Monthly Archives: Şubat 2023

Zohar Kitabı, Bizler İçin İfşa Oldu

Zohar Kitabı, sadece günümüzde ifşa olabildi çünkü gelişimimizde cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeleri geçtik ve insan seviyesine ulaştık (İnsan – Adem, “Edomeh” kelimesinden gelir, Yaradan’a benzer anlamındadır).

Bu nedenle bugün hayatımızda kriz, çaresizlik, umutsuzluk ve hayal kırıklığı hissediyoruz.

İşte bu nedenle Zohar Kitabı, ıslahımızı gerçekleştirebilmemiz yani hepimizin bir bütün olarak birbirine bağlı olduğu, sonsuzluğun Malhut’unda olduğu gibi; aramızdaki aynı bağlantı sistemine ulaşabilmemiz için ifşa edilmiştir.

Islahın ilk aşaması “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” denir. Bu, Hafetz Hesed (kendisi için hiçbir şey istemeyen) seviyesidir, korkudan (endişeden) dönüş seviyesidir.

Islahın ikinci aşaması daha yüksektir, komşunu kendin gibi sevme seviyesidir, sevgiye ya da ihsan etme uğruna almaya dönüş seviyesidir.

Bu iki ıslahı da yapmak zorundayız ve bunların her ikisi de insanlar arasındaki ilişkilerde uygulanır.

Ne de olsa Yaradan,  ıslah olmuş ilişkilerimiz vasıtasıyla ifşa olur yani komşumuza olan sevgimiz ve ihsanımız ölçüsünde ya da “Başkasının sevgisinden Yaradan sevgisine” sözüyle ima edildiği gibi.

Bir grup Kabalist tarafından yani insan seviyesine ulaşmak isteyenler arasında uygulanması dışında, tek bir ıslah gerçekleştirilemez.

Onlar birbirleriyle olan ilişkilerinde, sonsuzluğun Malhut sistemini inşa ederler ve onun içinde sonsuzluğun ışığını yani Yaradan’ı hissetmeyi arzularlar.

Zohar Kitabı bunun için bize güç, arzu ve içsel edinimler vermelidir.

Bu nedenle, Zohar’ı okurken, kişi,  hepimizin bir olduğu ve kalpteki noktalarımızın yani maneviyat arzularımızın birleştiği ve bu ortak arzular vasıtasıyla içinde Yaradan’ı hissedeceğimiz manevi kabımızı, Şehina’yı ya da sonsuzluğun Malhut’unu inşa ettiğimiz niyetini korumaya çalışmalıdır.

Zohar’ın yazarları, Rabbi Şimon grubu gibi, birlikte hissetmeli ve aramızdaki bu bağ sistemi içinde Kitap’ın ne hakkında konuştuğunu hayal etmeye çalışmalıyız.

Ne de olsa Zohar, sadece aramızdaki bağdan bahsediyor, onu sözde bu dünyaya ait her türlü form ve imgeyle anlatsa da, aslında ruhumuzun güçleri hakkında konuşuyor.

“Sürekli Savaşmak İnsanın Doğası Mıdır?” (Quora)

Evet. İnsan doğası, bizde başkalarına hükmetme isteği uyandırır, doğamız gereği diğer insanların kendileri gibi düşünmesini ve davranmasını sevmeyiz.

İnsan doğasının üzerine çıkma şansımız var ama bu toplumun olgunluğuna bağlıdır yani insanların başkalarıyla savaşmayı düşünmediği bir koşula ulaşılmasına. Eğer bu olgunluğa ve insan doğasının üzerine çıkma yeteneğine ulaşamazsak, o zaman doğa bizi yok edecektir.

Ufukta, ortalığı kasıp kavuran iklim değişikliklerinden, kitlesel açlık olasılığına kadar pek çok sorun görünüyor. Üstelik bu tür trajedilerle birlikte, milletler ve ülkeler birbirlerine nasıl zarar vereceklerini düşünmeye devam edecekler. Bu nedenle dünyamızın ciddi ıslahlara ihtiyacı var. Olumlu bir şekilde bağ kurmalıyız.

“Mutluluk İçsel Mi Yoksa Dışsal Mıdır?” (Quora)

Hissettiğimiz her şey içseldir. Başka hiç kimse, bir bireyin hissettiğini hissetmez ve eğer biri bir şey hisseder ve bunu bir başkasına anlatırsa, diğer kişi bunu duygularının bir parçası olarak kendisiyle yeterince ilişkilendiremez, o zaman neden bahsettiğini bilemez.

Kişinin içinde olmayan, dolayısıyla da yoktur. Bu nedenle, mutluluk içseldir ve gerçekten arzuladığımız bir şey gerçekleştiğinde ortaya çıkar.

Böyle bir duygu “mutluluk” olarak adlandırılabilir. Ancak, acı çektiğimiz şeylerle bizi mutlu eden şeyler arasında bir dizi seviye vardır. Bir çocuğun annesini özlemesi gibi, en büyük mutluluğun doğayla dengeye yaklaştığımızı hissettiğimizde görünür olduğu anlaşılıyor. İşte bu, mutlu olduğumuzu hissettiğimiz andır.

Mutluluk, her zaman gerçekleştirmek istediğimiz, ancak umudumuzu çoktan yitirdiğimiz bir doyum için duyduğumuz güçlü bir arzudur. Ardından, doğanın olumlu gücü – “Yaradan” olarak adlandırılan ihsan etme, sevgi ve bağ gücü – ortaya çıkar. “Neredeydin? Seni arıyordum!” der. Ve kişi şunu söylemek ister: “Seni arayan benim! Ben değil – ama Sen, neredeydin?” Böylece hiçbir tereddüt veya söz olmadan, basit bir şekilde bir araya gelirler.

Bu mutluluktur. Ancak bu, kendi alanlarını ve bireysel duyumlarını korurken iki bedenin birbirine yapıştığı dünyamızda meydana gelen türden bir kaynaşma değildir. Burada bedenlerimiz yoktur, karşılıklı bir nüfuz etme hissi vardır. Sonuç olarak, belirli bir varlık durumu ortaya çıkar.

Benlik duygumuz açısından, onun erimesini isteriz. Buna kesinlikle ihtiyaç duymayız. Ancak, benlik duygusu kaybolursa, o zaman öteki duygusu da kaybolur. Bu yüzden benliğin var olması gerekecek şekilde tasarlanmıştır.

Kabala dilinde şöyle anlatılır: Aviut yani egonun “kalınlığı” kaybolmaz. Dahası, ego artmaya devam ettikçe, onu ihsan etme niteliğiyle uyumlu hale getirme yeteneğini kazanabiliriz. Sonuç olarak ego, nefret büyür ve sevgi de artar. Lineer dünyamızda, bunun nasıl çalıştığını anlamıyoruz. Manevi alanda ise işler böyle yürür. Ve bu nefret ve sevgi, sonsuzluğu hissettiğimiz bir sonsuzluk durumuna yükselir. O zaman böyle bir mutluluğun sınırı yoktur, ama hissedilmesi gerekir, aksi takdirde anlamsızdır. Ancak böyle bir duyuma ulaşmadan önce önümüzde çok uzun bir yol var.

Manevi Dünyayı Kazanın

Soru: Manevi yolu takip etme seçeneğiniz var mı, yok mu?

Cevap: Seçenek yoktur. Bu kaderdir, o kadar.

Soru: Bir insanın yükü yüklenme koşulunda mı yoksa zaten çıkışta mı olduğu nasıl ayırt edilir? Bu sistemde yazılı mıdır?

Cevap: Her iki durumda da, kişiyi gerçekten her şeye hazır ve ilerliyormuş gibi kabul etmeliyiz; olan oluyordur. Egoizmin birçokları için nasıl çalıştığını görüyoruz. Bizim toplumumuzda egoizmi uygulamanın ne kadar zor olduğunu anlıyorlar, burada egoizm için bir tatmin yok ve ayrılıyorlar.

Soru:  Yani insanın başka seçeneği yok mu, nasıl olsa gidecek mi?

Cevap: Grubun önünde başını ne kadar eğdiğine bağlıdır. Sadece bu. Kişi bunu yapmalıdır.

En önemli şey devam etmektir: “Hiçbir yere gitmiyorum, burada kalıyorum, sadece burada var oluyorum.” İşte bu kadar! Belirleyici olması gereken budur: ayrılmak dışında ne istersen yap. Benimle ne istersen yap, sadece beni kapı dışarı atma.

Yorum: Ama birçok insan için, kalıp acı çekmektense ayrılmanın daha kolay olduğunu söylediniz.

Cevabım: Bu onların bileceği şey! Manevi dünyayı kazanmak istiyorsanız, o zaman onun için çalışmalısınız. Öğrenciler benimle, grupla, çalışmayla ve dağıtımla düzgün bir şekilde temasa geçtiklerinde, bu çalışma nispeten daha kolay ilerler.

Zohar, Tüm Hastalıkların İlacıdır

Zohar’da da tıpkı Tora’da olduğu gibi ille de sırayla okuma zorunluluğu yoktur; kitabı istediğiniz yerden açabilirsiniz!

Mezmurlar gibidir; bir yerden, herhangi bir ayetten açarsınız ve okursunuz. Ortadan bile başlayabilirsiniz.

Kutsal kitapları (kutsallık, ihsan etme, Bina niteliğinden Yaradan’a ulaşmış olanlar tarafından yazılanı) okurken, asıl mesele ne okuyacağınız veya ne hakkında okuyacağınız değildir, asıl niyet okuyarak ne elde etmek istediğinizdir?

Çünkü zaten hissetmediğiniz ve anlamadığınız üst dünya hakkında okuyorsunuz.

Zohar, tüm kutsal kitapların en yüksek kaynağıdır. Bu, üst ışığın en güçlü kaynağıdır, ıslah ışığıdır. Bir hastaya infüzyon gibidir, aldığınız ilaçtır.

Peki, bu ilacı alarak ne elde etmek istiyorsunuz? Sağlıklı olmak sizin için ne anlama geliyor? Zohar Kitabı’nın gücü sizin için hem hayat veren bir yaşam iksiri hem de ölümcül bir zehir olabilir, ikisinden biri!

Bu nedenle, Kitabı açmadan önce düşünmeli, hissetmeli, kendinizi ayarlamalı, hazırlanmalı ve ondan şimdi ne elde edeceğinizi bilmelisiniz?

Sembolü yılan olan bir ilaç alacaksınız. Onun zehri gerçekten zehir olabilir veya bütün hastalıklara şifa olabilir.

Bu nedenle, Zohar Kitabı’nı açmadan önce, doğru niyetle dolmalıyız ve ölümcül bir zehir değil, hayat kurtaran bir yaşam iksiri almalıyız.

İnsanlar doğru niyet olmadan Tora’yı çalışırlarsa, o zaman kurur ve cansız hale gelir. Bu, Zohar Kitabı gibi çok büyük bir güç kaynağının önündeysek özellikle tehlikelidir.

Ve sıradan insanlardan, bu kadar uzun süre saklanması, ancak Kabalistlere ifşa edilmesi tesadüf değildir.

Bir Kabalist (yani doğru arzuya ulaşmış bir kişi) bu kitabı bir şekilde her zaman birinden, biri aracılığıyla bulmuştur; bir şekilde ona yukarıdan gönderilmiş ve onu bulabileceği bir yere getirilmiştir.

Ama diğer insanlara açıklanmadı çünkü daha önce kendimizi doğru niyetle donatamadık. Bu nedenle, Zohar bize yalnızca zarar verebilirdi.

Ve bugün, Zohar Kitabı’nı bize iyilik getirmesi, yaşam kaynağı olması ve Allah korusun ölümcül bir zehire dönüşmemesi niyetiyle açıyoruz.

Sonuçta, Zohar’da o kadar kuvvetli bir güç var ki, onu sadece birlikte, sadece doğru tavırla açmaya dikkat etmelisiniz.

Ve bu yüzden bizim zamanımızda kendini ifşa etmiştir; bize harika fırsatlar sunmaktadır. Ve bizler bunu, tüm insanlara sunmak istiyoruz.

Ancak herkes bilmeli ki, Zohar çalışması sırasındaki sadece doğru niyet, onu yaşam iksirine dönüştürür.

Roş HaŞanah – Af Dileme Zamanı

Roş HaŞanah, günahlarınız için Yaradan’dan af dileme zamanıdır. Başka bir deyişle, Yaradan’ın önemi ve büyüklüğü konusunda bir fikre sahip olmadığımı hissediyorum ve bunun için özür diliyorum. Ne de olsa, Yaradan’ın büyüklüğünü ve önemini hissetseydim, o zaman elbette farklı davranırdım. Görünüşe göre bende eksik olan sadece Yaradan duygusudur.

İşte bu yüzden talep ediyorum: “Seni hissetmeme izin ver ve ben farklı olacağım!” İnsanın Yaradan’a söylemesi gereken şey budur; doğru istek ve doğru özür budur. Sonuçta, neden günah işliyorum? Çünkü bende inanç denilen, Yaradan duygusu eksik. Yaradan hissiyatı yok, inanç yok ve bu nedenle beni durduracak kimse yok. Başka şekilde yapamam çünkü eğer Yaradan bana hükmetmezse, o zaman kötü eğilim, egoizm hükmeder.

Bu nedenle, Yaradan’dan benim üzerimde yönetimi almasını istiyorum. Bu benim ana isteğim, ardından Roş HaŞanah’ya geliyoruz, krala geliyoruz ve O’nu, üzerimizde hüküm sürmesini için görevlendirmek istiyoruz.

Tüm günahlarımdan tövbe etmek, ıslahımı engelleyen her şeyi bilmek ve hissetmek istiyorum. Yaradan’dan gözlerimi açmasını ve günahın ve emrin nerede olduğunu hissetmeme izin vermesini istiyorum ki O’nun verme, sevme ve birleştirme sözünü nerede yerine getirdiğimi ve nerede tersini yaptığımı anlayabileyim.

Şimdi, hayatımın her anında bunu hissetmiyorum. Hissetseydim, elbette gelişirdim. Sorun şu ki, kendimi kontrol edebileceğim, Yaradan’ı ve ihsan etme gücünü hissetmiyorum. Ve bununla, Yaradan’a dönerim ve bana ihsan etme gücü konusunda kendimi sınama fırsatı vermesini talep ederim ve o zaman asla bir suç işlemem.

Bizler, geçmişi hatırlamıyoruz ve onun için af dilemiyoruz. Olanlar için değil, ıslah için çabalamadığım ve Yaradan’ın bu konuda bana yardım etmesini istemediğim için ağlamalıyım. İlerlemek istiyorum, geçmişe dalıp yaptıklarıma gözyaşı dökmek değil.

Ben mi bir şey yaptım? Ben hiçbir şey yapmadım, her şeyi Yaradan yaptı. Ve bunu bir amaçla yaptı ki böylece artık neyi düzeltmem gerektiğini biliyorum. Bu kötülüğü, şimdi ifşa olan günahı alıyorum ve ıslah etmeye başlıyorum. Bütün özlemim ileriye doğru, geriye değil. Fark bu!