Category Archives: Birlik

Evrensel İlgi

Soru: İyilik nedir?

Cevap: İyilik, sevgiye giden tüm yollarda karşılıklı bağımlılık anlayışıdır. Ve kötülük ise bunun tam tersidir.

Soru: Ancak herhangi bir anlaşmazlık durumunda her iki taraf da iyi yaptığını düşünüyor.

Cevap: Bizler kendimizi aşmalı ve biri diğerini pahasına değil, sadece herkesi iyi hissettirmeyi düşünmeye başlamalıyız. Aksi halde hiç bir yere varamayız. Karşılıklı bağın, karşılıklı bağımlılığın, karşılıklı kısıtlamanın, karşılıklı destek vb.nin ne anlama geldiğini öğrenmeliyiz.

Yani, kesinlikle tüm insanlığı kapsayacak sistemler oluşturmalıyız. Bunlar bütünsel gelişim sistemleridir.

Başka türlü hayatta kalamayacağımızı anlamalıyız. Herkesle ilgilenecek bir sistem kuramazsak doğa bizi bu gezegenden, bu dünyadan silecek.

Kalpteki Nokta Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Soru: Egoizmin faydalarını kısaca açıklayabilir misiniz? Bizi nasıl yönlendirdi ve hangi asamaya geldik ki bizim için zehir haline geldi? Bunca zaman bize hiç yardımcı oldu mu?

Cevap: Eski Babil’den bu yana, egoizmin yeniden yaratılması gerekiyordu. İbrahim bunun için çağrıda bulundu ama o zaman kimse onu duyamadı çünkü insanların kalbinde bir nokta yoktu. Uyanmadığından değildi, içlerinde olmadığından. Kalpteki nokta, yalnızca belirli sayıda insanda, İbrahim’in Babil’den götürdüğü 10.000 ila 20.000 kişide kendini gösterdi.

Bu rakamları veriyorum çünkü İbrahim döneminin araştırmacısı olan 12. yüzyılın büyük Kabalisti ve filozofu Rambam yazılarında on binlerce insanın İbrahim’le birlikte Babil’i terk ettiğini yazar.

İbrahim herkesi ıslah etmek istedi ama olmadı çünkü sadece çok azı ilksel kalpteki noktaya yani varoluşun bedensel seviyesinin üzerine çıkma arzusuna sahipti.

Başlangıçta sadece bir kişide, Adem’de ortaya çıktığını ve daha sonra onun aracılığıyla bir virüs gibi başkalarına yayılmaya başladığını söyleyebiliriz. 20 nesil boyunca öyle bir duruma ulaştı ki, Babil’de İbrahim’in yönetiminde, on binlerce insan bu manevi virüsle enfekte oldu. Onlar, İbrahim’e katıldılar ve İbrahim de onları Babil’den uzaklaştırdı. Babillilerin geri kalanı bu noktadan yoksun kaldı.

İbrahim’in grubu herkesten izole olduğu için, önce İbrahim’in liderliğinde, ardından İshak, Yakup, Musa, Harun, Yusuf ve Davut’un önderliğinde kendi içlerinde geliştirdiler.

Bu durum, İkinci Tapınak’ın yıkılışına kadar devam etti ki ondan sonra onlar, o zamana kadar tüm dünyaya yayılmış ve çoğalmış olan diğer tüm Babillilerle tamamen aynı duruma düştüler.

“Bugün Kıtlık Riski Var Mı? Neden Var Ya Da Neden Yok?” (Quora)

Öğrencilerimden biri, ankete katılan uluslararası gıda güvenliği ve beslenme uzmanlarının neredeyse yüzde 90’ının “yenilikçi ve cesur eylem olmaksızın, küresel açlığın önümüzdeki on yılda artmaya devam edeceğini” tahmin ettiği bir rapora atıfta bulunarak, bana küresel bir kıtlık olasılığını sordu. Bu gerçekten de mümkün ve eski Kabalistik kaynaklar da çağımızda annelerin kendi çocuklarını yemesi kadar korkunç durumlara ulaşabileceğimizi belirtiyor. İşte bu kadar şiddetli olabilir.

Ancak, yaklaşan bir kıtlık fikrini, sadece ambarlarımızı ve depolarımızı doldurmak amacı ile düşünmemeliyiz Bu tür korkunç senaryoları göz önünde bulundurabilmemiz, bu tür durumlardan nasıl kaçınılacağı konusunda önceden ciddi bir şekilde endişelenmemiz ve bu tür krizlere neden olan temel nedeni öğrenip bunlarla başa çıkmamız içindir.

Sadece kıtlığın değil, başımıza gelen herhangi bir krizin arkasındaki temel nedeni araştırırsak, bunun insan ilişkilerindeki dengesizlikten, birbirimize olması gerektiği gibi davranmamamızdan kaynaklandığını görürüz.

Birbirimize karşı nasıl davranmalıyız?

Dengeli bir duruma ulaşmamıza yardımcı olacak bağlar kurmak için, birbirimiz arasında karşılıklı anlayışa ulaşmamız gerekiyor. Bugün ise tam tersini yapıyoruz, geriye hareket ediyoruz ve böylece hepimizin paylaştığı gemiyi sallıyoruz. Dünya böylece doğal olarak kıtlık ve yıkım dönemlerine doğru gidiyor.

Kendi kendimize getirebileceğimiz yıkım, bizi çok korkutmalı ki birbirimize karşı tutumumuzu değiştirelim ve bunu yaparak dünyayı değiştirelim. Yaklaşmakta olan kıtlık ve diğer krizleri düşünebilmemizin tek nedeni budur ve aynı zamanda genel olarak krizler ve ıstırap, deneyimlerimizin de nedeni budur: birbirimizle ilişki kurma biçimimizde olumsuzdan olumluya, egoistten özgeciliğe ve kayıtsızlıktan karşılıklı sorumluluğa doğru bir değişim meydana getirmek.

Böyle bir dönüşüm için katalizör ne olabilir?

Bunu başlatacak ve destekleyecek bir liderin olması gerektiğine inanıyorum. Dünyamız, insan toplumunun lideri olarak kabul edip takip edeceği, birleşme ve aynı zamanda kıtlık ve diğer krizlerin üstesinden nasıl gelebileceğimizden bahsedecek biri olmadan, zor bir yer. Elbette, bu ancak insanlar böyle bir lideri dinlerse işe yarar ve böyle bir kişiye kulaklarımızı açmamız için kıtlıklar ortaya çıkacaktır.

O zaman, bir kıtlık döneminden sonra, farklı olurduk. Hayata ve onun değerlerine karşı farklı bir tutum sergilerdik. Artık, hayatta kalmamızın büyük önemini ve günümüzün zorlu zamanlarında hayatta kalmanın bizim için ne anlama geldiğini hafife almazdık.

Geçmişte büyük kıtlık dönemleri, savaşlar ve diğer krizler yaşanmışken, bugün temelde farklıdır çünkü içinde bulunduğumuz çağ, bizi egoist ilişkilerimizin kötülüğünün kitlesel farkındalığına hazırlıyor ki bu, içimizde kendimizi değiştirme arzusunu uyandıracaktı. Kabala ilminde böyle bir uyanışa “kötülüğün farkındalığı” denir. Bizlerin, kendi doğamızı “kötü” olarak algılayabileceğimiz bir duruma ulaşmamız, onu böyle tanımlamamız ve bundan gerekli dersleri çıkarmamız için çok büyük bir ıstıraplar gerekir. Yani, maddi refah için birbirleriyle yarışan bireylerden oluşan fare yarışına bir son vermeli ve birbirimize ve doğaya fayda sağlamaya çalıştığımız, birbirimizi etkilediğimiz, birbirine bağlı ve bir bütünün parçaları olarak hissettiğimiz pozitif bağlı yeni ilişkilere geçmeliyiz. Henüz orada değiliz ama o zaman, yaklaşıyor.

Manevi Koşulun Kaybı

Yorum: İkinci Tapınağın yıkılmasından sonra Yahudiler manevi koşullarını koruyamadılar ve farklı ülkelere dağıldılar.

Benim Yanıtım: Bunlar artık Yahudi değil, daha önce on kabilenin ayrıldığı kayıp bir ulustu. Ülkeden ülkeye geçen iki kabile kaldı. Barınmalarına izin verilen yerlerde onlarca ya da yüzlerce yıl yerleştiler ve tekrar yola koyuldular.

Bu dikkat çekicidir. Tarihte bir ülkeden birdenbire kovulan böyle bir ulus yoktur. Bütün bir ulusun, yüzbinlerce insanın bir araya gelip başka bir ülkeye gittiği bir karşılaştırma düşünemiyorum.

Soru: Peki Yahudiler bununla nasıl bir ilişki kurdular?

Cevap: Önemli olan sahip olduklarımızı korumak ve muhafaza etmektir çünkü biz tek bir ulus olmalıyız.

Yorum: Bununla birlikte, Yahudiler bir arada olmalarına rağmen, hala maneviyattan yoksundurlar.

Benim yanıtım: Var ama eskisi gibi aynı seviyede değil. Maneviyat anlayışı – Yaradan’la bağ ve insanlarda var olan bir misyon – hepsi oradaydı, ancak bunun açık bir tezahürü yoktu.

Yazdıkları kitaplara bakın. Bir üst dünya olduğu, Yaradan’a ulaşma ve O’nun için çalışma anlayışını tamamen kaybetmediler. Bu kitapları alın ve okuyun. Ondan uzak olduklarını biliyorlardı.

Çoğunluğun Duası

Çoğunluğun duası, Yaradan’ın önünde yükselir ve Yaradan, çeşitli yollarla yükseldiği için Kendini bu dua ile taçlandırır. Bunun nedeni, birinin Hassadim’i, diğerinin Gevurot’u ve üçüncüsünün Rahamim’i istemesidir. Ve bu birkaç taraftan oluşur: sağ taraf, sol taraf ve orta.

Ancak kişinin duası tüm tarafları içermez; sadece bir yol üzerindedir. Ya Hasadim ya Gevurot ya da Rahamim’i istersiniz.

Bu nedenle, kişinin duası, çoğunluğun duası gibi kabul edilmek üzere oluşturulmaz çünkü çoğunluğun duası gibi üç çizgiyi de içermez (Herkes İçin Zohar, “VaYişlah,” Madde 45).

Ortak duaya, bir bütün olarak herkes için duaya gelmek, bir olmak için, çok zor içsel inceleme durumlarından geçmek ve şunu anlamak gerekir:

  1. Manevi amaç diğer tüm amaçlardan daha önemlidir.
  2. Buna tek başına ulaşmak mümkün değildir, ancak bireysel özlemlerden tek bir ortak özlem yaratarak, o zaman Yaradan’a benzer olacak ve üst ışık onu dolduracaktır.

Bu nedenle, yalnızca böyle bir istek, böyle bir dua duyulabilir yani üst ışığın ıslah edici eylemine neden olabilir.

Zohar Kitabı’nı okumak, birlikte olmamız gerektiğini anlamamıza neden olur çünkü kendimizden çıkmadan, ihsan etmeye, Yaradan’ın niteliklerine, üst dünyada var olmaya ulaşmak imkânsızdır.

“Yaratılanlara sevgisinden, Yaradan sevgisine” denir. Yaradan bize çevremizde birçok insan olduğu yanılsamasını verdi ve bu yanılsamayı yok etmeliyiz, tüm bunların benim içimde olduğunu anlamalı ve O’ndan tüm dünyayı benim içimde birleştirmesini istemeliyim.

O zaman çoğunluğun duası, kişinin gerçek duasına dönüşecektir.

Birliğin Gücü ve Ayrılığın Güçsüzlüğü

Bizim tüm çalışmamız, ilk insan Adam HaRişon’un ruhu olarak adlandırılan manevi kabı ıslah etmekten ibarettir. Yaradan, bu ortak arzuyu yarattı ve sonrasında onu birçok parçaya ayırdı. Ve şimdi her birimizin içinde o ortak ruhun küçücük bir parçası var.

Bize insanoğlu yani “Adem oğulları” deniyor çünkü “Adam HaRişon” denen arzudan geliyoruz. Görevimiz, kopuk, uzak, ayrılmış arzularımızı çabalarımızla yeniden tek bir arzuda birleştirmektir.

Elbette burada çok çalışma yapmak gerekiyor çünkü tüm bu parçacıklar formlarındaki farklılıklardan dolayı birbirlerinden ayrılmış ve uzaklaşmışlardır. Ve tamamen farklı arzuları birbirine yapıştırmak nasıl mümkün olabilir ki? Her şeyin birbirine bağlı olduğu tek bir bütün elde edene kadar, bir arzuyu diğeriyle birleştirmenin hangi niteliklere göre mümkün olduğunu incelemekle işe başlıyoruz.

Ve bu ortak arzu ne kadar çok arzuyu içine çekerse, onu yaratan üst gücü de o kadar çok hisseder ve ifşa eder.

Bu nedenle, tüm eylemlerimiz bağ kurmaya yönelik olmalıdır. Bu, hayata, Yaradan’a, dostlara, kendine ve kişinin durumuna karşı tüm tavrını belirler. Eylemlerimin, düşüncelerimin ve arzularımın her biriyle, farklı arzuları daha fazla bir araya getirip birleştirmek ve onları karşılıklı ihsan etme için tek bir ortak arzuya dönüştürme amacıyla bağlantıyı ileriye doğru itmeye çabalıyorum.

Tüm özel arzular kırılmıştır ve bağ kurmak istemez. Yaradan bunu bize kırık bir arzu ile bütün bir arzu arasındaki farkı hissetme fırsatını vermek amacıyla yani bilerek yaptı. Biz bu sayede karanlıktan gelen ışığın avantajı olarak Yaradan’a ulaşmaya başlarız.

Yaradan ortak arzuyu milyarlarca birbirine zıt parçaya böldü ve sonra talebimiz üzerine onları bir araya getirip birbirimizi tamamlamamıza yardım eder. Tüm artıları ve eksileri bir araya getirdiğimizde, parçalanmış bir arzunun zayıflığına ve önemsizliğine kıyasla, birleşik bir arzunun ne kadar güçlü olduğunu hissederiz.

Bu potansiyel fark üzerinde (artı ile eksi arasında, bağ ile bölünme arasında), yaradılışın tüm gücünü ve derinliğini hissedeceğiz, Yaradan’ın niyetini ve çalışmasını edineceğiz ve benliğimize ulaşacağız.

“Bağ Kurma” Yasalarına Göre Var Olmayı Öğrenmek

İnsanlık, tarihinin öyle bir döneminde ki, gelişimimizin yanlış olduğunu daha da net bir şekilde ifşa ediyoruz. Ne de olsa bu gelişim, kötü egoist güçler tarafından dikte edildi ve bu nedenle sürekli olarak savaşlar, çatışmalar, sorunlar ve korkular ona eşlik etti. Artık iyiliğin gücüne katılmamız gerekiyor.

Böyle bir hayatın şu anki varlığımızdan ne kadar farklı olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok. Bu, Kabala bilgeliğinin özüdür: Kabala; doğada var olan güçler koleksiyonundan, onları nasıl ortaya çıkarabileceğimizden, onları kendimize nasıl yaklaştırabileceğimizden, onlar aracılığıyla birbirimize nasıl yakınlaşabileceğimizden ve ortak ruh yani  “Adam HaRişon“ sisteminin parçalanmasından önceki sistemi nasıl tekrar birleştireceğimizden bahsediyor.

Bu sistemde herkes, sanki tek bir bedene, tek bir zihne aitmiş gibi, ortak arzu ve niyetle, tek bir bütün olarak birbirine bağlıdır ve birbirini anlar. Sağlıklı bir vücuttaki organlar da aynen böyledir, her organ diğer tüm organların yaşamını sürdürmek için kendisinin ne yapması gerektiğini bilir.

Bu nedenle Kabalistler, karşılıklı desteğin, “Adam” denilen bir sistemi yani Yaradan’a benzerliği (Domeh), ihsan etme gücünü ifşa etmemize nasıl yardımcı olduğunu yavaş yavaş hissedebilmemiz için, bir grup içinde çalışmamızı tavsiye ediyor. Bu şekilde sevgi ve birlik içinde, tek akıl ve tek duygu ile tek bir güç olarak gerçek bir birlik hissedeceğiz.

Bu amaçla, bağ kurma yasalarına göre nasıl var olacağımızı öğrenmeye ve gerçekliğin ikinci katına tırmanmaya çalıştığımız Kabalistik grupları organize ediyoruz.

İşte o zaman, evreni gerçek haliyle ifşa edeceğiz ve evrenin sandığımızdan çok daha geniş ve birbiriyle bağlantılı olduğunu öğreneceğiz. Doğanın güçlerini, onların bu dünyaya bir uçtan bir uca nasıl nüfuz ettiklerini görerek anlarız. Bu, O’nun katına yükselerek, Yaradan’ı, üst gücü edinmek demektir.

Medeniyetin Çöküşünün İşaretleri

Soru: Günümüzde herkesin kendi görüşü var ve herkes bunu ifade etmesi gerektiğini düşünüyor. Kişisel görüş nedir ve ne kadar önemlidir?

Cevap: Gerçek şu ki, egoizm büyüdü. Yüz yıl önce insanlar daha mütevazı olsalardı ve kendilerine ve başkalarına, kendi sınıflarına ve diğer sınıflara, sosyal konumlara ve sosyal kültüre bölünmeyi anlasaydılar ve nerede, ne zaman, hangi toplumda hayır diyebileceklerini bilselerdi keşke, artık tüm modern liberalleşmeler, kişinin her şeyi ve her yerde yapabileceğine inandığı bir duruma yol açtı. Özgürlük!

Sonuç olarak, ne bilgisi, ne kültürü, ne de herhangi bir becerisi olmadığı için, insan “domuz kulağından ipek bir kese” gibidir. Gördüğümüz bu. Her şeyden önce, bu tür davranışlar medya tarafından teşvik edilir ve gösterilir. Gazeteci olmak için ne gerekiyor? Hiç bir şey. Git ve işe alın. Nasıl “iyi” yazılacağını biliyorsanız, o zaman hemen bir kadroya katılabilirsiniz ve bu kadar. Ve daha sonra…

Elbette üst düzey gazeteciler var ama onlar daha çok analist, bilgili ve özel bir zihniyete sahip insanlar. Bu zaten bir meslek, bir iç kültür. Politikacıların üstünde olabilirler. Ama bunlardan kaç tane var?

Geri kalanlar, muhakeme yürütmeden rutin şekilde çalışanlar.  Gençlere akıllarına gelen her şeyi nasıl yapacaklarını gösteriyorlar. Gençler, kendilerini ifade etmeyi bu bireylerden öğreniyor ve bir nesil böyle yetişiyor. Her nesilde, onların ne tür bir medya tarafından yetiştirildiğini görebilirsiniz. Ve bu ortamlar tavrı ayarlar. İçine bakarsanız başlıklar kışkırtıcıdır ama metinde hiçbir şey yoktur.

Genel olarak, tüm bu ucuz numaralar, insanlara gerçeğe ve kişinin kendini nasıl ifade edebileceğine karşı küçümseyici bir tavır öğretir. Asıl mesele, tamamen boş bir şeye kıkırdamak ve gülmektir çünkü bu alışılmış bir şeydir. Her şey bunun üzerine kuruludur.

Ancak bunların hepsi bir düşüşün belirtileridir. Tüm medeniyetler yavaş yavaş bu şekilde yok oldu. Pek çok farklı medeniyeti ve dönemi içinde barındıran egoist medeniyetimizin, hem zaman içinde hem de aynı anda var olan birçok medeniyete bölünmesi bakımından gerilemesinin son dönemindeyiz. Bugün dünyada altı ya da yedi tane var, insan gelişiminin kaç farklı aşamasından geçtiğimizden bahsetmiyorum bile. Günümüzde, bunların hepsi bir sona geliyor.

Nasıl Bir Kli İnşa Edebiliriz?

Mantık ötesi inanç nedir? Manevi dünyaya girmek için neden aklımızı ve duygularımızı iptal etmemiz gerekiyor ve bunun yerine ne alacağız? Bu haklı bir soru çünkü kişi, kendini değiştirmesi ve başka bir şeye dönüşmesi gerektiğini hissetmeye başlıyor.

Dünyevi aklımızı ve daha da önemlisi egoist kalbimizi, manevi dünyada kullanamazsak, geriye ne kalır? Üst dünyayı hissetmek, Yaradan’ı hissetmek için nasıl bir Kli inşa edebiliriz; daha yüksek bir seviyede yeni bir akıl ve duyguları nasıl oluştururuz?

İnsan, hayvan, bitki ve cansız maddelerin farklı düzeylerinin bu dünyada bile birbirinden ne kadar farklı olduğunu görüyoruz. Her gelişim düzeyi, kendi aklı, duyguları, biçimi, davranışı ve hareket özgürlüğü ile karakterize edilir. Bir canlı ne kadar gelişmişse, zihni, duyguları ve çevresiyle bağ kurma yeteneği o kadar fazladır. Ve maneviyata girdiğimizde, yeni bir ortama, almanın değil, ihsan etmenin hüküm sürdüğü bir alana gireriz.

Dünyamızda ifşa olan dört çeşit alma kuvveti vardır. Üç derece vardır: cansız, bitkisel ve hayvansal ve ayrıca bir sonraki seviyeye geçiş aşaması olan insan, manevi dünyanın ise cansız, bitkisel ve hayvansal dereceleri. Üst dünyanın insanı olan “Adam”, zaten Yaradan ile bir bağlılık halidir.

Görünüşe göre bir dünyadan diğerine geçiyoruz ve bunu başarmak için önceki aklımızdan ve duygularımızdan çıkmamız gerekiyor. Bu, akıl ve kalpten yoksun kaldığımız anlamına gelmez – yeni akıl ve duygular, ihsan etme güçlerini,  “Bina” üzerine inşa edilmiş manevi olanları alırız. “Bina”, aşağıdan gelen alma arzusunun yukarıdan gelen üst ışıkla birleşimidir. Birlikte, Keter ve Malhut’un ortasında yer alan “Bina” adlı yeni bir form oluştururlar.

Bu şekilde, mantığın, egoizmimizin, alma arzusunun üstünde inanç (Bina derecesi) adı verilen yeni bir algı oluştururuz. Bu yeni aklı ve duyguları, aramızdaki her türlü bağ aracılığıyla inşa ederiz. Ve bunda “Herkes dostuna yardım eder.” Birbirimize karşı egoizmimizden çıktığımızda, bu inanç derecesini ifşa ederiz yani “Ben”imizin egoist duygusunun ötesinde, mantık ötesi bir şekilde diğerine ihsan etmeyi.

Sonunda, bu özlemde kendim dışında herkesi hissetmeliyim. Sanki kendi “ben”im yokmuş gibi olmalı; daha doğrusu, benden başka herkes var gibi. O zaman bu diğerlerinde üst gücü, Yaradan’ı hissedeceğim.

Sadece bağ kurarak, tek bir Kli’de, tek üst güç ifşa olur. Bu çalışma, görünüşte basit mekanik eylemlerle, sanal iletişimle başlar. Ancak bunu yaparak, mevcut aklımızın ve duygularımızın üzerine çıkma ve ortak bir akıl ve duygu edinme arzumuzu ifade ederiz ki, “Ben kendi halkım arasında yaşarım” diye yazıldığı gibi, O’na tek bir istekte birleşen grubun içinde Yaradan ifşa olacaktır.

İnsanlığın Gelişiminin İki Yolu

İnsanlığın gelişmesinde iki yol vardır. Bunlardan biri korkunç ve ıstırap doludur. Karşı koyacak bir şey olmadan, sürekli bir egoizm büyümesi vardır, acı bizi defalarca, nesilden nesile yavaş yavaş öldüresiye döver, bizi savaşa, kıtlığa, hastalıklara, her türlü iklim felaketine, her türlü belaya sürükler!

Burada herhangi bir sorun ortaya çıkabilir! Aniden öyle bir felaket tüm dünyayı kasıp kavurabilir ki, nüfusun yarısı bir tür enfeksiyondan ölebilir. Önümüze her türlü bulaşıcı ve genetik sorun gelebilir. Bu nedenle, tüm bunları yaşamamamız ve bizi ileriye doğru itecek olan egoizmimizi kademeli olarak test edebilmemiz için bize Kabala bilgeliği verildi.

Ne de olsa, dünyamızın en düşük egoist seviyesinden, en yüksek manevi derecenin büyük egoizmine kadar, tüm egoizmi ifşa etmek zorundayız. Bu ölçeğin en düşük seviyesi olan mevcut durumumuzdan hareket edersek, o zaman 125. dereceye ulaşana kadar muazzam, inanılmaz acılar yaşamak zorunda kalacağız. Aynı zamanda insanlar ölemeyecekler bile çünkü onlar için ölüm bir kurtuluş olacak, intihar ederek bile kendilerine yardım edemeyecekler.

Dünyamızın birbirini ne kadar kolay mahveden insanlara dönüştüğünü görüyoruz. Üst güçlerin bizimle nasıl oynadığı, medeniyetimizin ne kadar sallantıda olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok.

Nasıl güzel bir şekilde gelişilebileceğini tüm dünyaya göstermeli ve üst gücün yardımıyla kademeli olarak etkileşimler kurmalıyız. İnsanlar bunun mümkün olduğuna inanamıyor çünkü üst gücü kendilerine çekebilecek bir metodları yok. Sadece bizde var. Bizler bu teması kuruyoruz çünkü benden ve bizlerden diğerlerine geçebilecek olan Kabala’yı çalışıyoruz.

Grup, ben fiziksel olarak burada olmasam bile benim aracılığımla ışığı alıyor ve alacak. Bu bağlantı hiçbir yerde kaybolmaz, ne olursa olsun aynen kalır. Aynı şekilde, diğer tüm Kabalistler üst ışığa giden bağlantı halkalarıdır, bütün bir zincirdir.

Bu nedenle insanlara bu fırsatı vermemiz gerekiyor. Sanki bir insana, “Al onu! Bak, üst kuvvetin, üst ışığın indiği bir tüpüm var. Onu alabilir, kendini düzeltebilir ve bu hayatta, bu dünyada en iyi şekilde davranabilirsin. Bu size manevi enerji verecek, nerede, neden, nasıl ve ne için yaşadığınıza dair bir fikir oluşturacak ve hayatınızı doğru bir şekilde düzeltebileceksiniz.

Şimdi, bu andan itibaren, dünyamızda acı çekmeden, üst dünyanın sonsuz güzel zevklerine ulaşmada gelişiyor olacaksınız. Tüm kâinata, Yaradan’a, hayal bile edemeyeceğiniz mertebelere ve boyutlara kavuşacaksınız. Bu, fantastik resimleriyle dolu olan Hollywood değil. Evrenin ortasında, tüm dünyaların ortasında duran bir insan olacaksın.”