Daily Archives: Aralık 5, 2022

Öğretmen-Öğrenci İlişkisi

Soru: Öğrencilerinizin, sizi bir arkadaş olarak görebilecekleri bir zamanın geleceğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Bunu isterdim ama pek olası değil. Bunu henüz görmüyorum ve benim hakkımda öğrencilere özel bir fikir veren o enerjiyi bozmaktan korkuyorum.

Gerçek şu ki, bir öğretmen, öğrencinin gözünde, öğrencinin kendisi ile aynı olduğunda, sorun ortaya çıkar. Hareket enerjisini kaybeder; öğretmenden aldığı bilgilerle ilgili her türlü şüphe ortaya çıkar; onu önemsemez. Öğrencinin kendini öğretmene yakın hissetmesi için, öğretmenini tanrılaştırdığı duruma hazır olması gerekir. Bu kolay değil.

Bunu kendi deneyimlerimden biliyorum – öğretmen için yemek pişirdiğinizde, onunla denize, saunaya gittiğinizde, hastanede onunla ilgilendiğinizde ve o hasta ve çaresiz olduğunda sizin onu beslemeniz, yıkamanız ve temizlemeniz gerekir. Rabaş’ın iki eli ve yüzü yanmıştı ve ben birkaç hafta onunla birlikteydim.

Bunların hepsi, öğrenci ve öğretmen için yukarıdan gelen karmaşık süreçlerdir ve birbirleriyle bu şekilde çalışmalı ve kendilerine bunun neden verildiğini anlamalıdırlar. Öğretmen anlar. Ancak bir öğrenci için bu korkunç bir sorundur! Bu sırada ne olduğunu, öğrenciye hangi düşüncelerin, ipuçlarının ve korumaların verildiğini anlamamız gerekir.

Yorum: Tüm dünyamız, örneğin başkan ve çevresi gibi, hiyerarşi üzerine kuruludur. Ama onların ilişkisi, kesinlikle sizin öğretmenle tanımladığınızdan farklıdır.

Cevabım: Bir öğretmen ile size öyle düşünceler, arzular ve koşullar verilir ki, onu göz ardı etmek için bolca fırsatınız olur. İyi bir şeye uyum sağlamak sizin için çok zor. Çok zor. Çalışma budur ve bu bir mücadeledir.

Grupta dostlarınızı, onluyu ve Yaradan’ı gözünüzde yükseltmeniz gerektiğini söylüyoruz, amacın öneminin, ona doğru ilerlemek için harcayabileceğiniz enerjiyi belirlediğini söylüyoruz. Ama bir öğretmenle bu daha da zor. Bunun nedeni, grupta dostlarınızın desteğine sahip olmanızdır. Yaradan ile ilgili olarak, ayrıca grubun desteğine de sahipsiniz. Öğretmene gelince, dostlarının öğretmeni yücelttiğini görmek yeterli değildir.

Dahası, bu öğretmenin nasıl davrandığına bağlıdır. Bazıları, onu putlaştıracak, ona saygı duyacak ve ona bağlı olacak insanları çekmek için her şeyi yapar; bu bir kişiyi işlemede tamamen Doğu’ya özgü bir kurnazlık tekniğidir. Bu anti-Kabalistik bir varoluştur.

Ben onu yapmam. Şehrin sokaklarında hızlı adımlarla özgürce dolaşan, tamamen sade bir insan olan Rabaş ile çalıştım; dedikleri gibi hiçbir durumda insanlardan kopmadı.

Onun yanında, bir insanın tam olarak böyle olması gerektiğini hissettim. Hepimiz Yaradan’ın altında eşitsek bunun başka yolu yoktur. Ve bunun için ona saygı duydum.

Ancak şöyle söyleyenler oldu, “Peki, bu nedir? Bu bir öğretmen mi? Bu saygın bir manevi lider mi?” Nerede bu yüz elli kilo ağırlık, nerede bu iletişimdeki bu önem ve yavaşlık? Soru sorduğunuzda beş dakika sonra yavaşça size dönüyor, birkaç kelimeyi yanıtlıyor ve ondan bir tür yanıt duyduğunuzdan zaten memnun oluyorsunuz, konuşmadaki ihtişamı nerede? Bunun hiçbir şeyi yok! Çünkü her şey eylemlere dayalıdır.

Baal HaSulam için de durum aynıydı çünkü biz doğayla, bilimle, bir insanı değiştirme metodolojisiyle uğraşıyoruz. Bunun din ile alakası yok, manipülasyon yok; size bir yöntem verilir ve onu nasıl kullanacağınız öğretilir. Bu kadar.

Yorum: Yine de, birçok insan size büyük saygı duyuyor.

Cevabım: Tüm bunları, kişinin kendi üzerinde yaptığı çalışmada, kişiyi değiştirmenin açıkça pratik yollarına dönüştürmeye çalışıyorum. Bana sadece söylediklerimi dinlemesi gerektiği ölçüde saygı duymasına izin veririm. Hepsi bu. Ondan daha fazla bir şeye ihtiyacım yok!

İçsel Değerler Etkili Olduğunda

Yorum: Bizler öyle zannediyoruz ki eski zamanlarda insanlar ilkeldi. Ama siz, onların, aralarındaki bağın açıkça farkında olduklarını söylediniz.

Benim Yorumum: Ne yönden ilkeldiler? Âdem’den önce ve sonra yirmi nesil, Nuh’tan önce on ve Nuh’tan İbrahim’e kadar on nesil Yahudi, ilkel değildi. Onlar, aralarındaki bağ vasıtasıyla üst dünyaya ulaşıyorlardı. Bunun kaderleri olduğunu ve bu dünyada bu nedenle var olduklarını anladılar.

Bu nedenle onlar gereksiz hiçbir şey yapmadılar ve büyük anıtlar, saraylar, tanrı heykelleri yaratmamışlardır.  Onlar hiçbir şey inşa etmediler! Buna ihtiyaç duymadılar. Onlar içsel çalışma yapıyorlardı. Herkesin kalacak yeri, ekmeği, suyu, eti, sütü, ihtiyacı olan her şey vardı ve bu onlar için yeterliydi.

Burada, İsrail’de yaşamış eski uygarlığa bakın. Geride ne bıraktılar?

Hiç bir şey. Elbette şehirler ve yerleşim yerleri vardı ama çok basit şekilde.

Ve Tapınak! O Tapınakta ne vardı ki? Özel bir şey yoktu. İki yüz metreye iki yüz metre, hatta daha az.

Her şey çok basitti çünkü içsel manevi gelişime yönelikti. Ve insanlar buradan dünyanın diğer ülkelerine sürgüne gittiklerinde, esasen hiçbir şey kaybetmediler; yanlarına bir kitap alıp gittiler. Tamamen farklı değerlerle yaşadılar.

Yunanlılar ve Romalılar ise ne yaptılar? Washington’a ilk geldiğimde şöyle bir baktım: “Burası Roma – birebir aynı! Binalar ve sütunlar, bunların hepsi antik Yunan.” Berlin’de de durum aynı.  Bin yaşındaki Reich, Roma’nın varisi. Ve Rusya’da da benzer bir şey inşa ettiler.

Ancak burada o türden bir şey yok. Burada bir şey nerede inşa edilir ki? Ya da eski tarihe ait restore etmek istediğiniz bir şeyi nereden bulabilirsiniz ki? Hiçbir şey yok. Sadece sıradan binalar inşa etmek ve onlarda yaşamak gerekiyor, hepsi bu.  Diğer her şey ise içsellikte.

Modern yeni binaların bile, ne tip olmaları gerektiği kimsenin umurunda değil. Mimari yok, özel müzik yok, kültürel anlamda edebiyat yok vs. Hiçbir şey yok ve bunların hiçbirine gerek de yok! Bedenin varlığı için gerekli olan giysi, ayakkabı ve gıdayı sağlamak için, ihtiyaç olan tek şey normal bir yaşam ortamıdır. Diğer her şey ise sadece maneviyattır.

İnsani Gelişimde Yeni Bir Safha

Zamanımız harika bir zaman! Bu, insani gelişimde tamamen farklı bir safhadır. İnsanlara, gidecek hiçbir yerimizin olmadığını açıklıyoruz. Hepimiz, bizi etkileyen tek bir doğaya karşıyız.

Kötü bir uzay gemisinin, devasa bir uçan dairenin, Hollywood filmlerindeki gibi Dünya’ya geldiğini ve üzerinde gezinip onu örttüğünü hayal edin. Şu anda tam da böyle bir uçan dairenin altındayız.

Peki, bu konuda ne yapabilirsiniz? Tüm doğanın bize ciddi şekilde baskı yaptığı ve kendisi gibi, bizi birbirimize karşılıklı olarak bağlı olmaya zorladığı bir dünyada yaşıyoruz. Tüm hakkında konuştuğumuz şey budur.

Duyduğumuz kadarıyla, eğitimde sadece çocukların değil ama aynı zamanda yetişkinlerin de yetiştirilmesinde, her türlü ıslahlarda, dünyaya bakışın değişmesinde, her türlü sorunun hafifletilmesinde ilerlemeler görüyoruz. Hepsini görüyoruz!

Ve insanların bununla hemfikir olmaları, kabullenmeleri ve bunun üzerinde düşünmeye başlamaları o kadar kolay olmadığı kadar; aralarında sorunlar da çıkar, tüm bunları da ortaya çıkaran katılık/değişmezlik çatışmalarıdır.

Zaman bizim için işliyor. Her şeye rağmen birleşmemiz gerektiğinin, ne kadar yavaş yavaş farkına varıldığını görüyoruz.

Kabalistler Neden Gece Çalışırlar?

Soru: Gece neden zihinsel aktivite için en verimli zamandır? Prensip olarak, Kabalistler, her zaman düşüncelerin yoğunlaşmasının çok daha net olduğu geceleri çalışmışlardır.

Cevap: Birincisi, fizyolojik olarak şartlandırılmıştır çünkü kişi, bu süre zarfında yapacak başka bir şeyi olmadığını hisseder ve herkes uyurken bazı işlere konsantre olabilir.

İkincisi, o sırada kişide pek çok uyarıcı merkez aktive olmaz ve bu nedenle kişi tek bir şeye daha kolay konsantre olabilir.

Üçüncüsü, eğer manevi çalışmadan bahsediyorsak, o zaman bu, gerçekten manevi köke, kökten dala veya daldan köke bağlanmanız gereken zamandır. O zamanda, kişinin içinde bir edinim elde etmeye devam edeceği yeni arzular yaratılır.

Bu tür çalışmalar gece yarısından itibaren başlar. Bu nedenle Kabala, insanları gece saat on ikide kalkmaya ve çalışmaya başlamaya teşvik eder. Gece on iki yani gece yarısı, gecemizin yarısı değil, koşula bağlı gecedir. Bütün geceyi gün batımından ilk ışık huzmesinin görünümüne kadar on iki parçaya bölerseniz, o zaman orta kısım, altıncı, koşula bağlı saat, gece yarısı olacaktır.

Gece saati, kırk dakika, elli dakika veya bir saat yirmi dakika olabilir. Mekanik saatler kullanıyoruz, ancak genel olarak doğada saatler mekanik değil, güneş ve ay saatleridir. Bu nedenle saatler koşullara bağlıdır.

Vücudumuz da kendi içsel koşullu saatine göre aynı şekilde çalışır. İnsan vücudu kış ve yaz aylarında uyku sırasında tamamen farklı çalışır. Bütün bunlar Kabala’da dikkate alınır. Yani, gece ve gece yarısı tamamen astronomik değerlerdir ve nerede ve nasıl olursa olsun işleyen saate göre, mekanik değillerdir.

Yorum: Ama farklı bölgeler var.

Cevabım: İnsan doğayla bağlantılıdır; onun ayrılmaz bir parçasıdır ve ondan ayrılamaz.

Ve bölgeler gerçekten farklıdır. Bu nedenle, nasıl çalışılacağına dair bir sorun var. Ancak birlikte çalışmamızın bizim için yine de daha iyi olduğuna inanılıyor. Bu en önemlisidir.

Baal HaSulam, ortak çalışmanın, ortak yakarışın ve ortak eylemlerin diğer tüm parametreleri geçersiz kıldığını yazıyor.

“Nihai Haz” (Medium)

Bilim adamları, diğer karıncalarla yaptığı bir faaliyet sırasında ısıya maruz kalan bir karıncanın, bunu hissetmiyormuş gibi davrandığını keşfetti. Sanki hiçbir şey hissetmiyormuş gibi diğer tüm karıncalarla devam eder, ancak tüm karıncalar yaptığında rotasını değiştirir. Aynı şey sığırcık gibi, birçok kuş sürüsü ve birçok balık sürüsü için de geçerlidir. Birbirlerini takip etmezler, sayısız çeşitten oluşan tek bir organizmaymış gibi hareket ederler. Bunu hormon salgılayarak mı yoksa başka bir şeyle mi yapıyorlar bilmiyorum ama sonuçta birbirleriyle tam bir uyum içinde oluyorlar.

İnsanlar bu şekilde hissedemezler. Toplumla bütünleşme yeteneğimiz tamamen reddedilir; her zaman bireyselliğimizi hissederiz. Ayrıca, bireyselliğimizi toplumdan üstün tutarız, bu yüzden sığırcıkların ve balık sürülerinin çalıştığı ortak akılla bağlantı kuramayız.

Kolektif aklı hissedemediğimiz için, kolektif realitenin anlaşılması ve algılanması reddedilir. Sanki burnumuzun ötesini göremediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Aynı zamanda, kesinlikle kolektif bir algı ile doğmadığımız için, onunla doğmaktan çok, onu geliştirerek sonsuz derecede daha fazlasını kazanacağız. Sadece kolektif aklı değil, aynı zamanda gelişiminin ardındaki düşünceyi, ona sahip olmakla olmamak arasındaki farkı ve başkalarının bu bilinci kazanmasına yardımcı olmanın yolunu da elde edeceğiz.

Böyle bir kolektif bilinç halinin var olduğunu gördüğümüzde, onu elde etmek isteriz. Bu, ona doğuştan gelen benmerkezciliğimizden daha fazla değer vermemiz için bizi motive eder. Motivasyonumuz arttıkça, o duruma ancak bencilliğimize karşı tercih yaparsak ulaşabileceğimizi anlarız.

Bir kez bu koşula geldiğimizde, tamamen hazzın yeni bir türünü, nihai hazzı keşfederiz. Bu tür bir hazda kendimizi değil, kolektif varlığımızı, birliğimizi hissetmeye çalışırız. Benliğin askıya alınması değil, gerçekte her varlıktan oluşan ve ona ait olan yeni bir benliğin eklenmesidir. Özgün benliğimiz var olmaya devam eder ve bir yenisi eklenir.

Bu kolektif bilinci bir kez edindiğimizde, sevginin gerçek anlamını ve neden herkesin ona özlem duyduğunu anlarız. Bu sevgide, ayrı benliklerimizi hissederiz ve aynı zamanda herkesin kendi benliklerinin üzerine çıkma ve başkalarıyla sevgide birleşme çabalarını hissederiz.

Aslında bu durumda, egonun amacı değişir ve yeni rolü, nefret ve ayrılık durumu ile sevgi ve bağ durumu arasında ayrım yapmaktır. Kişinin egosu ne kadar büyükse, sevginin sevinci de o kadar büyük olur çünkü daha büyük bir egonun üstesinden gelmek için, daha büyük bir sevgi gerekir.

Sürecin sonunda, kişi egonun mutlak bencilliğini hisseder ve aynı zamanda kolektif bilinçte var olan mutlak sevgiyi de hisseder. Balıkların ve kuşların içgüdüsel olarak hissettiklerini, ancak Yaratılışın her zerresi için sevgiyi geliştirdiğimizde hissedebiliriz. Bu nihai sevgi, beraberinde nihai hazzı getirir. Hepimizin hissetmeye özlem duyduğu nihai sevgi, kesinlikle sevilmek değil, başkaları için mutlak sevgi hissetmektir. Bunu deneyimlediğimizde, her şeyin mutlak sevgi olduğunu görürüz.