Monthly Archives: Ekim 2022

İnsan, İhsan Etme Niteliğine Edinen Kişidir

Yorum: Çevrenin insan üzerindeki etkisi çok büyüktür. Örneğin, Rusya’da büyüyen bir Afrikalı, tüm Ruslarla aynı olur.

Cevabım: Bu doğaldır çünkü bir bireyi alıp, çevrenin etkisi altında gelişmesine izin veriyorsunuz. Ama bunun Kabala ile ilgisi yok.

Bu, sıradan bir insan için dinlere, her türlü inanca, felsefeye, her şeye ve bu dünyanın çerçevesine giren her şeye atfedilebilir.

Dünyada kendilerini yükseltmekle ve ruhlarının amacını takip etmekle ilgilenen çok az insan vardır; dünyada onlardan çok az var, belki de birkaç milyon ki onlar için dünyevilik yoktur. Dünyevi olan her şeyi, gelişimin hayvansal seviyesi olarak görürler; bu nedenle, bir sonraki “insan” seviyesine yükselmeleri gerekir. Onların anlayışları tamamen farklı bir sisteme göre gerçekleşir.

İnsan, ihsan etme niteliğini edinen kişi için kullanılan terimdir. Yani, tüm hayvansal tarafı üzerinde tam bir kısıtlama yapan, onu evcil bir hayvanda olduğu gibi sadece gerekli olanla besleyen ve diğer her şeyi yalnızca ihsan etmeye, başkalarıyla bağa ve kendi dışını doldurmaya yönlendiren kişidir – nihai olarak Yaradan’ı amaçlayandır.

Yürümemiz Gereken Yol

Maneviyatta her şey zihinde değil, duygularımızda, arzu denen duyu organında olur.

Yaratılan varlıkları yaratmak ve onlara Yaradan seviyesinde edinime ulaşma fırsatı vermek için, arzuyu öyle bir duruma getirmek ve yaratmak gerekir ki Yaradan’ı yani tüm evreni hissedebilsin. Sonuçta, Yaradan’la, bize ulaşmamız için verilen tüm evreni kastediyoruz.

Bu nasıl yapılır? Başlangıçta yaratılan arzu, yavaş yavaş Yaradan’a benzemek için büyür; O’na tamamen zıt olan egoist eğilimi kendi içinde keşfeder, paramparça olur ve Yaradan’a zıt bir durumdan O’na benzer bir duruma gelmek için, kendisini yeniden yaratmak zorundadır.

Bu, esas olarak yürümemiz gereken yoldur. Bu yolun bir kısmı hazırlık sırasında henüz kendimizi hissetmediğimizde gerçekleşir. Tıpkı iki güç, baba ve anne, çiftleşerek daha sonra onlardan gelecek ve zaten bağımsız olarak gelişecek bir çocuğun (yeni bir arzu)  gelişimi için tüm koşulları yarattığında, dünyamızda bir insan kavramının ortaya çıkması gibi.

Kendimizi, bir yandan Yaradan tarafından kontrol edilen ve diğer yandan O’ndan kesinlikle bağımsız olan, gerçekten bağımsız arzular olarak hayal etmeliyiz. Bu, özgürlüğümüzün ne olduğunu ve doğrudan bağımlılığımızın veya bağımsızlığımızın ne olduğunu belirlememiz gerektiği anlamına gelir.

Bu iki karşıt güç, içimizde aynı anda çalışmalıdır. Onları dengelemeli, birbirine bağlamalı ve birbirlerini tamamlamaları için yönlendirmeliyiz.

Böylece, bu iki güçten – alma gücü ve ihsan etme gücü – “Yaradan’a benzer” olarak adlandırılan, bir şey büyüyecektir. Bu gücün içinde, Yaradan’a olan karşıtlığımız ölçüsünde, O’na benzer olmak için çalışacaktır. Daha sonra oluşan varlığa Yaradan’a benzer anlamına gelen, Adem denilecektir.

“Gelecekte İnsanlar Ve Toplum Nasıl Değişecek?” (Quora)

Sonunda toplumdaki herkesin aynı refah düzeyine sahip olacağı, normal bir yaşam için ihtiyacımız olanı alacağı, başkalarını önemseyerek sosyal hayata katılma potansiyelimizin tam olarak gerçekleştirileceği ve toplum genelinde karşılıklı düşünce ve sorumluluğun önemini artıracağı bir duruma ulaşacağız.

Böyle bir durumda, tutkularımızı ve arzularımızı tamamen yerine getirebileceğiz. Rekabetçilik, kıskançlık, şevk, şöhret ve kontrol gibi özelliklere sahip olmamızın bir nedeni var. Bu tür özellikler aynı kalacak, ancak bunları birbirimiz pahasına kullanmak yerine, birbirimize fayda sağlamak ve yükseltmek için kullanacağımız yeni bir yol bulacağız.

Karşılıklı düşünce ve sorumluluk durumuna ulaşmak, yalnızca gıda, barınma, güvenlik, sağlık ve eğitim gibi hayatın temel ihtiyaçlarının garanti altına alınacağı anlamına gelmez. Yaşamın temellerini almanın yanı sıra, doğa ile dengemizi koruyarak dünya çapında yaşam kalitesini sürekli olarak yükseltebileceğiz. Böyle bir durumda ıstırabın her türlüsü azalacak ve birbirimiz için istediğimiz tüm bolluğu sağlayabileceğiz. Bu, kendimizi yalnızca fiziksel bedenin minimum gereksinimlerini karşılamakla sınırladığımız bir durum olmaktan çok uzaktır. Yine de, her insana yaşamın temellerini sağlamak, böyle bir duruma yönelik ilk hedef olacaktır.

Geleceğin toplumu, dikkate almamız gereken birkaç faktöre sahiptir. Mevcut deneyimli sistemler var olmaya devam edecek mi yoksa aynı çevrenin ve sosyal kontrolün sürekli etkisi altında olacak yeni sistemler yaratmamız mı gerekecek? Bunlar çok ilginç incelemeler, ancak nihayetinde kendimizi ve sosyal çevremizi nasıl mükemmelleştireceğimizi öğrenmemiz gerekecek. Uyumlu ve barışçıl bir toplumun temeli budur.

İnsanın Manevi Özü

Yorum: Bir Rus bilim adamı, iddiaya göre doğada DNA hayaleti olarak bilinen bir fenomen keşfetti. Kalıtım aygıtı olan DNA üzerinde yapılan bir dizi deneyden sonra varılan sonuçlar, keşfi yapan biyokimyacıları bile şok etti.

Bilim adamı, ölümden sonra genlerin tamamen yok olmadığını, bunun yerine bazı bilgileri taşıyan bir tür hayalet bıraktığını öne sürüyor. Hücrelerden atılan bir bilgi pıhtısı olan bu hayalet, yaklaşık 40 gün boyunca varlığını sürdürüyor. Ondan sonra kaybolmaya başlıyor, ancak tamamen değil. İnsan genetik aygıtına gömülü bilgi asla iz bırakmadan kaybolmuyor.

Cevabım: Doğada hiçbir şey yok olmaz. Sadece bir kişiye biyolojik egoist formunda baktığımızda bir çeşit görüntüsünü görürüz. Sonrasında zamanla bu görüntü ölür çünkü bu biyolojik form içindeki kişinin özü olan egoist arzu tükenir. Artık kendini dolduracak gücü kalmaz.

Arzu, deyim yerindeyse, her şeyden vazgeçer, yorulur, artık bu formda çalışmak istemez ve kendisinin anlamsız bir şekilde var olduğunu hisseder ve bu nedenle kişi ölür. Tüm bu görüntü varlığını sona erdirir.

Ancak bu sadece bizim egoist algımızdadır çünkü bizler bir kişiye belirli bir egoist nesne olarak bakarız. Biz onu sadece böyle görürüz ama aslında o sonsuzdur, mükemmeldir ve her türlü sınırlamanın ötesindedir.

Yani, biz burada gözlemciyi değiştirme ihtiyacından bahsediyoruz ve o zaman ölmekte olan insanları ve hatta insanların kendilerini görmeyiz. Bu koşulda bir insan yerine, onun var olan içsel manevi özünü görürüz.

Şimdilik, bu içsel manevi özden yani kişinin ruhundan, sadece kendi inşa ettiğimiz dışsal egoist kabuğu algılıyoruz. Kendimiz dahil her şeye baktığımız egoist filtremiz, dünyanın bütün resmini çarpıtıp tersine çeviriyor.

Doğada hiçbir şey yol olmaz. Sadece dışsal formlardaki her türlü değişiklik algımız içerisinde meydana gelir. Bir şeye bakıyorum ve bana öyle geliyor ki etrafımdaki her şey değişiyor. Ama gerçekte çevremde hiçbir şey yok ve aslında hiçbir şey değişmiyor.

Algıladığım bütün resim benim içimdedir. O, benim içimde değişiyor çünkü bencilliğim sürekli değişiyor, gelişiyor ve her türlü gelişim aşamasından geçiyor; bu yüzden bana öyle geliyor ki dünya gelişiyor. Yani tüm nesnelere baktığımda onları hareket halinde görüyorum. Gerçekte ise hareket yok ve ben sadece kendi içimde hareket ediyorum.

Yorum: Ancak bilim adamları hala daha ince parçacıklardan gelen bir tür dalga çerçevesi hissediyorlar.

Cevabım:  Onlar dışsal bir egoist form hissediyorlar. Ama aslında, onun içinde zaten kişinin manevi özü var.

Bir Kabalistin Günlük Hayatı

Soru: Çok sayıda insanla tanışıyorsunuz. Konuştuğunuz kişiyle iletişim kurmak için ne kadar zamana ihtiyacınız var?

Cevap: Gerçekte kimseyle iletişim kurmuyorum.  Çoğunlukla, konuştuğum insanlar sadece ilgilendikleri konuları değil, aynı zamanda girişimimizin genel konularını, Kabala’nın dünyaya yayılması vb. konuları da tartıştığım öğrencilerimdir. Onlarla özel bir iletişim kurmama gerek yok, sadece neden bahsettiklerini anlamam gerekiyor.

İletişim kurduğum çok dar bir insan çevrem var. Ağırlıklı olarak iletişimimiz, fikrimi sormalarıdır. Ayrıca, bilimsel veya diğer sitelerden en ilginç materyallerden seçmeler alıyorum. Bu materyallerden alıntılar yapıyorum, üzerlerine yorumumu yazıyorum ve bloga ekliyorum.

Blog sayfam çok geniş okuyucu kitlesi için tasarlanmıştır. Tabii ki burada, Kabala ya da Kabala’ya neyin getirdiği ve buna neden ihtiyacımız olduğu ele alınmaktadır. Ancak, genel olarak, oldukça yalındır. Ekonomi, siyaset ve öğretim hakkında materyal sağlar, böylece giren bir kişi genel bilgi de edinir.

Çeşitli medya kanallarında, Kabala’nın dağıtımı veya bütünleyici eğitim metodolojisi ile meşgul öğrencilerim de oradan materyal alır veya ufuklarını genişletmek için okurlar. Blog yazmak gün içinde çok zamanımı almıyor ama yine de sistematik olarak bunu yapıyorum.

Kabalistik materyaller üzerinde çalışmak, onları işlemden geçirmek ve hazırlamak dışında kalan zamanımı çoğunlukla stüdyomuzda program çekimleriyle geçiriyorum. Derse ek olarak bu, günde üç saatimi alıyor. Zamanım böyle geçiyor.

Gerçekte kimseyle iletişim kurmuyorum, buna ihtiyaç duymuyorum. Ne için? Ne veriyor? Bir zamanlar ziyaretçi kabul etmekle meşguldüm. Her gün onlarca kişi sorunlarıyla bana geldi.

Çok nadiren evden çıkıyorum, bir yere gidiyorum ya da ofisimin dışında bir şeyler yapıyorum. Bu benim karakterim, buna ihtiyacım yok. Ayrıca, bu dünyanın prensipte bir tiyatro ve gösteriş olduğunu önceden bilerek, ona doğru çekilmiyorum, bu dikkatimi dağıtıyor. Ben her zaman kendi içimde yaşadım ve yaşıyorum; hatta Kabala’dan da önce, en başından beri ben böyle bir insanım.

“İnsanlar, Hayvan Doğalarının Üstüne Nasıl Çıkabilir?” (Quora)

Hayvan doğasının üzerine yükselen insanlarda, üç temel adım vardır:

  1. “Komşunu kendin gibi sev” in ulaşmamız gereken kapsamlı bir doğa yasası olduğunu ve doğanın bizi öyle ya da böyle yani ya kendi bilinçli katılımımızla, o yasaya hazla ve sürekli artan farkındalık, algı ve hissiyat ile ilerlememizle ya da artan ıstırabın bizi bu yasayı kabul etmeye zorlayacağı bilinçli katılımımız olmadan ulaştıracağını kabul etmek.
  1. Doğamızın, doğa yasasına ne ölçüde zıt olduğunu incelemek zorundayız. Doğamız hakkında “insanın eğilimi gençliğinden beri kötüdür” diye yazılmıştır. Başka bir deyişle, en başından beri hayvani doğamız kendisinden başka kimseyi dikkate almaz ve böyle bir nitelik kötüdür. Özellikle kötüdür çünkü bizi başkalarına zarar vermekten haz almaya yönlendirir. Başkalarına zarar vermekten haz almak, insanlardaki hayvan doğasına özgü bir niteliktir ve bazı hayvanların yalnızca hayatta kalma zorunluluğundan dolayı, diğer hayvanlara zarar verdiği hayvansal doğa ile karıştırılmamalıdır. Bununla birlikte, hayatta kalmak için ihtiyaç duyulan yiyecek, cinsellik, aile ve barınma gereksinimlerimizin ötesinde, hayvan doğamız, başkalarının sahip olduklarına sahip olmayı (onlardan almak, satın almak ve hatta onlardan çalmak) kendimize başka bir fayda sağlamasa da onlara zarar vermekten haz aldığımız bir noktaya kadar istememizi sağlayarak, bizi daha da geliştirir. Başka bir deyişle, hayvani doğamız, başkalarının sahip olduğu hiçbir şeye ihtiyaç duymayacağımız bir noktaya kadar gelişir, ancak onları sahip olduklarından uzaklaştırmaktan haz alırız.
  2. Daha sonra, kötülüğün farkındalığının değişik formlarından geçeriz yani bu, hayvani doğamızdaki kötülüğün farklı büyüklüklerinin anlaşılması. Yani ikinci aşama, hayvansal doğamızın, doğaya karşıtlığının salt bilgisidir. Böyle bir niteliğin bilgisine sahip olabilir ama yine de kötü olmaktan haz alabiliriz. Kötülüğün farkındalığı, kötü hayvan doğamızın bize, içinde bulunduğu kişiye gerçekten zarar verdiğini anladığımız ve hissettiğimiz daha gelişmiş bir aşamadır ve böyle bir farkındalık kazandığımız ölçüde, bu hayvan doğasını düzeltiriz – sevgi, ihsan etme ve bağ kurmanın daha yüksek doğasına ulaşmak için o kötülüğün üzerine yükselme sürecini başlatırız. Buna doğamızın “ıslah” süreci denir ve bu ıslah sürecini doğa yasasının tam olarak edinilmesine kadar yani hayvansal doğamızın tamamen üzerine çıkıp insan olmaya – doğanın sevgi, ihsan etme ve bağ yasasına benzer bir niyeti olan bir varlık olmaya yönlendiren belirli bir metod vardır.

Üst Işığın Enerjisi

Bilin ki, oluşumlar oluşmadan ve yaratılanlar yaratılmadan önce, üst, basit bir ışık tüm realiteyi doldurmuştu… Bu, Yaratıcı’ın Kendisinden genişleyen ışığa işaret eder. Kabala bilgeliğinde ortaya çıkan tüm isimlerin ve unvanların hiçbir şekilde Yaratıcı’nın Kendisinde değil, sadece O’nun Kendisinden genişleyen Işık’ta olduğunu bilin. (Baal HaSulam, 10 Sefirot Çalışması, Cilt-1, Kısım-1, Bölüm-1, “Kısıtlama ve Çizgi”).

Yaradan, var olan her şeyin kaynağıdır. O’ndan yayılana ışık denir.

Bu; bizim fiziksel ışıkla ilgili değil, Yaradan’dan gelen yayılım ile ilgilidir. Kişi, ışığın kendi üzerindeki etkisini hissetmeye başladığında, ona etki eden ışık yavaş yavaş onu Yaradan’a benzer yapar. Yani ışık; özel bir enerji, özel bir nitelik taşır ve ışığın etkilediği biri Yaradan’ın bir benzerine dönüşür.

Bu, bir insanın nitelikleri içinde ifade edilir, aniden nasıl değiştiğini ve kendisini saran alanı, dünyamızı, üst dünyayı vb. nasıl kendisine tasvir ettiğini aniden hissetmeye başlar.

Bunlar, kişinin üst ışığın etkisinden aldığı ihsan etme ve sevgi nitelikleridir.

Soru: Bu, kişinin yavaş yavaş herkesi sevmeye başladığı anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet. Etrafındaki tüm evreni kesinlikle hissetmeye başlar ve tüm bunları tek bir ışık yarattığı için, ona ait olduğunu hisseder. Üst ışığı edinen kişi, her şeyin tek bir ışığın çalışması olduğunu ifşa eder.

Onun sevgisi, ilk olarak ışığın kaynağına yani Yaradan’a yöneliktir.

Soru: O halde, bir kişi TES’i çalıştığında, Yaradan’a olan sevginin niteliği eninde sonunda kişide ifşa olacak mı?

Cevap: Muhtemelen. Olması gereken bu ama hemen değil.

Direkt Işık Ve Saran Işık Arasındaki Fark

Soru: Işık türleri nelerdir?

Cevap: Yaradan, yaratılışı birçok yönden etkiler. Direkt ışık, yansıyan ışık ve saran ışık vardır; yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru gelen ve birçok farklı ışık türüne ayrışan ışık vardır.

Soru: Direkt ve saran ışık arasındaki fark nedir?

Cevap: Yaratılış, direkt ışığı doğrudan Yaradan’dan geliyormuş olarak hisseder ve saran ışığı da Yaradan’ın, bazı olgular veya kişiler aracılığıyla yabancı yöntemlerle onun üzerindeki eylemi olarak hisseder.

Reşimo – Manevi Bilgi Geni

Soru: Reşimot (manevi bilgi) nedir ve bunlarda neler kayıtlıdır?

Cevap: ”Reşimot“, “kayıt – Reşima, Roşem” kelimesinden gelir. Herhangi bir arzuyu diğer tüm arzulardan, herhangi bir niyeti diğer tüm niyetlerden, olumlu ya da olumsuz yönde ayıran şey budur. Bu kayıtlar her zaman maddenin içinde kalır.

Pozitif Reşimotlu bir madde vardır ve negatif Reşimotlu bir madde vardır. Bu kayıtlara dayanarak, her türlü madde birbiriyle ilişkilidir; bağlanırlar ve ayrilirlar, birbirlerine yaklaşırlar ve birbirlerinden uzaklaşırlar.

Bütün durumlar bunlara kayıt edilir.  Bu şu anlama gelir ki Reşimot bir insanın hangi durumda olduğunu ve şu an nerede olduğunu: geçmiş mi şimdiki zaman mı veya gelecekte mi olduğunu belirlemesini sağlar.

Reşimo, belirli bir manevi bilgi parçasını taşıyan bir gendir.

Ortak Ruhu Korumak

Soru: Bir soru nasıl oluşturulur? Nereden gelir? Size bir soru soran, sadece bilgi vermenizi düşünen bir kişi, rahatsız edici midir?

Cevap: Evet

Soru: Bunun için nasıl hazırlanmalı? Bir soruyu nasıl doğru sorabilirsiniz?

Cevap: Aslında soru, bana sarılmaktır ve soruyu soran kişiyi, bir yetişkine koşan ve kollarında tutulmak isteyen bir çocuk gibi kaldırmak istememi sağlamaktır. Asıl soru bu ve geri kalan her şey anlamsız.

Yorum: İki tür insan olduğunu fark ettim. İlk tip, kişi sizden belirli bir şey duymak istediğinde: “Hayır, ona bunu soruyorum!” diyen. Ve anlayan ve akışınızı takip eden insanlar var. Cevap vermeye başlarsınız ve kişinin muhtemelen ek olarak başka bir sorusu vardır. Ama artık sizin bu konuyu daha iyi anlattığınızı görür ve olduğu yerde durmak yerine, bunu destekler.

Cevabım: Bunlar büyük problemler çünkü duymak isteyen, belki de tamamen farklı bir frekansa ayarlanmış çok sayıda insanımız var. Sonra birisi, genel bir sohbete girer ve kişisel sorularıyla ya da herkesi bir yere götürmeyi hayal ettiği bir şeyle başlar.

Bu durumda, ya sert bir şekilde tepki vermeye çalışırım ya da hiç tepki vermem çünkü ortak ruhu korumak benim için önemli, böylece insanlar birlikte ilerlemeye ve yükselmeye devam eder. Bu nedenle, eğer biri dışarıdan bazı sorular sorarsa, onun sözünü kesebilirim, o kadar.

Benim için asıl olan genel akışın takip edilmesidir.