Daily Archives: Ağustos 12, 2022

Üçüncü Tapınak Bir Bina Değildir

Soru: Anya soruyor; “Ne zaman üçüncü tapınak inşa edilmiş olacak? O zaman huzurun geleceğine ve birbirimizi öldürmenin, birbirimizden nefret etmenin yasak olduğunu anlayacağımıza yürekten inanıyorum. Barışın gelmesini çok istiyorum. Söyleyin bana, ulusunuz Birinci ve İkinci Tapınakları inşa etti; mutlu bir zamandı, değil mi? Üçüncü Tapınağı kim inşa edecek? Bu nasıl olacak? İnşayı hızlandırmak mümkün mü? Peki o zaman dünyamız barışa ve mutluluğa kavuşacak mı? Doğru anlıyor muyum?”

Cevap: Yazdıklarınıza dayanarak tam olarak ne anladığınızı bilmiyorum. Üçüncü Tapınağı inşa edeceksek, o zaman şimdi yanımıza Çinli, Tayvanlı veya Arapları almamız gerektiğini anlıyorum.

Onları toplayın, yapı malzemeleri toplayın, tasarımı ve diğer her şeyi yapacak büyük bir ofis kiralayın. Nasıl görünmesi gerektiğini düşünecek uzmanları işe alın vb. ve yavaş yavaş inşa etmeye başlayın. Dünyanın her yerinden para toplayın.

Ancak şu konuda anlaşalım: Üçüncü Tapınak bir bina olmayacak. İnsanların kalplerinden, var olmasını dileyenlerin arzularından inşa edilecektir. Ve içinde bitkisel veya hayvansaldan gelen maddi, somut, hiçbir şey olmayacak, sadece insan arzusu olacaktır.

Soru: Yani Tapınağın inşaatçıları bizler miyiz?

Cevap: Bizi arzularımız! Onlar, birleşmek ve birbirini tamamlamak isteyenler, onlar böyle bir durumda Yaradan’ı içine alacak yeri bir araya getirebilirler. Yaradan’ın taşlara ihtiyacı yoktur. Yaradan’ın arzuya ihtiyacı vardır! Aynı zamanda bu ev olacak olan, birbirimiz arasında birleşme özlemimiz, Yaradan’ın tüm insanlığa ifşasının yeri olacaktır.

Soru: Yani Yaradan sadece böyle bir eve mi girebilir? Birliğe, herkesin bağına yönelik tek bir arzuda. Yüreklerden inşa edilen ev bu mu?

Cevap: Evet.

Soru: Pencereleri ve kapıları var mı?

Cevap: Onlar arzulardır! Hiçbir şeye gerek yok. Yalnızca arzular, kolektif arzular, sadece birlikteliğimizde, bağ içinde, birbirimizle sevgide olduğumuzda birleşir. Böylece, Yaradan’ın niteliğine eşit olacak bir duruma ulaşacağız. Ve buna Üçüncü Tapınak denir.

Soru: Anya, Yahudilerin Birinci ve İkinci Tapınağı inşa ettiklerini ve onların yıktıklarını söylüyor. Üçüncü Tapınağı kim inşa ediyor?

Cevap: Dünyanın bütün milletleri. Tüm dünya.

Soru: Tüm dünyayı buna, Üçüncü Tapınağı inşa etmeye ne zorlayacak?

Cevap: İnsanlık, iyi niyetlerin, düşüncelerin veya Allah korusun, acı, zayıflık, savaş ve büyük ıstırap durumlarının gerekliliğini fark ederek Üçüncü Tapınağı inşa etmeye teşvik edilecektir.

Yorum: Ki ne yazık ki daha yakın görünüyor.

Yanıtım: Hayır, onların kesiştiği bir yerde olmalı.

Soru: Anlamı, belki bir şey öne çıkacak ve bir şey ileride belirecek ve bir şey arkadan itecek?

Cevap: Mısır’dan çıkmaya benzemekte. Mısırlılar arkadan kovalıyordu ve Musa önden yürüyor ve doğruca Kızıldeniz’e gidiyordu. İkisi de iyi değil ama gitmeniz gereken durum bu.

Soru: Ve böylece Üçüncü Tapınağın inşasına doğru mu gideceğiz?

Cevap: Evet.

Soru: Ama kesinlikle inşa edilecek?

Cevap: Kaçınılmazdır! Zaten zorunludur; yapılabilecek bir şey yok. Tam da bu noktadan hareketle, yaratılışın başlangıcı ve var olan her şeyin başlangıcı gelir.

Soru: Yani Yaradan insanlığa bu koşuldan bakıyor ve bizi davet ediyor diyebilir misiniz?

Cevap: Evet.

“İklim Krizi – Çocuk Oyuncağı Değil” (Medium)

Gezegenin zamanı azalıyor – insanlık, dünyanın kaynaklarını doğal şekilde iyileştirebileceğinden daha hızlı kullanıyor. Bu, 5 Haziran’da kutlanan Dünya Çevre Günü vesilesiyle Birleşmiş Milletler ‘in iklim krizine ilişkin açık değerlendirmesidir.

Bu yılın teması “Sadece Tek Bir Dünya”. Ancak akılda kalıcı sloganların ötesinde, gerçek şu ki, yaşamak için gerçekten tek bir yerimiz olduğunun farkında değiliz: Dünya Gezegeni. Çevremize yönelik pervasız hareketlerimizle kendi ayağımıza ateş etmeye devam ediyoruz.

Kaç kişinin, bağırıp çağırmaya devam etmesine, çevre krizi hakkında durmadan konuşmasına, kaç toplantı yapılmasına ve kaç karar alınmasına rağmen, görünen o ki hiçbir şey yardımcı olmuyor. Ya gezegenin halini şimdi olduğu gibi bırakırız, tüm sorunları görmezden gelir ve bir sonraki felaketin olmasını bekleriz ya da şimdiye kadar yaptığımız her şeyin etkisiz ve sonuçsuz olduğunu kabul eder ve sonunda gerekli olan keskin dönüşü yaparız.

Eğitim ve Çevre Koruma Bakanlıkları geçtiğimiz günlerde, gezegenin tehlikeli durumu hakkında farkındalığı artırmak için İsrail okullarının iklim kriziyle ilgili dersleri, gelecek yıldan itibaren her yaştaki öğrenci için zorunlu hale getireceğini duyurdu. Anaokulundan liseye kadar, öğrenciler için haftada bir saate eşdeğer bir çevre programını müfredata entegre etmeye başlayacaklar.

Bu bir fark yaratacak mı yoksa çevre sorunlarını çözmek için önceki çabalar gibi başarısız mı olacak? Cevap, bu çalışmalara harcanan saatlere veya bunları kimin geliştireceğine bağlı değildir. Daha ziyade, neyin öğretildiğine ve öğrencilerin iklim krizinin nedenlerini ve nasıl çözüleceğini ne ölçüde anladıklarına bağlıdır.

Küresel çevre krizinin ciddiyetini, bunun gezegeni yok etmek için bize doğru gelen bir uzay gemisine benzetilebileceğini ve Dünya’da yaşayan bizlerin, bundan zarar görmemek için hazırlanmamız gerektiğini biliyoruz. Ve nasıl hazırlanıyoruz? İklim krizinin, bir insan krizinin sonucu olduğunu açıklamamız gerekiyor. Dolayısıyla, dünyayı dengeye getirecek nihai çözüm, kendimizi olumlu insan ilişkileri geliştirmek ve içsel olarak birbirimize daha yakın olmak için değiştirmemizdir. Yani kalp fiziksel olarak değil, duygusal olarak genişlemelidir. Tüm dünyayı her birimizin bir parçası olarak hissetmeye ve tüm dünyayı kendimize önem verdiğimiz gibi önemsemeye başlamak için.

Bu doğrudur, çünkü doğa bir hiyerarşi aracılığıyla işleyen bütünsel bir bağ sistemidir. Sistemdeki herhangi bir derecede ne olursa, diğer tüm dereceler bundan etkilenir. Sistem üzerindeki etkinin yoğunluğu, hiyerarşik sıralamada nerede durduğuna karşılık gelmektedir. İnsan ırkı, cansız, bitkisel ve hayvansal olanın üzerinde, doğadaki en yüksek seviyedir. Bu nedenle, sistemin ekolojik dengeyi en çok bozan kısmı, doğanın diğer kısımları da dahil olmak üzere, başkalarının çıkarlarını hiçe sayan insanların egoist eylemleridir.

İnsanlık, zararlı içgüdülerinin tüm kararlarına hükmettiğini ve doğadaki dengesizliğin birincil kaynağı olduğunu anlayana kadar, bu kendine odaklı eğilimi düzeltmek için hiçbir şey yapamaz. Karşılıklı anlayış, özen ve işbirliğine dayalı ilişkilerin nasıl kurulacağını öğrenerek, doğadaki tüm seviyelerde uyumu geri getirebilecek olumlu bir güç yaratılır. Bu, öğretilmesi gereken çok önemli bir gerçektir.

Tüm olumsuz egoist eğilimlerimizi nasıl aşacağımızı öğrendiğimizde ve hepimizin tek, bağlı ve tamamen birbirine bağımlı bir mekanizmanın bireysel parçaları olduğumuzu kabul ettiğimizde, başkalarına iyilik yapmanın bizim için de iyi olduğunu anlayacağız. Bugün nasıl tüm doğayı yok eden bizsek, bizim onu onaracak gücümüz de var. Gezegenin geri sayımı devam ediyor ama insan ilişkilerimizi geliştirmek için düşüncelerimizi, eylemlerimizi ve arzularımızı değiştirirsek onu kontrol etmek için hala bir fırsata sahibiz.