Category Archives: Birlik

“Gelecekte İnsanlar Ve Toplum Nasıl Değişecek?” (Quora)

Sonunda toplumdaki herkesin aynı refah düzeyine sahip olacağı, normal bir yaşam için ihtiyacımız olanı alacağı, başkalarını önemseyerek sosyal hayata katılma potansiyelimizin tam olarak gerçekleştirileceği ve toplum genelinde karşılıklı düşünce ve sorumluluğun önemini artıracağı bir duruma ulaşacağız.

Böyle bir durumda, tutkularımızı ve arzularımızı tamamen yerine getirebileceğiz. Rekabetçilik, kıskançlık, şevk, şöhret ve kontrol gibi özelliklere sahip olmamızın bir nedeni var. Bu tür özellikler aynı kalacak, ancak bunları birbirimiz pahasına kullanmak yerine, birbirimize fayda sağlamak ve yükseltmek için kullanacağımız yeni bir yol bulacağız.

Karşılıklı düşünce ve sorumluluk durumuna ulaşmak, yalnızca gıda, barınma, güvenlik, sağlık ve eğitim gibi hayatın temel ihtiyaçlarının garanti altına alınacağı anlamına gelmez. Yaşamın temellerini almanın yanı sıra, doğa ile dengemizi koruyarak dünya çapında yaşam kalitesini sürekli olarak yükseltebileceğiz. Böyle bir durumda ıstırabın her türlüsü azalacak ve birbirimiz için istediğimiz tüm bolluğu sağlayabileceğiz. Bu, kendimizi yalnızca fiziksel bedenin minimum gereksinimlerini karşılamakla sınırladığımız bir durum olmaktan çok uzaktır. Yine de, her insana yaşamın temellerini sağlamak, böyle bir duruma yönelik ilk hedef olacaktır.

Geleceğin toplumu, dikkate almamız gereken birkaç faktöre sahiptir. Mevcut deneyimli sistemler var olmaya devam edecek mi yoksa aynı çevrenin ve sosyal kontrolün sürekli etkisi altında olacak yeni sistemler yaratmamız mı gerekecek? Bunlar çok ilginç incelemeler, ancak nihayetinde kendimizi ve sosyal çevremizi nasıl mükemmelleştireceğimizi öğrenmemiz gerekecek. Uyumlu ve barışçıl bir toplumun temeli budur.

“Toplum Gelecekte Nasıl Gelişecek?” (Quora)

Toplum gelecekte, pozitif bağların, sevginin, karşılıklı sorumluluğun ve birliğin insanlığın tam bir uyum, barış ve neşe içinde yaşaması için yegâne ölçüt haline geldiği, gelmiş geçmiş en mutlu ve en mükemmel toplum haline gelerek gelişecektir.

İnsan toplumunun gelecekteki durumunu, hepimizin karşılıklı olarak birbirimizi mutlu etmeyi, mümkün olan her yerde birbirimize yardım etmeyi, birbirimizin moralini yükseltmeyi istediğimiz bir aile olarak hayal edebiliriz ve aynı şekilde sistemlerimiz de, birbirimiz arasında ve doğa ile dengeye ulaşmamız için, ihtiyacımız olan her şeyi almamıza yardımcı olacak şekilde işlev görecektir.

Sevgi dolu bir ailede işleyen yasalar, şu anda toplum olarak çiğnediğimiz yasalarla (tek, bütünsel ve mükemmel bir sistemin yasaları) tamamen aynıdır ve bu yüzden toplumu sayısız sorun ve krizle dolu hissediyoruz. Sosyal bağlarımızda tek, bütünsel ve mükemmel bir sistemin yasalarını uygulamak için hamleler yaparak, doğada bulunan bu yasalara uymamızı sağlayan ve aynı zamanda bizi bir ahenk ve mükemmellik duygusuyla doldurmaya başlayan olumlu güçleri kendimize çekiyoruz.

Dünyanın Uyanışı Ne Zaman Gelecek?

Soru: Şimdi dünyadaki herkes, sizin birkaç yıl önce söylediğiniz şeyi söylüyor: “Birleşmemiz gerektiğini, bu dünyanın küresel olduğunu duyacaksınız.” Onların sözleriyle bir Kabalistin sözleri arasındaki fark nedir?

Cevap: Birincisi, gerçekten yakınlaşıyoruz ve zaman kısalıyor. Geçen yüzyılın yirmili yıllarında Baal HaSulam, tüm dünyanın birleşmesi gerektiğini söylediyse, insanlık bunun hakkında ancak bu yüzyılın yirmili yıllarında konuşmaya başladı. O zamandan beri yüz yıl geçti ve ona bu başlamak üzereymiş gibi geldi.

Ve bağ kurma ihtiyacı hakkındaki sözlerimiz ile dünyanın bu konudaki sözleri arasında birkaç yıl geçti. Bu da, dünyanın ciddi bir gelişim ivmesine girdiğini gösteriyor.

İkincisi, dünyanın ve benim aynı frekanslarda konuşabilmemizi bekliyorum, sadece aynı şey hakkında değil, aynı frekanslarda, sadece ana dalgalar değil, onların içindeki tüm özel harmonikler çakıştığında.

“Bağ” ile insanlar benim demek istediğim şeyi kastetmiyorlar, daha ziyade egoist bir bağı kastediyorlar. Bunun yardımcı olmayacağını düşünüyorum. En azından bir ara aşamaya ihtiyacımız var. Ama yine de dünyanın Kabala’nın neden bahsettiğini anlamaya daha da yaklaştığını göreceğimi umuyorum. Dünya, egoizmi birleşmek amacıyla kullanmaktan değil, egoizmin üstüne çıkmaktan bahsettiğimizi görecek.

Bağ için egoizmin kullanımı, Sovyetler Birliği’nde olan şeydi ve bunun nelere yol açtığını gördük. Egoizmi evrensel sosyal ilişkiler arasına yerleştiremezsiniz; onların üzerine çıkmalısın. Marx, sosyalizm ve komünizm hakkında yazdığında bunu kastetmişti.

Sosyalizm vermek için vermek demektir, komünizm vermek için almak demektir yani egoizmin üzerinde çıkmanın iki manevi derecesi. Vermek için vermek Bina’nın bir niteliğidir, manevi bir derecedir.

İnsanların, önümüzdeki yıllarda gerçekleşmesi gereken doğru bağı anlamaya yavaş yavaş yaklaşmaya başlaması gerekiyor. Sorun şu ki bunu iki yönden tersine çevirebilir miyiz: içsel yükselişimizle ve bunu kitlelere dışarıdan açıklayarak. Düşüncelerimizi ve güçlerimizi dünyaya yaymaktayız. Birçoğu bunu anlamaya, bir kişinin düşüncelerinin dünyayı etkilediği konusunda hemfikir olmaya başlıyor ve bizimki gibi güçlü bir ekip düşünürse, o zaman doğal olarak dünyanın içinden dünyaya etkisi çok büyüktür ve insanlar nereden geldiklerini bile bilmeden bu düşünceleri hissederler. Kitleler bizimle uyum içinde düşünmeye başlıyor.

Sanırım bu yavaş yavaş sıradan, uzak insanların genel farkındalığına geçmeye başlayacak. Bu tür bir farkındalığa, bir sonraki koşulun başlangıcına uyanmaya başlamalarını bekliyorum. Ve o zaman onlarla daha açık konuşabilirsiniz.

Esas olarak, materyal bunun için hazırlanmıştır. Bunu görecek kadar yaşar mıyım bilmiyorum. Sonuçta, doğa vergisi olan karşılıklı birleşme, karşılıklı yakınlaşma ve karşılıklı bağı hissetmeye başlaması gereken, devasa insanlık tabakasından bahsediyoruz. Ne kadar hızlı hissetmeye başlayacaklarını bilmiyorum. Ama yine de materyal hazırlandı ve insanlar gelecektir.

Sanırım benim asıl işim bitti. Tabii ki, bunu mümkün olduğunca uygulamaya başlamak istiyorum. İşe yarayıp yaramadığını görelim.

Bir Ağacın Meyvesi Neyi Simgeler?

Soru: Neden meyvesiz ağaçlar ve meyveli ağaçlar var? Meyve gerçekte neyi simgeliyor?

Cevap: Dünyada ne kadar ürettiğimize ve yaptıklarımızın ne kadar azının gerçekten iyi sonuçlar verdiğine bir bakın. Kural olarak, faaliyetlerimizin çoğu, iyi sonuçlar yani meyveler doğurmaz.

Tüm flora ve fauna aynı şekilde var olmaktadır. Birbirimize doğru davranıyor olsaydık, aynı ölçüde tüm bitkiler bize meyve verir, iyi de meyve verirlerdi. Onlar meyvelerini tam olarak bizim onları kullanabileceğimiz biçimde verirlerdi.

Hali hazırda, etkileşimlerimizde egoizme bağlı olduğumuz ve birbirimize ihsan etme niteliği içinde, doğru davranmak istemediğimizden, eylemlerimizin yalnızca küçük bir kısmının başkalarına karşı iyi bir tutum için bir performans katsayısına sahip olduğu ortaya çıkıyor. Sonuç olarak bunu bitkilerde de görüyoruz.

Başka bir deyişle, meyve, uğruna bazı eylemler yaptığımız hazzı, nihai sonucu sembolize eder. Bu nedenle dünyamızda insan haz almak için çok çaba harcar.

Eğer ihsan etmek için, Yaradan adına, doğru bir şekilde çalışsaydık, o zaman her eylem bizim haz alacağımız meyveleri verirdi. Ama bütün bunlar egoizme gittiği için, sadece küçük çeşitlerde haz alıyoruz.

Baal HaSulam bunun hakkında şöyle yazıyor: Ve şimdi, bir insanın yetmiş yıllık ömrü boyunca duyduğu tüm hazları toplayıp bir tarafa koyduğumuzu ve hissettiği tüm acı ve kederi diğer tarafa topladığımızı hayal edin, eğer sonucu görebilseydik, hiç doğmamış olmayı tercih ederdik.

Hepimiz Tek Bir Onluyuz

Soru: Kongrede toplandık ama Baltık öğrencileri dışında kimse tam bir onlu olarak gelmedi. Evde kalan ve şu anda bizimle iletişim halinde olan kalıcı onlum, benim çabamda ve her birimizin çabasında nasıl bir rol oynuyor?

Cevap: Bu tür toplantılarda, onlulara bölünmeye gerek yoktur. Şu anda dünyanın neresinde olursanız olun hepiniz bir onlusunuz. İster Vilnius yakınlarındaki ya da Letonya’daki evinizde oturuyor olun, fark etmez. En önemli şey küresel bağdır. Burada Rusya, Gürcistan, İtalya, Kiev ve Baltık ülkelerinden dostlar görüyoruz.

O yüzden ayrılmayın. Esas olarak, hepiniz bir arada olduğunuzu hissedersiniz, aynı metodolojiyi çalışıyorsunuz, aynı akıma, yöne, özleme aitsiniz; hepiniz aynı kalbe aitsiniz. Ben bir fark görmüyorum.

Büyük Bir Aile

Eksik olduğumuz en önemli şey,  en azından bir şeyde bağ kurmaktır. Baal HaSulam, tüm dünyanın, herkesin birbiriyle bağ kurmasının gerekeceği, son nesil denilen bir duruma girdiğini yazar. Biz istesek de istemesek de, üst yönetim her zaman bizi dünyadaki tüm insanlar arasındaki bağın etrafında döndürecektir.

Farklı ülkelerin, şirketlerin, toplulukların ve sosyal örgütlerin nasıl bir girdaba çekileceğini, birbirine bağlanacağını, çarpışacağını ve birbirini etkilediğini göreceğiz. Gün geçtikçe, tüm bu düğüm giderek daha fazla kafa karıştırıcı ve kaynayan bir hale gelecek çünkü dünya evrensel bağa doğru ilerliyor.

Bu nedenle, hangi durumda olduğumuzu ve ne ölçüde zıt olduğumuzu, birbirimizi duymaya hazır olmadığımızı ve tamamen farklı şeyler yaptığımızı anlamak gerekecektir. Bu karşıtlığın sonunda, aslında aramızda hiçbir fark olmadığını göreceğiz. Her birimizin ne yaptığı önemli değil, hepimiz birlik olmalıyız.

Bu, herkesin kendi sorumluluklarının ve kendi uzmanlıklarının olduğu bir aile gibidir. Ancak bizi birleştiren bir çember var, içinde büyüdüğümüz, birbirimizi daha iyi anlamayı ve hissetmeyi öğrendiğimiz ve her gün varlığımız için bir ortam inşa ettiğimiz bir aile var.

Annenin ne yaptığı, babanın nerede çalıştığı, çocukların nerede okuduğu önemli değil. Ne de olsa herkesin kişisel faaliyetlerine ek olarak, aralarında aile denilen ortak bir bağ vardır. Dış dünyada aile bireylerinin her birinin kendi işiyle meşgul olması önemli değil, aile içinde bir bütün olarak birbirimize bağlıyız.

Tüm insanlar arasındaki bağı bu şekilde görmemiz gerekiyor. Dünyada binlerce farklı şirket, topluluk ve grup var ama hepimiz aynı sistemde, aynı ailede olduğumuzu hissetmek zorundayız. Bu sistemin dışında herkesin kendi faaliyetleri olmasına rağmen, bizi tek bir aileye bağlayan bir şey var.

Bu ailede herkesin ne tür bir kişisel iş yapması gerektiğini biz belirlemiyoruz. Bir aile gibi, akrabalar gibi, birbirimize bağlı ve bağımlı hissetmemiz bizim için önemlidir.

Üst yönetimin, doğanın ve evrim programının gün geçtikçe bizi nasıl daha sıkı bir şekilde birbirine bağladığını göreceğiz. Birbirimize artan şekilde daha fazla bağımlıyız ve bu aileden kaçmanın hiçbir yolu yok. Doğanın bize başka seçenek bırakmadığını insanlık anlayana kadar bu konuda daha fazla yazmamız gerekiyor; bizi bu sistemle tanışmaya ve hepimizin bir aile olduğumuzu kabul etmeye itiyor.

Bu dünyada yaşayan her insanda gerçekten bu aileye ait bir yakınlık görmeye başlayacağız ve buna göre aramızda yeni ilişkiler kuracağız. Bu, manevi gelişimimiz yolundaki birçok sorunu ortadan kaldıracaktır çünkü Yaradan’ın bizden istediği budur.

“Korku Sevginin Yokluğundan Gelir” (Medium)

Dünya ne kadar kaotik hale gelirse, biz de o kadar stresli ve endişeli oluruz. Geleceğe ilişkin güvensizlik, korkuya neden oluyor ve kesin görünen tek şey, kimseye güvenemeyeceğimiz ve yarının ne getireceğine dair hiçbir fikrimizin olmadığıdır. Korkularımızın ve endişelerimizin arkasında tek bir suçlu var: Birbirimize düşmanlık ve nefret duyuyoruz ve sevginin olmadığı yerde korku vardır, hem de çok.

Sadece insanlar korkmuyor. Korkuyu evcil hayvanlarda, hayvanlarda ve hatta bitkilerde bu şekilde etiketlemesek de anlarız. Korku bize büyük hizmet eder: Tehlikeli tuzaklara düşmemiz konusunda bizi uyaran bir nöbetçi, tüm canlıların kullandığı koruyucu bir mekanizmadır.

İlerlemenin bizi daha güvenli kılması gerektiğini düşünmek mantıklı geliyor. Görünüşe göre teknoloji bizi mağaralarda yaşamaktan daha iyi koruyabilir. Bununla birlikte, gelişme, onunla nasıl başa çıkacağımıza dair hiçbir fikrimiz olmayan bir dizi alışılmadık tehlikeyi de beraberinde getirdi.

Geçmişte, tehlikeler daha fazla olmasa da aynı derecede ürkütücüydü ve gerçekten varoluşsaldı. Örneğin mağara insanları için mağaradan çıkmak, yırtıcıların saldırılarına karşı savunmasız olmak anlamına geliyordu. Ancak korku paniğe neden olmadı çünkü insanlar tehlikeleri ve kendilerini onlardan nasıl koruyacaklarını biliyorlardı. Bugün sayısız unsur ve faktör hayatımızı ve sevdiklerimizin hayatını etkiliyor ve hepsini bilemiyoruz, gelişlerini göremiyoruz ve üstesinden nasıl geleceğimizi bilmiyoruz. Doğal olarak, bu bizi sürekli bir baskı ve endişe durumuna sokuyor.

Ne kadar çok gelişirsek, o kadar benmerkezci oluruz. Aslında, yaklaşık olarak yüzyılın başından beri, öyle bir egoizm düzeyine ulaştık ki, sosyologlar bir “narsisizm salgını”ndan bahsediyorlar.

Gittikçe daha sofistike ve giderek narsisistik hale geldikçe, bizi güçsüz ve onlara ve birbirimize karşı güvensiz bırakan giderek daha karmaşık sistemler geliştiriyoruz. Birbirimizi sevmediğimiz ve güvenmediğimiz için izolasyonumuzu, yabancılaşmamızı ve dolayısıyla korkumuzu artıran koruyucu kalkanlar örüyoruz.

Güvende hissetmek istiyorsak, doğrudan güvenimizi artırmak için çalışmamıza gerek yoktur. Aksine, kendimizle olan aşırı meşguliyetimizi bir kenara bırakmalı ve başkaları için sevgiyi-ilgiyi geliştirmeye odaklanmalıyız çünkü korkumuzun nedeni onun eksikliğidir.

Güvenlik duygusu, nefrete karşı savaşmaktan gelmez; bağ kurmaya, ilgilenmeye çalışmaktan gelir. Var olan tek kötülük bizim kalbimizdedir. Bunun tedavisi onu kökünden söküp atmak değil, düşünce ve nihayetinde iyi kalpliliği aşılamaktır.

İlgilenmekle meşgul insan hiçbir şeyden korkmaz. Başkalarını önemsemek, bir kişinin alabileceği en büyük hediyedir. Dikkat ve özene dayalı bir toplum kurabilirsek, sevginin varlığında korku olmadığı için kendine güvenen ve mutlu insanlardan oluşan bir toplum olacaktır.

 

Çözülmesi Gereken Soru

Soru: Bugün “dünyanın sonu” gibi bir olgu hakkında çok şey yazıyorlar. Yok olacağımız anlamında değil, ne yapacağımızı bilemediğiniz belirli bir dönemin başlangıcı olarak. İnsanlığın gelişimindeki bu aşama nedir?

Cevap: Bu harika bir aşamadır!

Gerçekten dünyamızda ağaçtan inen ilk neslin doğduğu bir dönemde doğduk ve yaşıyoruz, teknolojik olarak geliştiğimiz ve her türlü araba, lokomotif ve uçak yapabildiğimiz için değil, bu yerküre üzerinde neden ortaya çıktığımıza, bu dünya üzerinde ne yapmamız gerektiğine ve kendimizi gerçekten nasıl gerçekleştireceğimize karar vermemiz gereken bir duruma geldiğimiz için.

Öylesine bir maymun ortaya çıktı, küçük bir adama dönüştü, etrafına baktı ve şöyle düşündü: “Peki ben neyim?” Biraz daha etrafına bakındı, bütün bunları gördü: “Pekala, tamam. Ve sırada ne var?”

Bugün tarihsel gelişimimizde bu konuya çok yaklaşıyoruz: “Neden ortaya çıktık? Ağaçlardan indik, teknoloji ve sosyal yapıyı geliştirdik. Sırada ne var? İnsanın daha yüksek bir amacı var mı?”

Tabii ki, bu basit bir soru değil. İnsanlığı yarıp geçene kadar, ta ki tam olarak istediğimiz şeyin bu olduğu içeriden anlaşılana ve sonunda kendimize bir cevap vermemiz ya da en azından hayatın anlamı hakkındaki soruya bir cevap aramaya başlamamız için, bu sorunun doğanın bize bir meydan okuması olduğunun anlaşılmasına kadar. Bu çok özel bir an ve bu nesil – o da özel.

Yani, neden ve nasıl olduğunu anlamadan araştırıyor, tüm bu sorunları ya terörle, uyuşturucuyla, boşanmayla, her türlü arayışla, macerayla ya da uzayla, ne olursa olsun çözmeye çalışıyor. Bu girişimler, yaptığımız her şey adeta hayatın anlamı hakkında bir cevap arayışıdır.

Diyelim ki bir yere yöneliyorum. Tüm uzay programlarının kısıtlandığını görüyoruz: “Peki, orada ne bulacağız? Taşlar. Başka hiçbir şey yok.” Peki bazı teknolojik gelişmelerde ne bulacağız? Ya da kültürde? Bir zamanlar kültürün yardımıyla kendimizi geliştireceğimizi düşündük. Ve birdenbire, onlar yorgun düştüler. Bu, 19. yüzyılda uygulamada sona erdi.

20. yüzyıl geldi, teknoloji yüzyılı: nano teknolojiler, bilgisayarlar, her şey. Bugün, internetin herkesi birbirine bağladığı bir duruma geliyoruz ve bir anda bir makine ile çalıştığımızı görüyoruz, ilginç olan da bu. Bir kişi, diğer insanlarla onlar aracılığıyla iletişim kursa bile, bağlantısının esas olarak makinelerle olduğunu keşfetmeye başlıyor.

Bunlar makine tepkileri, bu otomasyon ve burada hiçbir şey yok. İnsan herhangi bir yere gitmek istiyor, kaçmak için! Ama hangi yöne gidebilir?

Ve olmazsa, o zaman tekrar: uyuşturucuya, bir tür güvenceye, sadece unutmak için geri dönüş. Bugün spor oyunları neden bu kadar geliştirildi? Bütün hükümetler kitlelerin dikkatini futbola ve diğer oyunlara kaydırmak istiyorlar. İnsanları işgal edin! Ana şey kendini unutmak. Bu nedenle bu kadar çok sayıda medya kuruluşu buna yönelmiştir.

Ve ileriye doğru bakarsanız, teknolojinin gelişimi durmuyor ve dünyada milyarlarca daha fazla işsiz ortaya çıkacak, milyonlarca değil, her şeyi yapabilecek iyi niteliklere sahip milyarlarca. Peki ne yapmalı?

Yeni teknolojilerin de yardımıyla, çok yakında dünya nüfusunun %5’inin diğer herkesin ihtiyacını karşılayabileceği bir duruma geleceğiz. Sırada ne var? Bir yanda fazlalık. Diğer tarafta dağıtım eksikliği.

Genel olarak, hayatın anlamını yanlış anlama durumundayız. Cevap vermemiz gereken en önemli şey budur.

İnsanların Birliği

Devletler, her birinin, hatta en küçük devletin bile güvenliğini ve haklarını kendi güçlerinden değil, yalnızca böylesine büyük bir insan birliğinden bekleyebileceği bir toplumsal birliğe girmeye zorlanacaklardır.  (Immanuel Kant)

Soru: Barış, kişinin kendi güçleri ile değil de sadece ortak bir birlik sayesinde mi mümkün olur?

Cevap: Dünya ancak böyle var olabilir. Bir, hiçbir şeydir. Bu dünyada bir, sıfıra eşittir. Sadece genel olarak sıfır olan bu tür birimler arasındaki etkileşim herkese öz değer duygusunu verebilir. Bu, kişilerin kendileri değil başkalarıyla olan ilişkiler ile kendi aralarında yarattıkları şeydir.

Aynı zamanda, tüm sıfırlar bir araya toplanıyor gibi görünüyor ve sonucun sıfır değil, çok daha büyük bir şey olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü herkes kendini iptal ediyor ve başkalarıyla topluyor, her şeyi kendinden veriyor ve diğerlerinden her şeyi alıyor.

Sadece paylaşarak, sadece kendilerini başkalarına, başkalarını da kendilerine yatırım yaptırtarak, herkesin değerli olduğu bir hale gelinebilir. Çünkü birlik içinde her bir birey, bireyselliğini ortaya çıkarabilir.

Bu süreç tüm seviyelerde gerçekleşmelidir.

Kurtuluşun Metodolojisi

Soru: Geçmişte, Kabalistler küçük bir grupta çok güçlü bağlar kurdular ve bu tüm dünya için verimli oldu. Bu metodolojiyi kitlelere aktarmak, neden şimdi bu kadar önemli?

Cevap: Dünyada bizden önce, modern küresel Babil’de olan her şey, çalışanların, teori, metodoloji ve insanların evrensel bütünsel bağının hazırlanması şeklinde oldu.

Şimdi bunu uygulama zamanı geldi. Bu nedenle, geçmiş yüzyıllarda Kabalistlerin çalışmaları ile bugün olanlar karşılaştırıldığında büyük bir fark vardır. Şimdi Kabalistler kitlelere çıkmalı ve insanlığa dünyayı kurtaracak olan bağ metodunun ne olduğunu açıklamalıdır.

Aslında bu metodoloji, dünyayı kurtarmak için değil, insanlığı bir üst seviyeye çıkarmak için tasarlanmıştır, ancak insanlar bunu bilmiyor, bilmek istemiyor ve bunu anlamıyorlar. Doğa, Yaradan bize bir sonraki seviyeye yükselmek, birlik olmak, O’na benzer olma görevini vermiştir ama bunu bir insana açıklayamazsınız.

Bir insan için, bir sopa onu arkadan takip ettiğinde kaçması gerektiği nettir. Biz de ona, o sopa yerine önünde bir havuç göstermek istiyoruz: “Seni güzel, iyi bir hayat bekliyor, haydi onun için uğraşalım!” Nihayetinde, 360 derece içinde herhangi bir yöne kaçabilirsiniz ve onların hepsi kötü olacaktır. Bunun yerine, kişiye tam olarak bağa ulaşmanın, kaçmanın değil çaba göstermenin gerekli olduğunu gösteriyorsunuz! Bu tamamen farklı bir sistem, tamamen farklı bir metodoloji, dünyaya ve hayata karşı tamamen farklı bir tutumdur.

Öncelikle bu size umut verir, geleceğin durumunu, ona nasıl ve hangi güçlerle vb. ile ulaşacağınızı gösterir. Hükümette oturan tüm liderler bundan kaçar, nerede ve nasıl olduğunu bilmezler. “Bunu kıralım, şunu itelim, bunu yapmayalım!”, bu da anlamadan hareket ettikleri anlamına gelir.

Dünyanın gelecekteki durumunu anlasalardı, kendi aralarında yeniden meydan okuma oynamaya başlayarak kendileri ve ülkeleri için harakiri yaptıklarını görürlerdi. Ama hiçbiri duymuyor. Bakın insanlara ne yapıyorlar, komşu kardeş milletlerde nasıl bir nefrete sebep oluyorlar!

Bu nedenle, önlerinde bir havuç, tatlı ve hoş bir şey göstermek, insanları bomba sığınağına itmek gibi değil, tam tersine, birlikte bir çayıra itmek gibidir! Sorunun hala bizde olduğuna inanıyorum, asla dünyanın kendisini suçlamıyorum. Daha fazla çaba gösterseydik, halen internette duyulabilirdik.

Birleşmiş iyi bir ekip oluşturmamız ve internet üzerinden bilinçli olarak ciddi reklamlar yapmamız ve bağ kurma metodolojisini, gerekliliğini, ihtiyacın aciliyetini dünyanın her tarafında, her yerde, kölelikten kapitalist ve en modern olanlarına kadar herhangi bir oluşum altında açıklamamız gerekiyor. Yapmamız gereken bu.