Monthly Archives: Haziran 2022

İyiliğin Gücüyle Tedavi

Koronavirüs bize birkaç hafta kısa bir nefes aldırdı ve ardından yenilenen bir güçle yayılmaya başladı. Bu salgın neden bitmeyecek gibi görünüyor merak ediyoruz? Ancak bu, virüse düzgün bir şekilde yanıt vermek için yapmamız gerekeni henüz yapmadığımızın bir işaretidir.

Her zaman olduğu gibi, birbirimize karşı daha insani ve özenli bir tavırla, aramızdaki bağ veya yakınlaşmadan başka çare yok. Bu, virüsü büyük ölçüde zayıflatırdı.

Ülkenin yarısının omikron hastalığına yakalanmasından sonra, bir çeşit genel bir bağışıklığın ortaya çıkacağını bekliyorduk, ancak bir nedenden dolayı pandemi bir yere gitmiyor ve aksine yeniden büyüyor. Gerçek şu ki, önceki kurallar bu virüs için geçerli değil. Onlar daha fazla yardım etmeyecekler.

Sonuçta bu sıradan bir virüs değil, insanlar arasındaki ilişkileri düzeltmemizi gerektiren bir virüs. Şöyle görünebilir, bir virüs bizim ilişkilerimiz hakkında ne bilebilir? Ancak bu virüs her şeyi biliyor çünkü içinde tüm bilgiler var. Onun sadece bir DNA parçası olduğunu düşünüyoruz ama o canlı!

Bu, ölü bir element ya da bitki değil, aslında hayvansal düzeyde, bizimkiyle aynı. Koronavirüsün bir aklı ve duyguları var. Çevreyi algılıyor ve etkiliyor. Diğerleri ile bağ kurabiliyor, insan vücuduna nüfuz edebiliyor ve onunla o kadar bütünleşebiliyor ki, bedeni kontrol etmeye başlıyor.

Ona küçümseyici ve ihmalkâr davranmayın. Bize öyle görünüyor ki, mesela, bu virüs bugün komşuma merhaba deyip demediğimi nasıl bilsin? Ama virüs bizden daha akıllı ve o her şeyi biliyor. Virüs dünyayı kontrol ediyor çünkü o Yaradan’ın bir parçacığı.

Koronavirüs, onu etkilemek için bu dünyayla ilgili tüm bilgilerin özel bir konsantrasyonunu içeren doğanın önemli bir unsurudur. Bu nedenle o, ancak insan ilişkilerimizi geliştirerek yok edilebilir.

Bu biraz naif gelebilir ama hadi deneyelim! Kaybedecek bir şeyimiz yok. Birbirimize iyi, büyük bir dikkat ve özenle davranmaya başlayalım. Muhtaçlara, yaşlılara, çocuklara, birbirimize sahip çıkalım; sokağa çöp atmayalım ya da gürültü yapmayalım. Başkalarını düşünmeyi deneyelim ve onların kendilerini iyi hissetmeleri için her şeyi yapmaya çalışalım.

Birinin bana ne yapacağımı söylemesini beklemiyorum, aksine diğerlerine karşı nazik tavrımla nasıl yardım edebileceğimi ve onların gerçekten iyi olmasını istediğimi gösterebileceğim bir yer arıyorum. Ülkede böyle bir deney yapalım ve bir ay içinde şu sorularla Koronavirüs’te durumun ne olduğunu kontrol edelim: Pandemi devam ediyor mu, etmiyor mu? Bu ay kaç kişi öldü? Trafik kazalarında kaç kişi öldü? Kontrol etmek kolay, hadi deneyelim.

“Yarının Dünyasına Bir Yükseltici” (Medium)

Ne zaman dünya büyük bir kargaşa yaşasa, tüm insanlar arasında iyi bağlar kurma arzusu doğar. Bir ülke ne zaman bir iç krizden geçse, ulusun tüm kesimlerini birleştirme arzusu doğar. Yine de tüm bunlara rağmen hayat bizi hayal kırıklığından hayal kırıklığına sürüklemeye devam ediyor. Peki, huzura ve tatmine giden yolda eksik olduğumuz şey nedir?

Sorun şu ki, insan doğası gereği bencildir. Sadece kendimizi düşünür, kendi iyiliğimiz için düşünür ve başkalarını kendi zevkimiz için kullanırız. Bu nedenle, insanlar arasında karşılıklı bir bağ kurmak ve bu hedefi teşvik etmek için organizasyonlar ve süreçler oluşturmaya çalışmak gibi şeyler düşünsek bile, sonuçlarımız insan doğasının üstesinden gelme gücünden yoksundur yani kalbimizde, başkalarını sevmeyi kendimize olan sevginin önüne koyma gücünden yoksundur. Bu nedenle, bağ kurma çabalarımız asla uzun sürmez.

Başarmak için ihtiyacımız olan şey, özel bir güç, uhrevi bir şey, bizi bencil doğamızdan daha gelişmiş, yüce ve tamamen yeni bir şeye; ‘başkalarına sevgi’ doğasına yükseltebilecek bir tür mucize mekanizmasıdır.

Bizler, evrimsel bir sürecin ortasındayız. Son yıllarda dünya, tüm detaylarının birbirine bağlı, birbirine bağımlı ve birbiriyle ilişkili olduğu bütünsel bir sistem haline geldi. Ama biz insanlar, kendi içimize odaklanmış durumdayız ve henüz gelişmekte olan dünyaya entegre değiliz. Dünya giderek birbirine bağlı hale geldikçe, herkesin egosu aynı anda büyüyor ve bizi birbirimizden uzaklaştırıyor. Böylece, insanlık ve doğa sistemi arasındaki uyumsuzluk da büyüyor. İnsan doğası değişmezse, yıkıcı bir patlamaya gelmemiz an meselesidir.

Bizi bu korkunç kaderden kurtarabilecek ve bizi daha güvenli ve daha keyifli yeni bir etkileşim düzeyine yükseltebilecek benzersiz bir mekanizma var. Bu hayat kurtarıcı mekanizması Kabala ilminde anlatılmıştır ve bu, insan doğasını düzeltmek için bir metottur. Genel anlamda, metod, küçük gruplar halinde bağ kurma ve iletişim tekniklerini öğrenmeye ve uygulamaya dayanır. Kişi ayrıca doğanın bütünleyici sistemi ve gerçekliğin tüm parçalarını bütünleyici, mükemmel biçimli bir mekanizmaya bağlayan güç hakkında derinlemesine öğrenir.

Tüm doğanın temelinde, her şeyin bağlantı, mükemmellik ve uyum içinde ilerlediği kapsamlı bir sistem vardır. Sevgiyi talep eden bu yüce doğa yasası kesinlikle çiğnenemez. Egoist doğamızı başkalarını sevmeye doğru aştığımız ölçüde, kendimizle başkaları arasındaki mesafe, herkesi kendi içimizde hissedebilecek duruma gelene kadar kısalır. Zihinsel ve duygusal hesaplamalarımız uyumlu bir şekilde birbirine bağlanır; zihin ve kalp, her şeyin tam ve bağlantılı hale geldiği merkezlenmiş bir çizgide birleşir.

Böyle bir gelişme süreci, her birimizin başkalarına karşı gerçek sevgiyi edinmemize yol açabilir ve o zaman çevremizi de bu hedefi desteklemek için şekillendirmeye yardımcı olmaya başlayabiliriz. Bağımsızlıktan karşılıklı bağımlılığa bu dönüştürücü geçiş, ıstıraplar dünyamızı yarının dünyasına, tüm insanlığın refah bir geleceğe yükseldiği daha yakın ve daha işbirlikçi bir dünyaya yükseltecektir.

Düşüncelerin Islahı

Soru: Düşüncelerimizin ıslahı nedir?

Cevap: Yaradan denen, tek düşünceye, birleşik alana benzer hale gelmektir.

Bu düşünce, bağ kurmak için, sistemin bütünsel yönelimi için çalışmalıdır, böylece dünyamızda, hayatımızda tüm arzular, yaptığımız her şey, tek bir bütün olarak bu tek düşüncedeki düşüncelerimizin bağına yönlendirilir.

Yani her birimiz ve hepimiz ortak alanda birleşmeliyiz. Bununla sonsuzluğa, mükemmelliğe ve mutlak bilgiye ulaşacağız çünkü her şey bu alandan gelir. Bu duruma ulaştıktan sonra başka bir boyuta gireceğiz.

İhsan Etmenin Önemini Anlamak

Soru: Zohar Kitabı’nda şöyle yazıyor: Firavun’un niteliği akıldadır ve mantık ötesi inancın gücü dışında, akılla onun kontrolünden çıkmanın bir yolu yoktur. Nedir bu inancın gücü?

Cevap: O, almanın üzerinde ihsan etmedir. Kişi manevi bir duruma geçmek istiyorsa, ihsan etme onun için almaktan daha önemli olduğu zaman, manevi olan her şeyin ihsan etme niteliği üzerine inşa edildiğini anlamalıdır.

Mantık dahilinde anladığı ve kendine açıklayabildiği her şey onun egoist niteliklerinin içinde bulunmaktadır. Ancak kişi bunların üzerine çıkmak ve ihsan etme niteliğini edinmek ister.

“Manevi Kişi Kimdir?” (Quora)

Manevi edinime sahip bir kişi, sevgi, ihsan etme ve bağın üst realitesini hissetmeye başlayan ve o realitede yaşayan kişidir. Mevcut realitemizde bildiğimiz ve hissettiğimiz her şeyin ötesinde, gerçeklikle bağlantı seviyesine yükselen bir kişidir. Bu hissi açıklayacak hiçbir kelime yoktur ve onunla ilgili olarak “Tadın ve görün ki Yaradan iyidir” diye yazılıdır.

“Maneviyata Veya Manevi Doyuma Ulaşmanın Anlamı Nedir?” (Quora)

Maneviyata ulaşmak, başkalarının yararına işleyen yeni bir niyete ulaşmak anlamına gelir.

Bu tür bir edinim bize, dışımızdaki ve bizden bağımsız olan dünyayı hissetme yeteneği verir. Başka bir deyişle, Yaradan’ı hissetmemizi sağlar. Yaradan, havayı, boşluğu ve etrafımızdaki her şeyi dolduran bir ihsan etme ve sevgi gücüdür.

Manevi edinim yoluyla, bizi doğuran ve kontrol eden pozitif alanı hissetmeye başlarız. Bizler, ihsan etme ve sevginin gücüne karşı, küçük egoistler olarak doğup büyürüz. Doğamız gereği, yalnızca başkalarının ve doğanın pahasına kendimize fayda sağlamak isteriz ve manevi edinime doğru ilerlemeye başladığımızda, ihsan etme ve sevginin gücüne (başkalarının ve doğanın yararını isteme) daha çok benzemek için kendimizi geliştirmeye başlarız.

Manevi edinim aynı zamanda “Yaradan’la yapışmaya ulaşmak” olarak da adlandırılır ve bu şekilde sonsuz ve mükemmel bir yaşama ulaşırız. Maneviyatı edinerek, kendimizi ihsan etme ve sevginin gücüyle eşitler, onun içinde yaşar ve bunu sonsuza kadar sürdürürüz. Bizim bedenlerimiz sadece egoist güçleri algılamak için yapılmıştır ve maneviyatı edindiğimizde, ihsan etme ve sevgi gücüyle eşitlendiğimizde aslında bedenimizin olmadığını keşfederiz.

“Çocuklarımızı Başkasına Bıraktığımızda” (Medium)

Birkaç haftadır İsrail’in Qiryat Shemona kasabasındaki polis, beş anaokulu öğretmeninin bakımları altındaki on üç çocuğu istismar ettiği, bir çocuk istismarı vakasını araştırıyor. Web kameralarıyla belgelenen olaylar, öğretmenlerin çocukları bir elinden tutup havaya kaldırdıkları, yataklara fırlattıkları, başlarına battaniye örttükleri, üzerlerine yaslandıkları ve başlarının üzerindeki örtüyü kaldırmalarını engelledikleri fiziksel ve duygusal istismardan oluşuyordu. Kameralar, hükümetin birkaç yıl önce başka bir çocuk istismarı vakasının ardından, anaokullarında olan her şeyi belgelemeyi yasalaştırmasından sonra anaokuluna yerleştirilmişti.

Çocukların kimliğini doğrulamak için kaydedilen videoları izlemek zorunda kalan dehşete düşmüş ebeveynler, tamamı eğitimli ve sertifikalı öğretmenler olan kadınların çocuklarına karşı nasıl böylesi canavarlara dönüştüklerini anlamıyorlar. Annelik içgüdüleri neredeydi?

Burada dikkat etmemiz gereken iki şey var: 1. Daha önce de söyledim ve burada tekrar edeceğim, bir anaokuluna veya okula ne kadar çok kamera yerleştirsek de bu istismarı engelleyemeyecek. Birkaç yıl önce ilk söylediğimde insanlar bana inanmadı; her anaokuluna kameralar yerleştirme fikri onlara harika geldi. Kameraların tacizci öğretmenleri dizginleyeceğini düşündüler. O zaman bile bunun olmayacağını biliyordum çünkü insan doğası her türlü nasihatten daha güçlüdür ve kameraların varlığı tacizci öğretmenleri caydırmayacaktır.

2. Hiçbir kültürde ve hiçbir doğal ailede, anne her gün saatlerce evden ayrılırken, bebekleri bakıcıların ellerine bırakmak kabul edilebilir değildir. Bebekler en az iki yaşına gelene kadar her zaman evde annelerinin yanında tutulmalıdır. Doğal olan yol budur ve bundan vazgeçmiş olmamız, daha da ilerlediğimiz anlamına gelmez, doğadan koptuğumuz anlamına gelir. Suçlanacak ilk annelik içgüdüsü, öğretmenlerin değil çocuklarını onlara emanet eden annelerindir.

Bir annenin bebeği olduktan birkaç hafta veya birkaç ay sonra işe dönmesi gerektiği fikri temelde kusurludur. Kariyer ve refahı çocuklardan daha yüksek önceliğe koyuyoruz, bu yüzden çocuklarımızın incinmesine şaşırmamalıyız. İnsanlığın doğuşundan bu yana ve tüm doğada anneler çocuklarını bir başkasının bakımına teslim etmeyi hayal dahi edemezler. Sadece biz, ilerleme sayesinde, doğadan daha akıllı olduğumuzu düşünmeye başladık. Şimdi aptallığımızın bedelini ödüyoruz.

Dahası, insanlar giderek daha fazla narsisist hale geldiğinden, birçok sosyoloğun “narsisizm salgını” dediği şeyi deneyimlediğinden, çocuklarımızın istismar edilme riski şimdi eskisinden daha da büyük ve zamanla artmaya devam edecek. Büyüyen egoyu hiçbir şey durduramaz. Bu nedenle, öğretmenlerin savunmasız çocukları istismar etmesini hiçbir şey engelleyemez.

Kadınların çalışmasına karşı değilim ama bence bunu her çocuğun hayatının ilk birkaç yılında en azından evden yapmaları gerekiyor. Kadınların çocukları için orada olmaları gerekir ve ne kadar profesyonel ve şefkatli olursa olsun hiçbir yardımcı onların yerini alamaz. Okuyucular görüşlerimi geri kalmış veya modası geçmiş bularak alay edebilirler; onları oldukları gibi adlandırmayı tercih ederim: doğal.

Aile, ebeveynlik, çocuklar ve çocuk yetiştirme kavramlarının tamamını yeniden düşünmemiz gerekiyor. Sürekli kariyer işleri ve uzun saatler peşinde koşmamak için, hayatımızı nasıl yeniden düzenleyebileceğimizi anlamamız gerekiyor.

Artık evden çalışmaya alışırız sanıyordum ama görüyorum ki pek çok kişi ofislerine geri dönüyor. Bunun nedenini anlayamıyorum. Bundan kim kazançlı çıkıyor?

Kadınların yapmayı sevdikleri şeyi yapmaları gerektiğini düşünüyorum; geçimleri buna bağlı olduğu için değil, işlerini sevdikleri için çalışmalılar. İşleri onlara tatmin ve doyum vermeli ve onları daha mutlu etmeli, çocukları için daha fazla stresli ve endişeli değil.

Elbette kendi çocuklarını istismar eden anneler ve babalar da var. Bu, hepimizin geçmesi gereken eğitim sürecinin bir parçası. Bununla birlikte, bir bütün olarak, çocuk istismarını önlemenin tek yolu, çocukları annelerinin bakımına bırakmaktır. Düşüncemizi yeniden düzenlememiz gerekebilir, ancak bu anneler dahil herkesi daha mutlu edecek ve benim için önemli olan tek şey bu.

Nasıl Tüm Problemler İçin Bir Çare Bulunur?

Soru: İsrail’de moleküler genetik profile göre ilaçlar seçilerek bir deney yapıldı. Bilinen herhangi bir ilaca yanıt vermeyen kanserli insanlar olduğu ortaya çıktı.

Tıp tarihinde, bir hastalığın ilaca dirençli bir formu edindiği bilinen durumlar vardır, örneğin tüberküloz. Neden bugün bile birçok insan tıbbın geliştirdiği ilaçlara cevap vermiyor?

Cevap: Gerçek şu ki tıp bir anlaşmadır.

Tıp nedir? Çeşitli çirkin ve hatta son zamanlarda mutasyona uğramış formlarda olan egoizmimizin üzerine ışık çekiyoruz ve kimyasal bir formüle bürünmüş ışık ile bu çirkin egoizmi etkilemeye çalışıyoruz.

Pratikte yalnızca arzu ve ışık, birbiriyle etkileşim halinde olan alma gücü ve ihsan etme gücü vardır. Onlar birbirleriyle uyum içindeyseler, birbirlerini dolduruyorlarsa, o zaman bizler dengede, uyum içinde ve sorunsuz var oluruz.

Egoisttik alma arzusunda bir sorun olduğunda ve biri diğerini karşılamadığında, o zaman hemen ışık gizlenir. Işık çıkar, uzaklaşır ve kaybolur.

Işık arzudan belirli bir mesafeye uzaklaştığında, giderek daha fazla acı, sonra hastalık ve sonra ölüm hissetmeye başlarız. Her şey ışığın arzudan ne kadar uzaklaştığına bağlıdır. Yavaş yavaş daha fazla çıkar ve uzaklaşarak ölüme yol açar.

Son zamanlarda neler oluyor? Bizim egoizmimiz sadece büyümez, niteliklerin eşitsizliği veya niteliklerdeki farklılıklar yasasına göre, ışık ondan doğal olarak ayrılır, daha doğrusu egoizm olağandışı, mutasyona uğramış formlar kazanır.

Yani ego dönüşüyor, doğal olmayan formlar alıyor ve bu, sadece bir şeyi almak, istemek, fethetmek ve onu kendi içine çekmek için değil. Doğrudan ışıktan haz alma arzusundan, ışığın yokluğundan haz alma arzusuna dönüşür ve uyuşturucular, depresyon ve çeşitli egoistik bozukluklar gibi zıt formlar alır.

Egoizm iki-üç katı arttığında, kendini dönüştürdüğünde, hiçliğinin ve boşluğunun tadını çıkardığında, onun mutasyon formları kendini böyle gösterir.

Esasen depresyon nedir? Bir insan neden ondan kurtulamaz? Kişi boşluğundan haz arar.

Bu da bu hastalıklara çare bulamamamıza neden olur ve bu nedenle bağışıklık sisteminin zarar gördüğünü söyleriz. Hayat veren güç, ışık ve egoizmimiz, organizmamız, arzumuz arasında en azından bir miktar teması yeniden kurmanın nasıl mümkün olduğunu bilmiyoruz. Sorun budur.

Eğer, arzu, organizma ve onu canlandıran ışık arasındaki doğru bağlantıyı yeniden kurmaya başlamazsak, bunu nasıl çözebileceğimizi hayal edemiyorum.

Kabala çok basit bir formül verir. Ama kim kullanmak ister ki?! Kabala’nın çağrısını dinlemeye başlayana kadar belki yıllarca acı çekmemiz gerekebilir.

Kabala, her şeyin bizim egoizmimize dayandığını ve bunun ancak sevgiyle yenilebileceğini söyler. Ama nasıl birbirimizi sevebiliriz, nasıl komşuyu kendimiz gibi sevebiliriz? Bu, tüm sıkıntılar için her derde devadır. Ama birbirimizden nefret edersek bunu nasıl yaparız?

Kabala bilgeliği, doğada bunu yapabilecek bir güç olduğunu açıklar, sadece çalışmaya, okumaya, bu gücü kendinize çağırmaya ve istemeye başlamanız gerekir.

Evrenin sistemini, mantıklı ve oldukça gerçekçi bir şekilde çalışma şeklini incelediğinizde, evet, bunun böyle olduğunu görürsünüz ve bu kuvvetlerin dünyamızın biraz arkasına gizlendiğini hissetmeye başlarsınız. Dünyamızı şeffaf bir şekilde ve onun arkasında dünyamızla ve bizimle oynayan tüm doğa güçlerini görürsünüz. İşte bunu insana sunmalıyız, ona ifşa etmeliyiz ve o zaman tüm dertlere çare bulacağız.

Kabala ve Aile Modeli

Soru: İnsanlığın gelişim tarihine bakarsak, ailenin iki ana modelini görebiliriz: Bir erkeğin baskın olduğu Doğu ve bir erkeğin rolünü bir şekilde kaybettiği ve prensipte bir kadının sorumlu olduğu Batı modeli. Kabala açısından en doğru model hangisidir?

Cevap: İkisi de değil. Aslında iki model vardır ve Kabalistik model bunların ortasındadır. Bu fark takvimlerin derlenmesi için de tipiktir: Batı modeli bir güneş takvimi, Doğu modeli bir ay takvimidir ve Yahudi takvimi güneş ve ayın korelasyonuna dayanan ortada bir takvimdir.

Aynı şey sadece takvim tarihleri için değil, aynı zamanda güçler, dünya görüşleri, hayata, bilime, sanata yaklaşımlar, toplumdaki her türlü dava ve önleyici tedbirler vb. için de geçerlidir. Her şey orta çizgiye dayanmaktadır.

Yani iyi ve kötü yoktur. Bir araya getirilmesi, doğru bir şekilde birleştirilmesi gereken zıt nitelikler vardır ve bunların bağlantısıyla mükemmelliğe ulaşırız. Ancak bu şekilde ne dişi ne de erkek tarafı inkar etmeden, doğadaki tüm güçleri doğru bir şekilde kullanabileceğiz. Sadece aralarında altın bir denge bulmamız gerekiyor.

Akıl Hastalığının Sebebi Nedir? (Quora)

Egoistik insan doğası (eksik ve bozuk benmerkezci arzu), akıl hastalığı da dahil bütün problemlerin sebebidir.

O, başkaları pahasına kendini tatmin etmeye çalışarak dikkate değer bir kusurla çalışır. Böyle yaparak hem kendini hem de başkalarını yiyip bitirir. Arzumuzun bu hatalı işleyişi, zihin dahil her hastalığımızın arkasındadır.

Kabala bilgeliğine göre, egoistler olarak, bizler doğanın özgecil formuna karşıyız ve doğa ile aramızdaki bu karşıtlık, bize her türlü hastalığı, sorunu ve acıyı getirir.

Doğayı, onun bütünlüğü içinde algılayabilseydik, o zaman doğanın sevgi, ihsan etme ve bağ kurma yasalarıyla işlediğini algılardık. Bu nedenle, doğanın yasalarına ne kadar karşı çıkarsak, onlarla o kadar çok uyumsuzluk içine gireriz, o zaman da içinde yaşadığımız doğanın tamamen olumlu gücünü, giderek daha fazla olumsuz bir şekilde deneyimleriz Bu nedenle, gelişimimizde ne kadar egoist olursak, o kadar çok hastalık ve acı yaşarız.

Akıl hastalığını ve diğer tüm sorunları ve acıları kökünden tedavi etmek, bu nedenle egoist insan doğamızı düzeltmeyi yani egoist dürtülerimizin üzerinde birbirimize karşı destekleyici, teşvik edici ve sevgi dolu tutumlarla olumlu bir şekilde bağ kurmayı ve bunu yaparak kendimizi doğayla uyumlu hale getirmeyi gerektirir. Bizler o zaman kendimizi birbirimizle ve dünyayla yeni keşfedilen bir uyum, barış ve dengeye yükselterek, doğanın tamamen pozitif gücünü olumlu bir şekilde deneyimlerdik.