Daily Archives: Temmuz 4, 2022

“İnsanlık Yeniden Yapılandırıldı” (Medium)

Avrupa’da herkesin beklediğinden daha uzun süren ve sonu hiçbir yerde belli olmayan bir savaş, mutasyona uğrayan ve bilim adamlarını kolayca alt eden bir virüs, durdurulamaz görünen enflasyon, onarılamaz şekilde kırılan tedarik zincirleri ve diğer dünya çapındaki krizler insanlığı vuruyor. Ama darbeler bize acı vermekten fazlasını yapıyor; dünyayı yeniden yapılandırıyorlar. Tüm gezegeni (mineralleri, bitkileri, hayvanları ve insanları), insanlığın bundan umutsuzca kaçınmaya çalışmasına rağmen gerçekleşen bir uyum ve denge durumuna doğru yönlendiriyorlar. İçinden geçtiğimiz çok özel bir süreç. Yeni, barışçıl ve uyumlu bir durum doğuyor ve bu yalnızca biz ona direndiğimiz için acı vericidir çünkü kararlarımız aleyhimize bile olsa son kararı biz istiyoruz.

Bugün dünyada olup biten her şey açık ve basit bir gerçeğe işaret ediyor: Neler olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok. Olayların neden olduğu, bizim yararımıza nasıl işleyeceği ve kendi geleceğimizi ve gezegenimizin geleceğini nasıl güvence altına alacağımız hakkında hiçbir fikrimiz yok.

İklim krizi, ekonomik gerileme ve bitmeyen uluslararası şiddet, bozuk bir sistemin belirtileridir. Ve sistem bozulmuştur çünkü basit bir gerçeği fark etmeyi ve ona göre hareket etmeyi reddediyoruz: İyi ya da kötü, birbirimize bağlıyız ve birbirimize bağımlıyız. Bu nedenle, birbirimize karşı değil, birbirimiz için çalışmalıyız.

Küresel krizler bize tek başımıza hiçbir sorunu çözemeyeceğimizi gösteriyor. Yavaş yavaş, acı yoluyla bize birlikte çalışmayı öğrenmemiz gerektiğini öğretecekler. Bu, dünyanın yeniden yapılanmasının başlangıcı olacaktır.

Doğa bize sadece iki seçenek bırakacak: kendimize işbirliği yapmayı öğretmek ya da doğanın bize şimdi yaptığı gibi onun öğretmesine izin vermek. İlki acısız ve hızlıdır; ikincisi mevcut yoldur – kargaşa ve eziyetle dolu.

Örneğin virüsü ele alalım. Şayet dünyanın her yerinde birlikte çalışsaydık, bu virüsten uzun süre önce kurtulurduk. Biz bunu reddettiğimiz için, yayılmaya ve çabalarımızı boşa çıkarmaya devam ediyor. Ya da yiyecek kıtlığını ele alın. Bu yanlış; yiyecek sıkıntısı yok. İnsanlık, tükettiğinden çok daha fazlasını üretiyor. Bunu eşit olmayan bir şekilde dağıttığımız için, dünyanın bazı kısımlarında arz fazlası var, diğerleri açlıktan ölüyor ve fazla yiyecekler atılıyor ve gezegeni kirletiyor. Bu kesinlikle olmaması gereken insan yapımı bir krizdir.

Gıda ve sağlık hizmetlerinde olduğu gibi eğitime, barınmaya, ekonomik kalkınmaya ve insan etkileşiminin diğer tüm alanlarına erişimde de durum böyle. Buna sonsuz silahlanma yarışını ekleyin ve elinizde bitmeyen yoksulluk, sefalet, hayal kırıklığı ve nihayetinde şiddet için bir reçeteniz var.

Artık işler çok ileri gittiği için, kriz herkese ulaşıyor. Bu, doğanın, birlikte çalışmazsak kimsenin başarılı olamayacağını söyleme şeklidir. Hiçbir ülke, diğer ülkelerden bağımsız olarak gelişemez. Her ülke, küresel pazarlara – diğer ülkelerden gelen hammaddelere, yurtdışında üretilen ürünlere ve kendi üretemeyeceği gıdalara bağımlıdır.

Diğer ülkeleri geçme mücadelesi, belirli bir eşiğe ulaştığında, başkalarına verdiğimiz zarar bize geri dönmeye başlar. Bu noktada, küresel bir bozulma meydana gelir. Bugün olan da budur.

Birbirimizle savaşmaya devam edebilir ve hayatımızı giderek daha fazla ve sonunda dayanılmaz bir şekilde zorlaştırabiliriz ya da birbirimizle savaşmayı bırakıp herkesin hayatını kolay ve güvenli hale getirebiliriz. Sonunda, ikincisini seçeceğiz çünkü kimse acı çekmek istemiyor. Tek soru, bunun ne kadar zaman alacağı ve bize neye mal olacağıdır. İnsanlığı yeniden yapılandırmak bir seçenek değildir ama hızlı ve kolay yol ile uzun ve acı verici yol arasında seçim yapabiliriz. Şu anda, açıkça ikincisindeyiz.

Başkasına Mutluluk Vermek

Soru: Lütfen Kabala’nın evlat edinmekle ilgili ne düşündüğünü söyler misin?

Cevap: Evlat edinmek elbette iyi bir şeydir çünkü yetimlerden, akrabası olmayan insanlardan bahsediyoruz. Ve yanlarında onları önemseyen, onları seven vb. birinin olduğunu hissettirdiğinizde,  o zaman evlat edinme, Yaradan’ın eylemine benzer bir eyleme dönüşür.

Tıpkı biz yetişkinlere yardım edecek, onaylayacak ve destekleyecek daha yüksek, daha güçlü ve daha üstün bir şey bulmak istediğimiz gibi. Ve bir çocuk için öyle bir boşluk, umutsuzluk, öyle bir çaresizlik var ki, gidecek kimsesi yokken, etrafında kimse yokken! Bunu hayal bile edemeyiz.

Bu nedenle, evlat edinme -eğer gerçekten iyi bir evlat edinme ise- dünyamızda en çok verici eylemdir. Ve onun üzerinde, manevi kazanımlar, insani hissiyatlar vardır.

Soru: Evlat edinilmiş bir çocuk, biyolojik çocukla aynı seviyede gelişebilir mi?

Cevap: Hatta daha bile yüksek bir seviyede.

Soru: Bu ne zaman gerçekleşebilir?

Cevap: Bir insan gerçekten ona yakınlaşmak ve onu evlat edinmek istediğinde. Çünkü iyiliğin (Yaradan, bağ, birlik, kendimizde olumsuz olarak ifşa ettiğimiz düşüşler vb. nin) zıddı olan bu nitelikler, bize onların üstesinden gelmemiz ve temellerinde önceden nefret olmadan imkansız olan, bağ ve sevgiyi inşa etmemiz için verilirler.

Sevgi tüm ıstırapları örtecektir. Bu nedenle, evlat edinen bir kişi, aslında sıradan bir biyolojik akrabadan çok daha fazla sevgisini gösterme fırsatına sahiptir.

Soru: Onun sayesinde daha yukarı mı yükselebilir?

Cevap: Bu daha yüksektir. Bunun Kabala’da ve bugün insanlıkta bize nasıl ifşa olduğunu, ne kadar zıt, uzak, birbirimize karşı bir tür nefret içinde olduğumuzu vb. görüyoruz. Bu sadece sevginin tersini ifşa etmektir.

Soru: Yani bir çocuk aldığınızda sevginin ifşa olduğu yer burası mıdır? Ve onu, ana acıdığınız için mi yoksa yalnız olduğunuzdan, kendi çocuğun olmadığından dolayı kendinize acıdığınız için mi evlat ediniyorsun?

Cevap: Bu doğaldır. İnsan, içinde bulunduğu duruma göre hareket eder.

Soru: Hangi niyet doğrudur ve işe yarar?

Cevap: Bir başkasına mutluluk vermek.

Yorum: Bu gerçekten kazandıran bir cevap.

Cevabım: Evet. Ama insanlar bunu anlıyorlar mı? En azından her durumda, bu çok asil, özel bir eylemdir. Ve böyle bir eylemi gerçekleştiren birinin tüm çabaları gerçekten çok büyüktür.

“Aşırı Tüketim Sorununa Sizin Çözümleriniz Nelerdir?” (Quora)

Bizim doğa ile aramızda dengeye ihtiyacımız var.

Yiyecek için hayvanları öldürmek ve mekanizmaları, ekipmanı ve ısıtma sistemlerini makul bir şekilde kullanmak için kömür, petrol ve gaz yakmak gibi ihtiyaçlarımızı karşılamamız gerekiyor. Bunu yapmaktan kaçınamayız. Ayrıca suyu yeterli ölçüde akıllıca kullanmalıyız. Ürettiğimizin yarısını okyanusa geri attığımızda ki bu da çok fazla kir ve çöp üretir, o zaman doğal olarak kendimizi bu aşırılıkta boğulurken buluruz.

Oysa böyle bir süreç, etrafındakiler sessiz kalırken, açgözlü ya da aptalca, mümkün olduğu kadar çok üretmeye ve kazanmaya çalışanların, kullanılmayanları çöpe atanların elindedir. Bu durdurulamaz bir süreç haline gelmiştir ve bugün dünyada ürettiğimizin yarısı gereksizdir.

Çözüm, hayatımızda neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu bulmaktır. Bunu yaparak, üretimimizin yaklaşık yüzde 70 ila 80’ini durdururduk.

Dahası, neyin gerekli neyin gereksiz olabileceği konusuna mantıklı bir şekilde yaklaşılabilir. Birkaç koşulun farkında olmasak da, bu yaklaşımı uygulamak hala mümkündür. Örneğin, ekonomistler, insanların ihtiyaçlarını karşılamanın ne anlama geldiğini zaten hesaplamış ve tahmin etmişlerdir. Ama bunu dikkate alan var mı? Gerçekten ihtiyaç duyulandan daha fazlasına sahip olunmamasını önemseyen insanlar var mı?

Yine de şu bir başlangıç noktasıdır: Hayatımızda neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu hesaplamak.

Bununla birlikte, büyük bir sorun var: insan doğası, (kendini diğerlerinin üzerine yerleştirmek isteyen, başkalarının pahasına haz almak için egoist arzu), onun varlığını sürdürmesini ister. Ve sorun, her zaman diğerlerinden üstün olmak, onlardan daha iyi olmak isteyen egodadır. Böylece ihtiyaçlarımızı ve fazlalıklarımızı istediğimiz gibi halledebiliriz, ama sonunda ego sürekli daha fazlasını, komşunun üstünde olmayı ve onlardan daha fazlasına sahip olmayı isteyecektir.

Bu nedenle hayatımızda neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu bulmak ve ihtiyaçlarımızı karşılamakla birlikte, aynı zamanda egoist doğamızın nasıl işlediğini, bizi nereye götürdüğünü ve ortak bir verme niyetiyle birbirimize bağlanarak egonun etkisinin üstesinden nasıl gelebileceğimizi gösteren daha kapsamlı bir eğitim yaklaşımına da ihtiyacımız var. İhtiyaçlarımızı çözerek, onlarla ilgilenerek, insan toplumunda pozitif bağlantının düzenli olarak öğrenilmesi ve uygulanmasıyla birlikte, aşırı tüketim ve aşırı üretim sorunlarını çözebiliriz ve şu anda ürettiğimiz, satın aldığımız ve attığımızdan yaklaşık yüzde 70 ila 80 daha azıyla rahat ve mutlu yaşayabileceğimizi görebiliriz.

“Maneviyatın Gerçek Özü Nedir? Bir İnsanın Hayatını Mümkün Olan En İyi Şekilde Nasıl Değiştirir?” (Quora)

Doğuştan gelen insan doğamız, yalnızca kişisel çıkar için olan alma arzusudur. “İnsanın kalbinin eğilimi gençliğinden beri kötüdür” diye yazılmıştır (Yaratılış 8:21). Doğamız gereği, kendi çıkarımız için almak, çalmak ve öldürmek isteriz ve doğamızın bu tür aşırı formlarını ortaya çıkarmazsak da, en azından düşüncelerimiz hep çıkar odaklıdır.

Bundan sonra gelen soru şudur, bu doğadan ne kadar değişebiliriz?

Kabala bilgeliğine göre, yalnızca özel alıştırmalar yoluyla kendimizi değiştirebileceğimizi öğreniriz. Bu nasıl çalışır? Eğer bir topluluk içinde olursak, o toplulukta Kabalistlerin bize verdiği tavsiyeleri uygular ve koşullara uyarsak, o zaman yavaş yavaş ve titizlikle uzun bir süre boyunca değişiriz.

Bu dönüşümün özü, doğanın diğer tarafı olan vermeyi, doğuştan gelen alıcı tarafımıza göre takdir etmeye başlamamızdır.

Doğa iki güçten oluşur: alma ve verme. Biz alma doğasında doğup büyüdük. Bu doğa, mümkün olan tüm seçenekler arasında, her an kendimize en faydalı olanı hesaplayarak sürekli işleyen bir motor gibi çalışır. Sürekli olarak kendimiz için en iyisini istememizi, hazza doğru ilerlememizi ve acıdan uzaklaşmamızı sağlar.

Doğamızın diğer tarafı vermedir. Vermenin ne olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yoktur. Almak için vermeyi biliriz ve bu nedenle mevcut doğamızda vermek her zaman verdiğimizden daha fazlasını alacağımız hesaplamasıyla yapılır. Bu, doğanın diğer tarafında olan verme değildir.

Doğanın diğer tarafında olan verme, karşılığında hiçbir şey almadan vermek demektir, tıpkı şimdi nasıl karşılığında hiçbir şey vermeden almak istediğimiz gibi.

Eğer bu yeteneği kendimize eklersek, o zaman gerçekliği gerçekte olduğu gibi görebilirdik. Daha sonra, gerçekliği aramızda var olan ve bir kişiden diğerine ve aynı anda birden çok yöne geçen, aramızdaki boşluğu bir ışık okyanusu gibi dolduran verme güçleri olarak görebilirdik. Başka bir deyişle, sonsuz ve mükemmel manevi gerçekliğin net bir algısını ve hissini elde ederdik.