Monthly Archives: Mart 2023

“Neden Kendimizi Başkalarıyla Kıyaslıyoruz?” (Quora)

Başkaları pahasına haz alan, bir haz alma arzusundan yaratıldık. Bu bizim insan egomuzdur ve kendimizi başkalarıyla kıyaslayarak bize bir benlik duygusu verir. Kendimizi başkalarıyla karşılaştırdığımızda, kendimizi onlardan ayırırız ve üstün olmayı- onları çeşitli şekillerde kontrol etmeyi ve bastırmayı, isteriz.

Böyle bir eğilim, doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerinde değil, sadece insan seviyesinde mevcuttur. Fiziksel olarak, biz hayvan seviyesinde varız, ancak içsel arzumuz ve eğilimimiz “insan” veya “konuşan” adı verilen daha yüksek bir seviyeye aittir. Böyle bir seviyede, tüm dünyayı adeta “yutmak” isteriz.

Taşlar, bitkiler ve hayvanlar yani doğanın cansız, bitkisel ve canlı seviyeleri, biz insanlarda olduğu gibi başkalarını emirlerine boyun eğdirmek gibi bir arzu duymazlar. Böyle bir sorunu olan sadece biziz. Bu eğilim ve arzumuzu yerine getirmek isteyerek hayatımızı boşa harcıyoruz ve doğa bizi adeta buna mecbur ediyor.

Kendimizi başkaları ile kıyaslamasaydık, o zaman kendimizi, varmış gibi hissedemezdik. Anı yaşayan ve ek hiçbir arzusu olmayan herhangi bir hayvan gibi hissederdik. Bununla birlikte bizler, “kötü eğilim” adı verilen, daha yüksek bir dereceyi, kendisini başkalarıyla kıyaslayan ve diğerlerine karşı üstünlüğü arzulayan insan egosunu barındırıyoruz. Bu bir yandan “kötülük” olarak adlandırılır, ancak diğer yandan insanlığı ilerlemeye ve farklı şeyler denemeye – bu arzuyu gerçekleştirmeye – iter. Bunun farkına varmamız gerektiğini hissediyoruz, aksi takdirde kendimizi yokmuş gibi hissederiz.

Dostlar Olmadan Işık Yoktur

Kalbinizi dostlar için sevgiye açmanın ne kadar önemli olduğunu henüz tam olarak anlamış değiliz. Nihayetinde, onun aracılığıyla Yaradan’ı sevmeye başlıyoruz ve bu başka türlü mümkün değildir. Bu bizi iter ve çok garip ve alışılmadık gelir ama özünde bu, O’nun niteliklerine yaklaşmamıza yardımcı olmak için Yaradan’ın yarattığı kötü eğilimin tezahürüdür.

Bir dostun kalbine girmeye çalıştığım zaman, Yaradan’a ulaştığım anlaşılır. Bir dostun kalbi, Yaradan’la buluştuğum yer olan, o tapınaktır. Şu ana kadar bunu hissetmiyoruz ve bu bilince ulaşmamız uzun zaman alıyor. Aslında, içimde barındırdığım tüm egoizm, bir dostla olan bağıma karşı çıkar çünkü burası benim Yaradan’la bağımın olduğu yerdir.

Benim için bir dostun kalbi, Yaradan’ın evi olur. Bir dostun kalbine girmeyi başarırsam, Yaradan’ın bulunduğu tapınağa giriyorum demektir. Bu kutsal binayı inşa eden ve böylece Yaradan’a yaklaşan bendim.

Bu nedenle, en önemli şey egoizminizi kırmak ve dostlarınızın kalbine girmektir. Umarım bu içsel duygu kalbimizin derinliklerine yerleşene kadar bunu daha fazla ve daha fazla hissedeceğiz ve bu şekilde hepimiz tek kalpte tek adam olarak bağlanmaya layık olacağız.

Kabala’ya Direniş

Kabala’nın birçok muhalifleri vardır. Onlara böyle öğretildiği için “Kabala” kelimesine katlanamayan insanlar vardır. Kendilerine zarar verebileceğine ve bir şekilde önemlerini azaltabileceğine inandıkları için, onu çalışmaya istekli olmayan insanlar vardır. Yani düşünmeden, başka insanlara sorun çıkarmak için birçok neden vardır.

Yaradan hakkında tamamen yeni bir şekilde konuştuğunuzdaki sorunlardan bahsetmiyorum bile – bu hiçbir dinin bahsetmediği bir şey. Seni nasıl kabul etsinler?

Yorum: Prensipte ne yaptığınızı kendinize açıklayabilmeniz için, Kabala’ya karşı direnişin var olduğunu söylüyorsunuz.

Cevabım: Evet, Kabala çalışan bir kişi gerçekte ne yaptığını anlamaya başlayana kadar bu bir problemdir. Bu, onun içinde hemen oluşmaz.

Yavaş yavaş, neden, ne ve nasıl olduğunu anlamaya başlar. Bütün bunlar, hissetmediği ruhu incelediği için birikir. Kendisi de henüz hissetmediği, ancak yaklaşmaya çalıştığı, üst dünya denen bu ruhtaki duyumları inceler. Bu nedenle, nerede olduğuna dair henüz net bir anlayışa sahip değildir.

Rabaş: Manevi Devrim

Rabaş, Polonyalı Yahudilerin bir köşede, küçük bir toplulukta ayrı ayrı oturup çalışma zihniyetine sahip olmayan, inançsız, ruhen kesinlikle yabancı insanlara öğretmeyi kabul ederek bir devrim yaptı.

Aniden Tel Aviv’den tamamen inançsız olan kırk öğrenci size gelir ve siz onları kabul eder ve onlara kalbinizi verirsiniz. Bütün bunlar Bnei Brak’ta kapalı [Ortodoks] bir toplulukta olmaktaydı.

Anlaşılmaz bir şeydi: “Ne? Aşlag dindar olmayanlara ders vermeye mi başladı?! Ve onlar genç ve evli değiller mi?! Bu nasıl olabilir?!”

Kabala’nın, sadece kırk yaş üstü insanlar için olduğuna inanılıyordu. Ona yirmi beş yaşındakileri getirdim! Kabala’nın sadece Talmud’u zaten bilen dindarlar için olduğuna inanılıyordu. Bu kitapları hiç açmayan, tanımayan ve onları hor gören adamlar getirdim! Kipayı sadece cenazelerde veya bir şey olduğunda takarlardı.

Bu tür insanları, tüm adetlere rağmen Kabala çalışmasına kabul etti – kırk yaşın altında, evli değil, kendilerini Tora ile doldurmamış! Bu nasıl olabilir? Ama bunun için çabaladı. Farklı bir zaman gelmişti.

 

Kabala Dilinin Avantajı

Bu yorumda yapmakta zorlandığım şey, Tanrısal bilge Ari’nin bize verdiği talimata göre onların manevi saflıkları içinde, herhangi bir somut terimden yoksun olarak On Sefirot’u açıklamaktı. Böylece, her yeni başlayan, herhangi bir maddileştirme veya hatada başarısız olmadan bilgeliğe yaklaşabilir.

Bu on Sefirot’un anlaşılmasıyla, kişi bu bilgelikteki diğer konuları da incelemeye ve kavramayı bilecektir. (Baal HaSulam, “On Sefirot Çalışması,” Bölüm 1: Kısıtlama ve çizgi, İçsel Gözlem).

Baal HaSulam, Kabalistlerin manevi nesneleri maddeleştirmemek için, özellikle Sefirot‘un dilini aldıklarını söyler.

Kişi, Kabalistik metinleri çalışarak, dünyamızın tüm sözlerinin ardındaki manevi eylemleri ve manevi kavramları yavaş yavaş anlamaya başlayacaktır.

Baal HaSulam, tüm o hikâyelerle karıştırılmaması için, yeni başlayanların manevi dünyayı önceki nesillerde yazılan kitaplarda kullanılan dalların dilinde değil, Kabalistik dilde incelemelerini tavsiye eder.

Gerçek şu ki, üst dünyayı edinmiş ve Kabala’nın içsel anlamını az çok anlamış olan Kabalistler, bu dile sahip olmadıkları için hala hiçbir şeyi açıkça ifade edemezler.

Onun doğru kullanımını ortaya çıkaran Baal HaSulam’dı. Bu nedenle, ondan sonra, genel olarak zaten hata yapmayacağımızdan ve her şeyi doğru ifade edip anlayacağımızdan emin olabiliriz.

 

Her Şey Benzerlik Ölçüsüne Bağlıdır

Bu nedenle, O’nun ihsanında her zaman iki anlayışı ayırt etmeliyiz: Birincisi, hala kapsayıcı, basit bir ışık olduğu zaman, o üst bolluğun özünün alınmadan önceki formudur. İkincisi, bununla alıcının özelliklerine göre ayrı bir form elde ettiği için, bolluk alındıktan sonraki formudur. (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Bölüm 1, İçsel Gözlem, Madde 2).

Benim niteliklerimin ve Yaradan’ın ihsanının niteliklerinin benzerliğine göre, sadece belirli bir etki hissederim. Yani bende kıyafetlenmeden önce ışık; “basit, formsuz, tek” olarak adlandırılır ve alıcının içinde kıyafetlendiğinde adeta benim niteliklerimi almış gibidir.

Soru: Eğer benim niteliklerim O’nun zıddıysa, kendimi Yaradan’a zıt mı hissederim?

Cevap: Burada, Yaradan’ın nitelikleri ile insanın niteliklerinin benzerliğine bağlı olarak çok sayıda olasılık vardır. Bu, bir insanın nasıl hissettiğidir. Nitelikleri Yaradan’ın niteliklerine ne kadar benzer olursa, O’nu o kadar doğru hissedecektir.

Soru: Bu Yaradan duygusu ne kadar nettir?

Cevap: Bu benzerlik ölçüsüne bağlıdır çünkü pratikte sadece Yaradan’ı hissederiz, O’ndan başkası yoktur.

Bu nedenle tüm arayışımız, O’nu tüm görünümleri ile ifşa etmektir. O zaman etraftaki her şeyin O’ndan, O’nun tek gücünden ve bütünlüğünden ibaret olduğunu göreceğiz.

Son Neslin Kabalistlerinin Misyonu

Yorum: Neler olduğuna bakarsanız, o zaman bu aşamada siz geçmişin Kabalistlerinden çok daha fazlasını yaptınız.

Cevabım: Bu aşamada çok şey yaptım ama düşük seviyede.

Geçmişin Kabalistleri, manevi dünyada büyük ıslahlar yaptılar ve onu dünyamızda tezahür etmesi için hazırladılar. Bununla birlikte, ben, aşağıdan yukarıya daha çok çalışma yapıyorum. Bu dünyayı, onun formu ve arzusu bakımından üst dünyayla temasa az çok hazır olacak şekilde hazırlıyorum.

Yani onların çalışması, manevi kaynağı yukarıdan aşağıya çekmek üzerine kuruluydu ve benim çalışmam bir grup insanı, onların kaynağına yükseltmek ve bu bağı yaratmak. Ben, aşağıdan yukarıya doğru çalışıyorum. Bu, benim misyonum.

İntegral Eğitim Sistemi

İntegral eğitim, dünyamızda bir ağ gibi gelişmeye başlayan, üst yönetim yapısına uygun olarak insanlar arasında bağlantılar oluşturan bir bilgi, beceri ve alıştırmalar sistemidir. Bu ağ ile uyumsuzluğumuz, küçük, özelden, evrensele, küresele, her şeyi kendi içinde kapsayan her türden kriz olarak bizim içimizde kendini gösterir.

İntegral eğitim, yaşlılardan başlayarak çocuklara kadar toplumun tüm kesimlerini, alt ve üst kesimlerini kapsamalıdır.

Bu eğitim, insanlara her şeyi anlayabilmeleri için basit bir seviyede dünyanın nasıl çalıştığını anlatmaktan ibaret olmalıdır; yani, dünyamız küreseldir, entegredir ve kendisini giderek daha açık bir şekilde bağlantılı tek bir sistem olarak gösterir. Aramızdaki bağ, buna uymuyorsa, o zaman doğası gereği kendini gösteren bu yanlış bağlantının üzerine ne inşa edersek edelim, her zaman başarısızlığa, iflasa veya krize mahkûm olacağız.

Bu, kişiye açıkça gösterilmelidir. Ev halkı, iş arkadaşları ve toplumla ilişkileri ve tüm toplumun, insanların, uluslar arasındaki ilişkileri ve tüm insan sisteminin çevre ile bağlantısı, tüm bunlar küresel, kapalı, bütünsel, birleşik ve integral olmalıdır. Bu, şimdi bu formda tezahür eden ve gelişimimizin son aşaması, bir sonraki dereceye yükseliş olan doğamız gereği bizden isteniyor.

Fizikçiler, psikologlar, sosyologlar ve birçok bilim adamı bundan bahsediyor yani bu zaten çok açık. Bu nedenle, integral bir eğitim sistemi geliştirmeli ve bunu mümkün olan her yerde uygulamaya çalışmalı ve insanlara bunun ne kadar yararlı olduğunu, kaynakları, zamanı, sağlığı koruduğunu ve insanlar arasındaki ilişkileri, yaşam tarzımızı vb. iyileştirdiğini göstermeliyiz.

İntegral eğitim, her yerde tanıtılması gereken pratik bir yöntemdir. Kim girerse sadece kazanır.

Ne yazık ki buna alışmamız çok zor çünkü bizim egoist toplumumuz kişisel çıkar toplumudur.

İktidardaki yetkililer mümkün olduğu kadar orada kalmak, mümkün olduğunca fazlasını almak ister ve “bizden sonrası tufan” diye düşünürler. Bu nedenle, süreci yukarıdan yavaşlatırlar. Bu arada aşağıdan da, parasızlık ve cehalet onu yavaşlatır.

Oturup hiçbir şeyi araştırmak istemeyen görevlilerle Milli Eğitim Bakanlığı’nın himayesinde oldukları için, çocuklara yaklaşmak mümkün değil. Aynı şey, BM ve UNESCO da dâhil olmak üzere tüm uluslararası kuruluşlar için geçerlidir ve bu, her yerde yalnızca “yaşama, geçinme ve iyilik yapma” gereksinimleriyle ilgilenen insanların olduğunu kanıtlar.

Dünya böyle işliyor ve oradaki insanları suçlamıyorum. Bu, yüz binlerce yıldır gelişmekte olan bir egoist sistemdir. Yani insanlar ışığı görmeden önce, ciddi ayaklanmalar olacaktır.

Gerçek, Gelecekte Kendini Gösterecektir

Soru: Bir yandan dağıtım yaparken sorun yaşamamak, bir yandan da bunun içinde Yaradan olduğunu anlamak için ne yapmalıyız?

Cevap: Bizim işimiz bu.

Sorun yaşamamak ile ne demek istiyorsun? Ben sorun yaşamıyorum; ben özellikle kimsenin aleyhine konuşmuyorum. Doğru doğal bakış açısını, gerçeği ifade ediyorum. Ve aynı çizgide olmayan biriyle bir yere gitmiyorsa, bunu düşünmüyorum çünkü birisinin benimle aynı fikirde olmayacağını dikkate almıyorum bile. Kimseyle çatışmaya girmiyorum.

Bloğumda genellikle birinin görüşünü yayınlarım ve sonrasında neden benim açımdan bunun böyle olmadığını yazarım. Ama aynı zamanda yazarla alay etmem, bunun yerine kendimi bir Kabalist olarak konumlandırırım ve sözümün Kabalist bakış açısından kendi değerlendirmem olduğunu ifade ederim.

İnsanları aşağılamıyorum, aksine onlara saygı duyuyorum. Benim bakış açıma göre onlar yanılıyor ve onların bakış açısına göre de ben tamamen yanılıyorum. Ne olmuş? Gerçek nerede?

Bu konularda gerçek, gelecekte kendini gösterecektir. Kimseyi ikna etmeye çalışmıyorum. Birini benim gibi düşündürmek için, o içsel dürtüye bile sahip değilim. Bu zaten imkânsızdır.

Kişi buna kendi kendine, farkındalıkla, deneyimlerle, içsel mücadeleyle, arayışlarla gelmeli, ben ona baskı yapacağım ve o fikrini değiştirecek gerçeğiyle değil. Bunu yaparak dünyayı düzeltmek mümkün mü?

Akıl, Arzu ve Niyet

Soru: Bizim dünyamızda doğan bir insan zaten bir niyete sahip midir? O sadece alma arzusuyla doğmaz mı?

Cevap: Evet ama bunlar küçük, mikro niyetlerdir.

Soru: Küçük bir çocuğun zevk alma arzusu olduğunu görüyoruz. Yine de kendi iyiliği için zevk aldığını bile söyleyemezsiniz. Ama büyüdüğünde öyle bir kurnazlık gösteriyor ki, bunu bilinçli olarak kendisi için yapıyor, bilinçli olarak başkalarını kullanıyor. Bizim bir arzumuz, aklımız veya başka bir işlevimiz var mı?

Cevap: Aklımız, arzumuz ve niyetimiz var. En önemli şey ise niyettir. Bu, kişinin eylemlerinde neye talip olduğunu belirler.

Akıl yardımıyla niyeti değiştirebiliriz. Arzunun kendisi tamamen mekaniktir. Ancak niyeti arzuların üzerine nasıl yükseltebileceğimizi ve arzunun doğasını -kendimiz veya başkaları için- nasıl değiştirebileceğimizi bilmek zaten bir insan yeteneğidir.

Akıl çok önemli bir fonksiyondur. Bizler onun sayesinde niyetimizi değiştirebiliriz.