Category Archives: Birlik

Egoistik Gelişimin Sonu

Dünyamız bugün egoistik gelişiminin sonuna geldi. Bizler artık tüm dünyanın kapalı bir sistem olduğunu ifşa ettik. Bir zamanlar, her şeyi yapabileceğimizi düşündük: üretmek, başarmak, genişletmek ve fethetmek. Aniden, evrende yalnız olduğumuz, kaçacak hiçbir yerimiz olmadığı ortaya çıktı.

Dünya kapalı, oldukça sınırlı bir sistemdir. İnsanlığın tüketimi sınırlıdır ve gelişebileceği başka bir yer de yoktur. Biriktirecek fazla bir şey yok çünkü zaten hiçbir yere gitmiyor ve her şey oldukça küçük ve kapalı.

Burada, artık bir sonla – şu anda içinde bulunduğumuz son egoist gelişimle karşı karşıyayız. Bir sonraki aşamaya; deneyimleyeceğimiz artan baskıdan ve egoist gelişimin sonunun krizinden sonraki aşamaya geçmeliyiz.

Bir sonraki aşama tamamen farklıdır – bize zıt olan doğanın seviyesidir, ihsan etme seviyesidir.

Sağ ve Sol Çizgilerin Simbiyozu

Soru: Herkesin sol çizgiye sahip olmadığını söylediniz. Ona sahip olmanın ya da olmamanın avantajı nedir?

Cevap: Esas olarak, herkesin iki kısımdan oluşan bir ruhu vardır: ihsan etme niteliği (sağ çizgi) ve alma niteliği (sol çizgi). Ancak, görünürde üçüncü bir çizgi yokmuş gibi olabilir. Üçüncü çizgi, her iki çizgiyi yani bir insandaki iki zıt niteliği hizaya sokar ve sonucu verir. Ondan “insan” imajını inşa eder.

Bunun açıkça ifade edildiği ruhlar vardır ve bunun olmadığı ruhlar vardır. Tıpkı vücudumuzdaki organlar gibi, daha çok önemlileri ve daha az önemlileri vardır. Anne karnında diğerlerinden daha hızlı gelişenler vardır ve bir tür kuyruk veya başka ilkel organlar gibi görünenler de vardır. Yani rahim içi gelişimindeki bir kişi aynı anda bir içsel gelişimden geçer.

Bu nedenle, insanda organlar gelişirken her biri kendi içinde önemlidir. Daha önemli ve daha az önemli olanlar olmasına rağmen, sonuçta bunlar tek bir sistemdir.

Manevi dünyada daha çok önemli veya daha az önemli bir şey yoktur çünkü Yaradan’a benzerlik açısından, vücudunuzda bazı hücreler eksikse, O’na benzemiyorsunuz demektir. Bu kurala göre maneviyatta önemsiz şeyler yoktur çünkü maneviyat mükemmelliktir. Eğer bir nokta eksikse, o zaman bu zaten kusurludur.

Bu yüzden, dünyadaki her insanın önemini anlamalıyız. Evrendeki her şeyin kendi net bir amacı vardır ve onu yok etmek yasaktır. Doğanın verdiği her şey var olmalıdır.

Yorum: Yaradan’ın sağ çizgi olduğunu ve orta çizginin var olmadığını söylediniz.

Cevabım: Evet ama ihsan etme niteliğinin içimizde uyumlanması gerektiğinde, bu sadece sağ çizgide alınamaz. Alma niteliği nerede?

Sağ çizgi sadece ihsan etme niteliğidir, dolayısıyla sol çizgi gereklidir. Soldaki sadece almaktır; bu ancak Yaradan’ın zıddı olabilir. Sonrasında orta çizgi yükselir – bu simbiyoz, bu bağ temelinde, iki çizginin parçalama sırasında, ıslah sırasında ve karşılıklı bütünleşme sırasında karşılıklı olarak birbirine nüfuz etmesi temelinde- çalışmaya başlar.

Soru: Bu, çabalamanın önemli olduğu, sol çizgiden ayrılmadan sağ çizgiye doğru çaba gösterilmesi gerektiği anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet. Sol çizgiyi alıp onunla sağ çizgiye giderseniz, orta çizgiye ulaşırsınız.

Yeryüzündeki Varlığımız İçin Bir Şart

Tüm çalışmamız, anlamak ve hissetmektir yani tüm insanlığın genel sistemini ve birbirimize ne kadar bağlı ve bağımlı olduğumuzu ortaya çıkarmaktır.

Bize öyle geliyor ki, ister Avustralya’da ister Amerika’da olsun, dünyanın diğer tarafında olup bitenlerden etkilenmiyoruz. Ama dünyanın genel sistemine göre, biz görmesek de tüm insanlar arasında bir bağ olacak şekilde düzenlenmiş durumdayız.

Dünya mükemmel bir şekilde düzenlenmiştir. Sadece biz insanlar, iyi ve doğru ilişkiler kurmaya ve toplumu Dünya gezegeni gibi mükemmel, dairesel bir forma getirmeye çalışmadan, sürekli birbirimizi öldürüyor ve savaşıyoruz. Bununla, kendimizi ıslahtan, doğanın üst gücünün mutlak iyiliğine ulaşma yolundaki iyi bir yaşamdan uzaklaştırıyoruz.

Hepimizin bağlı olduğu, hepimizin birbirine bağımlı olduğu ve herkesin herkese bakmakla, bu dünyanın tüm sakinlerine mutlaka bakmakla yükümlü olduğu, doğa yasasını dikkate almalıyız. Uygulama, böyle bir bağı kurana kadar acı çekeceğiz. Böyle bir bağı ne kadar uzun süre reddedersek, acımız o kadar artacaktır.

İnsanlık gelişiyor ve teknolojik ve bilimsel ilerleme ve kültür sayesinde hayatın daha iyiye gideceğini düşünüyor. Ama aramızda iyi ilişkiler inşa etmezsek, iyi bir hayat kuramayız; bunun yerine, Baal HaSulam’ın hakkında yazdığı üçüncü ve dördüncü nükleer dünya savaşlarına varan, giderek tatsız durumlara düşeceğiz.

Dolayısıyla bu tür sıkıntılara düşmemek için acele etmeli ve ıslahın ancak herkes arasında iyi bir bağ kurmaktan geçtiğini tüm dünyaya anlatmalıyız.

Doğru karşılıklı bir bağın, varlığımız için kesinlikle gerekli bir şart olduğunu anladığımız bir duruma gelmeliyiz. Yavaş yavaş, bu daha net hale gelmelidir. Dünya çok zor, kritik zamanlara yaklaşıyor. İklim felaketleri, uluslar arası savaşlar ve kıtlık gibi mücadelelerle karşı karşıyayız.

Şimdi bile Mısır vebalarının birer birer meydana geldiğini görüyoruz: “kan, kurbağalar ve bitler” – eski Mısır’da meydana gelen tüm bu felaketler artık tüm dünyada ortaya çıkmalı.

Ama bunlar bize sadece acı çekmemiz için değil, onlar aracılığıyla bu acıdan çıkacak tek çözümün bağ kurmak ve karşılıklı destek olduğunu keşfetmemiz için veriliyorlar. Umarız bunu herkese anlatabiliriz ve bu şekilde üçüncü ve dördüncü dünya savaşı tehlikesinden kurtuluruz.

Tüm İnsanlıkla Tek Bir Gemide

Yorum: Mezhepler kendilerini şu iddiayla karakterize ediyor gibi görünüyor: “Bu grup seçilmiştir, insanlığın geri kalanı bu gruba ait olmadıkları ve kendilerini kurtarmasına izin vermedikleri için yok olacaklar.”

Cevabım: Hayır, bu yanlıştır! Kabalistik grup, Kabalistik bilgiyi tüm insanlığa yaymak için var olur çünkü hepimiz sadece bu bilgi ölçüsünde, iyi ve nazik yollarla ilerliyoruz; aksi halde herkes için kötü olur.

Sonuçta, acı, bizim aleyhimize işleyen ıslah edilmemiş niteliklerdir. Onları ıslah edersek, iyi, iyilikseverliğe dönüşürler. Bu durumda, insanlıkla aynı gemideyiz.

Kimseyi küçük görmeyiz: “Size her şeyi söyledik, gerisi size kalmış. Eğer ölürsen, biz ışığa doğru ilerlemeye devam edeceğiz!” Öyle bir şey yok, hepimiz aynı gemideyiz.

Üstelik, şimdi uygulanması gereken ıslah metodunu dünyaya yaymayı başaramazsak, suçlu dünya değil, biziz.

Dünyayı suçlamıyorum, her zaman haklı çıkarıyorum. İnsanın doğasını anlıyorum, ben onu değiştirmelerine yardım edene kadar kişi farklı davranamaz.

Eleştirel Konuşmanın Üzerine Çıkın

Soru: Kabalistik toplulukta, eleştirel konuşmanın tehlikesi nedir?

Cevap: Öncelikle, her insanın içinde farklı eleştirel düşünceler doğar. Bu doğaldır çünkü egoizmimiz sürekli çalışır, sürekli büyür ve bize gerçekten yakın olanlar dışında, içimizde sürekli dünyaya karşı eleştirel bir tavır uyandırır.

Bir gruptaki ilişkiler, sürekli manevi yükselme gerektirir; bu nedenle egoizmimiz orada tam kapasite çalışır. Her birimizin içinde, egoizmin sürekli olarak uyandırılması şaşırtıcı değildir. Olması gerektiği gibi heyecanlanmasına izin verin. Bu bir büyüme işaretidir ama önemli olan onunla ne yaptığımızdır.

Egoizmimi sürekli tersine doğru ayarlamalıyım; yani öyle bir şekilde çalışmak zorundayım ki, onu yok etmeden ve onun üstüne çıkarak, gruptaki dostlarımla olan ilişkilerimin üzerine ihsan etme ve sevgi niteliğini inşa edebilmeliyim. Onlara aynı şeyi göstermeli ve herkese örnek olmalıyım. Ve onlar da bana ve diğer herkese aynı şekilde davranmalılar.

Aslında bu, egoizmimizin üzerinde ve ona aykırı bir oyundur. Bu oyun ile yavaş yavaş saran ışığı uyandırırız, bu durumda ışık bizi etkiler, yükseltir ve fiilen içimizde ortak bir ihsan etme niteliği yaratır ve bu sayede Yaradan’ı – dünyanın üst, yönetici gücünü – hissederiz.

Bunun yerine başkalarında gördüğüm eleştirel tavrı -onlara göstermem gereken sevgi ve şefkati değil yani kendi egoizmimden kaynaklanan nedenimi, ilgisizliğimi- dostlarıma anlatırsam, o zaman bunu yaparak grup üyeleri arasında zararlı bir enfeksiyon yayarım. Bu kesinlikle kabul edilemez! Bu, manevi ilerlememizi öldüren en kötü şeydir.

Erkekler arasında bu o kadar da korkunç bir şey değil çünkü başlangıçta kadınlar gibi içeriden bir harekete sahip değiller. Ve eğer bizimle bir grup içinde, ilerleme halinde olmak istiyorlarsa, bunu kökünden sökmek, yabani otlardan arındırmak ve tomurcuk halindeyken kesmek zorundalar. Bu yüzden dedikodu ve eleştirel konuşma konusunda çok katıyım. Aramızda buna yer olmamalı.

Profesyonel olarak konuşursak, dağıtım konusunda yanlış bir şey yapan birini eleştirebilirsiniz, ancak aramızdaki ilişkileri eleştiremezsiniz. Hiçbir durumda bir dostunuzu eleştiremezsiniz.

Ayrıca başkaları hakkında değil de kendiniz hakkında konuştuğunuzu anlamıyorsunuz bile; yani egonuzdan akıl yürütüyorsunuz.

Eleştirel konuşmak, Kabalistik bir grupta olabilecek en korkunç şeydir ve buna karşı tüm gücümüzle savaşmalıyız çünkü bu, ilerlememizi öldüren bir zehirdir. Bu yüzden dostlardan gelen eleştirilere karşı hoşgörüm yok ve böyle şeyler olursa onlara karşı aktif olarak mücadele etmeliyiz. Ve eğer birisi bunu yapamıyorsa, o zaman bu insanlar gruptan çıkarılmalıdır.

Bir arkadaşımın bazı karakter özelliklerini sevmediğimi söylememeliyim. Bu asla olmamalı. Bunun üzerine çıkmak zorundayım.

Tıpkı sevgili çocuğumda olduğu gibi, pratikte herhangi bir olumsuz nitelik görmem ve görsem bile onlar sevgi ile örtülürler. Onu hala severim ve onda neyin kötü olduğunu kimseye söylemem. Bu, tüm dostlarımıza nasıl sevgili küçük çocuğumuz gibi davranmamız gerektiğinin açık bir örneğidir. Dostlara böyle davranmalıyız.

Grup Homojen Olmalıdır

Soru: İnsan, birisine iftira atıldığını duyarsa ne yapmalı?

Cevap: Duymak istemediğinizi söyleyin, kesip atın ve bu şekilde bir dostunuza aynısını yapmayı öğreteceksiniz. Bu grup için harika bir ıslahtır.

Soru: Eğer kadınlar birisiyle tartışıyorsa, zümreler halinde gruplaşmaları doğal mı?

Cevap: İstediklerini yapabilirler, fakat o zaman bizimle manevi yolda yürümediklerini anlamaları gerekir. Kabalistik grup eşit, kesinlikle homojen olmalıdır.

Biri iftira atıyorsa, o zaman teoride kötülüğü çoğaltır, bu bir virüs gibi ayrışır. Bununla ancak herkesle iyi bir ilişki kurarak ve her şeyi sevgiyle örterek savaşabilirsiniz. Eğer kişi bir grupta ise, o buraya getirilmiştir ve onu en yakınımız olarak kabul etmeliyiz.

Soru: Dıştan eleştiri yapmamayı, eleştiriyi dile getirmemeyi kendime nasıl öğretebilirim?

Cevap: Alışkanlık, başkalarına örnek olma, sürekli öz eleştiri ve iç gözlem yoluyla.

Soru: Belli bir dönemden önce, kişinin yine de öğrendiğini söylediniz. İlk aşamada dedikodu yapmak kabul edilebilir mi?

Cevap: Hayır. Gruba bir kişi gelir gelmez bunu hemen ona bildirmeliyiz ve bir çocuk gibi ona öğretmeliyiz ve ona sürekli iftiranın kabul edilemez olduğunu göstermeliyiz.

Bu olmadan hedefe ulaşamayacağımızın önemi konusunda bir farkındalık olmalıdır. Umarım herkes bunu anlar ve sonunda hedefe ulaşır. En yüksek durumlarını ifşa edebilecekleri bu bağları kendi kendilerine koparırlarsa, o kadar çok üzülmeyeceğim.

İbrahim’in Grubunun Manevi Gelişimi

Bir seviyeden diğerine geçişin dört aşaması, on Sefirot’un durumuna veya Yaradan’ın dört harfli – “Yod-Hey-Vav-Hey” adına göre zorunludur. Yaradan tüm doğadır, onun dört gelişim seviyesi ve önceki durumdan sonraki duruma geçiştir. Ve böylece o, tüm adımların arasında ve her adımın içindedir.

Eğer bir geçiş durumu varsa, gelişimin en küçük aşamalarında bile mutlaka bu dördünden geçmelidir.

Bu nedenle, ileriye doğru hareket eden dört gelişim durumu vardır. Birincisi, mutlak hayvan durumundan insan seviyesine kısmi bir çıkıştır. İnsan, dayanışmaya, bağa, ihsan etme ve sevgiye yönelik bir harekettir ama yine de ilk koşulu içindedir.

Bu yüzden İbrahim, 5.000 kişiyi Babil’den çıkarıp ilk Kabalistik toplumunu örgütlediğinde, bu,  onun yönetimi altındaydı. Yani bu, herkesin farklı olmasına rağmen birbirine eşit davrandığı, herkesin sadece birbirini ve toplumu önemsediği, kendisini umursamadığı manevi bir toplumdu. Esas olarak, bu onların idealiydi.

İbrahim, bu temel üzerine, bu ideale doğru ilerlemeye hazır olanları Babil’den çıkardı.

Egoizmin Büyümesinin Durması Bizi Neye Mecbur Eder?

Soru: Dünyadaki bütün devrimlerin, belli bir plan dâhilinde ilerlediğine inanılıyor. Terörist kisvesi altında özel servisler birilerine saldırıyor. Bu yöntemin bir sınırı var mı?

Cevap: Bunun bizim dünyamızda ne şekilde belirlendiği ne fark eder ki? Sorunlu bölgeler her yerde. O kadar çok silah birikti ki, ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bir insan evde her şeyi yapabilir.

Mesele, cinayet aletlerinde ya da mantıkta değil, yaratılış programını iyi veya kötü yönde daha fazla uygulamak için gerekli olduğu gerçeğindedir. Tam olarak hangi yol? Bu sadece bununla ilgili.

Dünya zaten birleşme yolunu izliyor. Ondan kaçamazsınız. Tek sorun buna ulaşmak ve buna katkıda bulunmak gerektiğini anlama ölçüsündedir, yol bu ölçüde daha iyi hale gelir. Dünya bunu anlamıyorsa, anlayana kadar bir çocuk gibi cezalandırılır.

Bizler hali hazırda bu fikri dünyaya anlatabilecek durumdayız ve açıklıyoruz. Bunu az çok başarılı bir şekilde ve iyi bir tempoda yaptığımızı düşünüyorum. En azından nasıl çalıştığını görüyoruz. Dünya, gidecek hiçbir yeri olmadığını anlamaya başlıyor; insanlarda yeni, tamamen olağandışı değişikliklerin meydana geldiğini ve egoizmlerinin büyümeyi durdurduğunu hissetmeye başlıyor.

Sadece insanlığın değil, küçük bir egoist çekirdekten güneş sisteminin gezegenlerine kadar gelişen (ve egomuzun gelişimi buna sürekli olarak eşlik ediyordu) evrenin varoluş tarihinde, ilk kez, egoizm kendi kendine büyümeyi aniden durdurdu.

Küresel olmaya ve bağ kurmaya ve her parçası birbiriyle uyumlu doğanın geri kalanıyla aynı olmalarını insanlardan talep etmeye başladı. Ve insan bu koşulda değildir, kendi arasında veya doğa ile birlikte değildir.

Bu nedenle, etrafımızı saran cansız, bitkisel ve hayvansal doğanın tümü, bizi şimdi bunu yapmaya itiyor. Evrende, tüm dünyada ilk defa, son zamanlarda sürekli katlanarak büyüyen egoizm, hafif eğimli bir çizgiye ulaşmış ve daire olmaya başlamıştır. Artık büyümüyor, ancak bizi karşılıklı garanti içinde bütünsel olarak birbirine bağlı olmaya mecbur ediyor.

Nuh’un Gemisi Hiç Var Oldu Mu?

Türkiye, Nuh’un Gemisi adlı yeni bir ziyaretçi merkezinin açılışını yaptı. Ağrı Dağı’ndaki merkez, dünyanın her yerinden Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlardan gelen bağışlarla inşa edildi. Merkez, bölgede bulunan buluntuları ve fosilleri sergilemekte. Gemiyi aramak birçokları için çok heyecan verici ve gerçekten de şu soruyu gündeme getiriyor: Nuh’un Gemisi hiç var oldu mu?

Nuh’un Gemisi hikâyesinden bugün bizim için ana çıkarım, bizim de büyük bir tufanın eşiğinde olduğumuzu ve bunu önleme yeteneğine sahip olduğumuzu anlamamızdır. Yaradan’ın söylediklerini dinleyerek veya başka bir deyişle, doğanın kanunlarına uyarak büyük bir tufanın önümüze çıkmasını engelleriz, bu da nihayetinde olumlu bir şekilde bağ kurmamız gerektiği anlamına gelir.

Olumsuz insan bağları, doğadan aldığımız her darbeyi beraberinde getirir. Aksine, birbirimize iyi davranırsak, doğal afetleri ve diğer darbeleri önlemeyi başarırız.

Bu nasıl çalışır? Doğanın dengesini olumsuz insan ilişkilerimiz aracılığıyla bozmamızı engelleyen doğa yasaları vardır. Doğanın cansız, bitkisel, hayvansal ve insan olmak üzere dört seviyesi vardır ve insan seviyesi, doğanın en yüksek niteliksel seviyesidir. İnsan seviyesinde, birbirimizle olan bağlarımızda belirlediklerimiz, tartışmasız bizimle ilgili olarak doğada ne olacağını belirler.

Bu nedenle, bugün dünyamızda gerçekten önemli olan şeylere -doğanın kanunlarıyla dengeye ulaşmanın bir yolu olarak pozitif insan bağları geliştirmek için- nasıl daha dikkatli olacağımızı öğrenmeliyiz ve bunu yaparak, doğal afetlerden ve daha birçok darbeden kendimizi koruduğumuzu görecek, dahası benzerlerini henüz yaşamadığımız barışçıl ve uyumlu yeni bir dünyanın kapılarını açacağız.

Yaşamsız Bir Durumdan Yaşamı Hissetmeye

Soru: Benim dışımda olan kötü niteliklerden nasıl nefret edebilirim? Kendi içimde olanlardan nasıl nefret edebilirim?

Cevap: Bu kademeli olarak yapılır. Çok zordur. Bu yıllar alır çünkü biz en zor içsel oluşum döneminden geçiyoruz. Ne de olsa evren, cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerin oluşumundan önce milyarlarca yıldır mevcut.

Ve şimdi, biz insanlar gelişmeye başlıyoruz. Ve önceki kozmik ve jeolojik dönemlere kıyasla ne kadar hızlı geliştiğimize bir bakın. Bu muazzam bir fark! Günümüzdeki bir yıl, geçmiş seviyeler için yüz milyon yıl veya daha fazlası gibidir.

Biz şimdi cansız seviyede, evrenin geliştiği şekilde gelişiyoruz. Bu, bir piramidin en alt seviyesidir, ancak en geniş ve en kalın olanıdır ve içinde gelişirken sonuçları görmeyiz.

Nebula, gezegenler, Güneş ve galaksiler çarpışır. Her şey girdap gibi döne döne gider, ters döner, biçimlenir, patlar, dağılır ve yeniden birleşir. Bunların hiçbirini henüz görmüyoruz çünkü her şey, bir tür anlaşılmaz yığının içinde oluyor ve bize göründüğü gibi, bu mutlak bir karmaşa.

Sonunda, her şey yeryüzünün göründüğü ve yaşam koşullarının ortaya çıktığı bir sonraki seviyede kademeli olarak bir araya toplanır. Yani şimdi tüm bu koşulların oluşum safhasındayız. Bizler zaten manevi yaşamımız için koşulların yaratıldığı Dünya’dayız. Manevi Dünya zaten bir şekilde var, sadece yaşamın koşulları henüz belirlenmedi.

Hayatın anlamını bulma ihtiyacı olan insanların bir araya toplandığı uluslararası bir grup, hâlihazırda oluşturuldu. Yani destek zaten orada ama henüz bizim tarafımızdan şekillendirilmedi. Bu konuda daha aktif rol almalıyız. O zaman meydana gelecek şey şu ki, bitkiler yerden yetişmeye başlayacak, güneşe ve göğe doğru yükselecek. Bunlar bizim eylemlerimiz olmalıdır. Bu henüz sahip olmadığımız bir şeydir.

Yaşamsız bir durumdan yaşam ve ışık hissine geçiş en hassas, en ince ve en çarpıcı dönemdir çünkü cansız maddenin kademeli olarak yaşama gelmesi, bitkisel, hayvansal olana – yaşayan bir maddeye, dönüşmesi gerekir.

Yaşamın gücü onda görünür olacak çünkü o, iki nitelikten oluşur: ihsan etme ve alma. Aralarında olan şey, enerjinin ve maddenin akışıdır, ihsan etme niteliği (Yaradan) ile alma niteliği (Yaratılan) arasındaki bağdır ve bu karşılıklı iletişimde orta kısım olan, Adam denilen bir sonraki safha ortaya çıkacaktır.

Soru: Öyleyse, kendi içimizdeki dışsal niteliklerden nasıl nefret edebiliriz?

Cevap: Cevap basit: “İstemek zorundasın.” Bu ancak dostlar sayesinde mümkündür. Ama biz hala bundan kaçıyoruz.