Daily Archives: Ocak 10, 2023

Atzmuto ve Işık Arasındaki Fark

On Sefirot’un Çalışılması’nda, Atzmuto ile ışık arasında bir fark olduğu yazılıdır. Atzmuto ulaşılamaz bir şeydir – yaradılışın köküdür. Ve ışık, bu kökten kaynaklanan, yayılan ve birçok farklı türde yaratılış oluşturmaya devam eden şeydir.

Baal HaSulam, ışığın tam olarak Atzmuto’dan farklı olduğunu yazar çünkü yaratılanın niteliği, alma arzusu zaten ışığın doğasında vardır. Ve Atzmuto, buna sahip değildir.

Soru: Atzmuto’nun Yaradan’ın özü olduğunu söyleyebilir miyiz? Yaradan’da kendisi için bir şey alma düşüncesi hiç yok mu?

Cevap: Yaradan, var olan her şeyin kaynağıdır. Her şey onun içindedir. Ama O’nun hakkında çok fazla konuşamayız çünkü O’nun hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.

İnsanın Yaradan İle Diyaloğu

Dua, MAN‘ı (dişi sular) yükseltmek denilen, Yaradan’a bir yakarıştır yani kişinin kendisinden Yaradan’a yükselttiği büyük bir arzusudur. Elbette o zaman Yaradan onun isteğine cevap verebilecektir. 

Dua, kişinin Yaradan’dan samimi bir talebidir, Yaradan onu bekler ve cevap verir. Dua, kişinin Yaradan ile olan bağıdır.

Duanın sadece insana özgü olduğunu düşünmeyin. Cansız, bitkisel ve hayvansal doğa kendi içinde sürekli dua halindedir. Ama onların duaları organik olarak doğanın bir parçasıdır çünkü bir taşın, bir bitkinin veya bir hayvanın ne isteyeceği önceden bilinir. Bu nedenle arzularının özel bir ifadeye ihtiyacı yoktur; otomatik olarak hareket eder.

Oysa insan, duası üzerinde çalışmakla yükümlüdür ve bu nedenle kendisine özgür irade verilmiştir. İnsan, duasını Yaradan’ın kendisine vermek istediği şeye göre düzenlediği ölçüde, başarıya ulaşır ve Yaradan’la karşılıklı bir bağ kurar: “Ben sevgilim için,  sevgilim benim için.”

Yaradan kişi için önceden bir cevap hazırlar ve böylece onu dua etmeye uyandırır. Kişi, Yaradan’a kendisine cevap verme ve yardım etme fırsatı vermek için hangi dua ile hitap edeceğini araştırmalı ve bulmalıdır. Sonra aralarında “Ben sevgilim için, sevgilim benim için” şeklinde karşılıklı bir bağ kurulur.

İstediğimiz o anda, Yaradan zaten bize yardım ediyordur ve hatta daha öncesinde, çünkü O bizi Kendisine dönmemiz için uyandırdığında, zaten bununla yardım eder, söylendiği gibi: “Sadece iste ve Ben cevap vereceğim.”

“Mutsuzluk Çağı” (Linkedin)

Küresel analiz ve danışmanlık şirketi Gallup tarafından yakın zamanda yayınlanan bir makale, dünya genelinde mutsuzluğun arttığını ortaya çıkardı. Makaleye göre durum “endişe verici çünkü mutsuzluk şu anda rekor seviyede. … İnsanlar her zamankinden daha fazla öfke, üzüntü, acı, endişe ve stres hissediyor.” Mutsuzluğun artmasında pandeminin payı olduğu kabul edilirken, “Aslında mutsuzluk on yıldır istikrarlı bir şekilde tırmanıyordu.” deniyor. Araştırmalar, mutluluğun sosyal bağlara bağlı olduğunu gösteriyor. İstatistiksel olarak, daha güçlü ve daha fazla sayıda sosyal bağa sahip insanlar, kendilerini daha mutlu hissederken, içedönüklerin mutsuz hissettiklerini bildirme olasılığı daha yüksek.

Mutluluk ve sosyal bağlar arasındaki ilişki, tüm yaratılışta temel bir öğeye işaret eder. Realitenin her parçasında sağlamlık, canlılık ve gelişim, çevre ile olan bağlara bağlıdır. Realitede herhangi bir yerde meydana gelen her değişiklik, çevre ile bazı etkileşimler nedeniyle gerçekleşir. Yırtıcı hayvanlardan kaçmak gibi görünüşte olumsuz bağlar bile gelişimi hızlandırır.

Tüm doğa için geçerli olan, kendi vücudumuz için de geçerlidir. Vücudumuz ancak hücreler ve organlar arasındaki sayısız bağ sayesinde kendini idame ettirebilir, kendini besleyebilir, patojenlerden ve kirleticilerden koruyabilir, sağlıklı ve güçlü tutabilir. Bu bağların çeşitliliği ve karşılıklı destekleri vücuda güç, dayanıklılık ve canlılık verir.

Bu bağların koptuğu ve kusurlu olduğu tek yer, insan toplumudur. Diğer tüm topluluklar ve diğer tüm doğal sistemler uyumlu bir şekilde çalışır ve parçaları birbirini tamamlar ve destekler. Ancak bizim durumumuzda, karşılıklı destek ve tamamlayıcılık yoktur. Bağlarımız sömürücü ve taciz edicidir ve hedeflerimiz kendi yaşamlarımızı iyileştirmek değil, başkalarının yaşamlarını daha da kötü hale getirmektir.

Bu nedenle, Gallup anketinin bildirdiği tüm olumsuz unsurlar -öfke, üzüntü, acı, endişe ve stres- aramızdaki bozuk ve kopmuş bağlardan kaynaklanıyor. Başlamış olan mutsuzluk çağı, bizim kendi eserimizdir. Birbirimizle ilişki kurma biçimimizi değiştirirsek, ondan çıkıp, şu anda olumsuz olarak algıladığımız her şeyin olumlu karşıtına dönüşeceği bir çağ ile buluşacağız.

Şu anda toplumda hâkim olan olumsuz ilişkiler, umursamazlığın ve yabancılaşmanın bedelini bildiği için, yakınlık ve karşılıklı ilgide ısrar eden bir toplumun alt tabakası olacaktır. Mutsuzluk çağı, gerçek bir aydınlanmanın, doğa bilgisinin ve ondan insan doğasını nasıl düzelteceğini ve hayatı tüm insanlık için nasıl iyi hale getireceğini öğrenen bir çağın tetikleyicisi olabilir. Alternatif olarak, eylemsizliği seçersek, yaygın mutsuzluk tırmanmaya devam edebilir ve benzeri görülmemiş bir sefalet çağına dönüşebilir.

Yeryüzündeki Varlığımız İçin Bir Şart

Tüm çalışmamız, anlamak ve hissetmektir yani tüm insanlığın genel sistemini ve birbirimize ne kadar bağlı ve bağımlı olduğumuzu ortaya çıkarmaktır.

Bize öyle geliyor ki, ister Avustralya’da ister Amerika’da olsun, dünyanın diğer tarafında olup bitenlerden etkilenmiyoruz. Ama dünyanın genel sistemine göre, biz görmesek de tüm insanlar arasında bir bağ olacak şekilde düzenlenmiş durumdayız.

Dünya mükemmel bir şekilde düzenlenmiştir. Sadece biz insanlar, iyi ve doğru ilişkiler kurmaya ve toplumu Dünya gezegeni gibi mükemmel, dairesel bir forma getirmeye çalışmadan, sürekli birbirimizi öldürüyor ve savaşıyoruz. Bununla, kendimizi ıslahtan, doğanın üst gücünün mutlak iyiliğine ulaşma yolundaki iyi bir yaşamdan uzaklaştırıyoruz.

Hepimizin bağlı olduğu, hepimizin birbirine bağımlı olduğu ve herkesin herkese bakmakla, bu dünyanın tüm sakinlerine mutlaka bakmakla yükümlü olduğu, doğa yasasını dikkate almalıyız. Uygulama, böyle bir bağı kurana kadar acı çekeceğiz. Böyle bir bağı ne kadar uzun süre reddedersek, acımız o kadar artacaktır.

İnsanlık gelişiyor ve teknolojik ve bilimsel ilerleme ve kültür sayesinde hayatın daha iyiye gideceğini düşünüyor. Ama aramızda iyi ilişkiler inşa etmezsek, iyi bir hayat kuramayız; bunun yerine, Baal HaSulam’ın hakkında yazdığı üçüncü ve dördüncü nükleer dünya savaşlarına varan, giderek tatsız durumlara düşeceğiz.

Dolayısıyla bu tür sıkıntılara düşmemek için acele etmeli ve ıslahın ancak herkes arasında iyi bir bağ kurmaktan geçtiğini tüm dünyaya anlatmalıyız.

Doğru karşılıklı bir bağın, varlığımız için kesinlikle gerekli bir şart olduğunu anladığımız bir duruma gelmeliyiz. Yavaş yavaş, bu daha net hale gelmelidir. Dünya çok zor, kritik zamanlara yaklaşıyor. İklim felaketleri, uluslar arası savaşlar ve kıtlık gibi mücadelelerle karşı karşıyayız.

Şimdi bile Mısır vebalarının birer birer meydana geldiğini görüyoruz: “kan, kurbağalar ve bitler” – eski Mısır’da meydana gelen tüm bu felaketler artık tüm dünyada ortaya çıkmalı.

Ama bunlar bize sadece acı çekmemiz için değil, onlar aracılığıyla bu acıdan çıkacak tek çözümün bağ kurmak ve karşılıklı destek olduğunu keşfetmemiz için veriliyorlar. Umarız bunu herkese anlatabiliriz ve bu şekilde üçüncü ve dördüncü dünya savaşı tehlikesinden kurtuluruz.