Category Archives: Aile

“Bir Anneden Öğrenilecek En İyi Şey Nedir?” (Quora)

Annem vefat ettiğinde, ki ben 70 yaşımı çoktan geçmiştim, bütün hayatım boyunca beni kollarında taşıdığını ve ancak ayrıldığı o anda benim gitmeme izin verdiğini hissettim.

Bebekken tamamen annelerimizin bakımına bağımlıyız ve annelerin bebeklerine gösterdiği doğal ilgi, diğer tüm insani arzulardan çok daha önemlidir. Bunun nedeni, annenin bebeğine bakma ve onunla bağ kurma arzusunun bizim diğer tüm arzularımızdan (yemek, cinsellik, aile, zenginlik, saygı ve kontrolden) önce gelmesidir.

Bir annenin çocuğuna gösterdiği ilginin, büyük önemini sık sık vurgularım çünkü insanlığı uyumlu ve barışçıl bir konuma getirmek için, bu şefkatli gücü kullanmamız gerekiyor. İnsan toplumunun iyi geleceği buna bağlıdır.

Kabala bilgeliğinde, Bina Sefira’sını, bir annenin çocuğuna gösterdiği ilginin bu dünyadaki örneğine bir şekilde benzeyen, bir koruma, sarma ve kalkan olarak, yalnızca vermeyi ve ihsan etmeyi arzulayan bir nitelik olarak ele alırız.

Eğer Bina‘nın bu gücünü kullanmak yani kendimizi ihsan etme gücüyle sarmak istersek, o zaman annesinin kucağındaki bir bebeğe benzer hale geliriz. Kabalistlerin “Hassadim‘in (merhamet) ışığı” dediği, doğadaki bir güç olan Bina‘nın özel gücünün korumasını kazanırız, bu da hayatımızdaki her türlü acıya neden olan olumsuz egoist güçleri uzaklaştırır.

Bir annenin bebeğine gösterdiği doğal ilgiye benzer şekilde, toplumdaki ilişkilerimizi bir şemsiye gibi kaplayan, yalnızca ihsan etmek isteyen yüce bir şefkat gücü hissi. O zaman birbirimize karşı olumsuz davranamayız çünkü zararlı egoist güçler aramızda mevcut olan ihsan etme gücü olan “anneden korkar”.

“Depresif Gençlere Büyük Ölçekte Nasıl Yardımcı Olabilirim?” (Quora)

Bana öyle geliyor ki geçmişte insanlar daha basit hayatlar yaşarken, çocuklar daha mutluydu. Aile ve sosyal bağlar hayatımızı doldururdu ve ebeveynlerimize, komşularımıza ve genel olarak insanlara daha yakındık.

Bugün ekranlara yapışmış, birbiriyle hiçbir şey yapmak istemeyen bir nesilde yaşıyoruz. Bizim neslimizin ebeveynleri de genellikle çalışmakla meşguller ve bence ergenlik depresyonunun, biz ebeveynlerin çocuklarımızı ihmal etmesiyle çok ilgisi var.

Bu nedenle ebeveynlere daha az çalışmalarını ve çocuklarıyla daha fazla zaman geçirmelerini tavsiye ederim. Plaja gitmek, futbol maçına gitmek gibi birlikte çeşitli aktiviteleri yapmalılar ve en önemlisi aktiviteler ebeveynler ve çocuklar tarafından birlikte yapılmalıdır.

Bugünün aileleri bağ kurmaktan büyük ölçüde mahrum kalıyor ve bu nedenle ebeveynlerin çocuklarıyla bağ kurmak için daha fazlasını yapmasının bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum.

“Eğitim Ne Kadar Önemli?” (Quora)

Öncelikle eğitim nedir? Eğitim, üzerimizde olan her çeşit çevresel etki anlamına gelir – herhangi birimiz ve herhangi bir tür etki, özümsediğimiz her şey. Doğal olaylar, hayvanlar, yaşadığımız bir orman veya okyanus olabilir. Gün boyunca kaynaştığımız bir toplum veya birkaç topluluk olabilir. Dışımızdan özümsediğimiz her şey bizi etkiler ve değiştirir. “Eğitim” teriminin genel anlamı budur.

Sürekli eğitim alıyoruz. Bilerek veya bilmeyerek, her gün yeni olan ve bizi eğiten bir atmosfer ve çevre ile sarılmış durumdayız. Bu nedenle, eğitimi tartışıyorsak, aldığımız etkilerin kasıtlı olarak bize mi, her bir kişiye mi yönlendirildiğini – onları belirli bir yönde şekillendirdiğimizden dolayı – veya etkinin kasıtsız ve görünüşte rastgele olup olmadığını kesin olarak ayırt etmeliyiz.

Daha sonra, günlük olarak aldığımız çevresel ve sosyal etki türlerini ve ait olduğumuz toplum türlerini de incelememiz gerekir. Çevresel ve sosyal etkilenmelerimizin incelenmesi ve seçimi, yaşamlarımızda nasıl ilerlediğimiz açısından çok önemlidir, ancak aynı zamanda toplumun bizi nasıl etkilediğini de bilmek zorundayız, çünkü aksi takdirde şu anda nerede olduğumuzu ve nereye varacağımızı bilemeyiz.

Geleceğimizi ve insanlığın veya belirli bir ülkedeki tüm toplumun geleceğini, hayattaki izlenimlerimizin sonucu olarak görmeliyiz. Bu tür izlenimler amaçlı olarak bize yönelikse ve düşüncelerimizi, değerlerimizi ve davranışlarımızı etkiliyorsa, bunu dikkate almalıyız. Bu, çocuklarının suç, uyuşturucu ve diğer olumsuz unsurların etkilerinden kurtulmasını isteyen ebeveynlere benzer. Ebeveynlerin çocuklarına karşı net olması gibi, yetişkinler için de bu böyledir. Ayrıca, sosyal etkilenmelerimiz, internet, televizyon, filmler, radyo ve benzeri diğer medya aracılığıyla özümsediğimiz şeyleri de içerir. Her şey bizi etkiler, bu nedenle içinde bulduğumuz çevreyi ve değerleri yeniden gözden geçirmeli ve etkilenmelerimizin olumlu mu olumsuz mu olduğunu ve gelişmemizi uyumlu ve barışçıl bir duruma yönlendirmek için ne tür çevresel ve sosyal etkilere (yani ne tür bir eğitime) ihtiyacımız olduğunu kontrol etmeliyiz.

Böyle bir eğitim yöntemini bazı yerlerde tartışıyorum ve ilgileniyorsanız, daha fazla bilgi için Quora biyografimdeki bağlantıları takip etmenizi tavsiye ederim.

İçsel Dünyanın Yankıları

Soru: Ebeveynler neden otistik çocuklara bağlanır? Bunun, ruhlar düzeyinde bir tür kalıcı bağlılık olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Ebeveynler bu tür çocuklara çok bağlıdırlar çünkü içsel dünyanın yankılarını onda hissetmeye başlarlar.

Gerçek şu ki, otistik bir kişinin dışsal davranışı ile içsel özü arasında bir fark vardır. Dıştan çarpık olabilir, dıştan tepki vermeyebilir, varsa hareketleri ve tepkileri çok sınırlıdır. Ancak onunla iletişim kuranlar, yanında olanlar onu anlamaya ve hissetmeye başlar.

Bizim bakış açımıza göre bunların içinde, mutsuz insanların kocaman bir içsel dünyasını keşfederler. Otistik insanlarla iletişim kurmaya başladığında, diğerleri onlardan ne kadar minnettarlık ve anlayış geldiğini hissederler. Bu, ebeveynleri, erkek kardeşleri, kız kardeşleri ve bakıcıları bu tür çocuklara çok bağlar.

Basitçe hepimiz hayvanız. Ruh ancak biz onu geliştirirsek içimizde belirir. Bu nedenle, hayvansal seviyede birbirimizi iyi hissediyoruz. Tek fark, bu dünyayı otistik insanlardan daha iyi hissetmemizdir. Onlar da içsel hissiyatlar dünyasını daha iyi hissederler.

Başkasına Mutluluk Vermek

Soru: Lütfen Kabala’nın evlat edinmekle ilgili ne düşündüğünü söyler misin?

Cevap: Evlat edinmek elbette iyi bir şeydir çünkü yetimlerden, akrabası olmayan insanlardan bahsediyoruz. Ve yanlarında onları önemseyen, onları seven vb. birinin olduğunu hissettirdiğinizde,  o zaman evlat edinme, Yaradan’ın eylemine benzer bir eyleme dönüşür.

Tıpkı biz yetişkinlere yardım edecek, onaylayacak ve destekleyecek daha yüksek, daha güçlü ve daha üstün bir şey bulmak istediğimiz gibi. Ve bir çocuk için öyle bir boşluk, umutsuzluk, öyle bir çaresizlik var ki, gidecek kimsesi yokken, etrafında kimse yokken! Bunu hayal bile edemeyiz.

Bu nedenle, evlat edinme -eğer gerçekten iyi bir evlat edinme ise- dünyamızda en çok verici eylemdir. Ve onun üzerinde, manevi kazanımlar, insani hissiyatlar vardır.

Soru: Evlat edinilmiş bir çocuk, biyolojik çocukla aynı seviyede gelişebilir mi?

Cevap: Hatta daha bile yüksek bir seviyede.

Soru: Bu ne zaman gerçekleşebilir?

Cevap: Bir insan gerçekten ona yakınlaşmak ve onu evlat edinmek istediğinde. Çünkü iyiliğin (Yaradan, bağ, birlik, kendimizde olumsuz olarak ifşa ettiğimiz düşüşler vb. nin) zıddı olan bu nitelikler, bize onların üstesinden gelmemiz ve temellerinde önceden nefret olmadan imkansız olan, bağ ve sevgiyi inşa etmemiz için verilirler.

Sevgi tüm ıstırapları örtecektir. Bu nedenle, evlat edinen bir kişi, aslında sıradan bir biyolojik akrabadan çok daha fazla sevgisini gösterme fırsatına sahiptir.

Soru: Onun sayesinde daha yukarı mı yükselebilir?

Cevap: Bu daha yüksektir. Bunun Kabala’da ve bugün insanlıkta bize nasıl ifşa olduğunu, ne kadar zıt, uzak, birbirimize karşı bir tür nefret içinde olduğumuzu vb. görüyoruz. Bu sadece sevginin tersini ifşa etmektir.

Soru: Yani bir çocuk aldığınızda sevginin ifşa olduğu yer burası mıdır? Ve onu, ana acıdığınız için mi yoksa yalnız olduğunuzdan, kendi çocuğun olmadığından dolayı kendinize acıdığınız için mi evlat ediniyorsun?

Cevap: Bu doğaldır. İnsan, içinde bulunduğu duruma göre hareket eder.

Soru: Hangi niyet doğrudur ve işe yarar?

Cevap: Bir başkasına mutluluk vermek.

Yorum: Bu gerçekten kazandıran bir cevap.

Cevabım: Evet. Ama insanlar bunu anlıyorlar mı? En azından her durumda, bu çok asil, özel bir eylemdir. Ve böyle bir eylemi gerçekleştiren birinin tüm çabaları gerçekten çok büyüktür.

“Çocuklarımızı Başkasına Bıraktığımızda” (Medium)

Birkaç haftadır İsrail’in Qiryat Shemona kasabasındaki polis, beş anaokulu öğretmeninin bakımları altındaki on üç çocuğu istismar ettiği, bir çocuk istismarı vakasını araştırıyor. Web kameralarıyla belgelenen olaylar, öğretmenlerin çocukları bir elinden tutup havaya kaldırdıkları, yataklara fırlattıkları, başlarına battaniye örttükleri, üzerlerine yaslandıkları ve başlarının üzerindeki örtüyü kaldırmalarını engelledikleri fiziksel ve duygusal istismardan oluşuyordu. Kameralar, hükümetin birkaç yıl önce başka bir çocuk istismarı vakasının ardından, anaokullarında olan her şeyi belgelemeyi yasalaştırmasından sonra anaokuluna yerleştirilmişti.

Çocukların kimliğini doğrulamak için kaydedilen videoları izlemek zorunda kalan dehşete düşmüş ebeveynler, tamamı eğitimli ve sertifikalı öğretmenler olan kadınların çocuklarına karşı nasıl böylesi canavarlara dönüştüklerini anlamıyorlar. Annelik içgüdüleri neredeydi?

Burada dikkat etmemiz gereken iki şey var: 1. Daha önce de söyledim ve burada tekrar edeceğim, bir anaokuluna veya okula ne kadar çok kamera yerleştirsek de bu istismarı engelleyemeyecek. Birkaç yıl önce ilk söylediğimde insanlar bana inanmadı; her anaokuluna kameralar yerleştirme fikri onlara harika geldi. Kameraların tacizci öğretmenleri dizginleyeceğini düşündüler. O zaman bile bunun olmayacağını biliyordum çünkü insan doğası her türlü nasihatten daha güçlüdür ve kameraların varlığı tacizci öğretmenleri caydırmayacaktır.

2. Hiçbir kültürde ve hiçbir doğal ailede, anne her gün saatlerce evden ayrılırken, bebekleri bakıcıların ellerine bırakmak kabul edilebilir değildir. Bebekler en az iki yaşına gelene kadar her zaman evde annelerinin yanında tutulmalıdır. Doğal olan yol budur ve bundan vazgeçmiş olmamız, daha da ilerlediğimiz anlamına gelmez, doğadan koptuğumuz anlamına gelir. Suçlanacak ilk annelik içgüdüsü, öğretmenlerin değil çocuklarını onlara emanet eden annelerindir.

Bir annenin bebeği olduktan birkaç hafta veya birkaç ay sonra işe dönmesi gerektiği fikri temelde kusurludur. Kariyer ve refahı çocuklardan daha yüksek önceliğe koyuyoruz, bu yüzden çocuklarımızın incinmesine şaşırmamalıyız. İnsanlığın doğuşundan bu yana ve tüm doğada anneler çocuklarını bir başkasının bakımına teslim etmeyi hayal dahi edemezler. Sadece biz, ilerleme sayesinde, doğadan daha akıllı olduğumuzu düşünmeye başladık. Şimdi aptallığımızın bedelini ödüyoruz.

Dahası, insanlar giderek daha fazla narsisist hale geldiğinden, birçok sosyoloğun “narsisizm salgını” dediği şeyi deneyimlediğinden, çocuklarımızın istismar edilme riski şimdi eskisinden daha da büyük ve zamanla artmaya devam edecek. Büyüyen egoyu hiçbir şey durduramaz. Bu nedenle, öğretmenlerin savunmasız çocukları istismar etmesini hiçbir şey engelleyemez.

Kadınların çalışmasına karşı değilim ama bence bunu her çocuğun hayatının ilk birkaç yılında en azından evden yapmaları gerekiyor. Kadınların çocukları için orada olmaları gerekir ve ne kadar profesyonel ve şefkatli olursa olsun hiçbir yardımcı onların yerini alamaz. Okuyucular görüşlerimi geri kalmış veya modası geçmiş bularak alay edebilirler; onları oldukları gibi adlandırmayı tercih ederim: doğal.

Aile, ebeveynlik, çocuklar ve çocuk yetiştirme kavramlarının tamamını yeniden düşünmemiz gerekiyor. Sürekli kariyer işleri ve uzun saatler peşinde koşmamak için, hayatımızı nasıl yeniden düzenleyebileceğimizi anlamamız gerekiyor.

Artık evden çalışmaya alışırız sanıyordum ama görüyorum ki pek çok kişi ofislerine geri dönüyor. Bunun nedenini anlayamıyorum. Bundan kim kazançlı çıkıyor?

Kadınların yapmayı sevdikleri şeyi yapmaları gerektiğini düşünüyorum; geçimleri buna bağlı olduğu için değil, işlerini sevdikleri için çalışmalılar. İşleri onlara tatmin ve doyum vermeli ve onları daha mutlu etmeli, çocukları için daha fazla stresli ve endişeli değil.

Elbette kendi çocuklarını istismar eden anneler ve babalar da var. Bu, hepimizin geçmesi gereken eğitim sürecinin bir parçası. Bununla birlikte, bir bütün olarak, çocuk istismarını önlemenin tek yolu, çocukları annelerinin bakımına bırakmaktır. Düşüncemizi yeniden düzenlememiz gerekebilir, ancak bu anneler dahil herkesi daha mutlu edecek ve benim için önemli olan tek şey bu.

Kabala ve Aile Modeli

Soru: İnsanlığın gelişim tarihine bakarsak, ailenin iki ana modelini görebiliriz: Bir erkeğin baskın olduğu Doğu ve bir erkeğin rolünü bir şekilde kaybettiği ve prensipte bir kadının sorumlu olduğu Batı modeli. Kabala açısından en doğru model hangisidir?

Cevap: İkisi de değil. Aslında iki model vardır ve Kabalistik model bunların ortasındadır. Bu fark takvimlerin derlenmesi için de tipiktir: Batı modeli bir güneş takvimi, Doğu modeli bir ay takvimidir ve Yahudi takvimi güneş ve ayın korelasyonuna dayanan ortada bir takvimdir.

Aynı şey sadece takvim tarihleri için değil, aynı zamanda güçler, dünya görüşleri, hayata, bilime, sanata yaklaşımlar, toplumdaki her türlü dava ve önleyici tedbirler vb. için de geçerlidir. Her şey orta çizgiye dayanmaktadır.

Yani iyi ve kötü yoktur. Bir araya getirilmesi, doğru bir şekilde birleştirilmesi gereken zıt nitelikler vardır ve bunların bağlantısıyla mükemmelliğe ulaşırız. Ancak bu şekilde ne dişi ne de erkek tarafı inkar etmeden, doğadaki tüm güçleri doğru bir şekilde kullanabileceğiz. Sadece aralarında altın bir denge bulmamız gerekiyor.

“Çocukları Hayata Gerçekten Nasıl Hazırlarsınız?” (Medium)

İsrail’de yeni bir eğitim programı 12. sınıf öğrencilerini hayata hazırlamayı öneriyor. K12 yıllarının son altı ayında buna katılacaklar ve onlara mali durumlarını nasıl yöneteceklerini ve değişen iş piyasasında kendilerini nasıl başarılı bir şekilde idare edeceklerini öğretecekler. Çocukları hayata hazırlamak harika bir fikir, ancak bunu eğitim sistemine katılımlarının son altı ayında başlarsanız, o zaman a) onları gerçekten hiçbir şeye hazırlamayacaksınız ve b) son altı aydan önceki on bir buçuk yıl boyunca ne yaptınız? Çocuğu hayata hazırlamak için önce anne-babayı ebeveynliğe hazırlamalı, sonra doğdukları andan itibaren çocukları hazırlamalıyız.

Hayata hazırlanmaktan bahsederken hayatın tüm yönlerini kapsamalıyız. Finansal eğitim sadece bir yönü ve en önemlisi değil. Çocuklar hayatın her alanında bilgiye ihtiyaç duyarlar ama en önemli ve en az öğretilen konu insan ilişkileridir. Uzmanlık alanımızda başarılı olabiliriz, çok para kazanabilir ve varlıklı olabiliriz, ancak diğer insanlarla olumlu iletişim kuramaz ve etrafımızdakilerine kendilerini iyi hissettiremezsek, mutlu olmayacağız.

Günümüzde en yaygın tıbbi durum depresyondur. Çeşitli bağımlılıklar, şiddet, yeme bozuklukları, işkoliklik ve benzeri gibi diğer birçok durum, nihayetinde çeşitli semptomlarla kendini gösteren depresyondan kaynaklanır. Şu anda, depresyon için yaygın tedavi, uyuşturucu ilaçları ihtiva etmektedir. Ancak ilaçlar depresyonu iyileştirmez, sadece acıyı dindirir. Öte yandan, depresyondaki insanlar destekleyici ve olumlu ilişkiler kurabilirlerse, depresyonları herhangi bir ilaç kullanmadan, hiç yokmuş gibi ortadan kalkar.

Bugün, çoğu yetişkin başkalarıyla nasıl olumlu iletişim kuracağını bilmiyor. Bu nedenle, çocuklara başkalarıyla nasıl olumlu ilişkiler kuracaklarını öğretmek için yetişkinlerin de bu beceriyi öğrenmesi gerekir.

İnsanların kalplerinde kötülük olmadan birbirleriyle ilişki kurabileceklerini düşünmek naif veya gerçek dışı gelebilir, ancak şimdiye kadar yaşadığımız gibi yaşamaya devam etmek sadece gerçekçi değil, aynı zamanda toplumumuzu ve gezegenimizi de mahvediyor ve başka bir dünya savaşının patlak vermesine ilişkin gerçek tehdit oluşturuyor.

Bu nedenle, olumlu bir bağ kuramasak bile, çaba sarf etmemizin kimseye zararı olmaz. Ama eğer çaba göstermez ve olduğumuz gibi devam edersek, kendimizi ve üzerinde yaşadığımız gezegeni kesinlikle mahvedeceğiz ve çocuklarımıza bırakacağımız gelecek çok kasvetli olacak. Felaketten sonra, yine de birbirleriyle iyi geçinmeyi öğrenmek zorunda kalacaklar, bu yüzden hepimiz buradayken bu beceriyi öğrenip çocuklarımıza öğretsek daha iyi olmaz mıydı?

Bir Çocuk Güçlü Olmak Zorunda Mı?

Soru: On beş yaşındaki genç Ethan Crumbley’nin ebeveynleri Amerika Birleşik Devletleri’nde tutuklandı. Ethan okulunda dört kişiyi vurdu.

Bir öğretmen, çocuğu, kurşun resimlerine bakarken görmüş. Çocuk, ailesinin atıcılık sporlarıyla uğraştığını belirtmiş. Okul bu konuda hemen annesini bilgilendirmeye çalışmış, ancak bir gün sonra anneden doğrulayıcı bir yanıt almayı başarmış.

Ertesi gün, vurulma günü, bir öğretmen çocuğun yarı otomatik bir silahı, vurulmuş bir kişiyi, gülen bir emojiyi ve “Her yer kan” ve “Düşünceler durmayacak. Bana yardım edin.” sözlerini gösteren çizimlerini görmüş. Okul, velileri bir görüşme için çağırmış ve velilerden çocuğu eve götürmelerini istemiş Ebeveynler bunu reddetmiş ve oğullarını okulda bırakmışlar. Ayrıca, çocukta babasının oğlu için satın aldığı bir silah olduğunu da söylememişler.

Aynı gün 15 yaşındaki çocuk, Michigan’ın Detroit banliyösünde bir lisede düzenlediği silahlı saldırıda dört öğrenciyi vurarak öldürdü ve 7 kişiyi de yaraladı. Dört öğrenci öldü ve yedi kişi de yaralandı.

Bunlar ne biçim anne baba?!

Cevap: Onlar bizim toplumumuzun, bizim durumumuzun birer ürünüdürler. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Neler olduğunu bilmiyorlar. Buna nasıl tepki vereceklerini bilmiyorlar. Bir çeşit kafa karışıklığı içindeler. Ve yalnızca onlar değil.

Soru: Ama bir çocuğa askeri silahlar alıyorlarsa veya bir şekilde ona öldürmeyi öğretiyorlarsa, ebeveynlerin düşüncesi nedir? Onların felsefesi nedir?

Cevap: Buradaki düşünce, en nihayetinde bu korkunç dünyada çocuk kendini koruyabileceğidir.

Yorum: Bu, öncesinde  “Oğlum, dünya korkunç ve güçlü olmalısın” dedikleri anlamına geliyor.

Cevabım: Evet. Hissettiği bu.

Soru: Böyle bir felsefeyle nereye varacağız?

Cevap: Birbirimizi yok edeceğiz.

Soru: Ama biz kendimiz de öleceğiz, değil mi?

Cevap: Yani, o zaman öleceğiz.

Yorum: Esasen bir çocuk doğuruyoruz ve aynı zamanda şöyle diyoruz: “Hayatta kalmak için güçlü olmalısın, herkesten güçlü olmalısın.”

Cevabım: Evet, dünya böyle işliyor. Devlet liderlerinden sokakta gördüğünüz herkese bakın.

Soru: Peki ya çocuklarımızın hep mutlu olmasını istediğimizi sürekli dile getirdiğimiz bu düşünceye ne olacak?

Cevap: Mutluluğun ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Belki de mutluluk, bir şarkıda dedikleri gibi, “sıcak bir silahtır”.

Yorum: Mutluluk kavramı tamamen karışık. Mutluluk anlayışı bir şekilde sıcak, yakın veya sevilen olmaktan çıktı.

Cevabım: Hayır, hayır, bunun uzun bir süre ve gerçekten küçük yaşlardan itibaren öğretilmesi gerekiyor. Kolay değil. Bugün dünya artık öyle değil. Bugün böyle değerlerden bahsederseniz size gülerler ve böyle bir çocukla kimse arkadaş olmaz.

Soru: Yani çocuk güçlü mü olmalı? Sınıfın en güçlüsü mü?

Cevap: Ondan korkulması gerekir. Güç kültü, esasen zamanımızın kültüdür. Birinci olmak.

Ülkeler ve devletler arasında, her türlü şirket ve insanların her biri arasında yapılanlara bakın. En önemli şey güçlü olmak, bir vücut geliştirici gibi fiziksel olarak güçlü olmak, parada güçlü olmak, bir oyunda, bir şeyde güçlü olmaktır. Genel olarak güçlü olmalısınız. Ve böyle bir durum umutsuzluğa yol açar; sadece bir silah satın almak ve linç “yasasını” kullanmak daha kolaydır.

Soru: Çocuğun böyle bir umutsuzluğa sahip olması, katliam günü yazdıklarının da gösterdiği gibi: “Bana yardım edin! Dünya korkunç!” – bu ebeveyn şefkatinin, ebeveyn sevgisinin bir sonucu mu?

Cevap: Belki. Çünkü kendisiyle ilgili olarak, dış dünyadan ve anne ve babasından ne kadar farklı olduğunu görüyor. Ailesi ona her şeyi vermek için her şeyi yapmaya hazır. Hatta silah almaya bile.

Soru: Peki dediğiniz gibi sevgimizle dünyayı ilk bozan biz miyiz?

Cevap: Bu, bu şekilde ortaya çıkan yanlış ebeveyn sevgisinden kaynaklanmaktadır.

Soru: Günümüz dünyasında, farklı bir çocuk büyüsün, her şey farklı yürüsün diye ebeveynler sevgilerini nasıl yönlendiriyor?

Cevap: Hepsinin değiştirilmesi gerekiyor. Kökte, özde değişmemiz gerekiyor. Ve eğer dünyamızın temeli egoistse ve bununla ilgili düşünmüyorsak, o zaman silah stoklamaktan ve her birimiz kendimizi çitle çevirmekten, dizginlemekten ve böyle yaşamaktan başka bir şey düşünemeyiz.

Soru: Ve karşı ateş açmak mı?

Cevap: Evet. Bundan kaçış yok. “Benim evim benim kalemdir.” Ve düşünmenin ve hareket etmenin yolu budur.

Soru: Peki çocukları nasıl yetiştirmeliyiz?

Cevap: Eğitimin yolu şudur: sürekli olarak kendi güvenliği hakkında düşünmesi ve endişelenmesi gerekiyor. Ve çevredeki dünyanın ona empoze ettiği kendi güvenliği hakkındaki bu tür düşünceler, uygun sonuçları çıkarmasına yol açar: Bir silaha ihtiyacım var ve en sonunda, düşmanlarımı yok etmeliyim.

Soru: O zaman soru şu: Bu dünyayı nasıl değiştireceğiz? Bu dünyayı değiştirmek için ne yapmalıyız?

Cevap: Silahları yasaklayamazsınız; bu anlaşılabilir. İnsanlar arasındaki nefreti yasaklayamazsınız. Yapabileceğiniz tek şey onlara sevgiyi ve nefreti doğru kullanmayı öğretmek.

Soru: Bunu nasıl yaparsınız? Bunları nasıl doğru kullanırsınız?

Cevap: Bu zaten bütün bir bilimdir ve okulda öğrenilmesi gerekir.

Ve sınıftaki diğer tüm bu etkinlikler, okulda okudukları her türlü konu, coğrafya, tarih vb. ikincildir. Kişiye öğretilmesi gereken en önemli şey, başkalarıyla ve çevresiyle – cansız, bitkisel, hayvansal ve insanlarla, doğru bir şekilde etkileşimde bulunmaktır. Bu en önemli şeydir. Ve onlara bunu öğretmiyoruz.

Annelerinden çıktılar, doğdular ve bir şekilde ilk yıllarda onlara bu dünyayla nasıl etkileşime gireceklerini öğretiyoruz. Ve sonra, onlara bu dünyayla nasıl doğru bir şekilde etkileşime girileceğinin bilimlerini öğretmemiz gerektiği zaman da, onları her türlü boş malzeme ile dolduruyoruz.

Ama diğer insanlara nasıl davranılacağını, onlarla doğru toplumu nasıl yaratacağını, bir kişinin size nasıl olumlu bakmasını sağlayacağınızı veya nasıl bir topluluk oluşturulacağını öğretmiyoruz.

Soru: Ve bu öğretilmeli mi?

Cevap: Bu en önemli şey! Bunun için bir okul olmalı. Çünkü okul, neredeyse annesinden yeni çıkmış küçük bir çocukla -ilk 5-6 yıl hala annesinin yanındadır- ve sonra yetişkinlik arasındaki geçişte vardır. Ve yetişkin hayatı yabancılarla, diğer insanlarla vb. ile olur. Yani okul, doğumdan dünyaya açılmaya geçiş sürecinde olmalıdır. Bu hazırlığı vermiyoruz.

Soru: Yani çocuklar için olduğu kadar ebeveynler için olan bir okuldan mı bahsediyoruz? Çünkü evde de aynı atmosfer olmalı.

Cevap: Elbette, evet.

Soru: Ve öğretmenler için de mi bir okul?

Cevap: Bu doğal olarak ortak bir görevdir.

Buna pedagoji denir; buna öğretim denir; buna çocuk yetiştirmek ve eğitmek denir. Bunun adı ebeveynlik!

Ve onlara ne veriliyor? Tamamen gereksiz bir eğitim veriliyor. Bu ebeveynlik değil.

Soru: Peki, silah hala çocuğun elindeyse o zaman ne olacak? Eğer sizin dediğiniz gibi yetiştirilirse bu silahla ne yapacak?

Cevap: Herkesi koruyacak. Kimden? Hayvanlardan, uzaylılardan, bilmiyorum. Herkesi koruma fikrine sahip olacak. Bu Dünya ve bunların hepsi benim. Herkesin iyi hissetmesini istiyorum, diyecek.

“İlerleyen Yolunuzda Oynayın” (Linkedin)

Küçük çocuklar neden hasta olduklarında dahi oynarlar? Yetişkinler nasıl olur da neredeyse hiç oyun oynamazlar? Oyun oynamak gülünecek bir konu değildir; bu gelişmemizde ve büyümemizde tek ve en önemli araçtır. Aslan yavruları av oyunları oynar. Geyik yavruları, “ebeleme oyunu”nun bir çeşidine benzer şekilde zıplar, koşar ve birbirlerini kovalarlar. Her canlı türü, hayatta kalma becerilerini geliştiren oyunlar oynar. Bize önemsiz bir eğlence gibi görünebilir, ancak oyun oynamak gençlerin ve canlı türlerinin hayatta kalması için çok önemlidir.

Çocuklar da oyun oynar ve bu tamamen aynı nedenledir. Çocuklar için hayatta kalma becerilerini öğrenmek, etraflarındaki yetişkinleri taklit etmek anlamına gelir. Bu nedenle çocuklar, ebeveyn, doktor, hasta ve yaşamlarındaki diğer önemli kişiler olma oyunu oynarlar. Onların davranışlarını taklit ederek, daha sonra ihtiyaç duyacakları becerileri öğrenirler.

Bugün hayatımızdaki önemli kişiler, çocukların internetin ortaya çıkmasından önce bildiklerinden çok farklı. Bugün bu önemli kişiler, tanımadığımız, çok uzakta yaşayan ve asla karşılaşmayacağımız insanlar olabilir ve çoğu zaman da öyledir. Ancak bu insanlar kendilerine bir isim yaptıkları ve medya idolleri oldukları için, çocuklar daha önce hayatlarındaki en etkili figürleri taklit ettikleri gibi onları taklit ediyor.

Bir yandan, dünyaya olan bu erişebilirlik, çocukları başka türlü asla karşılaşamayacakları değerlere ve fikirlere maruz bırakıyor. Öte yandan sosyal medya, herkesin herhangi bir içeriği tüketmesini sağladığı ve ebeveynlerin çocuklarının cep telefonlarında ne gördüğünü kontrol edemediği için, çocukları ebeveynlerin izleyemediği olumsuz etkilere açık hale getiriyor.

Çocuklarda olduğu gibi büyüklerde de bu böyledir. Yetişkinlerin oyunları, bilgisayar spor oyunları gibi görünüşte zararsız olsalar bile onları geliştirmezler. Farklı bir amaca hizmet ederler: zaman geçirmek ve zihni uyuşturmak. Bu gelişimin tersidir.

Çocukların düzgün gelişimini ve gençlerin ve yetişkinlerin sürekli gelişimini sağlamak için oynadığımız oyunlara dikkat etmeliyiz. Çocuklar olarak, teknik becerileri geliştirmek için daha fazla teknik oyun öğrenmemiz gerekiyor. Ergenler ve yetişkinler için, oyunlar iletişim becerilerimizi düzeltmek amacıyla insan iletişimi etrafında dönmelidir.

Yalnızca farklı zihniyetler ve farklı bakış açılarıyla iletişim kurmayı ve işbirliği yapmayı öğrendiğimizde, insan toplumu gibi çeşitliliğe sahip bir toplumda başarılı olabiliriz. İnsanların oyun oynamadığı bir toplum durağan bir toplumdur ve günleri sayılıdır. Yaşayan bir toplum, insanların değişip geliştiği bir toplumdur ve bu ancak onları gelişmeye ve büyümeye zorlayan oyunlar oynarlarsa gerçekleşebilir.

Başka kültürlerden ve bakış açılarından insanlarla bağ kurmak için kendimize meydan okumak ve onlarla farklılıkların ötesinde bağ kurmak, oyundaki ortaklarımızı ve bizi zenginleştirir. Şayet hayatta gelişmek, öğrenmek, büyümek, ancak hayatımız boyunca da çocuklar kadar canlı ve hareketli kalmak istiyorsak, oyun oynamayı asla bırakmamalıyız.