“Dünya Sağlık Günü Değerlendirmesi: Gezegen Hasta” (Medium)

Birleşmiş Milletler tarafından 7 Nisan olarak belirlenen Dünya Sağlık Günü’nde kutlanacak pek bir şey yok. Bir zamanlar çocuk felci gibi ortadan kaldırıldığı düşünülen eski hastalıklar farklı kıtalarda geri dönüyor ve Covid-19 salgınının üzerinden iki yıl geçmesine rağmen hala pandeminin sancılarını yaşıyoruz.

BM’nin bu yılki teması “Bizim Gezegenimiz, Bizim Sağlığımız”. Doğanın tüm seviyeleri ile sağlığımız arasındaki karşılıklı bağımlılığa odaklanıyor. Dünya Sağlık Örgütü, her yıl dünya çapında 13 milyondan fazla ölümün çevre sorunlarından kaynaklandığını öngörüyor. Aslında, iklim değişikliği kanser, astım, kalp sorunları, salgınlar ve diğerleri gibi hastalıklarla bağlantılıdır.

Ölümleri saymaya ve dünyanın durumundan şikayet etmeye devam edebiliriz, ancak küresel olarak sağlık sistemlerinin başarısız olduğunu kabul edene kadar hiçbir şey değişmeyecek. Temel kaygımız, herkese iyi bir yaşamı garanti etmesi gereken tüm bilimsel gelişmelere rağmen insanlığın nasıl bu kadar düşük bir noktaya geldiğini sorgulamak olmalıdır.

İnsanlık, kendi egoist ve kötü niyetli özelliklerine göre sağlık sistemlerini doğurmuştur. Dolayısıyla kötüden iyinin çıkmasını bekleyemeyiz. Burada sözü edilen kötülük, insanoğluna kök salmış bencil, egoist niteliklerdir. Sağlık sistemleri, toplumun tüm sistemleri gibi, paranın nasıl kullanıldığına ve insanların onların düzgün bir şekilde işlemesine istekli olmalarına bağlıdır.

Çevrenin ve küresel sağlığın daha iyi durumda olmasını garanti etmesi gereken birçok uluslararası kuruluş, bu hedefleri desteklemek yerine, yalnızca finansal destek toplamak ve durumu iyileştirmek için gerçek sonuçlar ve eylemler olmaksızın konferanstan konferansa jet düzenleme yapmakla ilgilenmektedir.

Bu nedenle, yalnızca pandemilerle etkili bir şekilde mücadele edemememize şaşmamalı, üstelik neredeyse tamamen ortadan kaldırıldığı düşünülen eski hastalıklar bile yeniden ortaya çıkıyor. Bir hastalığın geri döndüğü yüzlerce yıllık bir kuluçka dönemi olabilir ve biz bu sürecin pek farkında değiliz, ancak çoğalmaları için koşulları yaratmaya devam edersek onları asla kökten yok edemeyiz.

Özellikle son birkaç on yılda keşfedilen tüm hastalıklar, insan ile çevre ve insanlar arasındaki zihinsel, fizyolojik ve biyolojik dengesizliğin sonucudur. Bunu düzeltene kadar hastalıkların nedenini ortadan kaldıramayız.

İnsanlar olarak, doğanın durumunun aramızdaki ilişkilere bağlı olduğunu anlamamız gerekiyor. Doğa üzerindeki olumsuz etkimizin görünür kanıtlarını görüyoruz, ancak aradaki bağ daha da derine uzanıyor. Bununla yüzleşmeli, tutumlarımızı değiştirmeli ve doğanın bütünlüğüne uyum sağlamaya istekli olmalıyız. Bu, bencil hesapları düşünmek ve sonuçlarına hiç aldırmadan elimizden gelen tüm açgözlülüğü yapmak yerine, yalnızca hayatta kalmak için gerekli olanı almamız ve tüm sistemin iyi işleyişine özen göstermemiz gerektiği anlamına gelir.

Kişi, insan ilişkilerinin ve doğada olup bitenlerin nasıl ilişkili olduğu sorulabilir. Doğada dört seviye vardır: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan. İnsan dışında her şey doğanın karşılıklılık ve denge yasalarına göre var olur. Diğer seviyelerin hiçbir şeyde özgür seçimi yoktur; sadece hayatta kalmak için gerekli olanı alarak, içgüdüsel olarak hareket ederler. Tersine, insan seviyesi, kasıtlı olarak, bilinçli olarak, zarar vermek uğruna Dünya’da ve başkalarına karşı vahşet işleyen tek seviyedir. Doğadan aldığımız tüm olumsuz tepkiler, yalnızca bizim eylemlerimizin bir sonucudur. Basitçe söylemek gerekirse, bu darbeleri kendimize biz getiriyoruz.

Uyumlu bir insan ilişkileri sistemi kurmaya çalışırsak, insanlık dahil tüm doğa dengeli olacaktır. Herkese ne kadar bağımlı olduğumuzu hissettiğimizde, ortak akıl ve tek vücut şeklinde bireysel ve toplu olarak diğerlerini önemseyerek hareket ettiğimizde, eski bir atasözü olan “Sağlam kafa sağlam bedende bulunur” gerçek olacaktır.

Ne yazık ki, bu ögeye yorum yapma özelliği kapatılmış.

"Kabala ve Hayatın Anlamı" Yorumlar RSS Feed