Category Archives: Birlik

Benzersiz İptal Seviyesi

Soru: Diyelim ki ben sağlık bakanıyım ve siz de maliye bakanısınız. Ülkenin, karantina için kapatılıp kapatılmayacağına bir saat içinde karar vermemiz gerekiyor. Farklı görüşlere sahip olacağımız nettir. Öyleyse, siz kendi fikrinizi,  ben de benim fikrimi iptal etmeli miyiz?

Cevap: Hayır. Hiçbirimiz kendi fikrini iptal edemez. Hiçbir faydası olmayacaktır. Burada tamamen farklı bir karar alma sistemi oluşturmamız gerekiyor, ancak kesinlikle bakanların kabinelerinden değil.

Egoist fikirlerinin üzerine çıkmak isteyen bir grup oluşturmalıyız. O veya başka bir egoistin tarafını tutmak değil, sadece kendi üzerlerine çıkmak. Bu ancak her birimiz diğerlerinin önünde kendimizi feshettiğimizde mümkündür.

Bunun için Onlu (Minyan) yeterlidir. Onludaki herkes diğerlerine karşı kendini feshetmeye başlarsa, o zaman toplumu hissedebiliriz, kendimizi feshettiğimizin ne anlama geldiğini hissedebiliriz.

Bu iptal noktası, Bina (yeni bilginin derecesi) derecesinin temeli olan, manevi gelişimimizin başlangıç noktası olacaktır. Bununla başlamalıyız.

Soru: Bu, birbirimizi kabul edip ortada bir şey bulsak bile hiçbir yere varamayacağımız anlamına mı geliyor? Çözüm farklı bir seviyede mi yatıyor?

Cevap: Evet. Ne yazık ki bu seviye hala belirsizdir çünkü gerçekten özel ve benzersizdir.

Yorum: Kavranması imkansız olan duygulardan bahsediyorsunuz.

Cevabım: Bu durumda, insanlık gözlerini kapatmadan ve bunu, zaten bu duyguya sahip olan insanlardan almadan önce biraz daha acı çekmek zorunda kalacak.

Hedefe Doğru, Arzu Edilen Yol

Soru: Istırabı haz olarak deneyimlemeye nasıl başlıyorsunuz? Yaramaz çocuklar gibi davranmaktan kaçınmak için tam olarak ne yapabiliriz?

Cevap: Gerçek şu ki herhangi bir ıstırap hissettiğimde ve Yaradan’ın, bana bu yolla, doğru bir şekilde rehberlik ettiğini anlamaya başladığımda, onlara derhal şükrederim ve onları ıstırap olarak değil, yol gösterici güçler olarak hissederim. Ve sonra ıstırap kaybolur. Hatta, ağrıdan kurtulmak amacıyla bir operasyon için tıpkı bir doktora ödeme yaptığımız gibi, bir şekilde acı çekmek isteyebilirim.

Ancak arzu edilen yol, birbirimizle bağ kurmamız ve olumsuz nitelikleri ve ilişkileri olumlu olanlara dönüştürmeye çalışmamızdır. Bu, bizi her şeyden çok hedefe götüren ve tüm ıstırapları kesinlikle ortadan kaldıran çok daha kolay ve hızlı bir yoldur.

Eğer grupta birbirimizle doğru bir şekilde etkileşime girersek, o zaman tüm ıstıraplar kaybolur ya da olumlu hislere, hatta hazza dönüşür.

Islahın Nesli

Virüs için güvenilir bir çare vardır: bağ kurmak. Bu tüm sorunlardan bir cankurtarandır çünkü kesinlikle küresel ve bütünleyici olan doğaya benzer hale geliriz. Bu şekilde bağlanırsak, hayatımızın tüm sistemlerini doğru bir şekilde ayarlayacak olan doğanın ortak gücüne daha bağlı hale geliriz.

Doğada hepimizi kontrol eden genel bir yasa vardır. Bu yasaya yakınlaşmak ve onunla doğru etkileşime girmek için bağ kurmalıyız. Tıpkı cansız maddelerin, bitkilerin ve hayvanların tek bir ortak yaşamda birbirine bağlı olması gibi, insanların da bağ kurması gerekir.

Öyleyse neden doğada birinin diğerini yok ettiğini görüyoruz? Bunun nedeni biz insanların birbirimize egoist davranmamızdır ve egoizmimiz doğanın: cansız, bitkisel ve hayvansal diğer tüm seviyelerini etkiler. Eğer egoist arzumuzu ıslah, kurt kuzunun yanında huzur içinde yaşar ve doğada hiç kimse diğerine saldırmaz.

Doğa ile uyum içinde olmanın faydasını göreceğimiz herkes için aşikardır. Bizim neslimizde, bu uyum tüm insanlık tarafından sağlanmalıdır ve bu nedenle, buna ıslahın nesli denir.

Toplumun En Küçük Öğesi Onludur

Soru: İletişimin var olması için, bilgi alma ve iletme, kodlama ve kod çözme kuralları gereklidir. Bu kurallar, yani verme ve alma yasaları nelerdir? Kişi bunu öğrenebilir mi?

Cevap: Evet, insanlar bu konuda eğitilmelidir. İletişim becerileri çok önemlidir. Onların yokluğunun, bizleri nasıl birbirimizi yanlış anlamaya, inzivaya götürdüğünü görüyoruz. İletişim pratik olarak her şeydir.

Gerçek şu ki, bizler başlangıçtan egoistler olarak yaratıldık, egoizmimizle barış içinde yaşayabileceğimize ve hiç kimseye ihtiyacımız olmadığına inanıyoruz. Ve birine ihtiyacımız olursa, o sadece bir dereceye kadar tahammül edebileceğim ve kullanabileceğim biridir. Ama bu kesinlikle yanlıştır. İnsanlara toplumun en küçük biriminin aile değil on kişi olduğunu anlatmak gerekir. Aile hayvansal seviyede bir birimdir. Ve bir sosyal birim, ruhen size yakın olan, hayatta ortak bir amacı olan ve onu somutlaştıran on kişidir. Bu koşullar içinde, kişi mutlak sonsuz durumlara kadar gelişebilir.

Soru: Bu on bir ömür boyu değişebilir mi?

Cevap: Evet.

Soru: Yani “on” ile içsel bir terimi kastediyorsunuz,  on kişi diye, kişi sayısını değil?

Cevap: On kişi aynı zamanda on farklı bireysel arzu kombinasyonunu içeren fiziksel bir niceliktir. Kabala’da bunlara kalpteki noktalar denir.

Bir Köprü İnşa Etmek, İki Taraf Gerektirir (Linkedin)

Sol ve Sağ taviz vermeyecek. İnsan benmerkezciliği sürekli arttığı ve insanlar giderek daha inatçı ve hoşgörüsüz hale geldiği için bunu yapamazlar. Buna yardım edemeyiz; doğa her bitkiyi ve hayvanı geliştirdiği gibi egoizmimizi de geliştirmektedir. Yapabileceğimiz tek şey, egolarımızı olumlu ya da olumsuz nedenlere yönlendirmektir. İlkini seçersek, insanlık hayatın her alanında yeni zirvelere çıkacaktır. İkincisini seçersek, kendimizi  III. Dünya Savaşı’nın içinde bulacağız.

Doğa, egolarımızı daha yoğun hale getirdiğinden, halihazırda olduğumuzdan daha da bölünmüş olmaya mahkumuz. Dahası, Amerika’da gördüğümüz gibi, bu bizi neredeyse aynı büyüklükte iki yarıya ayırıyor. Doğa da bizi giderek daha inatçı hale getirdiğinden, bize iki seçenek bırakıyor: ölümüne savaşmak veya anlaşmazlıklarımızı aşmak ve onların üzerinde birliği bulmak.

İkinci seçeneği seçmek ve kendimizi yıkımdan kurtarmak için birliği hayatımızdaki en önemli tek değer haline getirmeliyiz. Bunun, Tanrı’ya bağlılık, çevreyi önemseme, kadın hakları için kampanya yürütme, vatanseverlik ya da şu anda önem verdiğimiz herhangi bir değer için, mevcut değerlerimizle çatışması gerekmez. Birlik,  kendi başına bir seviyede olmalıdır ve bu, her konuda anlaşamayabileceğimiz ancak günün sonunda,  tek bir millet olduğumuz anlamına gelmelidir.

Bu milletin içinde her türlü inanç, ırk, renk, cinsiyet, siyasi gündem ve aklınıza gelebilecek her şeye sahipsinizdir. Ancak canlı bir demokraside olması gerektiği gibi, çeşitlilik her fraksiyonun daha da parlamasını sağlar. Çeşitlilik olmasaydı, bireyler olarak düşünemez, yargılayamaz, öğrenemez ve büyüyemezdik. Çocuklukta bakış açıları içlerine yerleştirilmiş robotlar olurduk ve asla oradan gelişmezdik.

Ama hayat gelişim ve değişimdir! Hayat doğum ve ölümdür, gece ve gündüz, gelgitler, fırtına ve sükûnettir. Hayat, sayısız renk ve ton yaratmak ve sonsuz uyum ve dengeyi sürdürmek için birbiriyle iç içe geçmiş sayısız zıtlıktır. Çeşitliliği yok etmek isteyenler, yaşamı yok etmek isterler.

Ortak zemine sahip olamayız olmamalıyız da çünkü bu insan olarak varoluşumuzun sonu olurdu. Ancak zıt olduğumuzu düşünenleri alıp onlarla farklılıklarımızın üzerinde bir birlik örtüsünü inşa ettiğimizde neden ayrı olduğumuzu keşfederiz: çünkü bir köprü inşa etmek iki taraf gerektirir.

Neden Bağ Kurma Metoduna İhtiyacımız Var?

Soru: Savaş zamanlarında her zaman işbirliği vardır çünkü hayatta kalmak ve savaşı bitirmek için ortak bir hedef vardır. Barış zamanında toplumun tüm kesimleri arasında hangi ortak hedef olabilir?

Cevap: Savaş zamanı ile barış zamanı arasında pek bir fark görmüyorum çünkü bugün birbirimizle ve nükleer savaştan daha kötü olan doğa ile savaş halindeyiz.

Ayrılıklarda veya karşılıklı nefretten nasıl kurtulacağımızı anlamıyoruz. Bu ayrılıklar toplumumuzun ve hükümetlerimizin en üst düzeylerinden ailelere ve bireylere kadar her yerde mevcuttur.

Egoizmimiz her seviyede hakimdir ve birbirimizi hiç dinleyemediğimiz bir duruma ulaşır.

Bu nedenle, bir bağ kurma yöntemine ihtiyacımız vardır.

Soru: Sürekli üzerimize baskı yapan doğayı yenmek ortak bir amaç olabilir mi?

Cevap: Bu mümkündür, ki bu hedef bizleri organize edecek ve bizi birbirimize doğru yönlendirecektir. Doğanın bizim için hazırladığı felaketlerde yok olmamak amacıyla, birleşmek için doğru adımları atmaya başlayacağız.

Başkalarına Yardım Etmek, Hayatta Anlam Bulmanıza Yardımcı Olabilir Mi? (Quora)

Hayatın anlamını bulmak için birbirimize iyice bağlanmış olmamız gerekir, çünkü hayatın anlamı gerçekten mevcut hayatımızın üzerinde bulunabilir.

Bu nedenle, hayatın anlamını kendimizden çıkarak elde edebiliriz ki bu, başkalarıyla bağ kurmakla- kendi kişisel çıkarımızın ötesinde onların yararını dileyerek mümkündür.

Kendine hizmet eden arzularımız hayatın anlamı hissini engeller. Onlar, başkalarının ve doğanın pahasına kendi kendini memnun etme arayışındadırlar ve böyle bir memnuniyet, bizim onu almamızın üzerinde çözülür.

Kendimizden çıkarak ve başkalarının arzularını kendimizinmiş gibi hissedeceğimiz bir şekilde başkalarıyla bağ kurarak, çok daha büyük bir yaşamın ifşa olduğunu görmeye başlarız. Bu, kişisel dar arzularımızın sınırlarının dışında ve başkalarının arzularının içinde bir yaşamdır: her an yerine getirilmeye hazır arzular. Başka bir deyişle, hayatın anlamını başkalarının içinde olarak buluruz.

Hayatın anlamını elde etmek, bireysel dar algılarımızın üzerinde uyandırılmış hale gelmek için özel bir pozitif bağa ihtiyacımız vardır. Diğer bir deyişle, hayatın anlamını, hayatın gelip bize girdiği aynı yönde keşfederiz.

Batı’dan Doğu Kadar Uzak İnsanlar

Soru: Batılı insanlar çok fazla psikolojik baskı ve stres altındadır. Doğuluların aksine uzun süre hiçbir şeye konsantre olamıyorlar.

Son zamanlarda, Batılılar için çok sayıda eylem içeren özel meditasyon uygulamaları geliştirildi. Kişi, Hint öğretilerinde olduğu gibi sadece tek bir şeye oturup konsantre olmaz, aksine sakinleşmek için birçok eylemde bulunur.

Batılıların meditasyon yapması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Bunun pek yardımcı olacağını düşünmüyorum çünkü Batılılar ve Doğulular tamamen farklı psikolojik modellere, farklı amaçları olan kişiliklere sahipler. Batı toplumunda yaratılanlar ancak orada uygulanabilir. Ne Yerli Amerikalılar, ne Asya Hintlileri ne de Afrikalılar buna sahip olabilir.

Batılı bir şeyin, bir şekilde Rusya’da uygulanması mümkündür ama burada da görüyoruz ki, bu sadece zeka ve zihniyet düzeyi Batı ile benzer olan özel bir nüfus grubu için geçerlidir.

Prensip olarak her kıtanın, dünyaya, kendisinin ve toplumun gelişimine karşı tavır yönteminin, nüfus tarafından seçildiği kendi içsel ön koşulu vardır. Avrupalılar Avrupalı, Kuzey Amerikalılar Kuzey Amerikalı ise de temelde onlar, Yerli Amerikalıların kültürünü bastırmayı başaran Avrupalılarla aynıdır.

Güney Amerika, Güney Amerika’dır çünkü oradaki yerli halkların psikolojisi hakimdir. Güney Amerika ülkelerinden birine geldiğinizde, bunun özel bir dünya olduğunu hemen anlıyorsunuz. Asya ve Afrika’da da durum aynıdır.

Bir tür insanı, diğerine dönüştüremezsiniz. Yapabileceğimiz tek şey, herkesi kendi dünya algısına bırakmak ve herkes arasında uygun entegrasyonun gerekliliğini anlamalarını sağlamaktır. Aynı zamanda herkes kendi kültüründe kalır, Sovyetler Birliği’nde bir zamanlar söylendiği gibi: “biçim olarak ulusal, ancak içerik olarak sosyalist.”

Burada da aynıdır. İçerik Kabalistik olmalıdır. Bu, ortak bir dünyaya, bağa, nezakete ve sevgiye bir özlemdir, ancak bu, kişinin doğanın dilini anladığı ve diğerlerini doğru bir şekilde anlayabildiği biçimdedir.

Tarihi Bireysellikten Kolektif Akla

Soru: Kolektif akıl ve grup etkileri unutulmuş bilgeliktir. Bir zamanlar atalarımız bu bilgiyi kullandı ve sonra yıllarca unutuldu. Bugün bilim, yeterince tuhaf bir şekilde toplulukların bilgeliğe sahip olduğunu ve kolektif aklın, bireylerinkinden çok daha büyük olabileceğini ortaya koyuyor.

Bu bilgelik neden unutuldu ve onu ancak bugün keşfetmeye ve kullanmaya başlıyoruz?

Cevap: Önceden insanlığın kolektiviteye ihtiyacı yoktu. İlk önce bireyselliğe, bireyin egoist izolasyonuna ve de bireyin ve kolektifin karşıtlığına doğru gelişti.

Bu gibi durumlarda, bireysel kişilik her zaman kazanır, çünkü toplumu nasıl yöneteceğini, ifade etmeyi, kazanmayı, öne geçmeyi ve liderlik etmeyi bilen güçlü insanlardır. Bu nedenle, toplum onlara uzanır, onların önünde eğilmeye hazırdır, çünkü kolektifin bu şekilde var olması daha kolaydır.

İnsanların bencillik düzeyleri farklıdır. Bu nedenle, en bencil olan ileri atılır. İnsan toplumunun gelişiminde “bireyin tarihteki rolü” çok önemlidir. Nitekim, bu eğilimin düşüşüne doğru evrimleşmeden önce binlerce yıl geçti. Bireyin rolü ortadan kalkmaya ve kolektif onun yerini almaya başlıyor.

Bunu her yerde görüyoruz: işletmelerde, sporda, gruplarda. Birleşme gücünü taşıyan bir grubun birçok insandan oluşmasına rağmen bir kişi olduğu sonucuna vardık. Yeni bir şeyler yaratabilen ve ileriye atılabilen bir gruptur.

Yorum: İnsanlık, insanların bir ateşin etrafında oturup her şeye birlikte karar verdikleri ilkel komünal sistemden beri gelişiyor. Sonra 500 ila 600 yıl önce, Rönesans döneminde kişilik gelişiminde bir artış oldu. Ve bugün, bireysellik zamanının geçtiğini ve kolektif gelişimin başladığını söylüyorsunuz.

Yorumum: Ekip tek bir birey gibidir.

Twitter’da Düşüncelerim / 26 Kasım 2020

Maneviyat yolunda, yardım talep etmeyi ya da almayı istemeyerek ölü bir insan gibi olurum.

Haz alma arzusu ile çalışmak iki aşamada gerçekleşir. 1. Onun üstesinden gelerek ve ihsan etme eylemlerini gerçekleştirerek haz alma arzumla savaşırım, . 2. Maneviyat arzusu için savaşırım, çünkü o kaybolur.

Egoist arzuyu eşmek ve içindeki boşluğu ifşa etmek istiyorum ki böylece bu dünyadan cennete, manevi dünyaya ulaşabileyim.

Maneviyat için arzu, Yaradan’ı edinme ve O’na yapışma arzusunu, ihsan etme ihtiyacını edinmek istiyorum. Önümde manevi bir alana dönüştürmek istediğim “düz toprak” yatıyor.

İnsan, arzusundan kendisi için olan niyeti çıkarmalıdır. Yaradan, arzularımıza bilerek egoist bir niyet yerleştirdi

Dinlerde olduğu gibi, hiçbir zaman mantığımızı iptal edip onun altında ilerlemiyoruz ama daima mantık ötesinde ilerliyoruz. Mantık ötesi inanç mantığa dönüşür ve bizler bir kez daha onun üzerine çıkmalıyız – manevi derecelerde bu şekilde yükseliriz.

Yaradan’a yaklaşmak ve O’nu hissetmek için ihsan etme niteliğine ihtiyacım var. Yaradan tek adam, tek ruh yarattı ve onu birçok parçaya böldü ki böylece bu pikseller kendi başlarına birbirine bağlansın. Tek bir adamda yeniden bağlandıklarında Yaradan’ı daha çok hissederiz.

Dünyamız, Yaradan tarafından yaratılan ve her seferinde yükselmemiz gereken temeldir. Bu dünya, tüm kırık kapların bir deposudur. Bu dünyaya daha alçak, kırık bir arzu aşılanmak için düşüyoruz ve onu düzeltmek ve doldurmak için yükseliyoruz. “Yükselmek ve düşmek” manevi yoldur.

İçimizde maneviyata direnen ve manevi çalışmayı bozan ne kadar çok soru, niyet ve düşünce keşfedersek, mumumuzun fitili o kadar kalın ve güçlü hale gelir. Direncin üstesinden geliriz – ve fitil daha fazla yağ emer. Işık yukarıdan gelir ve mumumuzu yakar.

Maneviyattan reddedilme, başkalarına ve Yaradan’a karşı nefret, hissedilmeli ve kavranmalıdır. Maddesellik ve maneviyat arasındaki bağ, maneviyattan reddedilerek, reddedilmenin üstesinden gelerek ve Yaradan’a bağlanarak olur. Bu, bu dünyayla manevi dünyayı birbirine bağlayan, sımsıkı sarıldığımız iptir.

Arzum dışında hiçbir şeyim yoktur. Hayatım boyunca rasyonel mantığı takip ettim ve aniden ona karşı mı çıkacağım? Kabala bilgeliği bizi akıl ve mantık olmadan ilerlemeye zorlamaz, bize onların üzerine çıkmayı öğretir. Akıl ve mantık kalır – onları göz ardı etmeyiz ancak onların üzerine yükseliriz ve tam tersini yaparız.

Bir kişinin aklı ve mantığı ne kadar gelişirse, mantık ötesi inançla hareket etmede o kadar yükseğe erişir, fiziksel dünyada da daha akıllı hale gelerek ve manevi dünyada daha da ilerleyerek. Kişi her zaman büyüyor: mantıkta ve sonra mantık üstünde.

İçimizde kalbimizdeki noktayı – yukarıdan kutsallığın bir parçasını, ihsan etme filizini ifşa etmek istiyorsak, bu amaçla birçok kuvvet uygulamalı ve grup içinde birbirimize yardım etmeliyiz. Ruh denilen tam ölçüye ulaşana kadar, içimize yerleştirilen bir damla semen gibi içimizdeki ihsan etme gücünü geliştiriyoruz.

Dua kalpte çalışmaktır, çünkü mantık ona direnir ve kişi mantığa karşı gelmelidir. Yaradan’dan doğamın direndiği şeyi istiyorum. Her dua, kalpte özel bir çalışma gerektirir. Yaradan için çalışmam gerektiğini mantığımla anlamak istemiyorum, mantık ötesi inançla çalışmak istiyorum.

İçimdeki her şeyin direnişini hissediyorum: Birliği, çalışmaları, özgecil eylemleri, dağıtımı, dostlarla bağı istemiyorum. Beni Yaradan’a yaklaştıran araçlardan yararlanmak istemiyorum. İçimdeki direnci görüyorum – bu benim egomun içinde ama dışarıda tam tersini yapıyorum.

Hiçbir şey ve hiç kimse beni buna zorlamaz, mantık üstünde ihsan etmek uğruna her şeyi yapacak kuvvetleri bulmaya çalışan benim. Mantıktan mantık üstüne, arzunun üstüne geçiş bu şekilde gerçekleşir. Bu fiziksel dünyadan manevi olana geçiştir. Manevi dünya mantığın üzerine, benim olağan arzumun üzerine inşa edilmiştir.

Bir ego-bedenin içinde olduğum için onu nasıl Yaradan gibi olmaya, egonun üstündeki ihsan etme niteliğinde dönüştürdüğümü hayal edebiliyorum. Bu nedenle, kendimi her seferinde daha büyük bir egoist kabukta hissetmekten ve ve ondan Yaradan’ı arzulamaktan mutluyum.

Kendi menfaatim için değil, başkalarının menfaati için hareket edersem, onlardan izole edilmem için hiçbir neden olmaz. Bana zarar veremezler. Aksine, uzay giysisinin sınırlarının ötesinde orada bulunan her şeyi herkesin yararına kullanabilirim.