Category Archives: Bayramlar

Biz Köle miyiz?

Soru: Mısır’dan çıkışın hikâyesi, Pesach Haggadah, “Biz Mısırda köleydik…” sözleriyle başlar.

Cevap: Biz hala köleyiz ama bunu farkında değiliz. Biz kendimizi “İsrail topraklarında” yaşayan özgür bir ulus olarak düşünüyoruz ancak bu “İsrail toprağı” değildir. Bu henüz Mısır bile değildir. “Mısır”ın anlamı, Firavun’un üzerimizdeki otoritesini kabul etmek demektir. Ancak, biz farklı düşünüyoruz.

Bakın neler oluyor! Egomuz İsrail halkı ile ne tür bir oyun oynuyor! Sonu gelmeyen tartışmaların, kavgaların içine batmışız. Her türlü problemin içine tamamen dalmışız. Hükümetimiz ve bütün ülkeler sayısız parçalara bölünmüş. Neredeyse bir iç savaş ile karşı karşıyayız!

Pesah’tan çok uzaktayız! Biz hala Mısır’lı köleliğin yedi “açlık yılının” en derin ve en karanlığının içindeyiz. Biz egonun bizi yönettiğinin, bizimle oynadığının ve bizi birbirime düşürdüğünün farkında değiliz.

Pesah, kölelikten kaçmaya, egoizmin gücünden çıkmaya, birbirimizi “yeme” koşulundan “İsrail’in çocukları çabalamaktan haykırdı…” koşuluna yükseltmeye karar vermek hakkındadır.

Soru: Biz bugün köleler miyiz?

Cevap: Hayır, değiliz, “köle,” kişi köleliğini hisseder, kötü doğasını ve ona olan bağımlılığı fark eder anlamına gelmektedir. Biz komşumuzdan nefret ettiğimizi ve onunla tartışmaya ve kavga etmeye zorladığımız zaman kabul ederiz. Bu arzunun nereden geldiğini bilmeyiz. Bu içerde yükselir ve biz ne bunu kabul ederiz ne de bizi yöneten gücü kendimize yabancı hissederiz. Bu şekilde davranmayı tercih edenin kendimiz olduğunu düşünürüz.

Birçok kişi kötü şeyler yapar ama bunları yanlış kabul etmez. Ancak, kabul eden insanlar var: “Ben kötülüğümden yoruldum. Bu bedenimle, doğamla, sinirli, ruh hallerimle ne yapacağımı bilmiyorum… Ben başkalarına bakıyorum ve onları yok etmek istiyorum. Ne karımı ne de ailemi seviyorum. Bu dünyayı terk etmek istiyorum. Bırak yansın tamamen. Bu hayattan nereye kaçacağım hakkında hiçbir fikrim yok! Issız bir adada yaşamayı bile dert etmezdim.”

Kabala bilgeliği, insan doğasının, kendi doğasının kötülüklerini anlama durumuna gelmesi için bilerek kötü yaratıldığını açıklar. En önce, biz kötü olduğumuzu hissetmeyiz. İnsanların kötü olmasının doğal olduğunu düşünürüz. Sonra yavaş yavaş kendi aramızdaki ilişkileri ve doğamızı fark etmeye başlarız ve anlarız ki iki güç tarafından; “biz” ve zıttımız “Firavun” denilen kötü eğilimimiz olarak inşa edilmişizdir.

Bu noktada, içimizde yaşayan Firavunu kötü eğilim olarak hesaba katarız ve söyle düşünürüz: “Belki gücünden kaçınmaya çalışmalıyım. Hadi herkese iyi davranmayı deneyeyim. Bu girişimlerimin nasıl sonuçlanacağı önemli değil ama ben kendimi nasıl kontrol edebileceğimi öğrenmek istiyorum!”. Firavun bizim “kendimizin” ve “onun” yarımını yapan “bu ikili görüş açımızı” sürekli olarak kapatır. O, bizi diğerlerine kötü bir şekilde muamele ettirtir.

Sonunda biz, Firavunun bir kötü ve düşmanca bir güç olduğunu, bizi esir eden bir yabancı olduğunu anlamaya başlayacak ve böylece ondan kaçmak arzusu duymaya başlayacağız. Onunla savaşmak elimizde değil ama ondan ayrılmamız mümkündür. Kötü güçten ayrılmaya “Mısır’dan kaçış” denir. Kötülük bozulmadan kalır: biz kendimizi onunla ilişkilendirmekten vaz geçeriz.

Kötülük hala içimizde, en derin katmanlarımızda bir yerdedir ama biz dışarıya “atlama”sına izin vermez; onu baskılar ve ondan ayrılırız. Kötülükten, onun üzerine çıkarak ayrılmaya “Mısır’dan çıkış, Firavun’un gücünden kaçış” denir. Bu noktada kurtuluşa ulaşırız. Henüz özgür topraklarda özgür insanlar değiliz. Henüz kölelikten özgürlüğe geçmiş değiliz. Biz sadece kölelikten kaçtık, ancak henüz özgürlüğü elde edemedik.

Bu noktada, umutsuza Firavun’dan ayrılmaya ihtiyacımız vardır. Bu koşula “Pesah” denir. Firavun ve Mısır ile ilişkili nitelikleri düzeltmeye başlarız. Başka bir doğamız yok. Tüm sahip olduğumuz şey; ıslah etmemiz ve iyi niyete çevirmemiz gereken şey, kötü eğilimimizdir. Mısır’dan çıktıktan sonra bu koşula ulaşmak için, kendi kendimizi düzeltme yönünde, arınma yapmamızı sağlayacak özel bir güce ihtiyacımız vardır. Bu döneme “Ömer’in günlerini geri saymak” denir.

Mısır’da bizim için ekmek boldu. Biz Mısır’dan çıktıktan sonra ilk hafta boyunca “Matza” denilen “sade ekmek” yedik. Daha sonra normal ekmeye döndük. Bu döneme “Ömer’in günlerini geri sayma” denir. “Ömer” tahıl demetidir.

Biz kötü arzularımızın hepsini 49’unu birden kontrol ederiz. Bu arzular “Sefirot” olarak adlandırılır. 7 sefirot ya da arzularımızın 7 parçası “Hesed, Gevura, Tifferet, Netzah, Hod, Yesod ve Mahlut” olarak adlandırılır. Her biri 7 bölüme ayrılır. Bu yüzden, düzeltmek için hazır olduğumuz, 7×7=49 farklı arzuya sahibiz.

Biz bu arzuları Mısır’dan göçümüz sırasında “terk ettik” yani onları kullanmayı durdurduk. Şimdi onları tekrar denemeye başladık. Her arzuyu kontrol eder ve onları başkalarını incitmek, iftira atmak, kavga vs. de kullanıp kullanmadığımızı değerlendiririz. Aynı arzuları başkaları yararına kullanmanın bir yolunu bulmalıyız.

Biz arzularımızın her birinde, kötüyü iyi eğilime çevirmeliyiz. Kötülüklerimizin bir “envanter”ini yapmak zorundayız. Arzularımızı ihsan etme niyetiyle kullanmanın bir yolunu bulmalıyız.

Buraya kadarı, henüz önceki koşulumuzdan ayrılmakla ilgili değil. Pesah akşamı boyunca, bütün arzulardan kaçar ve saklanırız. Onları kontrol eder ve arzularımızın şimdi neye benzediğini anlamaya çalışırız. “Mısır’ın dışında” ve Firavun’un gücünden halen uzak olmanın bu yeni seviyesinden onlar üzerine düşünürüz.

Arzularımıza bakar ve daha önce onlara sahip olduğumuz için dehşete düşeriz. Ancak, şimdi onları zaten kendimizden uzaklaştırdık; artık onları bizim olarak düşünmeyiz. Kendimizi Mısır’dan çıkışta ve her türlü bencil arzunun dışında olma noktasında tanırız.

O zaman, yeni bir “seviye”den, her arzuyu birer birer, 49 unun hepsini kontrol ederiz. Henüz edindiğimiz bu yeni seviyeden itibaren, buna “Ömer’in 49 gün sayması” denir, bütün arzularımızı saymaya ve test etmeye başlarız ve onları değiştirmemizin mümkün olup olmadığını ve daha önce kötüye kullandıklarımızı, iyi amaçlar için kullanıp kullanamayacağımızı görürüz.

Bu, kötülüğümüzü bize gösteren Firavun nedeniyle mümkün olur. Şimdi yavaş yavaş kötüyü iyiye çevirebiliriz. Ömeri’in 49 gün sayması, “Şavot” (Tora’nın verilmesi) denilen 50. gün için hazırlıktır.

Bir yanda bütün arzularımızı saydığımız ve onların envanteri yaptığımız için “Şavot” denir, öte yandan Islah Eden Işığını edindiğimiz için de buna “Tora’nın Verilmesi” denir. Yaradan şöyle söyledi: “Ben kötü eğilimi yarattım ve ona şifa için Tora’yı yaptım.”

Şu anda, arzularımızın bir dökümünü yaptığımız için açıkça kötülüğü görmekteyiz. Şimdi, Tora’nın en önemli yasası “Komşunu kendin gibi sev” olduğu için, arzularımızın hepsini birbiri ardına, ihsan etmek ve başkalarına yardım etmek için kullanmamıza yardımcı olacak belli bir güce, “Tora” denilen özel bir ışığa ihtiyacımız var. Sonunda ulaşacağımız seviye budur.

 

Sizlere Özgürlük Ve Sevgi Diliyorum!

Soru: Bizler, sizin Yahudi olmayan Kabala öğrencileriniz, Pesah ve diğer bayramları kutlamak zorunda mıyız? Birçoğumuz Matza (mayasız ekmek)  almak ve Pesah Sederi yapmak için acele etmemiz gerektiğini söylüyorlar.

Cevap: Sevgili öğrencilerim, bunu bir kez daha anlatmaya çalışacağım, kısaca ve son kez, çünkü zaten birçok kez bu soruya cevap verdim.

Bütün Yahudi kaynaklarını çalışmalısınız çünkü onlar Kabalistler tarafından yazılmıştır. Biz bunları, kendi otantik Kabalistik yorumuyla çalışırız; 1.yy. dan sonra onları çalışmaya başlayan Yahudiler gibi dünyevi bir şekilde, sanki bu kitaplar bizim dünyamızdan bahsediyormuş gibi değil.

Açıktır ki bu Mısır’dan göç hakkındaki Pesah Haggada’yı (Haggadah şel Pesah) çalışmayı da içerir çünkü bu metin Mısır topraklarından çıkışı değil ama egoizmimizin üzerine çıkıştan bahseder. Bizimle birlikte geleneğe uyabilir, bayram masasında oturabilir, gerçekten bizimle olabilirisiniz, Matza ve balık köftesi ya da domuz eti ve ekmek yiyebilirsiniz, nasıl isterseniz.

Baal HaSulam, Son Neslin Yazıları’nda, son ıslahta bile olsa, her ulus, eğer isterse kendi dinini ve geleneklerini koruyacaktır diye yazar. Sadece insanlar arasındaki ilişkiler, Mısır’dan göç olan, nefretti sevgiye dönüştürür. Hepinize böyle bir bayram diliyorum!

 

Pesah Özel Bir Bayramdır

Soru: Musa denilen gücü nasıl edinebiliriz? Doğamızda mevcut olmadığını söylemenize rağmen.

Cevap: Musa (İbranice “Moşe” – çekmek) bizim içimizde uyanan bir niteliktir ve bizi Sina Dağı’nın dibinden, genel nefretin en yoğun olduğu duruma Sina Dağı’nın zirvesine yükseltir. Kişi onun tepesine tırmandığı zaman, zirvede olan Yaradan’a ulaşır.

Bu dağa tırmanmadan kestirmeden gitmek imkânsızdır; ona tırmanmamız gerekir. Bütün dünya için yol budur. Bugün, bütün insanlık, bizi ayıran muazzam nefretle çevrilmiştir; Sina Dağı’nın dibindedir. Ancak, aynı zamanda Tora denilen metot ifşa olmuştur. Tora, Dağın zirvesindeki Islah Eden Işık’tır.

Herhangi bir özel çaba göstermemiz gerekmez ve korkacak bir şey yoktur. Bu büyük nefreti edindiğimiz zaman, bu yöntemi alacağımız dağın dibindeyizdir ve böylece karşılıklı yardım ve bütünleşme ile yavaş yavaş yükselebileceğiz.

Ardından, Sina Dağı tapınak dağı haline gelir, tepesinde Yaradan’ın ifşa olduğu yerde tapınağın olduğu.

Temel olarak Pesah’ın özü budur. Bu ulusun, yeni insanlığın takviminin bu bayramla başlamasının nedeni budur.

Tora’nın alınmasından önce, insanoğlu hayvanlar gibi gelişti ama o andan itibaren, Yaradan’la bağımız oluştu, bu güç bize sürekli olarak egonun üzerine yükselebilmemiz ve birbirimize daha çok yakınlaşarak nefret dağına tırmanmamız için yardım eder.

Aynı zamanda, daha büyük bir derecede Yaradan’ı ediniriz çünkü bu iki güç zaten içimizde ortaya çıkar, bencil güç ve özgecil güç. Kendimizi bu iki güçten inşa ettiğimiz zamanki koşula Yaradan’ın ifşası, ya da ruh onların arasında ifşa olur denir.

Bu iki güç yukarıdan gelir, biz bunları karşılıklı olarak iptal etmek yerine aralarına kendi direncimizi koyarak onları birleştirmeye çabalarız, bütün bağlantısız parçaları ekleyerek ve birleştirerek aralarındaki uyumu yeniden canlandırmaya çalışırız. Sonra bu uyum, bizim ruhumuzu, üst varlığımızı oluşturur.

Pesah’ı en önemli ve en büyük bayram olarak kabul etmemizin nedeni şu: Çünkü adamın, Adem’in (İbranicede “domeh” –Yaradan’a benzemek) yaratılışını sembolize eder.

Orada tabiî, sevgi niteliğiyle egoyu tamamen nasıl örteceğimizi söyleyen birçok incelikler, kanunlar ve farklı nüanslar vardır, hepsi bu. Her şey aşağıya buna göre gelir!

Biz bu bayramı en küçük ayrıntısına kadar çalışabiliriz, neden bazı şeyleri yemeye izin verilip, diğer şeyleri yemenin yasak olduğu hakkında, Pesah’ın neden yedi gün olduğu hakkında, neden dört bardak şarap içeriz ve Haggadah’ta açıklanan kostümler neden var hakkında.

Ancak bunlar sadece, nefret ve sevgi, alma ve ihsan etmenin nitelikleri olan, her seviyede artı ve eksi arasındaki doğru bağlantıyı yaratmak için uygulamamız gereken eylemlerdir. Biz nefreti sevgiyle örteriz ve birlikte onlar bize edinim duygusunu, Yaradan’a bağlılık duygusunu verecekler.

Böylece, biz sadece küçük bir egodan çıkıp sevgiye gelmeyiz ama bizim dünyamızdan çıkıp mükemmel sonsuz bir dünyaya geliriz. Pesah’ın gerçekten özel bir bayram olmasının nedeni budur.

Pesach Is A Special Holiday

Firavun – Kötülüğün Kaynağı

Soru: Ben egoizmin olumlu bir nitelik olduğunu düşünüyorum, o olmadan kişi gelişemez. Eğer bir çocuk egoizme sahip değilse, öğrenmek ve gelişmek için çabalamaz.

Cevap: Bilgi, eğitim, kültür, dünyayı görme, uzaya gitme arayışlarına kötü egoizm denmez. Kötü eğilim, aramızdaki kötü ilişkiler, başkalarını kullanmak, onları baskı altına almaktır.

Sadece gelişmeyi ve iyi bir adam olmayı arzulamak egoizm değildir çünkü bununla ben insanlığa yarar sağlamak isteyebilirim. Egoizm, başkalarına boyun eğdirme, onları köleleştirme arzusudur.

Mısır Kralı Firavun, tüm kötülüklerin kaynağıdır. Doğası gereği her insanda doğuştan gelen bu özel güç, bizim birbirimizle olan ilişkimizi zehirleyen, kötü eğilim olarak adlandırılır. Biz sadece bunun hakkında konuşuyoruz, insanın gelişme arzuları hakkında değil.

Firavun, Mısır Kralı diye adlandırılır çünkü o, bizim arzularımızı dikkate almadan, üzerimizde kesin bir hüküm sürer. O sadece bize ne yapacağımızı emreder – ağır işleri sırtımıza yükler.

Firavun bize inşa etmeyi yani birleşmeyi emreder. Ama biz birleşmeyi ister istemez, o aramızda durur ve birbirimizle kavga ettirir ve bundan zevk alır.

Günümüz insanlığı Firavun denen özel bir gücün kölesidir. Doğada, tüm dünyayı evrim süreci içinde geliştiren bir kuvvet vardır. Bu, teknoloji, bilim, kültür ve eğitimin genel gelişimine yol açar.

Ama bu gelişim içinde, bizi birbirimize kötü ve bencilce davrandıran, diğerlerinden üstün, daha başarılı olmaktan ve onları rahatsız etmekten zevk alan bir güç vardır.

Herkes Firavun olmak ve diğerlerini kontrol etmek ister. Eğer başkalarını kaçacak hiçbir yerleri kalmaksızın aşağılama yeteneği varsa bundan haz alır. Yani Firavun hepimizin içinde yaşar.

Pharaoh—The Quintessence Of Evil

Farklı Bakış Açılarına Göre Pesah

Soru : Bizim dünyamız ve Pesah hakkında Kabala bakış açısından yapılan açıklamalar ile çocukluğumuzdan itibaren öğrenmiş olduğumuz malum açıklamalar arasındaki fark nedir ?

Cevap : Birçok seviyede onun içerisindeki hakikat, varoluş, evrim, gelişim ve içindeki amaç anlatılır. Bizler Pesah hakkında konuştuğumuzda, örneğin, bizler şunlar hakkında konuşabiliriz :

  1. Ulusumuzun Mısır’da geçirdiği tarihi kölelik devri.
  2. Kişinin Mısır’daki egosuna ilişkin, Firavun’una yönelik köleliği
  3. Yaratılmış olan canlı varlığın, arzunun, Işığın etkisi altında, Yaradan’ın, karanlığın, Mısır’ın ve Firavun’un etkisi altındaki gelişimi 

Bizler aynı zamanda değişik seviyeler hakkında konuşabiliriz :

  1. Dilimizde Mitsvot (sevaplar, ıslahlar) olarak adlandırılan ritüellerin kurallara uygun şekilde yerine getirilmesi
  2. ”Dostunu kendin gibi sev” emrinin psikolojik açıdan yerine getirilmesi ve bunun Yaradan’ın genel emri ve düzeni olarak ele alınması, aynı zamanda da tüm diğer emirleri ve öngörülen düzeni de dahil etmek, Tora’da bahsedildiği gibi : ”dostunu kendin gibi sev” olarak Tora’da geçen yüce kuralda olduğu gibi.
  3. Üst Işığın Kabala tanımıyla, dünyalar üzerinde ve onların vasıtasıyla gelişimin değişik safhalarından geçen ruhların üzerindeki etkisi ve onların manevi ıslahı.

Mısır Karanlığından Kaçış

Soru : Pesah, Pesah Seder (düzen) gecesi ile başlar- birçok ayrıntıyla dolu bir kutlama. Gece neyi simgeler ?

Cevap : Seder, Mısır’dan çıkışın düzeni, kişinin kendi bencilliğini kırabilmesine ve bunun üzerine yükselebilmesine ilişkin hareketin rotası ve sonrasında Omer‘i (Sefirat Omer) sayma günlerinde buna geriye dönmesi, bütün bencilce arzularını düzeltmesi adına bunu yapmasıdır.

Soru : Ben eğer sizin torununuz olsaydım, Pesah bayramının ışığı içinde bana nasıl bir tavsiyede bulunurdunuz ?

Cevap : Egonuzu nasıl kırabileceğinizi öğreniniz.

Soru : Ama egoma ilişkin yanlış olan şey nedir ?

Cevap : Sizin tüm yaşamınızı o gölgeler ve sizin onu terk etmeniz ve ondan kaçmanız gerekir. Siz bunu nasıl yapabileceğinizi öğrenemezseniz eğer, ondan kaçabilmenizi size öğretecek darbeleri alacaksınız ama bu çok zor, acı ve uzun bir çalışmadır.

Soru : Ego nedir ?

Cevap : Ego, diğer insanlara yönelik kötü tutumunuzdur. Siz günde on kez yemek yiyebilirsiniz, bir aile ve çocuklara sahip olabilir, kendiniz için bir saray inşa edebilir ve milyarder olabilirsiniz- bu ego olarak sayılmaz.

Ego, sizin gibi olan bir kişiyi, ona zarar verecek şekilde, onun üzerine yükselebilmek için, onu bastırabilmek için kullanmanız anlamına gelir. Egonun ölçüsü yalnızca, başkalarının nasıl kötü şekilde kullanıldığına ilişkin niceliğe göre tespit edilir.

Soru : ”Pesah Sederi gecesi” nedir ?

Cevap : ”Pesah Sederi gecesi” bir kırılma, diğerlerini kötüye kullanmaktan kaçmaktır. Bu gece bizim Mısır karanlığının içerisinde yaşama geldiğimizi ve egomuz yüzünden darbeler aldığımızı temsil eder. İçimizdeki firavun, darbelerin içinden geçer.

Bedeninizin darbeler, hastalıklar, hayal kırıklıklarına maruz kaldığını, çocuklarla, ailelerle, akrabalarla, ebeveyn ve torunlar ve mevcut olan her şey ile alakalı problemler yaşadığını hayal ediniz. Kötü firavun, örneğin, doğanız o kadar çok ıstırap içinde olur ki, ondan kaçmayı istersiniz: ”Öyle bir yaşama sahip olmak yerine, ölmek daha iyidir !”. Bu bir Mısır karanlığıdır.

Aniden bu karanlığın içinden, bu karanlığın üzerine yükselebileceğimize ilişkin hakikat ifşa olur- ve sonrasında ben kaçarım. Ben aceleyle kaçarım ve hiçbir şey beni ilgilendirmez. Bu Mısır’dan kaçıştır. Bizim kutladığımız şey, budur: çıkışın gerçeği, bir iğnenin deliği gibi, bize doğru açılmıştır ve onun içerisinden, bizler oradan kaçabiliriz. Öyle güç bir şeydir ki !

Fakat bizler bu zor yaşamla karşılaşırız, nitekim düşünürüz, anlarız ve çalışma yaparız ve sonrasında küçük bir birimin içerisindeki büyük kötülüğün farkına varırız. Buna benzer şekilde, insanlar sigara içmenin zararlarına ilişkin seminerleri dinlerler ve kendilerini zehirlememeleri ve çeşitli hastalıklara yakalanmamaları gerektiğinin farkına varırlar; onlar bu kötülüğü önceden fark ederler ve kaçarlar. Bizler de aynı şeyi ”Mısır” ile yapabiliriz. Eğer yapamazsak, o zaman yaşamımızın mutlak karanlık içinde olduğunu hissederiz; özellikle de İsrail insanları..

Haydi kendimizi araştıralım ve egomuzun idaresi altında olduğumuzu ifşa edelim. Buna ”Firavun” adı verilir ve bu sebeple, bizler şayet buna uymaya devam edersek, iyi bir yaşamımız olmayacaktır. Bundan kaçmamız gerektiğine mümkün olduğu kadar çabuk şekilde karar verelim; her birimizin içerisinde mevcut olan Firavun gücünden, egomuzun gücünden, en azından ondan kopmaya ilişkin kaçışa..

Bizler şayet bu kararı birlikte kabullenebilirsek, o zaman bu bizim için çok kolay olacaktır. Çünkü bütün insanlar Mısır’dan çıkar. Haydi ortak anlaşmaya varalım, bu kaçışı yapalım ve birbirimize yönelik bu kötü tutumun üzerine yükselelim. O zaman ülke içindeki yaşamımız tamamıyla farklı bir hale dönüşecektir. Mutlu bir Pesah zamanı geçiriniz!

Ölüm Meleğinden Kaçış

Pesah Haggadah bize, kişinin kendi hayatını planlama ve onun efendisi olma fırsatına sahip olduğunu söyler. Kişinin ulaşması gereken hedefi, bunu başarmanın yolunu ve kişinin kendi içinde değişmek için neye ihtiyacı olduğunu açıklar. Bize bütün detayları verir.

Pesah Haggadah’da ilk olarak, kişinin bugün hayatının ne olduğunu ve ne kadar kısıtlı ve ölü olduğunu anlaması için araçlar verir.

O, kişinin bunu nasıl yarıp geçebileceğini, bu ölü dünyadan kaçabileceğini ve özgürlüğün mükemmel seviyesini elde etmek için şimdiki doğamızın üzerinde bir koşula nasıl yükselebileceğimizi gözler önüne serer.

Buna, ölümün üzerine yükseldiğimiz için, ölüm meleğinden kurtuluş denir.

Soru: Ölüm üzerine yükselme ne anlama gelir?

Cevap: Bu sonsuz bir hayat yaşamak anlamına gelir.

Soru: Bu hiç ölmeyeceğim anlamına mı gelir? Sonsuza kadar yaşamış tek bir kişi görmedim.

Cevap: Sadece bedenler ölür. Ama kendi içimizde başka bir varlığı keşfederiz, bu içteki insandır. Bu iç “ben” benimden ayrılır ve ölümü hissetmez.

Özgürlüğü ve sonsuz yaşamı gerçekten elde etmek isteyen herkes, Kabala ilmini kullanarak bunu nasıl gerçekleştireceğini öğrenebilir. Bu tamamen mümkündür, şöyle yazıldığı gibi: “Hayatta iken dünyanızı göreceksiniz”, yani, üst gücü, Yaradan’ı ifşa etmemiz mümkündür. Kapılar herkese açık olduğundan, herkesin bunu başarması mümkündür. Gereken tek şey arzudur.

İyi Ve Kötü Firavun

Soru: Yahudileri kabul eden iyi Firavun nedir?

Cevap: Biz bu kavramı insana ilişkin olarak incelemek zorundayız.

Biz egonun bizleri ileri götürdüğüne inanıyoruz; medeniyet, gelişme ve büyüme. “Biz yıldızlara uçacağız, her şeyi ulaşacağız bileceğiz ve keşfedeceğiz! Biz, biz, biz!” Bu iyi, sağlıklı bir egoizmdir. Bu gereklidir aksi takdirde gelişemezdik.

Örneğin biz bir çocuğa hoşgörülü olmazsak ve sürekli onu sınırlarsak, o gelişemez. Bu nedenle, gelişmesi için ona imkân vermeliyiz, egoistçe bile olsa, nasıl olursa olsun. Belli bir yaşa ulaştığında, 13 yaş diyelim, ona kendini nasıl sınırlayacağını öğretmeye başlarız.

Şimdi bu yaşa kadar kişinin sadece kötü eğilimi içine dalmış olduğunu unutmayalım ve 13 yaşından sonrasında, eğitimin etkisi altında, iyi ortaya çıkabilir. 13 yaş göreceli bir ifadedir. Baal HaSulam “Zohar Kitabına Giriş” te bundan bahseder.

Hatırlıyorum, dini okullarda okuyan oğlum ; “Benden ne istiyorsun? Ben sadece 9 yaşındayım, 13 yaşıma gelinceye kadar bekleyin” derdi.

Bu, ulusun her şey ile hoşnut olduğu, doyumun yedi yılı olarak adlandırılır. Biz birlik olmaya çalışırız ve ilk başta her şey iyi gider. Ego “yardımlaş, her şey iyi, her şey doğru” diyerek bize hoşgörülüdür. Daha sonra aramızda anlaşmazlıklar ve çatışmalar ortaya çıkmaya başlar.

Bu, âşık insanların birlikte yaşamaya başladıklarında ya da uluslar arası ilişkilerde olan şeydir: “Şimdi birlikte çalışacağız ve bazı şeyleri birlikte yapacağız ve elde edeceğiz! Biz, biz, biz, biz!” Her şey yolunda: egoizm iyi, her şey harika ve aniden içeriden negatif bir şeyler sızar. Ne yaparsak yapalım sonunda bir engel ortaya çıkacaktır; kötü Firavun ortaya çıkacaktır.

Bir şeye başladığınızda bilmelisiniz ki eğer bir eylemde bulunduğunuzda sevgi ve karşılıklı bağın yardımını ile Kabala bilgeliği metodunu kullanarak iyi ve kötü arasında dengeleme yapmazsanız, ilk başta çekici ve büyüleyici görünen daha sonra sizi öldürecektir. Ölüm meleği seni cezp eder ve baştan çıkarır, sana bir damla zehir verir ve sen ölüsün.

Her yerde ve her eylemde iyi ve kötü iki gücün arasındaki denge noktasını bulamaya çalışmak bu nedenle gereklidir.

Dört Oğul

Soru: Pesah Haggadah’ın değindiği dört oğul nelerdir: biri bilge, biri kötü, biri saf ve birisi de nasıl soru soracağını bilmeyen biri?

Cevap: Dört oğul da aynı soru üzerine düşünmekte: “Egoizmimizin üzerine nasıl çıkabiliriz?” Bilge oğul filozofça düşünür ve bu yasaların öyle ya da böyle açıklanabileceğini ama bizim Mısır’dan çıkmamıza yani egoizmimizin üzerine yükselmemize bir çözümün olmadığını söyler.

Kötü oğul: “Ama neden onun üzerinde yükselmemiz gerekiyor ki?” der. O bunu yapmayı hiç istemez ve “Egoizme karşı bu çalışmanın yararı nedir? Ben iyiyim, beni rahat bırakın.” der. Bu nedenle bizim gözümüzde kötüdür çünkü kötü olmasına rağmen, bu şimdiki koşulunun üzerine yükselmeyi istememektedir. O Mısır’dan çıkmak istemez ve her şeyi olduğu gibi alır.

Saf oğul, bizim Mısır’dan neden çıktığımızın net olmadığını ve bu yasaların anlaşılır olmadığını söyler. O, köle olduğunun ve bu kölelikten nasıl çıkacağının farkında değildir.

Biz bayram masasının etrafında oturuyoruz. Birisi bilge oğul gibi hisseder, diğeri saf oğul gibi, üçüncüsü de kötü oğul gibi ve dördüncüsü bir soruyu nasıl soracağını bilmeyen oğul gibi. Ve bu dördüncü, nasıl soru soracağını bilmeyen oğul, o gün şunu söyleme ihtiyacı duyar: “Bu Yaradan’ın bizim için yaptıklarının, Mısır’dan çıkarması olayının onurunadır.”

Aptal, saçmalayan ya da kötü olduğundan değil, bu oğul soru sormasını bilmiyor. Orada bir şeylerin olduğunu, algılayamadığımız ve fark edemediğimiz, doğamızdan çıkmak için bir çeşit yolun olduğunu anlamaktadır.

Masadaki bütün misafirler de merak etmektedir. “Nerede ve niçin çıkmamız gerekiyor? Egonuzdan kurtulabileceğinizi nerede gördünüz? Bu doğada yoktur.” Bilge, saf ve kötü hepsi bu soruları soruyor.

Fakat o, nasıl soru soracağını bilmeyen oğul, bizim için tamamen ulaşılmaz olduğu için hakkında hiçbir şey sorulamayan, saklı gizli bir şeyin olduğunu bilmektedir. Hayatımızın ötesinde, egoizmimizin ötesinde ve onun ellerinde olduğumuz bir şey var.

Bu sefil şekilde var oluşumuzun ve yaratılışımızın bir amacı var. Ama bununla ne yapılabilir, bu net değil; çıkışı göremeyiz. Bu nedenle, bunun açıklanmasının gerekli olduğu söylenir. Gerçekten, eğer kişi egoizmini haklı çıkarmak için söyleyeceği hiç bir şeyin kalmadığı bir duruma yükselirse, o zaman bir çözüm bulur.

Herkes sonunda, nasıl soru soracağını bilmeyen oğul haline gelir. Bu insanlık gelişiminin dört safhasıdır. Her birimiz kendi gelişim safhamızdayız ve böylece kişi kendini dört oğuldan birinin içinde fark edebilir, sorduğu soruya göre.

Birliğe Kaçış

Soru: Pesah Bayramı yaklaşıyor. Şimdi bizler neye odaklanmalıyız? Bu zamanı birlik için nasıl kullanabiliriz?

Cevap: Pesah, sürgünde olduğumu fark ettiğim, çok özel bir zamandır. Bu Mısır’daki köleliğin başlangıcıdır. Ben sürgünde olduğumu hissedene kadar, hala Mısır’da değilim, henüz Firavun’un kölesi değilim. Başka bir değişle, birlik için çabam yoksa henüz süreci başlatmamışımdır. Ama ne zaman birliğe çekilirim işte o zaman egomun beni durdurduğu ve yolumu engellediği için birlik olamadığımı hissederim, ego bana Firavun olarak ifşa olur. O beni kontrol eder ve birliğe ulaşmama ve Yaradan’ı keşfetmeme izin vermez.

Sürgün, Yaradan’ı hissetmek değildir. Ben O’nu özlediğimi hissederim, böylece birliğe yönelmeye devam ederim ve ego, Firavun daha sert ve zor olarak ortaya çıkar. Sonunda ne yapacağımı bilemem, çıkış yolu göremem ve ardından “Musa” olarak adlandırılan nokta içimde ortaya çıkar. Kafam karışmış ve bu noktanın Firavundan ne şekilde farklı olduğunu bilmiyor olmama rağmen, o beni dışarıya, bilinmeyene çekmeye başlar. Böylece Musa; Firavun’un sarayında, egonun içinde, kendimi Firavun’dan ayırsam veya onunla birleşsem bile büyür. O doğrudan Yaradan’ı arzular, fakat kendini sevmekten beslenir.

Ve bu yüzden ben ilerlerim: Bir kap inşa etmek isterim ama bunun yerine “yoksul şehirler” inşa ederim, Pithom ve Ramses. Her zaman başkalarına yakın olmak, birlik olmak istediğimde yeni problemler ortaya çıkar: anlaşmazlıklar ve bölünmeler, ayırma ve kayıtsızlık. Ego gücü elinde tutar ve beni özgür bırakmaz, hiçbir şey yapmama izin vermez. Ne kadar çok çaba gösterirsem göstereyim, bağ mevcut değildir. Benim çabalarım “Firavun” içindir ve “İsrail” e zarar verir.

Ve bu yüzden Mısır’ın on vebasına ulaşırım, bencil arzularım dostlarımla birleşmeme izin vermediği için acı çekerim. Tüm çabalarıma karşın, o içimde büyük acılar yaratır ve beni farklı yönlere çeker. “Hayvan”ıma istediği her şeyi verir, ancak aksi halde Mısır’dan kaçacağım için birliğin yolunu kapar.

Sonra Musa, Firavun’a gider, talep eder : “Halkımı bırak gitsin.” Daha fazla birlik olmayı deneriz ve Firavun’un kontrolünden kaçmak isteriz. Bu zaten gerçek bir ifşadır. Peki, öyleyse ne yapabiliriz ki? Sonuçta, Yaradan sürekli kalbimi sertleştirmektedir.

Böylece ben, egomdan tamamen kurtulmayı başarana kadar, on vebadan geçerim. Karanlıkta, birliğe kaçarım; bana ifşa olan nefret dağına (Sina) ve egoya karşı karşılıklı garanti zorunlu bir araçtır. Nefreti baskılamam, onu iptal etmem, aksine onun etrafında karşılıklı garanti inşa ederim. Sonuçta, bu nefret paha biçilmez bir kazanımdır: karşılıklı garanti sayesinde, bu nefret dağını Kutsallığın zirvesine, Yaradan’ın dağına çevirebileceğiz.

Bugün bu sadece bizimle ilgili değildir. Bütün dünyada, egonun yıkıcı kontrolünü ve bunun bütün insanlığın yeryüzünden silinmesi için bir tehdit olduğunun keşfedilmesi süreci başladı.