Daily Archives: Ekim 5, 2022

“Toplum Gelecekte Nasıl Gelişecek?” (Quora)

Toplum gelecekte, pozitif bağların, sevginin, karşılıklı sorumluluğun ve birliğin insanlığın tam bir uyum, barış ve neşe içinde yaşaması için yegâne ölçüt haline geldiği, gelmiş geçmiş en mutlu ve en mükemmel toplum haline gelerek gelişecektir.

İnsan toplumunun gelecekteki durumunu, hepimizin karşılıklı olarak birbirimizi mutlu etmeyi, mümkün olan her yerde birbirimize yardım etmeyi, birbirimizin moralini yükseltmeyi istediğimiz bir aile olarak hayal edebiliriz ve aynı şekilde sistemlerimiz de, birbirimiz arasında ve doğa ile dengeye ulaşmamız için, ihtiyacımız olan her şeyi almamıza yardımcı olacak şekilde işlev görecektir.

Sevgi dolu bir ailede işleyen yasalar, şu anda toplum olarak çiğnediğimiz yasalarla (tek, bütünsel ve mükemmel bir sistemin yasaları) tamamen aynıdır ve bu yüzden toplumu sayısız sorun ve krizle dolu hissediyoruz. Sosyal bağlarımızda tek, bütünsel ve mükemmel bir sistemin yasalarını uygulamak için hamleler yaparak, doğada bulunan bu yasalara uymamızı sağlayan ve aynı zamanda bizi bir ahenk ve mükemmellik duygusuyla doldurmaya başlayan olumlu güçleri kendimize çekiyoruz.

Yaradan’ın Bize Karşı Tavrı Değişir Mi?

Soru: Yaradan, davranışlarına bağlı olarak bir kişiye karşı tutumunu değiştirmez. Bu, Kabalistik kaynaklardan gelen birçok sözle belirtilir; örneğin: “Ben Adımı değiştirmem” (“Ani HaVaYaH lo Shiniti”), yani ‘Doğa yasalarını değiştirmem’.

Yaradan’ın değişmez olması ve bize karşı tutumunu değiştirmemesi ne anlama gelir? Bu nasıl olabilir?

Cevap: İlk olarak, Yaradan, tüm yarattıklarına ihsan etme ve sevginin tek bir niteliğidir. Bu nedenle, nasıl değişirlerse değişsinler, O’nun, onlara karşı tutumu değişmez.

Ve bizlere, eylemlerimizle Yaradan’ın bize karşı tutumunu değiştirebilecekmişiz gibi gelse de, bunların hepsi yalnızca kendi eylemlerimizle ilgilidir çünkü Yaradan bize dair mutlak iyilik içindedir ve hepsi bu.

Yine de Kabalistik kaynaklar, Yaradan’ın bazı eylemlerimizden dolayı bizi cezalandırdığını söylüyor. Ama bu sadece kendimizi geliştirebilmemiz, düzeltebilmemiz içindir.

Soru: Yaradan’ın biz insanların birleşmemizi ve içinde O’nun tezahür edebileceği bir Kli (kap) yaratmamızı istediği söyleniyor. Ancak yapmazsak, O’nun bize karşı tutumu değişmez mi?

Cevap: Elbette değişir çünkü yaratılış programını yerine getirmiyoruz. Başka bir deyişle, O’nun bize karşı tutumu, bizim eylemlerimize göre değişir çünkü sürekli gelişmemiz gerekir.

Soru: Peki neden değişmez olduğu yazıyor?

Cevap: Ancak O’nun bize karşı tutumu kesinlikle nazik ve sevgi doludur ve bunda bir değişiklik yoktur. Yani, eylemler değişir ama tutum değişmez.

İçimizde Savaş Olmadığında

Bütün dünyayı, tüm güzelliğiyle önümüzde gördüğümüzde, onu gerçekte olduğu gibi değil, sadece kendi içimizdeki gibi görürüz. Bu, beynimizin arkasında, bizim dışımızda olanı değil ama gördüğümüz her şeyi resmeden bir tür “fotoğraf makinesi” olduğu anlamına gelir (Baal HaSulam, “Zohar Kitabına Giriş”).

Soru: Penceremin altında yaşanan düşmanlıkları, her şeyin içimde olduğu gerçeklik algısıyla nasıl ilişkilendirebilirim? Kişiye ne tavsiye edebilirsiniz?

Cevap: Hiçbir şey. Hazırlıksız birine bir şey söyleyemem. Ve hazırlıklı olanlara, kişinin hazırlık derecesine bağlı olarak, dışarıda meydana gelen her şeyin içimizde vuku bulanların bir kopyası olduğunu size hatırlatabilirim. Kendi özelliklerimizi ıslah edersek, dışarıda savaş görmeyeceğiz çünkü içimizde savaş olmayacak.

Soru: Bir kıssa vardır: Bir gün askerler Hasidimlerin oturduğu meyhaneye girmişler ve askerlerden biri kılıcını bilgenin üzerine kaldırmış. Ama bilge askere aldırmadan konuşmaya devam etmiş ve asker gitmiş. Yani, bilgenin inancı çok güçlüymüş. Bunların hepsi masal mı? Yoksa bu gerçekten olabilir mi?

Cevap: Belki, elbette, kişi üst güçle o kadar bağlı olur ki, ona karşı tutumu dünyayı kelimenin tam anlamıyla hemen değiştirir. Kendini savunmaya bile çalışmadı çünkü bunun sadece bir görüntü olduğundan emindi. Böyle bir durum edinilebilir.

“Eğitim Ne Kadar Önemli?” (Quora)

Öncelikle eğitim nedir? Eğitim, üzerimizde olan her çeşit çevresel etki anlamına gelir – herhangi birimiz ve herhangi bir tür etki, özümsediğimiz her şey. Doğal olaylar, hayvanlar, yaşadığımız bir orman veya okyanus olabilir. Gün boyunca kaynaştığımız bir toplum veya birkaç topluluk olabilir. Dışımızdan özümsediğimiz her şey bizi etkiler ve değiştirir. “Eğitim” teriminin genel anlamı budur.

Sürekli eğitim alıyoruz. Bilerek veya bilmeyerek, her gün yeni olan ve bizi eğiten bir atmosfer ve çevre ile sarılmış durumdayız. Bu nedenle, eğitimi tartışıyorsak, aldığımız etkilerin kasıtlı olarak bize mi, her bir kişiye mi yönlendirildiğini – onları belirli bir yönde şekillendirdiğimizden dolayı – veya etkinin kasıtsız ve görünüşte rastgele olup olmadığını kesin olarak ayırt etmeliyiz.

Daha sonra, günlük olarak aldığımız çevresel ve sosyal etki türlerini ve ait olduğumuz toplum türlerini de incelememiz gerekir. Çevresel ve sosyal etkilenmelerimizin incelenmesi ve seçimi, yaşamlarımızda nasıl ilerlediğimiz açısından çok önemlidir, ancak aynı zamanda toplumun bizi nasıl etkilediğini de bilmek zorundayız, çünkü aksi takdirde şu anda nerede olduğumuzu ve nereye varacağımızı bilemeyiz.

Geleceğimizi ve insanlığın veya belirli bir ülkedeki tüm toplumun geleceğini, hayattaki izlenimlerimizin sonucu olarak görmeliyiz. Bu tür izlenimler amaçlı olarak bize yönelikse ve düşüncelerimizi, değerlerimizi ve davranışlarımızı etkiliyorsa, bunu dikkate almalıyız. Bu, çocuklarının suç, uyuşturucu ve diğer olumsuz unsurların etkilerinden kurtulmasını isteyen ebeveynlere benzer. Ebeveynlerin çocuklarına karşı net olması gibi, yetişkinler için de bu böyledir. Ayrıca, sosyal etkilenmelerimiz, internet, televizyon, filmler, radyo ve benzeri diğer medya aracılığıyla özümsediğimiz şeyleri de içerir. Her şey bizi etkiler, bu nedenle içinde bulduğumuz çevreyi ve değerleri yeniden gözden geçirmeli ve etkilenmelerimizin olumlu mu olumsuz mu olduğunu ve gelişmemizi uyumlu ve barışçıl bir duruma yönlendirmek için ne tür çevresel ve sosyal etkilere (yani ne tür bir eğitime) ihtiyacımız olduğunu kontrol etmeliyiz.

Böyle bir eğitim yöntemini bazı yerlerde tartışıyorum ve ilgileniyorsanız, daha fazla bilgi için Quora biyografimdeki bağlantıları takip etmenizi tavsiye ederim.

İçsel Dünyanın Yankıları

Soru: Ebeveynler neden otistik çocuklara bağlanır? Bunun, ruhlar düzeyinde bir tür kalıcı bağlılık olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Ebeveynler bu tür çocuklara çok bağlıdırlar çünkü içsel dünyanın yankılarını onda hissetmeye başlarlar.

Gerçek şu ki, otistik bir kişinin dışsal davranışı ile içsel özü arasında bir fark vardır. Dıştan çarpık olabilir, dıştan tepki vermeyebilir, varsa hareketleri ve tepkileri çok sınırlıdır. Ancak onunla iletişim kuranlar, yanında olanlar onu anlamaya ve hissetmeye başlar.

Bizim bakış açımıza göre bunların içinde, mutsuz insanların kocaman bir içsel dünyasını keşfederler. Otistik insanlarla iletişim kurmaya başladığında, diğerleri onlardan ne kadar minnettarlık ve anlayış geldiğini hissederler. Bu, ebeveynleri, erkek kardeşleri, kız kardeşleri ve bakıcıları bu tür çocuklara çok bağlar.

Basitçe hepimiz hayvanız. Ruh ancak biz onu geliştirirsek içimizde belirir. Bu nedenle, hayvansal seviyede birbirimizi iyi hissediyoruz. Tek fark, bu dünyayı otistik insanlardan daha iyi hissetmemizdir. Onlar da içsel hissiyatlar dünyasını daha iyi hissederler.

Dünyanın Uyanışı Ne Zaman Gelecek?

Soru: Şimdi dünyadaki herkes, sizin birkaç yıl önce söylediğiniz şeyi söylüyor: “Birleşmemiz gerektiğini, bu dünyanın küresel olduğunu duyacaksınız.” Onların sözleriyle bir Kabalistin sözleri arasındaki fark nedir?

Cevap: Birincisi, gerçekten yakınlaşıyoruz ve zaman kısalıyor. Geçen yüzyılın yirmili yıllarında Baal HaSulam, tüm dünyanın birleşmesi gerektiğini söylediyse, insanlık bunun hakkında ancak bu yüzyılın yirmili yıllarında konuşmaya başladı. O zamandan beri yüz yıl geçti ve ona bu başlamak üzereymiş gibi geldi.

Ve bağ kurma ihtiyacı hakkındaki sözlerimiz ile dünyanın bu konudaki sözleri arasında birkaç yıl geçti. Bu da, dünyanın ciddi bir gelişim ivmesine girdiğini gösteriyor.

İkincisi, dünyanın ve benim aynı frekanslarda konuşabilmemizi bekliyorum, sadece aynı şey hakkında değil, aynı frekanslarda, sadece ana dalgalar değil, onların içindeki tüm özel harmonikler çakıştığında.

“Bağ” ile insanlar benim demek istediğim şeyi kastetmiyorlar, daha ziyade egoist bir bağı kastediyorlar. Bunun yardımcı olmayacağını düşünüyorum. En azından bir ara aşamaya ihtiyacımız var. Ama yine de dünyanın Kabala’nın neden bahsettiğini anlamaya daha da yaklaştığını göreceğimi umuyorum. Dünya, egoizmi birleşmek amacıyla kullanmaktan değil, egoizmin üstüne çıkmaktan bahsettiğimizi görecek.

Bağ için egoizmin kullanımı, Sovyetler Birliği’nde olan şeydi ve bunun nelere yol açtığını gördük. Egoizmi evrensel sosyal ilişkiler arasına yerleştiremezsiniz; onların üzerine çıkmalısın. Marx, sosyalizm ve komünizm hakkında yazdığında bunu kastetmişti.

Sosyalizm vermek için vermek demektir, komünizm vermek için almak demektir yani egoizmin üzerinde çıkmanın iki manevi derecesi. Vermek için vermek Bina’nın bir niteliğidir, manevi bir derecedir.

İnsanların, önümüzdeki yıllarda gerçekleşmesi gereken doğru bağı anlamaya yavaş yavaş yaklaşmaya başlaması gerekiyor. Sorun şu ki bunu iki yönden tersine çevirebilir miyiz: içsel yükselişimizle ve bunu kitlelere dışarıdan açıklayarak. Düşüncelerimizi ve güçlerimizi dünyaya yaymaktayız. Birçoğu bunu anlamaya, bir kişinin düşüncelerinin dünyayı etkilediği konusunda hemfikir olmaya başlıyor ve bizimki gibi güçlü bir ekip düşünürse, o zaman doğal olarak dünyanın içinden dünyaya etkisi çok büyüktür ve insanlar nereden geldiklerini bile bilmeden bu düşünceleri hissederler. Kitleler bizimle uyum içinde düşünmeye başlıyor.

Sanırım bu yavaş yavaş sıradan, uzak insanların genel farkındalığına geçmeye başlayacak. Bu tür bir farkındalığa, bir sonraki koşulun başlangıcına uyanmaya başlamalarını bekliyorum. Ve o zaman onlarla daha açık konuşabilirsiniz.

Esas olarak, materyal bunun için hazırlanmıştır. Bunu görecek kadar yaşar mıyım bilmiyorum. Sonuçta, doğa vergisi olan karşılıklı birleşme, karşılıklı yakınlaşma ve karşılıklı bağı hissetmeye başlaması gereken, devasa insanlık tabakasından bahsediyoruz. Ne kadar hızlı hissetmeye başlayacaklarını bilmiyorum. Ama yine de materyal hazırlandı ve insanlar gelecektir.

Sanırım benim asıl işim bitti. Tabii ki, bunu mümkün olduğunca uygulamaya başlamak istiyorum. İşe yarayıp yaramadığını görelim.

Bir Ağacın Meyvesi Neyi Simgeler?

Soru: Neden meyvesiz ağaçlar ve meyveli ağaçlar var? Meyve gerçekte neyi simgeliyor?

Cevap: Dünyada ne kadar ürettiğimize ve yaptıklarımızın ne kadar azının gerçekten iyi sonuçlar verdiğine bir bakın. Kural olarak, faaliyetlerimizin çoğu, iyi sonuçlar yani meyveler doğurmaz.

Tüm flora ve fauna aynı şekilde var olmaktadır. Birbirimize doğru davranıyor olsaydık, aynı ölçüde tüm bitkiler bize meyve verir, iyi de meyve verirlerdi. Onlar meyvelerini tam olarak bizim onları kullanabileceğimiz biçimde verirlerdi.

Hali hazırda, etkileşimlerimizde egoizme bağlı olduğumuz ve birbirimize ihsan etme niteliği içinde, doğru davranmak istemediğimizden, eylemlerimizin yalnızca küçük bir kısmının başkalarına karşı iyi bir tutum için bir performans katsayısına sahip olduğu ortaya çıkıyor. Sonuç olarak bunu bitkilerde de görüyoruz.

Başka bir deyişle, meyve, uğruna bazı eylemler yaptığımız hazzı, nihai sonucu sembolize eder. Bu nedenle dünyamızda insan haz almak için çok çaba harcar.

Eğer ihsan etmek için, Yaradan adına, doğru bir şekilde çalışsaydık, o zaman her eylem bizim haz alacağımız meyveleri verirdi. Ama bütün bunlar egoizme gittiği için, sadece küçük çeşitlerde haz alıyoruz.

Baal HaSulam bunun hakkında şöyle yazıyor: Ve şimdi, bir insanın yetmiş yıllık ömrü boyunca duyduğu tüm hazları toplayıp bir tarafa koyduğumuzu ve hissettiği tüm acı ve kederi diğer tarafa topladığımızı hayal edin, eğer sonucu görebilseydik, hiç doğmamış olmayı tercih ederdik.

Yeni Bir Koşula Geçiş

Tora’da, bazı kötü karakterlerin ağaçlara asıldığı hikâyeler vardır. Kural olarak, daha iyisini hak etmedikleri için asılırlar.

Kişinin muhtemelen dünyamızdan alması gereken iyi tavrı tükettiği ve artık ortadan kaldırılması gerektiği gerçeğinden bahsediyoruz. İnsanlar için iyi bir şey yapacağına dair ümidi kalmamıştır ve bunun sembolü olarak bir ağaca asılır.

Yorum: Kabalistler her şeyin, en olumsuz olanın bile bir tür anlamı ve amacı olduğunu söylerler ama bu yıkımla ilgilidir.

Cevabım: Hayır, ölüm ya da asılma henüz nihai yıkım değildir. Onu yaksalar ve külleri rüzgârda savursalar bile, yine de son değildir. Bunu bir sonraki safha olan ıslah izler. Örneğin: su ısıtılırsa gaz haline gelebilir; donarsa katılaşır, başka bir duruma geçer. Ölüm de aynıdır, sadece farklı bir koşuldur, bir ıslahtır.