Category Archives: Birlik

Doğru Bir Bağa Sahip Olursak Her Şey İyi Olacaktır

Kişinin içinde bulunduğu durumu ne kadar zor olarak algıladığı, hangi hedefe doğru ilerlediğini anlamasına bağlıdır. O zaman, iyi bir sonuca götürdüğü sürece, herhangi bir koşuldan geçmekte sorun yaşamayacaktır.

Bize neler olduğunu ve ne olması gerektiğini anladığımızı düşünüyorum. Kötü ve iyi bir durum arasındaki fark, aslında sadece aramızdaki bağın niteliğindedir.

Eğer bağ, iyi ve doğruysa, o zaman her şey tıkanmamış borulardan serbestçe akan su gibi sorunsuz ilerler. Asıl mesele, içlerinde tıkanıklık olmaması ve hiç kimsenin diğerlerinin erişimini engellememesi, aksine onları birbirine bağlamak ve birleştirmek istemesidir.

Geleceğin Dünyasını Nasıl Görüyorum?

İnsanlar bana sık sık geleceğin dünyasını nasıl gördüğümü, neye dayanacağını ve bu dünyada birbirimizle nasıl etkileşim kuracağımızı soruyor.

Ne yazık ki bunun yakın gelecekte gerçekleşeceğini düşünmediğimi itiraf etmeliyim. Yeni bir dünyanın doğuşuna eşlik eden daha pek çok sorun olacaktır. Ancak ortaya çıktığında, aramızdaki savaşlardan ve nefretten kaçınmak için her şeyi yapacak şekilde yaşamamız gerektiğini anlayacak insanların zihninde var olan farklı bir dünya olacak.

Kimsenin diğerine nefret duymaması, aksine karşılıklı sevgi, saygı ve temas arzusu duyması için kendi aramızda mücadele etmeliyiz.

Umarım buna ulaşırız. En azından artık dünyadaki tüm olaylar, neyin iyi neyin kötü olduğunu ortaya çıkarmaya yönelik.

Kalpteki Deprem

Türkiye’de meydana gelen deprem gibi korkunç felaketler olurken, nasıl Yaradan’ı haklı çıkarabiliriz? Yaradan’ın bizi neden böylesine keskin ve ağır darbelerle uyandırdığını bilmiyoruz.

Ancak görünüşe göre bunlar hem yardımı hem de cezayı içeriyorlar. Bağımız sayesinde bu cezayı ödüle çevirmeye çalışabiliriz. Sonuçta, bize yardımcı olabilecek tek eylem de bu.

Kendimizi, felaket bölgesinde fiziksel olarak göçük altında kalan dostlarımızın içinde buldukları durumlara kaptırabiliriz ve onları tüm bu yerlerden ve koşullardan çekip çıkarmaya ve başımızın üstüne kaldırmaya çalışabiliriz.

Hepimiz ve Yaradan arasında ortak bir bağa ulaşmayı özleyen, sadık yakın dostlar olarak, onlara değer veriyoruz ve onları sürekli olarak düşüncelerimizin ve kalbimizin derinliklerinde hissetmek için elimizden gelenin en iyisini yapacağız. Yaradan her şeyi öyle düzenler ki hepimiz bu eyleme dahil oluruz. Bu şekilde bizi bu felaket aracılığıyla birbirimize bağlar ve bu nedenle daha da fazla birleşmemiz gerekir.

Bağ kurmak dışında hiçbir şeye ihtiyacımız yok; bunu yaptığımızda Yaradan’ın tüm insanlığın üzerine saçtığı ışık, birleşmiş gruplarda daha güçlü bir şekilde parlayacaktır. Bu nedenle bağımız, beraberliğimiz ve kucaklaşmamız ne kadar güçlü olursa, üst güç olan Yaradan’ın ışığı bizi o kadar çok etkiler ve bizi tüm sıkıntılardan çekip çıkarır.

Deprem bölgesinde olan tüm dostlarımızı kucaklıyor, düşüncelerimizi ve kalplerimizi bu endişe ile dolduruyoruz, bu sayede onları Yaradan’ın yardımıyla felaketlerden koruyabileceğiz.

“Toplum Olarak Neden Bu Kadar Yozlaştık?” (Quora)

Her eylemimizin ve düşüncemizin arkasında, başkaları ve doğa pahasına kendimiz için haz almak istememize neden olan egoist bir arzu vardır.

Üstelik bu egoist arzu sürekli olarak büyür.

Geçmişte birbirimizle dost olabiliyorduk, günümüzde ise birbirimize, bir şeyler kazanmak için karşımızdakini nasıl kullanabiliriz merceğinden bakıyoruz. Ve böyle bir tavır için suçlanacak da değiliz. Çünkü bunun nedeni egomuzun büyümesidir.

Bunun hakkında ne yapabiliriz? İçimizde sürekli büyüyen bir tür hayvan var ve bizden etrafımızdaki herkesi ve her şeyi kendi çıkarımız için olabildiğince sömürmemizi talep ediyor.

Aslında, her zaman böyle bir istekle hareket etmiştik, ancak bugünkü kadar büyük değildi, bu yüzden onu, bugün hissettiğimiz gibi giderek artan olumsuz şekillerde deneyimlemiyorduk.

İçimizdeki egoist arzunun büyümesinin nedeni, sadece hayat deneyimlerimiz ve toplumumuzun giderek daha fazla yozlaşması değildir. Doğamızın özünde gerçekten egoist olduğunun, başkalarını ve doğayı mümkün olduğunca kendi çıkarımız için kullanmayı gerçekten istediğimizin ve böyle bir dürtünün bizi bir sürü olumsuz sonuca götürdüğünün, toplum olarak farkına varmamız gerekiyor. O zaman, bu farkındalık, bizde kendimizde köklü bir değişiklik yapma arzusu geliştirmelidir: egoist doğamızı özgecil bir doğaya dönüştürmek için, onlardan kazanmak için başkalarını nasıl kullanacağımızı düşünmek yerine kendimizi başkalarına fayda sağlamak için nasıl kullanacağımızı düşüneceğiz. Eğer böyle bir geçiş yapmazsak, toplum eninde sonunda parçalanacaktır.

Zohar’ın Yazarları İle Bağlantı Kurun

Zohar Kitabı’nı okumadan önce, kendimizi bir grup içinde olduğumuzu hissedecek şekilde ayarlamamız gerekir. O zaman Zohar’ı yazan Kabalistler grubuyla aynı niteliklere sahip oluruz ve onların bize iletmek istediklerini daha kolay anlayabiliriz.

Anlayış, ışığın etkisinin bir sonucu olarak gelir. Işık, hepsi birlikte tamamen ıslah olmuş bir koşul içinde olan yani birbirleriyle tamamen ıslah olmuş bir bağ içinde olan on Kabalistin ruhları arasındaki bağdan etki eder.

Bu nedenle, onlar aralarındaki bağı, hiçbirinin ıslah edilmemiş bir alma arzusuna sahip olmayacağı ölçüde ıslah ettiklerinde,  “Zohar” denilen üst ışığı – Arich Anpin’in Roş’undan (Başından) yayılan sonsuzluğun ışığını aralarında ifşa ettiler.

Bu nedenle, eğer Zohar Kitabı’nın yazarları gibi aramızda aynı ilişkiye ulaşmaya çalışırsak, onların ulaştığı aynı koşullardan ışık çekeriz.

Bu ışık, aramızda bir bağ yaratabilir, söylendiği gibi: “Yukarıda barış yapan, bizim üzerimizde de barış yapacaktır.” Zohar Kitabı’nı okumaktan beklememiz gereken şey budur.

Her Türlü Egoizmi Islah Edin

Soru: Üç tür egoizm vardır. Ailede, işte ve birbirimizi sürekli kaba bir şekilde kullandığımız hayatlarımızda ortaya çıkan olağan günlük egoizm vardır. Ve bir egoizm vardır ki, doğrudan doğruya onluda, birleşmek isteyen bir grup insanda ortaya çıkar ama birdenbire aralarında nefret belirir.

Egoizmin üçüncü seviyesi, kişinin Yaradan’a doğrudan ulaşması ve Yaradan’ın Kendisini kendi iyiliği için, kendi çıkarı için kullanmak istediği zamandır. Her üç seviyeyi de ıslah etmemiz gerekir mi?

Cevap: Evet, tüm bu seviyelerin ıslah edilmesi ve sadece başkalarının yararı ve iyiliği için olan şeyleri yapmamız gerekir. Kişi kendi üzerine çıkmalı ve yalnızca başkalarının iyiliği için hareket etmelidir.

Yorum: Ancak “başkalarının iyiliği için” ifadesi politikacılardan başlayarak herkes tarafından kullanılmaktadır.

Benim Yanıtım: Bu, sözlerin doğru, ancak niyetlerin ve eylemlerin yanlış olduğu anlamına gelir.

Evrensel İlgi

Soru: İyilik nedir?

Cevap: İyilik, sevgiye giden tüm yollarda karşılıklı bağımlılık anlayışıdır. Ve kötülük ise bunun tam tersidir.

Soru: Ancak herhangi bir anlaşmazlık durumunda her iki taraf da iyi yaptığını düşünüyor.

Cevap: Bizler kendimizi aşmalı ve biri diğerini pahasına değil, sadece herkesi iyi hissettirmeyi düşünmeye başlamalıyız. Aksi halde hiç bir yere varamayız. Karşılıklı bağın, karşılıklı bağımlılığın, karşılıklı kısıtlamanın, karşılıklı destek vb.nin ne anlama geldiğini öğrenmeliyiz.

Yani, kesinlikle tüm insanlığı kapsayacak sistemler oluşturmalıyız. Bunlar bütünsel gelişim sistemleridir.

Başka türlü hayatta kalamayacağımızı anlamalıyız. Herkesle ilgilenecek bir sistem kuramazsak doğa bizi bu gezegenden, bu dünyadan silecek.

Kalpteki Nokta Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Soru: Egoizmin faydalarını kısaca açıklayabilir misiniz? Bizi nasıl yönlendirdi ve hangi asamaya geldik ki bizim için zehir haline geldi? Bunca zaman bize hiç yardımcı oldu mu?

Cevap: Eski Babil’den bu yana, egoizmin yeniden yaratılması gerekiyordu. İbrahim bunun için çağrıda bulundu ama o zaman kimse onu duyamadı çünkü insanların kalbinde bir nokta yoktu. Uyanmadığından değildi, içlerinde olmadığından. Kalpteki nokta, yalnızca belirli sayıda insanda, İbrahim’in Babil’den götürdüğü 10.000 ila 20.000 kişide kendini gösterdi.

Bu rakamları veriyorum çünkü İbrahim döneminin araştırmacısı olan 12. yüzyılın büyük Kabalisti ve filozofu Rambam yazılarında on binlerce insanın İbrahim’le birlikte Babil’i terk ettiğini yazar.

İbrahim herkesi ıslah etmek istedi ama olmadı çünkü sadece çok azı ilksel kalpteki noktaya yani varoluşun bedensel seviyesinin üzerine çıkma arzusuna sahipti.

Başlangıçta sadece bir kişide, Adem’de ortaya çıktığını ve daha sonra onun aracılığıyla bir virüs gibi başkalarına yayılmaya başladığını söyleyebiliriz. 20 nesil boyunca öyle bir duruma ulaştı ki, Babil’de İbrahim’in yönetiminde, on binlerce insan bu manevi virüsle enfekte oldu. Onlar, İbrahim’e katıldılar ve İbrahim de onları Babil’den uzaklaştırdı. Babillilerin geri kalanı bu noktadan yoksun kaldı.

İbrahim’in grubu herkesten izole olduğu için, önce İbrahim’in liderliğinde, ardından İshak, Yakup, Musa, Harun, Yusuf ve Davut’un önderliğinde kendi içlerinde geliştirdiler.

Bu durum, İkinci Tapınak’ın yıkılışına kadar devam etti ki ondan sonra onlar, o zamana kadar tüm dünyaya yayılmış ve çoğalmış olan diğer tüm Babillilerle tamamen aynı duruma düştüler.

“Bugün Kıtlık Riski Var Mı? Neden Var Ya Da Neden Yok?” (Quora)

Öğrencilerimden biri, ankete katılan uluslararası gıda güvenliği ve beslenme uzmanlarının neredeyse yüzde 90’ının “yenilikçi ve cesur eylem olmaksızın, küresel açlığın önümüzdeki on yılda artmaya devam edeceğini” tahmin ettiği bir rapora atıfta bulunarak, bana küresel bir kıtlık olasılığını sordu. Bu gerçekten de mümkün ve eski Kabalistik kaynaklar da çağımızda annelerin kendi çocuklarını yemesi kadar korkunç durumlara ulaşabileceğimizi belirtiyor. İşte bu kadar şiddetli olabilir.

Ancak, yaklaşan bir kıtlık fikrini, sadece ambarlarımızı ve depolarımızı doldurmak amacı ile düşünmemeliyiz Bu tür korkunç senaryoları göz önünde bulundurabilmemiz, bu tür durumlardan nasıl kaçınılacağı konusunda önceden ciddi bir şekilde endişelenmemiz ve bu tür krizlere neden olan temel nedeni öğrenip bunlarla başa çıkmamız içindir.

Sadece kıtlığın değil, başımıza gelen herhangi bir krizin arkasındaki temel nedeni araştırırsak, bunun insan ilişkilerindeki dengesizlikten, birbirimize olması gerektiği gibi davranmamamızdan kaynaklandığını görürüz.

Birbirimize karşı nasıl davranmalıyız?

Dengeli bir duruma ulaşmamıza yardımcı olacak bağlar kurmak için, birbirimiz arasında karşılıklı anlayışa ulaşmamız gerekiyor. Bugün ise tam tersini yapıyoruz, geriye hareket ediyoruz ve böylece hepimizin paylaştığı gemiyi sallıyoruz. Dünya böylece doğal olarak kıtlık ve yıkım dönemlerine doğru gidiyor.

Kendi kendimize getirebileceğimiz yıkım, bizi çok korkutmalı ki birbirimize karşı tutumumuzu değiştirelim ve bunu yaparak dünyayı değiştirelim. Yaklaşmakta olan kıtlık ve diğer krizleri düşünebilmemizin tek nedeni budur ve aynı zamanda genel olarak krizler ve ıstırap, deneyimlerimizin de nedeni budur: birbirimizle ilişki kurma biçimimizde olumsuzdan olumluya, egoistten özgeciliğe ve kayıtsızlıktan karşılıklı sorumluluğa doğru bir değişim meydana getirmek.

Böyle bir dönüşüm için katalizör ne olabilir?

Bunu başlatacak ve destekleyecek bir liderin olması gerektiğine inanıyorum. Dünyamız, insan toplumunun lideri olarak kabul edip takip edeceği, birleşme ve aynı zamanda kıtlık ve diğer krizlerin üstesinden nasıl gelebileceğimizden bahsedecek biri olmadan, zor bir yer. Elbette, bu ancak insanlar böyle bir lideri dinlerse işe yarar ve böyle bir kişiye kulaklarımızı açmamız için kıtlıklar ortaya çıkacaktır.

O zaman, bir kıtlık döneminden sonra, farklı olurduk. Hayata ve onun değerlerine karşı farklı bir tutum sergilerdik. Artık, hayatta kalmamızın büyük önemini ve günümüzün zorlu zamanlarında hayatta kalmanın bizim için ne anlama geldiğini hafife almazdık.

Geçmişte büyük kıtlık dönemleri, savaşlar ve diğer krizler yaşanmışken, bugün temelde farklıdır çünkü içinde bulunduğumuz çağ, bizi egoist ilişkilerimizin kötülüğünün kitlesel farkındalığına hazırlıyor ki bu, içimizde kendimizi değiştirme arzusunu uyandıracaktı. Kabala ilminde böyle bir uyanışa “kötülüğün farkındalığı” denir. Bizlerin, kendi doğamızı “kötü” olarak algılayabileceğimiz bir duruma ulaşmamız, onu böyle tanımlamamız ve bundan gerekli dersleri çıkarmamız için çok büyük bir ıstıraplar gerekir. Yani, maddi refah için birbirleriyle yarışan bireylerden oluşan fare yarışına bir son vermeli ve birbirimize ve doğaya fayda sağlamaya çalıştığımız, birbirimizi etkilediğimiz, birbirine bağlı ve bir bütünün parçaları olarak hissettiğimiz pozitif bağlı yeni ilişkilere geçmeliyiz. Henüz orada değiliz ama o zaman, yaklaşıyor.

Manevi Koşulun Kaybı

Yorum: İkinci Tapınağın yıkılmasından sonra Yahudiler manevi koşullarını koruyamadılar ve farklı ülkelere dağıldılar.

Benim Yanıtım: Bunlar artık Yahudi değil, daha önce on kabilenin ayrıldığı kayıp bir ulustu. Ülkeden ülkeye geçen iki kabile kaldı. Barınmalarına izin verilen yerlerde onlarca ya da yüzlerce yıl yerleştiler ve tekrar yola koyuldular.

Bu dikkat çekicidir. Tarihte bir ülkeden birdenbire kovulan böyle bir ulus yoktur. Bütün bir ulusun, yüzbinlerce insanın bir araya gelip başka bir ülkeye gittiği bir karşılaştırma düşünemiyorum.

Soru: Peki Yahudiler bununla nasıl bir ilişki kurdular?

Cevap: Önemli olan sahip olduklarımızı korumak ve muhafaza etmektir çünkü biz tek bir ulus olmalıyız.

Yorum: Bununla birlikte, Yahudiler bir arada olmalarına rağmen, hala maneviyattan yoksundurlar.

Benim yanıtım: Var ama eskisi gibi aynı seviyede değil. Maneviyat anlayışı – Yaradan’la bağ ve insanlarda var olan bir misyon – hepsi oradaydı, ancak bunun açık bir tezahürü yoktu.

Yazdıkları kitaplara bakın. Bir üst dünya olduğu, Yaradan’a ulaşma ve O’nun için çalışma anlayışını tamamen kaybetmediler. Bu kitapları alın ve okuyun. Ondan uzak olduklarını biliyorlardı.