Category Archives: Birlik

Dünyada Neler Oluyor?

Soru: Dünyanın Armagedon’a doğru gittiğini hissediyorum. Kısa zaman içinde, sadece bir iki yıl içinde, tüm gezegene yayılmış olan virüsü bize sadece bir oyuncak gibi gösterecek bir şey olacak. Dünyada neler oluyor? Kabala bu konuda ne diyor?

Cevap: Yaklaşık 50 yıldır üzerinde çalıştığım için, sadece Kabala perspektifinden konuşuyorum.

Dünya kendi ıslahına doğru ilerliyor. Belli bir gelişim programı vardır ve program istense de istenmese de az ya da çok kan dökülerek yürütülür ama yine de yürütülmektedir.

Şimdi büyük bir görevle karşı karşıyayız: Modern dünyada, sadece insanları birbirine yakınlaştırma konusunda iyi niyetimiz varsa var olabileceğimizi herkesin anlamasını sağlamak. Ne yazık ki, bu henüz gerçekleşmiyor. Bu nedenle, zıt sonuçlar görüyoruz.

Ama biliyorum ki, program bizi, ancak dünyadaki tüm insanların karşılıklı desteğiyle var olabileceğimiz anlayışına, darbeler veya havuçlarla yine de ileriye götürecek. Bu koşula gelmek zorundayız.

“Umutsuzluk Ve Umut Arasında” (Linkedin)

Her saat on binlerce sivil Ukrayna sınırını geçiyor, sırtlarında çantalar, omuzlarında çocuklar, bavulları ve arkalarında bıraktıkları hatıralarıyla sürüklenen bir insan kitlesi.

Ukrayna’nın her yerinde, Kiev’den Kharkiv’e, Odessa’dan Lviv’e kadar birçok şehirde öğrencilerim ve dostlarım var. Onlardan raporlar alıyorum ve durumlarını endişeyle takip ediyorum. Bana nasıl soğuk bodrumlara sığındıklarını veya yakındaki köylere kaçtıklarını, diğerlerinin yakıtlarının bitmemesi ve kaçmayı başarmaları için dua ederek saatlerce arabalarıyla hızla batıya doğru nasıl gittiklerini anlattılar.

Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı (UNHCR), çatışmalar nedeniyle 500.000’den fazla Ukraynalı’nın evlerini terk ederek Polonya, Macaristan, Moldova ve Romanya gibi komşu ülkelerin sınırlarını geçtiğini tahmin ediyor.

Mültecilerin Batı Avrupa ülkelerinde destek ve sıcak bir kucaklamayla karşılanacağından şüphem yok. Ayrıca sonunda evlerine döneceklerine ve ev sahibi ülkelerde daimi olarak kalmayacaklarına inanıyorum. Kanada diğerlerinin yanı sıra kapılarını kalıcı göçmenliğe açabilir.

İsrail de, Yahudilere İsrail’e yerleşme hakkını veren Geri Dönüş Yasası’na göre hareket edecek ve onları karşılamak için kollarını açacaktır. İsrail’de sadece Doğu Avrupa’dan göç edecek binlerce Yahudi için değil, diasporadaki tüm Yahudiler için bir yer var.

Bu arada, İsrail de dahil olmak üzere dünya, savaştan etkilenenlere insani yardımda bulunuyor. Ancak insanların temel ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra en önemli yardım içsel destektir. Sevgi, ihsan etme ve olumlu bağ ruhunun yakında hakim olmasını istemeliyiz.

Anlaşmazlıklar ve savaşlar, onların üzerinde birleşelim diye gelir. Sadece kalplerin birliği, her birinin diğerinin iyiliğini düşündüğü zaman insanlığı kurtaracaktır.

“Evrimi Yeniden Düşünmek” (Medium)

Uzun yıllar boyunca bize, evrimin rastgele olduğu, mutasyonların bir anda gerçekleştiği ve türlerin hayatta kalmasına en çok katkıda bulunanların diğerleri yok olurken aynı şekilde kaldığı öğretildi. Ancak bilim, evrimin rastgele değil, amaçlı olduğunu yavaş yavaş kabul ediyor.

Örneğin, thale tere adı verilen küçük, çiçekli bir ota odaklanan bir çalışmada yapılan araştırmalar, “Mutasyonun çok rastgele olmadığı ve bitkiye fayda sağlayacak şekilde rastgele olmadığı ortaya çıktı. Mutasyon hakkında düşünmenin tamamen yeni bir yolu” diyerek sonuçlandırdılar.

Sıtmaya karşı koruma sağlayan hemoglobin mutasyonunu inceleyen bir başka çalışma, mutasyonun sıtmanın yaygın olduğu Afrika’dan gelen insanlarda, nadir görülen Avrupa’daki insanlardan daha sık görüldüğünü buldu. Baş araştırmacı, “Mutasyonlar geleneksel düşünceye meydan okuyor” dedi. “Sonuçlar, genomda biriken karmaşık bilgilerin… mutasyonu etkilediğini ve bu nedenle mutasyona özgü oluşum oranlarının… belirli çevresel baskılara yanıt verebildiğini gösteriyor.”

Görünen olgulardan daha da derine bakarsak, çevrenin de belirli bir yönde geliştiğini görürüz: artan entegrasyona doğru. Henüz algılamamış olsak da, hali hazırda var olan bir duruma doğru evrimleşiyoruz. Bu, türlerin birbirinden ayrıldığı, ancak tüm yaratılışla uyum içinde olduğu bir durumdur.

Dünya dengeli bir sistemdir. Onun parçaları, kendi aralarında mükemmel bir uyum içindedir, bu da Dünya’nın bitki ve hayvanlarının hayatta kalmasını garanti eder. Görünüşünde, evrim olmamalıydı. Her şey mükemmel ve uyumlu ise türlerde hiçbir değişiklik olmaması gerekirdi.

Tüm yaratılan varlıklar arasındaki dengeye rağmen evrimin hala devam ediyor olmasının nedeni, tüm yaratılışın altında insanın kişisel durumunu sürekli iyileştirme arzusunun yatmasıdır. Yaratılan varlık ne kadar gelişmişse, arzusu o kadar yoğundur. İnsanoğlunda bu arzu egoizm ve narsisizm, kontrol, üstün olma, hatta Tanrısal olma arzusu olarak kendini gösterir. Bu, hayvanlar aleminde ve bitkilerde, birisinin doğal düşmanlarına karşı sürekli olarak kendini güçlendirme çabasında ifade edilir, ancak hakim olma ve kontrol etme arzusunda olmaz. Bu nedenle, insan seviyesi dışında her seviyede dinamik ve evrimleşen olsa da denge olduğu gibi kalır.

Bizde de fiziksel değişimler olsa da, insanlıkta asıl “evrim” bedenlerimizde değil, algımızdadır. Dünya anlayışımız geliştikçe, gerçeklik algımız değişir ve etrafımızdaki birbirine bağlı dünyayla daha uyumlu hale gelir.

Doğa tamamen entegre olduğu için ve tüm parçaları ayrılmaz bir şekilde iç içe geçtiği için, insan toplumu da birbirine daha fazla bağlı ve bağımlı hale geliyor. Buna bağlı olarak, yerleşimler de yüzyıllar boyunca göçebe klanlardan yerleşik kasabalara, şehirlere, ülkelere ve imparatorluklara dönüşmüştür.

Yerleşim yerlerinin ölçülerinin büyümesiyle birlikte, ekonomik olarak, gıda tedarikimizin sağlanmasında, eğitimde ve hayatımızın her alanında giderek daha fazla birbirimize bağımlı hale geldik. Artık tüm dünya, Çin, Rusya gibi süper güçler dahil tüm ülkelerin bile tek başına ayakta kalamayacağı noktaya geldi. Küreselleşme, tüm dünyayı tek bir köy haline getirdi, ancak sakinleri komşularını kabul etmeye isteksiz ve sürekli birbirleriyle çatışıyor.

İnsan toplumunun artan entegrasyona doğru gelişmesi tesadüf değildir. Her şeyin birbirine bağlı ve birbirine bağımlı olduğu entegre bir evrende yaşadığımız için, biz de aynı yönde gelişiyoruz. Bu nedenle, başkalarının yerine geçmek için gösterdiğimiz tüm çabalara rağmen, sonunda hala herkese bağımlıyız ve hiçbir ülke üstünlüğünü sonsuza kadar sürdüremez. İrademiz dışında işbirliğine sürükleniyoruz.

Ancak karşılıklı bağımlı bir topluma yönelik evrimimiz, toplumun kendisinden daha yükseği hedefler. Bu, bizlere tüm yaratılışın birbirine bağlı olduğunu, her şeyin uyumlu olduğunu ve tüm yaratılış parçalarının birbirini tamamladığını ifşa etmeyi amaçlamaktadır. Evrimimizin nihai sonucu, tüm seviyelerinde var olduğumuz evrenin tam farkındalığıdır: fiziksel, zihinsel ve manevi.

Kendimizi gönüllü olarak uyum ve işbirliğine yönlendirirsek, nihai hedefe daha hızlı ve daha az acı verici bir şekilde ilerleyeceğiz. Bu, akıntı yönünde yüzmek yerine, akıntıya karşı yüzmeye benzer, şu anda yaptığımız şey budur. Umutsuz ve acı vericidir.

Akıntının aşağısında bizi bekleyen kıyı dingin ve huzurludur. İşbirliğimizi ve karşılıklı saygımızı gönüllü olarak artırarak ona doğru yüzersek, o güzel nehir kıyısına hızlı, hoş ve kolay bir şekilde ulaşacağız. Direnirsek, yine de oraya gideceğiz çünkü akıntının yukarısına gidemeyiz, ancak oraya bitkin düştükten, yenildikten ve işkence gördükten sonra varacağız.

“Rusya-Ukrayna Çatışmasına İlişkin Görüşünüz Nedir?” (Quora)

Mevcut Rusya-Ukrayna savaşı, insanlar olarak umutsuzca ıslah olmaktan ve olumlu bağ kurmaktan yoksun olduğumuzun farkındalığını uyandırmaktadır. Bu, uzun süre yan yana yaşayan, din, dil ve tarih bakımından benzerlikler paylaşan ve eşlerin ailelerinin Rus veya Ukraynalı olup olmadığına bakılmaksızın inşa edilmiş milyonlarca aileye ev sahipliği yapan iki ulus arasında nefretin nasıl gelişebileceğini gösteriyor. Benzerliklerine rağmen, bunun yerine farklılıklarını vurgulayarak, birbirlerinden bir nefret noktasına kadar ayrılırlar ve uzaklaşırlar. Ve nefret, sanki hiçbir ortak yanı yokmuş gibi savaşa dönüşür.

Neden böyle vahim bir durum ortaya çıkıyor? Bunun nedeni, insan doğasının (başkaları ve doğa pahasına egoistçe zevk alma arzusu) temelinde ıslak edilmemiş olmasıdır. Üstelik bu ego zaten aşırı şişmiş ve hala da sürekli şişiyor. Islah olmadan (birbirimize ve doğaya fayda sağlama niyetlerimizi karşılıklı olarak yönlendirmeden) ego, o zaman patlamaya, alevler içinde kalmaya ve çatışma ve çok fazla acıya yol açmaya mahkûmdur.

Bugün kendisini bir ulusun diğerini yenmek için saldıran egosu olarak sunan egoist doğamızı, kendimizi ıslah ederek, savaşın alevlerini söndürmekten başka seçeneğimiz yoktur. Bu sorunun tek çözümünün egonun ıslahı olduğunu görmemiz gerekiyor, çünkü sorunu özünde ele alan tek çözüm budur.

Aynı egoist güçler elimizdeyken, savaşı asıl nedeninde (büyüyen, ıslah olmamış insan egosu) onaramayacağımızı da anlamalıyız. Bunun yerine, rehber eşliğinde bir metot gerektiren, egoist dürtülerimizin üzerinde birbirimize bağ kurarak, doğada barınan olumlu gücü bağlarımıza davet edebilir ve bunu yaparak huzura kavuşabiliriz. İyi eğilimin (birbirine olumlu bağ kurma niyetlerinin) kişiden kişiye, ulustan ulusa ve tüm uluslar arasında kötü eğilimi (doğuştan gelen egoist dürtülerimizi) yenmesi için dua edelim.

“Dünya Barışı İçin Dua Eden Kadınlar”

Facebook Sayfamdan, Michael Laitman 27/02/22

Dünyanın dört bir yanındaki öğrencilerimden binden fazla kadın, dünya barışı için ortak bir dua yükseltmek amacıyla,  Zoom toplantısında bir araya geldi. Kadınlar doğal olarak Üst Güce daha yakındır.

Onlar duyarlıdırlar ve dünyanın acısını, insanlığın acısını hissederler ve dünyayı mükemmelleştirmek ve düşmanlıkları yatıştırmak için bir araya gelebilirler.

Sevgili kadınlar, ortak duanızı yükseltmeye devam edin. Hepimiz sizlere bağlıyız!

Ana Şey Birliğe Ulaşmaktır

Soru: İhsan etme eylemlerinin bize egoistçe haz verdiğini hissettiğimizde, ihsan etme arzumuzu kısıtlamalı mıyız?

Cevap: Bağ ile çelişmiyorsa, hiçbir durumda ihsan etme arzusunu kısıtlamamalıyız.

Eğer niteliklerimle olan bağımla baş edemeyeceğimi hissedersem, onları kısıtlarım, ancak birlik içinde kalabildiğim ölçüde. En önemli şey birliktir, birliği edinmektir, birliğe ulaşmaktır. Ve hangi seviyeye ulaşıldığı da çok önemli değildir.

Onun en minimal düzeyinde olsa bile, biz zaten manevi dünyadayız ve Yaradan’a aramızda ifşa olma fırsatını zaten veriyoruz.

Dalga Hareketi

Soru: Düşüş ve gizlilik koşulundayken, aramızdaki karşılıklı garantiyi nasıl koruyabiliriz?

Cevap: Eğer düşüş ve gizlilik koşulundaysak, o zaman dostlarımızın yardımıyla kendimizi tutundurmalıyız. Ve düşüşte olmadığım zaman da, dostlarıma nasıl destek olabileceğimi düşünmeliyim.

Bizler bu şekilde kademeli olarak, dönüşümlü olarak, dalgalar halinde çalışıyoruz: Ben dostlar için, dostlar benim için. Kendimizi her zaman tüm olumsuz ve olumlu koşullarımızın karşılıklı olarak toplanacağı şekilde konumlandırırız ve doğrudan hedefe ilerleriz.

“Zehire Saygı” (Linkedin)

Son zamanlarda dünyada pek çok toksik olay yaşanıyor: Aşırı hava olayları, yoğunlaşan siyasi gerilimler, yükselen enflasyon, devrimler ve darbeler, her geçen gün yeni zorlamalardan bahsetmiyorum bile. Ülkeler dağılırken ve uluslar çökerken, toplumun temeli olan ilişkiler de artık geçerliliğini yitiriyor, hatta aile yapısı bile yok oluyor. Görünüşe göre insanlar birbirlerine kinle davranıyor ve birbirlerini zehirliyorlar.

Halbuki, zehirin zararlı olması gerekmez. Tıbbın sembolünde bir asanın etrafına dolanmış iki yılan bulunmasının iyi bir nedeni vardır. Bilgece kullanıldığında zehrin kendisi ilaç, zehrin panzehiri haline gelir.

Zehri doğru işleyerek ilaca dönüştürebiliriz. Miktarı ayarlamamız ve yalnızca vücudun tolere edebileceği kadar vermemiz gerekiyor ve sonuç olarak güçleniyoruz.

Bu nedenle, insanlar arasında zehir ortaya çıktığında telaşlanmamalıyız. Doğru işlemeli ve onu bir ilaca çevirmeliyiz. İnsanlar arasındaki zehir olmasaydı, toplumumuzun hasta olduğunu ve dikkatimize ihtiyacı olduğunu bilmeyecektik. Artık bunun farkında olduğumuza göre, zehiri her seferinde bir damla alıp kendimizi ve toplumumuzu iyileştirmek için kullanmaya başlayabiliriz.

Her damla zehir, birbirimize duyduğumuz nefret damlasıdır. Bunu fark ettiğimizde ve toplum için zehirli olduğunu kabul ettiğimizde, aramızdaki karşılıklı ilgi bağlarını güçlendirerek onun üstüne çıkabiliriz. Bu şekilde zehir bizi hasta etmekten çok, daha güçlü yapar.

İnsan egosu içimizdeki yılandır. Sürekli büyüyor, giderek daha kurnaz ve sinsi hale geliyor. Bize başkaları hakkında aşıladığı kötü düşünceler, ilaca dönüştürmemiz gereken zehirdir. Küçük dozlarda alırız ve nefretimizin üzerine başkalarıyla yakınlık kurarız.

Bu nedenle, zehrin amacının aramızda sevgi inşa etmek olduğunu anlarız. Düşmanlık olmadan, ilişkilerimizi güçlendirmeye, derinleştirmeye ve sevgiye dönüşene kadar sıkılaştırmaya ihtiyacımız olmazdı.

Bir annenin çocuğuna olan sevgisi doğaldır, ancak aileden olmayan insanlara karşı böyle hissetmiyoruz. Bu nedenle, bu duyguyu geliştirmenin yolu, ona olan ihtiyacı hissetmek, yakınlık ve sevgi inşa etmeye çalışmamızı sağlayacak bir itici güç yaratmaktır. Bizi, sevgiyi geliştirmek için çalışmaya itecek tek teşvik, karşılıklı hoşnutsuzluğumuzun açığa çıkmasıdır. Bu yüzden zehir sevgi inşa etmek için gereklidir, ilaç olmasının nedeni budur.

Gerçekten de, bencilliğimizin zehrine ve başkalarına karşı nefretimize saygı göstermeliyiz. Ancak ona saygı duyarken, onu aramızda beliren her bir damla egonun üzerine bir sevgi katmanı inşa etmek için kullanmalıyız.

Deneyim Birikimi!

Soru: Sadece ihsan etme nitelikleri aracılığıyla onlunun tüm üyeleriyle bağlı olduğumu nasıl hissedebilirim?

Cevap: Birleşmenin koşullarını yerine getirdiğinizde ona yakınlaştığınızı hissedeceksiniz. Önceden endişelenmeyin, ama yapmaya çalışın! Ve o zaman içinizde uygun hassasiyet belirecektir.

Her türlü işte olduğu gibi, onu yapmazsak hiçbir şey hissetmeyiz. Ancak bir şeyi yapmaya başladığımızda, yavaş yavaş hissiyatta ortaya çıkar. Hiçbir şey yapmayan bir insanı, ustadan ayıran şey budur. Deneyim birikimi!

Soru: Yaradan’ı gerçekten onluda inşa ettiğimizi doğrulayan nedir?

Cevap: Aranızdaki bağı ve karşılıklı ihsan etme eylemlerini yaratmak için sürekli çaba sarf etmeniz. En önemli şey çabadır çünkü Yaradan’ı ifşa edecek bu tür ilişkiler ağı kurmamız gerekir.

Kalpleri Birleştirmek

“Dolayısıyla, her şeye rağmen dostları sevmenin geçerliliğini sana hatırlatmama izin ver çünkü var olmamız ve yaklaşan başarımızın ölçüsü buna bağlıdır.

Bu nedenle, tüm hayali yükümlülüklerden vazgeç ve kalbini, sizi gerçek anlamda birbirinize bağlayacak ve bir yapacak taktikleri bulmaya ve düşünmeye doğru yönlendir.” (Baal HaSulam, Mektup 47)

Hepimizi öyle bir birlik haline getirmek gerekiyor ki, farklı duygularımız, düşüncelerimiz, güdülerimiz ve hedeflerimiz adeta birbirini tamamlar, tek bir kalbe, tek bir düşünceye kadar, her şeyi içerir. Bu koşul,  Adem,  “Yaradan’a benzer” olarak adlandırılacaktır.

Soru: Yaradan’ı ifşa etmek için bazı dostlarla bir araya gelmek yeterli midir? Yoksa onlunun tam bir birliğine mi ihtiyaç var?

Cevap: Buna katılabilecek tüm dostlarla, diyelim ki yarım düzine olsun, önemli değil. Ana şey, birlikte ilerlemeniz ve Yaradan’ın ifşasının koşullarını gerçekleştirmenizdir. Geri kalanlar, yapabildikleri zaman katılacaklardır.

Soru: Grubun üzerimdeki etkisini hangi işaretlerle değerlendirebilirim?

Cevap: Başınızı eğmek ve yalnızca dostlarınızın ne düşündüğünü ve istediğini almak istediğinizi ve yalnızca bununla yönlendirilmek istediğinizi gösteren işaretlerle.