Category Archives: Birlik

“Çok Kültürlülük İşe Yarar Mı?” (Quora)

Çok kültürlülük belli bir insani gelişim döneminde gereklidir, ancak daha da geliştiğimizde, uzaklaşacaktır.

Herhangi bir özel ayrım yapmadan, mümkün olduğunca, sadece insan olmamız gerektiğini anladığımız bir koşula ulaşmamız gerekiyor. Gerçekten de büyük bir insan çeşitliliği olacak, ancak bu çeşitliliği kültürel olarak ilişkilendirmeyeceğiz. Biz kültürlerin içinde doğmadık. Onlar edinilir ve dolayısıyla sert/değişmez gerçekler değillerdir.

Çeşitlilik, daha ziyade, tam bir birleşme sağlanana kadar diğerleriyle olumlu bağ içinde ilerleme fırsatlarıyla ilgili olmalıdır. Doğuştan gelen çeşitliliğimiz, birbirimize olumlu bir şekilde bağ kurma fırsatlarının gerçekleştirilmesiyle elde ettiğimiz benzerlikle birleştiğinde, insan toplumunda yepyeni bir tür içsel doygunluğun verdiği mutluluğa ve uyuma yol açacaktır. Sanki hepimiz ortak bir dili paylaşıyormuşuz ve hepimiz aynı milletin ve ailenin üyeleriymişiz gibi hissedeceğiz.

Twitter’da Düşüncelerim / 23 Aralık 2020

Gelişmiş ülkelerdeki, ABD ve Avrupa’daki huzursuzluk, insanlığın gelişiminin şu aşamasına geldiğine işaret ediyor – tüm çelişkilerin ötesinde birleştirme ihtiyacı, üst hedefe ulaşmak UĞRUNA: yaşam-ölüm sınırının üstünde, hala bu hayatta iken ebedi varoluşa geçiş…

Koronavirüsün yeni mutasyonu ile, insanlık ülkeler arası taşımaları durdurmak zorunda kalabilir … ta ki doğanın, tam birliğe ulaşmak için bizi etkisi aracılığıyla bütünsel yapısıyla uyumlu hale getireceğini anlayana kadar .

İnsanlığa bir fare popülasyonu gibi bakarsak, kriz sırasında niceliksel ve niteliksel değişikliklere uğraması gerektiği konusunda hemfikir oluruz. Önemli olan birliği hedeflemektir – bu, popülasyon için en iyi sonucu sağlayacaktır!

Milletler Arasındaki Engelleri Kaldırmak

Soru: Farklı milletlerden ve ırklardan insanların, farklı ülkelerde yaşaması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Aramızdaki tüm farklılıkları yavaş yavaş ortadan kaldırmamız ve farklı ülkelerde yaşadığımızı hissetmememiz gerektiğine inanıyorum. Bizler, birlikte varız.

Soru: Bu bağları binlerce yıldır ayarlayamadığımıza göre, belki de ayrı olmak gerçekten daha mı iyidir?

Cevap: Hayır, öğrenmek zorundayız. Bize yardım edecek başka hiçbir şey yoktur. Biz geliştikçe, birbirine karışma artar ve karşılıklı nefretimizin sınırı olmadığı gibi, bunun da sınırı yoktur. Bunu Amerika ve Avrupa’da görüyoruz.

Karışmanın meydana geldiği yerlerde (ve bu kendiliğinden gerçekleşir), kimse onu gerçekten düzenlemez. İnsanların birbirleriyle bir arada yaşamalarının ne kadar zor olduğunu birçok işaretten görüyoruz. Doğru bir şekilde bir arada yaşamamız için tek bir olasılık vardır,  aramızdaki tüm engelleri yavaş yavaş ortadan kaldırmak.

Sosyal Mesafeyi Azaltmak

Soru: “Sosyal mesafe” terimi [ pandemi öncesi tanım, Covid ile ilgili “sosyal mesafe” değil] sosyal grupların konumunu, ilişkilerinin derecesini karakterize eder. Sosyal mesafe, insanlar arasındaki ekonomik, politik, etnik ve ulusal farklılığı yansıtır.

Bu mesafenin gelecekte azalacağını veya tam tersine genişleyeceğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Kabala bilimine göre sosyal mesafe azalmaya başlayacak. Yakınlaşma ihtiyacını hissedeceğiz çünkü hayatlarımızın rahatlığı, insanların güvenliği ve sağlığı, çocuklarla, ailelerle ilgili sorunlardan, büyük, küresel sorunlara kadar, her türlü salgın ve sorunun önlenmesi buna bağlıdır. Kuşkusuz, bu daha iyiye doğru bir değişiklik olacak.

Şimdi sosyal mesafeyi azaltmaya yönelik bir tür hareket içindeyiz. Dünya zaten küçülüyor. Ama yine de ulaşmak istediğimiz mesafe bu değil. Yine de, bu, hali hazırda insanların birbirlerine daha yakın olmalarına, birbirlerini daha iyi anlamalarına, diğer ülkeler, halklar ve geleneklerle tanışmalarına imkân vermekte.

Kişi, kendisinin üzerine yükselir. Birçoğumuz sürekli olarak ülkeden ülkeye uçarak yaşıyoruz. Yani özellikle internet ve medyanın gelişmesiyle, mesafe fiziksel olarak küçülüyor.

Ama en önemli şey, yavaş yavaş birbirimizi daha fazla anlamaya başlamamızdır.  Yakınlaşmasak bile en azından karşımızda insanların olduğunu anlarız. En sonunda nefret,  kinci veya nefret eden tarafından da anlaşılmış olmalıdır.

“2021 Yeni Yılından Ne Beklenmeli” (Medium)

Alışılmadık bir yılı bitirmek üzereyiz ve insanlık, bir sonraki için neyin beklediğini merak ediyor. 2021, şimdiye kadarki deneyimlerimizin amacının, insanlığı daha olumlu bir şekilde yeniden düzenlemek olduğu gerçeğini hepimizin hissedeceği, anlayacağı ve kabul edeceği bir yıl olacak. Karşılaştığımız zorluklar, bizi nasıl yeni bir gelişim aşamasına, yeni bir insan varoluşuna ilerlettiklerini incelememize yardımcı olmak için, bizim lehimize çalıştı.

2020, kutuplaşma, ekonomik kriz, doğal afetler ve dünya çapında bir kapanmaya neden olan küresel bir salgın ile tanımlandı. Virüs bizi düzenlemek, silkelemek ve toplumdaki, insan ilişkilerimizdeki ve gezegenimizle olan dengesizlikleri düzeltmek için geldi.

Bu, doğanın bizimle ilgilenme şeklidir. Covid-19 rastgele bir virüs değildir. Onun arkasında, bizim gezegenin büyük bir bölümünü yok etmemizden sonra harekete geçen doğal bir sistem vardır. Sanki doğa, “Yeter artık. Dünyayı mahvediyorsunuz. – Toprağı kuruttunuz, okyanusları kirlettiniz, havayı kirlettin ve toprağı çöp yığınları haline getirdiniz. Yeryüzü’nün kaynaklarını tükettiniz. Şimdi dünyayı yeniden inşa etmeye başlayın. ” dedi.

Bizler üzerimize düşeni yapana kadar, doğanın sakinleşmeyeceğini daha ne kadar anlamakta başarısız olacağız? Suçluluğumuzu tek tük fark etmeye, gerçekte neler olup bittiğini anlamaya başlıyor gibiyiz. Sürekli bir şekilde yanıltıcı olan medya olmasaydı, insanlık sorumluluğunu uzun zaman önce kavramış olabilirdi.

Ve olabildiğince acımasız görünse de, doğal sistem bizimle oldukça nazikçe konuştu, neredeyse tarihteki diğer salgınlarda olduğu kadar acımasız değildi. Bize doğanın neyi istediğini anlamamız için zaman veridi. Ama uyarıyı dikkate almazsak ve rotamızı dengeye doğru değiştirmezsek, önümüzdeki yıl doğal olarak daha güçlü bir tepki bekleyebiliriz.

Yeni aşıların ortaya çıkmasıyla pandemi sona mı erdi? İnsani gelişimde bir sonraki aşamaya geçiyoruz, bu yüzden belli ki bazı değişiklikler olacak. Değişim bizim için rahatlama yönünde mi olacak? Bunu belirlemek zordur, çünkü genellikle gerekli düzeltmeler yapılana kadar, doğanın darbeleri en hafiften en ağıra doğru hareket eder. Örneğin, bir çocuktan bir görevi yerine getirmesini isterseniz ve o yapmazsa, muhtemelen bir dahaki sefere onunla daha sert bir tonda konuşursunuz.  Bu yardımcı olmadıysa, duruşunuzu güçlendirmeniz ve ona daha katı şartlar ve koşullar sunmanız gerekirdi.

Aşılarla ilgili bile, önümüzdeki yılın nasıl görüneceği alın yazısı değildir. Gerçekte, gelecek bize bağlı. Doğanın bize ne söylediğini, ne kadar anlamaya çalışacağımıza bağlı. Mesaj net. Çevreyi tahrip eden gereksiz şeylerin üretimine odaklandığı için, endüstrimizin yeni dünyaya uygun olmadığı açıktır. Mevcut eğitim sisteminin, doğa kanunlarıyla uyumlu olmadığı açıktır çünkü kendimizi, birbirimizle rekabet edecek ve bölünme yaratacak şekilde eğitiyoruz.

Bu nedenle,  yeni yılın ana görevi bütünsel bir dünya kurmak, birbiri için ve tüm doğayla, insan ortaklığı yaşamına girmek olmalıdır.

İnsanlığın değişiklikler yapması, gerçekten önemli olan ve olmayan şeyleri yeniden hesaplaması gerekecek. Vazgeçilmez olmayan her şeyden kurtulmalıyız, mağazalarımızın ve işletmelerimizin yaklaşık % 80’ini kapatmak zorunda kalacağımızı anlamalıyız. Elbette, insanların nereye ve hangi amaçla (yani, daha dengeli bir dünyaya) yol aldıklarını anlamadan, bu kadar büyük değişikliklere katılmalarının imkanı yoktur.

Bu arada, insanlar, bu kadar belirsizlik ve sosyal huzursuzluk varken nasıl bir insan toplumu inşa edileceğini sorgulayarak, geçimlerini nasıl sağlayacağından endişe duyarak, yaygın işsizlik endişesiyle bu yılı bitiriyorlar. Herkesin geleceğe umutla bakabilmesi için, herkesi hesaba katan yeni bir düşünce tarzını nasıl benimseyeceğimizi kendimize sormalıyız.

2021’in bir geçiş yılı olacağını düşünüyorum. İhtiyacımız olan tam geçiş birkaç yıl sürecek olsa da, en azından ulaşmamız gereken gelecekteki koşulları anlamaya başlayacağız. Gerekli olmayan şeyleri yaratmamalıyız. İnsan eğitimine, karşılıklı dayanışma içinde birbirimize yaklaşmayı hedeflemek için, kendimizi eğitmeye büyük önem vermeliyiz.

Eğer birleşirsek, tüm güzelliğin önümüzde olduğunu anlayacağız. Bu bilince ulaşmak, bizim gücümüz dahilindedir. Her şey, gözlerimizi açmaya, zihnimizi açmaya ve doğanın (“Tanrı” ve “doğa” için İbranice kelimeler, Gematria’da aynı sayısal değere sahip ) bizimle ne yaptığını anlamaya ne kadar istekli olduğumuza bağlıdır. Aramızdaki gelişmiş bağlar sayesinde, bütünlüğe ve tam doyuma ulaşmak için, gerçekte her şeyi yöneten yüce gücü ifşa edeceğiz.  Bu, sadece düşünürsek ve birleşmeye doğru hareket edersek bizi bekleyen olumlu gelecektir.

Orta Çizgi – İnsanın Yolu

Nefret, reddedilme, anlaşmazlık ve yanlış anlama, özünde, birliğin zıt formu olan Yaradan’ın zıt biçimidir. Bizler bundan, yavaş yavaş Yaradan’ın edinimine geliriz.

Nesilden nesile ne kadar çok gelişirsek, kendimizi o kadar diğerlerinden ayrılmış bireyselciler gibi hissederiz. Yine de tüm günahları sevgiyle örttüğümüzde, tüm farklılıkların üzerinde bağ kurabileceğiz.

Reddetme ve bağ arasındaki, nefret ve sevgi arasındaki fark, Yaradan’ın ifşa oluşunun yoğunluğunu verir. Bu fark, üzerinde bağ ortaya çıktığı arzunun derinliği olarak kalır: kısıtlama, perde ve yansıyan ışık. Sonra eksi ve artı arasında, tüm karşıtları bir tutkal gibi birbirine bağlayan Yaradan’ın ifşasının gücünü hissederiz.

Bu nedenle Yaradan, Adam HaRishon’un ortak ruhunu kırdı, kırılan parçaların arasına tüm Gücüyle girdi ve orada Kendi zıt formunda kaldı. Böylece tamamen yapışmaya gelene kadar, O’nun zıttından, sevgiyi nefretten, birliği ve bağı reddetme ve yanlış anlaşılmalardan anlayabilir ve O’nu ifşa edebilirdik.

Bu nedenle, Adam HaRishon’un parçalarını tek bir sisteme bağlamak veya bizi birbirine yapıştıran Yaradan’ı ifşa etmek bir ve aynı şeydir.

Çalışma basittir: benim ve dostlarım arasında zıt formda Yaradan vardır, çabalarım, talebim ve dualarım vasıtasıyla, karanlığın ışık gibi parlaması için, reddetme gücünden bağın gücüne, yapışmanın gücüne dönüşüyorum. Sonsuz nefretin yerinde, aramızdaki kara uçurumda, en güçlü ışık, tam olarak açığa çıkan karanlık nedeniyle büyük bir gücün bağı ve sevgisi ortaya çıkacaktır.

Realitenin iyi ve kötüden oluştuğunu, birinin diğeri olmadan olamayacağını ve her ikisinin de eşit derecede önemli olduğunu anlıyoruz çünkü Yaradan’ın ifşa olması aralarındaki bağdadır. Sevgi geldiğinde nefreti sürdürmek çok zordur. Nefreti düşünmek istemiyoruz, tüm kalbimizle sevgiye çekiliyoruz. Nefrete tutunmak ve kendinizi sevgi okyanusuna atmamak çok daha zor bir iştir.

Ancak, bizler her ikisinden de oluşmalıyız ve ancak o zaman Yaradan’ın karşısında dururuz. Yaradan, mutlak iyiliğin tek gücüdür. Ancak bizler, iki kuvvet dahi ederiz ve bizimle birlikte olan Yaradan’ın yardımıyla, aralarında bir orta çizgi inşa ederiz.

Her insanın, her zaman iki görüş, iki güç, iki zıt arzu içerdiği gerçeğine alışmalıyız. Doğru yaratılışta, doğanın iki formu birleştirilmiş olmalıdır ve onların ortasına, Yaradan’ı yerleştirmek isteriz ki, “Yukarıda barış sağlayan O, bize ve tüm İsrail’e barış sağlayacaktır.” İyi ile kötü, aydınlık ve karanlık arasındaki farkı anlayarak, zıt durumların zıtlığı üzerinde üst gücü ortaya çıkarıyoruz. İyi ve kötüyü, nefret ve sevgiyi, ayrılık ve bağı, reddetmeyi ve dostlar arasındaki çekimi ifşa etmeye çalışırsak, aramızda Yaradan’ı ifşa eder ve bir orta çizgi inşa ederiz.

Nefret ve sevgi, birlikte mumu yakan yağ ve fitil gibi birbirlerini destekler. Her zaman direnç (fitil), bağ kurma güçlüğü, aynı zamanda yağ ve ışık olmalıdır. Realiteye karşı doğru tavrı böyle inşa ederiz.

Bu nedenle, dünyanın tüm iyi olma girişimleri, varoluşumuz için farklı bir yönteme ihtiyacımız olduğunu anlayana kadar, kötülüğün daha da büyük ifşasına yol açacaktır. Egoizmin istediği gibi, tüm karşıtları ortadan kaldırarak birbirimizi yok edemeyiz. Tam tersine, tüm karşıtları kullanarak orta çizgiyi inşa edebiliriz. Bu artık dünyanın her yerinde, özellikle en gelişmiş ülkelerde belirgin hale gelecektir.

Zıtlıklar kalır, ancak tüm günahlar sevgiyle örtülüdür. Bu yolu takip etmezsek, bir aile kuramayacağız ve aileyi sürdüremeyeceğiz, çocuk yetiştiremeyeceğiz veya ülke içindeki taraflar arasında ve ülkeler arasında barışı sağlayamayacağız. Doğada yıkıcı bir güç olacağız. Cansız maddeler, bitkiler ve hayvanlar, doğa tarafından kontrol edildikleri ve içgüdüsel olarak doğru bir şekilde hareket ettikleri için var olabilirler. Ama insanlar, ancak orta çizgiyi bulurlarsa var olabilirler.

Form Benzerliği Yasasının Paradoksu

Yorum: Yabancı düşmanlığı denen bir şey var. Bu, farklı olan, farklı ten renkli, fazla kilolu, kısa boylu vb. insanlara karşı hoşnutsuzluk, hoşgörüsüzlük ve önyargıya dayanan, kendini koruma arzusudur. Beynimiz onları hemen yabancı olarak tanımlar.

Benzer olan insanların birbirlerini çektiği ve karşıtların ittiği bir form benzerliği yasası vardır. Doğa kanunlarına uymamız gerektiğini söylüyoruz.

Cevabım: Hayır, doğa kanunu, sizin gibilere mutlaka daha yakın olmak zorunda değildir. Çoğu durumda, daha geniş bir sosyal ilişkiler alanı oluşturmak için, sizden farklı olanlarla bağ kurmak gerekir.

Bu nedenle, birbirleriyle birleşmesi gereken birbirinden çok farklı olan türlü biyolojik bağlar görüyoruz. Bu, doğada daha da büyük bir çeşitliliğe yol açıyor.

Bu nedenle, yalnızca kızıl saçlıları kızıllarla, uzun olanları uzun olanlarla vs. karşılaştıramazsınız, bu yalnızca yanlış sonuçlara yol açabilir.

Soru: Öyleyse, bu form benzerliği yasası nedir, benzer benzeri mi çeker?

Cevap: Bu, insanların birbirlerini çekip aynı özlemleri hissettikleri zamanki,  içsel benzerliği ifade eder.

Kabala’da bu en önemli niteliktir; herhangi bir standartla belirlenemeyen, maddi olmayan özel bir hedefe ulaşmak amacıyla gruplar halinde bir araya geliriz.

Farklı ten rengine sahip kişiler, uzun, kısa, şişman veya zayıf kişiler bu sürece katılabilir. Esas olan, herkesin kendi doğasının üzerine çıkarak, başkalarıyla bağ kurma arzusuna sahip olması gerektiğidir. Kişiler tamamen farklı bir şekilde ve bu dünyada önemsiz olan niteliklerle bağ kurmaya başlarlar.

Diğer bir deyişle, benzerlikten bahsettiğimizde, insanların hedeflerinin benzerliğini kastediyoruz, ancak onların nitelikleri ve karakter özellikleri farklı kalıyor. Çeşitlilik arttıkça benzerliğe ulaşırız.

Genel Güç, Genel Düşünce

Soru: Sadece bir kişiyi (grubu değil, bir lideri) takip etmeye değecek durumlar var mıdır?

Cevap: Evet. Daha yüksek bir hedefe ulaşmak istiyorsak, o zaman kalabalığın görüşüne güvenemeyiz, çünkü birçok fikre sahip bir kalabalık olduklarından, kendisinden daha özel veya daha yüksek bir şey ortaya koyamazlar. Bundan ortaya ne çıkacağını görmekteyiz. Bütün bunlar sadece insanları kandırmak için icat edildi.

Koşulumuzun üstüne çıkmak istiyorsak kalabalığa ihtiyacımız yok. İnsanları, o aynı kalabalığı bile, bilginin üstünde inançla kendi üzerlerine yani bir sonraki gelişim düzeyine çıkabilen, yaratılışı algılayan bir kolektif olmak için eğitmemiz gerekiyor.

Soru: Ancak bu duruma yükselmek için kişisel görüşleri iptal etmek ve birleştirilmiş bir arzu yaratma çabalarını bir araya getirmek gerekiyor. Neden görüşlerimizi iptal etmeden, sadece onları ekleyemiyoruz?

Cevap: Olmaz. Eğer böyle yaparsak, bilginin üzerinde inanca ulaşamayacağız. Her birimiz kolektifle ilgili olarak kendimizi alçak tutmalıyız ve o zaman hepimiz, birliğimiz içinde,  bireysel olarak veya toplam olarak her birimizden daha yüksek olduğumuz bir duruma geleceğiz.

Burada tamamen farklı bir ilke işlemektedir. Egoizmimle çalışıyorum, toplumu gözümde yükseltiyorum ve onu kutsal bir şey olarak kabul ediyorum. Birey olarak haklı olduğum gerçeğine rağmen, toplumun görüşünü kendi görüşümün üzerinde kabul ediyorum çünkü o bir toplum! Onun içinde ortak bir güç, ortak bir fikir olduğunu anlıyorum.

Bu kalabalığın görüşü değildir. Birbirimize bağlı olmayı isteyerek, hepimiz birbirimizin içindeyiz, her biri kendini feshediyor. O zaman, herkesin kendini diğerleriyle eşitlediği bir durum yaratıyoruz. Sonra gelişimimizin bir sonraki seviyesini, her bir iptal noktasından hissetmeye başlarız. Buna bilginin üzerinde inanç denir.

“Sosyal Medya Ve Her Şeye Gücü Yeten Para” (Medium)

Son sosyal medya devlerinin eylemlerinin de gösterdiği gibi, yine para ve kontrol,  Amerikan ideallerini gasp ediyor. Bizi bir araya getiren, aramızdaki mesafeleri azaltan ve küresel bir köy oluşturan bu yeni iletişim platformları, YouTube, Facebook ve diğerleri, Amerikan siyasi yelpazesinin bir tarafının gücünden yararlanmak ve onu güçlendirmek için siyasi içeriği sansürlemeye karar vererek, Amerika’nın temel demokrasi, çoğulculuk ve ifade özgürlüğü değerlerini baltalıyorlar.

Google’ın sahip olduğu,  YouTube kanalı, görevdeki cumhurbaşkanının hukuk ekibi dolandırıcılık iddialarının ortasında hala sonuçlara itiraz ederken, iddialarını kanıtladığı varsayılan video kayıtları da dahil, 2020 başkanlık seçimine itiraz eden videoları kaldıracağını duyurdu. Ayrıca WhatsApp ve Instagram’ın sahibi Facebook da bir başka tartışmanın merkezinde yer alıyor. ABD hükümeti ve 48 eyalet ve bölge, şirketi daha küçük rakiplere zarar vermek için gücünü kötüye kullanmakla suçlayarak dava açıyor.

3 Dolarlık Banknot Kadar Sahte Çoğulculuk

Günümüzde medya ve özellikle sosyal medya, sanki açık bir çekmiş gibi sınırsız faydaya sahiptir. Daha önce hiç olmadığı kadar yaygın etkisinden ve gücünden yararlanmaktadır. Herhangi bir anda, kamuoyu şu ya da bu şekilde etkilenebilir. Milyarlarca dolarlık bir çanta ile herkes cumhurbaşkanı veya başbakan olabilir. Sosyal medyanın bir siyasi tarafı diğerine tercih ettiği ideolojik bir tercihi varmış gibi görünebilir ama aslında, hepsi her şeye gücü yeten para ile ilgilidir.

Para kontrolü satın alabilir ve kontrol her şeyi alt edebilir ve etkileyebilir, asi davranış özgürlüğü ve aşırı güç sağlar. Gün geçtikçe, sosyal platformlar, insanlar yavaş yavaş zayıflayıp teslim olana kadar herkesin üzerinde gitmekten zevk alan insan egosunu besleyerek, birbirlerine iftira etmeye ve ağır eleştirilere açık yerler haline gelmekte. Sınırsız bir alan, tamamen üstünlük için izin verir. Her gün, diğer insanlara duyulan nefret, insan toplumunun bedenini yiyip bitiren ve bedenin ölümüne neden olan bir kanser gibi büyüyor.

Medyanın doğru rolü bizi bir araya getirmek, tüm organları tek bir sağlıklı bedende, birbirine bağlamaya hizmet etmektir. Toplumun tüm farklı kesimlerinin (sol ve sağ, tüm farklı çıkar gruplarının temsilcileri, hatta toplumun kenarındakiler) bir arada oturması ve halkın yararı için birlikte çalışması ne kadar iyi olurdu.

Ne Pahasına Olursa Olsun Birleşme

Her görüşün kendine ait bir alanı olmalı, hiçbir görüşe boyun eğdirilmemeli ve hiçbir ses susturulmamalıdır, ancak bu, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman olmuyor. Mevcut durumun sürdürülemez olduğu gerçeğiyle uzlaşmalıyız – her şey çürümüştür ve bu nedenle köklü bir değişime ihtiyaç vardır.

Sosyal medyanın böylesine bir birleşme rolü oynadığını hayal etmek ütopik bir fantezi gibi görünse de, bunun tek nedeni, toplumun sağlığına ve ruh sağlığına zararlı bir yalan ve yanlış bilgilendirme dünyasına sürekli olarak maruz kalmamızdır. Sosyal medya, onun şu anki çalışma şekli, tamamen kapatılmalıdır; aksi takdirde toplumu yok edecektir. İnsanlar bunu değiştirme gücüne sahiptir ama sadece güçlü ve birleşik bir talep yoluyla.

Yeni bir kural, medyanın ve tüm sosyal medya platformlarının çalışmalarına rehberlik etmelidir: halkın refahına katkıda bulunan haberler ve içerikler yayınlayın ve insan toplumunu birleştirmeye çalışın. Kimsenin bir başkasının görüşünü, sadece onu farklı bir durumla dengelemekten,  değişen bakış açılarına karşılıklı olarak tamamlayıcı olmaya, bütünlüğe doğru rehberlik etmekten başka, baltalamaya hakkı olmayacak.

Tam olarak zıtlar, karşılıklı kabule ulaştıklarında, toplum yeni bir gelişim aşamasına ulaşır. Bu değerleri besleyen sosyal medya, bugün küresel ve birbirine bağlı dünyamızın ihtiyacı olan şeydir. Herkese sağlanan faydalar, paha biçilemez!

“Doğru Yarış” (Linkedin)

Esav ve Yakup arasındaki ilk yarışmadan beri, insanların birbirleriyle yarıştığını gördük. Rekabetin hayata bir amaç verebileceğini biliyoruz ve kazananları kim sevmez? Ancak rekabetin, kaybedenler ve bazen kazananlar için de yıkıcı olabileceğini biliyoruz.

Hatta büyük sporcular bile sıklıkla, hatta bazen klinik olarak depresyondadır. Michael Phelps, Serena Williams ve Aly Raisman, sporlarında tarih yazmalarına rağmen depresyonla mücadele eden sayısız sporcunun en ünlü isimlerinden sadece birkaçıdır. Aslında, sporcularla yapılan bir NCAA araştırması, yüzde 30’unun bir yıl boyunca depresyonda hissettiğini bildirdi. Peki rekabet iyi mi kötü mü?

Her şey gibi, düzgün yaparsanız iyi olur. Rekabet, gelişme ve büyüme için olumlu bir itici güç olabilir veya rekabetin amacına bağlı olarak ilerlememizi kısıtlayabilir ve engelleyebilir. Kendimizi yüceltmek için rekabet ettiğimizde, bu egoist bir rekabettir. Bu tür bir yarışmada, yalnızca son zaferiniz kadar iyisinizdir. Böyle bir rekabet iyi bir olaya yol açamaz çünkü hepimiz bazen kaybediyoruz ve hepimiz yaşlanıyoruz ya da yoruluyoruz ya da birileri bizi zekice alt ediyor.

Ancak, en çok verenin kazanan olduğu, tamamen farklı bir yarışmaya katılabiliriz. Böyle bir yarışmada, ne kadar “şiddetli” rekabet edersek, birbirimize o kadar yaklaşırız. Büyük ödül elbette komşusunu kendisi gibi seven kişiye gider.

Antik çağda, İsrail halkı tam da bu tür bir rekabet gücüne dayalı olarak kendi milliyetini geliştirdi. Daha başarılı olduklarında, daha da yakınlaştılar ve güçlendiler. Başarılı olamadıklarında ve vermeye karşı doğal kızgınlıklarının üstesinden gelemediklerinde, nefreti büyüttüler ve bu nedenle bir ulus olarak zayıfladılar ve genellikle dış bir düşmana yenildiler. Bilgelerimize göre, iki tapınağın da yıkılışı bu şekilde oldu.

Şu anda bir verme rekabeti bize ihtimal dışı gelebilir, ancak bunun nedeni sadece mevcut toplumumuzun birliği savunmaması, ayrılmamız ve kendimize tapmamızdır, dolayısıyla vermek “kokan” her şey itici gelir. Bununla birlikte, amacımız eski İsrailliler gibi karşılıklı sorumluluk ve dayanışmaya dayalı, birbirine bağlı bir toplum oluşturmak olsaydı, verme yarışması en doğal nitelik olurdu ve bencillik itici görünürdü.

Benliği putlaştıran son tür, eski Roma’da uygulanan türdür; İbrani olanı değil, Helenistik türdür. İkinci Tapınağın yıkılmasından bu yana Helenistik zihniyet dünyaya hakim oldu. Artık insanlar, kendini beğenmenin kişiyi ancak bir yere kadar getirebileceğini görmeye başladığına göre, diğer yolu yani İbrani olanı denemenin zamanı geldi: verme ve bağ kurma, başkalarını sevme ve farklılıkların üzerinde bağ kurma. Bu tür bir rekabeti ne kadar erken benimsersek, hepimiz için o kadar iyi olur.