Category Archives: Bayramlar

Pesah Bayramı’nın Yol Gösterici Işığı

Görünüşe göre Tora’da maceralar ve büyük yolculuklar hakkında yazılmıştır: Eski Babil’den bugün İsrail’in bulunduğu Kenan topraklarına, oradan Sina çölüne, çölden Mısır’a ve içinde geçen tüm olaylarla birlikte uzun yıllar orada yaşayış ve sonra Mısır’dan kaçıp Kızıldeniz’i geçiş.

Bütün bunları, coğrafi yerlerden ve tarihi olaylardan yavaş yavaş ayırarak, bir insanın içinde meydana gelen durumlar olarak onun içine yerleştirmeliyiz.

Herkes kendi içinde, Mısır, çöl, Firavun ve Musa olarak adlandırılan nitelikleri – hikayenin tüm ayrıntılarını ve karakterlerini tasvir etmelidir. Bu hikaye, kişinin içinde ve onludaki ilişkilerin içinde ortaya çıkmalıdır.

Bunu onlu içinde hayal etmek daha zordur, çünkü maneviyata daha yakındır. Bu süreci içimizdeki hisler içinde inşa etmeliyiz ki böylece herkes, Tora’nın cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelerine atıfta bulunan tüm isimlerin nasıl bir kişinin hislerine, düşüncelerine, içsel süreçlerine ve başkalarıyla olan bağlarına yansıması olduğunu hissedebilsin.

Kişi yavaş yavaş Pesah ışığının onun üzerinde nasıl çalıştığını, yani bir grupta çalışırken, ama şimdiye kadar her şeyi egoist bir şekilde yaparken, fiziksel durumundan geçiş ışığını hissetmeye başlar. İhsan etme niyetinin ne olduğunu bilmez, çünkü ikinci bir doğa elde edene kadar onu açıklamak ve tasvir etmek imkansızdır.

Pesah hikâyesi Firavun için zorlu çalışmanın getirdiği çaresizliği anlattığı gibi, kişi de egoizminin kontrolünden çıkıp komşusuna sevgiyle bir şeyler yapmaktan ümidini keser. Kendi içinde böyle güçleri, eğilimleri ve arzuları bulmaz.

Aniden içinde bir şeyin uyandığını hisseder ve özgecil ihsan etmek denen, bir kişide gerçekten böyle bir niteliğin olabileceğini anlamaya başlar.

Çünkü onu etkileyen ve ona yeni bir nitelik aktaran özel bir aydınlatma vardır. Özlememiz gereken değişiklik budur. Elbette, bu yalnızca kişinin çabasından değil, sadece yukarıdan gelen ışıktan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle tüm çalışmamız, bağımızı kurarken yaptığımız tüm açıklamalarla ilgili olarak, onluda doğru bir şekilde organize edilmesi gereken bir dua, bir taleptir.

Mısır’dan göçün tüm süreci on Sefirot içinde, onluda gerçekleşir. Bu nedenle her şeyin, duanın gücüyle elde edildiği giderek daha açık hale gelir ve tüm çabalarımızı sadece buna yönlendirmeliyiz: Birlikte dua etmek, böylece herkes dostunu hisseder ve ona yardım etmeye hazır olur.

Sonra üst güce yakarışımızda bağ kurarız, bağ gücünün aramızda ortak bir nokta bulmamıza yardım etmesini isteriz, böylece herkes kendisinden çıktığını ve üst Malhut denilen, ortak arzuya dahil olduğunu hisseder.

Eğer kişi sadece kendi içindeyse, alt dünyadadır. Ortak arzuya yükselirse, kendisini zaten üst dünyanın Malhut’unda bulur. Kişi böylelikle Pesah’ın ikinci aşamasına yani “geçiş” e girerek Mısır’dan çıkışa doğru bir adım atar. Kişi zaten Firavun’un değil, Yaradan’ın kendisine hükmetmesini istemektedir, böylece Yaradan kişinin içinde hüküm sürer. Bu nedenle, üst otoriteyi, Firavun’dan üst güce değiştirmek için, özel bir geçiş yaşayacaktır.

Kişi, egoizmine ne kadar bağımlı ve bağlı olduğunun giderek daha fazla farkına varır, bilinçli veya bilinçsiz olarak sürekli kendi çıkarına hareket etmektedir. Şimdi, Yaradan’ın yararına ve onlunun yararına nasıl hareket edebileceği hakkında giderek daha fazla düşünmeye başlar. Bu zaten Mısır’dan çıkışa yakın olduğu ve Pesah ışıklarının kişi üzerinde çalıştığı anlamına gelir.

Pesah’ta Neyi Kutlarız?

Soru: Manevi çalışmada “Mısırlılar” ve “İsrailliler” kimlerdir?

Cevap: Tora, insandan, tüm dünyayı içeren bir nesne olarak bahseder. Her şey bir insanın içindedir.

İçimizdeki Mısırlılar egoist güçlerdir; İsrailliler özgecil güçler veya özgecil olmak isteyen ama Mısırlılar (egoizm) tarafından yönetilen güçlerdir.

Firavun, kendimizi içinde bulduğumuz tam egoizmi temsil eder.

Yaradan, Firavun’u, Musa’yı ve diğer herkesi yöneten üst güçtür. Görevi, tüm yaratılışı O’nun gibi, özgecil hale getirmektir. Ancak bu, egoizmin kötü olduğu ve bundan çıkış yolu olduğunun farkında olmayı gerektirir.

Musa, Yaradan’ın bir parçası olan, insanın içinde bulunan ve onu en yüksek manevi niteliklerin ifşasına ve anlaşılmasına doğru ileriye çeken bir güçtür.

Kişi, hangi arzularının egoist, hangilerinin özgecil, hangilerinin Yaradan ile bağ aradığını ve hangilerinin Firavun’a tutunduğunu hissettiğinde, bu güçler arasında etkileşimler meydana gelir.

Böylece onları ayıklar ve yaptığı çalışmalar sonucunda kendisine hangi sesin konuştuğunu, tamamen Firavun’un egemenliği altında olduğunu anlar. Kişi nereye dönerse dönsün, Firavun içinde gizlenir.

Tüm dünyevi egoistik arzularının üzerinde, zaten ihsan etme ve dost sevgisi uğruna çalıştığını düşünür, ama yine de onları sürekli olarak içinde ortaya çıkarmaya devam eder. Sonunda sadece umutsuzluğa kapılmakla kalmaz, Firavun’un her şeye yüzde yüz sahip olduğuna ikna olur.

Fakat aynı zamanda içinde Musa adlı özel bir nokta belirir ve Firavun’a karşı çıkar. Onunla bir kavgaya girer ve egoizmimizin üstesinden gelmek zorunda olduğu on Mısır vebasına mahkûm olur. Böylece insan, egosundan kurtulabileceğini anlamaya başlar. Ama nasıl? Henüz net değildir.

Bu hisle, bir yandan kurtuluşun nasıl gerçekleşeceğinin açık ve net olmadığı karanlık bir geceye girer, ancak diğer yandan bunu tutkuyla arzu eder. Bu geceye Pesah Bayramı’nda kutladığımız Mısır’dan çıkış gecesi denir.

“Tüm İnsanlık Adına Pesah Bayramı Yapmak İçin Ne Gerekiyor?” (Linkedin)

Önümüzdeki hafta sonu Pesah başlıyor. Yahudi gerekliliği gibi görünen bu bayram, aslında içinde tüm insanlık için bir mesaj ve bir öngörü barındırıyor. Musa’nın, Firavun’un ve Mısır’dan göçün hikayesinin birkaç epik filme ilham vermiş olması tesadüf değildir; kölelikten kurtulmanın evrensel mesajı her insanda yumuşak bir noktaya dokunur: Özgürlük arzusu.

Hikayeden en iyi şekilde yararlanmak için bizi neyin veya kimin köleleştirdiğini ve nasıl kurtulabileceğimizi anlamamız gerekir. Bayramın adı “Pesah (Geçiş)” tesadüf değildir. Kölelikten özgürlüğe geçişi temsil eder. Ve büyük zalim, Firavun, egomuzdan başkası değildir.

Adı İbranice “moşe” [çeken] kelimesinden gelen Musa, bizi Firavun’un elinden çeken ve bizi kendi kaderimizin efendisi yapan güçtür. Mısır’ın hikayesi gerçekten evrenseldir, çünkü egodan kurtuluş her bir bireyle ilgilidir. Bir noktada, her birimiz egonun acımasız bir efendi haline geldiğini hissedecek ve ondan kaçmak isteyeceğiz. Bu, kişinin Musa’yı takip ederek Mısır’dan çıktığı ve kendine işkence yapan Firavun’dan- egodan, özgür bir kişi olduğu zamandır.

Bugünler, Covid-19 günleri, herkes için zor günlerdir. Covid bizi köleleştirmese de, bizi kesinlikle kısıtlanmış hissettirdi. İnsanların ruhları üzerindeki artan baskı, eve kilitlenmelerin ekonomik bedeli, artan acı ve keder, virüsün gelişine kadar sahip olduğumuz partiyi mahvediyor. Virüs gelene kadar Firavun’a aşıktık. O, yani egomuz, bize medeniyet, ilerleme, refah ve başardığımız her şeyi verdi.

Ancak Firavun aynı kalmaz. Hayattaki her şey gibi o da zamanla değişir. Egomuz büyüyor ve gelişiyor ve bu süreçte giderek daha zorlu hale geliyor. Dün harika olan bugün tamamen yetersiz kalıyor. Yavaş yavaş, giderek daha fazla memnuniyetsiz hissetmeye başlıyoruz. Ne kadar çok sahip olursak, o kadar mutlu olacak şekilde,  tam tersi olması gerekmez miydi? Kimin kendi isteklerini yerine getirmemizi talep ettiğini düşünürsek değil: Egomuzun.

Egomuz doyumsuzdur; onu ne kadar çok beslerseniz, açlığı o kadar büyür. Ve açlığı ne kadar büyürse, o kadar talepkar hale gelir. Sonunda, kendinizi yalnızca bir şeylere sahip olana kadar ödüllendirici görünen tatminlerin peşinde kilitlenmiş olarak bulursunuz. İstediğinizi elde ettiğinizde, patronunuz fısıldar: “Bana daha fazlasını getir ‼! Bana daha iyisini getir ‼!” Sonra, siz “Yeter!” dediğinizde kaçamayacağınızı anlarsınız; egonuzun kölesisinizdir ve ne kadar çok direnirseniz, o sizi daha çok üzer. Bu, Firavun’un sizi sömürdüğünü, ancak ona hizmet ettiğiniz sürece size iyi davrandığını anladığınız zamandır. Ama bırakmak istediğiniz an, onun gerçek yüzünü ortaya çıkarırsınız. Bu, Mısır’daki köleliğin başladığı zamandır.

Henüz orada değiliz, ama yaklaşıyoruz. Zaten kendimizi kötü hissediyoruz, ama henüz kötü hislerimizin sebebinin bir virüs ya da başka bir felaket olmadığını, egomuz olan Firavun olduğunu anlamadık. Bunu kavradığımızda, egonun köleliğinden, Mısır’dan göçümüzün başlangıcı olacak.

Şimdilik, hayatlarımızda hoşlanmadığımız her şeyi incelemek ve kendimize bunlardan, gerçekte kimin acı çektiğini sormak yeterlidir. Kendimizle egomuz arasında bir boşluk yaratmaya başlarsak, işi kimin talep ettiğini, ödülü kimin aldığını ve bedelini kimin ödediğini görebiliriz.

 

Pesah- Islahın Başlangıcının Bayramı

Islahın başlangıcını simgeleyen Pesah bayramına yaklaşıyoruz. Her şey Mısır’dan çıkışla başlar ve ardından Tora’nın verilmesi gerçekleşir.

Islahlar, yalnızca Mısır sürgününden geçmiş bir kişi için mümkündür. Yaradılış, Bilgi Ağacının günahı ve ruhun parçalanmasıyla başlar ve ardından ıslah süreci başlar.

Bu nedenle, her şeyden önce kötülüğün farkına varmamız, ruhun şimdi bir araya getirmemiz gereken birçok parçaya bölündüğü Bilgi Ağacı’ndaki parçalanmadan sonra kendimizi bulduğumuz durumu netleştirmemiz gerektiği açıktır. Ve bu, şimdiye kadar aramızda hüküm süren egoist alma arzusuna rağmendir.

Böylece, eski haline getirmekte olduğumuz ruha, ifşa olan tüm kötü eğilimi, yani bir zamanlar ruhu dolduran ve her parçanın diğerlerinden ayrılmasına neden olan ışığın gücünü ekleriz. Onları tekrar birbirine bağladığımızda, ruhu dolduran ve şimdi ona düşman olan ışığın gücüne karşı çalışarak, Yaradan’ın niteliklerine ve ıslah olmuş yaratılışın niteliklerine ulaşırız.

Bununla birlikte, tüm bunlar şu anda içinde bulunduğumuz durumun kötülüğünün farkına varılmasıyla, aramızda hüküm süren egoizmin ifşasıyla başlar: reddetme, nefret, yanlış anlama ve herkesin ne ölçüde yalnızca kendi içine dalmış olduğu ve oradan çıkamadığını açıklığa kavuşturmak. Bütün bunlar, Yaradan çalışması yolundaki ilk ve gerekli aşamadır.

Pesah ile ilgili tüm yazıları, sadece ayrılığımız ve bağımızla ilgili olarak algılamamız gerekir.  Birbirimizden uzaklaştığımızda kötü güçler yükselir ve içimizdeki sürgün hissini ortaya çıkarır.

O zaman hemen bağ ve ıslah hakkında konuşabiliriz ve kefaret başlar. Yani her şeyi, sürgün ve kurtuluşun, birbirimizden uzaklaşıp yakınlaşmanın, parçalanmanın ifşası ve onun ıslahı ışığında görmemiz gerekiyor.

“Mısır’dan Çıkış Ve Pandemiden Çıkış” (Linkedin)

Pesah gecesi, geleneksel olarak herkes sevdikleriyle birlikte şenlikli bir masada oturur ve özgürlük, kölelik ve belaların acıları ve kurtuluş arzusu hakkında bir şeyler okur. ABD’de ve dünyadaki çoğu toplulukta art arda ikinci bir yıl boyunca pek çok kişi, salgın henüz geride kalmadığı için sanal olarak kutlama yapacak. Öyleyse kendimize “Ma nishtana?” (Ne değişti?) diye sorduğumuzda; bu geceyi diğerlerinden farklı kılan şeyin içsel bir yansıması olarak, neden hala acı verici durumlara katlandığımızı ve onlardan bir kez ve sonsuza kadar nasıl kurtulabileceğimizi incelememiz gerekebilir.

Geçmek, İbranice “Pesah” kelimesinden pasaj, geçiş anlamına gelir. Pozitif sosyal bağlantı için yeni bir arzu ortaya çıktığında, Firavun’un egemenliğinden, egoizmimizden, başkalarının kendi iyiliğimiz için sömürülmesinden, sevgi ve ihsan etme durumuna geçişi sembolize eder. Bu arzuya “moşe” (çeken) kelimesinden gelen “Musa” denir, çünkü İsrail’i sürgünden yani onu kontrol eden egodan çeken odur. Aslında Pesah bayramı, bölünmenin yoğunlaştığı dönemin sonunda, başkaları için tamamen farklı bir düşünme yaklaşımına yol açana kadar, birbirleriyle etkileşime giren çelişkili güçlerin içsel bir sürecini anlatır.

COVID-19 salgını, böylesine eleştirel bir şekilde düşündürücü bir dönem başlattı. Kendimize bakmamız ve birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu ve arzu edilen karşılıklı önemseme durumuna ne kadar zıt olduğumuzu keşfetmemiz için bir ayna gibi belirdi. Bu, gidecek hiçbir yerimizin olmadığını gösterir, bu yüzden oturup bize yakın olanlarla – fiziksel bir yakınlıkta olmasalar bile – ve toplum içinde ilişkilerimizi geliştirmekten başka bir şey yapmamamız daha iyi olur.

Bu neden bu kadar önemli? Bu çok önemlidir çünkü her sorunun temel nedeni, başkalarını tamamen göz ardı ederek, yalnızca kendimiz için haz alan egoist arzumuzdur. Ve başkalarını önemsiyorsam, sadece benimle ilgili olduğu ölçüde onlara bağlıyımdır. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak, bu kadar uzun bir sürenin ardından, pandemiden kurtulmak için gerekli koşulları oluşturamadık.

Geleneksel Seder sofrasında okuduğumuz Haggadah, Firavun’un “kölesiydik” ve tek başımıza kaçamadık, ifadesini içerir. Bugün, aramızdaki anlaşmazlıkları ateşleyen ve doğanın her seviyesinde denge eksikliği yaratan, hastalıklara, umutsuzluğa ve ıstıraplara neden olan kötü eğilimimizin köleleştirilmiş haliyiz. Böyle bir durumdan kurtuluş, Mısır’dan gerçek çıkış, egoist arzularımızın kontrolünden çıkıştır.

Ne zaman özgür kalacağız? Nefretten kurtulduğumuzda ve sağlığımızın ve iyi geleceğimizin aramızdaki olumlu ilişkilere bağlı olduğunu hissetmeye başladığımızda. Başkalarının iyiliğini düşünmeye, onları kucaklamaya ve onlara fayda sağlamayı arzulamaya başladığımızda. Üst güçten, Yaradan’dan, bizi güçlü ama şefkatli bir el ile Mısır’dan çekmesini, modern toplumdaki bölücülük, umursamazlık ve soğukluk durumundan sevgi, sıcaklık ve işbirliği durumuna geçmemizi istersek, bu hedefe ulaşmak mümkündür.

Hepinize mutlu bir Pesah diliyorum!

Son Denizin Diğer Yakasında

Pesah, insanın tüm manevi gelişiminin altında yatan son derece önemli bir bayramdır. Pesah bir geçiş anlamına gelir, yani bir yerden ayrılır ve diğerine gireriz; kendi iyiliğimiz için alma arzusundan ihsan etmek için olan alma arzusuna geçiş yaparız.

Bu arzunun yönü değişir: kişinin komşusuna ihsan etmesi ve onun aracılığıyla Yaradan’a ihsan etmesine doğru.

Pesah’ın bizim için bu kadar önemli olmasının nedeni budur. Manevi bir kişinin tüm temelini oluşturur. Kişinin bu bayram hakkında daha fazla bilgi edinmeye çekilmesi gerçeğiyle, onun içinde güçlü bir manevi temel hissedebilirsiniz.

Yaradan gibi olma arzusu, O’ndan egoist arzumuzu düzeltmesi talebiyle ifade edilir: onun kısıtlanması için, arzuyu kendi iyiliğimiz için kullanmamıza izin vermeyen perde için ve onun yavaş yavaş ihsan etme arzusuna geçişi için.

Bütün bunlar Pesah Işığı denen ıslah eden ışığın yardımıyla olur. Bunlar bize gelen üst güçlerdir ve tıpkı bir yetişkinin bir çocuğun elinden tutup ona yol göstermesi gibi, ışık bizi egoist arzumuzdan ihsan etme arzusuna götürür. Bu geçişe Mısır’dan göç (çıkış) denir.

Manevi gelişimde Mısır’dan çıkmaktan daha önemli bir şey yoktur. Bu nedenle, sonraki tüm ihsan etme eylemleri Mısır’dan ayrılmanın anısına dayanmaktadır yani onlar egoizmden, ihsan etmeye bu geçişi yaptığımız için mümkün hale gelmişlerdir.

Bu eylem, bizi daha çok etkileyen ve içimizde ihsan etme arzusunu büyüten, ıslah eden ışığın, yani Yaradan’ın yukarıdan verdiği özel bir aydınlatmasından kaynaklanır. Egoist tatmin için her şeye sahip olduğumuzu görmemize rağmen, bu dünyada kendimizi önemsiz hissetmeye başlarız. Ama bundan da fazlasını isteriz.

Henüz neyi kaçırdığımızı bilmeden, ihsan etme arzusuna yaklaşırız. Bu şekilde, Yaradan bizi uzaktan, egoizmimizin içinden O’na yaklaştırır. O, ihsan etme arzusunun filizini, bir form diğer formun içinde olacak şekilde büyütür.

Sonra, ıslah eden ışığı çekmeyi öğreneceğiz ve eylemini kendimizde göreceğiz: Onun egoist arzuyu nasıl alt üst ettiğini, onu kısıtladığını ve sonra onu ihsan etmeye yönlendirdiğini. O şimdi özgecil bir şekilde doldurulmak istediğimiz, egoist tatmin aradığımız yerlerde, arzulardadır.

Bu büyüyen bir çocuk gibidir. Küçükken her şeyi kapıp kendine çeker. Ancak büyüdüğünde, başkalarıyla bağlantı kurarak kendini daha fazla tatmin edebileceğini ve sevdiği birine vererek kendini tatmin edebileceğini anlar. Bu dünyada bile ihsan etme eylemlerinden zevk almanın mümkün olduğunu görürüz. Böylece, kişi yavaş yavaş hayvan seviyesinden insan seviyesine doğru büyür.

Egoizmden ihsan etme arzusuna doğru, Mısır’dan çıkmak, insanın gerçek manevi gelişiminin başlangıcıdır. Dolayısıyla bu çok zor ve uzun bir süreçtir ve bir kişi, ruhunun köküne göre kendisine verilen tüm detaylarda onun üzerinden geçene kadar Mısır’dan ayrılmaya layık olmayacaktır.

Esasen, tüm insanlık bu gelişim aşamalarından geçer. Bizler bu yüzden bu dünyadayız. Ancak hayatın kökenini, manevi kökü bilmeye ihtiyaç duyan insanlar vardır. Bu nedenle, sadece, maneviyata olan bu çıkışı gerçekleştirmeliyiz: Mısır’daki tüm gelişme sürecini egoist arzumuzla bitirmek, ondan nefret etmek yani onun kötülüğünü idrak etmek ve Yaradan’a dua etmek için.

O zaman Yaradan özel bir ışıkla, bizi egoizmden çıkarıp ihsan etmeye getiren bir güçle üzerimize etki edecek. Ve tek bir ulus, tek bir grup olmak için birleşirsek, egoist niyetimizden çıkacağız ve ihsan etme gücüne yükseldiğimizi hissedeceğiz. Sonra Mısır’ın ötesinde, Son Deniz’in sularının ötesinde manevi dünyayı deneyimlemeye başlayacağız.

Twitter’da Düşüncelerim / 22 Mart 2021

Musa’nın gücü, Mısır topraklarında yaşamanın alçak ve sefil olduğunu, bizlerin egoizmimiz tarafından kontrol edildiğini anlayanları çekip alıyor ve bizi bu tür bir yaşam sürmeye mecbur ediyor. Egoizmin üzerine çıkmak işimiz, misyonumuz, hedefimizdir.

Pesah bayramının anlamı budur.

Bugün insanlık, hayatlarımızı şekillendiren genel bir egoizm, “Firavun” safhasında. Ego gücü arzular, sever ve biz ondan kaçamayız. Onun köleleriyiz. Şimdilik Firavun ve onun kontrolüne hem fikiriz ancak aynı zamanda içimizde kötüye karşı hoşnutsuzluk ve farkındalık uyanıyor.

Bizler Firavun’un gücü altında cennetle yeryüzü arasındayız. Ondan kaçmak istiyoruz ama nasıl, anlamıyoruz. Genç nesil kendi hayatıyla neler yapabileceğini arıyor, “ne için yaşıyoruz”, “neden”? Onların Mısır’dan çıkmanın bir yolunu bulmasına yardım etmeliyiz …

Firavun iyi bir güç, öğretmenimiz. Bizi eski yaşamlarımızı geliştirmeye çeker, böylece onu kontrol edip amaçsız yaşayamayacağımızdan ve arzumuzun yenileneceğinden emin oluruz. İlerlemeliyiz. Ama nasıl ve nereye?

Firavun bir darbeden diğerine zalimleşir, bize neyi arzulayacağımızı, neye çabalamamız gerektiğini öğretir.

Pesah bayramı ego-arzunun komşuya zararlı olduğunda bile “her şey benim için” kontrolünden, kendi pahasına bile olsa “başkalarının iyiliği için” arzusuna – bir geçiştir. Bu, egoizmden ihsan etmeye, nefretten sevgiye bir sıçramadır.

Hayatımızı değiştirdiğimiz ve kötü eğilimden – alma arzusundan, iyiye – ihsan etme arzusuna geçtiğimiz zaman

Hanukkah — Yaradan’a Hizmet Etmek

Soru: MÖ 2. yüzyılda, İsrail Devleti’ndeki mevcut bölünme olan Makabiler ve Yunanlaşmış Yahudiler olarak ikiye ayrılan olayların izini sürmek mümkün müdür?

Cevap: Sanmıyorum. İsrail’de ıslah olmak isteyen insanlar olduğunu görmüyorum. Manevi bir soydan geldiğimize kimse inanmıyor.

Makabiler zamanında, bir ideoloji savaşı vardı: İnsanlar nasıl ilerlemeli, Yaradan’a nasıl hizmet etmeli, yani “Komşunu kendin gibi sev” ilkesine ulaşmalı.

Günümüzde bu manevi kuralı başarmak için, bir yöntemi olan var mı? Bunu, herhangi bir partinin veya toplumun herhangi bir bölümünün programında görüyor musunuz? Ama o günlerde vardı.

Rabbi Akiva ve 24.000 öğrencisi ve birçok diğerleri, “Komşunu sev” ilkesinin yerine getirilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Ama egoizmlerine karşı koyamadılar çünkü insanların geri kalanı ters yönde ilerliyordu.

Neden Hanuka’ya Mucize Denir?

Hanuka bayramı özel bir zamandır. Görüyorsunuz ki, dünyamız manevi dünyanın bir yansımasıdır ve çalışmalarımız nedeniyle çeşitli manevi yenilenme ve ıslah sembollerini içerir.

Bu nedenle, yıl boyunca, ruhu inşa etmede, parçalanmış Adam HaRişon’un ortak ruhu olan manevi kabı eski haline getirmede, ilerlememizin sembolleri olarak bu dünyada iyi zamanlar ve özel durumlar yaşıyoruz.

Bu yolda, en bozuk durumdan tamamen ıslah olmuş duruma doğru, önemli noktaları geçiyoruz: Yeni Yıl (Roş HaŞana) olarak adlandırılan ıslahın başlangıcı, ardından parçalanmanın farkına varılması: Kefaret Günü (Yom Kippur) ve saran ışıkla ıslah: Sukot. Bu yoldaki bir sonraki durak, ihsan etme aşaması olan Bina durumuna yükselmeyi simgeleyen Hanuka’dır.

Bu bayramları bu dünyada kutluyoruz, ancak elbette tüm tezahürleri manevi seviyede gerçekleşiyor. Mantık ötesi inanca tam anlamıyla ulaşırsak, buna Hanuka denir ve ihsan etmek için almaya daha da yükselirsek, bu Purimdir.

Her insan ve tüm dünya, Adem’in tek ruhunun kırılmasını ıslah ederek, ıslahlarında bu durumlardan geçmelidir, çünkü bizler o ruhun parçalarıyız.

Hanuka’ya ‘mucize’ denir çünkü yukarıdan yardım almadan, Yaradan’ın gücü olmadan birbirimizle bağ kuramayız. Bu bağ, bir mucize gibi maddesel doğanın üzerinde gerçekleşir.

Maddesel doğa,  sadece ayrılığa, mesafeye, kendi otoritesine çekilen egoizmdir, alma arzusudur. Manevi doğa, tersine, bağ kurma ve kendini iptal etme arzusundadır. Bu nedenle, Hanuka’ya, mucize, Bina’nın gücünü edinmek deniyor.

Mucizeyi, elde etmek uğruna hiçbir şey yapmamış olduğumuz bir şey olarak düşünürdük: Çalışmadım ve birden bire piyangodan bir milyon kazandım – bu bir mucize! Ve o milyonu çalışıp kazanmış olsaydım, bunun bir mucize olduğunu düşünmezdim.

Ancak, manevi çalışmada çok çaba sarf ederiz, bağ kurmaya çalışırız, birçok eylemde bulunuruz ve sonra manevi ifşa mucizesi ile ödüllendiriliriz. Buna mucize denir, çünkü bu gerçekleşene kadar neye ulaşacağımızı bilmeyiz. Sadece bu gerçekleştiğinde anlarız: “Demek bu manevi dünya; bunun böyle olduğunu düşünmemiştim! Bu hiç hayal ettiğim gibi değil! ” deriz. Bu yüzden buna mucize denir, ancak çok çalışmayı gerektirmektedir.

Hanuka – En Çocuksu Bayram

Soru: İlginçtir ki Hanukkah ve Purim, Tora’da anlatılmayan iki büyük bayramdır. Neden en çocuksu bayramlar olarak kabul ediliyorlar? Purim’de çocuklar karnaval kıyafetleri giyer, Hanukkah’ta şarkılar söyler ve tatlı çörek yerler.

Cevap: Gerçek şu ki, henüz dünyamızda bu koşullara ulaşmadık ve bu nedenle hepsi çocuklarda kişileştirilmiştir. Geleceğe bakan bir çocuk, sanki bize henüz gerçekleşmemiş koşullara ulaşmamız gerektiğini göstermektedir.

Tarihsel olarak, bu koşullar gerçekleşmiştir ama kişinin içinde değil. İçsel olarak, bizler kendimizi Hanukkah bayramına ve ardından Purim bayramına henüz hazırlanmadık.

Soru: Yani bir oyuna benzemektedir. Çocuklar her zaman oyunlarla ilişkilendirilir. Yani burada bu durumu mu oynamalıyız?

Cevap: Evet. Küçük kapların ıslahına, Hanukkah (Hanu-Ko, mola) denir. Bu bir ara koşuldur, ıslahın yarısıdır. Ve ıslahın ikinci yarısı Purim’dir. Henüz her iki koşula da geçmedik – hem İsrail halkı hem de tüm insanlık.

Soru: Hanukkah’ta çörek yemek neden gelenekseldir?

Cevap: Yağ, alma arzusunu ve hamur, yaşamın gücünü sembolize eder. Yağ hamurun içine işlemelidir çünkü hayatın gücü bize undan gelir. O zamandan beri, hamurun yağda kızartılması bir gelenek haline gelmiştir.