“Dünyanın Bu Dengesiz Haline Bizi Ne Getirdi?” (Medium)

İnsanın haz alma arzusunun gelişimi, akrabalar arasındaki güç mücadelelerinden ülkeler ve bloklar arasındaki savaşlara kadar tüm nüanslarıyla bugün bize ifşa olmaktadır. Bu arzu, bu şekilde yaşamaya devam edemeyeceğimizi anlamamız ve hayatta kalmamızı sağlayacak değişiklikler yapmaktan başka çaremizin olmadığını anlamamız için, kötü insan doğamızı ifşa etmemize neden oluyor.

Örnek olarak, Amazon yağmur ormanlarının derinliklerine doğru yolculuk edelim. Kendilerinin ve sizin farklı ruhlar olduğunuzu hissetmeyen yerli insanlarla tanıştığınızı hayal edin. Onlarla yolları kesişen herhangi biri, onlara göre bir aile üyesi gibi gelir ve onlar başkalarına karşı kötü niyetli düşünceler beslemezler.

Buna karşılık, dünyanın metropollerinden birine uçun ve onların muhteşem kültürel anıtlarını gezin. Aniden arkanızda hızlı ayak sesleri duyarsanız, kalbiniz hızla çarpmaya başlar ve bir yabancı tarafından saldırıya uğramak üzere olup olmadığınızı kontrol etmek için arkanıza bakarsınız.

Bir kültür ne kadar gelişmişse, içinde o kadar fazla yabancılaşma, yalnızlık, tehlike ve korku hissedilir. Artık bir insanın güvenli sığınağı olması gereken evde bile, kardeşler (kim daha güçlü, kim daha başarılı, kontrol kimde) ve eşler arasında güç mücadeleleri ve şiddetli rekabet var.

Gelişmiş toplumlarda, doğal yakınlık duygusu kaybolur çünkü bu insanın doğasıdır. Dünyanın iç motoru haz alma arzusudur. Bu arzu içimizde gelişir ve bir yandan bizi ileri teknolojiler, karmaşık ve hassas yetenekler icat etmeye iterken, diğer yandan yavaş yavaş bizi birbirimizden ayırır. Bir zamanlar insan toplumu, yalnızca Amazon’daki kabileler arasındaki gibi kapalı ilişkiler içinde yaşıyordu. Bugün insanlar büyük ölçüde acımasız, rekabetçi ve militan bir küresel metropolde yaşıyor.

Anaokulunda bile bu arzunun nasıl işlediğini, ellerinde birkaç oyuncağı olan ve bazılarını başkalarına verebilecekken çocukların, onlara nasıl tutunup paylaşmadıklarını görebilirsiniz. Biz yetişkinler için haz arzusu, nezaket ve incelik katmanları içinde gizlenmiştir, ancak açıkça çoğalmış ve yoğunlaşmıştır. Bunlar, artan egoizmin, başkalarını dikkate almadan kendini tatmin etme yönünde artan doğal arzunun göstergeleridir.

Böyle devam etmenin imkânsız olduğunu ve kendimizi ve dünyayı bizimle birlikte yok ettiğimizi anlasak bile, içimizde büyüyen, başkaları pahasına kendi yararımıza almak için olan, bu doğal arzuyla nasıl başa çıkacağız? Değişme gücünü nereden bulacağız? Sadece kendimiz için haz alma arzusunu nasıl şekillendirebiliriz ki, en azından birbirimizi yememe noktasına kadar başkalarına yakın hissedelim?

Hayvanlar da haz alma arzusuna sahiptir ancak bu sınırlıdır. Bu arzu birbirlerini yok etmelerine izin vermez. Tüm hayvan ve bitki yaşam formları arasında bir denge vardır, birbirlerini destekler ve yardım ederler. Ama insanların içindeki ego, dünyada sadece bir kişiye yer olduğunu düşünmek için büyür- o da benim!

Evrimleşmiş bir insanda denge artık içgüdüsel olarak çalışmıyor, ancak onu harekete geçirmeyi öğrenmeliyiz. İnsanlığı, hiçbir egoist baskının egemen olmadığı, başkalarını sömürmediği ve yenmediği, aksine, başkalarına fayda sağlama arzusunu harekete geçirdiği bir duruma getirme metodunu öğrenmeliyiz; gerçek bir biz duygusu geliştireceğiz.

Bağa doğru küçük adımlar atmaya başladığımızda, insanın iradesinde yeni bir tutum kendini gösterir, doğanın evrensel gücünden, bizi yaratan güçten gelen bir verme niteliği. Bu, bizim bencil tutumlarımızı değiştirmemizi ve kendimiz de dahil olmak üzere herkesin yararı için davranışlarımızı değiştirmemizi bekler.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed