Category Archives: Barış

Neden Nefret Ediyoruz?

Facebook’tan Soru: Eğer biz, Yahudiler seçilmişsek, öyleyse neden birbirimizden o kadar çok nefret ediyoruz?

Cevap: Çünkü egoizmimizi ilk ıslah edecek olanlar olarak seçildik. Bizi ıslaha iten bu egoizm, karşılıklı nefreti uyandırır. Buna “dik kafalı, kibirli insanlar” denir.

İnsanlığın geri kalanına gelince, onlar birbirlerine karşı asılsız nefrete sahip değiller.

Why Do We Hate?

Herkesi Yanımıza Alacağız

Facebook’tan Soru: Siz, biz İsrail halkının bir araya gelerek, Yaradan’a kavuşması gerektiğini söylüyorsunuz. Bu egoistçe değil mi? Dünya ulusları için dua etmek daha değerli olmaz mıydı?

Cevap: Kesinlikle haklısınız. Fakat insanların geri kalanının ıslah olması için, kendimizi önce Yaradan’ın seviyesine ıslah etmeliyiz. O zaman, o dereceye kadar, çekebiliriz ve dünya uluslarını Yaradan’a yakınlaştırabiliriz.

Zaten geçmiş olduğumuz yol, manevi genlerimizde gizlidir. Bu yüzden, bugün bizden sonraki herkesi çekmek için ona tekrar geri dönmeliyiz.

Bu dünyada kimseyi geride bırakmayacağız; herkesi yanımızda üst dünyaya götüreceğiz.

We Will Take Everyone With Us

Toplumda Kutuplaşmanın Kaçınılmazlığı

Soru: Bir yandan para büyük ölçüde insanlığın entegrasyonuna katkıda bulunmakta ama diğer yandan zengin ve fakir arasındaki uçurum büyüyor. Bu konuda ne yapabiliriz?

Cevap: Zengin ve fakir arasındaki uçurum büyümeye devam edecek ve bununla ilgili bizim yapabileceğimiz hiçbir şey yok.

Toplumda kutuplaşmanın zirveye ulaşacağı bir noktanın yakınındayız. Sadece o zaman insanlar tutumlarını değiştirmeye başlayacaklar. Bu korkunç kan dökülmesini içerebilir ya da eğer istersek, Kabala ilmine göre birlik metodu yoluyla, rasyonel bir şekilde olur.

O zamana kadar toplumda bölünme ve onun parçalanması devam edecek. Ben en azından son on yıldır bunun hakkında konuşuyorum.

10-15 yıl önce verdiğim ve kayıtlı derslerde o zaman tamamen gerçek dışı görünenler, bugün gerçek haline geliyor.

http://laitman.com/2016/09/the-inevitability-of-the-polarization-in-society/

DÜNYAYA İYİYİ GETİRMEK

SORU : Korkunç, kötü ve aşağılık tavırlarla davrandığını bildiğinde  kendini nasıl bağışlayabilirsin?

CEVAP: Bu doğru bir yaklaşım değil. Kendi başına hiçbir şey yapmadın. Senin aracılığınla her şeyi yapan Yaratan’dır çünkü ONDAN BAŞKASI YOK’tur.

Bu nedenle kendini de çevrendeki  diğerlerini de herhangi bir şey için suçlamamalısın çünkü onlar da hiçbir şey yapmadı. Her şeyi Yaratan yaptı !

O  DÜNYAMIZA GİZLİ İYİLİĞİ DÜNYAMIZDA KÖTÜLÜK OLARAK İFŞA OLACAK ŞEKİLDE GETİRDİ. Doğru biçimde yani onun adına davranırsak insanlığa iyiliğin ifşasını getirmeye başlarız ve dünya da iyi hale gelecektir.

http://laitman.com/2016/05/bringing-good-to-the-world/

İÇİMİZDEKİ TERÖRİST

SORU : Araplara karşı tutumunuz nedir?

CEVAP: Özel bir şekilde kimseyle ya da herhangi bir şeyle ilgili değilim. Herkesi kuklalar olarak görüyorum. Bana bıçak çeken kişi bile üst güçler tarafından yönetiliyor. Biri sizi öldürmekle tehdit ettiğinde önce siz onu öldürmelisiniz ve böylece  onu etkisiz hale getirmek için başka çarem yoktur.

Ne var ki, onu bir kere yakalayıp bağladığımda nasıl bağ kuracağımı ve Yahudilerle birliği düşünmem gerekir. O zaman Arap’ın bağını çözebileceğim ve o bizimle dans edip sevinecek.

SORU: Bu şu mu demek, onu öldürürseniz sorunu çözmezsiniz?

CEVAP: Öldürmek hiçbir zaman hiçbir problemi çözmez. Ama hayatınız tehlikede ise TORA’da şöyle denir; “ Biri sizi ölümle tehdit ediyorsa siz onu önce öldürmelisiniz”.

SORU: Bu çatışma ne kadar daha devam edecek sizce?

CEVAP: Aramızdaki bağ ve birlik ile biz ıslah olana kadar devam edecek .

Dışımızdaki çatışma içimizdeki çatışmayı gösterir. Teröristler ve sabotajcılar içimizde. Onlar aramızdaki bağı yok etmek isteyen kendi arzularımız. İçimizdeki içsel zarar vericileri yok edersek dışımızda da yok olacaklar.

İŞİD’İN GÜCÜ

YORUM : (Tamim Ansary): İŞİD’in gerçek gücü bombaları ve silahları veya korkunç kararlılığında değil. Bu organizasyon, oldukça zeki biçimde , dünya görüşlerini formüle edip bir silah oluşturuyor:  Bu silah,  İslam ve Batı Dünyası arasında süregelen  vahiysel, kıyametsel karşılaşmadır… Kendilerince satanik olan “diğerlerini” silecek ve dünyayı İslam şemsiyesi altında birleştirecekler.

YORUMUM : Modern İslam’ı ne olarak adlandırırsanız adlandırın, dünyada ürettiği ve yaydığı kargaşayı şimdiden görüyoruz. Gerçek İslam’ın ne olduğu da hiçbir değişiklik yaratmaz tıpkı gerçek Yahudilik veya gerçek Hristiyanlıkta olduğu gibi, muhtemelen  gerçek İslam da dünyamızda  hiçbir zaman var olamaz.

İnsanlık herhangi bir fikri zorla empoze etmeden ama tek bir fikri de takdir ederek bir arada yaşamayı öğrenmek zorundadır – bu fikir; tüm farklılıkların ve çelişkilerin üzerinde kapsayıcı bir bağ ve birliktir…

Ruh Neyin İçine Kıyafetlenir?

Baal HaSulam, “Barış”: …nesilden nesile değişen bedenleri görmemize rağmen, bu yalnızca bedenler ile ilgili bir hususdur. Fakat ruhlar, bedenin kendi özleri olup, yok olmazlar, yeniden konumlandırılırlar, fakat bedenden bedene, nesilden nesile hareket ederler.

”Beden” alma arzusunu temsil eder. Şayet onun içinde ihsan etme niyeti var ise, o zaman tabiattaki benzerlik kuralına göre, Işık onun içinde kıyafetlenir. Işık’ın en küçücük temel parçacığına (ruhun ilk seviyesi) ”Nefeş” adı verilir. Genelde, ıslah edilmiş arzuyu kıyafetlendiren Işık farklı bir ruh seviyesine aittir ve ona ”Neşama” denir. Bizler hiçbir zaman en yüksek Işıkları, yani Haya ve Yehida‘yı, ıslahın sonuna ulaşana kadar tamamen ifşa edemeyeceğiz.

Aslında var olanın tümü kap ve Işık’tır. Işık’ın kabın içine çıkamadığı zaman da olur; bu nedenle, kabı  azıcık ”aydınlatır” ki,  böylece canlı kalabilsin. Aynı zamanda doğru niyeti elde ederek de kabın Işık’a benzer hale geldiği haller gerçekleşir. Alma arzusu ve Işık tanımları itibariyle birbirine zıttır; nitekim Işık devamlı ihsan eder. Bunun yanı sıra, alma arzusunun üzerinde ihsan etme niyeti var ise (”koşulsuz inanç” veya ”yansıyan Işık”),  o zaman alma arzusu Işık’a benzer hale gelir ve bu nedenle Işık ile dolar çünkü aralarında bir bağ vardır. Işık’ın alma arzusuna alçalmasına, ”Nefeş”, ”Ruah” veya ”Neşhama” denilir.

Kabala bilgeliği, ıslah olmuş alma arzusu ”beden”inden bahseder. Diğer yandan da, bizim güncel arzumuzda ruh yoktur, ”Nefeş” seviyesinde bile yoktur. Bizler burada fiziksel bedenlerden bahsetmiyoruz, nitekim bedenler bu ”aldatıcı” dünyanın bir parçasıdır.

Kabalistler tarafından yazılan kitaplar,  ne tıbbi  bilgiler klavuzu ne de anatomi ders kitapları değildir. Onlar maneviyat ve ruh hakkında bahsederler. ”Ruh” Yaradan’ın  bir parçasıdır,  yani yerine getirme ve memnun etme arzusu. Bunun bu dünyayı ”besleyen” güncel arzularımız, ”hayvansal” seviye ile alakası yoktur. Hayır kesinlikle! Bu bizim Yaradan’a olan arzumuz ile ilgili olup, ”konuşan” seviye  (insan) ile ilgilidir.

Bizler bu arzuları nerede buluruz? Bunlar bizim fiziksel hissiyatımızda değil, yalnızca dostlar grubunda bulunabilir. Bu bizim neden fizyoloji ve beden ile ilgili olanı neden atlamamız gerektiğini açıklar. Kabala bunlardan bahsetmez. Kabala Yaradan’ı arayışında iken içimizde meydana gelen arzuları, bunların ”iyi” ihsan eden arzular veya ”kötü” olan, O’ndan ”çaldığımız” arzular olup olmadığını inceler.

Bu ilişkiler misafir ve ev sahibi örneğinde çok iyi şekilde açıklanmıştır. Ben üzerinde yemek dolu masada oturduğumda, bu benim önümde ne olduğu değil, fakat kimin ev sahibi olduğu ile ilgilidir. Bunun dışında kalan, ”hayvansal” seviye ile ilgilidir ve sahnenin geri planında bırakılmalıdır.  Olay şu ki, ben ev sahibinin karşısında oturuyorum!  Onunla nasıl bağ kuracağım. O benimle nasıl bağ kurar? Aramızda devam eden nedir? Bu Kabala bilgeliğidir ve bunun hepsi maneviyat ile ilgilidir.

8.3.2013 tarihli Kabala dersinin 4. bölümünden,“Barış”  

Çocukluk Dönemi Bittiğinde

Her geçen gün dünya bizlere daha sert şekilde, ciddi ve inatçı bir biçimde davranıyor. İnsanlar, isteyerek ya da istemeyerek, bir şeyler olmalı veya zaten oluyor diye hissediyorlar. Dindar olanlar bu durumu daha yüksek bir güce bağlıyorlar; laik olanlar ise suçu doğaya yüklüyorlar. Öyle ya da böyle, dikkatimizi odaklamamız ve harekete geçmemiz için bizi zorlayan güçlü bir baskı altındayız.

Kabala bize, gelişimimizi en iyi koşula getirmek ve hızlandırmak için bir yol olduğunu öğretir. Bunun için, ne olduğunu fark etmeliyiz ve süreci bir bütün olarak gözlemlemeliyiz. Gelişmeye nasıl devam edeceğimizi her an seçmeliyiz. Bu, doğru ya da yanlış olma meselesi değil, aksine gelişimimizin doğanın programına uygun olması meselesidir. Her şey, doğanın bizden talep ettiği algoritmayı anlamamıza, kavramamıza, edinmemize ve onaylamamıza bağlıdır.

Bunu nasıl biliyoruz? Bugün, kendi deneyimimiz sayesinde bu sonuca ulaşabiliriz.

Bilim adamları, psikologlar ve felsefeciler, kötü ve iyi olmak üzere iki güç tarafından geliştiğimizi bir ağızdan tekrarlıyorlar. İyi, bize iyilik getirir ve kötü, kötülük getirir. Buna dair hiçbir şüphemiz yok, çünkü her birimiz iyi ve kötüyü değerlendirebilir.

İyi gücün etkisi özellikle, büyürken sevildiğimiz ve korunduğumuz çocukluk döneminde hissedilir. Doğa (veya Yaratan), anne ve babalarda, yakın ailede ve hatta uzak çevrelerde bile çocuklara karşı iyi bir yaklaşım ve sevgi ortaya çıkarır. Çocukların yaramazlık yapması veya bir şeyler kırması önemli değildir. Çocuk, bir yetişkin yaptığında asla affedilmeyecek şeyleri yaptığı zaman affedilir. Herkes çocuğun bir dediğini iki etmez ve çocuk onların iyi yaklaşımını kullanır.

Çocuk büyür büyümez, bu sevecen ve hoşgörülü yaklaşım birdenbire durur. Bu andan itibaren kendisine ve başkalarına bakması gereken biri olur; başkalarına “borçlu” olmaya başlar ve hareketlerinden sorumlu tutulur. Kısacası, talepler sevginin yerine geçer.

Bu neden olur? Çocukluk dönemini sorgulamıyoruz, ama neden doğa yetişkinlik döneminden bu kadar talepkâr oluyor, neden daha önce olduğu gibi sevecen olmayı durduruyor?

Bu durumun olumsuzlukla hiçbir ilişkisi olmadığını, aksine bizi büyümeye teşvik etmek için olduğunu anlamak şarttır. Eğer doğru şekilde gelişirsek, o zaman kötü etkiler hissetmek yerine, iyilik hissederiz. Bu yüzden, fark etmeliyiz ki, tüm doğa, yaşam ve dünya bize, dünyaya olan uygunluğumuza göre davranıyor. Dünyaya uyumlandığımız zaman, daha önce iyi ve kötü diye düşündüğümüz güçleri yeniden değerlendirmeye başlarız.

Bu olumsuz gücün bizi kendimizi düzeltmeye doğru teşvik ettiğini hissetmiyor olmamızın nedeni nedir? Eğer bu güç ile yeniden bağ kurarsak, yaşam tekrar, tıpkı her günün yeni bir şeyler getirmeyi vaat ettiği çocukluk dönemi gibi görünmeye başlayacak.

Her şey bizim hazırlıklı olmamıza ve eğitimimize bağlıdır. Eğer erken yaşlarımızdan itibaren doğru şekilde yetiştirilseydik ve olumlu tepkiler sağlamak üzere çevreyle nasıl doğru şekilde ilişki kuracağımıza dair ve doğa, toplum, aile ve kendimizle nasıl doğru şekilde ilişki kuracağımıza dair bir anlayışla olgunlaşan yetişkinler olmamızı sağlayacak şekilde eğitilseydik, o zaman yaşamlarımız mükemmel şekilde, sorunsuzca devam ederdi.

Ancak çocukluk döneminde, yetişkinlik dönemine dair doğru direktifleri almıyoruz. Kabalistlerin sözlerini kullanarak bu meselelerden bahsetmek kolaydır, fakat eğer Kabala öğretisine aşina değilsek ne yapabiliriz? Doğanın ipuclarını dinleyerek belli yönler bulabilir miyiz? Bizi çevreleyen her şeye karşı doğru yaklaşımı oluşturabilir miyiz? İnsanlık, acı çekmekten kaçınmanın yolunu bulma sorunuyla yüz yüze ve en az miktarda üzüntü yaşamak üzere hayatla nasıl ilişki kuracağını keşfetmeye çalışıyor. Şu an bile acı çekmeye devam ediyoruz ve daha da fazla acı çekeceğiz çünkü henüz bu sorunun cevabını bulamadık.

Ne istediğimiz ile aslında realitede neye sahip olduğumuz arasındaki karşıtlık, yetişkinleri daha ilerisini araştırmaya iter. Sonuç olarak, tarih boyunca bu soruna çeşitli yaklaşımlar geliştirdik. Baal HaSulam, “Barış” makalesinde bunlardan bahseder; eğer biz, dürüst ve gerçekçi bir şekilde doğayı, insanlığı ve yaşamı incelersek, Kabala öğretisinin bizlere öğrettiği aynı sonuçlara ulaşacağımıza işaret eder.

Esas olan, egoizmimiz tarafından ayartılmamak, aksine onun üzerine, mevcut hislerimize, eğilimlerimize ve düşüncelerimize bağlı olmadığımız objektif bir seviyeye çıkmaktır. Eğer bağımsız araştırmacılar olarak kendimizin üzerine çıkabilirsek, Kabala’da bulunan bazı bilgileri fark ederiz.

Öğretinin yaptığı budur: Kişiyi, kendi ego prizması olmadan realiteye bakabildiği bir seviyeye çıkarır. Eğer egoizmin “lenslerini” kaldırabilirsek, kolaylıkla Kabala bilgeliğini ediniriz. Baal HaSulam’ın “Barış” makalesine göre, bu bir bilimsel araştırmadır; istisnasız herkes için geçerli olan deneysel, deneyimsel ve uygulamalı bir temeli vardır ve bu herkesin komşumuza ihsan etme ihtiyacını keşfetmesine imkân verir.

Günlük Kabala Dersi, 4. Bölüm, 11/11/2011, “Barış”

Barış İçin Umut

Baal HaSulam, “Barış”: “Ve barış için umut etmek, umutsuz bir durumdur… Ve toplumda her zaman, onlara sunulan koşullardan tatmin olmayan büyük bir azınlığın olması bir gerekliliktir… Böylece bu azınlık her zaman, yeni kavgacı insanlar için ve onları daima takip edecek yeni barış sağlayıcılar için hazır ve gönüllü bir yakıt olarak kalacaktır.”

Görüyoruz ki, insan seviyesinde, en iyi niyetler üzerine dayanan bir yaklaşım bile, bizim gerçeğe ve barışa ulaşmamıza imkân vermeyecektir. Bu süreci rahatsız edecek kavgacı insanlar her zaman olacaktır.

Ne yapılabilir? Hiçbir şey. İnsan toplumu ve insan doğası kasten bu şekilde yapılmıştır ki, böylece hayatla anlaşarak geçinip gitmemize imkân verilmez. Bunun bizim gücümüz dahilinde olmadığı gerçeğini kabul edebiliriz, fakat bundan daha fazlasını yapamayız.

Aramızda doğru sosyal ilişkileri asgari olarak bile sağlayamayacağımızı fark edene kadar, daha ne kadar kan dökülmesi ve acı çekilmesi gerekiyor? Doğanın gittikçe daha fazla global ve integral olduğu, birbirine bağlı ve karşılıklı bağımlı olduğu bize ifşa oluyor ve doğa yavaş yavaş, eski bencil formumuzda var olmayı sürdürebileceğimiz “küçük bir yer”e daralıyor. Yeni kanunlar büyük bir hızla yakınlaşıyor.

Birlik olmadan elde edemeyeceğimiz şeyleri telafi etmek üzere, toplum, farklı hayır kurumlarını kullanıyor, fakat bu “hayır işleri”nin bizi aslında nasıl yıkıma götürdüğünü yakın zamanda göreceğiz. Baal HaSulam, yıkımın aslında barış sağlamaya çalışanlar tarafından geleceğini söyler.

Soruna sadece tek bir çözüm vardır: insanları karşılıklı sorumluluk içinde yaşamak üzere eğitmek. Bu sayede insanlık, üzerine dayanacağımız sağlam bir şeyin olduğunu hissedebilir olacak. Bunu, doğru çevreyi yaratarak başarabiliriz. Öğretime ve bilgi edinmeye ek olarak, eğitim, çevrenin insanları etkileyeceği özel aktiviteleri içermelidir. Eğer böyle bir çevreyi düzenlemeye başlarsak, bunu yaratacak içsel güçler bizim aracılığımızla ortaya çıkacaktır. Bu olmadan barış için hiçbir umut yoktur.

Günlük Kabala Dersi 16/10/2011, 4. Bölümden, “Barış”