısıtlıyorlar, başını ve sonunu görüyorum ve bu nedenle tüm bu hayat bir hapishane gibi. Bu hayatın dışında daha yüksek bir şey bulmalıyım.

Bir kişi şu soruların cevabına ulaşmazsa: neden ve ne için?, o zaman diğer her şeyi ihmal eder. Onun için artık hiçbir şey önemli değildir. Olabildiğince basit var olur, hepsi bu.

Kadınların Hedefi

Soru: Bir kadının kendine ait bir şeye sahip olması önemlidir. Bir erkek de artık herhangi bir çerçeveye tahammül etmemekte. Neden?

Cevap: Kadın da sınırlarının ötesine geçmekte. Daha önce onun için esas şey ev, aile, çocuklar ve bir kocaydı. Evden ayrılmak zorunda bile değildi.

Soru: Çevrenin, onu bunu yapmaya zorlaması mümkün mü?

Cevap: Hayır, kimse onu bir şey yapmaya zorlamadı. Bu gerçekten böyle. Kadının çocukları varsa ve ailede her şey normalse, o zaman bu onun için doğru varoluştur.

Bugün çocuklarından, kocasından veya ailesinden herhangi bir tatmin almıyor. Bir insan bir şey için hala var olmalı, haz almalıdır. Bu nedenle, tatmin olmadığını hisseden bir kadın, söyleyebilirim ki umutsuzluktan, ailede tatmin olmamaktan dış dünyaya gider.

Yorum: Araştırmalar, evli kadınların çok dengesiz bir ruhuna sahip olduğunu söylüyor. Sürekli bir psikoloğa danışmak zorunda kalıyorlar.

Cevabım: Bu korkunç. Kadın, aile ve çocuklar için yaratılmıştır. Bu her zaman böyleydi, özellikle de damatsız hiçbir kızın kalmamasına özen gösterdikleri Yahudi toplumunda, çiftin her zaman en azından bir miktar geçim ücreti vardı. Bu aslında bize emredildi.

Toplumun görevi kadını yalnız bırakmak değil, ama onun için doğanın yarattığı ortamı yaratmaktır. Bu nedenle, çok önemli bir sosyal işlev çöpçatanlık, vasilik ve genç çiftlere bakmaktı. Toplum bunu sadece ebeveynlerin omuzlarında bırakmadı.

Çöpçatanlık sadece ilginç bir meslek değil, aynı zamanda çok çeşitli sosyal sorunlara bir çözümdür. Bu bakım kurumu eski zamanlardan beri devam ediyor, zaten binlerce yaşında. Çok ciddi nedenlere dayanıyor – içinde var olması gereken, düzgün bir şekilde inşa edilmiş ailesinin içinde olmadan tek bir kişi bırakmamak.

Kısa Eğitim Ansiklopedisi, Bölüm 2

Soru: Bebek bekleyen ebeveynler, hamilelik süresince nasıl davranmalıdır?

Cevap: Birbirimize karşı saygılı olmalıyız, özellikle kadına. Ve hamilelik sırasında bir kadının iyi düşüncelere sahip olmasına, müzik dinleyip, kitap okumasına gayret edin. Genel olarak, onu olumlu ve daha yüksek duygular ve bilgi ile etkilemek için. Bütün bunlar çocuğu çok etkiliyor.

Soru: Ne tür müzik seçerdiniz?

Cevap: Ben şahsen klasik müziği destekliyorum çünkü en doğru, en eksiksiz olanı. Elbette ağır değil ama yumuşak klasikler.

Soru: Hamilelik sırasında bir kadın ne düşünmelidir?

Cevap: Tora’da bununla ilgili olarak bir kadının sadece içinde olanı, gebe kalınan ve büyümekte olan kişi hakkında düşündüğü yazılıdır. Sadece onun hakkında. Doğa bunu zaten öngörmüştür, yani müdahale etmeye gerek yoktur.

Soru: Hamileliğin en kritik zamanı nedir?

Cevap: Kural olarak, ilk birkaç ay. O zaman çocuğun temeli atılır.

Soru: Çocuk ne zaman anneye teslim edilmelidir?

Cevap: Çocuğu hemen annesine bağlı olduğunu hissetmesi için anneye vermelisiniz.

Soru: Bu ona daha fazla güvenlik mi sağlar?

Cevap: Hem çocuğa hem de anneye. Bir bağ olmalıdır. Bu çok önemlidir.

Soru: Anne sütü bebeğin büyümesi için ne anlama geliyor?

Cevap: Anne sütü mutlaka annesinden değil, başka bir kadından da olabilir. Yine de çocuğun annesinden süt alması tercih edilir. Ve bu süt çocuğa en yakın maddedir, şüphesiz pek çok element taşır.

Soru: Bebek anne sütüyle ne elde eder?

Cevap: Bunu ifade etmek imkansız. Annesinin sütüyle, yukarıdan Ohr Hasadim denilen üst ışığı, merhamet ışığını alır.

Soru: Bir anne, emzirilen bir bebekle nasıl iletişim kurar?

Cevap: Bebeğiyle bunun aracılığıyla konuşur. Bebek anneyi göğsü vasıtasıyla hissediyor, anne de bebeğini göğsü vasıtasıyla hisseder. Bu hem hayvanlarda hem de insanlarda inanılmaz bir mekanizmadır.

Soru: Bir anne bebeğini ne kadar süre emzirmelidir?

Cevap: Genellikle iki yıla kadar tavsiye edilir.

Yorum: Bunu kimse uymuyor.

Cevabım: Kimsenin buna uymadığını biliyorum. Ancak manevi yasaya göre emzirme iki yıla kadar sürmelidir.

Soru: Peki bugün olduğu gibi işe gitmek gerekiyorsa?

Cevap: Tamam, herkes gidiyor, bu doğru. Bazı manevi veya doğa yasaları kimin umurunda dimi?

Yorum: Her şeyin önceden belirlenmiş olduğunu ve tüm eylemlerin de önceden belirlenmiş olduğunu söylüyorsunuz.

Cevabım: Hayatınızı mahvederseniz, doğayı suçlamayın.

Soru: Yani hayatı bizler mi çok mahvettik? Anneleri altı ay, bir yıl vb. içinde çalışmaya gönderiyoruz.

Cevap: Elbette.

Soru: İşleri doğru yapmak için ne yapılması gerekiyor?

Cevap: Doğru yapmak için – kadın hiç çalışmamalıdır.

Yorum: Bu, elbette günümüzde imkansızdır.

Cevabım: Neden? Sadece erkek çalışıp ailesi için yeterince kazanırsa bu neden kötü olsun ve ailenin normal, sakin ve sessiz yaşaması için bu yeterli olmaz mıydı?

Soru: Söyleyin bana, eğer anne kızmışsa ya da babayla kavga ettikten sonra, çocuğu o anda beslemeli mi yoksa beslememeli mi?

Cevap: Bu iyi değildir. Çocuk bunu kendi üzerinde fazlasıyla hissedecektir ve bu nedenle, bu tür durumlar kesinlikle istenmeyen bir durumdur! Kadın korunmalı, olumsuz, istenmeyen etkilerden izole edilmelidir.

Soru: Yani, tüm bunlar çocuğa hem kızgınlık hem de nefret olarak mı giriyor?

Cevap: Elbette. Bütün bunlar çocuğa sızacak ve olumsuz sonuçlarla tezahür edecek.

Soru: Bebek, genellikle ebeveyn ilişkilerinde evde neler olduğunu hissediyor mu?

Cevap: Elbette. O her şeyi hisseder. Her şey,  bitişik evde, başka bir şehirde olsa bile onun tarafından “hava aracılığıyla” hissedilir. Bunların hepsi aktarılır. Bebek çok hassastır. Onun için anne, dinlediği ve algıladığı bir alıcı gibidir, ona hiçbir şey söylemese bile. Ama anneyi etkileyen her şeyi, tamamıyla hisseder.

Soru: Görünüşe göre anne onun için altıncı his gibi mi?

Cevap: Elbette. Bize anneden çıktı ve göbek kordonu kesildi gibi gelir. Hiçbir şey kesilmez.

Kısa Eğitim Ansiklopedisi, Bölüm 1

Soru: Geleceğin ebeveynlerinin, dünyamızdaki buluşması önceden belirlenmiş midir yoksa belirlenmemiş midir?

Cevap: Önceden belirlenmiştir. Bu kişiyle tanışmam tesadüf değildi.

Soru: Bu neden yapılır? Çiftler neden bu şekilde bağlanır?

Cevap: Dünyada tesadüf yoktur. Hiçbir şekilde tesadüf yoktur! Üstat ve Margarita’da söylendiği gibi: “Tuğla ne buradadır ne de orada … asla birdenbire birinin kafasına düşmez.”

Soru: Öyleyse, doğacak belirli bir çocuğun doğumu önceden belirlenmiş midir?

Cevap: Her şey, tüm zamanların sonuna kadar kesinlikle önceden belirlenmiştir. Yeni bir şey yoktur.

Soru: Çocuk sahibi olmak için iyi bir zamanın olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Bunun da önemi yok ve insanlara da bağlı değil. Her şey yukarıdan düzenlenmiştir ve öyle olur. Aslında kişi hiçbir şeyi seçmez.

Soru: Ama ebeveynler çocuk sahibi olmak istediklerine karar verdiklerinde ne düşünmelidirler?

Cevap: Dünyaya faydalı olacak ve dünyaya faydalı olduğu gerçeğinden haz alacak iyi bir insan meydana getirmek istediklerini.

Soru: “Dünyaya fayda sağlamak” nedir?

Cevap: İnsanları bir araya getirmek.

Yorum: Bu görevi ebeveynlere verdiğinizi hayal edin!

Cevabım: Gebe kalma eyleminde, bunun hakkında düşünürler. Ketuvim, Eyüp 3: 2’de yazıldığı gibi: “Doğduğum gün yok olsun, ‘Bir oğul doğdu’ denen gece yok olsun!”

Yorum: Genellikle kişi kendisiyle ilgili daha çok düşünür, böylece iyi, kibar, samimi, sevilen, sağlıklı bir çocuk olur. Onu daha çok düşün.

Cevabım: Hayır. Bununla çocuk değil bir hayvan meydana getirisiniz. Ve eğer onun dünya için bir insan olarak, dünyada nasıl olacağını düşünürseniz, o zaman bir insan yaparsın.

Soru: Ya bir çift çocuk sahibi olamıyor, ama gerçekten istiyorsa?

Cevap: Deneyebildiğiniz kadar deneyin. Hiç bir şey yapamazsınız. Bugün bile bu hala yüksek takdiri ilahiye bağlıdır.

Soru: Ve burada daha fazla ne yardımcı olacak: şifacılara mı yoksa doktorlara gitmek mi?

Cevap: Doktorları ziyaret etmeliyiz, mümkün olan her şeyi yapmalıyız.

Soru: Ve aynı zamanda yukarıdakinden yardım etmesini mi istemeli?

Cevap: Elbette, hep birlikte.

Soru: O, bu isteği ne zaman duyacak?

Cevap: Bu bizim için bilinmezdir. İnsanlar birbirlerine ve Yaradan ile iyilik yapmaya çabaladıkça, bu arzuyu yerine getirmeye o kadar yakın olurlar, ancak bu bunu garanti etmez.

Yorum: “Birbirlerine ve Yaradan ile iyilik yapmak” çok net değil. Bu noktayı açıklayın lütfen.

Cevabım: Başlangıçta Yaradan tarafından belirlendiği gibi, birbirleri arasında eylem yapmak.

Soru: Bu nasıl belirlenmiş?

Cevap: Her şey iyilik üzerine inşa edilmiştir.

“Ebedi Gençlik Pınarı” (Medium)

Yüzyıllar boyunca insanlar, yaşlanmayla bağlantılı olarak derin fizyolojik, psikolojik ve sosyal değişimler yaşarken, yaşlanma sürecini durdurduğunu veya azalttığını iddia eden sayısız yöntem ve tedavi yaratıldı. İsrailli bilim adamları, sonsuza kadar genç görünmenin ve genç kalmanın sırrını bulduklarını iddia ediyorlar. Bunun mümkün olduğu ortaya çıksa bile, konuyu daha derin bir seviyeden keşfetmeden, en önemli olan “Ne için yaşıyorum?” sorusunu cevaplamadan bu hiçbir şey ifade etmez.

Tel Aviv Üniversitesi ve İsrail’deki Shamir Tıp Merkezi’nden yapılan bilimsel araştırmalarda, 64 yaşındaki sağlıklı bir grup insanı hiperbarik odalara yerleştirildi ve onlara üç ay boyunca yüksek seviyelerde oksijen seansları sağlandı. Deneyden sorumlu bilim adamları, terapinin yaşlanma sürecini geciktirdiğini, “tersine çevirdiğini” ve bu bireylerin performansını 25 yaş küçük insanlara benzer seviyelere dönüştürdüğünü iddia ediyor.

Yaşlanma, insanlığın çoğunu korkutur ve canını sıkar. Doğal yaşlanma süreci insanı durmaksızın yaşamın sonuna ve bilinmeyene yaklaştırdığından, ızdırap da içerebilir. Yaşlılık ve ölüm, mutlaka hoş bir şey değildir fakat doğada olan her şeyin, bizim farkına varamayabileceğimiz, kesin bir amacı ve faydası vardır. Bu nedenle, herhangi bir doğal durumu kurcalamak veya değiştirmeye çalışmak tavsiye edilmez.

Yaşlanmanın doğal olgusu ile yapay olarak savaşmak yerine, doğal yaşlanma süreciyle el ele gitmemiz ve durumumuza rahatça uyum sağlamayı öğrenmemiz çok daha akıllıcadır. İnsanlar yaşlanır; bu doğal olarak gerçekleşmektedir. Soru, toplum olarak tüm yaşam döngüsü boyunca insanlarla doğru bir şekilde davranıp davranmadığımızdır.  “Yaşlılar meşgul mü ve toplumun onlara ihtiyacı olduğunu düşünüyorlar mı?” diye iyice incelemeliyiz.  Gerçekten de sağlıklı bir toplum onların katkılarını önemli olarak görmelidir!

Günlük eğitim programım olmasaydı, mutlu bir şekilde dışarı çıkar ve sokağı temizlerdim. Mahallemde yaşayan arkadaşlarımı toplar ve binaların etrafını benimle temizlemelerini teklif ederdim. Neden olmasın? Dışarı çıkmak, temiz hava solumak, fiziksel efor sarf etmek ve bu süreçte başkalarıyla birlikte olmak sağlıklıdır. Bu ortak faaliyeti bitirdikten sonra arkadaşlarımla mahallenin bankında oturur ve kahve içerdim. Kendine saygı duyan herhangi bir toplum lideri, böyle bir sosyal girişim ve diğer pek çok şeyi yaşlı sakinlerine önerebilir.  Yaşlı vatandaşlarımız, akıl hocaları olarak, paylaşmak ve yollarına yeni başlayanlara yardım etmek için hayat tecrübesine ve bilgeliğe sahiptir.

Ve temizlik örneği, kişiye, layık değilmiş gibi veya onurlu görünmüyorsa, sorun kişinin kendi içindedir. Çevreye özen göstermesi ve topluma hizmet etmesi için toplumun tüm üyelerini eğitmek önemlidir. Bu prensipten, yaşlılığa saygı duymak ve onu takdir etmek, ona bir yer vermek, düşünceyi ona adamak için toplumun uygun şekilde eğitilmesi gerektiği daha açıktır. Toplumun doğru tutumu, yaşlı vatandaşlarına ne kadar ihtiyaç duyduğunu keşfetmek olmalıdır. Çocuklara sorun, onlar bunu iyi anlıyorlar çünkü bu önerme, doğal olarak onların içinde inşa edilmiştir.

Büyükanne ve büyükbabalar, ebeveynler ve çocuklar, kuşaktan kuşağa devreden ve aile içinde yaşlılar içinde bir gençlik ruhu doğuran ilişki bağlarını sürdürmelidir. Yaşlılar, kişinin yaşamı olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini zaten anlarlar ve her şeyden önce, tüm endişelerin ötesinde olmak için nasıl çaba gösterileceğini ve bu tür tavırları torunlara nasıl yansıtılacağını öğrendiler. En küçük olanlar, büyükanne ve büyükbabalardan çok sayıda paha biçilmez armağanlar alırlar; bu, hesapsız, koşulsuz, sade bir sıcaklık olan sevginin örneğidir.

Özetle, yaşlanma korkutucu bir durum olmamalıdır. Katkıda bulunacak başka bir şeyimiz olmadığını düşünmek yerine, altın yıllar, zengin ve anlamlı bir yaşamın en önemli yönünün insan ilişkilerinde bulunduğunu fark ettiğimizde, yeni edinimler için bolca fırsat açmalıdır. “Hayatın anlamı nedir?” ve “Neden yaşıyorum?” soruları, kesinlikle sınırsız bir şekilde daha iyi bir dünyaya açılan kapılardır.

Bu soruların yanıtlarının, insan ilişkilerimizde, bağımızın içinde ve başkalarına kalıcı faydası olan eylemlerde bulunabileceğinin bilgisiyle, bedensel yaşamımızı aşarız. Hayatımızı ve dünyamızı çevreleyen, geçici fiziksel bedenimizde varoluşu aşan, muazzam bir mekanizma olduğunu anlarız. Bu değerlendirme, bizi geniş, ebedi dünyaya, zaman ve mekanın sınırlarının ötesinde daha yüksek bir varoluş seviyesine girmeye, büyük bir derinlikle hazırlar.

“Üç Kuşaktan Oluşan Bir Ailenin Değerleri Üzerine” (Linkedin)

Bugünün ailesinde genellikle evde çocuklarla birlikte yaşayan sadece tek bir yetişkin var. Ama Şükran Günü geldiğinde, tam boy bir ailenin değerlerini tartışmak için bir dakikanızı almak istiyorum. Ve tam boydan, sadece iki ebeveyn ve çocuk değil, daha çok büyükanne, büyükbaba ve çocukların hep bir arada olmasını kastediyorum. Yani, hepsinin aynı evde yaşamasına gerek yoktur, ancak yakın aile bağlarını korumanın faydaları, özellikle de sosyal olarak yalıtılmış olmanın çok kolay olduğu, üzüntümüz ve yıpranmamızın sebebinin bu olduğunu anlamadığımız günümüzde, bilmemiz gereken bir şeydir.

Maneviyatta, üç kuşağın özel bir anlamı vardır: onlar, duanın yükselişinin tüm sürecini temsil ederler. Bu, kişinin bir duayı yükseltmesiyle başlar, onu bir “aracı” vasıtasıyla en üst seviyeye gönderir ve en üst seviye, cevabı ‘‘aracı’’ vasıtasıyla dua eden kişiye geri döndürür.

Bu manevi kök, dünyamızdaki birçok olguda tezahür eder, ancak en hayati olanlardan biri, üç kuşaktan oluşan ailedir. Bu nedenle ailedeki tüm kuşaklarla bağları sürdürmek, zihinsel ve duygusal olarak çok sağlıklıdır.

Manevi faydalara ek olarak, büyükanne ve büyükbabalar çocuklara ebeveynlerin veremediklerini verebilir. Doğası gereği, ebeveynler daha yargılayıcı ve talepkardır. Birincil eğitimciler olarak, bu şekilde olmaları gerekir. Büyükanne ve büyükbabalar daha kabullenicidir ve çocuklara oldukları gibi sevildiklerini her zaman hissedebilecekleri bir yer verirler. Bu çocuklar için çok önemlidir. Ek olarak, çocuklar ebeveynlerinin kendi ebeveynlerine iyi davrandıklarını gördüklerinde, onlar da büyüdüklerinde ebeveynlerine iyi davranacaklardır; çünkü örnek, en etkili ve kalıcı öğretim yöntemidir.

Yaşlılar için torunlarıyla vakit geçirmek yük değildir; bu bir armağandır (elbette sağlıklarının ve enerjilerinin izin verdiği ölçüde). Torunlarıyla birlikte olmaktan zevk alırlar, bu onları kendi çocuklarına, ebeveynlerine bağlar, onlara canlılık ve sağlık verir. Ebeveynler için, çocukların büyükanne ve büyükbabalarıyla geçirdikleri zaman, birbirleriyle birlikte olma veya başka türlü yapacak zaman veya enerji bulamadıkları başka şeyler yapma fırsatıdır.

Ebeveynler çocuklarından ara sıra ayrıldıklarında, bu onların rahatlamasına yardımcı olur ve çocuklarla birlikteyken daha düşünceli ve sabırlı olmalarını sağlar. Aynı zamanda çocukların ebeveynlere, ebeveynlerin çocuklara olan özlemini artırır ve hiçbir şey insanları doğru miktarda özlemden daha güçlü bir şekilde bağlayamaz.

Bu Şükran Günü, herkese tüm aile ile bol sevgi ve mutlu tatiller diliyorum.