Category Archives: Çevre

Çevre Kaderi Belirler

Soru: Arzular nereden gelir ve hangilerinin küçük, hangilerinin büyük olduğunu nasıl belirleriz?

Cevap: Arzular bize yukarıdan gelir, ancak onları nasıl sıralayacağınızı belirlemeniz gerekiyor. Hangi arzuların önemli, hangilerinin önemsiz olduğunu belirlemenize yardımcı olacak bir çevrede olmanız gerekir. Her şey, içinde bulunduğunuz topluma bağlıdır.

Bağlı olduğunuz toplumun önemi hakkında Baal HaSulam’ın “Özgürlük” makalesini okuyun. Aslında kaderinizi, geleceğinizi belirleyen çevredir.

Doğru ortama girerseniz, söylenenleri dinlerseniz ve onların fikirleriyle dolarsanız, bu fikirler yavaş yavaş sizin olur ve o yönde ilerlemeye başlarsınız.

Böylece tüm arzularınızdan bu yolda ilerlemek için en önemli olan arzuları alır, onlara düşüncelerinizi, aklınızı ekler ve böylece doğru bir şekilde gelişirsiniz.

Çevrenin Gücü Altında

Soru: Vücudumuzun ihtiyacından fazlasını tüketmememiz gerektiğini söylüyorsunuz. İnsanlık belli bir noktaya kadar bu yolu izledi. Sonra ne oldu?

Cevap: Sonra insan, yanlış sosyal gelişim nedeniyle yanlış şekilde ilerlemeye başladı. Gerçek şu ki, eğer kişi toplumdan bağımsız olarak kendi başına var olsaydı, o zaman sadece vücudunu korumak, gerekli beslenmeyi sağlamak ve üremesini sağlamak için bir şeyler yapardı.

Yani, tüm bedensel ihtiyaçlarımız yiyecek, cinsellik ve aileye indirgenmiştir. Onlar için doğal içsel ihtiyaçlarımız var ve onların bu çerçevede gerçekleştirilmeleri gerekiyor.

Ama insan aynı zamanda çevrenin de kontrolü altındadır. Hayvanlarda, onların çevre ile arasındaki ilişki, içgüdüleriyle açıkça düzenlenir. Ve biz insanlar, içgüdülerimizin ötesine geçen zenginlik, güç, şöhret ve bilgi için devasa sosyal arzular geliştiririz.

Bu dört tür arzu ancak toplum pahasına tatmin edilebilir. Kendine yetebilme zenginlik olarak adlandırılmaz. Zenginlik, diğer şeylerle ilişkili olarak ölçülür, güç ve şöhret gibi. Ve bilgi doğanın tümü ile ilişkilidir.

Başka bir deyişle, egoist arzularım bedenim için gerekli olanın ötesine geçtiğinde ve belli birkaç yıl var olması için, gereken normal doyumu aştığında, çevreleyen doğaya ve topluma boyun eğmeye başlarım. İşte o zaman en sonunda bizi yok eden egoizm kendini gösterir.

Soru: Bir Kabalist hangi temelde insanın özünün haz alma arzusu olduğunu iddia eder?

Cevap: Bu soru bir Kabaliste yöneltilmemelidir. Bunu herkes bilir: biyologlar, zoologlar, fizyologlar ve psikologlar. İnsan sadece haz ister. Dünyayı sadece en fazla hazzı nereden alabileceğiniz veya neyden kaçmanız gerektiği perspektifinden görüyoruz ki, böylece bize zarar vermesin.

Sadece hazlara doğru ve sadece acı çekmekten çok uzağa, biz böyle yönlendiriliriz, bu şekilde davranırız, istekli olsak da olmasak da.

Özgür Seçim Neye Bağlı?

Soru: Bir kişinin özgür seçimi nedir?

Cevap: Gerçek şu ki, günlük düzeyde her bir kişiyi ilgilendiren özgür seçim vardır. Ve bunu nasıl manipüle ettikleri onların işidir.

Ve bunu başka bir edinim sistemine yükselmek için kullanmak isteyen insanları ilgilendiren bir özgür seçim vardır. Bu tamamen farklı bir alandır. Biz buna manevi diyoruz çünkü o alma niteliği üzerine değil ihsan etme niteliği üzerine inşa edilmiştir.

Özgür seçim, kişinin böyle bir ortama girmesi, kendini egoist niteliklerinin üzerinde bir nitelik yaratmasına yardımcı olacak bu tür etkilere maruz bırakması gerçeğinde yatmaktadır. Ve egoizmine rağmen anti-egoist bir şekilde davranabilir.

Ve eğer egoizm onun bütün doğasıysa, hepsi onunsa, bu nasıl mümkün olabilir? Burada, bir ekipte, bir grupta çalışmaya başlarız ve Kabala çalışması yoluyla uygun gelişim sürecinde edindiğimiz özel bir ihsan etme niteliği ortaya çıkar (egoizmimizin üzerine çıkarak).

O zaman olağan, mantıksal, egoist niteliklerimizin, arzularımızın, hesaplamalarımızın ve eylemlerimizin gerçekten üzerine çıkıp, egoizmimizin üzerinde hareket ettiğimiz tamamen farklı bir alana yükselebileceğimizi hissetmeye başlarız. Bu, özgür seçim ve üst dünyanın yönetim sisteminin hissi ile bağlantılıdır.

Yani, tüm bunlar, bir kişinin iletişim kurduğu ortama bağlıdır ve kendini bu doğru çevrenin özel etkisine maruz bırakması sayesindedir. Bir anlamda kişi dünyamızdan kopmak ister, ona itaat etmek değil.

Sonuç olarak, mantık ötesi inanç dediğimiz niteliği anlama, muhakeme etme ve hissetme fırsatı yakalar. Ve sonra, geliştikçe, egoist etkiler üzerine değil ihsan etme ve sevgi üzerine inşa edilmiş ikinci kontrol sistemini hissetmeye başlar.

Kuyusuz Çöl Yoktur

“Çölü güzel yapan şey,” dedi Küçük Prens, “bir yerlerde bir kuyu saklamasıdır …”

Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens.

Kuyular kumun altında gizlidir. Onlar her yerde varlar. Hayatın kökü her yerde, her şeyin içindedir. Bizim için en önemli şey, dışarıda gördüklerimizle değil, yaşamın anlamıyla, hayatın kökeniyle ilişki kurmamızdır.

Soru: Söyler misiniz, çöl içimde mi yanıyor? Bugün pek çok insan hayatın olmadığı hissine kapılıyor.

Cevap: Zaten orada olmayan bir şeyi ifşa ediyorsunuz. Daha önce de hayat yoktu, sadece şimdi anlıyorsunuz. Ve şimdi ifşa ettiğiniz şey, öncekinden daha iyidir.

Soru: İçimde yanarken, bu koşulu aşarsam orada bir kuyu olacağını nasıl anlayabilirim ya da inanabilirim? Bu ne tür bir düşüncedir?

Cevap: Yaşamın bir anlamı olduğu, bir amacı olduğu, bizi ayağa kaldırıp canlandırabilecek, ciddi bir şekilde istersek bizi yaşamın kaynağına götürebilecek büyük doğa güçleri olduğu.

Soru: Böyle yalnız bir durum içinde, bu düşünceyi nasıl anlayabilirim/tutabilirim?

Cevap: Sadece kendinizi diğer arkadaşlarınızla bir araya getirirseniz. Bir araya gelmelisiniz, bunun sadece birlikte yapıldığını anlamalısınız. Sadece çevrenin içinde.

Soru: Çevre, onlar da benimle aynı mı, içten içe yalnız, kuyu mu arıyorlar?

Cevap: Tam olarak anlamaları gereken şey, bu kuyunun aralarındaki bağda gizli olduğudur.

İnsanların Bana Yönelik Eleştirileriyle Nasıl İlgilenmeliyim?

Soru: İnsanların bana yönelik eleştirileriyle nasıl ilgilenmeliyim?

Cevap: Konu olmadıkça, özellikle benimle ilgili eleştirilere cevap vermiyorum ve görüyorum ki öğretme yöntemlerimi biraz değiştirmek, ifademi biraz değiştirmek veya bazı yönlere daha fazla dikkat etmek vb. için, bu eleştirilerden yararlanmalıyım. Kabala bilgeliğinin yayılmasına pratik olarak yardımcı olabilecek her türlü eleştiriyi memnuniyetle karşılıyorum.

Hakkımda söylenen diğer her şeyi şeyi görmezden geliyorum ve insanların benim hakkımda yazdıklarını bile okumuyorum. Basında pek çok tatsız şey yazıldığını duydum, ancak hiçbirinden, hiçbir şekilde rahatsız olmadım. Bu, insanın ıslah olmadan önceki doğasıdır.

Hiçbir Şeyin Eksikliğini Hissetmemek

Soru: Fizyologların son araştırmalarına göre, yaşamın ilk beş yılındaki aile refahı seviyesi, bir kişinin gelecekteki tüm kaderini belirleyebilir.  Örneğin, fakir ailelerde büyüyen insanların vücutlarında yüksek düzeyde kortizol bulunur, bu da kişiyi daha temkinli yapan bir stres hormonudur.

Varlıklı ailelerde büyüyen insanlar, görsel algı ve uzun süreli hafızadan sorumlu olan paryetal ve temporal bölgelerde kalınlaşmış bir kortekse sahiptir.  Bu, doğrudan kişinin yüksek başarı düzeyiyle bağlantılıdır.

İhtiyaçları iyi karşılanmış çocuklar için, özverili ve fedakar olma olasılığı daha düşüktür.  Başkalarıyla daha az istekli para paylaşırlar.  Yoksulluk içinde büyüyen çocuklar için tam tersidir ki o özgeciliğe daha yatkın, paylaşmaya, fedakarlık etmeye isteklidir.

Kişinin parayı, kazancı çekmesi veya itmesi gerçeğini ne etkiler?

Cevap: İnsan doğasından bahsediyorsak, tabi ki bu tamamen bireyseldir.  Birisi yakınlarına şefkat duyuyor mu, duymuyor mu?  O bunu ebeveynlerinde gördü mü yoksa ona öğretildi mi?  Her şey kişiye ve çevreye bağlıdır.

Ancak öte yandan belli bir çevreye girerse bu ona aşılanabilir.  Orada, empati durumunun onu düzelttiğini, onu tamamen farklı bir varlık haline getirdiğini ispatlarlar.

Soru: Yakınınızdaki kişiyi hissetmek her şeyin anahtarıdır.  Bu duygu geliştirilmeli.  Bir kişiye, her zaman eksikliği giderilmiş hissetmesi için hangi öneri verilebilir?

Cevap: Kişi toplumun bir ürünüdür.  Onu bu şekilde eğitecek belli bir toplum içinde olmalıdır.

Soru: Hiçbir şeyin eksikliğinin olmadığını hissetmeleri için, tüm insanlığa nasıl bir tavsiye verilebilir?

Cevap: Birbirinize, nasıl herkes için iyilik dilediğinize dair bir örnek gösterin.

“Işığı Karanlıkta Bulmak” (Linkedin)

Günümüzde ıstırap, kutuplaşma ve kafa karışıklığı insanların hayatlarında bolca yer almakta. Etrafımızdaki her şey kasvetli ve korkutucu göründüğünde, toplumun gitmekte olduğu ufku net bir bakış açısı ile görmek zordur, ama umutsuz bir durumda ışığı keşfetmenin de bir yolu vardır. Aslında yeni ve daha iyi bir gerçekliği mümkün kılan tam da bu zıtlıkların karşıtlığıdır.

Karanlık ve ışık arasındaki çatışma hemen hemen tüm hikâyelerimizde ve filmlerimizde tasvir edilmiştir. Her zaman iyi ve kötü karakterler vardır ve kahraman, özel niteliklerini, ihtiyacı olan herkese yardım etmek için kullanan kişidir. Ancak, kendi hikâyemize baktığımız açıya bağlı olarak, başlangıçta iyi olan karakterler kötüye dönüşür ve kötüler iyi olur. Bu, kendi yaşamlarımızdaki karanlık ve ışığın, her birimizin bireysel algısına göre değiştiği anlamına mı gelir?

Bireysel hayatta, cevap evettir. Ancak doğanın kanunları seviyesinden baktığımızda, tutarlı bir yapı fark edebiliriz; iyi, her bir parçanın diğerlerine yarar sağladığı ve tamamladığı yerde, doğanın tüm parçalarının olumlu ve faydalı bir şekilde bağlantı kurmasına yardımcı olandır ve kötü, insanlar arasında ayrılığa ve çatışmaya neden olandır.

Şayet hepimiz ışığa özlem duyuyorsak, neden dünyada karanlık var? Biz iyiyi ondan ayırabilmemiz için bu dünyada kötülük mevcuttur. Bu iki karşıt form her zaman mevcuttur. Eksi olmadan artı yoktur. Sadece zıtlıklar arasına onları etkili bir şekilde birbirine bağlayan bir şey yerleştirerek ikisinin de varlığından haz alabiliriz.

Bizler, başkalarının pahasına onlardan yararlanmaya çalışma eğilimimizin üzerinde her bir kişiye karşı olumlu bir tutum inşa etme sanatını öğrenmeye başlamalıyız ve her üyenin diğerleriyle ilgilendiği bir çevre oluşturmaya başlamalıyız.

Ancak, şu andaki dünya algımızda, birçok farklı, zıt ve hatta çatışan gruplar görüyoruz. Her biri kendi durumunu doğru, diğerlerini yanlış olarak görüyor. Aramızda böylesi bölünmeler çoğalırken insanlık nasıl ortak bir birlik koşuluna ulaşabilir?

Çözüm, onların arasında değil, farklılıkların ve ayrılıkların üzerine inşa edilmesi gereken bir birlik içinde bulunabilir. Böyle bir birlik için şöyle yazılmıştır; “Sevgi tüm günahları örter.”

Farklılıkları ve ayrılıkları kendi başlarına bırakın. Bırakın öyle kalsınlar. Onların farkında olun ve birbirimizden uzak ve zıt olduğumuzu anlayın. Farklılıklarımızın; her birimizin içinde doğup büyüdüğümüz egoist doğamızın birer parçası olduğu anlayışına ulaşmamız gerekiyor. Çünkü doğa her birimizi eşsiz görüş ve deneyimler bütününe sahip eşsiz bireyler yapmaya özen gösterdiğinden, yalnızca farklılıklarımız ve ayrılıklarımız dahilinde düşünmeye ve hareket etmeye çalışırsak, çok çeşitli toplumlar arasından her hangi bir birlikteliğin ortaya çıkmasını bekleyemeyiz.

Ancak, aynı zamanda şu da çok nettir ki; hepimizi bir seviyede birleştirmenin bir yolunu keşfedemezsek daha fazla ıstıraba katlanmaya devam edeceğiz. Öyleyse çözüm nedir?

Çözüm, anlaşmazlıklarımızın aynı seviyesinde bir birlik inşa etmek ve buna çabalamak değildir, ama onların üzerine çıkmak ve farklılıklarımızın üzerinde olumlu şekilde bağlanacağımız yeni bir tür realiteyi keşfetmektir.

Doğanın kanunları öyle bir şekilde hareket eder ki, eğer bizi ayıran şeyin üzerine çıkmaya çalışırsak, o zaman bize yardım etmesi için doğanın desteğini alırız. Böylesi bir eğilim ve çaba içinde, farklılıklarımızın üzerinde bağ kurmaya olan ortak çabamız vasıtasıyla onları harekete geçirmemizi bekleyen, doğada mevcut olan olumlu güçleri keşfederiz.

Düzenli hareketleri birlik olmak için eyleme geçirerek, herhangi bir anlaşmazlığın ve karışıklığın üstesinden gelmek için çözümü keşfedeceğiz. Bireysel, doğal karakterlerimizde farklı olsak da, farklılıklarımızın üzerinde olumlu bir şekilde bağ kurma ortak eğiliminin daha büyük önem taşıyabileceğini ifşa edeceğiz ve bu bize birleşmek için güç verecektir.

O zaman, hepimizin birbirimizi desteklediği bir birlik formu yaratacağız. Başkalarına karşı olan olumsuz ve eleştirel duygularımızı kabul edebileceğiz ve onların üzerinde birleşebileceğiz. Bu, her birimizin bir beden içindeki hücreler ve organlar gibi hareket ettiği, birlikte, mutlu, kendinde emin ve güvende insanların olduğu bir topluluğun yaratımına hep birlikte dahil olduğumuz, ahenk içinde, bütün ve dengede bir dünya görmemizi sağlayacaktır.

Kişinin Gerçek Kazancı

Soru: Dünyadaki sürekli ekonomik büyüme ve refah arayışı, insanlığı daha mutlu yapmadı. Pek çok bilim adamı ve tarihçi, mutluluk, başarı, gelişme ve barışa ulaşma yarışında, kişinin giderek artan bir şekilde depresyona girdiğini, bu hedeflerin ulaşılamaz olduğu hissine kapıldığını söylemektedir. Bu, rahatsızlıklara ve hatta intihara yol açmaktadır.

Modern dünyada bizim için gerçekten başarı nedir?

Cevap: Modern dünyada, kişinin başarısı, görevinin amacına ulaşmasını sağlayacak böyle bir çevreye sahip olmasıdır. Yani bedenimde var olmalı ve ailemle gerekli manevi seviyeye ulaşmama yardımcı olacak bir çevre içinde yaşamalıyım.

Aile ve diğer ihtiyaçlara ek olarak, kendimi manevi olarak insanlığın yararına gerçekleştirmem için, kendim üzerinde yapmak istediğim manevi çalışma çerçevesinde bir çevreye ihtiyacım vardır.

Yorum: Çoğu zaman başarıyı, para kazanma fırsatıyla karşılaştırırız.

Cevabım: Sanırım bu artık söz konusu değil. Kim, bugün zenginlikle ilgili gözü dönmüş durumda? Bu arzular, içimizde medya tarafından besleniyor. Bize öğrettikleri şey bu çünkü birilerinin bizden para kazanması gerekiyor.

Soru: Şu anda kişinin gerçek kazancı nedir?

Cevap: Gerçek kazanç, hayatın anlamını bulmak ve onu günden güne tutarlı bir şekilde uygulamaktır.

Soru: Bu kazanç bize ne sağlayacak?

Cevap: Sonsuzluk hissi ve varoluşunuzun doğruluğunu. Bunu herkese diliyorum.

“Maneviyatınızın, Hayatınızın Bir Parçası Olduğunu Nasıl Anlarsınız?” (Quora)

Manevi yoldaki insanlar, günlük yaşamlarının, yaşadıkları her şeyin bu yola uyduğunu hissederler.

Örneğin, bir ofiste günde sekiz ila on saat çalışıyorsanız, bunun manevi çalışmanızın bir parçası olduğunu anlarsınız. Çalışırken, manevi olarak ilerleme ihtiyacını taşıyorsanız, her hareketinizle manevi enerjinin sizden geçmesine izin verirsiniz. Manevi ıslahlara yani doğuştan gelen alma arzusunun üzerinde, sevgi ve ihsan etme niyetine ulaşmak için böyle bir yaklaşım gereklidir.

Bu dünyanın sayısız etkileşimi, birbirimizi manevi enerji ile etkilememiz için bize verilir. Bu nedenle, günlük yaşamlarımıza, bir bakıma manevi çalışmalarımızdan manevi bir tatmin aldığımız yer olarak yaklaşırsak, o zaman maneviyata ilgisi olmayan birkaç kişi arasında, işyerlerinde ve diğer günlük faaliyetlerde etkileşimde bulunarak, sonrasında manevi içeriği toplum aracılığıyla büyük ölçüde insanlığa kanalize eden “manevi gizli ajanlar” haline geliriz. Onlar, ne hissettiklerini ve nereden geldiğini tam olarak belirleyememelerine rağmen bu işten olumlu bir etki hissederler.

Bu şekilde hareket ederek, birbirimize bağlanır ve dünyaya maneviyat aşılamış oluruz. Dahası, manen ilerlemek isteyen insanlar için bunu yapmak bir zorunluluk haline gelir.

Bizim dünyamız; ailelerimiz, ilişkilerimiz, işimiz ve diğer sosyal etkileşimlerimiz olacak şekilde yaratılmıştır – bu tür ilişkilerden çekinmemiz için değil, ancak bu şekilde, toplumla tam temas yoluyla, herkesi uyumlu bir şekilde olumlu olarak bağlama niyetimizi ekleriz ve bunu yaparak, kendimizi maneviyata yakınlaştırırız. Bu nedenle Kabala bilgeliği, maneviyata ulaşmak isteyen herkesin, kendisini topluma bağlaması, çalışma yoluyla çekilen manevi güçlerin, genel olarak topluma yayılmasına meydan verdiği için bir aile kurması ve çalışması gerektiğini belirtir. Manevi olarak ne kadar ilerlersek, maneviyatın olumlu insan bağlarında var olduğunu o kadar çok anlarız.

Bu nedenle, günlük yaşamınızda sevgi ve ihsan etme tutumuyla, başkalarıyla olumlu bir şekilde bağ kurma niyetini dener ve uygularsanız, başarıyı göreceksiniz;  dostlarınız ve iş arkadaşlarınız sizinle farklı şekilde ilişki kuracak ve bunu yaparken manevi başarılara da ulaşacaksınız.

İnsanlıkla olan bağımızın, manevi farkındalığımız için potansiyele sahip olduğunu görmemiz gerekir. Bu nedenle, manevi çemberlerimizle olduğu kadar ailelerimiz, arkadaşlarımız, iş arkadaşlarımız ve diğerleriyle, manevi çevremiz aracılığıyla, sevginin ve ihsan etmenin manevi güçleriyle içsel bağımızı güçlendirmeye çalışmalıyız ve bu güçleri insanlığa aktarmalıyız.

“Kendine Güven Nedir?” (Quora)

Sevgi dolu, destekleyici ve cesaretlendirici değerleri koruyan, üyelerinin olumlu bir şekilde bağ kurduğu ve ortak bir uyumlu hedefe ulaşmak için birbirlerini desteklemeyi amaçlayan bir çevrenin parçası olarak, gerçek bir kendine güven elde edebilirsiniz.

Aksine, rekabetçi, bireysel ve materyalist değerlere değer veren ortamlarda yer aldığımızda, diğerlerinden daha küçük olma korkusunu hissederiz, bu da sonuçta egoist gururumuzun bir darbe almasından korkmaktır.

İnsan egosu, başkalarının pahasına memnuniyet alma ile ilgi sürekli endişe duyar. Bu nedenle, başkalarını kişisel çıkar için kullanma arzusundan kaynaklanan gurur, olumsuz, boş ve utanç verici bir niteliktir.

Sosyal çevremize göre saygı duyan ve saygısızlık eden sosyal yaratıklar olduğumuzdan, bu nedenle, bu egonun üzerinde birlikte ortak yüce bir amacı hedefleyen insan toplumlarında gerçek özgüvene ulaşabiliriz.

Bu tür toplumlarda gurur olumlu bir biçim alır: üyelerini incinmekten korur ve insan egosunun üzerinde olumlu bir şekilde bağ kurmalarına izin verir, bu da genel olarak insanlık üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir.

Kısacası, “Nefret ettiğinizi başkalarına yapmayın” kuralına uyan ve bu kurala bağlı kalarak, “Dostunu kendin gibi sev” e ulaşmayı hedefleyen bir toplumda yer aldığımızda, gerçek bir özgüven geliştiririz.