Category Archives: Ahlak

Geleceği Olmayan Toplum

Soru: Eski zamanlarda ahlaksız insanlar bilimin dışında tutuldu. Günümüzde bir kişinin ahlaki ilkeleri ile mesleği arasında hiçbir bağlantı yoktur. Bu durum iyileştirilebilir mi?

Cevap: İnsanın ahlaki seviyesini yükseltmemiz gerekiyor, aksi takdirde geleceğimizi terk etmek zorunda kalacağız çünkü sonunda kendimizi yok edeceğiz. Toksik maddelerin üretimini yasaklayan bir sözleşme var ama ona kim riayet ediyor ki? Kendimize getirdiğimiz her türlü kısıtlamaya rehberlik edemeyiz.

Dünyadaki bu tür şeylerin ona karşı çalıştığını görebilmesi için kişi yetiştirmeliyiz. Zehirli maddeler üreten bir toplum kendini mahveder. Böyle bir toplumun geleceği yoktur.

Yorum: Alçakgönüllülük, ahlaki olarak kendini geliştirme açısından diğerlerinden daha fazla ilerlemiş insanların doğasında vardır.

Onlar, başkalarına ders vermek istemezler.

Cevabım: Bu yanlıştır. Bu onların egoizmlerinin bir yansımasıdır.

Onlar kendilerini aşmalı ve fikirlerini, temellerini ve felsefelerini duyurmalılar çünkü bunların hepsi toplumun iyiliği içindir. Bir insanın bu yüzden kendini iyi ya da kötü hissetmesi, çekingenlik hissedip hissetmediği önemli değildir. Kişi bunu yapmalıdır!

Ahlaki İlkelerin Temeli

Soru: Basit gelenek ve alışkanlıkların (yani, doğum günü kutlamaları, düğünler, orduya uğurlama ve çeşitli diğer ritüeller) aksine, ahlaki normlar genel kabul görmüş düzen nedeniyle oluşturulmaz, aynı zamanda kişinin fikirlerinde ideolojik bir gerekçeye sahiptir.

Toplumda ahlaki ilkelerin temeli sizce ne olmalıdır?

Cevap: Her ahlaki norm, toplumun gelişiminin her anında karşılıklı birleşme, sevgi ve dostluğa, ruh denen mutlak, mükemmel, bütünsel ve ortak bir arzuya ulaşmaya yönelik olması gerektiği gerçeğine dayanmalıdır.

Doğanın amacı, kişiyi ve ardından tüm doğayı sonsuzluk ve mükemmellik seviyesine yükseltmektir. Aramızdaki iyi bir ilişki bu hedefe ulaşmak için bir araçtır. Ne de olsa, böyle bir hedef olmasaydı, ne komşusu için sevgiye ne de ahlaki değerlere ihtiyaç olmazdı.

Fiziksel Dünyaya İhtiyacımız Var Mı?

Soru: Son yıllarda, teknolojinin ahlaki standartlarımızın önünde olduğunu gördük. Doğa neden teknolojiyi ahlaki değerlerimizin büyümesinden daha hızlı geliştirmemize izin veriyor?

Cevap: İnsan doğasının kötülüğünü fark etmek ve onu düzeltmeye başlamak için.

Soru: Giderek artan sayıda genç, sanal gerçeklikte yaşamayı tercih ediyor. Yakın gelecekte fiziksel dünyaya artık hiç ihtiyaç duymayacağımızı düşünmüyor musunuz?

Cevap: Hayır, ona ihtiyacımız olacak. Bir düğmeye basıp bu fiziksel dünyayı iptal ettiğimizi söyleyemeyiz. İsteseydik bile,  bunu yapamazdık. Fiziksel varlığımızı bir şekilde sürdürmek zorunda kalırdık.

Prensip olarak, tüm düşüncelerimiz sanal dünyada yoğunlaşabilir. Bununla birlikte, bu, bizi nereye götürdüğünü anlamak için doğamızın kötülüğünün fark edilmesi sürecinde, sadece kısa bir dönem alacaktır. Bu durumdan çıkıp doğru forma geleceğiz.

Doğal Kanunlar ve Hukuk Normları

Soru: Kişinin komşunu sevmesinin ve karşılıklı garantinin (Arvut), doğanın kanunları olduğunu yazmaktasınız. Dolayısıyla bunlara uyulmaması, insanlığın tarih boyunca karşılaştığı tüm sorunlara ve felaketlere neden olur.

Bu yasalara uyulmamasından kaynaklanan zararı, bilimsel olarak ispatlamak ve göstermek ve sonra bunları hukuki normlar olarak sunmak ve böylece duyusal olanı saymazsak, en azından dışsal bir tezahürde devlet tarafından korunmalarını sağlamak mümkün müdür?

Cevap: Güzel, doğru ve hatta belki doğru olsalar bile,  topluma uyamayacakları yasaları ve davranış kurallarını empoze edemezsiniz. Onlar doğada varlar.

Ancak insanlık henüz onları yerine getirme ihtiyacı için olgunlaşmadı. Sadece fark ettiği/anladığı şeyi yapabilir, bir gereklilik olarak görür, bu yasaları kendi içinde nasıl gerçekleştireceğini anlar ve onları koruyan bir çerçeve yaratır vb.

Örneğin, canlı organizmaların daha düşük seviyelerde etkileşime girdiği,  karşılıklı garanti yasası ( Arvut ) olduğunu biliyoruz, ancak bunu bir devlet yasası olarak tanıtamayız çünkü insanlar yine de buna uyamayacaklardır.

Önümüzde olan, bizim içinde olduğumuz, cansız, bitkisel ve hayvansal doğanın fiziksel, kimyasal ve diğer yasalarını ifşa ediyoruz. Bu yasaları anlayarak herkese açıklıyoruz çünkü onlara uyulmaması hemen cezayı gerektirir. Ancak doğada öyle yasalar vardır ki, bunların uygulanması veya yerine getirilmemesi anlık bir ödül veya cezayı gerektirmez.

Soru: Sonuçları hemen görmüyor muyuz? Ya da görüyoruz, ancak nedeni sonuçla ilişkilendiremiyor muyuz?

Cevap: Evet. O yüzden, bu doğa yasalarını toplumun yasaları olarak tanıtamayız. Toplumu, dünya bilimleri seviyesinde, eylemlerini kendi gözleriyle gördüğü veya gerçekleştirdiği noktaya çekmeliyiz. Ya da bunu kendi içinde ahlaki davranış yasaları olarak, doğru etkileşim olarak hisseder.

O zaman onlara girebilirsiniz. Aksi takdirde, toplumu parçalarsınız, köklü değişiklikler yaparsınız ve insanlar arasında zorla iyi ilişkiler kurulduğunda, Rusya’da olan başınıza gelir, gerçi egoist olduklarından, bunun neden kendilerinden istendiğini hiçbir şekilde anlamadılar.

“Doğa Yasaları ile Etik ve Ahlak Arasındaki Fark Nedir?” (Quora)

Doğa yasaları, doğanın tüm parçalarını uyumlu bir şekilde birbirine bağlayan ve bütünün yararını dikkate alan, değişmeyen sevgi ve ihsan etme yasalarıdır.

Aksine, ahlak ve etik belirli bir zamanda insan davranışının kurallarıdır. Örneğin, geçmişte daha sert iletişim yöntemleri, hatta zulüm noktasına gelene kadar, norm olarak kabul edildiyse de, sonrasında bizler geliştikçe, bu davranışlar o kadar ılımlı ve dostane hale geldi.

Doğa kanunları, başkaları pahasına haz alma arzusu olan ve sürekli büyüyen insan doğasına zıttır. İnsan egosu büyüdükçe, gelişimimizin farklı aşamalarında birbirimizle daha rahat geçinebilmek için, ahlaki değerlerimiz ve ahlak sistemimiz o kadar çok değişir. Bununla birlikte, ahlaki değerlerimiz ve ahlak sistemimizde ne kadar geliştiğimiz önemli değildir, bizler her zaman kendimizi bir şeylerden eksiklik ve ilişkilerimizde gitgide daha fazla sorun ve kriz içinde buluruz

İnsani gelişme, bizi yavaş yavaş doğa kanunları ile dengeye ulaşma ihtiyacına götürür. Bugün, doğa kanunlarının keşfi için her zamankinden daha olgun durumdayız.

Bununla birlikte, insan egosu tarafından yönetilmekten (olabildiğince optimal bir şekilde anlaşmak için, ahlakı ve etiği uyarlamaya ve uymaya çalışmaktan), birbirimizle uyumlu bir şekilde bağlandığımız ve uyumlu bağlarımız içinde doğada bulunan pozitif güçleri keşfettiğimiz, doğa kanunları tarafından bilinçli olarak yönetilmeye doğru bu sıçramayı nasıl yapabiliriz?

Bu sıçramayı, sosyal bir düzende doğa kanunlarını öğrenerek ve uygulayarak yani ilişkilerimizde bir sevgi ve özen örtüsü olacak şekilde, toplumda nasıl pozitif bir bağ kurulacağını öğrenerek yapıyoruz. Yani, insan toplumunda tek bir bütün olarak bağlanarak, doğa kanunlarının mükemmelliği ve bütünlüğü ile eşleşir ve sonra hayatımızı dolduran yepyeni bir tür uyum, mutluluk, güven ve huzuru deneyimlemeye geliriz.

Ahlaki Normlar Bizi Kendimizi Yok Etmekten Koruyabilir Mi?

Soru: Hayvanlarda her şey kendini göstermek içindir: dişler, kaslar, boynuzlar, güçlü kuyruklar ve toynaklar. Her tür içinde, bu silahlar, içgüdüsel olarak sınırlı ölçüde kullanılmaktadır. Toprak için savaşabilirler, ancak birbirlerini yine de yok etmezler. Doğanın kendisi, hayvanlar aleminde dengeyi böyle korur.

İnsanlarda, bunun tersi doğrudur. Cebinde bir silah olan, çirkin görünümlü bir adam onu her an kullanabilir. Ortaya çıkardığımız ahlaki standartlar bizi, kendi kendimizi yok etmekten nasıl koruyacak?

Cevap:  Koruyamazlar. Bunu yapmamızı yalnızca doğa engelleyebilir. Kendimizi tamamen yok etmemize izin vermeyecek çünkü belli bir planı var.

Soru: İnsanların kendi içlerinde böyle bir kısıtlama mekanizması yok mu?

Cevap: Hayır. Kendimizi sınırlayamayız. Nefretimizin içinde, birbirimizi yok etmek istediğimiz noktaya ulaşırız.

Ahlakı Belirleyen Nedir?

Soru: Ahlaki normların kaynakları; gelenekler, görenekler, kamuoyu, Buddha, Sokrates gibi otoriteler ve son olarak kişinin kendisi olabilmektedir. Kişi ayrıca kendisi için toplumdan aldığı bazı ahlaki standartlar belirleyebilir. Size göre belirli bir ahlaki davranışın kaynağı önemli midir?

Cevap: Gerçek şu ki, bizler belirli bir güçler sistemi içinde var olmaktayız. Her bireyin içindeki egoist nitelikleri belirlemiyoruz ve bu nedenle aramızdaki ilişkileri düzenleyip tanımlayamayız. Onlar zaman zinciri boyunca gelişimimizdeki değişimlerdir.

Bu nedenle bizlerin ahlakı, var olmaya zorlandığımız koşullara dayanır. Onlar bizim tarihsel gelişimimizin sonucudur.

Soru: Onların kaynağı nedir? İnsanın ahlaki ilkeleri nereden gelir?

Cevap: Onlar kişinin egoizminden kaynaklanır çünkü kişi anlar ki bu, yaşamanın yolu değildir yani farklı yaşamamız gerekir. Bu diğer yoldan daha iyidir, ve bunun gibi.

Egoizm, bize patronluk taslayarak ahlaki değerlerimizi belirler.

Ahlak Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Soru: Ahlak, sosyal bilincin özel bir biçimi veya bir tür sosyal ilişki türüdür. Ahlaki yasaların ne zaman insan toplumunun önemli bir parçası haline geldiği kesin değildir, ancak Tanah’ın yazıldığı zamana atfedilebilirler. Kral Süleyman’ın yazılarının bazı ahlaki ilkeler içerdiğine dair kanıtlar vardır.

Ahlakın ne zaman ortaya çıktığını düşünüyorsunuz?

Cevap: Bu ne tür bir ahlak anlayışı olduğuna bağlıdır. Bugün itimat ettiğimiz ahlak, yaklaşık 6.000 yıl önce ortaya çıktı. 3500 yıl önce eski Babil’de yasalar şeklinde düzenlenmeye başladı.

İktidara gelen dünyanın tüm firavunları ve yöneticileri, hükümetin ve toplumun yapısı hakkında kendi politikalarını, kendi görüşlerini ve kendi felsefelerini sürdürmek istediler. Tüm ahlaki sistemler oradan ortaya çıktı.

Eski Değerlerin Üzerine Yükselmek

Soru: Virüsten önceki zamanlarda, kişinin temel değerleri aile, para kazanma, belki küçük bir işletmeye sahip olmaktı, büyük bir şirketten bahsetmiyorum bile. Ve şimdi, insanlar yavaş yavaş kişisel karantinadan çıkmaya başladığında, ne yapılacağı belirsiz. Birçok işletme düzelmeyecek, turizm olmayacak, uçaklar uçmayacak.

Bir insan nasıl yaşabilir? Krizden sonra dünya hangi değerlerle var olacak?

Cevap: Aksine, insanın gerçek değerlere sahip olacağını düşünüyorum. Başka birisi sizden kar edip, milyarlarca dolar kazanırken ve genel olarak bununla hiçbir şey yapmazken, sadece siz çalışın, para kazanın ve harcayın diye işletilen, gezegendeki tüm uçuşlar, satışlar ve diğer gereksiz faaliyetler, bunların hepsi az çok ortalamaya gelecektir. Tamamen değilse de, en azından dedikleri gibi normal bir seviyeye, “ düşecektir, ”

Bu nedenle,  insanlar,  her şeyden önce hayatlarındaki değerleri arayacaklar. Ne için yaşadığınızı soracak ve zaten değerli olan cevabı bulmaya çalışacaksınız. Doğru yolda olduğumuza inanıyorum.

Sonra her şey insanlara bağlıdır, banka hesaplarına bir milyar daha ve sonra bir milyar daha eklemek dışında, hayatlarında herhangi bir değer görmeyen aptallar ve yeni zenginler tarafından teşvik edilen, aldatmalara ve bazı promosyonlara yenilmemek gibi. Umarım insanlar daha yüksek bir şey aramaya başlar.

Ve yüksek değerler hayatımızın içinde değil, üstündedir. Eğer biterse, içinde aranacak ne var? Dahası, hayatta hiç mutluluk olmadığını görüyoruz. Farklı, daha güçlü, ebedi ve mükemmel bir şeye ihtiyacımız var. Bir insan, bu yaşamın tamamını ve ötesinde olanı kavrayabildiği ölçüde, “Bu yaşam ne için? “ sorusuna cevap vermelidir.

Daha fazla bir şey görmeyen hayvanlar gibi, sadece fiziksel varlığımıza önem verseydik, içgüdüsel olarak kendimize güvenir ve bundan memnun olurduk. Bu yeterli olurdu.

Ama kendimizi, dünyamızın dar sınırlarında doğumdan ölüme ve daha fazlasına kilitlemeyi istemeden, biraz daha yukarı bakarsak, o zaman şu soruyu cevaplamamız gerekir: “Hayatın kendisi ne için verilir?”  Varoluşun anlamını arama susuzluğunu gidermek için cevap nerededir?

Doğa hiçbir şeyi boşu boşuna yapmaz. Ve eğer biyolojik olmayan varoluş sorusu bizim içimizde, biyolojik yaşamımızda ortaya çıkarsa, o zaman bizler bunun cevabı bulabiliriz ve bulmalıyız.

Bunun, acil bir istek olarak, içinde ortaya çıkan insanlar vardır ve bu soruyu sorana kadar hala gelişmesi gerekenler vardır; kendilerinden uzaklaştıramazlar ve buna bir cevap bulmak zorunda kalacaklar. Bu kolay değildir. Ama yine de doğanın çağrısında, içimizde meydana gelen bu soruyu ortaya koyma gerçeği harika bir şeydir.

Kabala İpuçları – 6/10/18

Soru: Ruh, algılama için bir araç mı yoksa hissedecek bir şey midir?

Cevap: Ruh, içerisinde başka bir yaratılış hissettiğiniz on Sefirot’tur.

Soru: Sevginin niteliği, neden egoizme karşıt bir niteliktir?

Cevap: Sevgi, başka bir insanın tüm arzularını alıp, kendi arzularının yerine koyduğu ve onları yerine getirmek istediği, kişinin içindeki ihsan etme niteliğidir. Bu, dünyamızla paralel olmayan çok eşsiz bir duygu ve çok eşsiz bir eylemdir.

Soru: Bir arzuyu kısıtlama eylemi nedir? Tatlı bir şey istediğimde fakat onu yemediğimde, arzumu kısıtlıyor muyum?

Cevap: Hayır. Gerçek şu ki, tatlılara olan arzunuzu daha egoistçe başka bir arzuyla değiştiriyorsunuz, örneğin kilonuzu koruyorsunuz.

Soru: Ruhun yaşlanması ya da olgunlaşması kavramı var mıdır?

Cevap: Ruh yaşlanmaz veya ölmez, aksine gelişir. Bu nedenle, “ruhun yaşlanması” ve “ruhun olgunlaşması” terimleri bu açıdan kabul edilemez.

Soru: Arzularımı hissetmeye ek olarak farkındalık geliştirmenin rolü nedir? Bu benim ruhumun embriyosu mudur?

Cevap: Farkındalığın amacı, kendimi en yüksek ihsan etme ve sevgi niteliğiyle tamamlamayı sürdürmek için, en kısa ve en uygun şekilde kendimi doğru yönlendirmeme yardımcı olmaktır.

Soru: Vicdanın, ruhun embriyosu olduğunu söylemek mümkün müdür?

Cevap: Vicdan, göreceli bir kavramdır. Her bireyin kendi vicdanı vardır. Bu nedenle, nezaket, vicdan, sevgi, dürüstlük ve benzeri nitelikler, yönlendirildikleri hedefe bağlıdır. Sadece amaç önemlidir.

Blitz Of Kabbalah Tips – 6/10/18