Category Archives: Ahlak

“Çocuklara Hangi Yararlı Şeyler Öğretilmelidir?” (Quora)

Çocuklara öğretilmesi gereken en faydalı şey, bir insandan insan yapmak için hayata karşı bir tutum ve yaklaşımdır.

Çocukların bir hayat felsefeleri, hayata karşı net bir tavırları yoktur ve kendilerini toplumda, birbirlerine karşı nasıl konumlandıracakları, kısacası nasıl insan olacakları hakkında hiçbir fikirleri yoktur. Çocuklar büyüdükçe çok şey değişecektir, ancak değişimler boyunca kendilerine, topluma, ülkelerine ve dünyaya karşı sağlıklı bir tutum geliştirmelidirler.

Tüm insanlarda geliştirmemiz gereken ve küçük yaşlardan itibaren öğrenilmesi arzu edilen temel tutum “Komşunu kendin gibi sev”dir.

Biz, birlikte kendimizi şekillendirmeyi ve başkalarını sevmeyi umut ediyoruz. Bu kişinin bireysel hayatında, toplum hayatında başarının şifresidir ve her zaman için geçerlidir. Ancak bugün, tüm insanlar arasında ortak bir sevgiyi gerçekleştiremezsek, geleceğimizin olmayacağı bir aşamaya geldik.  Birbirimizle karşılıklı olarak düşünceli ve sevgi dolu bir ilişki kurmadan, gelişmiş teknolojiler ve endüstriler kurduk, haliyle inşa ettiğimiz her şey bizim zararımıza çalışmaktadır.

Bu nedenle, çocuklarımızın uyumlu ve barışçıl bir dünyada yaşayabilmeleri, yaşamlarında nasıl mutlu ve başarılı olabileceklerini bilmeleri için öncelikle çocuklarımızdan nasıl insan yapacağımıza odaklanmalıyız.

“Çocuk İstismarını Sonlandırmanın Bazı Yolları Nelerdir?” (Quora)

Çocuk istismarını sona erdirmenin nihai çözümü, zamanımızdaki tüm sorunlarımızı sona erdirmekle aynı çözümdür: Olumlu hale gelmeleri için bağlarımız üzerinde çalışmak ve başkaları için endişe duymayı kişisel endişenin önünde tutmak.

Örneğin anneler, toplumu değiştirmek için bir araya gelip bağlanırsa, böylece çocuklar ve bebekler etrafında karşılıklı bir endişe yeşerir, o zaman bu endişe tüm mesafeleri ve sınırları aşar. Böyle bir endişe, bu annelerin günde birkaç kez bağ kurması ve konuyla ilgili internette, televizyonda ve radyoda yapacakları programların yaratılması ve tüketilmesiyle ifade edilir ve bu da çocukların okullarda ve evlerinde neler yaşadığına dair farkındalık yaratır.

Böyle bir endişe, sadece anneler arasında bile olsa topluma yayılırsa, çocuk istismarı ile ilgili tabloyu ve çocukların yaşadığı diğer birkaç sorunu değiştirecektir. Ancak, şu anda bu durumdan uzaklar. Bu şekilde bağ kurmaya gerek duymuyorlar. Her anne sadece kendi çocuklarıyla ilgilenmektedir ki bu da yetersizdir.

Nitekim çocuk istismarını sona erdirmek, aynı endişeyi paylaşarak destekleyici bir ortam oluşturmayı, hepimizin birlikte bu ortak problemle ilgileneceğini, kendi çocuklarımızın yanı sıra diğer çocuklarla ilgileneceğimizi ve başkalarının da aynısını yapmasını gerektirir. Toplumda birbirimizin çocukları için böylesine karşılıklı bir endişeye ulaşana kadar, giderek daha fazla talihsiz çocuk istismarı vakası görmeye devam edeceğiz.

Burada özel bir güce, toplumu etkileyecek birleştirici bir güce ihtiyacımız var ve anneler bir araya gelip birleşmedikçe bu güç bizi es geçecektir.

“Büyüme Konusunda Ciddi Misiniz? Kendinize Gülmeyi Öğrenin ”(Linkedin)

Kendimize bir yandan bakıp küçük hatalarımızı görebilseydik, sadece hayatı kendimiz için kolaylaştırmakla kalmazdık, aynı zamanda insan doğası, Yaratılışın doğası ve kendimizi nasıl daha iyi hale getirebileceğimiz hakkında da çok şey öğrenirdik. İyi mizah, kendinize güldüğünüz zamandır; kötü mizah, başkalarına güldüğün zamandır. İlki sizi yükseltir; ikincisi diğerlerini küçük düşürür.

Potansiyel olarak, hepimizin bir mizah anlayışı vardır. Maalesef, problemlerin, yarışmaların ve sosyal hesapların altına o kadar gömüldük ki kendimize sadece bir şeyler hakkında gülmeye izin verememekteyiz. Yani gülmek yerine mizah anlayışımızı bastırıyoruz.

Mizah duygusu geliştirmek şaka yapma meselesi değildir. Mizah kendi hatalarıma yukarıdan bakmak, bir nevi üzerime yükselmek ve doğanın bana yaptıklarına, bunun beni nasıl yaptığına gülme becerisidir. Bu en yapıcı ve olumlu özeleştiri biçimidir. Mizah, gerçekten kim olduğumuzu görmemize yardımcı olur ve olumsuz niteliklerimizi fark ettiğimizde onları düzeltmeye başlayabiliriz. Mizah, hatalarımızı görmeyi çok daha kolaylaştırdığı için, daha iyi insanlar olma yolunda büyümemizde hayati bir araçtır.

Ancak bugün, insan doğasıyla ilgili diğer birçok şeyde olduğu gibi, mizahın anlamını ve amacını tamamen çarpıttık. Büyümenin bir yolu olarak kendimize gülmek yerine, onları küçümsemek için başkalarına gülmekteyiz. Mizahı kesinlikle yapmamız gerekenin tersi şekilde kullanmaktayız ve sonuç şu ki, bugünün mizahı insanların üzüntülerini azaltmak yerine üzüntüyü artırıyor.

Alay etmek yasaktır; o mizah değil kötü niyettir. Genel olarak,  başkalarıyla bağlarımızı sıkılaştırmak için geliştirebileceğimiz noktaları ortaya çıkarmamıza izin verdiği için, insan doğasına gülüyor isek bu iyidir, ancak diğer insanların zayıflıklarına gülmek yabancılaşmayı artırır ve insan doğasını düzeltmeye hiçbir katkı sağlamaz. Bunu yapan insanlar hiçbir şekilde kamuoyu tarafından onaylanmamalıdır. Kendimizi ve yaşamlarımızı büyütmek ve geliştirmek istiyorsak, kendimizle ilgili gülmeyi öğrenmeliyiz.

Ötenazi, Taşıyıcı Annelik, Klonlama

Soru: Acı çeken hastaların hayatını sonlandıran ötenazi, tıp etiğinde ciddi bir sorundur. Bununla ilgili olarak ne hissediyorsunuz?

Cevap: Bir kişinin doğal bir şekilde ölmesi çok önemli olsa da, acısının kaçınılmaz ve anlamsız olduğunu görürsek, o zaman onu hafifletmek için bir şeyler yapmalıyız.

Soru: Taşıyıcı annelik, infertile bir aileye çocuk sahibi olma şansı verir. Ancak böyle yaparak çocuk bir meta haline gelir ve taşıyıcı annelik iyi, yüksek maaşlı bir işe dönüşür. Ahlaki açıdan bunu nasıl görüyorsunuz?

Cevap: Bunu uygulayıp uygulamamayı söyleyemem. Bu tür konulara sadece toplum karar verir. İnanıyorum ki, kişiyi düzeltirsek, o zaman tüm bu seçenekler tamamen farklı bir şekil alacaktır.

Soru: Bugün, klonlama konusunda birçok tartışmalı görüş var. Burada da etik bir soru var. ABD ve Japonya’da klonlama yasaktır. Sizin görüşünüz nedir?

Cevap: Her şeyden önce, kendi içimize bakmamız ve ne için gerekli olduğunu ve nereye götürdüğünü anlamamız gerekir. Klonlamanın yaratılış planına göre gittiğini anlarsak, o zaman elbette kullanabiliriz.

Herkes Kurallara Göre Yaşasaydı

Soru: Davranış kurallarını bir yetişkine açıklamam gerekiyor mu yoksa bu başka birinin hayatına müdahale etmek olarak mı kabul edilir?

Cevap: Başkasının hayatı diye bir şey yoktur. Hepimiz aynı sistemin unsurlarıyız ve hepimiz birbirimizi etkiliyoruz. Bu nedenle, kişi başkalarına karşı mutlak özgürlüğe sahip değildir.

Doğduğu ve içinde yaşadığı genel sistemde hakkı olan yeri almalıdır. Kendini bundan hiçbir şekilde, ölümle bile kurtaramaz.

Soru: Herkes kurallara göre yaşasaydı, hepimiz mutlu olur muyduk?

Cevap: Tamamıyla.

“Ahlak Nedir?” (Quora)

Ahlak, “Dostunu kendin gibi sev” ilkesinin açık bir şekilde gerçekleştirilmesidir yani doğuştan gelen egomuzda hissettiğimizden, tamamen farklı bir gerçekliği algıladığımız ve hissettiğimiz, egonun üzerinde mutlak pozitif bağ koşuludur. Bizler “Dostunu kendin gibi sev” ilkesini gerçekleştirene kadar, dünyamızda ahlak olarak tanımladığımız şey, biz daha da geliştikçe değişir.

Bir güçler sistemi içinde yaşıyoruz ve her bireyin içindeki egoist niteliklerini belirleyemeyiz. Bu nedenle ilişkilerimizi düzenleyemeyiz veya tanımlayamayız.

Bu nedenle, ahlaki değerlerimiz, içinde yaşadığımız koşullara dayanır ve bunlar, insan evriminin sonucudur. Onlar insan egosundan doğarlar, bu bize hayatımızı yaşayış şeklimizin her nasılsa yanlış olduğunu, farklı yaşamamız gerektiğini ve kendimizi belirli bir şekilde yöneterek, hepimizin daha iyi hayatlar yaşayacağımızı düşündürür. Başka bir deyişle, insan egosu, bizim üzerimizdeki kontrolü ile ahlaki değerlerimizi belirler.

Sevginin İşleyişini Başlatmak

Haberler (Oxford Üniversitesi, News and Events): “Oxford Üniversitesi’ndeki antropologlar, yedi evrensel ahlaki kural olduğuna inandıkları şeyi keşfettiler.”

“Kurallar: Ailenize yardım edin, grubunuza yardım edin, iyilik yapın, cesur olun, üstlerinize saygı gösterin, kaynakları adil bir şekilde paylaşın ve başkalarının niteliklerine saygı gösterin; dünyanın her yerinden 60 kültürün katılımından oluşan bir ankette bulundu. …”

Bilişsel ve Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nün başyazarı ve kıdemli araştırmacısı Dr. Oliver Scott Curry şunları söyledi: “Evrensel ahlakçılar ve ahlaki görecelilikçiler arasındaki tartışma yüzyıllardır devam ediyor, ancak şimdi bazı cevaplarımız var. Her yerde insanlar benzer bir dizi sosyal problemle karşı karşıyadır ve bunları çözmek için benzer ahlaki kurallar kullanırlar. Tahmin edildiği gibi, bu yedi ahlaki kural kültürler arasında evrensel görünüyor. Her yerde, herkes ortak bir ahlak kuralı paylaşır. İşbirliği yapmanın, ortak iyiliği teşvik etmenin yapılacak doğru şey olduğu konusunda herkes hemfikirdir. ”

Soru: Kabala ahlak kuralı hakkında ne diyor?

Cevap: Kabala, yukarıdaki tüm hususların, egoist insan etkileşiminin kuralları olduğunu söyler. Elbette bunlara uyulması gerekir, ancak üst yasalarla hiçbir ilgisi yoktur.

Hayvan seviyesinde, otomatik olarak riayet edilirler. Ve kişi, egoist olduğu ve başkalarına herhangi bir hayvandan çok daha fazla zarar verebileceği için, bu ilkelere ihtiyaç duyar. Eğer uyulsaydı iyi olurdu.

Ancak bu, ne Kabala’nın görevi ne de onun ilgi alanıdır. Kabala, başka ilkelere uymaya davet eder: bize bir şekilde hareket etmemizin ve başka bir şekilde hareket etmememizin söylenmesine gerek olmadığı, sevginin ilkeleridir.

Komşusu için kendi içinde sevgi hisseden bir kişi için, tüm bu kurallar doğaldır ve kişi daha farklı bir şekilde davranamaz. Bir anne için, bebekle nasıl başa çıkılacağına dair bir kanun kitabı yazamazsınız. Buna ihtiyacı yoktur; o hisseder, anlar ve her şeyi sadece çocuğunun yararı için yapar.

Soru: Annenin çocuğuna olduğu gibi, bir insanda sevginin işleyişini tetikleyecek böyle bir doğa gücünü çağırmanın mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Evet. Yapmamız gereken budur. Ve o zaman herhangi bir ahlaki kurala gerek yoktur. Kişi, bir şeyi doğru mu yanlış mı yaptığını, mahkûm edilebileceğini veya cezalandırılabileceğini görmek için sürekli olarak bir kanun kitabına başvurmak zorunda kalmamalıdır.

Soru: Ahlaki eğitimin kriterini insanların eylemleri ve motivasyonları olarak görüyoruz. Başka ahlaki kriterler olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Ahlak için gerçek kriterin, Üst Gücün varlığı ve O’nun en yüksek ilkesi olan herkese sevgi olduğunu söyleyebilirim.

Ahlaki İlkeler Üzerine Bakış Açıları: Bilim Adamları Ve Kabala

Soru: Bazı ahlaki ilkelerin, insanın biyolojik doğasının bir parçası olduğunu öne süren bir bakış açısı var. Araştırmacılar, farklı cinsiyet, yaş ve kültürden insanlar arasında ahlaki yargıların oluşumunun önemli ölçüde farklılık gösterebileceğini savunuyorlar. Bu parametrelerin ahlaki ilkeleri etkilediğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Elbette. Biyoloji, karar vermeyi etkiler.

Yorum: Araştırmacılar, kabul edilen ahlaki normlara uygun hareket etmenin, insanların strese karşı direncini artırdığını ve fiziksel durumlarını güçlendirdiğini keşfettiler.

Cevabım:  Şüphesiz, eylemlerimin ahlaki temeller, ilkeler ve toplumun anlaşmalarıyla desteklendiğinden emin olsaydım, kendimi çok daha güvenli hissederdim.

Soru: Nörofizyologlar, insanların ahlaki yargılarının, beyindeki belirli alanların aktivitesini değiştirerek etkilenebileceğini savunuyorlar. Öyle görünüyor ki, tüm ahlak konuşmaları yakında kendiliğinden duracak ve bunun yerine iki elektrot yardımıyla toplumun ahlakı oluşacaktır.

Dış etkilerle, kişinin ahlak ilkelerini değiştirmenin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Hayır. Görünüşe göre elektrotların yardımıyla bazı kuvvetleri kontrol edebiliyorsunuz. Onları gerçekten kim kontrol ediyor? Bu cevaba ulaşamazsınız. Orada tüm insan ahlakının temeli vardır.

Soru: Harvard Üniversitesi’ndeki uzmanlar, kişinin ahlak ilkelerinin gün içinde değiştiği ve akşamları zayıfladığı sonucuna varan bir dizi deney yaptılar. Bu nedenle, sabahları, önemli olan, ahlaki açıdan zor kararlar vermeyi tavsiye ediyorlar. Sizi görüşünüz nedir?

Cevap: Kişinin fizyolojisine bağlıdır. Sabahları hiç düşünmeyenler vardır; onlar akşamları ve hatta geceleri daha iyi düşünürler.

İnsanlığın Ana Ahlaki İlkesi

Soru: Ahlaki normlar sürekli değişiyor. Örneğin Şovenizm ve Nazizm’in yerini hoşgörü almıştır; cinsel ve ulusal azınlıklara karşı hoşgörülü bir tutum. Ya da daha önceden, boşanma utanç verici bir şey olarak kabul edilmiş olmasına rağmen, günümüzde kişinin bağımsızlık kazanabileceğine vb. inanıldığı için,  onurlu bile olabilir.

Toplumun kültürüne ve geçen zamana bakılmaksızın sabit kalması gereken ilkeler var mı?

Cevap: Evet. Bunlar, herkesin genel etkileşimin ayrılmaz bir parçası gibi hissettiği, tek bir topluluk oluşturduklarında, insanlar arasındaki doğru etkileşim ilkeleridir. Onun içinde mükemmel, ebedi koşullarını keşfederler. Bu duygu içinde yaşamalılar.  Gelişimlerinin amacı budur.

Soru: İnsani gelişime, kültüre ve geçen zamana bakmaksızın değiştirilmemesi gereken birkaç ilkeyi sıralayabilir misiniz?

Cevap: Böyle yalnızca tek bir ilke vardır: “komşunu kendin gibi sev”. Başka hiçbir şey yok. Uygulamada, yalnızca bu ilke bizi, içinde sonsuz ve mükemmel yaşamı ifşa ettiğimiz, birbirimize bağlı sistemimizin yaratılmasına ve sürdürülmesine götürür.

Bu nedenle, onlularda ve küçük gruplar halinde bir araya gelerek, aramızda bu prensibi gerçekleştirmeliyiz. Bu hali hazırda pratik Kabala uygulamasıdır, bizi birbirimize yakınlaştıran, neden birbirimize zıt olduğumuzu açıklayan ve bu zıtlığın nasıl üstesinden geleceğimizi öğrenmemize yardımcı olan, üst ışık denen özel enerjiyi nasıl çekeceğimizdir.

Başlangıçta, parçalanma yaşadığımız için bağımız koptu. Şimdi, birbirimizle yakınlaşmayı başarmalıyız. Bağ ve kopukluk arasındaki farkta, kendimizi, hayatın ebedi akışı içinde var olduğumuzu hissetmeye başlayacağız.

Yorum: Bir paradoks olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi dışarı çıkıp insanlara “komşunu sev” ilkesine uyup uymadıklarını soracak olsaydınız, hemen hemen herkes uyduğunu söylerdi.

Cevabım: Öyleyse, “komşunu kendin gibi sev” sözleriyle neyi kastettiğimizi ve bu prensibin bize neden Tora’da verildiğini ve ayrıca herkesin bunu yerine getirebileceği konusunda böbürlendiğini ama gerçekte hiç kimsenin bunu yerine getirmediğini, vb. açılamamız gerekir.

Soru: Diğer tüm ahlaki ilkelerin bu ilkeye dayandığını mı düşünüyorsunuz?

Cevap: Onların hepsi,  sadece “komşunu sev” in belirli bir durumudur.

Soru: Bundan anlaşılan, eğer bu prensibe uyarsam koltuğumu toplu taşımada başkalarına vereceğim ve insanlara karşılıksız olarak yardım edeceğim midir?

Cevap: Bundan hareketle, her zaman başkalarına karşı nazik olacaksınız ve komşunuza asla zarar veremeyeceksiniz. Sonuçta, bir kişiyi seviyorsanız, ona nasıl zarar verebilirsiniz ki?

Kırbaçla Mı Yoksa İsteyerek Mi?

Soru: Ahlaki normlara uyulmaması, bedensel cezayı gerektirmez ve kişi bunları takip edip etmemeye kendisi karar verir. Bunların uygulanmasıyla ilgili bir ceza ve ödül sistemi getirmenin gerekli olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Kişiyi, ahlaki standartların uygulanmasının, doğadan doğrudan ve derhal ödül veya ceza almaya yol açtığını anladığı bir seviyeye yükseltmenin gerekli olduğunu düşünüyorum.

Soru: Ama henüz bu gerçekleşmediğine göre, cezaları bir eyalet yasası şeklinde uygulamak mümkün müdür?

Cevap: Muhtemelen yapabilirdiniz. Ama bu doğru değildir. Bu kırbaç yoluyla bir önlemdir. Farz edin ki, toplu taşıma araçlarında koltuğunuzu bir kadına vermediniz, sonra hesabınızdan bin dolar kayboldu. Ve eğer hamile bir kadın olsaydı, o zaman on bin dolar.

Soru: Kişiye bu şekilde normlara uymayı öğretmek mümkün müdür?

Cevap: Mümkündür. Ama bu, kişiyi düzeltmeyecektir.

Soru: Onu ne düzeltecektir?

Cevap: Ancak, korkudan değil bilinçli olarak, bunu yaparak ortak bir güce, ortak bir ruha yaklaştığını anlaması.

Kırbaç yöntemi, bu yasalara dikkat çekmek için sadece başlangıçta yardımcı olur, ancak daha sonrasında değil.